Lavin
Yoğun bir gün olmuş ve ofisten çıkıp kendimi bir marketin önünde bulmuştum. Türkiye 'ye geleli sadece iki gün olmuştu ve ben hala arkadaşımın evinde kalıyordum. Kendisi için her ne kadar sorun olmadığını söylese de benim için sorundu. Azra'nın başına yük olamazdım. Yeni ev arayışım hala devam ediyordu.
Beklentim pek büyük değildi. Sade olsun bana ait olsun ve huzurlu olsun. Kapıdan geçince kendimi evimde gibi hissedebileyim yeter. Öyle villa ya da köşk arayışında değildim ama otelde de kalamazdım. Bu zamana kadar yeterince otel köşelerinde sabahlamıştım zaten. Hissediyordum bu sefer ki kendi evim olacaktı kendi istediğim şekilde.
Market reyonlarına baktım almak istediğim sadece çikolataydı tabi ki bitter olanından. Olduğum yerde iki adım yana doğru ilerledim gözlerimi çikolata reyonundan ayırmadan. Bir adım daha ileri attığımda aradığımı bulmuş gibi sevinmiştim. Sevdiğim marka çikolata bana göz kırpıyordu adeta.
O sırada yanıma koşturarak gelen ayak seslerini işittim ama bunlar minik adım sesleriydi dikkatim reyondaki çikolataya kaymışken kafamı çevirmedim ve uzanıp çikolatayı elime aldım. Etrafımda olup bitenlerden habersiz bir şekilde elimde tuttuğum çikolata ile bakışırken yanımdan uyarır tonda bir ses geldi. Kaşlarımı çatıp merakla kafamı sağ tarafıma çevirdim. Kadın belini hafifçe eğmiş yerdeki küçük kız çocuğuyla konuşuyordu.
"Ece, beğendin mi yaptığını?" Bakışlarıyla eteğimi işaret edip konuşmaya devam etti. "Ablanın elbisesini mahvetmişsin." Dudak büküp ne olduğunu anlamak için önce üzerime sonra da eteğime baktım. Beyaz eteğin diz kısmının yanına denk gelen yere siyah keçe kalemle yaprak deseni çizmişti.
Bir elbiseye bir de küçük kız çocuğuna baktım. Bu eteği çok seviyordum ama sırf bir etek için hiç tanımadığım bir çocuğun kalbini kıramazdım. Tepkisini merak ettiğim için küçük kıza baktım. Hâlâ elinde tuttuğu kapağı tersine kapalı ucu açık keçeli kalemle bana bakıyordu. Annesi de aynı şekilde ne olacağını kestirmek için ikimize bakıyordu.
Gülümseyip dizimi hafif aşağı kırdım ve küçük kızın elinden kalemi aldım. "Böyle yapmamalısın bence bu resim biraz eksik olmuş dur şuna yeni bir detay ekleyelim." Yaprağın altına uzun bir çizgi çizdim ve kıza baktım. Yaptığım hoşuna gitmiş gibi gülümseyerek bana baktı. Keçeli kalemle çizdiğim çizgiyi gösterdim. "Bak bu uzun çizgi gövde olsun. Buna bir tane daha yaprak ekleyelim." Hem konuşuyor hem de yaprağı küçük kızın çizdiği yaprağa benzetmeye çalışıyordum. Bir tane daha çizdim. Ve kafamı kaldırıp beklentiyle küçük kıza baktım. "Neye benzedi şimdi bu sence?"
Küçük kız gülerek düşünceli bir tavırla cevap verdi. "Kakaya mı?" İsyan eder gibi ofladım aynı zamanda gülüyordum. "Hayır ya neresi benziyor?" Keçeli kalemle üstünden geçerek gösterdim. "Bu bir dal bak bir sürü yaprağı var üzerinde görüyor musun?"
