Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Sergi Binasında Bir Gece

@balleswan

Azra


Hayatta bazı anlar vardır; sona biraz daha yaklaştığını düşünürsün ve çaresizce sonunun yaklaşmasını beklersin. Bazı anlar için de biraz kelimesi yetersiz gelir bizzat diptesindir. O an için her şey anlamını kaybeder ve senin elinden bir şey gelmez olur. Çaresizlik elini kolunu bağlar adeta. Dilin lal olur bedenini bir felç dalgası kaplarda hareket edemezsin ya hani.


El mecbur çaresizliği kabullenirsin ve sonunu beklersin. Bu birazdan içine düşeceğin karanlık bir kuyuya benzer. Hatta o kadar karanlıktır ki dibi göremezsin. Karan o derin kuyuydu işte. Ve birazdan ben onun karanlığına düşecektim. Sağ kalır mıydım orası meçhul...


Ama hayır böyle bitemezdi, izin veremezdim buna. İnanmaz şekilde Karana baktım bana hala şüpheli gözlerle bakıyordu.


"Kullandığım parfüm defne aromalı değil diye nasıl böyle bir çıkarım yaptın anlayabilmiş değilim ama bir şeyden çok eminim. Sen saçmalıyorsun. Arkası boş çıkarımlarını kendine sakla."


Nefes nefese kalmış bir şekilde omzumdaki çantayı elime alıp içinden bir kaç gün önce çıkardığım sahte ama son derece gerçek duran kimlik kartını gözüne sokmak istercesine ona yaklaştırdım.


"Bak burada ne yazıyor görüyor musun?"


İsmimin yazılı olduğu yerin altını parmakla gösterip ismimi heceleyerek söyledim.


"DEF-NE A-CAR."


Kimliği görmesi için biraz daha yaklaşırdım ve sonra geri çektim. Böyle bir şey beklemediği çok belliydi ama yine de şok içindeymiş gibi görünmüyordu.


"Ben daha birkaç gün önce gördüğü kişiye yalan söyleyecek kadar basit biri değilim."


Bir şey demeden önce gözlerime uzun uzun baktı ve derin bir nefes aldı. Nasıl bir açıklama yapacaksa bunun için baya bir sabra ihtiyacı varmış gibi görünüyordu.


"Bir, ben sana öylesin demedim. Verdiğim çiçek örneği basit bir örnekti. İkincisi de madem yalan söylemiyorsun madem dürüstsün. Dediğim şeyler için gösterdiğin bu aşırı tepki niye?"


Şimdi o da benim kadar sinirli görünüyordu ve bunu normal tonda başlayıp sonlara doğru yükselen ses tonundan anlıyordum. Ama kendini bastırıyordu. Kaba birisi gibi görünmek istemediği için böyle yaptığını düşündüm.


Konuştukça yaklaşan adımları dibimde bitince son buldu. Tepeden bana bakarken hizama gelmek için kafasını aşağı eğdi ve böylece son noktayı da koymuş oldu.


"Bunun için de bir açıklaman var mı Defne Acar?"


İlk birkaç dakika hiçbir şey söylemeden sadece saf bir öfkeyle ona baktım. Haklı olması canımı sıkan bir diğer konuydu. Sahi neden bu kadar aşırı tepki veriyordum? Ben Karan olsam karşımdaki kişi de bu kadar abartılı tepki verse, ben de aynı şüpheci tavırla yaklaşırdım karşımdaki kişiye. Karan yine iyi suratıma çarpmıyordu. Yine de ona hak verdiğimi onun bilmesine gerek yoktu.


Dişlerimi sıkıp sesimi kısık tonda tutarak konuşmaya başladım.


"Aşırı tepki verdiğim falan yok. Sadece çok üzerime geliyorsunuz ve haliyle geriliyorum. Lütfen daha fazla sabrımı zorlamayın."


