Karan
"Yandığın için mutlu musun sevgilim?" Anlamsız bir heyecan içinde nefes nefese kalmış bir şekilde Defnenin yüzüne baktım. Az önce beni öptüğünü belli eden dudakları ıslaklıkla parıldarken gözlerinde sinsi bir ışıltı vardı. Öpmek demişken, doğru ya Defne sahiden de az önce beni öpmüştü. Demin yaşanılanların şokunu hala atlatamamışken onun gözleri önünde dudağıma dokunmamak için kendimi zor tuttum ve bunun yerine şaşkınlık içerisinde gözlerine baktım.
O gözlerde eğer utanca dair bir kırıntı bulabilseydim durumumuzu eşitlerdim ama tek mahcup olan benmişim gibi hissediyordum. Utanç içinde yaşamaya daha fazla dayanamayacağım için bakışlarımı onun beklenti içinde bana bakan mavilerinden kol saatime çevirdim. O da bu halime gülüp yanımdan geçerek az önce içinden çıktığı odaya doğru ilerledi. Aslında merak ettiğim şey saatin kaç olduğu değildi. Defnenin sinir bozucu bakışlarını üzerimde hissetmek tuhafıma gidiyordu.
Kafamı kol saatinden ayırdığımda karşımda duran büyük dikdörtgen aynayla göz göze geldim. İfadem çok şapşalca duruyordu bir erkek olmama rağmen ilk defa hissettiğim duyguların bu şekilde etrafa yansıması bir an için sinirimi bozduğunda aynaya bakarak gülmeye başladım. Defne, gerçekten sinirlerimi bozuyorsun! Dediğini yaptın düşünce dünyamı alt üst ettin gerçekten. Ama bunu tabii ki sana belli etmeye niyetim yok. Madem bir savaş başlattın bana da kendi usulümle karşılık vermek düşer. Bunu sen istedin Defne
Düşüncelerimden arınıp aynayla yüz yüze geldiğimde bu sefer şapşal değil kendinden emin görünüyordum yapacağım şeyler aklıma geldiğinde o kendinden emin duruşa bir şey daha eklendi şeytani gülümseme. Dudağımın kenarları hafifçe yukarı kıvrılırken duruşumu bozmadan gülümseyerek yürümeye başladım, intikamım fena olacaktı. Bu niyetle onun olduğu odaya doğru ilerleyip tam bir şey demek için ağzımı açacakken hala arayan kişi her kimse telefonda onunla konuşmaya devam ettiğini gördüm.
Olduğu yerde ya volta atıyor ya da ayağa kalkıp dolap aynasına doğru ilerliyor kısaca biriyle konuşurken olduğu yerde sabit duramıyordu. Karşı taraf her ne diyorsa bir süre önündeki aynaya boş bakışlar atıp sanki izlendiğini hissediyormuş gibi kaşlarını çattı ve benim az önce olduğum yere doğru baktı. Çünkü anlamıştım kaşlarını çatmasından, bu tarafa doğru bakabileceğini. "Allah Allah, yanlış gördüm sanırım neys... ha yok bir şey sana demiyorum! Sesli düşündüm pardon." Kapının arkasına saklanırken onun bu şaşkın hallerine gülmeden edemedim.
Kurnaz olduğu kadar saftirikti bu kız. Acaba arayan kimdi de konuşması bu kadar uzun sürüyordu? Kim onu bu denli alıkoyuyordu benden? Keşke aradığı kişinin ismiyle hitap etse de anlasam kimle konuştuğunu? Birkaç dakika daha arayan kişiyle bu şekilde konuştu ve sonrasında aralarında komik bir konuşma geçiyor olmalı ki güldü ve aramayı sonlandırdı. Sonra ayağındaki topukluların zemine değdiğine dair sesler duyduğumda onu dinlediğimi anlamaması için sessizce kapıya doğru ilerledim.
"Beni dinlediğini biliyordum." Olduğum yerde durup kafamı hafif çevirdim ve ona ifadesizce baktım. "Ne demeye çalışıyorsun anlamadım." Gülerek kafasını iki yana salladı ve 'yemezler' dercesine bakış attı. Ardından eteğinin uzun gelen kumaşlarına ayağıyla basıp kaymamak için bel kısmından tutup benim yanıma doğru ilerlemeye başladı. O yanıma geldiğinde bende ondan bakışlarımı çekip kapıya doğru ilerledim. Nedense onunla konuşmak şimdilik içimden gelmiyordu. Çünkü konuşsaydım onu giydiği elbiseden dolayı kışkırtıp kalbini kırabilirdim.
