Azra
O, gelmişti ve şu an birkaç adım uzağımda ileride duruyor ve doğrudan bana bakıyordu. Bu olay başka bir zaman gerçekleşse ve mekânda başka bir yer olsa bundan etkilenebilirdim.
Ama şu an içinde bulunduğum durum beni germekten başka bir şeye yaramıyor. Tedirgin bir şekilde Ali’den tarafa baktım. Karan gelmeseydi, onunla cinayet mahallini tekrar incelemeyi düşünüyorduk. Ali endişemi anlamış olacak ki sakin bir şekilde bana bakıp konuşmaya başladı. "İstersen onunla git, ben kendi başıma da halledebilirim." Gergin bir şekilde elimi yüzüme getirip alnımı ovaladım. Evet veya hayır dememiştim.
Elimi alnımdan çekmeden, birkaç basamak aşağımızda kalan Karandan tarafa baktım. Aramızda olan mesafeden dolayı yüz ifadesini çıkaramıyorum ama tanık olduğu şeylerden memnun görünmüyor sanırım.
Adam, olduğu yerde hareketsiz bir şekilde dikiliyor, yüzü ifadesizliğini koruyordu. Ona baktığımı far kedince gülümsedi. Ama bunun sahici olduğunu sanmıyorum. Belki benim için bile gelmedi, belki sadece yolunun üstündeydik. Ama ona bu şekilde yakalanmak canımı sıkmıştı bir kere. Onun yanına inmek için bir adım attım ve bir diğer adımı atmadan önce kafamı olumsuz anlamda salladım. Bunu tek başıma yapamayacaktım. Aklıma gelen fikirle, mahcup bir şekilde Aliye baktım.
Ali, ona beklenti içinde baktığımı far kedince ne demek istediğimi anlamış gibi bilmiş bir tavırla gülümsedi. "Gerçekten mi Azra, bunu yapmak istiyor musun?" Omuz silkip göz ucuyla bizi az öteden izleyen Karanı işaret ettim. "Tek başıma yanına gidemem, aklımda bir plan var. Bunu için senin de yanımda olman lazım."
"Niye, aklında ne planı var ki?" Soru sorar bir şekilde bana bakıyordu. Ona burada planı anlatmak daha çok şüphe çekecekti. Kısık sesle konuştum. "Birazdan öğrenirsin. Beni takip et." Olumlu anlamda kafa salladı ve ben önde o arkada merdivenlerden indik.
Karanın yanına geldiğim de şüphe çekmeyeceğini düşündüğüm samimi bir gülümseme takındım yüzüme. "Karan, bu ne tesadüf? Seni görmeyi beklemiyordum." Tebessümüm onun yüzüne de bulaşmıştı. Küstah bir ifade ile gülümseyip kaşlarını yukarı kaldırdı. "Belli oluyor."
Gülümsememi daha da büyütürken gözlerimi iyice kıstım. Normalde olsa ben bu adamın suratına bir tane çakardım çünkü. Aklınca deminki hallerimi göz önüne getirip beni mahcup hissettirmeye çalışıyor. İmasını duymazdan gelip gülümseyerek kafamı Ali’den tarafa çevirdim. Sanırım ikisini tanıştırmak şu an için yapacağım en uygun hamle olacak. "Arkadaşım Ali, kendisine spor kulübünde antrenörlük yapıyorum."
Ali, kaşlarını hayretle havaya kaldırıp gülümseyerek bana baktı. Elimi alnıma getirip sıvazlarken uyarır şekilde gözlerimi belerttim. Sonra Karandan tarafa baktım. "Sizi tanıştırmayı unuttum dimi ben! Çok özür dilerim!" Karana doğru yaklaştım ve elimi dostane bir şekilde omzuna koydum. "Karan, benim erkek arkadaşım olur kendisi."
Ali’nin attığı bakışın aynısını Karan da şimdi atmıştı. Ali’nin tokalaşmak için uzattığı eli işaret ettim. Bana bakma da tokalaş dercesine. Anladığını belli edercesine kafa sallayıp Ali’nin uzattığı eli tuttu ve tokalaştı.
Ali, samimi ama imalı bir şekilde Karana bakarken, Karanın da ondan bir farkı yoktu. Yine de insan gibi anlaşıyor olmalarına şükrettim.
