Çınar
" Ben sizi önemsiyorum!"
Lavin hanımın bu ani itirafı ile içmeye niyetlendiğim çorba dolu kaşık havada asılı kaldı. Bunu gözleri kapalı bir halde söylemişti. Ben duyunca bu kadar şaşırdıysam o söylerken kim bilir ne kadar zorlanmıştır? Beklenti içinde ona bakarken gözlerini açtı ve endişe ile bana baktı. Tepkisiz kalmaya özen gösteriyordum.
Tepki verirsem ne diyeceğimi bilmiyorum çünkü. Benim de aklım karıştı.
Her zamanki yaptığı gibi yine dudağını ısırdı. Onunla ilgili öğrendiğim şeylerden biri de buydu. Lavin ne zaman strese girse dudağını ısırıyordu. Bu da bende birtakım şeyleri dürtüyordu. Bir takım erkeksi dürtüler işte. Gözlerim kırpıştırıp ona belli etmeden gömleğimin yakasını tutup birkaç kez çekiştirdim. Burası her zamankinden daha boğucuydu şimdi.
Bir süre bana baktı, sanırım itiraf ettiği şeyin farkına yeni varıyordu. Onu mahcup etmemek için duymamış gibi mi yapsam acaba? Aniden durumu toparlamaya başladı. Sesi baya heyecanlı geliyordu. "Önemsemek dediysem, insan olarak... Saygımdan yani!" Anlamış gibi kafamı aşağı yukarı salladım.
Kıvırmayı beceremiyordu ve sunduğu bahane çok saçmaydı. O olaydan sonra da bir süre daha yemek yedik ve misafirlik zamanı bittiğinde ise beni uğurlamak için kapıya kadar benimle geldi. Oldukça mahcup gözüküyordu. Sanki bir şeyler içine sinmemiş gibi...
Ya da benim gözümde çizdiği imajı düşünüp kendine içten içe kızıyor da olabilir. Bilemiyorum. Gerçi bunda benim de katkım var, çünkü anın samimiyetine kapılıp biraz saçmaladım. Onu zor duruma soktum. Yanlış anlamasına sebebiyet verebilecek şeyler söyledim. Buna rağmen nazik ev sahibi duruşunu bozmamıştı.
Biraz isyan etti ama ona hak veriyordum. Arkamdan kapıyı kapattı ve ben de daireme doğru ilerlemeye devam ettim.
Kapıyı açıp içeri girdiğimde ise yine aynı manzara karşıladı beni. Karanlık ve sessiz bir manzara. Her zamanki gibi...
İçimde bir şeyler sızladı sanki. Sahi ya! Uzun zamandır yalnızım ben. Işığı açıp içeri girdim ve yatak odama ilerledim. Evde varlığımın getirdiği sesten başka bir şey yoktu. Üzerime rahat gecelik takımını giydim ve yatağın üzerine oturdum.
Bu kadardı işte, her gün işten eve geliyor işim varsa onu hallediyor yoksa da klasik kitaplar okuyordum. Arada da antrenman yapıyordum. Düşünmekten kafam çatlayacak gibi olduğunda oturduğum yerde ayaklarımı yerden çektim. Yorganı da açıp içine yerleştim ve üzerimi örttüm. Uyumaya çalıştım. Tabi bu kafa ile ne kadar mümkünse...
*****
Sabah iş için hazırlanıp evden çıktım. Ayakkabılarımı giymeye çalışırken Lavin hanımın evinin olduğu kapının açılma sesini duydum. Ayakkabımı giydiğimde duruşumu dikleştirdim. Lavin hanım kulağında telefon ile çıkarken sadece bir an için benden tarafa baktı. Kızıl saçları her zamanki gibi düzenli ve dalgalıydı.
