Yeni Üyelik
8.
Bölüm

İsyan Ve Yol Ayrımı

@balleswan

Azra


Hayatım boyunca bir maske takmam gerekse acaba hangi maskeyi takınırdım?


Aslında mesele hiçbir zaman tek bir maske takınmak değildi. İnsanlar her gün bambaşka duygularla bambaşka maskeler takıyordu zaten. Ve çoğu durumlarda bunu belirleyen karşısın da ki kişinin kendisine karşı tavırları oluyordu. Ve insan açık vermemek için o maskeyi kullanmak zorunda kalıyor ve buna "adamına göre muamele yapmak" diyordu.


Keza benim için de durum aynıydı. Hareketlerimi, bir sonraki hamlemi hep karşımdaki kişinin tavırları belirliyordu. Bu durum hayatım boyunca hep böyle olmuştu.


Ama yine de düşünmüyor değilim. Acaba hayatım boyunca bir maske takmam gerekse hangi maskeyi takardım? Herkesin tanıyıp bildiği ciddi, otoriter ve sessiz bir Azra' mı? Yoksa zihnimin derinlerinde bulunan yeri gelince flörtöz yeri gelince çılgın ve gözü pek olan Azra' mı?


Şimdiye kadar olan gözlemlerime göre ilk seçenek Karanın karşısında pek de iş görmüyordu. Eğer o Azra olmak isteseydim amacımı açıkça belli etmek zorunda kalırdım ve bu da işimi baya zorlaştırırdı.


Seçmem için iki maske verilmişti bana;


-Ya amacımı açıkça belli edip Polis Azra'yı oynayacaktım.


-Ya da deli dolu kimsenin bilmediği, dünya ya sadece birkaç dakika önce gelen çılgın Defneyi kullanacaktım.


Olduğum gibi kalıp gerçek Azra'yı göstermem Karan gibi bir mafya adamının karşısın da çok zordu. Karan koskoca bir mafya adamıydı ve benim onun güvenini kazanmam lazım dı. Polis olarak karşısına çıkamazdım.


O yüzden ikinci seçeneğime baktım. Deli dolu olan Defne benim yeni maskemdi. Oynaması bir tık zordu ama imkânsız değildi. Yeni kullanacağım bu maske bana çok şey kazandıracaktı.


Ve ben o gün kaderini değiştireceğim adamla buluşmaya gideceğim zaman o maskeyi taktım.


Hâlâ Karana bu kadar yaklaşmış ve ona sarılmışken neredeyse dip dibeyken silahımı bacağına daha da çok bastırdım. Bu hamleyi gerçekleştirmek benim için pek kolay olmamıştı. Lâkin bundan başka çaremde yoktu. Eminim ki Karan hep konuşacak ve canımı sıkacak sözler sarf edecekti. Günün sonunda bana güvenmeyip kafama sıkacağı gerçeği de kuvvetle muhtemeldi.


Bu yüzden ilk hamleyi ben yaptım. Biraz flört eden sözlerle biraz cüretkâr bakışlarla bir dansöz gibi kıvırtarak Karana yaklaştım. Beraber omuz omuza uyuduğunuz geceden sonra bu ikinci yakın temasımızdı. Çok düşünmüştüm uygun olup olmama ihtimalini. Ya günahkâr olacak ya da masum biri olarak Karanın silahından çıkacak ilk mermiyle ölecektim.


Ama yolun sonunda her ne kadar günahkâr olarak anılsam da yaşayacağım bir sürü şey vardı benim. Bir hiç uğruna ölemezdim öleceksem de buna değer bir şey olmalıydı. Karana yaklaştığım da gardını indirip şaşkınlık içinde bana bakan gözlerini görebiliyordum. Bu duruma içten içe kızıyor muydu? Evet. Umurumda mıydı? Hayır.


Sözde öneri barındıran ama tek bir cevabının olduğu itiraz kabul etmeyen bir teklif sunmuştum. Ya kabul edip suyuma gelecek ya da reddedip elimi kana bulamama sebep olacaktı.


