@balleswan
|
Lavin Ofisin kafeteryasında sırtımı tezgâha vermiş ayakta dururken makineye yaptırdığım kahveyi içiyordum. Sonra gözlerim birkaç hafta önce Çınarın parmağıma taktığı hayali çiçekli yüzüğün olduğu yere takıldı. O yüzük solalı çok olmuştu ama etkisini hala parmağımın üzerinde hissedebiliyordum. Yine de gerçeği gibi olmuyordu tabii. Gerçek bir çift yüzüğü almalıydım şöyle en abartısız ve zarif olanından. Belki bugün iş çıkışında bu işi halledebilirdim. Hala hayali yüzüğün üzerinde olduğu yüzük parmağıma bakarken o anları hatırlayıp kıkırdadım. Lakin o an bir şey fark ettim. Çınarı ne kadar özlediğimi. O günden sonra araya haftalar girmiş ve yine işkolik hayatlarımıza geri dönmüştük. Arada apartmanda denk gelirsek bir selamlaşma faslı yaşanıyordu aramızdaki o da çok nadir gerçekleşiyordu. Sevdiğim adamın yüzünü unutacak gibi garip bir korkuya bile kapılmış olabilirdim. Bu yüzden kahve fincanını masaya bırakıp cebimden çıkardığım telefonda birkaç yere girip ikimizin birlikte gülümseyerek poz verdiği fotoğrafa baktım. Ben beyaz tenli, kızıl, kahverengi gözleri olan bir kadınken, o ise kumral tenli, güneşin açtığı renkli tutamları olan orta uzunluktaki derli toplu saçları ve yeşil gözleriyle bana uyum sağlıyordu. Aramızdaki kimya gerçekten kıskanılacak cinstendi. Sonra düşündüm, arayıp sesini duymak varken neden sadece fotoğraflarıyla yetinmek zorundayım ki? Hem en kötü ne olabilir ki? En fazla meşgul olduğu için aramayı cevaplamaz. Sonuçta ikimizde sürekli bir meşguliyeti olan işkolik insanlarız. Dahi fikrime şapka çıkarıp telefondan rehbere girdim ve onun numarasını bulup kulağıma yasladım telefonu. Çaldı, çaldı ve en sonunda açtı. "Lavin, efendim aşkım aramışsın bir şey mi oldu?" Kafamı olumsuz anlamda sallarken heyecanla gülümsedim. Bu adamın bana aşkım demesi beni eritip bitiriyordu. "Bir şey olmadı ama her an olabilir. Sen akşam müsait misin onu söyle." "Müsaitim, tüm işlerim akşama bitiyor. Yarın Pazar olduğu için yarına iş bırakmamaya çalışıyordum. Neden sormuştun?" "Ne tesadüf benim de işim az. Bugün içinde bitirmiş olurum. Hem senin de söylediğin gibi yarın Pazar. Sakıncası olmazsa eğer bu akşam sana gelebilir miyim? Hem ertesi güne yatıya da kalabilirim ne de olsa yarın tatil günü." Ardından teklifimi çok iddialı bulduğum için onun reddedebilme ihtimaline karşı geri adım atıyormuş gibi görünmeye çalıştım. "Ama çok yorgunum olmaz dersen başka bir günde yapabiliriz. Bana uyar yani." Anlayışlı sevgili pozları keserken oltaya gelmesi için dua ediyordum. Bu dediğime bakıp da haftaya ertelerse gerçekten üzülürdüm. Karşı hat bir süre düşündüğünü belirtecek şekilde aramıza bir sessizlik koyduğunda umudum tükenmeye başladığını hissediyordum. Nitekim onu da anlayabiliyordum. Çünkü o gerçekten işkolik bir adam olduğu için bazen haddinden fazla yorulduğu olabiliyordu. Onun da tatil yapmaya ihtiyacı vardı diğer insanlar gibi. "Tamam, akşam benim evde buluşuruz o zaman. Hiç sevdiğim bir kadınla aynı evde kalmamıştım. Kulağa eğlenceli geliyor." Teklifimi geri çevirmeyip kabul etmesi beni çok mutlu etmişti. Öyle ki sevinç çığlıkları atmamak için kendimi zor tutuyordum lakin kapıdan giren bir sima ile buna gerek kalmayıp otomatik olarak yüzüm asıldı. Ama hala aramada olduğumu kendime hatırlatıp onun gözlerinin içine bakarak sevdiğim adamı yanıtladım. "Tamam o zaman akşam görüşürüz. Kendine iyi bak hayatım sağlıcakla kal." Ardından aramayı sonlandırıp telefonu cebime koydum ve sırtımı ona dönüp deminden biri içtiğim dibinde azıcık kalmış kahve bardağını lavaboya döküp sudan geçirerek makineye attım. Onun bakışlarını hala üzerimde hissetsem de aldırış etmeyecektim. Yanından geçip kapıya doğru ilerlerken sesini duydum. "Sevgilinle mi konuşuyordun? Artık ne dediyse yüzün sirke satıyordu. Yoksa ayrılıyor musunuz?" Gözlerim kapının ötesindeki karanlığa bakarken dudaklarım iki yana kıvrıldı. Ve geriye doğru iki adım atarken yüz yüze geldiğimizde gözlerine baktım. "Çok mutlu olurdun değil mi? Tek meşguliyetin ulaşamadığın şeylere sahip olan insanların hayatına burnunu sokmak. Ben olmasam sıradaki meşguliyetin ne olurdu çok merak ediyorum. Bu arada üzülerek söylüyorum kıyıda bir ayrılık söz konusu değil. Ve olacak gibi de görünmüyor. Benim için bu kadar endişelenme Aylacım. Sen kendi hayatına bak önce. Çünkü uğraşman gereken daha büyük bir sorun var. Mesela karakterin önce karakterinden başlamaya ne dersin? Böylelikle bana bulaşmaya zamanın kalmaz." Onun sinirden kızaran yüzüne bakarken dostça gülümsedim. "Sadece bir yatırım tavsiyesidir. Nitekim karaktere yapılan yatırım finansal bir yatırımdan daha önemlidir. Bunu aklında bulundurmanı şiddetle öneriyor ve seni burada bırakıp ofisime ilerliyorum. Nitekim ben bazıları gibi vaktimi boş şeylere harcamayı sevmem. Beni anlıyorsun değil mi ofis arkadaşım?" Yüzüme küçümser bir öfkeyle bakarken dudaklarım iki yana kıvrıldı. Onun öfkesi saman alevi gibiydi. Yanar ve çabuk sönerdi, söyledikleri sadece laftan ibaretti. Bu yüzden onu hiç ciddiye almıyor hatta muhatap bile olmuyordum. Ama benimle başından beri uğraşarak kaşındığını kendisi belli ediyordu ve bir noktadan sonra bana da onu kaşımak düşüyordu. Yüzüne bir süre daha baktım. Ama hayır onunla artık daha fazla muhatap olmak