Tokalaşma faslı geçip ellerini ayırdıklarında yönümü Karandan tarafa çevirip merak içinde konuşmaya başladım. "Bu arada sormayı unuttum, burada ne arıyorsun sevgilim?" Aliye yandan bakış atıp bir ihtimal aklımdaki soruyu sordum.
"Yoksa beni mi almaya geldin?"
Karan, bu endişeli ve samimi olduğunu düşündüğüm hallerime bakarken gülümsedi. "Aklımda yoktu ama fena fikir değilmiş aslında." Hayretler içerisinde ona baktım, dumura uğramıştım. Resmen onun tarafından reddedilmiştim hem de partnerimin gözünün önünde. Ali gülmemek için kendini tutarken. Ona sakın bakışları attım.
Onun yerine, Ali’nin yanına gelip Karana meydan okuyan bir gülümseme sundum. "Zaten teklif etsen de gelemezdim. Malum bu aralar iş yüzünden bayağı bir yoğunum."
Konuşmamı bitirip Ali' ye baktım beni onaylamasını söylercesine. O da beni ne işlere soktun dercesine bakıp ardından odağını Karana çevirdi. "Aynen, Defne bu ara çok yoğun. Sadece benimle değil birden fazla müşteriyle uğraşıyor. Kolay değil."
Aliye bakıp yalandan üzülüyormuş gibi yapıp dudaklarımı büzerek omuzlarımı indirdim ve Karana baktım. "Duyduğun gibi işte, neyse saat geç oldu. Salon kapanmadan gidelim biz."
Karan, anladığını belli eder bir şekilde kafa sallayıp o sırada hiç beklemediğim bir şey yaptı. Elini yanağıma getirip orayı ovaladı. Hem de partnerimin yanında. Eli hala yanağıma temas ederken konuşmaya başladı. Bakışları düşünceliydi. "Yanakların buz gibi üşütüp hasta olacaksın. Dinlenmen gerekmiyor mu sence?"
Gözlerim gözlerine kilitlenirken etkilenmiş bir şekilde ona baktım. Bu havuzda olan temasından çok farklıydı. O zaman dalgasına yapmıştı. Dalga geçercesine dokunmuş alay etmişti benimle. Ama şimdi alay yoktu gözlerinde. Saf bir endişeyle bana bakıyordu. Hayır, bu numaralara gelmemeliyim. Yelkenleri indirmemeliyim erkenden. Benim bir iradem var! Elleri hala yanağımı ovalarken tek ayağımı arkama atıp geriye doğru yürüdüm ve kendimi onun temasından kurtardım. Buna rağmen dokunuşunu yanağımda hissediyordum. Dokunduğu yer alev alev yanıyordu şimdi. Gün boyunca yanağımı tutarak gezmesem iyidir.
Elimi az önce temasın olduğu yanan yanağıma bastırırken otoritemi sağlamak ve utancımı gizlemek için konuşmaya başladım. Sesim yüksek ve çatallı çıkıyordu. "Düşündüğün için teşekkür ederim. Dikkat ederim kendime. Merak etme!"
Artık yüzümde nasıl bir ifade varsa o an, Karan gülümsemesini genişletip kahkaha atarak bana baktı. Sonra yalnız olmadığımızı fark edip bakışları Ali' ye kaydığında tebessümü suratından silindi. Bu çok anlık bir hareketti. Öyle ki, az önceki halinin hayal olup olmadığını anlayamamıştım bile.
Utancımdan kurtulmak için tiz ama hızlı bir şekilde konuştum. "Neyse, iyi akşamlar! Bir daha ki sefere görüşürüz. Ne zaman uygun olursan artık!" Cümlemin bitişinde elimi havaya kaldırıp veda edercesine salladım. O da abartılı olmasa da kendince bana veda etti. Son bir bakış atıp topuklarımın yönünü değiştirip birkaç adım uzağımızdaki arabama doğru ilerledim. Ali ve Karan da kendi aralarında vedalaşıyorlardı o sırada.