"Bu arada seni tatmin edecekse söyleyeyim antrenörlük yaptığım Ali ile konuşuyordum. Bugün de bir programımız var. Gelip gelmeyeceğimi sordu." Ellerimi huysuz bir şekilde saçlarımın arasından geçirdim ardından önümdeki demir kapının kolunu açtım. Kapının eşiğinden dışarı bir adım atıp dışarıya bakarken konuşmaya başladım. "Anlıyorum ama sana hiçbir şey sormamıştım. Boşuna nefesini tükettin."
Dediğim sanki onu hoşnut etmemiş gibi iç çekip ardından mırıldanarak konuştu. "Hımm demek öyle, olsun ben yine de söylemek istedim." Kafamı az ilerde duran arabaya çevirirken tepki vermemeye özen gösterdim ve o yanımdan geçip giderken arkasından gülümsedim. Defnenin davranışlarından şimdi bile anlaşılıyor ki bu gece oldukça eğlenceli geçecek. Eğlenceli ve tuhaf.
*****
Kutlamanın olduğu mekân az ilerden kendini belli ederken istemsizce bakışlarımı direksiyondan çekip Defneye baktım. Koltukta olduğu yere sinmiş dizinin üstünde duran elleri ile uğraşıyordu ve arada bir bakışlarını cama çevirip yanından geçtiğimiz binalara bakıyordu. Sıkıntı içinde derin bir nefes alıp tırnaklarını ağzına doğru götürmeye niyetlendiğinde direksiyonu kavrayan diğer elimi özgürlüğüne kavuşturup ağzına götürmeye niyetlendiği elini bileğinden tutup ona bakarak konuşmaya başladım. "Sakin olur musun biraz? Kutlama yemeğine gidiyoruz dünyanın sonuymuş gibi davranma. Rahat ol." Elimin kavradığı bileğine bir süre şaşkınlıkla baktıktan sonra yüzünü bana çevirdi ve konuşmaya başladı. "Senin için demesi kolay tabi, o etkinlikteki insanlarla bir bağın var. Ama ben ilk defa öyle bir ortama gireceğim. Üstelik orada bir sürü insan olacak."
Konuşmasının sonunda dediği şeyin gerçekleşecek olma ihtimali canını sıkmış olacak ki yüzünü buruşturdu ve ekledi. "En sevmediğim şey." Bunu demesi, aklıma bir ay önce kulüpte geçen ilk karşılaştığımız anı hatırlattı. Acaba o günde bu kadar gergin hissediyor muydu? Gerçi benim yanımdayken içinde bulunduğu durumu hiç umursamıyor gibi duruyordu ama. Bileğini serbest bırakıp kutlamanın olacağı binanın bahçesine girdim ve yönümü değiştirmek için direksiyonu sağa kırıp hatırladığım anla ilgili sorumu yönelttim. "Seni anlıyorum ama ilk karşılaştığımız zaman da etrafımızda bir sürü insan vardı. Üstelik kulüpteydik çok gürültülü bir ortamdı olduğumuz yer. O zaman niye bu kadar sorun etmedin?"
Sonra arabayı park edip motoru durdurdum ve cevap vermesini istercesine ondan tarafa bakarken son sorumu da sordum. "Neden yani, o günle şimdi arasında ne fark var?” Onu anlamıyor olmam canını sıkıyormuş gibi sıkıntıyla iç çekti ve başını hırsla bana çevirip isyan edercesine konuşmaya başladı. "Çünkü o zaman sen vardın yanımda! Üstelik şimdiki kadar soğuk ta davranmıyordun. Konuşuyordun benimle dediklerimi dinliyor cevap veriyordun bana!" Direksiyonu kavrayan elim dizlerime düşerken şaşkınlıkla ona baktım. Böyle davranmamın onun canını bu kadar yakacağını düşünememiştim. Yine de onu rahatlatmak için telkin etmeye karar verdim. "İyi de şimdi de yanındayım. Karşında görmüş olduğun başkası değil ki."
Anlamıyorsun dercesine kafasını iki yana hırsla salladı ve oturduğu yerde doğrulup bana doğru yaklaştı. "Öyle değil işte, belki beden olarak karşımdasın ama duyguların düşüncelerin tavırların bana çok uzak! Eminim bu durum orada da öyle olacak! Kutlamada da bana böyle uzak olacaksın ve herkes benim senin başına bela olduğumu düşünecek!" Sonra bedenini benden çekip oturduğu yere geri yaslandı ve sıkıntı içinde önündeki manzaraya baktı. "İstenilmeyen sevgili durumuna düşeceğim ve yanında olmama rağmen kimse sevgilin olduğum gerçeğine bile inanmayacak!"
