Yeni Üyelik
24.
Bölüm

Birlikte Aynı Yatakta

@balleswan

Azra


"Birden fazla kişiliğe sahip olabilirsin ama sadece bir kalbin var. Bakalım o benim için neler düşünüyor? Ya da atıyor mu benim için?"


Şok içerisinde başını göğsümün üzerine koyup bana bakmadan sorduğu tuhaf ama bir o kadar etkileyici soruyu kafamda ölçüp biçmeye çalıştım. Ama sadece çalıştım, üzerimde olan varlığının bıraktığı ağır etki ve başını göğsüme koyduğu için saçlarının burnuma gelen sarhoş edici kokusu kafamı karıştırıyordu. Yatakla onun arasında kalırken kalkması için son çare tekrar seslendim. "Karan, bak ağırsın zaten, nefes alamıyorum derhal üzerimden kalk!"


Kafasını olumsuz anlamda salladı ve huysuzca homurdanırken cevap verdi. "Hayır, böyle iyiyim ve susarsan kalbini dinleyeceğim. Sen ne hissettiğin konusunda doğruları söylemiyorsun. Ama kalbin yalan söylemez sanırım." Bu çıkarımına göz devirirken üzerimdeki varlığını umursamamaya çalışıp ona çıkıştım. "Kalp yalan söylemezmiş miş! Hadi oradan! Kalp benim kalbim benden farklı düşünecek değil ya!" Göğsümün üzerindeki ezici varlığından dolayı sinir içerisinde ettiğim sitemli sözcükler beni nefes nefese bırakıyor. Arada bir soluklanmak zorunda kalıyordum.


Ama boşuna nefes tüketiyormuş gibi hissediyordum. Çünkü Karan sessiz tavrını koruyor ve hala kalbime yanağını yaslanarak üzerimdeki etkisini devam ettiriyordu. Onu kızdırmak için son kozumu oynamaya karar verdim. Hiç değilse öfkeli de olsa bir tepki verir veya tavır yapıp üzerimden kalkar diye düşünüyordum. "Ayrıca insan beyniyle hisseder, düşünür. Benim kalbim sadece kan pompalıyor. C sınıfı edebiyatını başka kadınların üzerinde dene!"


Çıkışıma sadece gülmekle yetinip kafasını gömdüğü göğsümün üstünden kaldırıp kışkırtıcı parıltılarla bana baktı. "Diyorsun?" Bakışları içimde bir yerleri kıpırdatırken konuşmaya güç bulamayıp sadece kafamı salladım ve meydan okuyan bakışlarla ona baktım. Karan ise gülümseyip yatağın üzerinden kollarıyla destek alarak biraz daha hizama çıktı. "Haklısın, insan kalbiyle değil beyniyle düşünür ve beyniyle âşık olur. Ama kalpte tek başına kan pompalayan basit bir organ değildir. Beyin eğer bir şeyden etkilenmeye başlarsa bunu bütün duyu organlarına iletir ve vücudu alarm sistemine sokar."


Nereye varacağını bilmediğim ama oldukça enteresan gelen çıkarımını dinlerken, kendimi onun üzerimdeki varlığının etkisine kapılmamak için bayağı zorladım. Ama bunu fark ettirmemek gözlerime değen gözlerine sinirle baktım. "Yani, nereye varmaya çalışıyorsun? Anlayamadım biraz daha açık olur musun lütfen!" Sabırsız tavırlarımı birkaç saniye alayla süzdü ve gözlerini üzerimden ayırmadan eliyle kalbimin olduğu yere dokundu. "Yani, şu an kalbin güm güm atıyor mesela, neredeyse yerinden çıkacakmış gibi. Sen akıllı bir kızsın, beyninle düşünüyorsun beyninle hissediyorsun ya. Öyleyse neden beyninden kalbinin hızını yavaşlatmasını istemiyorsun?"


