Yeni Üyelik
1.
Bölüm

İlk Karşılaşma

@balleswan

Merhaba sevgili okurlarım. Bu kitabım Kumpasın olaylar ve karakterde değişiklik yaptığım yeni halidir. Umarım beğenirsiniz.
Kitaba okumaya başladığınız tarihi buraya bırakın. Bakalım kim ne zaman hikayeyle tanışmaya başladı. :)
Azra
Günlerden pazartesi ve haftanın en yoğun olduğu gün ofisimde oturuş önümdeki masaüstü bilgisayarımın ekranına geçen günden kalan şüpheli profillerini kaydediyordum ve evet hepsini dosyadan geçiriyorum başlayalı iki saat olmuştu ve daha yarısına anca gelmiştim.
Daha fazla devam edemeyeceğime karar verip sıkıntıyla iç çektim ve elimi klavyenin üzerinden çekip gözüme taktığım gözlüğü çıkarıp masaya gelişi-güzel fırlattım. Aklıma anında dün gece gördüğüm rüya geldi.


Karanlık bir odada yerde baygın yatıyordum ama buranın neresi olduğuna dair bir fikrim yoktu. Sadece adımı çağıran sesler duyuyordum. Yarı baygın hem de yorgundum bulunduğum yerin etrafında alevler yükseliyordu. Vücudum yara içindeydi. Nefes alamadığımı hissediyordum ve daha küçük olduğum için korkuyordum yerimde doğrulup yüz üstü bir hale girmiş ve diz-üstü yürümeye başlamıştım. Sonra kafamın tepesinde yani tavanda hareket eden bir cisim tam kafamı kaldırıp baktığımda üzerime düşmek üzere olduğunu görmüş ve iki elimi kafamı üzerine koymuştum ve cisim asıldığı yerden kurtulup üzerime düşerken çığlık atmıştım. Ve rüyadan tam o sırada yatakta neredeyse sıçrayarak uyanmıştım.


Aynı his vücudumu sarmaya başladığında ürpertiyle olduğum yerde titredim. Bunu düşünmek hiç iyi gelmemişti bana. Yeterince dinlendiğimi düşünüp önümdeki işimle ilgilenmeye kaldığım yerden devam ettim. Başladığım işi yarım bırakmak zorunda kalacağımı da ofise aniden giren Ali sayesinde anlamış oldum. Belki de girmesi iyi olmuştu. Mekân değişikliği iyi gelebilirdi. Çünkü saatlerdir aynı yer de aynı işler yapmaktan içim sıkılmıştı. Olduğum yerde doğrulup kendime çekidüzen verdim ve meraklı bir ifadeyle Aliye baktım. Beklentiyle ona baktığımı görünce konuşmaya başladı.
"Azra, Komiser Rıza baba seni odasına çağırıyor."
Kafamı olumlu anlamda salladım.
"Acil."


Rıza komiser eğer acil diyorsa kesin işin ucunda önemli bir mesele vardır. Kafamı sallayıp oturduğum yerden kalktım. Ve Ali’nin ardından bende odadan çıktım. Ali'yi takip ederken etrafta bir şeylerle uğraşan meslektaşlarıma baktım. Kimi işinde gücündeydi. Kimisi arkadaşıyla lak lak ediyor, kimisi de öğle molasında otomattan aldığı çayı içip önündeki dosyalara uğraşıyordu. Ali bir kapının önünde durup kapıyı iki kere tıklattığında Rıza komiserin odasına yaklaştığımızı fark ettim. İçeriden gelen gir komutunu aldığımız da ikimizde içeri girdik.
Rıza komiser başını ne zamandır baktığını bilmediğim monitörden kaldırıp bize daha doğrusu bana baktı. Ben de alışılagelmiş bir şekilde kımıldamadan hazır ola geçip sorumu yönelttim.

"Beni çağırmışsınız komiserim, nasıl yardımcı olabilirim?"
Soruma cevap olarak çaprazında duran çekmeceyi açtı ve masanın üzerine koyup naylon kapağını kaldırdı. Sorgulayan bir ifadeyle komisere bakıp ardından dosyaya doğru ilerledim. Rıza komiserin bakışları altında masanın üzerinde duran şeffaf dosyayı elime alıp ilk sayfayı gözlerimle okumaya başladım. O sırada Komiser Rıza Bey elimdeki dosyayı sanki hafızasına kazımış gibi takılmadan anlatmaya başladı. Ben ise cevap vermiyor sadece önümdeki yazılara bakıyordum.
"Bir uyuşturucu vakası ve neredeyse bir aydır sonuca ulaşamadık."