istemiyordum. Hiçbir şey demeden yanından öylece geçip gittim. Akşam için güzel bir plan yapmıştım ve zamanımı bunun için iyi kullanmalıydım. Sonuçta vakit nakittir. ***** Elimde meşrubat ve abur cubur poşetleriyle Çınarın kapısının önünde dikilirken yüzümdeki saçma gülümsemeyi bir türlü silip atamıyorum. Dışarıdan biri bu halime görse eminim kaçık olduğumu düşünürdü. Hala aynı kapının önünde dikilirken zile bastım. Sadece birkaç saniye sonra kapı açıldığında onu gördüm ve heyecanla iki elimde tuttuğum şeyleri diğer elime verip ona doğru koşarak ellerimi omzunun üzerinden atıp birbirine birleştirdim. Çınar ise bu deli dolu halime gülerken elini belime atıp kollarını sırtımda birleştirdi sonradan. Elleri sırtımdan saçlarımı tepeden at kuyruğu yaptığım kafama doğru giderken orayı da okşadı. Lakin tek elime aldığım poşetler koluma ağırlık yaptığında ondan ayrıldım ve elimdekileri hafifçe yere bırakıp tekrar Çınara sarıldım. Deminki gibi kahkaha atmaya devam ederken elleri yine sırtımı sıvazlıyordu. Ardından kollarımın iki yanından kavrayıp ayrılmamızı sağladığında gözleri benim üzerimden az önce ona sarılmak için yere bıraktığım poşetlere kaydı. Elleriyle göstermeden gözüyle işaret ederken tepkisel olarak ben de yönümü poşetlere çevirdim. "O poşetler ne için? Yoksa bu akşam için mi?" Sorduğu soruya cevap olarak sadece sırıtırken ona davetkar bakışlar attım. "Neden kendin açıp bakmıyorsun? Ben söylersem sürprizi kaçar." Kışkırtıcı cevabıma tepki olarak aynı hevesli bakışlarla bakarken yanımdan geçip eğilerek yerdeki poşetleri eline alırken hafifçe poşetlerin ağzını araladı. Ve dudakları da aynı şekilde aralanırken gözlerime dehşetle baktı. "İçki mi bunlar yoksa ben mi yanlış görüyorum?" Ona tepki olarak omzumu silkerken sırıttım. "Ne gördüysen o. Görme duyunda bir problem olduğunu sanmıyorum." Yüzümü aklımdan geçenleri okumak istercesine süzdüğümde sadece gülümsedim ve koluna girip ikimizi salona doğru ilerlettim. Aynı zaman da konuşuyordum. "Hadi ama burada durarak sadece zaman kaybediyoruz. Daha önümüzde uzun bir gece var." "Uzun bir gece mi? Aklında nasıl bir uzun gece geçirme planı var merak ettim doğrusu. İçki de almışsın." Ardından bakışları fesat bir parıltıyla parladığında yüzümü buruşturarak omzuna hafifçe geçirdim. "Sapkınlaşma, içkiler bunun için değil. Sadece ofiste canımı sıkan birkaç şey oldu. Buna insanlarda dahil. Hem." Geriye doğru çekilip onu aşağı yukarı şöyle bir süzüp yarım bıraktığım konuşmanın devamını getirdim. "Hem sen de yorgun görünüyorsun. Ortağın tüm işi sana kilitleyip tatil mi yaptı yoksa? Asabın iyice bozulmuş görünüyor. Biraz içmek sana da iyi gelecek göreceksin. Sen bu sevgiline güven sadece. Gecenin sonunda bana teşekkür edeceksin." Konuşmamın sonunda dudaklarım iki yana kıvrılırken göz kırptım. O da hala yumruk geçirdiğim omzunu ovalarken birkaç dakika düşünceli bir şekilde bana bakıp ardından düşünceli ifadesini dağıttı ve tebessüm edip omzunu silkti. "Peki, sen öyle diyorsan öyledir. Şimdi ne yapacağız peki?" Vurduğum omzuna yavaşça dokunup orayı desteklercesine sıvazladım. Ardından ellerimi kalçama atıp düşünmeye başladım. "Önce yemek yiyelim. Eğer bir şey hazırlayamadıysan sorun değil. Getirdiğim poşette bununla ilgili apart var. Sonra film izleyeceğiz. Ama gecenin bombasını sona sakladım. Kapanışı güzel yapacağız." Cümlemin sonunda içinde içki olan poşetleri işaret ettim. Anlattığım tüm senaryoyu dikkatle dinlediğinde dudakları aralanırken hayret dolu bakışlarla beni izliyordu. "Vayy, sevgilimizi anlaşılan bayağı teçhizatlı gelmiş. Planda hazırlanmış, burada bana düşen sadece yerine getirmek sanırım." Yaptığı dahice çıkarımı dinlerken dudağımı ısırıp mahcup bir şekilde ona baktım ve ellerimi önümde birleştirdim. "Evet ama kızdın mı? Çok mu emrivaki oldum sence? Ben sadece yorulma istemiştim." Endişeden ter ter olan yüzüme bakarken gülümsedi ve elindeki poşetleri yere bırakıp bana doğru yaklaştı ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Bunu beklemediğim için ilk birkaç dakika gözlerimi fal taşı gibi aralayıp sonradan bende gözlerimi yumdum ve öpüşüne karşılık verdim. Nefes nefese kalıp ayrıldığımızda birbirimize gülümseyerek bakarken Çınar sırıtarak elini saçlarımın üzerine atıp ardından başımın arkasına doğru kaydırırken gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı. Bakışlarındaki merhameti çok net bir şekilde görebiliyordum. "Emrivaki değil, bana bıraksaydın ben bile bu kadarını planlayamazdım sanırım. Güzel planlamışsın." Endişeli bakışlarım gülümsemesiyle dağılırken tekrar omzuna geçirdim ama bu sefer gülümsüyordum. "Öyle desene ya! Bir an gerçekten bana gücendiğini sandım." Kafasını olumsuz anlamda iki yana sallarken sırıttı ve yere bıraktığı poşetleri tekrar eline aldı ve bana doğru yaklaşıp elini sırtıma atarken bizi salondan mutfağa doğru yönlendirmeye başladı. "Burada durarak daha fazla zaman kaybetmeyelim bence. Senin de dediğin gibi önümüzde uzun ve eğlenceli bir gece var." Yan profilden ona bakarken gülümsedim ve sanki görebilecekmiş kafamı olumlu anlamda salladım. Gün gergin başlamıştı ama güzel bitecek gibi görünüyordu. ***** Yemek yeme ve film izleme faslını geçtiğimizde hala kanepede oturuyordum. Bundan sıkılıp oturduğum yerden kalktım ve yere zeminin