İki elimi de eş zamanlı olarak göğüs hizasına getirip omuzuna doğru yukarı çıkardım, bunu bilerek yavaş bir şekilde yapmıştım. Tepkilerinin üstünde bir etkim olup olmadığını anlamak için. Hatta gözlerimi gözlerinden bile ayırmadım bunu gözden kaçırmamak için.


Buz mavisi gözleri kutupları andırıyor, bana karşı ördüğü bilmem kaçıncı duvarından dolayı hislerini tahmin edemiyordum. Ne hissettiğini anlamadığım için bir çıkarım da yapamıyordum ve zaten azıcık olan cesaretim de giderek tükenmek üzere idi tıpkı sabrım gibi...


İçimden kendi kendime telkinlerde bulundum. Beynim sanki kendi içinde geri sayıma başlamıştı ve o geri sayım son bulduğunda zoraki başlattığım teması sonlandırmam gerekecekti. Bunu biliyordum.


Karandan cevap beklerken ondan gizli arakladığım silahın varlığı bedenimi rahatsız ediyordu. Silah kullanmaktan korkmuyordum ama şu an mesaide değildim ve başımda belada değildi. Aslında ben belanın ta kendisiydim...


Karana biraz daha yaslandığımda pantolonum' un arkasındaki kemerde asılı olan silahı emniyetinden çıkardım bu sırada konuşmaya devam ediyordum. "Şimdi sana reddedemeyeceğin bir teklif yapacağım aksi takdirde hayatına mâl olacak bir teklif."


Sorduğum soruya vereceği tepkiyi görmek için yaslandığım bedeninden uzaklaşıp kafamı kaldırdım ve yüzüne baktım. Kutupları andıran soğuk bakışları kaybolmuştu şu an sadece alaycı bir şekilde bakıyordu. Kesin işleri yokuşa sürecekti. Ki düşündüğüm gibi de oldu. Oltaya gelmedi. Ama ben de numaralar bitmez. Yamuk bir şekilde gülümseyip silahı bacağına doğru yasladım.


Sonra tepkisini görmek için kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Bir an için kaskatı dursa da durumu hemen toparladı ve kıkırdadı. Mutluluktan uzak bir kıkırdamaydı. Yüzünü bana çevirmeden karşısın da ki boşluğa bakarak konuşuyordu. " Demek, başından beri silahı bunun için sakladın." Yamuk bir şekilde gülümsedim. Cevap vermemiştim. Uzağa bakmayı bırakıp yüzümü görmek için bakışlarını bana çevirdi. Ellerini de yavaşça kaldırıp ellerimin üzerine koymuştu. "Hayal kırıklığına uğratmış olacağım ama benim karşımda bu ucuz hamleler seni kurtarmaz."


Kaşlarımı çatıp anlamsız bir şekilde ona baktım o ise bileğimden kavradığı elime bakıyordu. "Daha gerçekçi bir numara lazım." İlk önce silahı tutan elime diziyle temkinli bir şekilde hamle yaptı. Bunun sonucunda silah refleks olarak elimden kurtulup yere düştü ve bıraktığı ses içinde bulunduğumuz ortamın sessizliğini bıçak gibi ortadan ikiye böldü. Ama asıl içimi ürperten Karanın soğuk ve şeytani bakışlarıydı. Öfke yoktu ama suratındaki ifade az sonra yapacağı hareketin habercisi gibi duruyordu. Derken öyle de oldu. Karan beni afallatacak o hamleyi yaptı. Bir elimi omzunun üzerinden çekip serbest bırakırken diğer elimi de tutup hızla beni kendi etrafımda döndürdü ve sırtımı bedenine yasladı. Sonra gülerek kulağıma yaklaştı. "Mesela böyle bir hamle."