Bakışlarımı dosyadan kaldırıp sorgular bir şekilde Rıza Beye baktım, sesimi alçak tonda tutup konuşmaya başladım.
"Peki benden ne yapmamı istiyorsunuz komiserim?" Bunu sormamı bekliyormuş gibi keyifle gülümsedi ve oturduğu yerde geriye doğru yaslanırken tak kaşını alayla havaya kaldırdı.
"Sence de gayet açık değil mi Azra?"
Kızgın değildi, bakışlarımı dosyaya yönlendirip bir daha okudum ve dosyayı işaret ederek konuşmaya başladım.
"Bir aydır sonuca ulaşamadığınıza göre baya karmaşık bir soruşturma olmalı."
Dosya da bir kez daha göz gezdirdikten sonra ileri sayfaları da çevirip yine ilk sayfaya geri döndüm. Dosyanın ilk sayfası diğer sayfalardan daha önemli gibi duruyordu.


"Peki benim tam olarak ne yapmam lazım ve bu soruşturmayı çözmek için ne kadar sürem var?"
"Soruşturmayı açıklığa kavuşturman için tam altı ay süren var. Bu altı ay bitiminde davayı çözmüş olmanı umuyorum." Çözebilir misin demiyordu. Çözmüş olmanı umuyorum diyordu. Cümlelerin altında gizli olan emir kipi karşısında sadece yutkunmakla yetindim.
Anladığımı belli eder bir şekilde kafamı sallayıp doğru anlayıp anlamadığımı teyit etmek istercesine konuştum. "Yani ajanlık yap diyorsunuz. Anladım, peki."


Gözlerinde gururlu bir parıltı vardı ve kafasını sallayarak beni onayladı. Sonra bakışlarını Ali'ye çevirip ona hitaben konuştu.
"Azra bunu tek başına halledecek. Takıldığı bir yer olursa yardım edersin. Sana başka bir görev vereceğim." Ali inkâr etmeyip kafasını olumlu anlamda sallarken komiserine baktı.
"Emredersiniz komiserim."
Rıza komiser ikimize de gülümseyip çıkabileceğimizi söyledi. Odadan çıktığımızda ikimizde derin bir nefes aldık ve aynı an da birbirimize baktık. Rıza komiser her görev verip odasından yolladığında bunu yapardık. Alışkanlık olmuştu artık.
İlk Ali söze girdi. "İlk defa partnerin olmadan yalnız çalışacaksın, he Azra?"
Kaşlarımı kaldırırken güldüm ve cevap verdim.
"Biraz öyle olacak sanırım, umarım elime yüzüme bulaştırmam."
Gizlemeye pek de çalışmadığım gerginliğimi fark ettiğinde abi edasıyla gülümseyip omzumu sıvazladı ve konuşmaya başladı.
"Seni neredeyse altı yıldır tanıyorum ve başaracağından eminim çünkü sen zeki ve tuttuğunu koparan bir kadınsın Azra. Bunun da üstünden gelirsin. Güveniyorum sana."


Sadece gülümseyip elimdeki dosyaya baktım. Sonra bir isim dikkatimi çekti.
"Karan Demir kim?" Merakla kaşlarını çatıp dosyayı hafifçe elimden aldı ve ona sorduğum ismi gördüğünde yüz hatları gevşerken ıslık çaldı ve dosyayı buruşturmamaya çalışarak rulo şekline getirip havada salladı. Bu halleri içime su serpmek yerine iyice germişti beni. Ve sonrasında söylediği sözlerle gergin hissetmekte ne kadar haklı olduğumu anlamış oldum.
"Fazla detaya giremem ama sen sadece yeterince zor bir adam olduğunu bil. Zor olduğu kadar da kurnaz."
Anlamadığımı belirten bir tavırla kaşlarımı çatıp ona baktım.
"Ne alaka ya? Alt tarafı bir mafya üyesi, ne kadar zor olabilir ki?"
İnanamazmış gibi bana baktı ve hararetli bir şekilde anlatmaya başladı.