üzerine oturdum. Ama bir şey eksikti. Çınar ani kalkışıma anlam veremeden oturduğu yerden bana bakarken sordu. "Nereye gidiyorsun, şimdiden sıkıldın mı yoksa?" Mutfağa gitmeyi düşünüyordum aslında ama yine de kafamı ondan tarafa çevirdim. Nedensizce içimden onu kışkırtma isteği geliyordu. Merak dolu surat ifadesine bakarken dudaklarım iki yana kıvrıldı. "Çok mu üzülürsün, gidersem yani?" Beni vazgeçirmek için doğrulduğu koltukta geriye doğru yaslanırken aynı yüz ifadesini bana karşı takındı. "Yoo, üzülmem aslında. Kendi bileceğin iş." Tebessüm silinmekle varlığını korumak arasında kalırken bu halime daha fazla dayanamayıp yaslandığı yerden kahkaha atmaya başladı. Yüzüne bir süre ciddi ciddi bakıp ardından odada ona fırlatabileceğim bir şeyler aradım. "Taş yok mu taş?" Bana bakıp hala gülmeye devam ederken olduğu yerde doğruldu ve belimden kavrayarak üzerine oturmamı sağladığında irkilip omzuna tutundum. Zaten çok uzağında olmadığım için bunu yapması zor olmamıştı. Kucağında oturmaya devam ederken gözlerine şaşkınlıkla bakıyordum. Ellerim hala omzuna tutunurken onun elleri yüzümü çevreleyen perçemlerime dokunup yüzümden çekmeye çalışırken gözlerime bakıyordu. Bense onun gözlerine bakarken yutkunmamak için kendimi zor tutuyordum. "Gitmeyeceğini biliyordum bu yüzden rahat davrandım. Ve beni sınadığının da farkındaydım. Bu yüzden ben de seni sınadım. Ava giderken avlandın anlayacağın." Yüzüne bir süre uzun uzun ama etkilenmişçesine bakarken vermeyi unuttuğum nefesi verip yanaklarımı şişirerek yapma bir öfkeyle omzuna vurmaya başladım. O ise sadece gülüyor ve kendini hamlelerimden kurtarmaya çalışıyordu. Ardından onun kucağında olduğumdan oturduğum yer fazla ırgalandığı için geriye doğru düşecek gibi olduğumda gülmeyi kesti ve birden bel boşluğumdan tutup kendine doğru çekti. Bu sefer deminkinden daha fazla tahrik olmuştum. Bunu ona da belli etmemek için yapma bir sinirle yüzüne baktım. "Çok kötüsün, peki ya kışkırtmanı ciddiye alıp gitseydim ne yapacaktın? O zaman da böyle gülecek miydin?" Yüzüme bakıp sırıtırken 'sıkıyorsa git' bakışı attı ve belimden kavramaya devam ederken bu sefer iyice birbirine yapıştırdı bedenlerimizi. "Gidemezsin çünkü bana söz verdin. Ne olursa olsun bugünü birlikte ve güzel bir şekilde bitireceğiz. Bir şey yapsak da yapmasak da seninle geçirdiğim her an yeterince güzel zaten." Öfkeli bakışlarım gözlerim de ki kararlılığını kaybederken içten bir şekilde karşımdaki adama gülümsedim. Ardından ellerim omzundan ensesine çıkarken onun şaşkın yüzüne bakarak sırıttım ve yüzüne doğru yaklaşıp dudaklarından öpmeye başladım. Ardından dudaklarımı dudaklarından ayırıp kulağına doğru yol aldığında gülümseyerek fısıldamaya başladım. "Öyle mi yakışıklı? Bunu aklımda bulunduracağım ama öncesinde yapmam gereken başka bir şey var." Ardında kulaklarından uzaklaşıp gözlerine baktım. O da az önce benim olduğum gibi tahrik olmuştu. Bu içten içe beni mutlu ederken göz kırptım. "Daha oynamamız gereken bir oyun var. Ve bunun için öncelikle sarhoş olmamız lazım. Tabiri caizse bu gece şişenin dibine vuracağız." Yüzüne son bir kez daha bakıp oturduğum dizlerinin üzerinden kalkıp mutfağa doğru ilerledim. Bocaladığı için beni durdurmaya bile çalışmamıştı. Sırtım ona dönükken göremeyeceğini bildiğim için dudaklarım iki yana kıvrılırken mutfak kapısının eşiğinden içeri adım attım. İçinde içki şişeleri ve içki içmek için kullanılan küçük bardakların bulunduğu tepsiyle salona girdim. Çınar hala bıraktığım gibiyken dikkatini üzerime çekmek için ıslık çalmam gerekti. Artık ne düşünüyorsa daldığı düşünce deryasından sıyrılıp olduğu yerde irkilirken odağını bana doğru çevirdi. Ona tepki olarak sadece gülümseyip zemini işaret ettim. "Hala bıraktığım yerde misin? Kalk oradan zemine yerleş. Oyunumuzu zeminde otururken oynayacağız." Oynayacağız demem üzerine gözleri taşıdığım tepside oyuncak bulma arayışına girdiğinde kafamı iki yana sallayarak güldüm. Aradığı şeyi bulamamış olacak ki sorar gözlerle baktı. "Oynayacağız derken, ortada oynayacak bir şey yok ki. Neyle oynayacağız?" Ona bir cevap vermeden önce tepsiyi cam masanın üzerine koyup zeminin üzerine oturdum. Ardından cam sehpaya koyduğum tepsiyi yerde kucağımın dibine koyup içinden bir içki şişesini alıp kapağını artistik bir hamleyle açtım. Ardından ters çevirdiğim bardakları ağzı yukarı bakacak şekilde kaldırdım ve içkiyi ikisinin içine de doldurmaya başladım. Bütün bunları yaparken bakışları üzerimdeydi. Bunun için kafamı kaldırıp bakmama gerek yoktu. Bakışlarımı doldurduğum bardaklardan onun gözlerine çıkarırken elimdeki döktüğüm yarısına kadar dolu içki şişesini görebileceği şekilde havada salladım. "Henüz yok ama bunu dibine indirince olacak." Bir bana bir de elimde tutup salladığım şişeye bir süre düşünürcesine bakarken aklına dank etmiş olmalı ki çıkarımda bulundu. "İçki şişesi, oyun, şişe çevirmece mi oynayacağız yoksa? Neden peki?" Dahi çıkarımına gülümserken omuz silktim. "Bilmem belki birbirimize sormayı düşündüğümüz ama içten içe sormaya çekindiğimiz sorular vardır. Onun için bu yolu buldum, eğlenceli olabilir diye düşündüm." Olayın boyutu dikkatini çekmiş olacak ki kanepede oturmayı bırakıp zemine yerleşti ve bacaklarını bağdaş yaparken elimde tuttuğum şişeyi almak için