Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Kışkırtma

@balleswan

Karan

 

 

Karşınızdaki kişinin yalan söyleyip söylemediğini nasıl anlarsınız? Bu durumlarda başvurulan iki türlü seçenek vardır;

 

Birincisi: Ya kuşkulanıp o kişiye sorar ve doğru cevabı duymaya çalışırsınız.

 

İkinci ise; Hiçbir şey olmamış gibi davranıp görmezden gelir ve doğruları başka şekilde öğrendiğinizde onun yüzüne vurursunuz.

 

Böylece karşı tarafın inkâr etme gibi bir seçeneği kalmaz ve sizi saf yerine koymaması gerektiğini anlar.

 

Ben ise ikinci seçeneği tercih etmiştim. Defne'nin -tabi onun deyimine göre ismi bu- o kulüp gecesinde karşıma çıktığı andan beri hal ve tavırlarından onda şüpheleneceğim bir şeyler olduğunu hissetmiştim. Kulüpte karşımda otururken ve ortamda yüksek sesli müzik çalarken o, bu durumdan rahatsız olup somurtmuş ve o vakit boyunca elleriyle kulaklarını kapatmaya çalışmıştı. Ancak bir süre sonra bunu gereksiz bir çaba olduğunu fark edip elini kulağından çekmişti. Arada telefonunun kilit ekranını açıp saatin kaç olduğuna bakıyordu. Ben ise anlam verememiştim. Madem bu ortamdan bu kadar rahatsız oldu. O zaman neden en başında buraya geldi? Gelmemesi gerekirdi. Sonra yüzünü buruşturup kafasını aşağı eğdi. Bende doğrusal olarak onunla aynı anda kafamı eğip ne yaptığına baktım. Oflayıp ayak bileğinin giydiği topuklu yüzünden kızaran taraflarına bakıyor oraları oyalıyordu.

 

İşte o an anlamıştım. Bu kız yanlış yere gelmişti. Hem de arkadaşları ile girdiği bir iddia uğruna. Onun bu acınası haline bakarken ne yalan söyleyeyim arkadaş ortamına sövmek istemiştim. Çünkü karşımda oturan kız arkadaş kurbanıydı. Derin bir nefes alıp bu düşünceyi kafamdan uzaklaştırdım. Tanımadığım biri neden bu kadar umurumda olsun ki? Buraya gelmekle hata yapan o kızdı. Bu mekâna ayak bastığında neler olacağını kendisi akıl etmeliydi. Adım Defne demişti değil mi? Ben nedense buna inanmamıştım. Ama bunu da en kısa zamanda öğrenecektim.

 

Bir süre onunla sohbet ettim. Cevap vermesi, sorduğu sorular. Gülümsemesinin arkasına sakladığı öfkesi... Bu konuda ona hak veriyordum çünkü onu çok zorluyordum gerek sorularımla gerek cevaplarımla. Kim bilir belki o geceden sonra hiç karşıma çıkmazdı. Benim istediğim şey de bunun ihtimaliydi. Ama düşündüğüm gibi olmamış Defne ertesi gün sergi açılışında da karşıma çıkmıştı. Ama bugün geçen güne göre daha kendinden emin daha cesurdu. Sergi boyunca heyecan yapmadan benimle konuşmuş sakin bir şekilde sorularımı cevaplamış hatta gün sonunda bana sesini bile yükseltmişti. Nedense bu davranışı hoşuma gitmiş, benden takdiri toplamıştı. Çünkü ben asla kendimden zayıf biri ile muhatap olmazdım. Karşımdaki rakip bana denk bir seviye de olmalıydım Tüm gün boyunca Defnenin sabrını bu yüzden zorladım. Onun içindeki gerçek Defneyi ortaya çıkarmak istemiştim.

 

 

Karşımdaki tabloya baktığımda bunda ne kadar başarılı olduğumu gördüm. Yine de ona güvenmiyordum. Bu yüzden ona bir teklifte bulundum. Her seferinde ona güvenilmez biri olduğunu açık açık ifade etmem bana trip atmasına sebep olmuştu. Ama ben trip yemeyi sevmem. Bunu yapan hele de bir kadınsa. Bu yüzden onu şu an içinde bulunduğumuz hangara getirdim. Ona birkaç gün önce himayemde olup bana ihanet eden adamı gösterdim. Bana yalan söylemenin ihanet etmenin cezasının ne olduğunu göstermek istedim.