"Rıza komiserin odada ne dediğini duymadın mı, adam neredeyse bir aydır hiç açık vermedi. Emniyet ne kadar zamandır onun peşinde ama ne yapıyorsa bir şekilde sıyrılıyor tüm suçlamalardan. Elimizde yeterince delil olmadığı için hapse de tıkamıyoruz."
Duyduklarımdan sonra aynı ıslığı bende çalmıştım ama bu beni vazgeçirir mi? Tabii ki hayır.
"Dediğin kadar varmış ya."
"Aynen. Neyse zaten adresinden telefon numarasına kadar tüm bilgileri elindeki dosya da mevcut. Takıldığın nokta olursa sorarsın yardımcı olurum."
"Eksik olma, bana güvendiğin için de teşekkür ederim. Umarım yüzünüzü kara çıkarmam."
Bir şey demesini beklemeden ondan uzaklaşıp kendi ofisime giriş yaptım.
Masaya doğru ilerleyip üstündeki mavi deri kaplama ajandayı elime aldım ve birkaç sayfa atlayarak boş sayfaya geçtim. Ve aynı renk mavi tükenmez kalemle mavi dosyadaki önemli bilgileri ajandaya not ettim.
Sonra da tüm gün ne yapacağıma dair bir program oluşturdum kafamda ve ilk aşamayı uygulamak için ofisimden çıktım. Oldukça uzun bir gün beni bekliyordu.
*****
Nüfus müdürlüğü binasından dışarı çıktığımda ilk işim yeni kimliğime gülümseyerek bakmak olmuştu. Ama deminden beri durmaksızın çalan telefonum bu anı bozmuştu. Cüzdanı sırt çantama koyup aramayı cevaplandırdım.
"Efendim Deren, ne vardı kardeşim?"
Arayan kız kardeşimdi. Sabırlı bir şekilde konuşmasını bekledim. Karşıdaki ses her zamanki gibi hararetliydi.
"Abla telefonlarıma neden geç çıkıyorsun? Beni merakta bırakmak hoşuna mı gidiyor?" Memnuniyetsizce yüzümü buruşturup konuşmaya cevap verdim. Gerçekten berbat bir ablayım.
"Özür dilerim işim vardı. Gerçi hala var. Ablan bugün fazlasıyla meşgul."
Karşıdan bir iç çekme sesi geldi. Benim de hoşuma gitmiyordu kardeşimi ihmal etmek ama mecburdum.
"Bari müsait olunca ara bir haber ver olmaz mı?"
Buruk bir şekilde gülümseyip konuşmaya başladım.
"Tamam tatlı belam müsait olunca ararım. Hadi şimdi kapatıyorum görüşürüz Allaha emanet ol."
Bir şey demeden telefonu yüzüne kapattım zaman akıp gidiyordu ve neredeyse yarım saatim vardı buluşma ayarlamak için. Bugün göz alıcı ve harika görünmeliydim bunun için gözüme ilerideki kıyafet mağazasını kestirdim ve oraya doğru ilerledim.
Mağazaya girdiğimde gözüm ilk olarak etrafı taradı ve bu işin o kadar kısa sürmeyeceğini anladım. Bir karar vermek zor olacaktı çünkü hepsi birbirinden şık ve göz alıcıydı.
*****
Son elbiseyi de denediğimde kendimi yorgunlukla orada bulunan kanepeye attım. Mağaza görevlisi kadın mahcup bir gülümsemeyle bana baktı ve konuşma ya başladı.
"Aradığınızı bulamadınız değil mi?"
Cevap vermeyip sadece kafa salladım. Kadın anladığını belli eder bir şekilde kafa sallayıp yanına birini çağırdı. Ve biraz sonra kadın elinde bir gece elbisesiyle çıkageldi.
Mağaza görevlisi yanımıza gelen kızın elindeki elbiseyi göstererek konuşmaya başladı. Ama ben elbiseden dikkatimi alıp kadını dinleyemiyordum. Kadın konuşmasını bitirdiğinde tek dediğim şu oldu. "Bunu alıyorum."
*****
Bahsi geçen gece kulübünün önündeydim arabadan indim. Büyük bir bina ve önünde iki takım elbiseli koruma vardı kapının etrafı bir yanıp bir sönen çeşitli renkte neon lambalarla bezenmişti. Üstüme başıma çekidüzen verip derin bir nefes aldım ve kapıdan içeriye ilk adımımı attım. Artık harikalar dünyasına girmiş bulunmaktaydım.