uzandı. Dikkatli bir şekilde ona verdiğimde tuttuğu içki şişesine bakarken konuşmaya başladı. "İyide benden laf almak istiyorsan buna gerek yok ki. Şimdi bile sorsan cevap verirdim." Ona bakarken omuz silktim. "Belki benim o kadar cesaretim yok. Yani öğrenmek istediğim şeyi sana ayık kafayla soracak kadar. O zaman ne olacak?" Cümlemin sonuna doğru gözlerimi kaçırıp başka bir tarafa bakarken sıkıntıyla iç çektim. Bir süre ikimizden de bir cevap gelmediğinde oturduğum yerden kalkacak gibi oldum. "Bu şişeyi mi bitirmek gerekiyordu oyun için?" Sorduğu soru ona bakmamı sağlarken içki şişesini dudaklarına doğru götürdü. "Evet te-" Cümlemi yarıda bırakmamı sağlayan şey tüm şişeyi kafasına dikip içmesi olmuştu. Bir dikişte bu kadar içebilmesi beni şoka sokarken ellerimi onu durdurmak için uzattım lakin yetişemedim. Çünkü çoktan dibine vurmuştu. Dudaklarından çekerken hafif geğirip -şişeyi fondip ledi resmen- merakla bana çevirdi bakışlarını. Gözlerinde heyecanlı bir parıltı vardı. "Bitirdim, neredeyse boş görünüyor." Boş şişeyi ardından elinde salladı. "Hafifte, oynamak için uygun duruma geldi. Rahatça döndürebiliriz bunu." Şaşkınlığım tebessüme dönüşürken yüzümdeki aydınlanmayı hissettim ve olduğum yerde heyecanla doğrulup şişeyi elinden aldım ve neredeyse boş şişeye bakarken hayretler kıkırdadım. "Yuh, bütün şişeyi bitirmişsin resmen. Gerçekten oyunu oynamayı bu kadar istiyor musun ya?" Bana bakarken gülümseyerek cık cık yapıp kafasını olumsuz anlamda salladı. Gülümsemem silinirken boş boş ona baktım. "Oyunu istemiyorum seninle oynamayı istiyorum. Şu halin bile beni epey bir heyecanlandırıyor." Kastettiği şeyi pek anlayamasam da gülümsedim ve şişeyi zemine koyup döndürüp bıraktım. Şişenin ucu ona baktığında gülümsedim. Gülümsediğimi gördüğünde şişenin açık tarafını gösterdi. "Gülümsedin, bu ne anlama geliyor? Şişenin ağız kısmı beni gösteriyor." "Çok basit, sen soracaksın ben de cevaplayacağım. Yalnız baştan söyleyeyim üç kere shot atma hakkımız var. Hakkımız bittiğinde sorulan soruya cevap vereceğiz veya verilen görevi yerine getireceğiz." Anladığını belirtircesine bana baktı ama aklını karıştıran bir şey vardı. Kaşlarının alnının ortasında birleşmesinden anlamıştım. "Shot atmak ne anlama geliyor?" Ona bakarken gülüp önümde duran küçük bardağı kafama diktim. Ardından önümdeki yerine koyup yeni bir iç şişesi açtım ve bardağı tekrar doldurdum. "Bardağı kafana dikiyorsun. Eğer sorulan soru veya verilen görevi yerine getirmek istemiyorsan. Shot atmak böyle bir şey." Anladığını belirtircesine gülümsedi. "Peki şimdi kim soruyor kim cevap veriyor?" "Önce sen soruyorsun çünkü şişenin ağız tarafı sana bakıyor. Arka tarafı da bana bakıyor bu durumda senin sorduğun soruya ben cevap vereceğim. Hadi, yolla gelsin." Kafasını olumlu anlamda sallayıp yüzüme baktı. "Doğruluk mu cesaret mi?" Hiç düşünmeden doğruluk diye cevapladım. Kafasını anladığını belirtircesine sallayıp gözlerini düşünürcesine kısıp tavana baktı. Sonra aklına bir şey geldiğini belli edercesine kıstığı gözlerini heyecanla araladı. "En utanç verici anın neydi?" Sorusu beni düşündürmeye ittiğinde aklıma lisedeyken hiç unutamadığım bir anı gelmişti. Gerçi şimdi düşününce bile utançtan kızarıyordum yine de bunu ona anlatırsam belki içim rahatlayabilirdi. Yine de önce zoru oynamalıydım. "Zor sorulardan başlıyoruz sanırım." Cevap vermeyip 'aynen öyle' dercesine sırıttı. Peki dercesine omuz silkip anlatmaya başladım. "Lisedeyken hoşlandığım bir çocuk vardı. Ama sevgilisi vardı o yüzden ona hiç açılmamıştım. Sonra okulda yıl sonu balosu vardı. Kızlarla aramızda konuşuyorduk baloda kimle partner olacağız diye. Daha doğrusu onlar konuşuyor ben dinliyordum. Sonra bir gün, baloya birkaç gün kala o yanıma gelmişti. Şu hoşlandığım çocuk. Sevgilisi olduğunu ve onunla baloya gitmek istemediğimi söylemiştim. Ama inkâr etti, neymiş sevdiği kız başkasına söz vermiş bu yüzden ayrılmışlar falan. Ergenlik işte o zamanki aklımla bunu fark edememiştim. Sonra balo zamanı hazırlanıp en güzel balo elbisemi giymiş onun beni baloda dansa kaldırmasını bekliyordum. Arkadaşlarımda yanımdaydı. Ama o kız arkadaşıyla yanımıza doğru geldi ve benden özür dileyip bunun mümkün olmayacağını söylemişti. Ama gülmemek için kendini kastığı belliydi. Üstelik arkadaşlarımda yanımızdaydı o an çok utanıştım." Susup ellerimi saçlarıma attım ama at kuyruğu bağladığım için bir işe yaramadı. Üstelik kafamda acımaya başlamıştı bu şekilde. Derin bir iç çekip ellerimi saçlarımı bağladığım tokaya atıp yavaşça saçlarımdan çıkarıp saçlarımı özgürlüğüne kavuşturdum. Ardından ellerimle saçlarımı tarak misali düzenledim. Üzerimde hissettiğim yoğun bakışlarla kafamı kaldırıp Çınara baktım. Yarı düşünceli yarı kızgın görünüyordu. Acaba geçmişimde birinin olması düşüncesi onu içten içe öfkelendiriyor muydu? Öğrenmenin tek yolu vardı. "Bir sorun mu var, neden öyle bakıyorsun Çınar?" Sorumla irkilip kızgın bakışlarının silinmeye başladığı gözleriyle bana bakarken soruma cevap verdi. "Hiç, sadece hayatından gereksiz insanların gelip geçmiş olması gerçeği bir tık canımı sıktı. Seni eken o genç var ya. Eşeklik etmiş onun yerinde olsaydım senin partnerin olmak için tüm baloyu ayağa kaldırırdım." Kızgın bakışlarına ters olarak yaptığı tatlı iltifat