Dudaklarım onun her lafını duyduğumda şaşkınlıkla aralanırken kalbimin şiddetli gümbürtüsü kulaklarımı doldurmaya başlamıştı. Bütün bunlara rağmen Karan bilmişlik tasladığı belli olan bakışlarıyla bana gülümsedi. "Yapamazsın değil mi? Çünkü kalbin beynini asla dinlemiyor ve bu da benim hipotezimi doğrular. Ayrıca ben asla basit seviye bir edebiyat yapmam. Söylediğim şeyler tecrübelerimden kaynaklıdır. Ve bundan sakın âşık olduğum çıkarımını yapma sadece rakibimi iyi gözlemliyorum, o kadar."


Koyulaşan mavilerine bakarken beynim yine tehlike sirenlerini çalmaya başlamıştı. Öyle ki inkâr etmek için ağzımı araladıysam bile bir şey söyleyemedim. Ama bana rakip demesi sinirimi bozmuştu. O yüzden sadece bu söylemi için çıkışmaya başladım daha çok soru sorar gibiydi. "Rakibin miyim ben senin ya?" Yüzüme bakıp gülerken kafasını iki yana olumsuz şekilde salladı ve sol eli yanağımı usulca kavradı bir yandan da aynı eliyle yüzüme gelen saçları uzaklaştırıyordu. Ben kaçıncı seviye olduğunu bilmediğim bu temaslara içim giderek şahit olurken konuşmaya başladı. "Hayır, belki bir zamanlar öyleydin ama şimdi sevgilimsin. Tıpkı benim de senin sevgilin olduğum gibi. Gerçi sevgi anlayışın bazen aklıma kurt düşürmüyor değil."


Boşta kalan sağ elimi yanağımı kavrayan elinin üzerine koyup sorgular şekilde ona baktım. "Niye, sana olan sevgimden bir şüphen mi var? Neden hala kuşkulusun?" Yüzüme bakıp bilmem dercesine omuz silkti. "Sence kuşkulanmamalı mıyım? Kafana esiyor aniden öpüyorsun, yeri geliyor gözümde değerin yok diyorsun. İznim olmadan bana yaklaşıyorsun ama sana yaklaşmama müsaade etmiyorsun. Bana öyle geliyor ki bazen kendini klonladığını ya da sadece bir uzaylı olduğunu düşünüyorum. İnsan olamayacak kadar çelişkili ve tuhafsın çünkü."


Başında yanağımı elinin baskısından kurtarmak için üzerine koyduğum elim etkisini yitirmiş sadece duruyordu. Yeterli bir oyuncu değil miydim acaba, oynadığım aşık rolü neden amatörce bulunmuştu?


Oysa rol yapma konusunda kimse elime su dökemezdi, iş hayatımda bu yeteneğim sayesinde öne çıkmış sayısız mafyayı çökertmiştim. Sanırım ilk defa bir rolde bu kadar zorlanıyordum. Gerçi insan hissetmediği bir rolü oynayamaz, yoksa öylesine oynadığım aşık rolü rol olmaktan mı çıkıyordu? O yüzden mi bu kadar zorlandım? Korku içerisinde Karana baktım, eğer rol yaptığımı anlarsa bana ne yapardı acaba? Öldürür müydü ve bunu yaparken kuşku bile duymaz mıydı acaba?


Yanağıma, tenime olan dokunuşları yumuşak merhamet doluydu. Canımı yakmak gibi bir niyeti yok gibiydi. Belki de kadın olduğum için zarar vermiyor olabilir. O gün beni getirdiği depoda duran adamın halini de görmüştüm. Baya perişan edilmişti, bunu Karan'ın yaptığına şüphem yoktu. Sonra yine yanağımdaki dokunuşunun hafif hissiyatını sezdim. Belki de ölümüm bu ellerden olurdu. Aklım donmuş gibiyken ve onunla alt üst bir şekilde otururken aklıma ölümden başka seçenek gelmiyordu.


"Daldın gittin yine, bu sefer ne düşünüyorsun? Yoksa sana tuhaf dememe mi alındın?" Sesini duyduğumda irkilerek girdiğim transtan çıkıp normal tutmaya çalıştığım bir ifadeyle ona baktım. Düşündüğün doğrulamazsam daha da şüphelenir konu uzar giderdi. "Evet, alındım. Hep tuhaf olduğumu söylüyorsun zaten. Ağzından hiç güzel bir söz çıkmıyor ve hala bana karşı şüphecisin. Bundan yoruldum." Bunu derken gözlerimi utançla gözlerinden çektim ve yanımdaki gardıropla bakıştım. Ama hayret dolu gülümsemesini duyabiliyordum. Bu çıkışımı beklemiyordu sanırım.