Bir süre şaşkınlıkla araladığım dudaklarımı kapatıp üzgün olduğumu gizlemeye çalıştığım ifademle ona baktım. O ise elinin işaret parmağını yüzüme doğru getirip ileri geri salladı ve tehditkâr bir şekilde konuştu. "Bak eğer niyetin orada da böyle davranıp bana kendimi fazlalıkmış gibi hissettirmekse bu arabadan çıkar ve ve gelen ilk taksiyle eve geri dönerim!" Ben hala bir cevap veremezken konuşmaya devam etti. "Yapamazsın deme yaparım! Öyle de bir yaparım ki aklın şaşar!" Şaşkın ifadem silinip yerine meydan okuyan sinsi parıltılarla ona bakarken arabanın kapısını kilitleyip yüzüne zafer kazanmış gibi baktım. Ama umursamayıp sinirle güldü sadece.
Bu tavrı beni bozguna uğratsa da aldırış etmeyip konuşmaya başladım. "Kilitledim kapıyı hadi çıksana! Taksiyle giderim diyordun. Al şimdi burada benimle kilitlisin! Elinden ne gelecek bakalım." Cevap vermeyip gülmeye devam etti, mutluluktan gülmüyordu. Sinirdendi bu gülümsemesi. Beklenti içinde ona baktığımda teslim oluyorum dercesine iki elini de yukarı kaldırdı ve konuşmaya başladı. "Pes ediyorum, sen kazandın. Hadi aç artık şu kapıyı. Davetliler bahçeye doluşmaya başladı. Bizi bu halde görmesinler." İlk tereddüt içerisinde ona baktıysamda kafamı önüme çevirdiğimde gerçekten de gelen davetlileri görebiliyordum. Çoğu olmasa da birkaç konuk bakışlarıyla bizi gösterip aralarında konuşuyorlardı.
Onlara bu malzemeyi verdiğim için sinirlenip Defneye inat olsun diye kilitlediğim kapıyı açtım. Lakin ona beklemesini söyleyip arabadan çıktım ve onun olduğu tarafa geçip kapısını açtım ve kolumu uzattım. Defne elbette samimi olmadığımı dışardakilere iyi izlenim vermek için bunu yaptığımı anlıyordu. Kısa bir süre bana bakıp gülerken ağzını kapattı ve bu halim hoşuna gitmiş olmalı ki arabadan çıkıp koluma girdi. Yapmacık bir gülümseme sunup onunla binanın girişine doğru ilerledik. O sırada yanında olduğum için sadece benim duyabildiğim bir ses tonuyla fısıldadı. "Bugünde amma centilmensiniz Karan Bey. Normalde de hep böyle misinizdir?"
Göstereceğim ben sana centilmenliği bakışı atarcasına gülümsedim ve ardından ikimizde artık kutlamanın olduğu binanın içine girdiğimizde dikkat çekmediğimiz için yer bulmak kolay olmuştu. Defne hala kolumda olduğu için onu gördüğüm müsait yere doğru ilerlettim, etrafta sadece yuvarlak servis masaları vardı ve üzeri beyaz renk parlak örtülerle örtülmüş ve üzerinde birbirinden farklı abur cubur kurabiye meşrubat çeşitleri bulunuyordu. Ama sandalye yoktu herkes bir masa seçiyor ve başında durup ayakta bekliyorlardı. Biz de o tür masalardan birini boşta bulmuştuk işte.
Mekânın fazla gürültülü olmayıp sadece etrafı hafif bir müzik sesinin kaplaması hoşuma gitmişti. Yoksa Defnenin burada durmasını asla sağlayamazdım. Onu düşünürken ne yaptığını görmek için ondan tarafa baktım ve tanık olduğum manzara beni istemsizce gülümsetti. Çünkü Defne hayranlıkla masanın üzerindeki abartılı olmayan basit yiyecek aperatiflerine bakıyordu. Sonra onu izlediğimi anlamış olmalı ki kafasını benden tarafa çevirip mahcup bir şekilde baktı.
Sanırım yiyecekleri aç bir bakışla süzerken bana yakalandığı için utanmış olmalıydı. Dostane bir şekilde gülümseyip masadakileri göz ucumla göstererek yesene dercesine kafamı salladım. Hala biraz mahcup olsa da talebine karşılık benden olumlu bir cevap aldığı için ilk gözünü kestirdiğini eline aldı ve yemeye başladı. Her yiyişinde keyifli mırıltılar çıkarırken bir şey demeyip sadece gülümsedim ve cebimden telefonumu çıkarıp kamerayı açtım ve onun bu halini çekmek istedim bunu yaparken de ses gitmesin diye telefonun sesini kapatmıştım.
Birkaç anlık poz çekip telefona sırıtarak bakarken Defnenin kaşlarını çatarak benden tarafa bakmasıyla telefonun yatay olan duruşunu değiştirip az önce çektiğim fotoğrafının olduğu ekrandan çıktım ve öz çekim yapıyormuş gibi gösterip telefonu ona göstermek için salladım. "Öz çekim yapıyorum bir şey yok. Sen yemeye devam edebilirsin. Afiyet olsun bu arada." Birkaç dakika şüpheyle beni süzdü, sanki ondan bir şey saklayıp saklamadığımı anlamaya çalışır gibi bir hali vardı. Daha fazla şüphe çekmemek için sadece gülümsemekle yetinip kafamı başka tarafa doğru çevirdim.