 

Ama tepkiler beklediğim gibi olmadı. Defne kendinden beklenilmeyecek bir şekilde beni şaşırttı. Ben sıradan bir kadın gibi çığlık atıp fenalaşacağını düşünürken. O gayet sakin tavırlar sergilemişti. Bunu geçmişinde nasıl bir hayat yaşadığını bilmeme ihtimalime verdim. Her insan farklıydı sonuçta. Yine de şüphelendim içime sinmeyen noktalar vardı Defne de. Bu yetmedi eline silah verdim nişan almasını istedim. Bu sefer şaşırdı ve kocaman olan gözleri ile önce s*laha sonra bana baktı. Ciddi olduğumu görünce derin bir nefes alıp silahı elimden aldı ve adamdan tarafa döndü. Silahı taşıyamıyor gibiydi çünkü silah elinde titredi ve Defne silahı düşürmeden hedefi nişan almaya çalıştı. Ona fark ettirmeden arkasına geçtim ama ona yaslanmadım sadece nereyi nişan aldığını görmeye çalışmıştım. Namlunun ucu adamı bulmuyordu bile kafasının iki tık üstündeydi. Vursa boş duvara vururdu yani.

 

Onun vurmaya benim de onu durdurmaya niyetim yoktu. Ama bu durumdan da sıkılmaya başlamıştım. Durdum, biraz daha düşündüm. Belki de katil olma düşüncesi onu kamçılıyor elini kana bulamasına engel oluyordu. E tabi düşününce istediğim öyle küçük bir şeyde değildi. Resmen katil olmaya teşvik ediyordum kızı. Panikleyip duraksaması bu yüzdendi. Sonra aklıma bir fikir geldi. Neden ışıkları karartıp adamı oradan kaldırıp başka yere götürmüyorum ki? Böylece Defne kimseyi öldürmek zorunda kalmayacak korktuğu şey olmayacaktı. Ama onun, bunu bilmesine gerek yoktu. Her şey saniyeler içinde gelişti ve ben Defnenin dikkatini başka yere çekip adamı oradan çıkardım. Ve kurguladığım küçük ve eğlenceli oyunumu gerçekleştirmeye başladım.

 

O sırada, konuşmak üzereyken girişimini yarıda kesmiştim.

 

"Bak ne diyeceğim? Bir oyun oynayalım ve soruyu soracak olan taraf karşı tarafın her bir yanlış cevabında esir tutulan ödüle bir mermi sıkacak. Ve silahın mermisi hangi tarafın elinde biterse kaybeden karşı taraf olacak." Konuşmamı sonlandırıp silahın şarjörünü çıkarttım ve içindeki mermileri avucuma döktüm. O bana merakla bakarken hepsini teker teker sayıp şarjöre geri doldurdum. "Bak bu şarjörde tam on tane mermi var. Bakalım cephane hangi tarafın elinde bitecek?" Sonra silahın namlusunu önce ondan tarafa çevirdim. "Sende mi?" Sonra kendi tarafıma çevirdim. "Yoksa bende mi?"

 

Kafamı silahtan kaldırıp tek kaşımı çatarak ona baktım. Kulüpteki gibi olmuştu. Ve biz yeniden başa dönmüş o sahneyi tekrarlıyorduk. Korku değildi, titremiyordu çünkü. Sadece benim gibi kaşlarını çatmış şüphe içinde bana bakıyordu. Amacımın ne olduğunu anlamaya çalışır gibi. Sonra düşünür gibi yaptı belki de bana soracağı soruları kafasında tartıyordu. Sonra düşünmeyi bıraktı ve bu sefer gözlerinden kısa bir korku geçti ve silinmesi bir oldu. Sanırım bu sefer benim sorma ihtimalim olan zor soruları düşünüyor akıl etmeye çalışıyordu.

 

Onun bu düşünceli tavrı bana keyif veriyordu. Tahmin dahi edemeyeceği şeyleri soracaktım. Yani ne kadar düşünürse düşünsün tahmin yürütemezdi. Düşünmeyi bırakıp bana baktı ve aşağılayıcı bir şekilde gülümsedi. Yüz ifadesinden anlıyordum. Dalga geçecekti. "Konuşacaksın inşallah bugün."