Siyah ve kırmızının yoğunlukta olduğu konsept uygulamıştı. Dudaklarında ise o tanıdık renk ruj vardı. Kırmızı. Daireden ayağında topuklu ayakkabısıyla çıkmıştı. O da sıradan zengin insanlar gibiydi sanırım. Bir süre eli kulağındaki telefonda gözleri benim üzerimde öylece durdu. Tam onu selamlayacakken kafasını çevirip yürümeye başladı sonra ise gözden kayboldu. Anlam veremedim. Acaba hala dünkü olayların mahcubiyetini mi yaşıyordu?
Düşünmemeye çalışıp ofisin yolunu tuttum. Düşünürsem bura da saatleri tüketebilirdim çünkü. Sıkıntı içinde oflayıp saate bakmak için kolumu yukarı kaldırdım. İşe neredeyse yarım saatten az bir vakit kalırken iç çekerek yürümeye başladım. Bugün ki olayları düşünmeyi başka bir zamana ertelemek daha iyi olacak sanırım.
*****
Karan kendi ofis sandalyesinde önündeki evraklarla ilgilenirken bende tablete bakıp bugünün programını ona rapor ediyordum. Bu programı dün hazırlamıştım. Lavin hanıma misafirliğe gitmeden önce. Sıkıntı içinde gözlerimi kapatıp soluklandım.
Şimdi niye, aklıma gelmişti ki o? Acaba Karan fark etti mi bu halimi?
Tableti gözlerimin önünden çekip Karana baktım. Hala önündeki evraklara bir şeyler yazmakla meşguldü. Ofisten içeri girince hayattan soyutluyor kendini. Dışarıdaki hayatı kapının dışarısında bırakıyordu yani. Arada bu halleri işime yarıyordu. Özellikle şu aralar. Ama sanırım onun hayatı da şu sıralar yolunda gitmiyordu. Bana anlatmıyor ama şu yeni kadın yüzünden galiba. Adını tam hatırlamıyorum. Defneydi sanırım. O kadın yüzünden bir durgun bu aralar. Öyle ki şaka ile karışık birkaç kez sataştım. Oralı bile olmadı adam. Elimdeki tablete bir kez daha göz gezdirip Karana baktım. " Program bu kadar, senin içinde sorun yoksa onaylıyorum." Önündeki evraklara bakıp olumlu anlamda kafa salladı. Tableti kapatıp masanın üzerine koydum. Tam sandalyeye oturacakken dediği şey ile durakladım.
" Bu kadar mı, başka ekleyeceğin bir şey yok mu?" Yönümü ondan tarafa çevirdim ve tek kaşımı kaldırıp sorgular bir şekilde ona baktım. " Program da bir eksik yok bildiğim kadarı ile. Başka ne olması gerekiyordu?" Tableti elime aldım ve programı yeniden gözden geçirdim. Bu sırada konuşmaya devam ediyordum. "İstersen bir şey daha ekleyebilirim. Sadece neyin eksik olduğunu söylemen yeterli."
Bir sorun olduğunu belli etmemek için elimden geldiğince dikkatli davranmaya çalışıyordum. Göz ucuyla Karana baktım. İki kaşını da alayla kaldırdı ve gülümseyip olduğu yerde koltuğuna geri yaslandı. Burnumun üstüne düşen gözlüğü düzeltip tepkisiz tutmaya çalıştığım mimiklerimle ona baktım. " Komik bir şey mi oldu?" Tableti tutan ellerimden birini serbest bırakıp ona doğru uzattım. " O bakışların anlamı ne?"
Hala alayla gülümserken bir tükenmez kalemi eline alıp profesyonel şekilde parmaklarının arasında hareket ettirdi. Ben ise duruşumu bozmamış beklenti içinde ona bakıyordum. Bilmiş bir eda ile bana bakarken konuşmaya devam etti. " Senin şu an karşında öğrenci varmış gibi bana, günün anlam ve önemiyle ilgili uzun bir nutuk çekmen gerekmiyor muydu?" Sonra kafasını yana doğru eğdi ve şüphe içinde gözlerini kıstı. Sanki bir şeyleri hatırlamaya çalışıyormuş gibi. " Yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum?"