Küçük kız gülümseyerek kafa sallarken annesi olduğunu düşündüğüm kadın Konuşma ya başladı. " Anlayışınız için çok teşekkür ederim kusura bakmayın karşılığı neyse öderim. Güzel bir parçaya benziyor." Kafamı gülümseyerek olumsuz bir şekilde salladım ve yerimde dikelip ayağa kalktım. "Bir ücret ödemenize gerek yok sonuç olarak sadece kızınız batırmadı ben de suça eşlik ettim."
Kadın sadece gülümseyip bana bakarken bende tebessümüne cevap verip küçük kıza baktım. Elimdeki keçeli kalemi kıza uzatıp konuşmaya başladım. "Bir daha eline renkli bir keçe kalemi aldığında etrafta dikkatsiz bir şekilde koşuşturma olur mu? Etrafındaki eşyalara veya kendine bir zarar verebilirsin." Cümlem bittiğinde küçük kıza göz kırpıp anne ve kızına veda ettim. Elimdeki çikolatayla kasaya doğru ilerledim.
Marketten dışarı çıktığımda ise gülerek markette yaşadığım olayı düşünüyorum o sıra da bir bedene sertçe çarptım ve bitter çikolata elimden fırladı. Şok içinde olduğum yerde dönüp kime çarptığıma baktım. Adamın birisi çarpmanın etkisiyle elimden kayıp düşen çikolatayı almak için usturuplu bir şekilde yere eğildi. Ama ben neden burada dikiliyorum ki? Çikolata benim çikolatam neden kendim almak yerine yabancı birine zahmet verdim ki? Olduğum yerde dikilmeyi bırakıp bende çikolatamı almak için karşımdaki yere doğru ilerledim. Bu sayede adamı daha yakından görebilme fırsatını yakalamış oldum.
Adam aynı dikkatle ayağa kalktı, neden bu kadar özenli hareket ettiğini şimdi fark etmiştim. Üzerinde oldukça pahalı bir takım kıyafeti taşıyordu ve bu ofis görünümüne rağmen oldukça karizmatikti. Ben ona şaşkınlık içinde bakmaya devam ederken elinde duran çikolatayı bana vermek için öne doğru uzattı. "Çarpışma için özür dilerim, önüme bakmıyordum sanırım. O sırada size çarptım. Bir yerinize bir şey oldu mu?" Mahcup olmuştum çünkü asıl önüme bakmayan bendim, bu yüzden adama çarpmıştım ve çikolatayı da asıl yerden alması gereken kişi bendim. Yine de ne kadar centilmen biri olduğunu düşünmeden edemedim. Başkası olsa önüme bakmadan yürüyüp kendisine çarptığım için demediğini bırakmaz bağırıp çağırıp giderdi.
Ben hala ona bakmış dalıp giderken, gülümseyip konuşma ya devam etti. "Buyurun bu arada çikolatanız." Daldığım düşünce okyanusundan çıkıp gülümseyerek adamın elinden çikolatamı aldım. "Çok teşekkür ederim ve özür dilerim zahmet verdim. Buna hiç gerek yoktu." Gülümseyip omuz silkti ve dostane bir tavırla konuştu." Sorun değil canınız sağ olsun." Bir şey demeyip sadece gülümsedim ve durup daha fazla saçmalamamak için olduğum yönün istikametinde geri dönüp yürümeye başladım. Hem utanmış hem de etkilenmiştim. Sırtımda bakışlarının ağırlığını hissediyordum ama dönüp bakmadım. Bakamadım.