Öfkeyle bakan yüzü söylediğim şey yüzünden kısa bir an şaşkınlıkla gölgelendi. Öyle ki gergin yüz hatları bile yaşadığı şaşkınlıktan dolayı gevşemişti. Karşısında durup hala ona gergin bir şekilde baktığımı gördüğünde şaşkın yüz ifadesini anında suratından kazıdı. Dudakları düz bir çizgi aldığında ifadesizce bana bakmaya başladı. Sanırım üstüme fazla geldiği konusunda o da hemfikirdi. Hala bana bakarken bu sefer geriye doğru birkaç adım attı ve sıkıntılı bir tavırla ellerini saçlarının arasından geçirdi.


"Unut gitsin, neyse birazdan mekân kapanacak burada kalmak istemeyiz sanırım. Yavaştan topluluğun olduğu yere gidelim."


Konuyu uzatmamış olmasına sevinip bana arkasını dönerek yürüyen Karanın arka profiline bir süre baktım ve ben de yürümeye başladım ama tam arkasına geldiğimde birden benden tarafa döndüğü için irkilip geriye doğru iki adım attım. Kafamı kaldırıp endişeyle ona baktım.


Dudağı mı kıvrılmıştı onun yoksa ben mi yanlış gördüm? Belki de o kadar stresliydim ki hayal bile görmüş olabilirim. Emin olmak için yüzüne tekrar baktım. Sanırım hayal görmüştüm yine o bilindik duvarları takınmıştı gözlerine. Derin bir iç çekip diyeceği şeyi duymak için bekledim. Anlamlandıramadığım derin bir ifadeyle bana bakarken bir şey demek için dudaklarını araladı. Ben de gözlerimi kırpıştırdım, sanki kulaklarım onu dinlemek için yetersiz kalıyormuş da gözlerim daha yararlı olacakmış gibi.


"Bir şey mi diyecektin? Yürürken birden durup benden tarafa döndün."


Kaşlarını çattı ve sorar gözlerle bana baktı. Ama benden istediği yanıtı alamadı çünkü ben de ona beklentiyle bakıyordum. O an aramızda garip bir çekim daha oldu ikinci kez. Başta gayet etkileyici bir an olurken ortalara doğru artık sıkmaya başladığında buz mavileri tarafından soyulduğumu hissettiğim için yanına geçtim ve merdivenlere doğru ilerledim. O sırada konuşuyordum. "Sanırım önemli bir şey demeyecektin. En iyisi topluluğu takip edelim. Yoksa bütün geceyi burada geçirmek zorunda kalacağız."


Kendini toparladığına dair sesler duyarken ifadesiz tutmaya çalıştığım suratımda dudaklarım bir an için yukarı kıvrıldı. Sinirim bozulmuştu iyice, bu adam niye bu kadar tuhaftı?


"Aynen, arkada kalmamanı söyleyecektim ben de. Anlayışın için sağ ol."


Güldüm. "Ne demek vazifemiz."


Sessiz kalıp o arkada ben önde merdivenlerden indik ancak aşağıda gördüğüm manzara ile yürüyüşüm yavaşladı ve şok içerisinde etrafa bakındım. Sanırım geç kalmıştık. Benim yürümediğimi fark etmeyen Karan'ın göğüs kısmını sırtımda hissedince olduğum yer de irkilip merdivenin koluna tutunmaya çalıştım. Lakin düşmeden nihayet sol kolumdan sıkıca tuttu ve duruşumu dengelememi sağladı. Aynı zamanda soruyordu.


"Neden durdun? Kimse yok mu aşağıda?"


"Bir de kendin bak istersen."


Anlamadığını belirten bakışlarla bana bakıp sonra yanımdan geçip aşağıya baktı ve kısık sesle homurdandı. Ben ise düşünceli bir tavırla ellerimi önümde bağladım. Burada tüm geceyi onunla geçirmek nasıl olurdu acaba? Karan benim varlığımı unutmuş gibi davranıp aşağıya indi ve görüş menzilimdeyken etrafı taradı ben de sıkıntıdan merdivenlere oturup kafamı ellerimin arasına almamak için kendimi zor tutuyordum ve ayaklarım da topuklulardan dolayı acımaya başlamıştı.