Keşke çevirmeseydim, ortaklık yaptığım rakip şirketin CEO'su Sinan Bey bu tarafa doğru yani bizim masaya doğru ilerliyordu. Aramızdaki samimiyet resmi olduğu için kendisini sevdiğim söylenemez çünkü sadece iş için muhatap oluyordum. Dolayısıyla kutlamanın sahibi de o olmadığı için şu an olduğum gibi davranabilirim. Sinan'ın masaya doğdu ilerlediğinde yanımda duran Defneyi görmesi ile dikkatini benden çekip Defneye verdi.
İçimden somurttum ömründe hiç mi kadın görmemiş bu adam? Hayır yani burada ben de varım, bu yaptığı bana saygısızlık. Üçümüzde durup bir süre sessiz bir şekilde birbirimize baktık ve Sinan Defneyi süzdüğü alıcı gözlerle konuşmaya başladı. "Merhaba güzel bayan, buraya gelerek bize ne büyük şeref verdiniz. Rica etsem adınızı öğrenme şerefine nail olabilir miyim?" Sinan'ın Defneye karşı hiç de samimi olmayan ilgisine masanın altında tuttuğum ellerimi yumruk yaparak izlerken bakışlarımı Defneye çevirdim. Acaba bu durumdan rahatsız olmuş mudur ki?
Sinan'ın ad öğrenme girişiminden ve ona yaklaşım şeklinden dolayı tereddüt duyan Defne bir an için benden tarafa baktı. Çünkü onu böyle bir ortama sokan benim elbette rızam olup olmayacağını bilmek ister. Gönlüm el vermese de kafamı olumlu anlamda salladım. Şimdi bir de bunun için o adamın önünde onunla zıtlaşamazdım. Onayımı alan Defne yarım ağız gülümseyerek utangaç bir edayla kendine uzatılan eli tuttu ve kafasını gülümseyerek sallarken cevap verdi. "Defne Acar, bu arada teşekkür ederim benim içinde büyük bir onur bu davete katılmak."
İçimden sesli harfler yerine sadece o harfini kullanarak Defneyi taklit ettim. Arabada kalabalık ortamlardan nefret ettiğini söyleyen kız, şimdi bunun tam aksiymiş gibi davranıyordu. Numaracı şey ne olacak? İkisinin de bana bakmadığından emin olduğumda düşündüğüm şeyin saçmalığı yüzünden yüzümü buruşturdum.
Onu buraya gelmesi için zorlayan bendim ve burası da kalabalık bir ortamdı tabi kendisiyle konuşmak isteyen insanlarla muhatap olacak. Ama böyle olmasına gerek yoktu, ben olmasam adam kızın içine düşecek.
Diğer yandan Defne de bu durumdan rahatsızmış gibi görünüyor. Acaba onu buraya getirmekle hata mı ettim? Sinan bakışlarını Defneden çekti ve benden tarafa döndü ama gözünün ucuyla hala Defneyi süzmeye devam ediyordu. "Sekreterin mi, eğer öyle ise gerçekten yaptığın işlerden verim alıyorsundur. Bu kadar başarılı olmamana şaşmamalı." Sonra bakışlarını Defneden tarafa çekti, Defne ise sekreterlikle ilgili yaptığı imadan dolayı onu boğazlayacakmış gibi durduğundan kendisine baktığını görünce yüz ifadesini değiştirdi. Sinan Bey,
Defnenin bu samimi tavrını kendisini haklı bulduğuna yorduğu için gülerek sordu. "Sizce de öyle değil mi Defne Hanım? Baya motive ediyor olmalısınız, böyle başarılı ve güzel bir sekreteri kimse kaçırmak istemez."
Defne gözlerini kısarak abartılı bir şekilde bir süre gülümsedi ve öfkesini belli edecek türde abartılı olmasa da sesini baskılı tutarak konuşmaya başladı. "Öncelikle övgüleriniz için çok teşekkür ederim ama hayır. Onun sekreteri değilim, ofis gibi yoğun ortamlar beni boğuyor biraz." Yaptığı tahminin tutmadığını gören Sinan bozguna uğrasa da bunu gülümsemesinin altında saklamaya çalıştı. Ve yine bir soru sordu. "Peki, o zaman neden onunla birliktesiniz. Hangi sıfatla acaba?"
