Yeni Üyelik
31.
Bölüm

Sarhoş

@balleswan

Karan


Ofisimde önümde yığın olmuş dosyaların arasında boğulmuş durumdayken nefes alabilmek için kafamı önümde duran dosyalardan kaldırıp camdan dışarı baktım. Dışarıda hava çoktan kararmıştı. Hayret edip telefonumun ekranından saate baktım. Saat yedi buçuk olmuştu. Çınar, sevgilisiyle vakit geçirmek için iki günlük program ayarlayıp tatile çıkmıştı. Burada olsaydı onun yardımıyla daha erken bitirebilirdim. Kendi başıma bir şey yapamadığımdan değil çoğu imzanın yetkisi ben de kritik şeylerin çoğuyla ben ilgileniyorum. Tolganın şirketiyle aramızda bağ kurduğumuz için onun işlerine de bakıyordum. O kısımda yetkim fazla olmasa da ama Çınar şirketin bel kemiği gibiydi. Hem de dert ortağım, onunla konuşmadığımız tek şey gönül işleriydi bu ikimizin de özel alanıydı çünkü.


Böyle konularda birbirimize saygı gösteriyorduk. Onun ilişkisi hakkında fazla bilgiye sahip olmasam da bu konuda kendisini destekliyordum. En azından bu konuda Tolga kadar baskılayıcı değildim. Gerçi Tolgayı da takmıyordum ya her neyse. Defnenin evinde lavaboda olan konuşmamızdan sonraki günlerde bir daha hiç arayıp rahatsız etmemişti. Ama bu Tolga ya yakında işin kokusu gelirdi fazla meraklanmıyordum. Sessiz olması işime geliyordu açıkçası.


Defne demişken, dudağımın kıvrıldığını fark ettim. Onunla konuşmayalı birkaç gün olmuştu. Umarım bileği artık ona sorun çıkarmıyordur. Gerçi o kazanın nasıl olduğu konusunda da bir fikrim yok. Onu o halde gördüğümde acımıştım sanırım ama kendine dikkat etmeyişi beni sinir ediyordu. O sergi gecesinde binada da bileği sıkıntı çıkarmıştı. Topuklu ayakkabılarla arası pek iyi değildi, güzel taşıyordu belki ama hissettirdiği acıyla başa çıkamıyordu. Düşüncesizdi durum kendi iyili olduğu zaman. Mavi gözleri zihnimde belirmeye başladığı zaman sanki çok yakınımda gibi hissediyordum. Bazen gün içinde olumlu olumsuz çok fazla şey düşünüyordum karmaşık bir beynim vardı. Bir düşünce aklıma düştüğünde körü körüne arkasından gitmezdim. Ama bu düşünceyi sonuna kadar takip etmek ve kafamda varlığını sürdürmesini istiyordum. Defneydi çünkü o ilk önce düşüncelerimde beliren sonra kalbimde kendine yer etmeyi becerebilen tek kadın.


Ayaklarımın duruşu değiştiğinde buradan kalkıp tüm işleri bırakıp sadece onun yanına gitmek istediğimi hissediyorum. Sıkıntı içerisinde dosyalara baktım, aslında zaten bitmişti birçoğu. Sadece son birkaç şeye daha göz atmam gerekiyordu. Umarım gecenin sonunda onun yanında olabilirim. Nedenini bilmiyorum ama bunu istiyorum. Evet biliyorum çok saçma bir istek.


Sadece kendi kalbimin atışlarını duyduğum ofis odasında buna telefondan gelen arama sesi de karıştığında kaşlarımı çatıp ekrana baktım. İyi insan lafının üzerine arıyordu gerçekten. Gülümsemekle gülümsememek arası bir mimikle telefonu açtım ve kulağıma yaklaştırdım.


"Alo, Defne sen misin?"


"Karan Bey siz misiniz?" Duyduğum şey ile kaşlarımı biraz daha çattım. Defne neredeydi ve telefonunu başka bir erkek kullanıyordu?"


"Evet benim, Defne nerede o iyi mi?"


"Sayılır, Defne Hanım barda şu an telefonu kullanacak durumda olmadığı için sizi aramayı düşündüm."


"Neden, Defnenin nesi var?"