onu farkında olmadan sempatik gösterirken onun bu haline bakıp mutlulukla iç çektim. Keşke lisede o gereksiz yerine Çınarla karşılaşmış olsaydım o zamanlar hayatım daha güzel olabilirdi. Ardından gülümseyerek gözlerine bakarken konuşmaya kaldığım yerden devam ettim. "O zaman iyi ki reddetmiş beni. Yoksa şu an senin yanında olmaz ve bana söylediğin bu tatlı itirafları duyuyor olmazdım." O da itirafım karşısında gülümserken olduğu yerde uzanıp ellerimin üzerine elini koyup desteklercesine sıktı. "Benimle ne zaman karşılaştığının bir önemi yok Lavin. O kafasızla bir ilişki yaşamış olsaydın bile biz yeniden bu şekilde birbirimize bakıyor olurduk. Çünkü sen duygu insanısın, kendini mutsuz hissettiğin bir ilişkinin içinde daha fazla sıkışıp kalamaz kapının önüne koyardın o çocuğu." Ardından gülümseyip ellerini tuttuğu ellerimden uzaklaştırıp kendini işaret etti. "Çünkü senin için doğru insan doğru yer benim. Seni anca ben mutlu edebilirim bir başkası değil. Ve sen de beni çok mutlu ediyorsun. Seni tanımadan önce midede kelebekler uçması deyimi bana çok yabancı ve saçma gelirdi. Ama sen o hissi hayatıma girdiğinden beri bana hep yaşatıyorsun. Bu deyim artık o kadar rahatsız edici değil." Birkaç saniye içinde birden fazla ciddi bu denli itiraflar yapması bünyeme fazla geldiği için hıçkırık tutmaya başladım. Ardından bir hıçkırık sonra elimle dudaklarımı kapatıp geçtiğinden emin olduğumda gözlerine uyarırcasına baktım. "İlk dakikadan bu kadar ciddi itiraflar yağdırmaya başlarsan gecenin sonunda itiraf edeceğin bir şey bulamayacaksın. Acaba diyorum ağırdan mı alsak?" Bir çocuk masumiyetiyle omuz silkerken olduğu yerde doğruldu. "Bunları söylemek için sarhoş olmama ya da sıranın sana gelmesine gerek yok ki. Sen aklıma geldiğinde seninle ilgili bildiğim gerçekler bunlar. Ya da şişeyi kafama diktiğim için alkol etkisini gösteriyor da olabilir ama dediklerimde ciddiyim." Onu anladığımı belirtircesine kafamı salladığımda yüzüme bakıp gülümsedi ve şişeyi bu sefer kendisi çevirmeye başladı ardından elini çekip durmasını izledi. Bu sefer şişenin arka kısmı onda ağız kısmı bende durmuştu. Bu sefer ben soruyordum o cevaplıyordu. Sorduğum şey aklımda canlanırken gülümsedim. "Yine gülümsüyorsun korkmalı mıyım?" Çınara baktım ve sırıtarak omuz silktim. Tepkim onu daha da ürkütürken gözlerini kaçırdı. "Sanırım ben cesaret diyeceğim. Şu yüz ifadene bakılırsa baya zorlayacaksın beni." Söyledikleri üzerine sırıtmam daha da büyürken kollarımı önümde birleştirip pişkin bakışlar attım ona. "Karışmam, seçim senin." Yüz ifademe bakarken yeşil gözleri büyüdü ve buna eş zamanlı olarak yutkundu. "Cesaret diyorum. Görevi duyayım." Düşünürcesine gözlerimi kıstım, bu adamdan ne istesem daha çok eğlenebilirdim? Bir erkek ne yapmaktan hoşlanmaz? Cevabı bulmak zor değildi. "Sosyal medya hesabından çirkin olduğunu düşündüğün bir fotoğrafını paylaş." Yüzüme birkaç dakika düz bir surat ifadesiyle bakarken dudaklarını bir şey demek için araladı lakin diyecek bir şey bulamayıp geri kapattı. Ardından kısık bir sesle söylendi. "Keşke doğruluğu seçseydim." Onun bu halini bir süre izleyip kahkaha atmaya başladım. Bu yapmam onun kötücül bakışlarını üstüme çekmeme sebep olurken kendimi baskılamaya çalışıp normale dönmek için çabaladım. Ama kahkahamı tebessüme çevirebildim nihayet. Ardından omuz silktim. "Bekliyorum, bakalım çirkin bir Çınar neye benziyor?" "Sırf cesareti seçtiğim için böyle şeyler istiyorsan, doğruluk deseydim ne itiraf ettirirdin merak ediyorum." Gülümseyen ifadem dağılırken omuz silktim ve önümde birleştirdiğim kollarımı çözerken önümdeki bardağa uzandım ama içmedim. "Aslında o kadar zor bir şey sormazdım. Sadece benden önceki geçmişini bilmek isterdim. Sen benden utanç duyduğum bir anı söylememi istemiştin. Ben de ilk aşkını sorardım sanırım. Durup dururken kendi ayağına sıktın yani." Beni anladığını belirtircesine kafasını olumlu anlamda salladı. Ama ondan istediğim şeyi yapıp yapmamak arasında kalırken sıkıntıyla iç çekti. Ona yardımcı olmak için elime aldığım bardakla kendi bardağını işaret ettim. "İstersen shot atabilirsin, yapmakta zorlanıyorsan yani." Kafasını tepkisel olarak önündeki içi içki dolu bardağa çevirdi. İçecekti sanırım ama son anda kafasını olumsuz anlamda çevirip cebinden telefonu çıkardı ve bir yerlere tıkladı. Ardından telefonuma gelen bildirim sesiyle kaşlarımı çatarcasına ona baktım. Tepki olarak telefonunu gösterdi. Omuz silkip Instagram'a girdim. Ve ana sayfaya onun resmi düştüğünde istemsizce gülümsedim. Gerçekten de dediğini yapmıştı. Ama aklıma takılan bir şey vardı, onun hesabına girdim. Takipçi ve takip ettiği kişilere baktım. İkisinde de sadece benim hesabım görünüyordu. Telefonun ekranına çattığım kaşlarımla bakarken sesimi yükselttim. "Ama bu haksızlık sadece benim hesabıma görünüyor attıkların!" Bu abartılı tepkime karşı başta şaşkın bir şekilde gözlerime bakarken sonlara doğru gülümsedi ve kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı. "Hayır, ben öyle olduğunu düşünmüyorum ve bunu sana da kanıtlayabilirim." Telefonu kucağıma koyarken tek kaşımı alayla yukarı kaldırdım. "Kanıtla o zaman." Hala gözlerime bakarken sırıtıp omuz silkti. "Senden başka kimseyi takip etmiyorum çünkü sen dışında kimsenin hayatını