Etrafı gözlerimle taradım. İçki ve sigara kokuları bir araya gelip tuhaf bir koku oluşturmuştu son ses müzik vardı. Işık çok fazlaydı ve gözlerimin alışması zaman alacaktı. Gördüğüm şeyler ise gittikçe mide bulandırıyordu. Hayır sevişecek başka bir yer mi bulamadınız? Gidin ne yapıyorsanız evinizde yapın. Sonra kendime buranın bir gece kulübü olduğunu ve herkesin de buraya bu amaçla geldiğini hatırlattım.
Gözüm ilerideki bar taburelerine kaydı. Sırtı bana dönük bir adam vardı. Yüzüme memnun bir gülümseme yerleştirdim ve emin adımlarla ona doğru ilerledim. Yanına geldiğimde parmaklarımın ucuyla omzunu hafifçe dürttüm. Ve ifademi hiç bozmadan bakmaya devam ettim. Adam ağır bir şekilde kafasını benden tarafa çevirdiğinde içimden küfrettim. Bu adam Karan Demir değildi. Yanlış kişiyi rahatsız etmiştim.
"Pardon yanlış oldu birine benzetmiştim tekrardan iyi eğlenceler."


Yanından tam uzaklaşacakken bileğimi tuttu. Kafamı çevirip soğuk bir şekilde ona baktım. Bırakması için kendime çektim ama hayvan gibi yapışmıştı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım bu öfke krizine girmeden hemen önce yaptığım bir alışkanlıktı. Gözlerimi açıp yapmacık bir şekilde gözlerimi kısarak konuşmaya başladım.
"Bak yakışıklı elini hala sağlam görmek istiyorsan bileğimi bırakırsın yoksa ben o eline hiç hoşuna gitmeyecek şeyler yapacağım."
Alaylı birazda küçümser bir tavırla üzerimi baştan ayağa süzdü ve küstah bir şekilde gülümseyerek cevap verdi.
"Bu narin bedeninle bana ne yapabilirsin ki?" Aynı küçümser bir tavırla cevap verdim.
"İnan aklın hayalin almaz ne oluyor demene kalmadan seni şuracıkta harcarım."


Gülümseyen ifadesi daha da genişledi pes etmeyecekti ama bilmediği bir şey vardı bende geri adım atmayacaktım. İzleniyor muyuz diye etrafı inceledim. Uzaktan bakan biri flört etiğimizi düşünebilirdi yani pek dikkat çekmiyordu içinde bulunduğumuz durum.
Konuşmaya başlamasıyla bakışlarımı, bileğimi mengene gibi kavrayan adama geri çevirdim.
"Halbuki oradan bakınca hiç de vahşi birine benzemiyorsun. Gayet hanım hanımcıksın nereden geliyor bu özgüven?"
Bir şey demeyip sadece gülümsedim ve ayakkabımın topuğuyla onun ayağının üstüne sertçe basıp üzerinde döndürdüm.
Bunu yaparken gözlerimi üzerinden bir dakika olsun kaçırmamıştım. Yüzü kızarmıştı ve acıdan çığlık atmamak için kendini zor tutuyordu. Ayaklarının üzerindeki baskıyı daha da arttırdım.
"Ahh ke-kes şunu a-ayağım!"


Bileğimi bırakmıştı ve topuklularımın altında ezilen ayağını tutmaya çalışıyordu. Yüzüne doğru eğilip kulağımı ona yakınlaştırdım.
"Az önce ne diyordun duyamadım, bir kere daha desene."
Bu sefer aklını kullanıp üslubunu düzeltti çünkü hala aynı tonda konuşursa eziyetin devam edeceğini anlamıştı.
"Ö-özür dilerim lü-lütfen ayağını çeker misin?"
Hay hay deyip son bir kez daha bastırıp ayağımı çektim ve barmeni çağırdım.
"Arkadaşa ferahlatıcı bir şey ver, benden olsun."
"Tamamdır."