"Çok fazla içtiği dağıldı, ona durması gerektiğini gitmesinin iyi olacağını söyledik. Sevgilimi arayacağım gibisinden bir şey söyledi. Kendisi konuşacak durumda olmadığı için ben aradım." Defne için endişelendiğimden sevgilim detayına takılmak bir an için aklıma gelmemişti. Oturduğum yerden aceleyle kalktım ve aramanın diğer tarafında benden bir cevap bekleyen adama seslendim.


"Barın konumunu atabilirsiniz, Defneyi almak için oraya geliyorum. Ben gelene kadar gözünüzü üzerinden ayırmayın lütfen."


"Tamamdır ben konumu attım, dikkatli sürün gecenin bu vaktinde fazla trafik olur."


"Tamam. Teşekkür ederim." Telefonu kapattım ve arabaya binip motoru çalıştırırken telefonuma gelen bildirimle ekrana baktım. Konum yazıyordu. Arabayı o konuma doğru sürmeye başladım. Ah Defne Ah yine ne işler peşindesin?"


Mekânın önüne geldiğimde motoru durdurup arabadan indim ve kapıyı kilitledim. Anahtarı cebime atarken telaşla mekânın kapısından içeriye geçtim. Gözlerim kendinden geçmiş Defneyi ararken oldukça endişeliydim. Onu bulduğumda avucuna kafasını yaslamış muhtemelen birkaç saniye önce yarısına geldiği içki bardağına bakarken. Düşünceli duruyordu dudaklarını büzmüştü acaba aklından ne geçiyordu?


Onu ürkütmemeye çalışarak arkasından geçtim ve sağ tarafındaki bar taburesinde yerimi aldım. Çekilen bar taburesinin bıraktığı sesi duyduğunda kafasını benden yana çevirip ilk birkaç dakika boş gözlerle gözlerime baktı. O boş gözlerine sarhoş sesi de eklendi hemen sonra.


"Sen kimsin, ben sevgilimin gelmesini istemiştim. Kendisi birazdan burada olur. Kalk oradan çabuk." Sevgilim kelimesi dudaklarından bir kez daha çıktığında iç çekip gülümsedim. Şu an sarhoş Defne gözüme her şeyden daha masum geliyordu. Tepkisini merak ettiğim için kendim hakkında ona takıldım.


"Yaa demek sevgilini bekliyorsun. Adı ne ve yakışıklı birisi mi?" Sorum üzerine düşünürcesine gözlerini tavana dikti elini çenesine atmış düşünüyordu. Sonra gözlerini aralayıp bana baktı.


"Karan adı, aşağı yukarı.. hatta neredeyse sana benziyor. Yakışıklı da üstelik." Bak sen dercesine alayla kaşlarımı kaldırdım ama gülümsüyordum.


"Onu seviyor musun peki?"


"Yaani sevmesem onunla çıkmazdım sanırım. Hem sen bunları neden soruyorsun ki sevgilimi bu kadar çok merak ediyorsun?" Sarhoş olduğu için sesi yüksek çıkıyordu biraz, göz ucuyla etrafıma baktım herkes kendi derdinde görünüyordu. Kafamı etraftan çekip odağıma Defneyi aldım yine. Hala çattığı kaşlarının altından baygınca bana bakıyordu. İyice çakır keyif olmuştu. Karşımda ilk defa sarhoş duran bu kızla ne yapacağımı bilmiyordum.


"Heyy birisi soru sorduğunda cevap vermelisin, neden etrafa bakıp duruyorsun?"


"Çok pardon, aslında sevgilin gelemediği için yoğun olduğunu belirtti onun yerine ben geldim. Ama yarın yanında olacaktır kesinlikle."


Bakışlarını kaçırıp keyifsizce somurttu, duyduğu şeyler sarhoşta olsa hoşuna gitmemişti.


"Her zamanki gibi meşgul, oysa benim ona şimdi ihtiyacım var. Ama bu onun umurunda değil."


"Öyle düşünme, belki o da böyle olmasını istememiştir. Hem ona neden bu kadar çok ihtiyaç duyuyorsun ki? Ben varım burada bana söyle."