*****
Paris’ten geldiğimden beri ilk defa yerleşik düzenimi kurabileceğim, içerisini yuva yapabileceğim binanın karşısında duruyordum. Burası lojman tipi bir binaydı ve yirmi katlıydı. Ve ben bu binada gidip en tepedeki katı seçmiştim. Çünkü internette araştırdığımda asansörlü olduğunu görmüştüm. Bu kadar tepede seçmemin bir diğer nedeni de İstanbul'un kalabalık bir şehir olmasıydı her yerde gökdelen tipi binalar vardı ve muhtemelen alt katlarda yaşasam güneşin doğuşunu hissedemeyeceğim için bilerek yirminci katı seçmiştim. Güneşi seviyordum, yaydığı sıcaklığı seviyordum. Üzerimde bıraktığı etkiyi seviyordum. Düşünceler içinde binaya yaklaşıp döner kapıdan geçtim. Üzerimde sadece el çantası taşıyordum. Neyle karşılaşacağımı bilmediğim için. Bugün sadece işin maddiyat kısmını halledecek gereken ücreti ödeyecektim. Yarın da taşınacaktım. Güvenlik denetiminden geçip karşı tarafta duran resepsiyon bölümüne doğru yürüdüm. Kendisine doğru geldiğimi gören görevli kadın olduğu yerde doğrulup konuşmaya başladı. "Buyurun nasıl yardımcı olabilirim?"
Masaya doğru yaklaşıp konuşmaya başladım. "Orhan Aslan Bey burada mı?" Dediğimi duyunca ankesörlü telefonu eline aldı ve numarayı tuşlamadan önce bana baktı." Randevunuz var mı? Ne için sormuştunuz?" Olumlu anlamda kafamı salladım ve konuşarak bunu destekledim. "Evet var dün telefonda kendisiyle bizzat konuştuk. Kendisi bugünün uygun olduğunu söylemişti." Olumlu anlamda kafa salladı ve telefonun tuşlarında eli gezinirken bir soru sordu. " Peki isminiz nedir, kimin geldiğini söyleyeyim?" Tane tane söyledim. "Lavin Kılıç." Kadın olumlu anlamda kafa sallayıp birkaç numaraya bastı. Karşı taraf aramayı açmış olmalıydı. Sekreter konuşmaya başladı. "Orhan Bey, bir ziyaretçiniz var."
Karşı taraf bir şey dedi ve sekreter onu cevapladı. "Adının Lavin Kılıç olduğunu söylüyor." Birkaç şey daha konuşup telefonu kapattılar. Sekreter kadın bana bakıp konuşma ya başladı. "Orhan Bey birazdan gelecek Lavin hanım. O sırada isterseniz bekleme salonunda onu bekleyebilirsiniz." O sırada kapının sağ tarafında duran fıstık yeşili ve gri tonlarının bulunduğu oturma takımını eliyle gösterdi. Onu onaylayıp teşekkür ettim ve dediği bölüme doğru yürümeye başladım. Çantamı masanın üstüne koyup karşısındaki fıstık yeşili kanepeye yerleştim. Umarım fiyat konusunda bir sorun yaşamazdım. Dün siteyi gezerken yorumlara göz atmıştım ve çoğu iyi yorumlardı.
Diğerlerine bakmaya gerek duymamıştım. Umarım bu ihmalkarlığım başıma dert açmaz.
Oyalanmak için elime aldığım telefonu stresten elimde sıkmaya başlamıştım. Tam o anda bana doğru gelen adım seslerini duydum ve histerik bir şekilde kafam yukarı kalktı. Gelen Orhan Bey’di. Üstüme çeki düzen verip çantamı masanın üstünden aldım ve ayağa kalktım. Orhan Bey önünde birleştirdiği ellerinden birini havaya kaldırıp sorgular şekilde adımı söyledi. "Lavin Kılıç'tı değil mi?" Kafamı olumlu anlamda sallayıp gülümsedim. "Evet, kontrat için gelmiştim. Bir de binayı önden görmek istedim." Orhan Bey de gülümseyip kenara çekilip yolu gösterdi. "Öyleyse gidelim." Olumlu bir şekilde baş selamı verip adamın verdiği yoldan ilerleyip beraber asansöre doğru yürüdük.