Burnumdan nefes vererek güldüm ve derin bir nefes aldım. Ve tepkisiz bir şekilde durmak için yine kendimi zorladım. Ama sessiz kalmayacaktım. Sesim kısık ve baskılı çıkarken konuştum. " Bu huyumdan rahatsız olduğunu sanıyordum. Ama senin için sorun yoksa yine eskisi gibi davranabilirim." Ukala bir şekilde gülümsedim. " Sen yeter ki iste."
Dudaklarını büzüp kafasını aşağı yukarı salladı. Dışarıdan birisi bizi görse kavga ediyoruz zanneder. Ama bizim doğal halimiz böyle. O sustuğunda tableti masaya bırakıp onun karşısında durdum. Tek kaşımı kaldırıp konuşmaya başladım. " Madem birbirimizi okumaya başladık, benim de merak ettiğim bir şey var."
Kafasını kaldırıp sorgular bir şekilde bana baktı. Önünde duran tableti işaret ettim önce. " Senin bu program da kırk tane hata bulman lazımdı." Sonra ellerimle kendimi işaret ettim. " Ya da emrivaki davrandığım için bana söyleniyor olmalıydın."
Sonra olduğu yerde doğrulup ona baktım. Bana bakıyor ama beni görmüyordu. O da kafasındaki düşüncelere dalmış gibiydi. Sanırım Defne Hanımı düşünüyordu. Tıpkı benim de tüm gün yan komşum Lavin hanımı düşünmem gibi... Yine o kadını düşünmeye başladığımı fark ettiğim de olumsuz anlamda kafamı salladım ve bu düşünceden kurtuldum.
Şimdi sırası değil. En azından mükemmellik abidesi Karana laf yetiştirirken değil. Karan hala sessizliğini korurken gülümsedim. " Demem o ki; Bir daha benle dalga geçmeden önce kendi haline bak. Ve benimle alay edebilecek durumda mısın bir düşün." Karan bana şaşkınlık içinde bakarken istifimi bozmadım. Yapmacık bir şekilde gülümserken göz kırptım. " Mükemmellik abidesi arkadaşım."
Onu küçümsemiyor ya da herhangi bir olumsuz duygu beslemiyordum. Bunu, bana karşı biraz daha anlayışlı davranması için yapmıştım. Çünkü konu o olduğunda benim anlayışım sınır tanımıyordu. Çünkü o, arkadaştan öte kardeşim gibiydi benim için.
Hayret dolu bakışlarını üzerimde hissederken kolumdaki saate baktım. Mesai saati sonunda bitmişti. Tüm işlerimi ofiste hallettiğim için ekstra nöbet tutmama gerek kalmamıştı böylece. Tableti Karanın masasından alıp kendi masama doğru ilerledim.
Siyah ofis çantasının içine gerekli eşyaları ve tableti koydum. Ceketi de askılıktan alıp omuzuma gelişigüzel yerleştirdim ve kapıya doğru ilerledim. Kapıdan çıkmadan önce son kez Karandan tarafa baktım.
Benimle konuştuğu sırada elinde oynattığı kalem hala elinde duruyordu. Onu düşünceleri ile tek başına bırakmanın ne kadar doğru bir karar olup olmadığını bilmesem de en iyisi buydu sanırım. Zaten sorsam bile bir şekilde geçiştirir bana anlatmazdı ya. Neyse. Onunla vedalaşıp ofisten çıktım.
*****
Arabayı herhangi bir gece kulübünün önünde durdurdum. Burası her zaman uğradığım pek bilinmeyen bir yerdi. Çünkü herkes tarafından bilinip oldukça popüler olan yerleri tercih etmiyorum. Şehrin tüm gereksiz tipleri oraya doluşuyor ve mekânın kalitesini sıfıra indiriyordu.