"Defne, gerçekten değişik bir kızsın. O zaman ispatla beni sevdiğini ya da hissettiğin her neyse. Senden şüphe etmeyim. Ben de yoruldum çünkü sana sürekli şüpheyle yaklaşmaktan." Ayna da ikimizin duruşunu izlerken aniden kafamı çevirip merakla ona baktım. "Nasıl ispatlayabilirim? Bunun bir yolu var mıdır sence?" Sorduğum soruya karşılık düşünürcesine gözlerini kısıp beni ardından içinde bulunduğumuz ortamı süzdü ve gözleri en son üstünde yattığımız yatağı buldu. Acaba ne isteyecekti?


"Bu gece benimle uyumanı istiyorum." Kaşlarımı hayretle yukarı kaldırırken ona baktım. "Oturma odasını da mutfağa katalım mı? Sen yakında sevişelim de dersin." Karan gülerken gözlerini devirdi ve üzerimden ağır ağır çekilmeye başladı. "O kadar da değil. Kabul ediyor musun etmiyor musun?"


İnkâr etsem bile her türlü onun dediği olacaktı. Yine de onu sınamak istedim ve düşünceli bir ifadeyle yüzüne baktım. "Ya itiraz edersem, dediğini yapmazsam ne olacak? Ne yapacaksın bana?" Yokuşa süreceğimi anlamıştı, yine de beni taklit edip o da düşünüyormuş gibi yaptı. "Güzel soru, en korktuğun bir şeyi gerçekleştirebilirim. Sen neden korkuyordun? Hah buldum! Ölümüne sakladığın bir sırrın vardı değil mi? Onu araştırıp ortaya çıkarmam fazla saniyemi almaz. Şimdiye kadar ağırdan alıyordum ama daha hızlı davranabilirim bu konuda."


Korkuyla büyümek için can atan gözlerime inat sabır dilercesine onları yumdum. İhtimaller aklıma mermi gibi inmeye başlamıştı. Şu an olabilecek bütün kötü ihtimaller sırasıyla aklımda beliriyordu. Dediğini yapar mıydı? Yapardı, ama bunun olmamasını sağlamaktan başka çarem yoktu şu an için. Mecbur suyuna gidecektim. Yine de söylenmeyi de ihmal etmedim. "Karan Demir, beni tehdit edip hayatta kalan tek insansın. Başkası olsa gözümü kırpmadan şuracıkta öldürürdüm. Kıymetimi iyi bil o yüzden." Pes ettiğimi anlamıştı ama beni sinir etmek için yine de sordu, gülüyordu. "Anlayamadım, kabul ediyor musun etmiyor musun?"


"Off ediyorum, Allah'ın cezası ediyorum. Lütfen sus artık!" Memnun bir şekilde gülümseyip üzerimden çekilip yataktan kalktı ve benim de kalkmamı söyledi. Ofladım ve içimden söylenerek ayağa kalktım. Elimi belime atarken onun yatağın üzerindeki yorganı kaldırıp sıyırmasını ve açılan boşluğa yerleşmesini seyrettim. Sonra istemeye istemeye bende yataktaki yerimi aldım. Kocaman dev yatak ikimiz de üzerine yattığımızda neredeyse küçük gibi gelmişti. Karan kendi yerinde durup uzanırken ben olabildiğince yatağın ucuna doğru kaydım.


"Yalnız düşersin öyle, niye o kadar uca gittin ki?" Varlığını yok saymaya çalışarak yumup uyumaya çalıştığım için gözlerimi açmadan sinirle çıkıştım. "Canım istedi kaydım işte, sana hesap mı vereceğim bir de? " Sıkıntılı bir şekilde soluklandı. "Senden hesap vermeni isteyen olmadı. Sadece düşüp bir yerini incitme diye uyarmak istemiştim." Yumduğum gözlerimi sesinde hissettiğim hafif kırgın tonla araladım ve endişeyle ona baktım. Bir şey yapmıyor sadece tavana bakıyordu. Acaba bana gönül mü koymuştu? Gerçi kırıldıysa da hakkı var, gerildiğim için üzerine gitmiştim.