Anahtara basıp arabaya yaklaştırdım ve clinck sesi duyunca kapıyı açıp koltuğa oturdum. Koltuğun duruşunu ve üstteki aynayı da ayarlayınca anahtarı kontağa yerleştirdim. O sırada yolcu koltuğunun olduğu kısmının kapısı açıldı. Ali koltukta yerini alıp kapıyı kapattı. Sonra muzip bir şekilde bana baktı. "Az önceki hallerin neydi ya? İçinden bambaşka biri çıktı resmen!"
Gergin bir şekilde gülümseyip emniyet kemerimi taktım. Ali de kendi emniyet kemerini takıyordu o sıra. "Buna Karan etkisi deniyor. Gerçi sen belalı bir mafyaya bulaşmadın, bilmezsin nasıl bir his olduğunu."
İnanamıyormuş gibi bir ifade geçerken suratından gülerek bana baktı. "Sence arabanın içinde ses dinleme cihazı var mıdır?" Sorusu üzerine gözlerimi fal taşı gibi açıp, cihazın takılabileceği muhtemel yerleri inceledim. O sırada Ali' de hem kahkaha atıyor hem de benim gibi cihazı arıyordu. "Sadece şaka yapmak istedim. Durum o kadar vahim mi ya?"
Gergin bir şekilde söylenmeye başladım, arabanınım içindeki hararetli arayışım beni yormuş soluk soluğa kalmıştım.
"Tahmin bile edemezsin, o çok şüpheci biri hep bir açığımı arıyor. Senin şaka deyip ciddiye almadığın şeyi bile yapmayı göze alır o."
Gözlerini birkaç dakika kırpıştırıp dediklerimde ciddi olup olmadığımı anlamaya çalıştı. Bense düz bir şekilde solumda duran dikiz aynasına baktım. Arabasına binmiş orada öylece bekliyordu. "Kahretsin!"
Ali şaşkın bir şekilde bir bana bir de etrafa baktı. Dikiz aynasını incelediğimi görünce konuşmaya başladı. "Sorun ne izleniyor muyuz yoksa?" Ona cevap vermeyip arabayı çalıştırdım ve karakolun bulunduğu caddeden çıkmayı amaçladım. O sırada Ali gittiğimiz yönü görünce konuşmaya başladı. "Cinayet mahali o tarafta değil yalnız. Yanlış yöndeyiz."
İfademi ciddi tutup gözlerimi yoldan ayırmadan onun bu uyarısına cevap verdim. "Biliyorum, oraya gitmiyoruz zaten. Plan değişti."
"Nasıl plan değişti? Azra neler oluyor?"
Gergin bir şekilde karakolun olduğu caddeden çıkarken kısa bir süre dikiz aynasına baktım. Tahmin ettiğim gibi Karan tarafından izleniyorduk. Adam yine şüphelerine mâni olamamış peşime düşmüştü. Onu cevapsız bıraktığımı fark eden Ali ise aynı soruyu tekrar sordu. "Azra neler oluyor dedim! Neden birdenbire böyle tuhaflaştın?"
"Dikiz aynasından arka tarafa bir bakar mısın?" Anlamaz bir şekilde bana bakıp kafasını olumlu anlamda salladı ve dediğimi yaptı. "Hass- bizi takip ediyor bu adam!" Gergin bir şekilde gülümsedim ve boşta kalan elimle arka tarafı işaret ettim. "Arka tarafta iki tane mağaza poşeti var. Siyah poşeti alıp içindekini giy. Acil!"
"Niye, içinde ne var poşetin?" Soruyu sorarken aynı zamanda dediğimi yapmış poşeti eline alıp açmıştı. Ben ise Karan ile aramızdaki mesafeyi açmaya, yolda sürekli şerit değiştirmeye çalışıyordum. O sırada Ali, poşetin içinden çıkan eşofmana şaşkın bir şekilde bakıp konuşmaya başladım. "Arabanda spor takımı taşıdığını bilmiyordum! Baya teçhizatlı hazırlanmışsın."
Gergin bir şekilde gülümsedim ve birkaç kilo metre ötede duran spor salonun önüne geçip arabayı durdurdum. O sırada Ali giymesini söylediğim üst takım eşofmanını çoktan giymişti. Onu alıcı gözle süzüp konuşmaya başladım. "Takım da yakışmış ha, şu an bambaşka biri gibi görünüyorsun."
