Yeni Üyelik
30.
Bölüm

Güven Testi

@balleswan

Çınar


"Daha ne kadar yolumuz kaldı, tüm ormanı gezdirdin Çınar!"


"Sızlanma, birazdan varmış olacağız yürü sadece."


"İyide ayakkabılar vurmaya başladı artık ayaklarımı hissedemiyorum." Hala ellerini tutup onu yanımda yürütürken sızlanması üzerine başımı eğip ayakkabılarına baktım. Dediği kadar kötüyse bir yerde durup soluklanmamız gerekecekti. Bir an için onu burada bırakıp dinlenecek bir yer var mı diye ormanın ilerisine gitmeyi düşündüysem de vazgeçtim. Ne yapacaksam bunu Lavinle yapacaktım.


Aklıma gelen fikirle beraber bakışlarımı Lavine çevirdim ve yan profilden onu süzdüm. Umarım sunacağım fikir onu rahatsız etmez. Denemekten başka çarem yok. Hala ona bakmaya devam ederken ekipman çantamı sırtımdan çıkarıp karın tarafıma getirip kollarımın üzerinden geçirdim. O sırada Lavinin meraklı bakışlarını üzerimde hissediyordum. Çok geçmeden merakı diline döküldü.


"Ne yapıyorsun, çantayı neden öyle taktın? Yoksa düşündüğüm şey mi Çınar?" Cevap vermeyip önüne geçerken ona sırtımı döndüm ve yere eğildim. Hala yere çömelmiş dururken elimin baş parmağıyla sırtımı işaret ettim. "Madem ayakkabıların ayağına vurmaya başladı, o zaman sırtıma çıkmalısın. Yürüyeceğimiz fazla bir yol kalmadı. Ama ayakların dediğin kadar kötü bir durumdaysa seni bu şekilde yürütmeye devam edemem. O yüzden." Yine elimle sırtımı gösterdim.


"Ama olmaz ki böyle, karnında da çanta taşıyorsun. Ben sana sadece yük olurum bu şekilde. Benim için böyle bir şeye kalkışma."


"Lavin, senin canın acırsa ben yaptığımız bu etkinlikten zevk alamam. Hem kendime güvenmesem böyle bir şey teklif etmezdim. Bana güven sadece. Hadi gün geçiyor." Kafamı arkaya olabildiğince çevirip yüzüne baktım. Birkaç saniye tereddüt içerisinde bana baksa da iç çekip sırtıma doğru ilerledi. Elleri yakamı kavrarken olduğum yerde doğrulup ayakkabılarının altından kollarımı birleştirdim ve ilerlemeye başladım. Lakin rahat olup olmadığını sormak için kafamı yavaşça sırtımda duran Lavine çevirdim. "Orada rahat mısın? Fazla ırgalanmıyorsun değil mi?"


"Yok, gayet iyiyim. Ama senin destek alacağın bir şey kalmadı. Ormanın yolu engebeli rahat yürüyebilecek misin?"


"Sen beni dert etme halledeceğim bir şekilde. Rahatına bak."


"Böyle deme işte, sana daha da yük olmuşken rahatlığı düşünmemem. Hatta ineyim en iyisi."


Kafamı olumsuz anlamda sallarken yürümeye devam ettim. Yoksa bu konuşmanın sonu asla gelmezdi. Sadece birkaç dakika daha yürüdükten sonra yollar tanıdık gelmeye başladığında gülümsedim önümüzden bir çay akıyordu. Üzerinde atlamamız için bulunan taşlar yosun tutmaya başlamıştı. Adımlarım yavaşladı ve sonunda yürümeyi durdurdum.


"Ne oldu Çınar? Birden durdun yoksa geldik mi?" Sadece gülüp yere doğru hafifçe eğildim. "Şimdi inebilirsin işte, buradan beraber geçeceğiz." Sırtımdan inip yanıma geldi ve yanımdan geçip o da benim baktığım yere bakarken hayretle dudaklarını araladı.


"Burası çok güzel ama su akıyor nasıl geçeceğiz ki? Taşlar sağlam mıdır ki?"


Bana bakmadan sorduğu soru karşısında omuz silkip sırıttım. Onun önünden geçip bana yakın olan derenin arasındaki kayaya atladım.


"Çınar ne yapıyorsun? Birdenbire atlanır mı öyle?"


Onun telaşla sorduğu hatta çığlık atarak verdiği tepki karşısında gülüp yönümü ondan tarafa çevirdim. "Sağlam olup olmadığını merak etmiyor muydun? Senin için bu riski alayım dedim. Sağlammış, hala bu şekilde durabildiğime göre."


Bana sen delirmişsin bakışı atarken elini hırsla saçlarının arasından geçirdi. "Bak ya bir de benimle kafa buluyor!"