Üzerime çeki düzen verip telefondan saate baktım. Daha gelmemişti halbuki tüm mekân onunken. O sırada ne zamandır boş olduğunu bildiğim bar taburesi hareketlendi ve kim olduğunu öğrenmek için kafamı çevirdiğimde onu gördüm. Umutsuz olan bakışlarım canlandığında bir anlığına da olsa fotoğraftaki halinden farklı olarak daha karizmatik olduğunu fark ettim.
Ben hala onu süzerken konuşmaya başladı. "Deminki yaptığınız şey sıkı hareketti. Tuttum."
Bir bar taburesi de ben çektim ve ona doğru dönüp konuştum.
"Ne zamandır izliyordunuz beni?"


Gözlerini kısıp yukarı baktı, düşünüyormuş gibi yaptı ve aklına gelmiş gibi gülümseyerek bana baktı.
"Mekâna giriş yaptığınızdan beri."
Sonra işaret parmağıyla bir yeri gösterdi. Bende doğrusal olarak oraya baktım. Kulübün karanlık pek de ışıklı olmayan bölümüydü gösterdiği yer.
"Tam oradan sizi izliyordum."
İnanmaz şekilde ona baktım ve yapma bir sinir takındım.
"Madem en başından beri beni izliyordunuz neden zor durumda olduğumu gördüğünüz halde gelip olaya müdahale etmediniz?"
Önündeki viski bardağından bir yudum alıp tam karşısında duran içki kadehleriyle dolu duvar rafına baktı. "Güzel bir soru."
Yüz ifademi bozmadan konuştum. "Güzelse cevaplayın o zaman."


"Çünkü başının çaresine bakabileceğinizi, kendini koruyabileceğini biliyordum. Bu yüzden de karışmadım."
Sonra bakışlarını bana çevirdi derin bir şekilde gözlerime baktı ve konuşmaya başladı. Anlattıkları an be an şaşkınlığa ardından hayranlığa sürüklüyordu beni. Sizli bizli konuşmayı bırakmış sen diye hitap ediyordu bu sefer.
"Çünkü sen öyle bir kadınsın. Kendinden emin, güçlü ve korkusuz. Bunu tahmin edebiliyorum."
Transa girmiş gibi ona bakarken ağzımdan şunlar döküldü.
"Gerçekten de dedikleri kadar varmışsın."
Samimi bir şekilde gülümsedi gülümsemesi hafif bir kahkahaya dönüşürken konuşmaya başladı.
"Çok merak ettim ne demişler hakkımda?"
Kelimelerinin büyüsüne o her konuştuğunda o kadar çok kapılıyordum ki diğer konuştuklarını anlayamamıştım. Bu yüzden istemsizce bir şaşkınlık nidasını dudaklarımdan özgürlüğe kavuşturdum.
"Ha?"


Anlamayıp olduğum yerde silkelendim ve transtan çıktım. Ben az önce sesli mi düşünmüştüm?
Hafif kıkırtı bu sefer kahkahaya dönüştü. Gülmekten kısılan gözleriyle bana baktı ve konuşmaya başladı. "Daha demin dedin ya 'dedikleri kadar varmışsın diye' unuttun mu?"
Sesli düşünen beynimin loblarına tüküreyim. İlk dakikadan rezil olduk iyimi? Kıvırmaya çalışsam ama ilk dakikadan yalanda söyleyemem. İç sesim bu dediğime güldü hem de kahkaha atarak. Sahte olan kimliği ilk elime aldığımda hayatımın artık yalandan ibaret olduğunu kabul etmeliydim. Ve şimdi de mecbur yalan söyleyecektim.
"Kusura bakma bir an dalmışım aklım başka bir yere gitti."
Dudaklarımı yalayıp derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım. Yoksa bu konunun çok üzerine gidebilirdi. Ama bu çabam daha çok konunun dağılması içindi.