Ne sandın gülüm der gibi baktı ve kafasını yukarıya çevirerek birkaç dakika az önce yaşanılan şeyleri düşündü. O sırada Azra konusuna değinmeyi düşündüm. "Bu arada adım Azra değil, bana Defne de lütfen!"
Soru sormak için ağzını araladığında uyarırcasına bakıp bundan vazgeçmesini sağladım. Olumlu anlamda kafasını sallayıp camdan dışarı baktı ve sıkıntı içinde ofladı. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi sitem içerisinde benden tarafa döndü. "Peki cinayet mahali ne olacak? Ya gözden kaçırdığımız bir şey varsa?"
Sıkıntı içinde soluklandım. Onun kadar ben de bu konuda endişeliydim. Ama Karan yüzünden buna öncelik vermemiş sözümü tutamamıştım. Suçlu olduğumu bildiğim sakin bir tonda konuşmaya başladım. "Biliyorum sana bir söz verdim ve tutmam gerekirdi. Ama ben Karan belasını unutmuşum. Seni de bu işe bulaştırdığım için özür dilerim. Gerçekten çok pişmanım."
Bir süre düşünür bir şekilde bana bakıp desteklercesine elini omzuma attı. Bense bir şey demeyip sadece onu izledim. "Önemli değil Defne, biz bilemedik. Meğer sen nelerle mücadele ediyorsun?"
Buruk bir şekilde tebessüm edip, hala izlenip izlenmediğimizi anlamak için camdan dışarı baktım. Arabası ortalıkta yoktu, sanırım spor salonuna gittiğimizi anlayınca peşimizi bırakmaya karar vermişti. Rahat bir şekilde soluklanıp kafamı Ali'den tarafa çevirdim. "Biz de evlerimize dağılalım. Zaten bu saatten sonra gitsek de pek bir şey bulabileceğimizi sanmıyorum. Tolga bey bizden önce davranmış olabilir."
Düşünceli bir şekilde kafasını salladı. Dediğime hak vermişti sonunda. Onu kendi haline bırakıp, izlenip izlenmediğimizi anlamak için camdan dışarı baktım. Etrafta kimsenin olmadığını görünce de derin bir nefes alıp oturduğum koltukta geriye yaslandım. Şimdi sadece önümdeki yolu gösteren cama bakıyordum. Derin bir iç çektikten sonra konuşmaya başladım. "Uzun bir gün oldu."
"Uzun ve sarsıcı bir gün." Diye cevap verdi Ali. Histerik bir şekilde gülüp kafamı ondan tarafa çevirdim. O ise cebinden küçük bir not kâğıdı çıkarmış ve elindeki pilot kalemle o deftere bir şeyler not ediyordu.
Olduğum yerde doğrulup kontağa takılı anahtarı çevirmek için elimi uzattım. Bu sırada konuşuyordum. "Çok oyalandık, en iyisini seni bir eve bırakalım." Cevap vermedi sadece kafasını aşağı yukarı salladı.
*****
Etrafının uzun ağaçlarla çevrildiği ve ilerledikçe sayısının sıkılaştığı çevre yolunda koşarken, sonbaharın getirdiği kızıl renkli yaprakların etrafa yaydığı büyülü hava karşısında iç çekiyor ve hayallere dalıyordum.
Karakoldan partnerim Ali’yle birlikte çıkarken Karan'a yakalanmamızın üzerinden bir hafta geçmişti. O günden beri hiç karşılaşmamış telefonda bile konuşmamıştık. Hiç mesajlaşmıyorduk da zaten. En son depo mevzusu yüzünden kısa çaplı bir mesajlaşma geçmişti. O gün de konum istediği için yazmıştı zaten Karan.
Aslında bu durum işime geliyordu çünkü mesajlaşmalarımız haricinde konuştuğumuzda çoğu kez beni tiye alıp sinirimi bozmaktan başka bir şey yapmıyordu. Üstelik önümüzde sadece dört ay varken ve birinci ayı henüz yeni noktalamışken böyle olması ikimiz içinde uygun olacak.
Eylül ayında olduğumuz için havalar daha yeni soğumaya başlıyordu. Dolayısıyla bu havada artist gibi yarı çıplak giyinerek donma riskini göze alamayacağımdan üzerime eşofman takımı giymiştim. Kulağımdaki kulaklıkta yabancı moda sokan bir şarkı varken koşmak çok zevkli bir hal alıyordu.