Defne çoktandır bu soruyu duymayı bekliyormuş gibi geniş bir şekilde gülümsedi ve bana doğru yaklaşıp koluma dokundu ve dokunduğu yere sıvazladı. "Sizce de çok belli değil mi, hangi sıfatla onun yanında olduğum?" Cümlenin sonunda bana bakıp yanağımdan öptü. Sonra yanağımdan çekilip Sinan dan tarafa baktı ve kendinden emin bir tavırla konuştu. "Sevgiliyiz biz Karanla ve kendisi bu dünyada tanıdığım en iyi insan." Sinan sinirden kızaran suratıyla gülümseyerek önce Defneye ve sonra bana baktı ve konuşmaya başladı. "Hımm, öyle mi bunu duyduğuma sevindim. Mutluluğunuz daim olsun o zaman. Fazla rahatsızlık vermeyim size, iyi eğlenceler."
İkimizde aynı anda iyi eğlenceler diledik ve o bize son bir bakış atıp yanımızdan ayrıldı. Defne onun gittiğinden emin olduğunda kolumdan ayrılıp ağzıyla adamın dediklerini taklit etti. "Motloloğonoz doom olson sozo oyo oğloncolor. Dangalak herif ya, dediği şeye bak şunun!" Az önce koluma girip Sina'nın yanında sevgi şovu yapan Defnenin bu hali beni gülümsetirken tek kaşımı alayla havaya kaldırıp konuşmaya başladım. "Bakıyorum da sekreter muamelesi görmek pek hoşuna gitmedi Defne Hanım. Oysa demin güzel güzel konuşuyordunuz. Tavrınızın bu denli değişmesine şaşırdım."
Onu alaya almama karşın bana ters ters baktı ve konuşmaya başladı. "Sen hiç konuşma Karan bence. Adam seni gömdü bildiğin. Ama sen ağzını açıp en ufak bir şey demedin. Hiç onurun gururun yok mu senin?" Alayla kaldırdığım tek kaşımı sinirle diğer kaşımla birlikte çatarken içinde bulunduğum ortamı inceledim. Kalabalıktı bir de gerçekten giderse herkes bir şeyler olduğunu anlayacaktı. Özellikle Sinan, onun çenesinden hiç kurtulamazdım. Bunun yerine abartılı olmayacak bir şekilde gülümsedim ve konuşmaya başladım. "Sana güveniyordum ve güvenimi boşa çıkarmadın. Tavrını belli edip yanımda durduğun için teşekkür ederim."
Konuşmaya ara verip ona yaklaştım ve yanağına bir öpücük kondurup geri çekildim. Onun şaşkınlıkla aralanan dudaklarına bakarken evdeki sahne aklıma geldi ve yutkunup konuşmaya başladım. "Ve beni onunla muhatap etmediğin içinde çok teşekkür ederim. Hakkını ödeyemem gerçekten. İyi ki varsın iyi ki yanımdasın sevgilim." Bir süre daha etkilenmiş bir şekilde bana bakarken gözlerimi dudaklarına indirdiğimi fark etmiş olacak ki şaşkınlıkla aralanan dudaklarını seri bir şekilde kapatıp birbirine bastırdı. Oysaki evdeyken bu dudaklarla kendi isteğiyle beni öpmüştü.
Utançla eğdiği kafasını kısa süreli bir tereddütten sonra geri kaldırıp bana baktı. Bense onun bu masum ve utangaç tavrına gülümseyerek göz kırpmakla yetindim. Ama bu yaptığım onu daha da utandırdı çünkü masadan aldığı ilk meşrubatı kafaya indirmişti. Niyeti ferahlamaktı ama içtiği şey onu daha da boğmuş gibiydi çünkü eğilip göğsünü tutarak öksürük krizine girdi. Gıcık olduğunu anlayıp endişe ile masada duran içi su dolu bardağı elime alıp ona yaklaştım ve kafasını kaldırmasını sağlayıp suyu ona içirmeye başladım.
Krizi sona erdiğinde biraz daha rahatlamış görünüyordu, herkesin meraklı bakışları üzerimizdeyken ona yaklaşıp gözlerinin içine baktım ve endişeme rağmen sakin bir tonda konuşmaya başladım. "Şimdi daha iyi misin? Eğer geçmediyse biraz daha su getirttirebilirim senin için. Yeter ki iste." Utançtan kızaran yanaklarına inat bana bakarken kafasını yok dercesine salladı. Ve iyiyim ben anlamında gözlerini iki kere kırpıştırdı. Ondan uzaklaşıp anladığımı belli eder şekilde kafa sallayıp gülümsedim. "Neyse ben lavaboya gideyim, makyajımı tazelemem gerek müsaadenle." Gitmeye niyetlendiğin de gülüp kolundan tuttum. İrkildi ve kafasını benden tarafa çevirip endişeyle bana baktığında konuştum. "Gerek yok, bu halinle de gayet güzelsin zaten."