Topukluları ayağımdan çıkarıp fırlatmak istiyordum bir yerlere artık neresi olursa fark etmezdi benim için. Ayaklarımı hissedemiyordum artık. Aşağıdan gelen ayakkabıların çıkardığı istikrarlı sesler kesilmeye başladığında Karanın sesini duydum. "Orada daha fazla durma gel istersen bu tarafa. Hem burada oturacak yerler varlar. Topuklularla yorulmuşsundur hem."


Acıyla gülümsedim. "Sen benim varlığımı hala hatırlıyor musun ya? Yanımdan öylece geçip gidince unuttuğunu sanmıştım."


Sesimden yayılan çaresiz ve alaylı tonu duyunca yüzüme bakmak için kafasını yukarıya kaldırdı ve bakışları beni buldu. Yüzümde nasıl bir ifade varsa artık sonra bakışları yavaşça ayakkabılarıma doğru indi. Sanırım sorunu yavaş yavaş anlamaya başlıyordu. Yanıma doğru ilerledi. "Canın bu denli acıyorken bile benimle uğraşıyor olabilmen büyük yetenek. İtiraf et bana karşı bir garezin mi var?"


Cümlenin sonlarına doğru yanımda bitmişti, tutmam için kolunu uzatıp yüzüme merakla baktı. "Tutun istersen. Topuklular ayağını bayağı zorlamış olmalı yürüyemezsin böyle." Gözlerinin içine şaşkınlıkla bakıp uzattığı kolunu tereddüt etsem de tuttum ve bana dayanak olmasına izin verdim. Gerçekten de dediği gibi burada oturulacak kanepeler vardı. Su yeşili bir kanepeye Karan'ın yardımı sayesinde beraber oturduğumuzda aklımda olan sadece ayakkabıları çıkarmaktı. Ama Karan'ın bakışları altında bunu yapamazdım. Utançtan kısılan sesimle hala ayakkabılarıma bakarken fısıldarcasına konuştum.


"Başka bir tarafa bakar mısın? Ya da tepemden çekil sadece ışığımı kapatıyorsun."


"Işık mı, bu karanlıkta mı?" Güldü. "Sen ciddi misin Defne?"


Rezil olduğumu bilmenin verdiği hisle gözlerimi yumup sabır çektim ve geri açıp Karandan tarafa bakmak için kafamı kaldırdım.


"Bugün biraz fazla mı uyuzuz? Dün daha iyi anlaşabiliyorduk hiç değilse!"


"Doğru dün anlaşabiliyorduk çünkü tanışma aşamasındaydık daha. Şimdi ise aynı ortamda mahsur kalan iki kişiyiz. Ve gece çok uzun sırf varlığımdan çekindiğin için acını gizlemene gerek yok."


"Ben acımı gizlemiyorum! Ve evet varlığından rahatsız oluyorum. Sanki sen çok mu memnunsun burada benimle kalmaktan? Fırsat bulduğun bir anda yanımdan uzaklaşmadın mı?"


Ayaklarımın acısı katlanılmaz bir boyuta geldiğinde yaşaran gözlerimle Karana bakmaya devam ediyordum hala. Yine de cevabını merak ediyordum. Acaba o da rahatsız mı burada benimle kalmaktan?


Acı içinde ağlamam beklemediği bir şey olmalı ki diyeceği şey her neyse demeyi bıraktı ve kısa bir süre gözlerimin içine bakıp bacağımdan aşırı olmayacak şekilde kavrayıp kendi bacağının üzerine koydu. Bense şok içerisinde ona bakıp engel olamamıştım.


"Ben en iyisi şu ayakkabıya bakayım. Bana karşı nasıl bir öfke besliyorsan artık. Sana ayaklarının acısını bile unutturmuş olmalı."


Acı dediğinde yine ayakkabılarımın verdiği ağrıyı derinden bu sefer daha şiddetli hissetmeye başladığım için acı içinde inledim ve sessiz kaldım. Sadece dudaklarımı kemiriyordum. Onun ayakkabıları ayağımdan çıkarışının her hareketini izlerken yapabileceğim sadece buydu. Dokunuşları kibardı, öyle ki bir an kalp krizi geçirecekmiş gibi hissettim. Bu kadar temas fazlaydı kalbimin seslerini sadece kendim duymalıydım en azından daha az rezil olurdum. Bacaklarımı onun dizinin üzerinden çekip utangaç bir tavırla lafları ağzımda geveledim.