Birkaç dakika sonra çalan şarkı değişti ve daha slow bir şarkı çalmaya başladı. Ama bu benim hızımı etkilemedi. Koşmanın başlangıcından beri ne hızda koşuyorsam o hızda devam ediyordum.
O sırada az ilerde benim olduğum yere doğru koşan birilerini gördüm. Biraz daha yakınıma geldiğinde her nasılsa o kişinin tanıdık suretini görür gibi oldum. İkimizde başka yönlere doğru koşuyorduk ama onu gördüğüm gibi o da beni fark etmişti sanırım. Ya da ben öyle düşünmek istiyorum.
O kişi yanımdan rüzgâr gibi geçerken iki adım ilerledim ve ben de durdum. Hem yoruldum hem de o kişinin kim olabileceğini sanırım anlamıştım. Nefes nefese kalıp olduğum yerde aşağı doğru çökerken dizlerime dayandım ve merak içinde kafamı arka tarafa çevirdim.
Oysa o koşmayı bırakmış çoktandır bana bakıyordu. Olduğum yerde doğrulup duruşumu düzelttim. Onun bakışları altında dinlediğim slov müzik bile ruhumu germeye başlıyordu. Bakışlarımı ondan kısa bir an için çekip cebimdeki telefonu elime aldım ve çalan müziği durdurdum.
Kulaklığı da kulağımdan çıkarırken Karana doğru ilerliyordum birkaç adım uzağında durup konuşmaya başladım. "Güzel tesadüf, ikimizin de burada koşuya çıkmış olması."
Dostane bir şekilde gülümseyip ellerimi iki yanımda yukarı açarak etrafımızı çevreleyen kırmızı yapraklı fındık ağaçlarını işaret ettim. Huzuru hissetmek için kapattığım gözlerimi açtım ve muzip bir şekilde ona baktım. "Değil mi, sevgili arkadaşım."
Konuşmanın başından beri düz olan surat ifadesi ona takıldığım lakap ile değişti. Şimdi o da benim gibi muzip bakıyordu. Gülümsemesi yüzünde büyürken bana yaklaşmak için birkaç adım daha attı. Ben ise gülerek sadece onu izliyordum. Kaçmak için herhangi bir şey yapmadım.
Yanıma geldiğin de benimle konuşmak için duruşunu biraz eğrileştirdi. Sanki karşısında cüce biri varmış gibi. Dik dik ona baktım. O ise buna aldırış etmeyip konuşmaya başladı. "Ben kısaca "sevgili mi" tercih ederim."
Konuşmak için eğdiği duruşunu düzeltirken kendini geriye doğru çekti ve alay dolu gülümseme içerisinde göz kırptı. "Ayrıca, evet güzel tesadüf. Uğraşsak bu kadar denk getiremezdik."
Sinirden yapmacık olduğu her halinden belli olan gülümsememi takınıp gözlerimi abartılı derece de kıstım. Böyle yapınca belki itici oluyorum ama karşımdaki adam benden daha itici anam.
Ama denk getiremezdik demesi, bir hafta önce spor salonuna kadar bizi takip ettiği günü hatırlatmıştı bana. Yüz ifadem değişirken o da bunu fark etmiş olmalı ki merak içinde bana baktı. Bunu yaparken kaşlarını çatmıştı.
Alayla havaya kaldırdığım kaşlarımın altında yamuk bir gülümsemeyle konuşmaya başladım. "Yo, denk getirebilirdik aslında. Hatırlasana, o gün bizi karakoldan spor salonuna kadar takip etmiştin."
Alayla havaya kaldırdığım kaşlarımı sorgularcasına çattım. "Şimdi de aynı şeyin olmadığı ne belli? Belki bu da bilerek ayarladığın bir buluşma. Diğerlerinde de olduğu gibi."
Konuştuğum süre boyunca, ifadesiz tuttuğu bakışları değişirken dudağının sol kenarı yukarı doğru kıvrıldı. Sanırım inkâr etmeyecek, yaptıklarının arkasında duracaktı. Tam da tahmin ettiğim gibi.