*****
Yeni satın aldığım evin yatak odasın da ki gardırobuna kıyafetlerimi yerleştirirken diğer yandan bugün yaşadıklarımın hayal mi yoksa gerçek mi olduğunu anlamaya çalışıyordum. Ben bunları gerçekten yaşıyor muydum? Şu an resmen kendi paramla satın aldığım eve büyük bir coşku ve istekle eşyalarımı yerleştiriyordum. Dün aradığım şeyi bulamamaktan korkup tüm gün ev arayacağımı sanırken emlakçının gösterdiği son daire sayesinde bu korkumdan kurtulmuş o son daireyi satın almıştım. Ev de üstelik tam istediğim gibiydi. Mutfak ile birleşen bir oturma salonu. Oturma salonunda duran beyaz büyük bir kanepe ve hemen önünde duran cam masa ve kanepenin karşısında TV ünitesinin üstünde duran ortanca plazma bir televizyon. Oturma salonun neredeyse bir kenarı boydan boya camla kaplıydı. Geceleri dışarıyı izlemek için bire-bir. TV ünitesinin sağ kapıdan taraftaki yanında duran krem on iki gözlü kitaplık ve sağ tarafında da abajur lamba duruyordu.
Gardıroba kıyafet yerleştirme işi bitince bavulun ağzını fermuarlayıp dolabın kenarına doğru çekiştirdim. Sıra makyaj malzemelerini krem masaya yerleştirmeye gelmişti. Tam o sıra da zil çaldı ortanca el çantasını ağzı açık bir şekilde krem rengi ahşap masanın üstüne koydum ve kapıya doğru koşmaya başladım. Büyük bir ihtimal internetten sipariş ettiğim abur cubur türü şeyler gelmişti. Kapının cam gözünden bakıp gelen teslimatçıyı gördüm ve kapıyı açtım. Adam elinde tuttuğu poşetlerle bana bakıp sorgular bir şekilde adımı söyledi. "Lavin Kılıç siz misiniz?"
Olumlu anlamda kafamı salladım. Elindeki poşeti almam için uzatırken konuşmaya devam etti. "Buyurun siparişiniz."
Teşekkür edip poşeti elinden aldım. O da iyi günler dileyip gitti. Elimdeki ağır poşeti memnuniyetsizce salladım. Şimdi bunları mutfaktaki dolaplara yerleştirmek gerekecekti. Omuz silkip dudaklarımı büktüm ve mutfağa doğru yol aldım. Bugün yapacağım şeyleri tahmin edince iyi ki üstüme rahat ve düzenli görünen bir şey giymişim. Yoksa bugün adeta bir eziyet olurdu benim için. Eşyaları yerleştirip poşetlerini de katlayarak bir çekmeceye koydum ve yemek için hazırladığım tavuk sosu aromalı nodüle ile salonun yolunu tuttum ve koltuğun yanına vardığımda tepsiyi cam masanın üstüne koydum. Tam çöp sticksleri alıp noodleye batıracakken yerde gezen küçük bir karartı gördüm. Ve ayaklarımı hızla koltukta altıma toplayıp endişe ile o kara şeye baktım.
Gördüğüm şeyle sesli bir çığlık attım. Tam da tahmin ettiğim gibi bu bir hamam böceği idi ve yerde yürümeye devam ediyordu. Korku içinde böceğe bakarken bir an neredeyse nefes almayı bile unutmuştum. İyi de bu kadar lüks bir binada hamam böceğinin işi ne? Gözümü böcekten ayırmayıp mutfakta duran el süpürgesi ile bakıştım. Ya o zamana kadar böcek ortadan kaybolup sonra kıyafetime çıkarsa ya onu üzerimde görürsem? Aklımı kaçırırdım herhalde. Kafamı böcekten tarafa çevirdim koltuğa doğru yani benim yanıma geliyordu. "Gelme ya hayır, gelme!" Koltuğun kenarından atlayıp kapıya doğru koştum. Yemek masada kalmıştı ama yapabileceğim bir şeyde yoktu. Hamam böceği bu boru değil.