Cıkcıkladı ve dibinde biraz sıvı kalan bardağı eliyle sallayıp son yudumu da içtikten sonra masaya sertçe koydu. "Olmaz, bunu onun duyması lazım. Bir yabancıya söyleyemem." Söyleyeceği şeyi duymayı çok istediğimi fark ettiğimde ondan tarafa döndüm ama önce bir şey yapmam gerekiyordu. Kalkıp gidermiş gibi yaptım. Ardından sandalyeye oturmadan önce hafifçe omzuna dokundum. Kafasını kaldırıp bana baktığında gülümsedim ama gözlerimde endişe vardı. "Defne, ben Karan senin için geldim sevgilim."


Olduğu yerde sarhoş haline rağmen doğruldu ve heyecanla bana bakarken elini omzunu kavrayan elimin üzerine koydu hissetmek istercesine.


"Karan, gelmişsin burada olduğumu nereden bildin? Hiç gelmeyeceksin sanmıştım."


Doğrulduğu zaman üzerine giydiği elbiseyi görmüştüm, çok güzel görünüyordu. Gerçi o her haliyle güzeldi. Boşta kalan elimi kavradığı elinin üzerine koyup desteklercesine tuttum ve ona bakarken gülümsedim. "Geldim, senin için hep gelirim. Zaman mekân fark etmez, sen yeter ki iste."


Yüzüme birkaç saniye gülümseyerek baktıktan sonra kaşlarını çattı ve boşta kalan eliyle koluma vurdu. "Yalancı, o adam neden öyle söyledi o zaman?"


"Hangi adam?" Aslında kimden bahsettiğini çok iyi biliyordum ama numara yapmak hoşuma gidiyordu.


"Sana benzeyen bir adam işte. Çok işin olduğunu, onun için kendisini gönderdiğini söyledi."


"Haa o adamı diyorsun sen, ben gelince o da gitti. Sürpriz yapmak istedim sana. O planın bir parçasıydı sadece."


"Sürprizmiş tıch." Gülmemek için dudağımı birbirine bastırdım.


"Geldim sonuç olarak, sevinmedin mi? Şu an yanındayım ne istiyorsan söyleyebilirsin bana."


Gözlerime hala masum bir sinirle bakarken düşünürmüş gibi baktığında aklına bir fikir gelmiş gibi dudağı kıvrıldı.


"Söylemekten çok yapmak istediğim bir şey var. Bir de bir eğilsene çok uzunsun yetişemiyorum." Anlayamasam da dediğini ikiletmeden eğildim. Memnun bir şekilde gülümseyip dudaklarıma bir öpücük bırakıp geri çekildi. Ardından fazla sert olmayacak şekilde tokat attı. Dokunuşu varla yok arasındaydı. Acımayan yanağımı tutarken hayret içerisinde ona baktım.


"Bu neydi şimdi, önce öptün sonra niye tokat atıyorsun? Deli misin sen?" Kıkırdadı ve elini dudağına getirdi kafası iyice yanmıştı. Sonra sarhoş olduğu için kısık gelen sesiyle varla yok arası bir şeyler söyledi.


"Ben hem sever hem döverim ayrıca söylenme hak ettin sen bunu."


"Peki sen öyle diyorsan öyledir sevgilim. Söyle bana anlatmak istediğin şey neydi?" Yüzünü anlamsızca buruşturduğunda dediği şeyi hatırlamaya çalıştı. Sonra olduğu yerde yalpalanmaya başladı. Sarhoş olduğu dengesini sağlayamıyordu. Ondan hızlı hareket edip bar taburesine oturmasını sağladım.


Ben de onun yanına oturduğumda önce elini dalgınca saçlarının arasından geçirdi. Ardından boş bardağı eline aldı. Konuşurken bir şeylerle uğraşmayı çok seviyordu sanırım. Merakla onu izliyordum ben de. Yan profilden de bir harika görünüyordu bugün niyeyse.


"Hatırlamıyorum, ama biri var. Belki senin tanıdığın biri. Kahve rengine bu kadar eziyet eden başka bir adam tanımıyordum. O hep kahverengi şeyleri tercih ediyor. Sayesinde renkten soğudum."