Bu tepkisine kahkaha atmakla yetinirken elimi tutması için uzattım. "Orada öyle dikilmeyi bırakıp buraya gelsene. Bu da kampın bir parçası, adı güven testi. Ben buldum az önce."


Gözlerini kırpıştırıp önce dereye sonra ona el uzatan bana baktı. Ardından elini göğsüne yaslayıp kendini belli ederek konuşmaya başladı. "Ne yani ben buradan atlayıp elini tutarsam sana güvenmiş olduğumu mu anlayacaksın? Sana güvendiğimi anlamanın tek yolu bu mu yani?"


Verdiği aşırı ama haklı tepki karşısında dudaklarımı büzdüm. Niyetim kötü değildi ama böyle düşüneceğini hesap edememiştim. Mahcup bir şekilde karşımda duran Lavine baktım. Bir açıklama istiyordu. Sabır çekerek dudaklarımı dilimle yalayıp ıslattım. "Tamam güven testini pas geçiyorum sadece buradan atlayıp yanıma gel. Korkma ben seni tutarım." Siniri tamamen geçmese de olumlu anlamda kafasını sallayıp çimenin bittiği yere adım atıp diğer ayağıyla benim üzerinde durduğum kayaya atladı kolunu kavrayıp düşmekten onu kurtardığımda belinden tutup kendime çektim. Gözlerinin içine bakarken dudaklarım kıvrıldı.


"Güven testi bunun içindi, sonuçta hayatta bir sürü engebeli yollar karşımıza çıkacak çoğu zaman birbirimize güvenmeyi isteyeceğiz. Hayata karşı durabilmek için. Bana güvendiğini zaten biliyorum ama bugün bir kez daha anlamış oldum. Teşekkür ederim bana güvendiğin için." Ve ekledim. "Sevgilim." Hala onun gözlerinin içine bakarken gülümseyip dudağına kısa bir öpücük kondurdum ve diğer kayanın üzerine atladım.


Ve ondan tarafa dönüp tutması için elimi uzattım. Gözlerine bakarken deminki kadar kızgın olmadığını fark ettim. Birkaç dakika bana baktıktan sonra benim gibi dudakları kıvrıldı ve konuşmaya başladı. Bu sefer haykırır gibiydi. "Ünlü iş adamı Çınar Saraçoğlu, meğer sende ne cevherler varmışta biz bilmiyormuşuz. Sayende bugün yeni bir yönünü daha gördüm. Artık ölsem de gam yemem sanırım."


Düşüncesiyle yüzümü buruştururken hala gülümsüyordum. "Şunu söyleyene kadar gayet iyi gidiyordun. Sonrasında son koyuverdin. Bir daha o kelimeyi ağzına alma lütfen."


"Tamam kabul ediyorum kötü şakaydı." O da benim gibi gülüyordu uzanması için elimi tuttum. Kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı yüzünde hınzır bir ifade vardı.


"Bunu kendim yapmak istiyorum destek almadan."


"Ayağın acımıyor muydu ya dereyi boylarsan?"


"Çocuk muyum ben, niye kayıp düşeyim? Kendime güvenmesem bunu demem zaten."


"İyi peki sen bilirsin ama düşersen dilimden kurtulamazsın, onu söyleyeyim."


"Tamam Çınar. Bana güvendiğini bu kadar belli etme." Yaptığı ironiyi anladığım için dudaklarımı birbirine bastırıp gülme isteğime engel olmaya çalıştım. O da yanıma varmıştı. Önümdeki kayaya atlayacağım sıra da Lavinin arkamda ki varlığını unutup ona değdim ama o bana tutundu dakikasında lakin ben o kadar başarılı olamadım ayağımın teki suyun içine bodoslama girdi. Bu his aynı kuru çoraplarla ıslak banyo terliğine basmak gibiydi. Son derece rahatsız edici.


"Bana batarsın diyene bak!" Bana gülerken kendini kaybettiği için onun da diğer ayağı suya battı.


"Ne diyordun Lavin seni duyamadım."


"Uğraşma benimle Çınar! Seni buradan bir iterim sadece ayağın değil komple suya batarsın."


"Ama farkındaysan aynı kayalığın üzerindeyiz ve benim de sana aynı şeyi yapma ihtimalim var."


"Hain, beni tehdit mi ediyorsun? Beni, beni, lavini'ni?"


"Düşündüm de şu esprinden sonra dereyi boylasan iyi olacak."


"Çok kötüsün Çınar, espri yaptık sadece. Sen red sonja derken iyiydi ama." Hatırlatması üzerine elimi kızıl saçlarının arasına atıp orayı karıştırdım. Eliyle engel olmaya çalışırken olduğumuz yerde ırgalandık. Onu tutup dengemizi ayarlamaya çalışırken hızlı bir tonda konuştum.