 

Gülümseyip olumlu bir şekilde kafa salladım. Uzun bir süre cevap almadan beklemek onu bunaltmış gibiydi. Silahı elimde tutarken konuşmaya başladım. "Pekâlâ, o zaman ben başlıyorum." Sonra tepkisini test etmek için kafamı kaldırdım ve tek kaşımı kaldırarak gözlerine baktım. "Senin için bir sakıncası olur mu?" Omuz silkip ellerini iki tarafa kaldırdı ve gülümsedi. "Yok ya, ne sakıncası olacak?" Sonra bana bakıp göz kırptı. "Başla sen." Bir şey demeyip sadece kafa salladım. Şarjörünü doldurduğum silahı yavaşça az ötede duran adama doğrulturken Defneden gözlerimi ayırmamıştım. Düz bir şekilde bakıyordu sadece ve gelecek soruyu bekliyordu. "O zaman ilk sorumu soruyorum, hazır mısın?" Kafa salladı. "Evet, hazırım." Biraz gergin biraz düz bir tonda söylemişti. Derin bir nefes aldı. İlk sorumu sordum. "Neden ben?"

 

Girdiği transtan çıkmış gibi şaşkınlık içinde bana baktı. "Ne?" Omuz silkip aynı ciddiyetle sorumu tekrarladım. Şoka girmiş olması, transtan çıkması umurumda değildi. Tek umursadığım şey soruma vereceği cevaptı. "Diyorum ki, o gün kulüpte muhatap olacağın kişi neden ben olmak zorundaydı?" Gözlerini belirtip inanmazcasına bana baktı. "Yine başa mı dönüyoruz?" Sonra derin bir nefes aldı. "Karan orada da söyledim. En uygun kişi sendin diye. Unuttun mu?" Sorusuna cevap vermeyip kendimce bir soru yönelttim. "Kime göre ve neye göre uygun?" Endişelendiğini sezmiştim. Soruyu devam ettirdim. " Bunu belirtirken kullandığın bir tanım var mı?"

 

Düz bir şekilde yüzüne baktım. Aklından neler geçtiğini anlayamıyordum ve o bunu anlıyormuş gibi susmaya devam ediyordu.

 

"Hadi Defne, bir cevap bekliyorum. Senin için ben de uygun olan şey ne?" Tetiği çektim ve tam adamı nişan alacakken yüksek sesle konuştu. "Aura! Evet kesinlikle auran. Beni kendine çeken şey buydu. O gün kulüpte karşıma çıktığın an. Bu adam benim kaderim diye düşünmüştüm." Sinirden mi yoksa komik geldiği için mi bilmiyorum hafif bir kahkaha attım ve konuşmaya başladım. "Peki ne varmış auram da? Neden kaderinin ben olduğumu düşünüyorsun?" Adamı vurmaktan vazgeçtiğimi anlayıp rahat bir nefes aldı ve konuşmaya kaldığı yerden devam etti. Hararetliydi, karşısında bağlı olan adamın kaderinin elimde tuttuğum silahın tetiğini çekip çekmeme ihtimalime bağlı olacağını biliyordu. Eğer mantıklı bir sebep sunmazsa onu öldürecektim. Bir elimde tuttuğum silaha bir de karşımda duran cansız mankene baktı. Ama hala adamı değiştirdiğimi bilmiyordu. " O gün sana dedim ya. Arkadaşlarımla iddiaya girmiştim hani?"

 

Onay bekler gibi bana baktı ben de kafa salladım ve konuştum. "Evet, öyle demiştin." İşaret parmağını havaya kaldırıp beni gösterdi ve hararetle konuşmaya başladı. " İşte o gün arkadaşlarım bana ilgimi çeken biri ile randevuya çıkmamı söylemişti ve o ortamda buna tek uygun kişi sendin. Çünkü ben alkolik ve ilişkisi olan adamlarla ilgilenmem. Bana daha kendi halinde biri lazımdı. Ve sende öyleydin. Bu yüzden seni seçtim. Sebebi buydu." Mantıklı der gibi dudak büktüm ve konuşmaya başladım merak ettiğim bir şey vardı çünkü. "Kısmen doğru kısmen değil ama. Kendi halinde biri olduğumu nereden çıkardın?"

 

Heyecanlı tavrını bir kenara bırakıp sakince konuştu. "Çünkü o karanlıktan gelip yanıma oturduğunda nereden gelmiş olabileceğini hesap ettim ve geldiğin yerde hiç kimse yoktu. Yalnızdın çünkü." Anlattıkları mantıklı gibiydi ama bu tek başına bir işe yaramıyordu. Bana daha mantıklı bir sebep lazımdı. Kaşlarımı çatıp şüphe içinde baktım. "Diyelim tenha bir yerden geldim ve etrafta karanlıktı. Nereden geldiğimi nasıl bildin?" Sorum üzerine yukarı bakarak düşünüyormuş gibi yaptı ve aklına gelmişti ki gülümsedi. "Çünkü eğer kulübün girişinde bir yerlerde olsaydın gelir solumda duran sandalyeye otururdun. Çünkü orası binanın girişine daha yakın."