Acaba abimden mi bahsediyordu, belki tanıdığın birisi demişti. Acaba Tolganın bu işte parmağı var mıydı? Mevzunun derinine inmek istiyordum ama Defne sarhoştu bu gecelik ondan daha fazla bilgi alamazdım. Düşünmeyi bırakıp Defnenin yan profilini inceledim. Madem konu renklerden açılmıştı ben de devam ettirsem sorun olmazdı herhalde.


"Peki en sevdiğin renk ne?"


"Buz mavisi ve mavinin diğer tüm tonları." Hiç duraksamadan cevap vermişti.


"Buz mavisi mi, neden?"


"Sevdiğim adamın göz rengi olduğu için. Bana her bakışında o maviler sürekli ton değiştiriyor ama ben buz mavilerine daha çok tutuluyorum." Ardından kısa bir an için bana baktı ve gözlerini kaçırıp ekledi.


"Buz kadar soğuk olup içimi bu kadar yakabilen başka bir renk yok." İtiraf ettiği şeyin büyüklüğü karşısında yutkundum. Böyle şeyleri itiraf etmek için sürekli sarhoş bırakma düşüncesi geçiyordu aklımdan. İtiraf kotamı o an için doldurduğumu fark ettiğimde oturduğum yerden kalkıp Defnenin masada duran telefonunu cebime koydum çantasını da koluma doladım ve Defneye yaklaşıp onu ırgaladım. "Defne, uyan eve gidiyoruz sevgilim."


Derin bir iç çekti ve kafasını gömdüğü yerden kaldırıp mayhoş bir şekilde bana baktı. Kollarının altından tutup onu ayağa kaldırdım. Bar taburesini geriye doğru çekip Defneyi kendime doğru çektim ve dikkatli bir şekilde kucağıma aldım. Ardından barmene seslendim. "Ben Defneyi götürüyorum, borcu varsa bana yaz iban numaranı, atarım hesabına fiyatını."


Barmen onaylarcasına kafasını sallayıp bizi olduğu yerden uğurladı. Onu arkamda bırakıp mekanının çıkışına doğru ilerledim. Araba da sürücü koltuğuna bindirdiğimde emniyet kemerini taktım. Kendi tarafımın koltuğuna oturduğumda kapıyı kapatıp motoru çalıştım ve arabayı onun evine sürdüm. Motorun çalıştığını fark ettiğinde uykulu bir şekilde bana bakarken kısık sesle sordu. "Nereye gidiyoruz?"


"Senin evine."


"Benim evim olmaz."


"Neden, gitmek istediğin başka bir yer mi var?"


"Deren eve arkadaşlarını davet etti. Gece eğlencesi yapıyorlar. Bu halimle karşılarına çıkarsam olmaz."


"Tamam, o zaman benim evim uygun olur mu?"


"Olur, senin evine gidelim. Hem benim evden de büyük, ferah." Onun bu haline güldüm ve kafamı önümdeki yola çevirdim.


*****


Defne kucağımda evin içine girdiğimde yukarı kattaki merdivenleri tırmanmaya başladım. Ona verdiğim misafir odasından içeri girdiğimizde uyandı ve yüzünü buruşturup elini ağzına götürdü. Sanırım midesi bulanmıştı. Onu banyoya doğru ilerlettiğimde ıslanan omzum sayesinde bunun için geç kaldığımı fark ettim. Ve kapıyı açıp onu kucağımdan aşağı indirdim. Lavaboya ilerleyip midesini boşaltmaya çalıştığında arkasına geçip saçlarını yüzüne gelmemesi için tuttum. Bittiğinden emin olduğumda musluğu açıp elimi suya daldırdım ve yüzünü yıkadım. Ardından musluğu kapatıp bana bakmasını sağladım.


"Şimdi biraz daha iyi misin?"


"Hayır hala berbat hissediyorum. Başımda çatlıyor."


"Tama benimle gel sana giymen için rahat bir şeyler vereceğim. Ardından kendi üstümü değiştirmem lazım." Bir şey demeyip kafasını salladı ve beraber banyodan çıktık. Üzerine kirlenip kirlenmediğini anlamak için birkaç dakika baktım. Temiz görünüyordu. Sadece batan benim kıyafetlerimdi. Dolaba ilerleyip uzun beyaz bir tişört çıkardım. Siyah şortu da yatağın üzerine koyup onu odada yalnız bıraktım.