veya benim hakkımda ne düşüneceklerini umursamıyorum. Ben işkolik biriyim Lavin. Ve bu işkolik adamın tek umursadığı sensin. Neticesinde sen benim gözümde bütün dünyayı temsil ediyorsun. Bunun dışında kalanlar pek de önemli değil benim için." Yaptığı uzun ama etkileyici açıklama, ona hayranlıkla bakmama sebep olurken sesli bir şekilde yutkunup aralanan dudaklarımı birbirine bastırdım. Kabul etmeliyim, konuşmanın başında omzu silkip sırıtması sinirimi bozmuştu çünkü basit bir bahane sunup benimle alay edeceğini sanmıştım ama konuşma boyunca gözlerime kilitlediği bakışları ve o konuşma sırasında takındığı sakin tavır bana çok samimi gelmişti. Bunda söylediklerinin etkisi de büyüktü tabii. Ondan yayılan kıkırtı sesini duyduğumda gözlerimi kırpıştırıp bakışlarımı ona çevirdim. Kahkahası gülümsemeye dönüşürken yerde duran şişeyi eliyle kavradı. "Şimdi sıra bende, hazırsan çeviriyorum." Bir şey demeyip gözlerimi gözlerinden şişeyi çeviren ellerine indirdim. Şişe bir süre dönüp ardından durdu. Şimdi Çınar soruyor ben cevaplıyordum. Sorarcasına gözlerime baktığında hiç düşünmeden cesaret dedim. Onun bu itirafından sonra ne desem sönük kalacakmış gibi hissediyordum. Cevabım üzerine muzipçe sırıttı. Yeşil gözleri parlıyordu. "Şu an aklından geçen şeyi yapmanı istiyorum. Shot atıp kurtulamazsın ama gece uzun ve hakkını şimdiden harcama derim." Söylediği şeylere ek olarak bakışlarıyla da meydan okurken aklımdan geçen şey karşısında şiddetle yutkundum. Şimdi mi Lavin? Gerçekten mi? Ona bakıp bir şey demediğimi fark ettiğinde yüzümde nasıl bir ifade varsa artık kahkaha atmaya başladı. Kahkahası gülümsemeye gülümsemesi tebessüme dönüşürken tak kaşını alayla havaya kaldırdı. "Şu surat ifadene bakılırsa aklından pek de masum şeyler geçmiyor. Yoksa shot mu atacaksın Lavin? Onun sorusu bardağa uzanan ellerimin havada takılı kalmasına sebep olurken gözlerimi birkaç dakika yumdum. Şu an biraz sonrasında yapacağım şey için cesarete ihtiyacım vardı. Aslında ilk defa yaptığım bir şey değildi ama o bana böyle bakarken yapması zor geliyordu. Ellerimi uzandığım bardaktan çekerken yumduğum gözlerimi geri açıp bakışlarımı Çınara odaklarken ardından soğuk bir şekilde sırıttım. Deminki utangaç halimden bu kadar çabuk sıyrılmam Çınarı şaşırtırken o da gözlerini gözlerime kilitlemiş beklentiyle bana bakıyordu. Sırıtmam tebessüme dönerken hala derinlerine baktığım gözlerine karşı konuştum. "Aslında bardağın dibinde damlanın kalıp kalmadığına bakmıştım. Demin sana göstermek için içmiştim ya hani?" Beni anladığını belirtircesine bakarken cevapladı. "Yani?" Bunu uzatarak söylemişti. Bende onun yaptığı gibi gülümseyip omuz silktim ve oturduğum zeminde hafifçe doğruldum. "Aslında bilmeni istiyorum ne düşündüğümü. Sonuçta bir tek benim ne düşündüğümü umursadığını söylemiştin?" Gözlerimle gözlerine bakarken beni onaylamasını istediğimi belirtircesine kafamı olumlu anlamda salladım. O da afallayıp biraz geriye doğru kendini çekti. Yine de fazla uzaklaşmadı. Bundan fırsat bulup sırıttım. "Evet te şu an ne yapmaya çalışıyorsun? Yüzündeki o ifade ne?" Kafamı olumsuz anlamda iki yana sallayıp gülümserken aniden yüz ifadem değişti. Duyguların vermiş olduğu bir açlıkla gözlerine baktım ve olduğum yerde doğrulup iyice ona doğru yaklaştım. Ellerim ensesini kavrarken yavaşça kendime doğru çektim ve dudaklarına bakarak konuştum. "Bunu görmeni istiyorum." Dudaklarım dudaklarına sürtülmüştü bunu söylerken. Yapmaya çalıştığım şey onu heyecanlandırırken yapma bir saflıkla önce bana ardından dudaklarına sürtünen dudaklarıma baktı. "Neyi?" Tebessüm edip dudaklarına dudaklarımı bastırdım. Onu dakikalar kadar uzun gelecek bir öpücüğü dudaklarına armağan ettikten sonra kafamı geri çekip gözlerine bakarken bilmişçesine sırıttım. "Bunu." Yazardan Adam, dudaklarından ayrılan dudakların saniyelik dokunuşu nedeniyle şaşkınlıkla karşısında duran kadına baktığında aklı darmadağındı. Çünkü karşısında duran ve sinsi bir parıltıyla kendisini izleyen bu kadın yavaş yavaş sarhoş olmaya başlamıştı çoktan. Gerçi bu durum ilk kez yaşanmıyordu. Çınar öncesinde de onu sarhoş bir şekilde görmüştü. Hani kendisine akşam yemeğinde eşlik ettiğinde yaşananlardan sonraki tüm gün boyunca komşusunun onu yok saydığı ama akşamında aynı mekânda tekrar karşı karşıya geldikleri zaman. Onu gözden kaybettiğinde yalan yok korkmuştu ve bardağı yarısındayken öylece bırakıp onu aramaya çıkmıştı. Onu bulduğunda ise sarhoş ve aklı bir karışık havada görünüyordu genç kadın. Şimdi ise durum biraz daha farklıydı. Artık sevgiliydiler. O zaman yaptığı gibi yapıp onu evde bir başına bırakamazdı. Karşısındaki kadın sarhoş olmasına rağmen bu kadar enerjik bir şekilde durup ona sinsice sırıtırken bunu yapamazdı. Lavin’in elleri omzundan geçip ensesinde birbirine kilitlenirken sıkıntıyla iç çekti adam. Onu kendine çekip öpmek istiyordu ama bu dürtüye sahip olduğu için kendinden nefret ediyordu. Çünkü bu sarhoşken ondan yararlanmak gibi olacaktı. Kendisini bastırmaya çalışarak zoraki gülümsedi ve ellerini ensesinde birleşen kadının ellerinin üzerine getirip dikkatli bir hamleyle ayırdı ve tutuşu bileklerine doğru tırmanırken onları genç kadının kucağının üzerine koydu. Ardından gözlerini kucaklarının üzerinde birleştirdiği