Barmene her zamanki siparişimi verip beklemeye başladım. Hamburger ve viski istedim çünkü aç karnı alkol almam. Cebimden cep telefonunu çıkarıp saate baktım. Saat 20:30’du. Dünden sonra yalnız kalmamak için buraya gelmiştim. Ayık kafa ile düşüncelere dalmaktansa sarhoş kafa ile dalmak daha rahattı. Alkol içmeyi pek sevmiyorum. Ama bu deneyime de yabancı değilim.
Sadece alkolün hayatımın büyük bir bölümüne etki etmesini sevmiyorum. Ama bazen insanın elinden başka bir şey gelmiyor. Mecbur alkol alıp kendini dünyadan soyutluyordu. Bu yolun daha kurtarıcı geldiğini düşündüğü için.
Siparişlerim geldiğinde hesabı ödeyip yemek yemeye başladım. Bu sırada bir bar taburesinin çekildiğini belli eden bir ses geldi. Kafamı yemeklerden kaldırıp o tarafa baktım. Lavin iki tabure ileriye oturmuştu.
Barmene sipariş vermek için elini havaya kaldırıp seslendi. Barmen geldi, Lavin siparişi verdi ve barmen geri gitti. Lavin telefonunu eline alıp saate baktı ve kafasını kaldırıp etrafı gözü ile süzdü. Bakışları bana değdiğinde bir süre ona bakıp kafamı önümdeki şeylere çevirdim. Varlığımdan rahatsız olup mekânı terk edecekti nasıl olsa. Bunu izlemeye gerek olmadığını düşündüm ve yemek yemeye kaldığım yerden devam ettim.
Viskiyi yudumlarken üzerimde hissettiğim bakışların yoğunluğundan rahatsız olmuştum. Sıkıntı içinde Lavin den tarafa baktım. Kaşları çatık bir şekilde bana bakıyor, sabah beni gördüğünde kafasını çevirip giden kendisi değilmiş gibi davranıyordu. Sinirle gülümsedim viskiden bir yudum daha alırken. Bu kadına nasıl davransak kabahat oluyordu. Bir viski daha sipariş etmek için elimi kaldırdım. O sırada başka bir barmen Lavin'in siparişini getirmişti.
Elimdeki neredeyse bitmiş küçük viski bardağını evirip çevirdim. Şu bardağı biraz daha büyük yapsalar ne olurdu yani? Barmen siparişimi alıp bardağa bir viski daha doldururken Lavin' den tarafa baktım. Kafasını eline yaslamış öylece etrafa baygın baygın bakıyordu. Hayret ettim. Bünyesi içmeye pek alışık değildi sanırım. Gerçi bu içtiği şeyin ağırlığına bağlı. Gülümseyip önüme döndüm beni ne ilgilendiriyorsa sanki? Viskimden bir yudum daha alıp tüm içkiyi fondiplerken onu düşünmeden edememiştim. Hadi, benim içme sebebim belli. Yalnızlıktan içiyorum. Belki biraz da onun yüzünden, ama o niye içiyor?
Halbuki dışarıdan bakıldığında alkol tüketen birine benzemiyor. Bunu bir bardakta çakırkeyif olmasından anlıyorum. Güzel biri, gözü pek de. Ve de seksi. Kafamı sinirle silkeledim. Çınar, aklından ne geçiyor böyle oğlum? Kendine gel! Boş viski bardağını elimde evirip çevirirken Lavini düşünmeye başladım. Aklıma ilk gelen şey onunla ilk tanışmamızdı.
O gün bir değişiklik olsun diye bir süper markete girmiş, raflarda öylece bakınıyordum. Sonra bir anne ve çocuğun konuşmasına kulak misafiri olmuştum. Kafamı çevirip merakla oraya bakmıştım. Kadrajıma ilk giren kızıl saçlı bir kızın beline değen kızıl saçlar eşliğinde aşağı eğilip önünde durduğu küçük kız çocuğu olmuştu.