"Bak riskli hareketler yapma yoksa ikimizde çayı boylayacağız. Masum kamp maceramız trajediye dönüşsün istemiyorum."


"Sende saçımı dolaştırma o zaman. Sabahtan beri bu iki oldu." Ona sinsi bir şekilde sırıtıp elimi yine kafasına daldırdım yine mızmızlandı.


"Bunu dediğin iyi oldu, benim çift sayılara takıntım var illa tek sayı olması lazımdı."


"Çınar bir laf daha edersen gerçekten iteceğim ama!" Dudaklarımı birbirine bastırıp ardından kahkaha attım ve ellerimi havaya kaldırdım.


"Tamam, hadi geçelim şu dereyi artık." Dereyi de geçip bir kayalığa oturdum ve ayakkabımı çıkardım ardından çorabımı da.


Umarım günün sonunda hasta olmam. Lavin'e baktım o da benimle aynı durumdaydı.


"Yanında yedek çorap falan getirdin mi veya ayakkabı?"


"Getirdim ama arabada kaldı şu durumda bana yararı dokunacağını sanmıyorum. Sen?"


"Senin dediğinin aynısından. Benimkilerde arabada kalmış."


"Ben anlamıyorum, ne diye bizi buraya kadar getirdin ki? Ormanın bu kısmına gelecek kadar önemli ne keşfetmiş olabilirsin?"


"Gördüğün zaman vereceğin tepkiyi düşünürsem bu kadar önyargılı olmamalısın." Ve ekledim. "Hadi ama Lavin, bana güvenmiyor musun? Hem rastgele biriyle kamp yapmıyorsun sevgiline biraz güven."


"Özür dilerim, tamam sen ne dersen o Çınar kaptan." Gülümseyip elimi saçlarına daldırmak için uzattığımda kafasını geri çekmeden bana ölümcül bakış attı. Elimi geri çektim. Önümde duran sırt çantasını dizlerimin üzerine bırakıp fermuarını açtım ve içinden iki tane streçe sarılı sandviç çıkardım. Birini alması için Lavine uzattım.


"Al acıkmışsındır. Birkaç saat daha buradayız akşama doğru kampa varırız."


"Teşekkür ederim, peki bana göstereceğin o şey nerede? Görmek için sabırsızlanacağım şey hani?" Kafamı olumlu anlamda sallayıp streci açarken konuşmaya başladım. "Tamam yavaştan gidelim bunları yiyerek. Uyar mı sana da?"


Kafasını aşağı yukarı sallayıp gülümsedi. Ayakkabılarımızı bu sefer çorap olmadan ayağımıza geçirdik ve yürümeye başladık. Sadece sandviçlerimiz yiyor arada birbirimize kaçamak bakışlar atıyor yakalanınca utanıp önümüze dönüyorduk. Anımsadığım yere yaklaştığımda sterç poşetini cebime sıkıştırıp fermuarı çektim ve ellerimi Lavinin gözlerinin üzerine kapattım. Eli telaşla ellerimi buldu.


"Yaa Çınar, ne yapıyorsun önümü göremiyorum."


"Zaten amacımda bu akıllım."


"Bugün uyuz muyuz biraz?"


"Hayır ama sürpriz olmasını istiyorum. Ayrıca ben varım yanında biraz rahat ol."


"Senin sürprizlerin bitmez Çınar."


"Biliyorum ama beni bu yüzden seviyorsun öyle değil mi?"


"Yani sürprizlerin hayatıma neşe katıyor ama, başkası yapsa bu kadar etkilenmezdim." Göremeyeceğini bilsem de sırıttım ana daha açık bir şekilde ifade etmesini istiyordum.


"Ne demek istiyorsun şimdi, seviyor musun sevmiyor musun beni?" Sıkıntı içerisinde oflarken eli gözlerinin üzerindeki elimi buldu.


"Çınar sevgilim, beni hangi duyu organınla algılıyorsun acaba?" Dediği şey hiç hoş bir yere çıkmadığı için dudaklarımı birbirine bastırdım. Lavinin her saniye farklı bir yönünü görüyordum.


"Anladım ama tekrar duymak hoşuma gidiyor belki." Tıhladı. Ama ifadesi keyifliydi bu sırada hala ilerliyorduk ve varmamıza çok az kalmıştı.


"İyi koca çocuk aç kulağını iyi dinle beni. Sürpriz yapılması, birinden jest görmek güzel bir şey elbette. Ama bunu yapan tarafta önemli, iş yerinden bir arkadaşım yapsa bu kadar etkilenmem ama sırf sen yapıyorsun diye sızlanıp daha fazlasını isteme düşüncesi geçiyor aklımdan. Çünkü bütün bunları sevdiğim adam yapıyor benim için."