 

Onu onaylamak için kafa salladım. Konuşmaya devam etti. "Ama sen gelip sağ tarafımda duran sandalyeye oturdun. Oturuş pozisyonunda yeni oturan biri gibiydi ve ayakların geldiğin yere çapraz bir şekilde uzanıyordu." Derin bir nefes aldı ve konuşmak üzere iken onu durdurdum. "Bir dakika!" Anlamaz bir şekilde bana baktı. "Olduğun yerin çaprazında durduğumu nereden çıkardın belki başından beri arkanda duruyordum. Nasıl bu kadar emin olabilirsin ki bundan?" Gözlerini devirip ciddi olamazsın bakışı attı. O sırada konuşmaya başladı. "Ayaktaydım ve hissederim yani adım seslerinden. Ayrıca adam gittikten sonra geldin ve arkam sana dönükte değildi. Barmenle konuşuyordum o sırada." Sabırsız bir şekilde araya girdim.

 

“Yani, bundan ne çıkarmalıyım?" Aynı bıkkın tavrını sürdürdü. "Yani ‘si şu, at gözlüğü takmıyorum nereden geldiğini veya çıkardığın sesleri az çok tahmin edebilirim değil mi?" Sonra ekledi. "O kadar da geri zekalı değilim sonuçta."

 

Bir süre cevap vermeden elimdeki silahın namlusu adamı gösterirken olduğum yerde durdum. Söyledikleri mantıklı gibiydi ama doğru olup olmadığını elimdeki silahın çıkardığı ses belirleyecekti. Adama nişan alıp emniyeti açtım ve nişan aldım. O sırada Defneye baktım belli etmek istemediği heyecanla elimdeki silaha bakıyordu. Ateş ettim. Ama patlayan bir şey olmadı ve silah clink diye bir ses çıkardı. Defnenin zafer kıkırtısı kulağıma ilişti bu sefer. Demek doğruydu söyledikleri. Bravo der gibi bakıp silahı alması için uzattım. "Al, sıra sende."

 

Yanıma gelip silahı aldı ve benim yaptığım gibi yaptı. Ne soracağını düşünüyor gibiydi bu yüzden bakışlarını uzun süre üzerimde tuttu ama gördüğü ben değildim. O düşüncelere dalmıştı. Sonra yüzündeki bilinmezlik gülümsemeye dönüştü. Aklından ne geçiyordu acaba? " Daha öncesinde tek gecelikte olsa bir kadın ile takıldın mı? Veya sevgilin var mı ya da evli misin?" Anlamaz bir şekilde ona baktım. Niye şimdi bunu soruyordu ki?

 

Anlamsız olduğunu düşünüyordum ki bunu sesime yansıtmaktan da geri durmadım. "Neden böyle anlamsız bir soru soruyorsun?" Sonra ukala bir tavırla gülümsedim ve konuşmaya devam ettim. "Yoksa ne soracağına karar veremedin de vakit mi kazanmaya çalışıyorsun?" O da aynı benim gibi gülümsedi. Ve gözlerimin içine bakarak konuştu. "Sabah arabada da söylediğin gibi, ben son derece basit biriyim. Öyle alengirli, beyin yoran şeyler soramam veya kelime oyunu yapamam."

 

Olumlu anlamda kafa salladım ama ukala gülüşüm hala suratımda duruyordu. "Eee sadede gelecek misin artık?" İç çekip yukarıya baktı eli milim yerinden oynamamıştı. O sırada kafasını aşağı eğip benimle göz kontağı kurdu ve konuşmaya başladı. "Eee si şu, yani bu andan itibaren ve sonraki yıllarda da hayatında olacağım adamın geçmişini öğrenmek istiyorum." Soluklandı ve devam etti. "Benden sonra biri olsa da olmasa da bundan sonra hayatının odak noktası sadece ben olacağım. Kimse yerime geçemeyecek her zaman ben galip geleceğim ve senin hayatının tam merkezinde sadece ben olacağım."

 

Gardımı bir anlığına düşürüp şaşkınlık içinde ona baktım. Bu kadın neler söylüyordu böyle? Bu cesareti nereden buluyordu. Hayatımda kalıcı bir yere sahip olabileceğini nasıl düşünebilirdi? Sinirlenmiştim. Onun bu kendinden emin ve ukala tavırları sinirimi bozmuştu. Ama bunu sesime yansıtmadım ve konuşmaya başladım. "Bakıyorum da pek bir eminsin kendinden. Bunun kaynağı nereden geliyor sorabilir miyim Defne Acar?" Gülümsedim ve konuşmaya devam ettim. "Ayrıca takıldığım biri var ama ben genellikle ilişkimi gizli yaşamayı tercih ederim."