"Şey, ben özür dilerim. Bağırmak istemedim sadece gerildim biraz. Yan yana yatıyoruz ya hani. Bu benim için yeni bir şey. Yeni ve tuhaf." Ellerimi yorganın altından çıkarıp olduğum yer de sağa doğru döndüm ve cevap vermesini bekledim. Bu sırada sağ elimi yastıkla yanağımın arasına sıkıştırmış onun yüzünü yan profilden izliyordum. Ona baktığımı fark etse bile benden tarafa dönmedi. "Anlıyorum." Tek söylediği bu olmuştu. Vicdan azabı boğazım yakama yapışıp beni rahatsız etmeye başladığında bu histen kolay kurtulamayacağımın farkındaydım.


Ama o da beni çok zorluyordu, gerilip tepki verince de ben suçlu oluyordum. Bezgin bir ifadeyle ona bakıp aynı bezgin ses tonuyla konuşmaya başladım. "Konuşmayacak mısın yani inat mı ettin?" Sadece omuz silkti, bu küskünlüğü acaba nereye kadar sürecekti? Somurtup ben de onun yaptığı gibi yatakta sırt üstü uzandım. "Bu arada umurunda değildir belki ne de olsa benle konuşmuyorsun. Yüzüme de bakmıyorsun ya. Ben yarın evime geri dönüyorum, işlerimde aksadı zaten. Güzel bir ev sahipliği yaptın, zevk aldım ama bu kadar evcilik oyunu yeter bence."


"Değerli misafirliğin için teşekkür ederim. Ben de sana hizmet ederken zevk aldım. Tamam gidebilirsin, gitmek isteyeni daha fazla kalmaya zorlayamam." Cümlesinde kırgınlığın kırıntılarını fark etsem de bunun üzerinde durmamaya çalıştım ve bana bakmasa da sadece gülümsemekle yetindim. Hiç değilse laf sokmamış, tehdit etmemişti. Cevap verip insanca konuştuğuna bile şükredebilirdim şu an.


İkimizde bir süre hiç konuşmayıp öylece tavanı izledik. Etrafı sadece nefes alıp verdiğimizde çıkardığımız sesler dolduruyordu. Gözlerim hafiften kapanıyor gibi hissettiğimde uyuduktan sonra onun beni seyretmesi ihtimaline karşılık- çünkü ilk defa bilinçli bir şekilde onunla uyuyacağım-gözlerimi elimden geldiğince açık tutmaya çalıştım. Rahat ortam ve üzerinde yattığım büyük yatak sayesinde uyumamı kolaylaştıran bütün şartlar sağlanmış görünüyordu. Tek sorun onun da benimle aynı ortamda bulunup aynı işlevi gerçekleştirecek olmasıydı.


"Uyku tutmuyor mu, yarım saattir debelenip duruyorsun. Bir de beni izliyorsun." Ortamdaki sessizliği bıçak gibi bölen kalın sesini duyduğumda irkilip kafamı yavaşça sağıma çevirdim. "Seni izlediğim falan yok, sadece bilincim yerindeyken seninle uyuyacağım ilk uyku. O gün kâbus gördüğümde yanıma çağırdığım zamanki gibi değil. Ayrıca sen uyu, seni engelleyen bir durum yok öyle değil mi?"


Merakla onun cevabını öğrenmek için duruşumu ondan tarafa çevirdim. Anladığını belirtir şekilde bir mırıltı çıkarırken dudaklarının ucu kıvrıldı ve o da benim yaptığım gibi yapıp ellerini yastığıyla kafasının arasına koydu, bana baktı. "Aslına bakarsan var, senin bu gergin tavırların, durup durup beni dikizlemen uykumu bölüyor. Daha önce kız ya da erkek olsun hiçbiriyle aynı yatakta uyumadın mı? Mesela baban, annen ya da-" Konuşmasını durduran şeyin ne olduğunu anlayamamıştım tek gördüğüm kaşlarını havalandırıp dudaklarını şaşkınlıkla aralamasıydı. Cümlenin devamını nasıl getireceğini merak ediyordum ama onun cevap vermeye niyeti yoktu. Başka bir soruyla dikkatimi dağıtmayı başardı.