"Neyse en son nerede kalmıştık ben kaçırdım."
Gözlerini kısmayı bıraktı ve önündeki viski bardağından bir yudum daha aldı.
"Bir yerde kalmadık, konuşma da zaten bitmişti ama aklında bir şey varsa sor sen."
Düşünür gibi yaptım ve aklımdaki şeyi birden söyledim. "Var aslında şey..."
Biraz durup yüzüne baktım. Oda beni taklit etti. Tek kaşı çatık ve halimle dalga geçer gibi bir gülümseme vardı. İçinde bulunduğum durum onu eğlendiriyordu sanırım. Daha fazla çuvallamak istemediğim için aklıma gelen rastgele bir cümle dudaklarımdan döküldü.
"Adın ne? Adını merak ettim, hani ilk defa karşılaşıyoruz ya sana adınla hitap etmem lazım." Ve ekledim.
"O yüzden yani. Bu arada benim adım da Defne. Defne Acar."
Şüpheci ifadesi dağıldı ve yerinde doğrulup konuşmaya başladı.
"Tanıştığımıza memnun oldum Defne Acar ben de Karan Demir."
Memnun bir şekilde gülümsedim. Ve saati öğrenmek için barmene seslendim. O sırada cevap Karandan geldi.
"Saat 21.30 neden sordun bir yere mi yetişeceksin?"


Aşırı sesten ağrıyan kafamı elime yaslarken önümdeki bardağa bakarak konuştum.
"Hayır sadece buraya geleli ne kadar oldu merak ettim. Bu ortam biraz boğucu ve gürültülü."
Gözleriyle yüzümün her santimini incelerken yamuk bir şekilde gülümsedi.
"Yüz ifadene bakılırsa bu tür yerlere pek sık gelmiyorsun sanırım."
Beni deniyordu, tepkilerimi deniyordu. Bir açığımı yakalamaya çalışıyordu. Ama ona istediğini vermeyecektim.
"Evet pek sık gelmiyorum. Tüm vaktimi genellikle evimde geçiririm sosyal hayatla pek alakam yok." Beni onaylar şekilde bir kez kafasını salladı ve doğrudan gözlerime baktı.


"O zaman neden buraya geldin, görünüşe göre pek sana uygun bir yer değil burası."
Haklı. Daha fazla şüphe çekmeden güvenini kazanmam lazım. Daha makul bir cevap bulmalıyım.
"İddia, arkadaşlarımla iddiaya girdim geçen gece. Benim asla dışarıya çıkamayacağımı kimseyle flört edemeyeceğimi söylemişlerdi."
Duyduğu şeylerden sonra dudakları alaylı bir şekilde yukarı kıvrıldı ve yamuk bir gülümseme sundu. Düşünüyormuş gibi yapıp işaret parmağını ileri geri salladı.
"Dur tahmin edeyim, sende sırf iddiayı kazanmak için akşam vakti buraya geldin ve onlara kendini kanıtlamak için şu an benimle flört ediyorsun. Doğru anladım değil mi?"
Yüzüne baktım. Bu soruya direkt evet dersem laf sokup beni trolleme ihtimali yüksekti belki kulüpten bile attırabilirdi. Sonuçta burası onun mekânı.


Bunun için gerçeği mümkün olduğu kadar süsleyip kafasındaki şüphe bulutlarını yok etmeliyim. Yoksa her şey sarpa saracak.
"Aslında bakarsan hem doğru hem değil, iddia kısmı doğru. Evet buraya o amaçla geldim ama seninle flört etmek kendim için yaptığım bir şeydi."
Cevabım üzerine buz mavisi gözlerinden saniyelik bir duygu parıltısı geçti ardından aynı buz mavileri düşünürcesine kısıldı. Yine de o kısacık saniye de onu etkileyebildiğimin farkına vararak içten içe kendimi tebrik ettim. Aynı düşünceli gözleri aralanıp bana baktı. Aklında yine şüpheler oluşmaya başlamıştı. Sıkıntıyla iç çektim bunun bir sonu gelmeyecek miydi?
"Oldukça gri bir cevap verdin peki senin dediğin gibi olsun ama merak ettiğim bir şey var."
Beklenti ve endişe ile ona baktım. Acaba niyetimi bazla mı belli ediyordum? Sanırım o, aklındaki soruyu sormadıkça bunu bilemeyeceğim.
"Burada bir sürü adam var eminim birkaçı tam sana uygundur ama sen neden flört için özellikle beni seçtin?"
Yüzüme baktı ve işaret parmağıyla beni işaret edip konuşmaya devam etti.
"Bu sefer belirsiz cevap verip işin içinden sıyrılamazsın ama."