Kız, karşısındaki küçük kız çocuğunun elinden siyah keçeli kalemi almış temiz beyaz kalem eteğinin üzerine bir şeyler çiziyordu. Anne ise onları mahcup bir şekilde izliyordu. Ben olsam ben de anneye hak verirdim, çünkü beyaz, çabuk kir tutan bir renkti. Ve o kadın her kimse bunu sorun etmiyordu. Sonra o kadının çocukla olan diyaloğu komiğime gitmiş. Kendimi onlara gülümserken bulmuştum.
Sonrasında kız elindeki çikolatanın fiyatını kasada ödeyip marketten çıktı. Ben de biraz daha gezinip marketten çıktım. O sırada birine çarptığımı ve bir şeylerin yere düştüğünü fark ettim. Yere düşen şeyi alıp sahibine vermek için olduğum tarafta arkama doğru döndüm ve çikolata elimde öylece bakakalmıştım. Bebeksi bir suratı, dolgun elmacık kemikleri, dudağındaki rujla aynı renk kızıl saçları ve iri siyah gözleri ile çok büyüleyici gözüküyordu. Ona belli etmemeye çalışarak eteğine baktım.
O çizdiği siyah keçeli çiçek resmi hala üzerinde duruyordu. Ve bir çizik için tanımadığı kız çocuğunun kalbini kırmaması da takdirimi kazanmıştı. Garip bir heyecan içinde gülümseyip çikolatayı alması için ona doğru uzattım. Alıngan ve utangaç bir eda ile teşekkür edip çikolatayı elimden aldı. Sonra gülümseyerek el sallayıp yönünü değiştirdi. Ben ise bir kaç dakika arkasından onu izlemek ile yetindim. Sanki kalbim kulaklarımda atıyordu. Bunu kız gittikten sonra fark etmiştim. Sonra aklıma gelen düşünce ile bir an için kalbim sızladı. Ben bu kıza bir daha nerede rastlayacaktım şimdi? Omuz silkip sıkıntıyla iç çektim. Ve ben de olduğum yönün ters istikametinde yürümeye başladım.
Günlerden cuma ve ben ev temizliğimi yapmış çöpleri atmak için hazırlanıyordum. Uzun zaman önce arkadaşım olan komşumdan duyduğuma göre bu kata biri taşınmıştı. Benim yan daireme yani. Çünkü orası uzun zamandır boştu. Derin bir nefes alıp verdim. Umarım bu yeni komşu ile herhangi bir sorun yaşamazdım. Çöpü atmak için kapıdan dışarı çıkıp ayağıma sıradan sokak terliği giyip yürümeye başladım.
O sırada yeni kullanıma açılan yan dairenin kapısı gürültü ile açıldı. Ve ben daha ne olduğunu anlayamadan üzerimde bir şeyin ağırlığını hissettim. Evet birisi neredeyse üzerime atlamıştı. Sonra burnuma değişik aromada bir koku geldi. Sanırım zambaktı. Ve de yüzümü kaplayan uzun dalgalı kızıl saçlar.
Bir şey yapmadan birkaç dakika öylece bekledim. Üzerime atlayan kişinin ne yapmaya çalıştığını anlamak için. Sanırım bir şeyden korkuyor olmalıydı çünkü çığlığa benzer sesini duymuştum. Acaba o dairede bu kadar korkacağı ne olmuş olabilir? Kucağımdaki kişi omzuma gömdüğü kafasını, az önce içinden çıktığı daireden tarafa çevirdi ve panik içinde söylenip tekrar kafasına omzuma gömdü. Anlamak için sorunun ne olduğunu ona sordum. Meğer evine giren hamamböceğinden korkuyormuş. Sonra bulunduğumuz durum aklına gelmiş olmalı ki kafasını çevirip bana baktı ve kısa bir çığlık atıp kendini geriye attı.