Ani olan hareketinden dolayı nefes nefese kalıp soluklanmaya başladım. Bu sırada tuttuğu sağ elimi boğazıma doğru getirdi bu şekilde hareket alanımı kısıtlamış oldu. Yüzümü görmediği için gülümsedim. Beni kapana sıkıştırdığını sanıyordu. Biraz kurban rolü oynamaktan zarar gelmez diye düşünüp kurtulmak için bir çabada bulunmadım. Hareketsiz kaldığımı gören Karan kulağımın arkasından konuşmaya başladı. "Bu kadar çabuk mu pes ediyorsun? Kurtulmak için bir şey yapmayacak mısın?" Sessiz bir şekilde gülüp omuz silktim ve önümde duran karanlığa bakıp konuşmaya başladım. " Ne yapabilirim ki? Beni köşeye sıkıştırdın bu durumda bir şey yapamam." Benim aksime sesli bir şekilde kıkırdadı. "Demek yenilgiyi kabul ediyorsun ha. Sanırım seni gözümde fazla büyütmüşüm." Duyduğum şeyle gözlerim tabak gibi oldu. Ne yapmaya çalışıyordu bu adam? Aklınca beni kışkırtıp maskemi düşürebileceğini mi sanıyordu? Eğer durum bu ise yanılıyordu. Çünkü şu an oyunu kendi kurallarıma göre oynuyordum. Hâlâ cevap vermemiştim ve daha fazla şüphe çekmeye başlıyordum sanırım. Bunu durdurmak için omuz silktim. "Maalesef biraz öyle oldu. Bence ilk görüşte herkese fazla değerler yükleme yoksa ben de olduğun gibi pişman olursun." Cıkladı. "Ben asla pişman olmam güzellik. Ve birazdan bunu kanıtlamış olacağım."


Boşta kalan elimi boğazımı tutan elimin üzerine getirdim. "Sana bol şans o zaman. Denemeye devam et." Güldü bu sefer soğuk bir şekilde. "Bundan hiç kuşkun olmasın." Onaylar bir şekilde kafa salladım. Ve böyle yapmamla beni kendine daha da yasladı. Şu an önceki halimizden çok daha yakındık. Pekâlâ bu kadar yeter. Bu yakınlıktan kurtulacağım. Düşünmek için zaman kazanmaya ihtiyacım vardı.


Etrafıma bakarken birkaç metre ötede yerde duran silah gözüme çarptı. Ama bakışımı hemen oradan çektim. Anlarsa hamlemi engelleyecek bir şey yapabilirdi. Kafasını karıştırmak için rastgele bir soru yönelttim. "Nasıl kadınlardan hoşlanırsın, seksimi yoksa güçlü mü?" Duraksadı. "Bunu neden soruyorsun, yoksa beni oyalayıp zaman mı kazanmak amacın?" Omuz silktim sanki gerçek düşüncem buymuş gibi konuşmaya başladım. Doğal olduğunu düşündüğüm şüphe barındırmayan bir sesle. "Yo, sadece hoşlandığım adamı tanımak istedim. Şansım yoksa boşuna çabalamayım diyecektim. Sonuçta kimse hoşlandığı adamı kendisinden soğutmak istemez."


Yüz ifadesini görmedim ama kesin afallamıştır. Uzun bir sessizlikten sonra yine gülmeye başladı. Bana inanmamak için özel bir çaba sarf ediyordu. "Beni gittikçe daha çok şaşırtmaya başladın.


Yoksa bu bir randevu teklifi mi?" Şimdi bir şey diyeceğim olmayacak. Ya da diyeceğim ne olur ki en fazla rezil olurum. Gülümsedim. "Yok, kamu teklifi."


Evet iğrenç espriyi de yaptığıma göre utanç içinde ölebilirim. Ama önce Karanı mağlup etmeliyim. Uzun bir süre cevap vermeyince sıkıntıyla iç çektim. "Konuşacaksın inşallah bugün. Hadi ama burada daha ne kadar böyle dikileceğiz? Dışarı da gün bitiyor neredeyse!" Aynı zamanda kurtulmaya çalışıyordum baskısından. O sırada konuşmaya başladım. "Peki tamam söylüyorum iyi dinle. Çünkü bizzat o karaktere uyman gerekecek."