Kesin şüphelendi çünkü neden özellikle kendisi olduğunu merak etti. Eee sonuçta zeki adam. Anlamasa aptallık olurdu.
Benden net bir cevap bekleyen bakışları düşündüğü şey ile aydınlandı ve abartısız şekilde kahkaha atmaya başladı sonra kahkahası gülümsemeye dönüşürken gözlerindeki ukala parıltıyla sorarcasına baktı.
"Yoksa benden hoşlandın mı?" Dediğine komikmiş gibi kendi de güldü ve eliyle yüzünü gösterip konuşmaya başladı.
"Yakışıklı ve karizmatiğim kısaca bir kızın karşı cinste aradığı bütün kriterlere sahibim. Bu yüzden benden hoşlanmanı anlarım. Tabi hoşlanıyorsan..."
Kendini beğenmiş küstah duruşu üstümdeki tüm gerginliği aldığında gülümsememi bozmadan yüzümü buruşturarak ona baktım.
Mütevazilikten kaybetse küstahlıkta kazanırdı ve biraz sonra bunun da yanıltmacalı bir soru olduğunu anladım. Beni gaza getirip tuzağa düşürecekti.


Dudağımın kenarı yukarı kıvrılırken ona bakarak gülümsedim ve cıkcıkladım. Yine şüpheci aynı zaman da şaşkınlıkla bana bakıyordu. Şüphe duygusu aynıydı farklı olan dediklerimin onu şaşırtmasıydı. Bundan güç alarak konuşmaya başladım.
"Beni biraz tanımış olsaydın tipte çekiciliğe bakmadığımı anlardın. Seni seçtim çünkü ne çok sıra dışısın ne de çok sıradan, anlayacağın kötünün iyisisin. O da biraz küstah olduğun için."
Kafasını sallayıp sadece gülümsemekle yetindi. Belki dediğim şey umurunda bile değildi. Diyeceği şeyi merak ederek yüzüne baktım. Kasvetli, aynı zamanda büyüleyici bir aurası vardı. Konuşmanın başından beri sakindi. Hiç bozuntuya vermiyordu.
"Böyle düşünmen üzücü ama bir söz vardır bilir misin?" Cevap vermeyip boş boş yüzüne baktım.
O ise son kez viski bardağını elinde birkaç kez çevirdi ve ardından bakışlarını bana doğru sabitledi. Yüzün de biraz sonra duyacağım şeyden pişman olacağım bir ifade vardı.


"Kitabı kapağına göre yargılama. Çünkü sen sadece sana gösterdiğim tarafımı görebilirsin. İlerisi için kapasiteni zorlama."
Yutkundum. İfadesi sinirli değildi ama cümleleri beni susup düşündürmeye yetmişti. Dilini ve söyleyeceği cümleleri iyi seçiyordu. Ama ben dediklerinde ciddi olup olmadığını anlayamamıştım. Birden vücudumu hafif bir titreme sardı.
Kurduğum tuzağa gitgide kendim düşüyordum. Ben onu bozacağım yerde o beni bozuyordu ve bunu hiç çaba sarf etmeden yapıyordu. Bozuntuya verdiğimi belli etmemek için gülümsedim ama zamanı gelince rövanşımı alacaktım.
"Göreceğiz." Demekle yetindim ve çantamın içinde duran cep telefonunun kilit ekranını açıp saate baktım. Ve o suspus halim yerini endişeye bıraktı.