"Anlayacağın sürprizleriyle kalbimi bu denli hoplatabilen tek kişi sensin. Aldın mı şimdi sorunun cevabını?" Hala gözlerini kapatırken önüne geçtim ve dudaklarını kavradım. Gözlerini birazdan açacaktım. Ardından kendimi geriye çektim ve gözlerini açtım. Gözleri önce manzaraya takıldı ve dudaklarını hayretle araladı ardından elinin işaret parmağıyla beni işaret etti. Bakışlarında hayranlık vardı. "Ama burası çok güzel Çınar! Gözlerime inanamıyorum burası fazlasıyla rüyada gibi hissettiriyor."


"Rüya gibi bir kadına rüya gibi bir manzara yakışırdı." Ve gülümserken ekledim gözlerinin içine bakıyordum. "Ben seninle olduğum her an o rüyayı her zerremle yaşıyorum zaten." Sonra ona doğru yaklaşıp ellerinden tuttum ve geriye doğru dikkatli adımlarla geriledim bir çağlayanın tam önünde duruyorduk şu an.


"Tek fark şu an bu rüyada beraberiz, birbirimizi hissediyoruz. Ve en güzel tarafı da bu." Dediklerim onu büyülemeye başladığında yaşaran gözleriyle bana gülümsüyordu. Ellerimizi ayırdı ve bana doğru yaklaşıp ellerini omzuma attı ve dudaklarıma kapandı. Onun öpüşüne karşılık verirken elimi beline atıp kendime daha çok çektim. Onun sarmalamak huzuru andırıyordu. İç çekerek öptüğü dudaklarımdan dudaklarını ayırdı. "Teşekkür ederim aşkım." Bu sefer hala omzumu kavrarken boynuma sarıldı. Yüzünü boynuma gömerken ben de gülümseyerek onu daha sıkı sardım ve burnumu saçlarına gömdüm. Kızıl saçları her zamanki gibi lavanya kokuyordu. Kulağımızda çınlayan çağlayanın sesiyle birbirimizden ayrıldık.


Hala gözlerime bakarken gözleri yanımızda akan şelaleye kaydı ve heyecanla konuşmaya başladı. "Madem biz bir rüyadayız ve burası da rüya gibi bir yer olduğuna göre birlikte kalıp asla uyanmayalım." Ardından aklına bir fikir gelmiş olmalı ki gülümsedi at kuyruğu yaptığı saçlarını çözerken hala bana gülüyordu. Ardından elindeki siyah tokayla önümde abartısızca eğildi.


"Bir yüzüğün yerini tutmaz biliyorum ama kabul eder misin? Benimle bu rüyada sonsuza kadar kalmak istiyor musun?" Teklifi hem şaşırtıp hem sevindirirken kahkaha atıp cesaretini kırmak istemediğim için dudaklarımı birbirine bastırdım. Ardından ona bekle dercesine işaret yapıp yerde bulduğum birkaç çiçeğin sapından birbirine bağlayıp yaptığım yüzüğü takmak için eğildim. "Ama bunu benim yapmam gerekiyordu, sonuçta ilk teklifi erkek tarafı yapar"


"O normal çiftler için geçerli akıllım unuttun mu biz anormal bir çiftiz."


"Haklısın ama bari bunu normal yollardan yapalım. Söz öncelik hep senin bundan sonra."


"Teklifime bir cevap vermedin ama hala!" Ben seninle ne yapacağım bakışı atıp takması için elimi uzattım. "Evet diyorum deli kız, seninle bu rüyada sonuna kadar kalırım." Ardından gülerek ona baktım. "Peki sen aynı rüyada benimle bir ömür geçirir misin?"


"Teklifi zaten ben yaptım, aksi bir ihtimal mümkün mü sence, şapşal?" Utanarak elimi enseme attım ve gülümsedim. O da elini uzattı, gözlerinin içine bakarak çiçekli yüzüğü parmaklarından geçirdim.


"Bu arada hatırlatırım bu bir evlilik teklifi değil sadece söz veriyoruz."


"Kesinlikle, sonsuza kadar beraber kalacağımıza dair bir söz."


"Sonsuza kadar mutlu ve anormal."


Ardından manzaraya doğru döndük ve Lavin kafasını omzuma yasladı. Ben de onun kafasının üzerine kafamı yasladım. Ellerimiz ikimizin de beline yaslanmış önümüzde çağlayanı izliyorduk. Parmağımızda söz yüzükleri vardı ve huzurluyduk. Kampla ilgili tüm emellerim gerçekleşmişti yola baş koyduğum yol arkadaşım sağ olsun.


Loading...
0%