ellerinden yavaşça Lavinin gözlerine doğru çıkardı, durağı dudaklarını bulduğunda duraksadı ama gözlerine bakmayı nihayet başarabildi. “Biraz hızlı gitmiyor musun sence de?” Adamın dediği şeyler lavinde irkilme hissini bırakırken genç kadın yutkundu ve anlamadığını belirtircesine sevdiği adama baktı. “İyi de sadece bir bardak içtim. Bir bardaktan bir şey olmaz ki.” Söylediği şey karşısındaki adamı güldürdüğünde Çınar yarı anlayış yarı alayla sevdiği kadına baktı meydan okurcasına. “Sadece bir bardak mı? Az önceki halin neydi?” “Seni öpmemden mi bahsediyorsun?” Çınar cevap vermeyip tepkisini gözlerini ağır bir şekilde yumup açarak verirken dudakları iki yana kıvrıldı. “Bunun için sarhoş olmama gerek yok ki. Seni bilincim yerindeyken de öpebilirim.” Ardından adamın gözlerine içine bakarak sırıtırken dudaklarını diliyle ıslattı. “Ve şansa bak ki şu an yeterince bilinçliyim. Seni yine öpebilirim sadece bir evet demene bakar.” Ardından göz kırptı. Çınarın gözleri sevdiği kadının gözlerinden dudaklarına kayarken kısa bir öksürük krizine girdi. Gece yeni başlıyordu ve karşısında durup onu iddialı bakışlarıyla süzen bu kadınla işler umduğu gibi gitmeyecek görünüyordu. Ayık kafayla onun diliyle ıslattığı al dudaklarına bakarken yutkundu. Sanırım karşısında duran bu deli hatunla ayık kafayla mücadele edemeyecekti. Lavinin dudağına kilitlediği bakışlarını zoraki orada çekmeyi başarırken hemen solunda duran içki şişesinden önündeki küçük viski bardağına döktü. Onun bu yaptığı karşısında durup onu izleyen kadının dudaklarının kıvrılmasına sebep olurken genç kadın konuştu. “Sanırım ben almam gereken cevabı aldım. Çınar, gerçekten beni öpmek istiyorsun.” Sevdiği kadının dudaklarından içinden geçirdiği düşünceyi duyarken yutkunarak kadına baktı. Ardından içtiği içki boğazına takılmasa da onu öksürmeye zorlayan şey bastırmaya çalıştığı dürtüleri olduğu için birkaç kez öksürdü ve ellerini dudaklarının üzerine getirip kendini toparlamaya çalıştı. Girdiği öksürük krizinin arasından ellerini göğsüne bastırırken belli belirsiz fısıldadı. “Ne alakası var? Sadece içkinin tadını merak etmiştim!” Lavin sırıtmaya devam ederken kafasını olumlu anlamda salladı ve elini sertçe adamın sırtına geçirdi. Bunu birkaç kez yaparken gülüyordu. “Hiç boşuna inkâr etme ben anlamam gerekeni anladım. Sen bana karşı koyamıyorsun Çınarcığım.” Hem kadının söyledikleri hem de sırtına olan sert vuruşları onda şok etkisi yaratırken ellerini kadının sırtına vuran ellerine geçirip sırtına olan dokunuşlarını yarıda bıraktı ve gözlerini kaçırıp şişeye odaklandı. “Çok oyalandık, hazırsan şişeyi çeviriyorum.” Ve karşısındaki kadına fırsat vermeden şişeyi çevirdi bu sayede dikkatini dağıtmayı başarabildi. Şişe durduğunda Lavin zafer kazanmış gibi sırıtıp bakışlarını Çınarın bakışlarına kilitledi. “Ben soruyorum sen cevap veriyorsun. Seç bakalım, doğruluk mu cesaret mi?” Lavinin sorusu genç adamı bir süre düşündürdüğünde aklından doğruluğu seçmek geçiyordu. Çünkü deminki yaşananlardan sonra karşısında duran bu kadının ondan pek de masum şeyler isteyeceğini sanmıyordu. Aşkta utangaç biri değildi Çınar ama Lavinin karşısında yine de kendinden şüphe duyuyordu, Lavinin de dediği gibi Çınar bu kadına karşı hep yeniliyordu. Şimdi söyleyecekti aklında olan şeyi karşısındaki kadının gözlerinin içine bakarak. Doğruluğu seçecekti ve karşısındaki kadının yüzündeki şaşkınlık parıltılarını izlerken büyük bir zevk duyacaktı. Ama bir anda içinden güçlü bir alev yükseldi ve tüm zerrelerine yayıldı. Nedense az önceki kadar tereddütte hissetmiyordu şimdi. Düşünceyle eğdiği başını büyük bir eminlikle kaldırıp âşık olduğu kadının bakışlarına çevirdi bakışlarını. “Cesaret.” Dudaklarından çıkan kelime ikiliyi de şaşırtırken Lavinin yüz ifadesi şaşkınlığı da gülümsemesine eklemişti. Çınar ise her ne kadar cesareti seçmiş olsa da bir an irkildi ama anlık bir şeydi ve normal haline geri döndü. Bir yola girmişti ve geri adım atamazdı artık. Lavin karşısındaki adamın gözlerine düşünerek baktı bir süre. Sırıtışı tebessüme dönüştü. Ne düşüneceğini az çok biliyordu ama buna cesareti yetmiyordu. Biraz daha cesaret almak için önünde duran boş bardağa şişeden biraz daha doldurdu. Ardından adamın gözlerinin içine bir süre bakıp eline aldığı bardaktan önce bir yudum alıp ardından kafasına dikti. Vücuduna aniden bir sıcaklık yayılırken sırıtışı kahkahaya dönüştü kısa bir süre için. Ardından adamın gözlerine bakarak isteğini dile getirdi. Şimdi biraz daha uçmuş hissediyordu. “Ayıkken yapmaya cesaret edemeyeceğin en uçuk şeyi yap.” Adam karşısındaki kadının gözlerine beklentiyle bakmaya devam ederken duyduğu şey üzerine kendini geri çekip gözlerini kırpıştırdı. Bunu beklemiyordu, tamam belki bekliyor olabilirdi ama uçukluk derken neyi kastettiğini anlayamamıştı. Çınarın uçuk kelimesinden anladığı genellikle çıplak sesle şarkı söylemek veya amaçsızca tuhaf hareketlerle dans etmek falandı. Lakin karşısındaki kadının istediği gerçekten bu muydu anlamak biraz zordu. Anlamak istercesine karşısındaki kadının gözlerine baktı. Lavin karşısında duran ve kendisine düşünceli gözlerle bakmaya devam eden adamın bir şey yapmamasını şaşkınlık içerisinde izledi. Belki de soruyu sorarken daha açık olmalıydı. Ama öncelikle bedenine