Ben de onun kadar şaşırmıştım ama gözle görülür bir tepki vermemiştim. Yine de kalbim içten içe gülüyordu. Dün markette gördüğüm o kızdı bu. Adını hala bilmiyorum. O zaman da anın getirdiği heyecandan soramamıştım. Ama kaderin cilvesi işte! Yine bizi karşı karşıya getirdi, bu apartmanın içinde... Hem de uzun zaman bir daha nerde görürüm diye düşünürken.
Olduğu yerde doğrulup utangaç bir tavırla parmakları ile oynadı ve evin içerisini işaret etti. Derdini kibar bir dile anlattığında, onun için bir iyilik yapıp böceğe kurtulması için yardım etmiştim. Sonrasına isminin Lavin olduğunu öğrenmiş ve bir tanışma faslı yaşamıştık. Sonrasında ise olanlar malum.
Kafamı merak içinde onun olduğu tarafa çevirdim. Daha fazla yok sayamayacaktım galiba. Ama hayır olduğu yerde yoktu. Bar taburesini geri itip olduğum yerden kalktım. Barmeni çağırıp hesabı öderken tek düşündüğüm başına bir şey gelip gelmeme ihtimaliydi. Telefonumu çıkarıp onu aramaya çalıştım. Dün aynı apartmanda komşu olduğumuz için birbirimizin telefon numarasını almıştık.
Ama hayır telefona cevap veren olmadı, ama arama iptal de edilmemişti. Sanırım sarhoş kafa ile aramayı duymamış olabilir. Oldukça hızlı bir şekilde yürüyüp mekândan dışarı çıktım. Ve birkaç adım daha attığımda ileri de savsak adımlarla yürüyen Lavini gördüm. İçimden şükredip yanına doğru ilerledim. Işıkların orada duruyordu. Seri bir şekilde yanına gelip kolundan kavradım. Kolunu tuttuğumu fark edince bana bakmak için kafasını çevirdi.
Beni gördüğünde ise gülümsemeye başladı. Gözleri uyku mahmuru gibiydi. Ben ise tepkisiz tutmaya çalıştığım yüzüm ile ona bakıyordum ama içten içe onun için endişeleniyordum. Çünkü ilk defa sarhoş oluyordu ve kadın başına sarhoş bir şekilde gezinmesi onun için iyi bir şey değildi. Hem de hava bu kadar kararmışken. Gülümsemesi tatlı bir kahkahaya dönüşürken serbestte kalan eliyle o da benim kolumdan tuttu. Olduğu yerde sallanırken konuşmaya başladı. " Kimleri görüyorum ya! Sende mi buradaydın?" Sesi alkol aldığı için çok yüksek çıkıyordu. Ve etrafımızdan geçen insanlar bize tip tip bakarken, onları umursamadım. Onun yerine olumlu anlamda kafa salladım. Lakin sorusuna cevap vermedim. Onun yerine kulağına eğilip kendim bir soru yönelttim. "İlk defa mı sarhoş oluyorsun?"
Hala gülümserken suratıma bakıp anlamsız bir şekilde bağırdı. " Ne?" Gözlerimi kapatıp sabır dilercesine derin bir nefes aldım ve duyamayacağını bilsem de yüksek sesle konuşmaya başladım. "Böyle olmaz, eve gidelim! İlaç içip uyu!" Kolunu omzuma koymak için bedenini kendime yaslamaya çalıştığımda ne yaptığımı anlamıştı. Sinirlenip beni iterek kendinden uzaklaştırdı. Öldürecekmiş gibi bakarken yüksek sesle konuşmaya başladı. " S.. sen ne yaptı..ğını sanıyor...sun be?" Sonra eliyle beni işaret edip konuşmaya daha doğrusu kekelemeye başladı. Sesi nahoş çıkıyordu. Buna kızmak diyemiyor ve onu ciddiye alamıyordum bu yüzden. Bunun yerine daha çok gülesim geliyordu. " Be..benim i..iznim ol..madan bana na..sıl dokunu...rsun?"