Yüzüme bir süre dik dik bakıp alay ettiğimi anlayınca kolunu hırsla kendine çekip elimin hakimiyetinden kurtardı ve seri bir şekilde konuşup yanımdan uzaklaştı. Onun bu halini sadece gülümseyerek izlerken kendimin de susamış olduğunu fark edip masada uygun bulduğum bir meşrubatı yavaşça kafama diktim. Ama şimdi den sıkıntı sarmaya başlamıştı içimi, sanırım gerçekten Defne olmayınca hiçbir şeyin tadı yok.
*****
Defneyi bekleyişim hala sürerken telefonumun ekran kilidini açıp saate baktım. Gideli on dakika olmuştu. Onu birazda olsa tanıyorsam makyaja o kadar önem vermez, acaba lavaboda başına bir iş mi geldi? İçime sıkıntılı hisler dolarken sakin kalmaya çalışmak adına derin bir nefes aldım ve Defne'nin az önce gittiği yere doğru ilerledim lakin birkaç adımda karşıma Sina'nın kişisel asistanı Meltem çıktı. Tesadüfen olmuştur diye düşünüp yanından geçmek için bir hareket yaptığımda kolumdan tutup durmamı sağladı ve beklentiyle yüzüme baktı. "Sizi burada görmeyi beklemiyordum! Bu ne sürpriz Karan Bey!"
Aklım hala az önce lavaboya giden Defnedeyken, gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve sabır dilercesine Melteme baktım. "Güzel, sevindim ama bir şeye bakmam lazım müsaadenle." Onun yanından gitmek için bir adım attığımda bu sefer boşta kalan kolumu da tutup konuşmaya başladı. "Bakmanızı gerektirecek ne olabilir ki? Baksanıza kutlama gayet güzel gidiyor. Yerinize geçin ve tadını çıkarın işte." İçimden sabır çekip dik dik Meltem'e baktım. "Misafirperver davranışın için sağ ol eksik olma ama. Bir sorun olup olmadığına bırak da ben karar vereyim. O yüzden lütfen önümden çekil."
Onu yakamdan atmak için uğraşırken aklıma gelen farkındalık ile merakla etrafa baktım. Sinan ortalarda yoktu partiye ev sahipliği yapmıyordu belki ama o da bu etkinliği düzenleyenlerden biri olarak davetlilerle ilgilenmesi gerekmiyor muydu? Üstelik, Meltem'in bu gergin ve şüpheci davranışlarına bakarsak kesin bu ikili bir şeyler karıştırıyor. Onu başımdan savmaya çalışmayı bırakıp sakin ve alaylı ifademi takınıp yüzüne doğru eğildim.
Ama dışarıdan bakınca flört ediyor gibi değil de yüksek çıkan sesten birbirini anlamayıp kulaktan kulağa konuşan iki kişi gibi görünmemizi sağladım. Çünkü Defneyi sevgilim olarak getirdiğimi gören herkesin Melteme yürüdüğüm gibi yanlış bir anlaşılmaya kapılmasını istemiyordum. Ani yaklaşımımla telaş yapıp kızaran Meltem'in ne düşündüğü o an için hiç umurumda değildi. O yüzden konuşmaya başladım. "Baksana, parti çok güzel olmuş ve bu tatlı karşılama için de teşekkür ederim ama biz buraya geleli yarım saat oldu. Neden en başında değil de şimdi karşılamaya geldin?"
Endişesini saklamaya çalıştığı gülümsemesi gitgide suratından silinirken masum olduğunu düşündüğüm bir merakla sordum. "Yoksa sevgilim Defneyi karşılamaya layık bulmadın mı? O yüzden mi onun gitmesini fırsat bildiğin anda yanıma geldin? Yoksa onu kıskanıyor musun?" Sonra ona biraz daha yaklaştım ve bu sefer ciddiydim az öncekinin aksine. "Hem patronun da ortalarda yok, o da benim yerime Defneyi selamlamıştı ama şimdi onu da göremiyorum. Sen kişisel asistanısın, nerede olduğunu elbet sen bilirsin. Öyle değil mi?"