Kaşlarımı sinirle çattım. Bu adam beni bir şeylere zorlama huyundan ne zaman vazgeçecek? O sırada konuşmaya başladı. "Senden kukla olmanı istesem benim için kukla olur musun?" Gözlerim neredeyse yerinden çıkacak önüme düşecekmiş gibi hissediyordum. Kukla ol demek ne ya? Bu adam iyice çizmeyi aştı! Ama çaktırmak istemiyordum. Sinirle gülümsedim. "Olurum tabii niye olmayım?"


O da gülümsedi ve konuşmaya başladı. "Demek kab-" bacak arasına ayağımın topuğuyla tekme attım. Acı içinde inleyip tutuşunu hafifletti. Bu boşluktan yararlanıp kolunu iki elimle genişlettim. Açtığım alanda yavaşça bedenimi ondan yana çevirip iki elimin tüm gücüyle karnına baskı uyguladım. Ve onu yere itip iki gerim adım atarak az önce yerde gözüme kestirdiğim silahı almak için yere çömeldim. Silâhı elime alıp namluyu ona çevirdim. Yerde uzanmıştı, ellerini havaya kaldırdı ve yarı şaşkınlık yarı hayret için de bana baktı. Ben ise üstünlüğü elime almanın gururunu yaşıyordum. Silâhı ona doğrultup yamuk bir şekilde gülümsedim. "Ama rüyanda. Şimdi tekrar sorsana aynı soruyu. Hadi, bekliyorum."


Yapma bir şaşkınlık ile araladığı dudağını ukala bir gülümseme ile geri kapattı. Sonra oturduğu yerde biraz daha sırtını geriye götürüp gülümsedi. Bunu yaparken gözlerini kapatmıştı. Anlam veremedim acaba söylediğim şeyi saçma mı bulmuştu?


Sonra kafamı olumsuz anlamda iki yana sallayarak bu düşünceden kurtuldum. Karan ne zaman dediklerimi mantıklı buldu ki bunu da bulsun? Kendimi cesaretlendirmek için silahı daha sıkı kavradım. Çünkü onun yaydığı enerji gerilmeme sebep oluyordu. İçinde bulunduğum ortamın havası da bunu desteklercesine daha da soğudu. Ya da stresten dolayı bacaklarım titremeye başladığı için ben öyle hissediyorum. Sustu. Sustum. Çünkü ne diyeceğimi bilmiyorum, sadece onun bir açığını bekliyorum. Kendim bir açık verip pişman olmamak için.


"Kendini çok akıllı sanıyorsun değil mi? Ya da sarsılmaz." Dediği şeyi anlamadığım için tek kaşımı şüphe ile kaldırdım. Ne demek istemişti şimdi? Merakımı cümlelerime yansıttım. " Ne demek istedin, sanmak derken..." Aklıma gelen şey ile dudaklarımı sinirli bir şekilde araladım gözlerimde fal taşı gibi olmuştu. " Sen beni küçümsedin mi şimdi? Dediğinden bunu mu çıkarmalıyım?" İki elini de yukarı kaldırıp omuz silkti. " Nasıl algılarsan artık. Orası sana kalmış."


Gözlerimi kısıp sinirle ona baktım, sinirlerimi bozuk yanlış bir şey yapmama sebep olmak istiyordu. Eğer sinirlerime hâkim olamazsam eline yanlış bir koz vermiş olacaktım ve o da az önce ima ettiği şeyi zorlanmadan yapabilecekti. Çünkü onun istediği de buydu. Onun yerine stresten kastığım mimiklerimi gevşetip gülümsedim. Eminim kaçık olduğumu düşünüyordu. Ama bu kimin umurunda? " Ne o, söylediklerim sana komik mi geldi? Birden gülümsemeye başladın. Duygularının bu kadar hızlı değişmesi tuhaf. Halbuki az önce öldürecekmiş gibi bakıyordun."


Ukala bir şekilde gülümsemesine karşılık verdim. Hala onu öldürmek istiyordum ama onun, bunu bilmesine gerek yoktu. Sorusunu görmezden gelip kendim başka bir şey söyledim. " Bir kıyamet alametine göre Karan, karşısındaki kişiyi kontrol edemezse kıyamet kopacakmış. Ben bir sorun göremiyorum." Sonra Karanın olduğu yere baktım. " Ora da her şey yolunda mı?" Kafamı yana eğmiştim bunu söylerken, cümlem bittiğinde ise bir gözümü kırptım.