"Bir sorun mu var, aniden yüzün düştü. Canını sıkacak kötü bir şey mi söyledim yoksa?" Onun endişeli yüzüne bakıp kaşınan gözlerini ovuşturmak için gözlerimin üzerine getirdim. Göz pınarlarım, yanağım gayet kuru görünüyordu. "Yoo niye öyle düşündün ki? Hiçbir şeyim yok." Anladığını belirtircesine kafasını salladı ama bakışlarındaki şüphenin kırıntıları hala geçerliliğini koruyordu. "İyi sen öyle diyorsan öyle olsun. Eğer açtığım konuyu beğenmediysen, sen bir konu aç. Belli ki uyuyamayacaksın, hiç değilse kafan rahatlar. Merak ettiğin bir şey var mı?"


Düşündüğümü belli edercesine gözlerimi kısıp elimi çeneme yasladım. Onun mavi gökyüzü gözleri hala üzerimdeydi ve bana beklenti içinde bakıyorlardı. "Eğer şu an ki yaptığın mesleği yapmasaydın hangi mesleği yapmak isterdin?" O yüzüme bakıp düşünmeye başladığında hevesle ekledim. "Ama bak dürüst ol, içinden ne geliyorsa onu söyle. Ben halimden memnunum deyip geçiştirme." O kaşlarını aralayıp hayretle bana bakıp gülümserken ben de ona bilmiş bir şekilde baktım. Gözlerimi kısmış meydan okuyordum şu an. "Çünkü biliyorum muhtemelen öyle diyeceksin. Bugün iki rakip değil de iki dost olarak sohbet edelim. Lütfen!"'


"Beni rakip olarak gördüğünü bilmiyordum. Böyle düşünmen gururumu okşadı açıkçası." Gülüyordu ve gülümsemesi gözlerini de bir yıldız gibi parlatıyordu. Ama şu an buna takılmamaya karar verdim. Ben de onun gibi gülümsüyordum ama pek de gerçek olmayan yapma bir kızgınlıkla seslendim. "Karan, cıvıtma lütfen! Bir soru sordum cevap istiyorum." Yatakta soluna doğru uzanmış bana bakarken ellerini olabildiğince havaya kaldırıp teslim oluyorum hareketi yaptı. "Peki tamam, tamam! Bir düşüneyim çünkü güzel soru. Sanırım manzara resimleri çizen bir ressam olurdum. Ve ilk çizdiğimde sen olurdun. Çünkü benim için en güzel manzara sensin."


İlk birkaç saniye gözlerimi kısarak ciddi olup olmadığını anlamak için yüzüne baktım. Dalga mı geçmişti yoksa sadece düşüncesini mi paylaşıyordu anlayamıyordum, elimin işaret parmağıyla ciddi misin dercesine onu işaret ettim. O an yüzümde artık nasıl bir ifade varsa gülmemek için ısırdığı dudağını serbest bırakıp kahkaha atmaya başladı. Ciddiyet Karan'ın neyine ki zaten?


Ona dik dik bakıp somurttum. "Komik mi? Biliyordum zaten böyle yapacağını! Hayır bir gün gerçekten insafa gelip iltifat etsen, böyle yaptığın için ciddiye alamayacağım. O yüzden lütfen sen bir daha iltifat etme. Özellikle de bana!" Sinirli halimi gördüğünde karnını tutup kahkahasını durdurmaya çalıştı, sakinleştiğinden emin olduğunda bana baktı. "Tamam, pardon. Şimdi ben soruyorum."


"Hayır, soramazsın çünkü cevap vermem. Sen o hakkını benle dalga geçerken kaybettin."


"Buna bu kadar içerlemiş olamazsın!