Yüzüme bakıp inkâr etmek için konuştuğunda kem küm etmekten başka bir şey yapamadı, bir işler karıştırdıkları belliydi zaten. Bu sefer bakışlarımı görmeye katlanamadığım suratından çekip kulağına doğru yönlendirdim ve fısıldadım. Sesim inkâr kabul etmez bir şekilde tehditkâr ve baskılı bir tonda çıkıyordu. "Son kez soruyorum, patronunla sen ne işler karıştırıyorsunuz? Şimdi cevap ver yoksa bir dahakine bu kadar sabırlı olmayacağım." Kulağından çekilip korkuyla büyüyen yeşil gözlerine baktım. "Beni anladın değil mi? Salak olmadığını düşünüp cevap vermeni bekliyorum. Sabrımı taşırmasan iyi edersin yoksa-"
"Karan sevgilim, ben de senin yanına geliyordum!" konuşmayı kesip Meltemden uzaklaştım ve bize gülümseyerek bakan Defne'nin yanına doğru ilerledim. O sırada Defne meraklı bakışlarla Meltem ve beni süzdü. Neden dip dibe olduğumuzu merak ediyor olmalıydı. Yanına geldiğimde elimi sırtına getirip gülümseyerek ona baktım, gelmesine gerçekten sevinmiştim. Sırtına dokunduğumda ilk bir an irkilse de Meltem'in bizi izlediğini fark ettiği için gülümsedi. "Geldiğin için teşekkür ederim, senin için çok endişelenmiştim. Şimdi rahatladım. İyisin değil mi?" Yapmacık bir şekilde gülümseyip gözlerini olabildiğince sıktı ve gülümseyen ifadesini yüzünde tutmaya çalıştığından bana doğru yaklaşarak kısık tonda konuştu. "Çok belli oluyor gerçekten benim için endişelendiğin."
"Defne!" Gözlerini benden çekip az önce ayrıldığımız masaya baktı ve oraya bakmamı istedi. "Masada eşyalarımız duruyor, onları getir de gidelim artık. Bu kadar eğlence beni sıktı." Açıklamak için hamle yaptığımda dik dik bana baktı. Bu bakışın anlamı "sus yoksa keserim." demekti. Onu bir aydır tanıdığım için yavaştan yavaştan bakışlarında gizlenen anlamları da çözebiliyordum. Yüzüne birkaç kez daha bakıp iç çektim ve kafamı olumlu anlamda sallayarak masaya doğru ilerledim.
Geri döndüğümde ise Defne, Meltem'in yüzüne bakarak sırıtıyordu artık ne dediyse Meltem'i baya gücendirmiş olmalı. Çünkü Defne'nin asine Meltem surat asıyor ve öldürecekmiş gibi sevgilime bakıyordu. Defne onlara doğru yaklaştığımı görünce suratını asıp olduğu yönde kapıya doğru dönerek bana sırtını çevirdi ve mekânın çıkışına doğru ilerledi. Bilmeden Defne'yi kırmıştım sanırım, yine de endişe içerisinde ona yetişmek için seri adımlarla yürümeye başladım.
Büyük çıkış kapısından dışarıya kendimi attığımda havanın esen soğuk rüzgâr yüzüme vurdu. Histerik olarak kapattığım gözlerimi açıp Defneyi aradığımda onu az ötede buldum, arabamıza doğru ilerliyordu. Hızla koşup kolundan tuttum ve kendime çektim. "Beni öylece bırakıp nereye gittiğini sanıyorsun? Bir cevap ver Defne!"
Sırtını sarmalayan dalgalı sarı saçları onu aniden kendime çektiğimde kuvvetle havada uçuştu bu sırada perçemleri de yüzüne çarpmıştı. Ama o buna takılmayıp sinirle konuşmaya başladı. "Ne var ya! Gitmek istediğimi zaten belirtmiştim, bir de o yılışık sekreterin önünde seni mi bekleyecektim?" Kızmak için çattığım kaşlarımı onun dediği şeyle gevşettim ve hayret içerisinde tekrarladım. "Yılışık mı? Defne bugün beni baya şaşırtıyorsun. Ne kadar ilginç bir kelime haznen var öyle?"
Birkaç dakika kırmızı bir boğa gibi bana kilitlediği bakışlarını üzerimden çekti ve yerdeki herhangi bir noktaya baktı. Bunu yaparken sinirden solumayı da ihmal etmemişti. Onun bu sinirli halleri bana sempatik gelmeye başladığında evde almayı planladığım intikam planı aklıma geldi. Aslına bakarsam şimdi bunu yapmanın tam sırasıydı. Kolunu kavrayan elimi çekerek kolunu serbest bıraktım ve gülümseyerek konuşmaya başladım. "Baksana, o kadının önünde beni beklemeyi istemediğini söyledin. Ama yanınıza geldiğimde ona ne söylediysen artık kurnaz bir parıltıyla gülümsüyordun. Beni görünce de suratını astın. Bunun sebebi ne?"
Boşluğa sabitlediği öfkeli bakışları dediğim şeyle şaşkınlık içerisinde büyüyüp kafasını benden tarafa çevirmesine sebep olduğunda, onun bu halini umursamayıp kendi varsayımlarıma devam ettim. "Üstelik, ne söylediysen artık Meltemin de yüzü sinirden kabarıyordu. Yoksa tehdit falan mı ettin kızı doğru söyle." Meltemin adını andığımda şaşkın ifadesi silinir gibi olduğunda sinirle konuşmaya başladı. Ters bir şey dersem ya da inkâr edersem boğazlayacakmış gibi bakıyordu. "Meltem, Meltem ha! Demek o yılışık kadının adını ezbere biliyorsun! Bir de bunu bana söylüyorsun!" Sinirden hızlı hızlı konuştuğu için biraz durup soluklandı ve hiç değişmeyen öfkeli tavırlarıyla konuşmaya devam etti. Bakışları isyan eder gibiydi. "Sevgilinim ben senin, sevgilin! İnsan da biraz utanma olur! Bir daha onun ismini yanımda anmayacaksın! Tamam mı?"