Şu an çok yapmacık görünüyordum kesin. Ukala gülümsemesi silinmiş ve dudakları düz bir çizgi halini almıştı. Onu umursamayıp konuşmaya devam ettim. Silahı tutan kollarım ağrımaya başlamıştı. Bu yüzden silahı tek elime alıp dizimin hizasına getirdim. Poşet sallar gibi sallıyordum şu an. Yine de Karandan uzak bir şekilde durdum. Ona yaklaşmadan konuşmaya devam ettim. Ama daha çok kendi kendime konuşuyor gibiydim ve Karan şu durumda duvar görevini üstlenip sessiz kalıyordu. " Merak ediyorum da hayatındaki herkesi böyle kontrol etmeye çalışır mısın? Onların üzerinde de hakimiyet kurmaya çalışır mısın mesela? Yoksa bu denli zorlandığın tek kişi ben miyim?"


Sonra olduğum yerde durup ondan tarafa baktım. Tepkisini anlayabilmek için. Dostane bir şekilde gülümsedim. " Bu soruya cevap verirsen, ben de sana cevap vereceğim. Çünkü diğer türlü adaletli olmuyor."


" Kızgınlığının asıl sebebi buydu yani. Sana az önce dediğim şeyler." Gerçekten anlamış mıydı ya da alay mı ediyordu? Bilmiyorum, bu yüzden susup devamını getirmesini bekledim. Tepki vermediğimi görünce konuşmaya devam etti. "Teklifimin seni bu kadar kızdıracağını bilmiyordum. Özür dilerim bu yüzden ama benim için bir ilişkide asıl önemli olan iki şey vardır. Birincisi güven. Karşımdaki kişiye güvenmezsem onu hayatımda tutmam. Ve ikinci önemli olan sadakat. Karşımdaki kişinin her an ihanet edebileceği bir ilişki istemiyorum. Muhatap olacağım kişi bana sadık olmalı. Benim için neyin yanlış neyin doğru olduğunu çok iyi bilip buna göre davranması lazım. Bu saydığım şeyleri eksiksiz yerine getirebildiği takdirde, o kişi ile bir yola girebilirim."


Uzun olan konuşmasını bitirip yüzüme baktı. Ve bir şey daha ekledi. " Açıkçası ben buna hakimiyet kurmak demezdim. Çünkü dediklerimde son derece samimiyim."


Anlamsız bir şekilde tek kaşımı havaya kaldırdım ve konuşmaya başladım. " Kime göre, neye göre?" Bu soruyu sormuştum çünkü Karan dev saçmalamıştı. Söylediği şeyler yine "köle ol" anlamına geliyordu ama daha nazik bir üslup ile. Yine de bu, onun kölesi olmamı istediği gerçeğini değiştirmiyordu. Bu konuşma daha sıkıcı bir hal almaya başlamıştı. Lafı gediğine koyup gitmek istiyordum artık. Benim tüm hayatım Karan'ın ekseninde dönmüyordu. Ve birazdan onun da bunu daha net kavramasını sağlayacaktım. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Sakinleşmek için kendime zaman tanıyordum. Konuşmanın ortasında sinirden titremek istemem. Yavaşça gözlerimi açtım ve Karan'a baktım. Ne yapacağımı kestirmeye çalışıyordu.


"Eğer yanlış anlamıyorsam, sen sadece kendi duygularını tatmin edip, tüm kontrolü eline alabildiğin bir ilişki istiyorsun. Yani tüm dizginleri elinde tutmak istiyorsun. Doğru anladım değil mi?" İtiraz etmek için dudaklarını araladı. Elimi havaya kaldırarak durmasını işaret edip konuşmama kaldığım yerden devam ettim.