Arkama som kez bakıp kapıyı açtım. O sıra da önümden biri geçiyordu. Zaten böcekte hala bu tarafa doğru yürüyordu. Bana doğru gelen böcekten daha da korkup birden adamın üstüne atladım ve bacaklarımı karnına sardım. Kim olduğunu görmemiştim. Gözlerim sıkı sıkı kapatmış nefes almaya çalışıyordum. Kimin üstüne çıktıysam adam konuşmuyordu. Bunu umursamayıp bir soru yönelttim. "Hala orada mı duruyor?" Adam durup cevap verdi. "Anlamadım ne hala duruyor mu?" Böcekten tarafa bakıp tıslayarak geri adamın omzuna kafamı gömdüm. O sırada konuşmaya başladım. "Şey ya böcek işte, az önce peşimden geliyordu. Hala peşimde mi?" Adam derin bir nefes alıp gülümsedi ve konuşmaya başladı. "Anladım çok korkmuş olmalısın ama merak etme böcek falan yok burada."
Merak içinde adama bakmadan sordum. "Gerçekten yok mu?" Adam hafif bir kahkaha attı. "Evet, gerçekten yok."
Derin bir nefes alıp kafamı gömdüğüm omzundan çektim. Ve boynuna birden atladığım adamın kim olduğuna baktım. Şok içindeydim. O gün yere düşen çikolatayı bana veren takım elbiseli adamdı. O da aynı şekilde bana bakıyordu. Şok içinde, sanırım ikimizde bu şekilde karşılaşmayı beklemiyorduk. Ben böyle kaderin cilvesine... Uzun süre böyle birbirimize bakarken hızlanan kalp atışımız ortamdaki tek ses kaynağı idi. Onu bulmuştum işte hem kapı komşum hem de platonik aşkım.
Bir süre daha ona baktığım da bulunduğumuz durumun saçmalığı aklıma geldi ve adamın kucağından yere geri iniş yaptım. Bu sıra da adamın sağ elinde tuttuğu naylon çöp poşetini görmüştüm ve buna rağmen beni uyarmamış kucağına atlamamı dert etmemişti. Yine de utandım ve bunu gizlemek için bir soru yönelttim. "Sizin burada ne işiniz var?" Sonra düşündüğüm ihtimal aklıma gelmiş gibi şaşkınlık içinde soruma devam ettim. O ise düz bir şekilde bana bakıyordu. "Yoksa sizde mi burada mı oturuyorsunuz?" Olumlu anlamda kafa salladı ve eliyle kaldığı yeri işaret etti. "Evet sizin hemen yan tarafınızdaki dairede kalıyorum."
Anladım dercesine mırıldanıp kafamı önüme eğdim ve elimle yüzüme gelen saç tutamını kulağımın arkasına attım. Çok utanıyordum, resmen adamın kucağına atlamıştım. Referansa bak sen... Ama teklifsizce burada böyle dikizlemezdim. Bu saçma karşılaşmayı hala düzeltebilme şansım vardı. O sırada hala evimde duran hamam böceği aklıma geldi. Onu çıkarabilirsem ancak o zaman adamı davet edebilirdim ama bende de o yürek ne gezer? Düşüncelere daldığımı fark eden adam bir soru yöneltti. "Bir sorun mu var? Endişeli görünüyorsunuz." Kafamı eğdiğim yerden kaldırıp boşta bulunup hah diye seslendim. Bunu yapmamla yüzümü buruşturmam bir oldu. N'apıyorsun Lavin? Daha ilk dakikadan adama kendini rezil edeceksin, kendine gel hemen!