Dudağımı birbirine bastırıp gülmemek için kendimi tutmaya çalışırken, kafamı olumlu anlamda sallamakla yetindim sadece. Kıskanç Defne de bir başka oluyor. Kıskanmak derken merak içinde şaşkınlıkla yüzüne baktım. O gerçekten kıskanıyor olabilir mi beni? Şimdi bir düşününce, lavabo için izin alıp masadan ayrılana kadar her şey gayet yolundaydı. Defne gayet sakindi. Ne olduysa Meltemle beni yan yana gördükten sonra olmuştu sanırım. Bu farkındalık ile gülümserken sevincimi gizleyemeyip nefes alarak güldüm ve abartılı olmayacak şekilde parmağımla onu işaret ettim. "Bir dakika, yoksa sen beni-"
Devamını getiremeden panik içinde eliyle dudaklarımın üstünü kapattı ve bana doğru yaklaşarak kısık tonda düşüncemi doğruladı. "Evet kıskanıyorum, o yüzden şimdi çeneni kapa ve eve gidelim artık. Herkesin odak noktası oluyoruz bu şekilde!" Dudaklarımı kaplayan ellerine rağmen gülümseyip ellerimle elini tutup dudaklarımın üzerinden çekip avuç içini öptüm ve şaşkın yüzüne bakarak konuşmaya başladım. "Sen yanımda olduğun içindir o. Çünkü etrafımdaki insanlar bana hayranlıkla bakıyor genelde."
Yüzünü saçma bir şey duymuş gibi buruşturdu kısık gözleriyle konuşmaya başladı. "Ayy egonu yesinler senin. Havaya bak havaya, sanırsın Brad Ped!" Gülerek ona bakıp alayla konuşmaya başladım. "Onu sorarsan sende bir Angelina Jolie değilsin ama idare ediyoruz işte." Bir süre yüzüme dik dik baktı ve ardından elini ellerimden çekip konuşmaya başladı. İfadesi deminki kadar hararetli değildi. "Sana bakmazdı zaten merak etme. Ve dediğin gibi tek seçenek benim. Yine bana kaldın anlayacağın."
Sonlara doğru gururlu bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına ve bana arkasını dönerek yürümeye başladı lakin gidemedi çünkü bileğinden tutup avucumun içindeki elini arkasına yaslayıp duruşumuzu birbirine yaklaştırdım. Ve panik içinde kızarmaya başlayan yüzüne bakarak konuşmaya başladım. " Tıpkı, senin de sadece bana kaldığın gibi değil mi?" Tek eli onu bırakmamı sağlamak için pazılarıma vurmaya çalışırken kafasını mekâna doğru çevirip panikle konuşmaya başladı. "Karan, bırak bak herkes bize bakıyor! Kes şunu!"
Kafamı olumsuz anlamda sallarken gülümsedim ve kafamı biraz daha ona eğerken konuşmaya başladım. "Bunu umursayacağını sanmıyorum. Çünkü eğer umursasaydın iş ortağım Sinan'ın karşısında yanağımdan öpmezdin veya demin yaptığın gibi beni arkanda bırakıp gitmezdin." Gözlerini büyütüp göğsü yaşadığı heyecandan dolayı inip kalkarken bakışlarımı bir an için kiraz gibi görünen narin dudaklarına indiyse de hızla kafamı kaldırıp suratına baktım ve konuşmaya kaldığım yerden devam ettim. "Dikkatleri üzerine çekmek senin doğanda olan bir şey. Beni suçlama o yüzden."
Konuşmayı sonlandırdığımda bakışlarımı büyük ve derin okyanus mavisi gözlerinden çekip dudaklarına indirdim. "Tıpkı az sonra yapacağım şey için suçlamaman gerektiği gibi." Kaçmaması için sımsıkı tutup beline yasladığım elini çekmek için uğraşırken merak ve endişe içinde yüzüme baktı.
"Niye ne yapacaksın ki az sonra? Niye suçlama-" Cümlesini devamını getiremezken şaşkınlıkla dudaklarını kavrayan dudaklarıma baktı. Onun bu haline içimden gülerken gözlerimi yumdum. İntikamımı almıştım işte. Hayatımda aldığım şiddet içermeyen en güzel intikamdı.