" Diyelim her şey böyle oldu, dizginleri elinde tutabildin mutlusun. Peki karşındaki kişinin duyguları ne olacak? Beklentileri umurunda değil mi? Gerçi neden umurunda olsun ki? Sonuçta sen mutlusun karşı tarafa ne olursa olsun değil mi?" Sonra soluklandım. Acaba duygularımı fazla mı belli ediyordum? Ama hayır bu her ilişkide olması gereken doğal bir durum. Sonuçta bir ilişki tek tarafın çabası ile yürüyemez. Bu düşüncemden destek alıp konuşmaya devam ettim.


" Biz kölelik anlaşması yapmıyoruz Karan." Durdum, bu tabir kendim cümleye döktüğüm halde bana bile kırıcı ve tuhaf geliyordu. Ama o, söylerken tereddüt bile etmemişti. "Ben seninle böyle bir yola girmek istemiyorum. Bu şekilde değil!" Merak ediyorum, acaba cümlelerim Karana ulaşıyor mu? Ya da onun için bir anlam ifade ediyor muydu? Bilmek istiyorum, çünkü boşuna nefesimi tüketmek istemiyorum. Bunu öğrenmek için Karan'a baktım. Ama hayır. Duvar gibiydi, o derece tepkisiz. Ama ümidimi de kaybetmek istemiyordum.


Hevesle konuşmaya devam ettim. Sanki söylediklerim bir işe yarayacakta, Karan beni artık anlayacakmış gibi. "Bir ilişki tek taraflı olmaz Karan. Eğer saygı görmek istiyorsan saygı göstereceksin. Güvenmek istiyorsan sen de güvenilir olacaksın. Sevgi içinde aynı şey geçerli. "İç çekip gözlerimi hızla kapattım. Bunu yaparken yüzümü de buruşturdum. Ben niye araya sevgi kavramını kattım ki? Baya iddialı konuşmuş oldum böyle söyleyince. Umarım bu halimden keyif duymuyor ve umarım içinden benimle alay etmiyordur. Kahretsin! Lafımı geri de alamam. Biraz daha mantıklı cümleler kurayım bari. En azından bu şekilde yırtarım bu durumdan. "İkili bir ilişki yürüteceksek yani sevgili olacaksak her şeyin dengeli olmasını sağlamalıyız."


Aferin Azra! Aferin kızım iyi kurtarıştı. Böyle devam. Olduğum yerde duruşumu düzeltip ellerimle kendimi işaret ettim. Sesimi yükselterek konuşmaya başlamıştım. Bu da sesimi oldukça tiz kılıyordu. Sesim depoyu inletirken konuşmaya devam ettim. "Ben tutsak değil özgür olacağım bir ilişki istiyorum. Kanatlarımı kırma bu yüzden." Başlarında yüksek ve tiz çıkan sesimi sonlara doğru alçalttım. Şimdi gayet sakindim. "Onun yerine sen de benimle özgür ol. Yok eğer olamam mümkün değil diyorsan da zorlamayacağım. Yolun açık olsun. Çünkü benden bu kadar."


Eğilip silahı zemine bıraktım ve ayağımla ondan tarafa doğru ittim. Silah Karan'ın ayağının önünde durdu. Gülümsedim. O bana şaşkınlık içinde bakarken. " Hadi, ilk adım benden olsun o zaman. Bu silahı sahibine, yani sana devrediyorum. Ateş edersin ya da etmezsin. Bu tamamen sana kalmış. Ama ben, bana zarar vermeyeceğine inanıyorum. Oldukça enteresan bir konuşma oldu. Teşekkür ederim. Haydi selametle."


Şaşkın ve anlamlı bir şekilde bana bakıyordu. Gülümsemem yüzümde dururken göz kırptım. Ve ona arkamı döndüm. Konuşmanın ağırlığı omzuma binmiş gibi acı ile suratımı astım ve o depodan uzaklaştım. Her şey sona ermemişti ama böyle de ilerleyemeyecekti. Farklı bir strateji denemenin zamanı gelmişti. Ama Karan'ın artık içinde olmadığı bir strateji...


Çünkü o defter çoktan kapandı.


Loading...
0%