Adam bana bakarken bende az önce koşarak çıktığım daireyi gösterdim. " Şey evde bir böcek var. Ve ben böcekten çok korkarım. Sizi davet edecektim ama böcekten kurtulamadığım için bunu yapamıyorum." Cümlenin bu tarafını adama bakarak söylemiştim. Anladığını belirtir gibi bakıp çöp poşetini kapının kenarına bıraktı. "Nerede bu böcek? Gösterin sizin için ondan kurtulayım." Tamam deyip önüne geçtim ve ben önde o arkamda daireme geçiş yaptık. Az önce yemek için çıkardığım ama böceğe korkumdan yiyemediğim noodle masanın üstünden bana göz kırpıyordu. Ama dikkati mi böceğe verdim ve tam ayağımın dibinde durduğu için korku içinde sekerek kendimi beyaz kanepenin üzerine attım ve yastığı önüme alıp adama böceği gösterdim. İ..işte o..orada, ye..yerde!" Adam şaşkın bir şekilde hem bana hem böceğe baktığında sonra kafasını yine bana çevirdi. Niye öyle bakıyor diye merak ederken kafamı eğip durduğum pozisyonu inceledim ve o an anladım.
Çok saçma bir şekilde duruyordum hem de hoşlandığım adamın karşısında. Toparlanıp yapmacık bir şekilde öksürdüm. Bu sefer hızlı ve sakin konuştum utancımı gizler gibi. "Yerde yani." Adam bir süre daha bana bakıp konuşmaya başladı o sırada krem hırkasının kollarını sıvamıştı. "Peki karton bardak gibi bir şeyiniz var mı?" Karton bardak mı ne yapacaktı ki onunla? Yine de sordum. "Var da ne yapacaksınız ki onunla?"
Fazla küstah olmayan bilmiş bir tarzla konuştu. "Az sonra öğreneceksiniz, tabi önce bardağı vermeniz lazım." Tamam deyip koltuğun arka tarafından atladım. Böceğin yanından geçmek istemiyordum çünkü. O sırada adam seslendi. "Bir de böcek spreyi, ikisini beraber getirin lütfen." Bu sefer olur deyip mutfak çekmecelerini karıştırdım. O sırada hala bulunduğum duruma şaşırıyordum. Hoşlandığım adam evimdeydi ve benim için böcekten kurtulacaktı az sonra. Karton bardağı ve spreyi bulup çekmeceleri geri kapattım ve adamın yanına doğru ilerledim.
Adam bana baktığın da eşyaları alması için uzattım. Bunu yaparken gülümsemiştim. Adam gözlerini kısıp böceğin tepkisini çekmeden sakin bir şekilde ustaca bardağı böceğin üzerine kapattı. Bense hayretler içerisinde onu izliyordum ve hayret duyguma hayranlıkta eklendi. Bir an düşünmeden edemedim. Sanki evlenmişiz de hoşlandığım adam korkumu bildiğinden benim için böceklerden kurtuluyordu. Mutlu bir şekilde iç çektim iyi de ben böyle güzel güzel hayal kuruyorum ama adamın ismini biliyor muyum ki bunları hayal ediyorum?
Mantıklı olduğunu düşünüp sorumu yönelttim o sırada karton bardağın tam etrafında tur attırarak spreyi sıkıyordu. "Şey, ikidir karşılaşıp duruyoruz ama ben isminizi bilmiyorum. Size ne diye hitap edeyim?"
Spreyi karton bardağın etrafına sıkmaya devam ederken soruma cevap verdi. "Çınar Saraçoğlu." Omzunun üstünden bana baktı ve benim ismimi sordu. Oyalanmadan cevap verdim.
"Lavin Kılıç." İsmimi duyduğunda bedeninin yönünü bana doğru çevirdi ve olumlu anlamda kafasını salladı. Ciddi surat ifadesi yavaşça silinirken dudakları yukarı kıvrıldı ve içten bir gülümseme sundu bana. Ardından tokalaşmak için elini uzattı. "Tanıştığımıza memnun oldum Lavin Hanım." Gülümsedim ve ellerimi onun gibi bende uzatarak karşılık verdim. "Ben de memnun oldum Çınar Bey."