Ayrıca şaka da yapmıyordum ciddiydim. Güzelsin işte. Şimdi sorumu sorabilirim çünkü mesleğini öğrendiğim ilk andan beri bunu merak ediyordum."


"Neyi merak ediyordun?" Tedirgindim bunu sorarken. Polis olduğumu öğrenmiş olamazdı değil mi? Yüzüne baktım gayet samimi görünüyordu. Samimi ve sevimli. Öğrense böyle bakmazdı her halde. Lütfen öğrenmemiş olsun!


"Neden antrenörlük, hep hayalin miydi başkalarına koçluk yapmak?" Derin bir nefes aldım. Ve gülümserken sakin bir şekilde cevap verdim. "Aslında hayalim bu değildi. Sadece zengindim ve spor yapmayı çok seviyordum. Bir şey hakkında hayal kurmak hiç aklıma gelmedi." Şaşırmıştı hem de ilk defa dürüst bir şekilde. Yine de anladığını belli edercesine kafasını salladı. "Neden hayal kurmayı sevmiyor musun? Vakit kaybı gibi mi geliyor sana?"


Omuz silktim. "Evet çünkü her zaman gerçekleşmiyorlar. Böyle olacaksa sürekli hayal kurup gerçeklikten kopmanın ne manası var? Bu yüzden sadece vakit kaybı benim için hayal kurmak." Yüzüme bir süre ciddi olup olmadığımı anlamak için baktı ve kendince bir çıkarım yaptığını belli ederek parlayan gözleriyle cevap verdi. "Böyle düşünüyorsan, mutlaka zamanında gerçekleşmesi imkânsız olan bir hayal kurmuşsun. Söylesene, neydi o hayal?"


"Aile kurmak isterdim sanırım. Hem kariyer yapıp hem de kendime ait bir yuvamın olması, her gün işteyken eve dönmeyi sabırsızlıkla bekleyebileceğim bir sebebimin olmasını isterdim." Kurduğum cümlenin uzunluğundan dolayı bir süre bir şey demeyip sadece soluklandım ve beni dinleyip dinlemediğini anlamak için kafamı kaldırıp suratına baktım. Çoktan uyumuştu. Kendi baş ucu komodinin üzerinde duran gece lambasını da çoktan kapatmıştı. Onun bu haline iç çekerek gülümseyip kendi tarafımın da gece lambasını kapatıp uyumak için gözlerimi yumdum. Karan da uyuduğu için uyumam kolay olmuştu. Hiç değilse izlenilme gibi bir ihtimalim yoktu.


******


Karakoldaki ofisimde duruyor, bilgisayarın veri tabanına birtakım bilgileri kaydediyordum. Bu işi yapmayı bu kadar çok özleyeceğimi hiç tahmin edemezdim. Hatta önüme bir yığın dosya dizseler ya da göreve çıksam şikâyet bile etmem büyük bir hevesle yerine getirebilirim. Mesleğimi işte bu kadar özledim.


Sadece klavye tuşlarına basıldığında çıkarılan tuş sesleri ve kasadan gelen uğultuların kapladığı ofiste içeriye doğu hararetle açılan kapı irkilmemi sağlamıştı. Lakin üzerinde uğraştığım sekmeyi kapatmaya gerek duymadım. Çünkü partnerimden gözleyebileceğim önemli bir şey yoktu. Kapıyı büyük bir gürültüyle açmasına rağmen yüz hatları gayet sakin görünüyordu. Ondan cevap beklediğimi anladığında konuşmaya başladı. "Rıza abi, seni ofisine çağırıyor. Sanırım uğraştığın mafya soruşturması ile ilgili." Kafamı olumlu anlamda sallarken kafamı bilgisayardan tarafa dönüp yaptığım tüm işlemleri kaydettim ve bilgisayarı kapattım.