"Tamam burasından sonrasını kendim halledebilirim."


"Krem var mı yanında, kızarmış görünüyor daha da kötüleşmemesi için oranın tedavi edilmesi gerekiyor."


"Bileğimi kırmadım sadece incindi, bu kadar abartmasak mı?"


"Yanında krem falan yok değil mi? Getirmedin. Oysa ben dün yaşadığın talihsizliğin sana yeterince ders olacağını düşünmüştüm."


"Umursuyor maskesinin altından bana laf sokmayı keser misin? Böyle hiç yardımcı olmuyorsun. Belki de sadece susmalısın eminim böyle yardımın daha çok dokunur."


"Seninle laf dalaşı yapmaya meraklı değilim. Düşüncesizliğin sakat kalmana neden olacak sadece seni uyarmaya çalışıyorum. Bir kerede diklenmeyip bana kulak vermeyi dene."


Onu dinlememi istemesindeki ısrarı anlamasam da daha fazla laf vermek istemediğim için geçiştirdim. "Tamam yarın buradan çıkışta doktora görünürüm. Bu seni tatmin eder umarım."


"Sırf beni tatmin etmek için değil kendi iyiliğin için yap bunu. Sonuçta ben kalıcı değilim senin hayatında."


Onun hakkında kurduğum planları bilmeden bu kadar rahat konuşması gülümsememe neden olmuştu. Dikkatimi ayağımdan çekip onun yüzüne bakıp 'sen öyle san' bakışı attım.


Muzip surat ifadem karşısında kaşları hayretle yukarı kalktı. "Bu da neydi şimdi? Niye birden gülümsedin?"


"Nedense ayağım birden ağrımayı kesti. Galiba ayakkabıyı çıkarmam gerekliymiş bunun için."


Anı anını tutmayan davranışlarım karşısında gözlerini kırpıştırdı ve ayakkabılarımın içinden çıkardığım ayaklarıma baktı. Sonra bakışları yine gözlerime ulaştı. "Emin misin, artık ağrımıyor mu?"


Hayır dercesine kafa sallarken gülümsedim. Ardından onun omzunun üzerinden dışarıdaki karanlık sokağa baktım. Şehrin bu kısımlarından ayı görmek imkansızdı. Sokak lambalarının yaydığı ışık buraya da ulaşıyordu ama birkaç saat sonra onlarda sönecekti. İzlenildiğimi hissederek bakışlarımı tekrar Karana sabitledim. Sokak lambasının ışığını arkasına almıştı ama gözlerinin maviliği o kadar parlaktı ki sokak ışığından bile daha aydınlık bir yerde hissediyordum kendimi. Bir yer bu kadar güvenli aynı zamanda bu kadar huzursuz hissettiremezdi.


Huzursuzluğun sebebi ona karşı içimde başlayan hisler mi yoksa beni delip geçen mavileri miydi bilmiyordum. Ona karşı içimde barındırdığım düşünceleri belli etmiyordum ama Karan sadece bakışlarıyla olsun bunlara kolayca erişebilir gibiydi. Ama o da basit bir insandı sonuçta öyle değil mi? Ne düşündüğümü ben söylemeden nasıl bilebilirdi ki? Elimden geldiğince saklayacaktım. Çünkü ne kadar saklarsam o kadar tetikte kalırım ne kadar iyi saklarsam bu oyunu o kadar iyi devam ettiririm. BAŞKA ÇAREM YOK.


Ona bakmayı kesip kanepede geriye yaslandım ve el çantamdan kulaklığımı çıkardım. Ardından üşüdüğümü hissettim, üzerimdeki cekete rağmen. Karan da zaten toparlanmış kendi kol saatine bakıyordu. Onu yok sayıp kulaklığın ucunu telefona kulak pedlerini de kulağıma takıp müziği açtım. Sevdiğim bir şeyi yaparsam soğuğu daha az hissederdim öyle değil mi?