yayılan ve kendisini yakıp bitiren alev dalgasının icabına bakmalıydı. Ellerini yelpaze yaparak yüzünü ve boynunu beceriksiz bir şekilde havalandırmaya çalıştı. İçinden yakasını çekiştirerek yırtmak istiyordu. Son içtiği gerçekten kadını çarpmış olmalıydı. Bu hissi yok saymaya çalışıp karşısındaki adamın yüzüne baktı. “Sanırım anlamadın o zaman biraz daha net olayım. Bana baktığında aklından geçen en uçuk şeyi yap. Tabii hayal gücün o kadar genişse.” Ve yine o meydan okuyan sırıtış. Düşüncelerinin bedeninde meydana getirdiği yanma hissi yüzüne yansırken derin bir soluk alıp verdi genç adam. Lavine anlam veremiyordu bu gece. Gerçi tek anlam veremediği karşısında duran sevdiği kadın değildi ona uyduğu için kendine de anlam veremiyordu. Hem şaşırıyor hem de büyük bir zevk duyuyordu içinde bulundukları bu değişik atmosferden. Belki de şaşırdığı şey buydu. Az önce kadının yaptığı gibi önünde yerde duran boş bardağa biraz alkol doldurup tek içişte kafasına dikti. Ama Lavin bunu başka türlü anlamıştı. “Kaçmayı mı tercih ediyorsun? Biliyordum hemen pes edeceğini.” Genç adam bardağı yanlışlıkla sertçe yere koyarken karşısındaki kadın bakışlarıyla onun hareketlerini izliyordu. Genç adam elinin tersiyle dudaklarının kenarını sildi ve sırıtarak âşık olduğu kadının gözlerine baktı. “Pes ettiğimi kim söyledi? Ben sadece sana uyum sağlamaya çalışıyordum.” Kadının bakışları şaşkınlıkla aralandı ve demin de yaptığı gibi nefes verircesine bir kahkaha patlatıp oturduğu yerde dizlerinin üzerinde doğruldu. “Peki nasıl yapmayı amaçlıyorsun bunu? Bana gerçekten uyum sağlayabilir misin?” Aldığı soru üzerine dudakları iki yana kıvrıldı adamın, bağdaş kurarak oturduğu pozisyonu bozup kadına doğru yaklaştı. Halının üzerinde duruyorlardı. Kadının bakışları aşık olduğu adamı izlerken belinde onun ellerinin hafif temasını hissetti. Ama ondan öncesinde genç adamın elleri iki yanından uzanıp zemine bastırdı. Lavin bunu beklemediği için kendini geriye doğru çekerken hemen sonra elleri adamın omzuna doğru tırmanırken adamın gözlerinin içine bakarak tebessüm etti. “Hızlı kavrıyorsun, sevdim bunu.” Çınar cevapsız bırakıp sadece gülümserken Lavinin yanından yere uzattığı sağ elini kızın yüzüne doğrultup yüzünü kaplayan kızıl perçemleri kadının gözlerinin üzerinden çekip kulağının arkasına sıkıştırdı. Gülümsemeye devam ediyordu. “Kızıl saçlarını seviyorum ama birazdan yapacağım şey için yüzünün üzerinde olmasalar daha iyi olur.” Adamın yüzünün üzerinde gezinen ellerinin her hamlesi kadının içini titretirken kısa bir süre için gözlerini yumdu ve geri açıp sorgularcasına adamın yeşillerine dikti kahvelerini. Her ne kadar içkinin etkisi kendisini gösterse de bilincinin bir kısmını henüz kaybetmemişti. Lakin sorusunu gözleriyle sormuştu dudaklarını oynatmamıştı. Çınar kadının soru dolu gözlerine bakarken bu sefer iki elini de kullanarak kadının yüzünü elleri içine aldı. Hala gözlerinin içine bakarken gülümsemesi büyüdü duruşunu kadına doğru yaklaştırıp sorusunun cevabını dudaklarının üzerine dudaklarını bastırarak verdi. Genç adam dudaklarını bastırdığı dudaklarının üzerinden tebessümle titretirken gözlerini yummuştu. Lavin ise adamın bu hamlesiyle önce gözlerini şaşkınca aralarken ardından yumarak anı hissetmeye çalıştı. Genç adamın dudakları kadının hislerini harekete geçirirken ikisi bir yarışa girmiş gibiydi. Adam istikrar ve birazda aç bir tavırla kadının dudaklarını soyarken Lavinde kendince karşılık vermeye çalışıyordu. Bu yüzden öpüşürken omzuna koyduğu ellerini önce boynuna ardından adamın saçlarına karıştı. Hisleri öylesine yoğundu ki ikili öpüşmeye devam ederken adamın dengesi kayboldu ve ikili Lavin altta Çınar üstte olmak üzere sırt üstü yere düştüler. Dudakları birbirlerinden ayrılırken ikili bir süre şaşkınca birbirlerine bakıp ardından karşılıklı kahkaha atmaya başladılar. Salonu sadece kahkahaları dolduruyordu. Genç kadının gülerken kısılan gözleri Çınarın ona hayran hayran bakmasına sebep olurken genç adam kısık sesli bir iç çekti. Ardından Lavin kahkahalarına engel olmaya çalışarak yumduğu gözlerini aralayıp önce üstünde uzanan genç adama baktı. Sonra kendi durumunu göz önüne getirdi ve saniyelik bir aydınlanma durumu yaşadı. Fakat bozuntuya vermeyip sol elini kendisine gülümseyerek bakan adamın yanağına getirip kısık baktığı gözlerle adamı inceledi. “Sanırım gerçek anlamda düştük.” Çınar âşık olduğu kadının ellerini yüzünde hissederken sırıtışı büyüdü ve kaşlarını sorarcasına kaldırdı. Bu sırada o da kadının yaptığı gibi ellerini sevdiği kadının yüzünde gezdirdi. “Yere mi yoksa birbirimize mi?” Sorduğu soru Lavinin gözlerinin parlamasına sebep olurken genç kadın deminki alaylı halinden sıyrılıp büyük bir samimiyetle adamın gözlerinin içine baktı. “Kesinlikle birbirimize.” Genç kadının cevabı adamı memnun adarken gözlerini yumup kafasını salladı ve gözlerini açıp kadının yanağında gezinen elini bileğinden tutup üzerinde uzandığı kadının gözlerinin içine bakarak öpücük kondurdu. Zaman tam da şu an ikili için durmuştu. Adam hala sevdiği kadının gözlerinin içine bakarken kendini ilk defa ait olduğu yerde gibi hissetti. Lavin yanında olduğu müddetçe Çınara her yer evi gibiydi. Ve bu hissi yitirmemek için elinden geleni yapmaya devam edecekti.
|
0% |