Üzerimi değiştirdiğimde Defnenin durumunu merak ettiğim için oraya doğru ilerledim. lakin odasında değildi kaşlarımı çatıp odadan geri çıktım aşağıdan gelen takırtı sesleriyle merdivenlerden aşağı indim. Bu kız sarhoş değil miydi ne ara aşağı indi? Mutfaktan tabure çekme sesi duyduğumda oraya doğru ilerledim. Kapıdan içeri girdiğimde Defneyi taburenin üzerine oturmuş kırmızı bir şey içerken buldum.


Bana aldırış etmeden bardaktaki sıvıdan bir yudum aldı ve ardından yüzünü buruşturdu.


"Bu ne be? Kırmızı şarap sandım vişne suyu çıktı!" Kapıda dikilmeyi bırakıp ona doğru ilerledim. Bir bardak daha içmek üzereyken bardağı elinden aldım.


"Defne, mideni daha yeni boşalttın, bir daha bir şey içmemelisin."


"Su içsem olur mu susadım da biraz."


"Olmaz o daha kötü yapar asıl."


"O yasak bu tehlikeli ne içeceğim ben?"


"İlla bir şey içmek zorunda değilsin, sarhoş olduğun için kafan karışık sadece."


"Sarhoş mu, ben sarhoş değilim alkol bey!" Onun bu haline gülüp ardından taburenin üzerinden kaldırıp kucağıma aldım ve mutfağın ışığını kapatıp oradan çıktık. Merdivenlere ilerlediğimizi görünce sızlandı.


"Benim uykum yok ki, salonda otursak olmaz mı sohbet ederiz. Dans falan ederiz ne bileyim."


"Dans mı ederiz, sen kaç bardak alkol aldın Defne?"


Omzumun üzerine doladığı kollarını çözüp kısık gözlerle eline baktı ve görmem için kaldırdı.


"Bir elin parmaklarını geçecek sayıda, sahi kaç bardak oluyor bu?"


"Altı, ciddi ciddi altı bardak mı içtin?"


"Hayır yanlışın var o kadar içmedim."


"Ne kadar içtin peki, beş mi?"


"Yedi bardak, seni beklerken barmen söyledi. Bir daha da içki vermediler zaten."


İnanamazmış gibi ona bakıp kısık sesle söylendim. "İyi ki vermemişler, gerçi hiç vermemeleri gerekirdi."


"Canım sıkkındı dağıtmak istedim ne var bunda?"


"Sen dağıtma Defne, toparlayamıyoruz sonra." Yüzüme kötü kötü bakıp debelenmeye başladı. İnmeye çalışıyordu.


"Bıraksana beni eve gideceğim ben, sürekli azarlıyorsun."


"Neden acaba?" Bir şey diyecek gibi olduğunda araya girdim.


"Ayrıca evine gidemeyiz, kardeşin arkadaşlarıyla parti veriyor evde."


"Parti ha bensiz bir de gidip partiyi basmalıyım. Sen de gelsene Karan?" Ardından gülerek ekledi. "Hem eğlenceli olur, canım sıkılmaya başlamıştı zaten."


"Benim daha eğlenceli bir fikrim var, duyunca sende sevineceksin bence."


"Yaa, neymiş o söylesene aşırı merak ettim." Çocuksu merakı gözüme tatlı gelmeye başladığında gülümsedim.


"Uyuyacağız, çok eğlenceli bir plan değil mi?"


Gözlerini devirerek gözlerime baktı ardından yüzünü buruşturdu. Elini dudaklarının üzerine götürürken konuşmaya çalıştı. "Karan lütfen bırak, lavaboya gideceğim." Bir şey demeyip inmesine fırsat verdim. Aşağı indiğinde ilk birkaç dakika öyle kalıp ardından kıkırdadı ve lavabonun ters istikameti bir yere doğru koşturdu. Hızlıydı bir anda gözden kayboldu.


"Defne, bunu yanına bırakmayacağım senin!" Ses gelmiyordu, az önce bir hışım içerisinden girdiği kapıya doğru ilerledim. Eşiğin üstünden geçip kapıdan uzaklaşarak odanın ortasına doğru yaklaştım. Ardından bir şeyin kımıldadığını hissettim ama balkonun perdesi havalanmış sadece.