*****


Göz kapaklarıma vuran yeni günün ışığıyla gözlerimi kırpıştırdım. Esneme hareketi yapmak istedim ama omzumun üstünde bir şeylerin ağırlığını hissediyordum. Gözlerimi yavaşça açtığımda sol kolumun üstüne bir ceketin örtülmüş olduğunu görüp sağ tarafıma baktım, birinin göğsüne yaslanmış yatıyordum şu an. Uykunun vermiş olduğu sersemlik kendini yavaş yavaş kaybettirirken bilincim yerine geldi. Bir şeyleri hatırlamıyor ama akıl yürütebiliyordum. Uykum o derece açılmıştı çünkü.


Hala aynı pozisyonda uzanıyorken kafamı yavaşça uzandığım kişinin kim olduğunu görmek için yukarı kaldırdım ve orta dereceli bir çığlık dudaklarımın arasından firar etti. Sessizce küfredip elimle ağzımı kapatıp tedirgin bir şekilde Karan'a baktım. Uyanır uyanmaz bana hakaret etmezse iyidir. Çünkü kaşlarını çatmaya başladı ve uyanma aşamasında olduğunu böylece fark edebildim. Acaba uyandığında bu manzarayla karşılaşınca o ne tepki verecek?


Ya da tepki verir mi? Bu halimize bakınca bu durumun onun eseri olduğunu anlamak zor değildi. Acaba nasıl bir uyku pozisyonuna girmiştik de sabah bu hale geldik? Ben çok deli yatmıyordum belki ama insan az çok hareket ediyor uykusunda. Kendimi süzmeme son veren şey uykulu ses tonu oldu. Bu ses çok basık ama anlaşılır etkileyici bir tondaydı.


"Uyandın mı? Hala üşüyor musun veya? Burada doğalgaz çalışmıyor bu vakitlerde. Malum hava yeni aydınlandı." Anladığımı belirtircesine kafamı salladım.


"Peki bu halimiz kimin eseri? En son böyle durmadığımızı hatırlıyorum." Sorum karşısında ilk birkaç dakika sessiz kaldı ve aklına bir şey gelmiş olmalı ki muzip bir şekilde sırıttı.


"Yani dün başımıza gelenler hakkında hiçbir şeyi hatırlamıyor musun?"


Korku içinde ona baktım, acaba böyle bakışlar atmasını sağlayacak ne yapmış olabilirdim ki? Aklıma sadece bir ihtimal geliyordu. Endişeyle bakışlarımı gözlerine dikerken elimle kendimi işaret ettim.


"Yoksa uyku semesindeyken birdenbire çığlık falan mı attım? Bahsettiğin şey bu mu?"


Ben olabilecek bütün ihtimalleri sayarken o sadece gözlerimin içine yoğun duygularla bakıyordu. O kadar yoğundu ki konuşmayı kesip gözlerine bakmak zorunda kaldım.


"Ağladın, iç çekerek hem de. Sana bir şey olduğunu sandım."


"Ne?"


"Bir şeyler sayıklıyordun sürekli, yangın dedin. Seni sakinleştirmeye çalıştım." Ve yine o muzip bakışlar. Al işte.


"Peki tam olarak nasıl sakinleştirdin beni? Sarıldın falan?" Bunun olmasını diliyordum. Çünkü diğer ihtimal çok uçuk geliyordu bana. Uykulu olsam bile buna cesaret edemezdim. Yemezdi çünkü.


Kafasını olumsuz anlamda iki yana sallarken cıkladı ve baş parmağını kendi dudaklarının üzerinde gezdirirken yine o muzip sırıtışı sergiledi. "Öptüm."


Gülümsedi ardından. " Dudağından."


Hayalet görmüş gibi bir süre ona bakarken elimle yüzümü kapatıp çığlık attım. O ise bu halimi görüp kahkaha atmaya başladı.


Daha fazla rezil hissedemezdim. Ağlamamak için kendimi zor tutarken onun hala kahkaha attığını duyabiliyordum. Elleriyle bileklerimden kavrayıp kapattığım yüzümü açığa çıkardı. Aynı zamanda açıklama yapıyordu.