 

O sırada silah ateş aldı ve az ötede duran mankenin üzerinde kurşun izi görüldü. Yalan söylediğimi anlamıştı. Gülümsedi ve konuşmaya başladı. "Dersime iyi çalıştım diyelim sadece. Kulüpten sonraki gün arkadaşlarıma seni anlattım ve biraz incelemiş olabiliriz seni. Kusura bakmazsın değil mi?" Sonra konuşmasına devam etti. Pişman falan değildi. "Etrafında kadını bırak dişi bir sinek bile yok Karan Demir." Onu onayladım. "Güzel araştırmışsın. Doğru etrafımda bir kadın yok. Çünkü bir ilişki arayışında olmadım hiçbir zaman. Yalnız olmak hep daha uygun geldi bana."

 

 

Gülümsedi ve konuşmaya devam etti. " Ama artık o günler geride kaldı. Şimdi senin için yeni bir devir başlıyor. Benim devrim." Yüzümü buruşturup kıstığım gözlerimle ona baktım. Yine saçmalamaya başlamıştı.

 

Yüz ifademi görünce kahkaha attı ve yanıma doğru ilerlemeye başladı. Silahı görememiştim. "Dünyanın en korkunç şeyini söylemişim gibi bakmasana bana." Ellerini omzuma koyup arkama geçti ve konuşmaya devam etti. "Hem baksana güzel ve zeki bir kadınım sende yakışıklı ve dâhisin. Birbirimizi her açıdan tamamlıyoruz." Ani teması kalbimi hızlandırıp, dokunuşları rahatsız etse de huzur bulduğum kokusunu yine hissetmeye başlamıştım. O sırada iki elini de kolumun altından geçirip omzuma yasladı ve konuşmaya başladı. " Hem ikimiz birlikte çok iyi bir ekip oluruz. İnat etmede kabul et artık."

 

Yüzümü göremediği için gülümseyip ellerini omzumdan çektim ve kollarını bırakmadan kendimden tarafa çevirdim. Hâlâ kurnaz bir parıltıyla gülümsüyordu. Tuttuğum ellerini bırakmadan konuşmaya başladım. "Üçüncü bir randevuya göre bayağı cüretkarsın bakıyorum. Ya seni reddedersem? O zaman da bu kadar kendinden emin olabilecek misin?" Dediğim şey üzerine gülümsemesi daha da genişledi. Ellerini ellerimden kurtarırken konuşmaya devam ediyordu. "Sen şimdilik bunları düşünme ve sadece ana odaklan." Cümlesinin bitiminde bana sarılmıştı.

 

İçimde bir yerlerde kıpırdanma oluştu. Defnenin bu laubali tavırları beni afallatıyor, bu durumda sinirimi bozuyordu.

 

O sırada kulağıma ilişti ve nefes alıp verdikten sonra konuşmaya başladı. Bu hareketi içim de bir yerleri sızlatırken, gözlerimi sıkıca kapattım.

 

O sırada Defne konuşmaya başlamıştı. "Şimdi sana reddedemeyeceğin bir teklif yapacağım, aksi takdirde hayatına mâl olacak bir teklif."

 

Hâlâ gözlerim kapalı iken sorumu sordum. "Ne teklifi reddedersem ne olacak?" Muzip bir şekilde kıkırdadı ve bacağımda bir şeyin baskısını hissettim. Ve gözlerimi aniden açtım. Yoksa silahı en başından beri saklamış mıydı? Ne düşündüğümü anlamış gibi gülümsedi ama aklımdaki şeyi söylemedi. Kendi istediği şeylerden bahsediyordu sadece. " Eğer sorularına doğru cevap vermemi istiyorsan benimle çıkarsın."

 

Silahı biraz daha bastırıp sarılışını sıkılaştırdı ve ben yine huzursuzca yerimde kıpırdandım. "Yoksa ne olur ne yaparsın bana?" Gülümseyip konuşmaya devam etti. "Silahtan çıkacak olan kurşun şans eseri bacağına isabet eder ve bunun yanında sorularına doğru cevap bulamaz, şüphenin cehenneminde yanarsın."

 

Söyledikleri beni an be an şaşırtıyordu. Ne yani avcıyken av durumuna düşmüştüm. Bu kadın çok çetin ceviz biriydi.

 

O sırada Defne konuşmaya devam etti. "Tabii sen bilirsin ama canının yanmasını istemem o yüzden acele etme ve mantıklı düşün. Hep yaptığın gibi."

 

 

 

 

Loading...
0%