"Yakalandın!" Biri sırtıma atladığında ellerini gözlerime siper etmişti. Önümü göremediğim için birkaç adım sarsıntılı adımlar atıp koltuklardan birinin üzerine düştüm ve tutunmaya çalıştım. Defne kahkaha atarak sırtımdan indi. Bu sayede oturuşumu düzeltebildim. Defne gözlerinde anlayamadığım bir duyguyla bana doğru yaklaştı. Elleri koltuğun kolunu kavradığında dizlerini koltuktan destek olarak iki yanıma dayadı ve bu sayede biraz daha yukarıya çıkabildi


Kollarım kucağımda dururken, savunmasız bir durumda olduğumu fark edip halime içten içe küfrettim. Üzerine giydiği beyaz tişört altına giydiği kısa şortu görünmez kılıyordu. Sadece tişört giymiş gibi bir görüntüsü vardı. Yutkundum, sarı saçları ve mavi gözleriyle bana bakıyordu. Makyajı silinmişti muhtemelen yüzünü yıkarken oldu. Natural bir şekilde kucağımda duruyordu.


Yüzünü yüzüme yaklaştırıp burnunu burnuma sürttü ve geri çekilip gözlerime baktı. Bundan keyif aldığı belliydi. "En son ne diyordun seni duyamadım Karan. Bir daha söylesene."


"Sarhoşsun ve ayıldığında bunları hatırlamayacaksın Defne. Bu soruyu bir de o zaman sor bakalım."


Ellerinden biri yanağıma gittiğinde şuh bir şekilde sırıttı. "Sen beni tehdit mi ediyorsun? Ben mi yanlış anlıyorum yoksa?"


"Sarhoş olduğunu göze alırsak evet, ama tehdit kısmı doğru. Sadece ayılmayı bekle."


"Neyse ne, şu an üstünlük ben de ve umurumda olan bu." Dudaklarım kıvrılırken ellerimi beline doğru getirdim ve boşluğunu kavrarken gözlerine baktım. Dudakları kenara doğru kıvrıldı. Hoşuna gitmişti.


Oyunu kuralına göre oyna diyorsun demek. Bunu sevindim, bu az önceki azarlayan halinden iyidir."


"Öyle bir şey dememiştim aslında ama sen bilirsin. Sadece bu gecelik sana uyacağım." Sarı saçları omzundan aşağı dökülürken işaret parmağını dudağıma getirdi ve uyarır tonda ses çıkardı. "Sus çok konuşuyorsun, yapmak istediğim bir şey var yapamıyorum."


Dudağımın üzerindeki parmağının varlığını yok saymaya çalışırken sorar gözlerle ona baktım. Tepkisi muzip bir şekilde gülümsemek oldu ve yüzüme doğru yaklaşıp dudağını dudaklarıma bastırdı. Bunu beklemiyordum işte, şok içinde araladığım gözlerimi yumduğumda dudaklarını araladım. Birbirimize karşılık verdik, dudağımın üzerinde kıvrılan dudağından gülümsediğini anlayabiliyordum. Elimle belinin tutuşunu güçlendirdim. Ardından ellerim sırtına doğru ilerleyip saçlarına dokundu. Dokunuşu ipek gibiydi saçlarının. Ardından ellerim yüzüne doğru yaklaşıp yanaklarına dokunduğunda dudaklarını dudaklarımdan ayırdı. Dudakları öpülmekten kıpkırmızı olmuştu ve ıslaklıkla parlıyordu.


Gözüme hınzır ve aç parıltılarla bakarken olduğu yerde doğruldu ve koltuktan indi. "Devamı için benimle gel yakışıklı. Yani kısaca follow me." Ardından tutmam için elini uzattı. Gece gece nereden geldiğini bilemediğim özgüvenine bakarken sırıttım ve uzattığı elini tuttum. Tepkisi memnun bir şekilde gülümsemek olurken konuşmayı bitirdi. "Bu geceyi en güzel rüyan yapacağım. Bekle ve gör yakışıklı."


Loading...
0%