"Yalnız acele etmelisin, bu biraz acil bir durum." Yüzüne merak içerisinde bakarken hareketlerimi biraz daha hızlandırdım ve ikimizde aynı anda ofisimden çıktık. Karakolun esas bölümüne geldiğimizde ikimizde sadece önümüze bakıyor ve konuşmuyorduk. Sadece bir saniye için ondan tarafa döndüğümde normal zamankinden daha gergin olduğunu fark ettim. Lakin Rıza komiserin ofisinin önüne geldiğimiz için bir şey diyemedim. Onun yerine açtığı kapıdan içeri girdim.


Rıza komiser çaprazında duran masaüstünden başını kaldırıp bakışlarını bana çevirdi. Ben ise olabildiğince ciddi ve kendimden emin bir duruş sergilemeye çalışıyordum. Çünkü komiserimle aramızda bayağı uzun bir konuşma geçecek gibiydi ve onun gözlerinde gördüğüm ifade bunun apaçık habercisiydi. Neredeyse gözlerinden düşmek üzere olan gözlüğü çıkarıp masaya koyarken olduğu yer de geriye doğru yaslandı. Gergin mi hissetmeliydim ya da aldırış etmemeli miydim bilmiyordum. Ortamda oluşan gergin havayı dağıtmak için lafa girdim.


"Beni çağırmışsınız komiserim, soruşturma ile ilgili bir problem mi var yoksa? Söyleyin hemen düzeltmeye çalışayım."


"Onu bize sen söyleyeceksin Azra. Soruşturma nasıl gidiyor? Neden hala bir gelişme kaydedemedin? Üstelik işi de çok boşlamaya başladığını hissediyorum. Yanılıyorsam söyle."


Yutkunup Rıza abinin yüzüne baktım, bu durum onun pek memnun etmemiş görünüyordu. Ortalık daha da kızışmadan bir şey söylemek için dudaklarımı araladım lakin komiserim elini havaya kaldırıp bu girişimimi engelledi. Onun yerine kendisi sözü devraldı. "Dört ayın kaldı Azra lütfen bu soruşturmayı biraz daha ciddiye al. Bu sorumluluğu sana güvendiğim ve yöntemlerini başarılı bulduğum için sana verdim. Aklımın sen de kalmasına izin verme lütfen."


Bir şey diyemeyip mahcup bir şekilde bakışlarımı kaçırıp yere baktım. Ellerimi de birbirine kenetlemiştim ve bunların hepsi mahcup hissetmemden dolayıydı. Onun bunları söylemesine sebep olduğum ihtimali canımı sıkmaya başladı. Keşke şu an yer yarılıp içine girseydim diye düşündüm. Rıza Bey de içinde bulunduğum ruh durumumu anlamış olmalı ki konuşmaya kaldığı yerden devam etti.


"Bir hafta, sana sadece bir hafta veriyorum. Bu bir hafta içerisinde o mafyayla ilgili önemli bir belgeye ulaşıp bana getireceksin ve bu soruşturmayı bitirmeye hak kazanacaksın. Ama eğer başaramazsan soruşturma dosyası partnerin Ali'ye geçecek."


Duyduğum utanç duygusu yerini şaşkınlığa bırakırken seri bir şekilde kafamı kaldırıp hayretler içerisinde komiserim Rıza Beye baktım. Ama inkâr etmek için ağzımı açıp bir şey söyleyemedim. Komiserime asla karşı gelemezdim çünkü bedeli hiç iyi olmazdı. Ayrıca ona çok büyük bir saygı duyuyordum. Gerilen yüz kaslarım gevşemeye başlarken iç çekip gözlerimi yumdum ve geri açtım.


Rıza Komiser her bir yüz ifademi kaçırmak istemezcesine bana bakıyor gözlerini üzerimden ayırmıyordu. Sessizliğimi koruduğumu gördüğünde tek kaşını sorgularcasına havaya kaldırıp gülümsedi. "Bu konu hakkında bir itirazın var mı Polis Azra?" Gözlerine bakıp kafamı olumsuz anlamda iki yana doğru salladım ve söylediklerimle bunu destekledim. "Yok, pekâlâ daha dikkatli olacağım efendim. İstediğiniz dosyalar birkaç gün içinde eliniz de olur. Soruşturmayı başkasına vermenize gerek kalmayacak. Bundan emin olabilirsiniz."


Loading...
0%