Seri bir şekilde yerimde doğruldum ve telefonumu cebime atıp bir para tomarı koydum. Aynı zamanda barmeni de çağırmıştım.
"Yine ne oldu? Niye toparlanıyorsun ne güzel sohbet ediyorduk."
"Evet, sohbet için teşekkür ederim ama ne derler bilirsiniz.
"Güzel şeyler çabuk biter."
Senkronize bir şekilde aynı anda söylemiştik. Bir süre bakıştıktan sonra anlamlı bir şekilde gülümsedik. Ama hala acelem vardı. Deren evde beni bekliyordu. Film gecesi için söz vermiştim ona.
"Saat yüzünden mi endişe ediyorsun? İyide daha erken değil mi? Şu an 11,30 saat." Nasıl anlamazsın bakışları atarken hararetle konuştum
"İşte bu yüzden bu kadar acele ediyorum ya!"
Güldü. Bu sefer daha uzun bir konuşma yapacak gibiydi, oturduğu yerde geriye doğru yaslandı ve konuşmaya kaldığı yerden devam etti. Bakışları bazen bir şeyi hatırlamak için kısılıyor olsa da çoğunlukla benim üzerimde duruyordu.
"Bu olay bana bir yerden tanıdık geldi. Bir masalda da bir prenses vardı ya saat 12’den önce baloyu terk etmezse büyü bozulacak ve prenses külkedisine dönüşecek. Yoksa sen o masal kahramanı olan prenses misin? Yani külkedisi?"
Yaptığı çıkarıma şaşkınlık içinde gülümseyip hararetle yerimde doğruldum ve tam bir adım atacakken ayakkabımın topuğu bar taburesinin demirliklerine takıldı.
Dengemi kaybettiğinde tam yere kapaklanacakken başıma gelenleri kabullenircesine gözlerimi kapattım. Her şeyi berbat etmiştim. Ani düşüşü beklerken belimden kavrayan iki elle neye uğradığımı şaşırdım.
Beni tutan kuvvet neydi? Neden hala yere düşmemiştim? Beni kim tutmuştu?

Şaşkınlığın yanında getirdiği değişik bir duygu daha vardı. Koku tanıdık bir kokuydu ama daha önce hiç fark etmediğime emindim. Beni her kim tutuyorsa ona karşı korku hissetmiyordum. Sanki ne zamandır tanışıyormuşuz gibi bir güven vardı içimde...
Mekânın ne kadar aydınlık olduğunu yüzüme vuran ışıktan anlıyordum. Aniden gözümü açarsam gözüm çok acıyabilirdi. Bunun yerine yavaş bir şekilde gözlerimi açtım.
Her şey yavaş yavaş belirginleşti. Önce gömlek yakasını kavrayan ellerimi gördüm sonra ellerimi kimin gömleğine tutulduğuna bakmak için kafamı kaldırdım. Karan donuk bir ifadeyle bana bakıyordu. Başka bir duygu yakalayamamıştım o mavilerinde, buna rağmen ellerimle hala ona, yakasına tutunuyordum.


Sonra ifadesi değişti. Çünkü ellerimle yakasına tutunduğumu fark etmişti. Saniyelik bir süreyle bakışları ona tutunan ellerimden gözlerime tırmandı. Bu sefer eskisi kadar donuk değildi.
Ne olduğunu bilmediğim ama içinde kaybolduğumu hissettiğim bir ifadeyle bana bakıyordu. Gözlerindeki yoğun duygu beni bir yandan gergin hissettirirken bir yandan da tuhaf bir tutku aşılıyordu benliğime. Öyle ki nere de olduğumuzu umursamadan dudaklarına kapanabilirdim. Daha ilk temasta bu denli şiddetli duygular barındırdığım için kendimden utanarak onun omzundan destek alıp olduğum yerde doğruldum. O sırada teşekkür ederim gibisinden bir şeyleri geveleyerek ona bakmadan ileriye doğru birkaç adım attım.
Lakin konuşmanın bitmediğini ise beni olduğum yere sabitleyen sözlerinden anladım. "Esrarengiz ve eşine rastlanmayacak biçimde tutkulu. İlk karşılaşma için ben de bıraktığınız izlenim bu. Ama sanki gözden kaçırdığım bir şeyler var. Ne olduğunu bilmiyorum ama bulacağım ve nedense bu son karşılaşmamızda olmayacak gibi. Buraya gelip dikkatimi üzerinize çekmeye çalışarak neyi amaçladınız bilmiyorum ama amacınıza ulaştınız. Gözüm üzerinizde olacak Defne Hanım. Kendinizi kollayın, karşılaşma içinde teşekkür ederim bana çok iyi bir gece yaşattınız. İyi geceler."
Duyduğum itirafın ağırlığı ile sert bir şekilde yutkunup kafamı yavaşça Karandan tarafa çevirdim. İlgimi üzerine çekmenin memnuniyetini yaşarken elinde tuttuğu viski bardağını şerefe dermiş gibi havaya doğru abartısızca kaldırıp gözlerime bakarken hafif baş selamı verdi. O gözlerde kaynağı yoğun bir zafer parıltısı vardı. Belki de ömrüm boyunca unutamayacağım tek şey bana üstünlükle bakan o yoğun buz mavisi bakışlar olacaktı.


Loading...
0%