"Bir şeyleri kavramaya başlaman güzel, zaten çok basit bir numaraydı. Sözde öğrencinle geç saatte spor salonuna gitmen, takip edildiğini öğrendiğinde giymesi için bir şeyler vermen..."
Şok içinde ona bakarken, konuşmasının biteceği zamanı bekledim. Gerçekten anlamıştı amacımı, kurguladığım hamle onu şaşırtmamıştı hiç. Bu kadar şeyi akıl edebildiyse asıl mesleğimi de tahmin edebilmiş midir acaba?
Onun, etrafa yaydığı gergin aura içinde bulunduğumuz mevsimin havasıyla buluşunca vücudumun buz kesmeye başladığını hissettim. Yüzüm ise bunun aksine cayır cayır yanıyordu. Vücudum, Karan yanımda dururken benimle hiç iş birliği yapmıyordu.
Lâkin Karan da bu süreçte bir yandan konuşup bir yandan bana doğru yürürken cümlesi bittiğinde o da yanımda bitivermiş aramızda pek bir mesafe kalmamıştı.
Onun bilmiş surat ifadesine bakarken bu konuyu hiç açmamış olmayı diledim. Acaba zeytinyağı gibi üste çıkmayı mı denesem? Şimdi battıkça batıyorum çünkü.
Cevap vermemi beklercesine bana bakıyordu, üstelik gerilip aramıza koyduğum iki adımlık mesafeyi de kapatmaya çalışmamıştı. Aklınca bana zaman tanımaya çalışıyordu kaçacak hiçbir yol bırakmamışken.
Sıkıntı içinde gözlerimi kapatırken sol elimle boğazımdan enseme ilerleyecek şekilde boynumu ovaladım. Bunu yaparken derin bir iç çekmiştim. Bu gidişle kalbim kan pompalamayı bırakacak ama içim daralıyor. Yapacak bir şey yok.
Karanın bu sorgulayan tavırları beni sürekli bir yalan söyleme durumuna düşürüyor, söylediğim her yalan beni daha çok dibe çekiyordu. Dilim gerçekleri söylemeye varmıyor aklım çeşitli bahaneler sıralıyordu. Ben bu adama ne zaman korkmadan doğruları söyleyebileceğim?
Gözlerimi açıp, elimi boynumdan çekerken sıkıntı içinde ofladım. Sonra direk bakışlarımı Karan'ın bakışlarını sabitledim. "Buna ne zaman son vereceksin, daha ne kadar yalan söylemediğime ikna edebilirim seni?"
Sonra yanına doğru ilerleyip işaret parmağımla göğsüne bastırıp onu ileri doğru iterken son soruyu da sorup sözde sorularıma son verdim. "Tatmin olman ne kadar sürer mesela?"
Onu itmek için dibine girdiğimden onu ittirdiğimde yine ona çok yakındım. Pişman olduğuna dair bir kırıntı aramaya çalıştım gözlerinde. Özür dilemesini, gönlümü almasını istedim. Belki böyle yaparsa onu affedebilir ve görevime devam edebilirdim. Ama onun özür dilemeye benim de özür dilese bile affetmeye gücüm yoktu. Çünkü yaptıkları çok ağrıma gitmişti.
İkimizde bir süre sessizce birbirimize baktık. Gözlerim onun gözlerindeyken etrafta dolaşan rüzgârın uğultusu kulaklarımı dolduruyor ama ben öfke ve kırgınlıktan dolayı bir şey hissetmiyordum. Bunun yerine kaderimin gidişatını belirleyecek sözlerin sarf edileceği dudaklarına baktım. Hayatım sanki buna bağlıymış gibi.
Bu süre diğerlerini takip etti ve biz suspus durup öylece birbirimizi izledik. Aramıza metrelerce uzun ve kalın bir duvar örmüş gibiydi. Bakışlarından bir anlam çıkaramıyordum. Sıkıntı içinde oflayıp ona arkamı döndüm ve geldiğim yönün geri istikametinde yürümeye başlarken. Son dakika da söylediği şeyler beni olduğum yere kilitledi.
Korku içinde ondan tarafa doğru dönerken dedikleri beynimin içinde yankılanıyordu.
"Polis olduğunu neden bana söylemedin?"