Sonlara doğru cümleleri daha da güçsüzleşirken onu yalnız bırakmamam gerektiğini daha iyi anlamıştım. Ama ona destek vermeden nasıl yürütebilirim? Böyle giderse düşüp bir yerini incitecek. Nasıl olsa fark etmez diye yine dokunma girişiminde bulundum. Kızdı, tam bağıracakken teslim olurcasına iki elimi havaya kaldırdım. " Tamam tamam dokunmak yok! Sen kazandın!" Gülümsedim ve ellerimi yavaşça cebime koyup yanında yürümeye başladım. Bu sırada konuşuyordum. " Ama lütfen dikkat et, bir yerine zarar vermeni istemiyorum." Bağırarak konuşuyordum. Duymasını istediğim için çünkü sarhoş hali ile normal bir konuşma tonunu ayırt edemezdi. Dediğim şeyi duyup tıhladı. " San..ki çok ta umurun...daydı. Be..benim bir yerime bir şey yapmam."
Onun bu halinden keyif alıp önüne geçtim ve aynı yüksek tonda konuşmaya başladım. "Umurumda olmasa, sence şu an yanında mı olurum?" Beklenti içinde eğilip yüzüne baktım. Sarhoş olmasına rağmen şaşırdığı her halinden belli oluyordu. Yürümeyi bırakıp yüzüme baktı. Gözleri uykusuzluktan kapandı kapanacak ama kendisini hala benimle konuşmaya zorluyordu. "Sa...hi neden yanım...dasın sen? Be....benim..le a...lay et..mek için falan...mı?" Dostane bir şekilde kahkaha attım. Sarhoşluk beni de tesiri altına almaya başlamıştı. Yine de onun sorusuna cevap verdim. " Tabi ki hayır! Ben. Senin için endişelendiğim için. Yanındayım."
Oldukça basit cümleler kurmaya çalışıyordum. Çünkü benim de bilincim tükenmek üzereydi. O sırada Lavin olduğu yerde durdu ve sarhoş ama anlamlı bakışlarla bana baktı. Ve konuşmaya başladı. "Ben, sanı...rım se...den hoşla....nıyor....um. Aşığım sa...na hem de gör..düğüm günden beri." İtiraf ettiği şeyin ağırlığı üzerinden kalktığında huzurlu bir şekilde gözlerini yumarak güldü. Ben ise duyduğum gerçeğin şokunu atlatmaya çalışmakla meşguldüm. O üzerindeki yükten kurtulurken ben daha fazlasını yüklenmiş gibi hissediyordum. Ama itiraf etmeliyim, biri tarafından sevildiğimi bilmek. Hem de Lavin gibi biri tarafından çok özel bir duyguydu.
Lavin bir süre daha bana bakıp sarsak adımlarla bana yaklaştı ve topuklularının üzerinde yükselmeye çalışıp dudaklarını dudaklarımla buluşturdu.
Karşılık veremedim, çünkü beynim donmuş gibi hissediyordum. Bu kız gerçekten çok değişik biriydi ve beni bir hayli zorlayacak gibi görünüyordu.
Öpüşünü sonlandırıp kendini benden uzaklaştırdı. Şimdi buğulu gözlerle sadece uzağa bakıyordu. Lakin bu üzün sürmedi içimden gelen bir dürtüyle belinden kavradı. Sarhoş olduğu için sendeleyerek bana yaklaştığında, o buğulu gözleri bana bakıyordu artık. Bir süre güzel çehresini izledim ve ona doğru eğilip dudaklarını dudağımla kavradım. Çok değişik bir histi.
Sanki milyonlarca kelebek midemde tepiniyormuş gibi. Bu deyimi ne kadar sevmesem de durumum bundan başka bir şekilde özetlenemez. Çünkü ben de aşık olmuştum. Lavin' e. Hem de gördüğüm ilk andan beri...