"Şaka yaptım, öyle bir şey olmadı sadece üşüdüğünü gördüm ve ceketle üzerini kapattım. Ama bu duruma nasıl geldiğimizi ben de bilmiyorum. Ceketi sadece ikimizin üzerine kapatmıştım. Ortam soğuktu ne de olsa."


Ona birkaç saniye dik dik baktım ve ellerimle rastgele kollarına vurmaya başladım. "Böyle şaka mı olur ya? Aklımı aldın, kafayı yiyordum neredeyse!"


Vuruşlarıma karşı kendini kurtarmaya çalışırken aynı zamanda gülüyordu. Yorulmaya başladığımı hissetsem de bir süre daha devam ettim bu duruma. Sonra pes ettim. Beni yine sinir etmişti gıcık herif.


O da bir saniye öylece baktı ve ardından kafasını mekânın çıkış tarafında bulunan kapıya doğru çevirdi ve gördüğü şey ile olduğu yerde doğrulmaya başladı. Ardından bir şey söyledi ve sustu.


"Geldiler."


Kafamı kaldırıp kimin geldiğine baktım. İki tane güvenlik görevlisi ve onların önünde takım elbiseli bir adam duruyordu. Karan bir an göz ucuyla bana baktı ve oturduğu yerden kalkıp adama doğru ilerledi. Bu beni de ayağa kalkmak için yönlendirmiş oldu.


İlk konuşan kişi ise buranın sahibi olduğunu düşündüğüm takım elbiseli adamdı.


"Aksama için üzgünüm, bütün gece burada kilitli kaldınız. Sıkılmış olmalısınız."


Karan tek kaşını kaldırıp gülerek bana baktı ve sözde yakını olan adamdan tarafa döndü. Alaylı gülümsemesinden bile belliydi, oyuncağını buldu sonuçta neden sıkılsın ki beyefendi?


"Sorun değil, bu arada gayet güzel bir sergi olmuş. Emeği geçen herkese tebriklerimi iletirsiniz."


Karanın akrabası olan adam gülümsedi ve Karanın omzuna dostane bir tavırla vurdu.


"Ne demek, yine bekleriz. Beğenmene sevindim."


Karan bir şey demeyip gülümsemekle yetindi ve bir şey hatırlamış gibi benden tarafa dönüp bana baktı.


Ben ise diyeceği şeyi merak ettiğim için sadece yüzüne bakmakla yetindim. Karan karşısında duran sözde yakın arkadaşına beni gösterip konuşmaya başladı.


"Bu arada tanıştırmayı unuttum, bu görmüş olduğun hanım benim kız arkadaşım. Adı Defne Acar."


Şok içinde ona baktım. Ne saçmalıyordu bu adam ve neden beni bu şekilde tanıtma ihtiyacı duymuştu? Ama yalnız değildik binanın sahibi benden tarafa dönünce samimi gözükebilmek için gülümsedim.


"Tanıştığımıza memnun oldum Defne Hanım. Demek Karan'ın kız arkadaşısınız. Karan'ın zevkinin güzel olduğunu bilirdim ama bu kadar harika bir tercih yapacağını tahmin edemedim."


Yapmacık bir şekilde gülümseyip Karana tehditkâr bir şekilde baktım ve binanın sahibine geri döndüm.


"Ya aynen, bana da sürpriz oldu bu gelişme."


Bu söylediğime içten bir tebessümle cevap verdi.


"Bu arada kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Mehmet Kaya, bu binanın sahibiyim."


"Bende tanıştığımıza memnun oldum. Misafirperver tavrınız için çok teşekkür ederim. Sevgilim Karanın da dediği gibi tablolar çok iyi olmuş tam bir sanat eseri gibi."


Sevgilim derken özellikle Karanın gözlerinin içine bakmıştım. Her ne kadar saklamaya çalışsa da o da benim gibi afallamıştı.


Mehmet bey ile el sıkışıp çantamı almak için az önce oturduğum yere doğru ilerledim. O sırada Karan ile Mehmet Bey kendi aralarında konuşmaya başladılar. Her ne kadar merak etsem de kulak asmamaya çalıştım.


Çantamın zincirli tarafını elime dolayıp ceketimin yakasını çekiştirdim. Saçlarım zaten yarı dağınık yarı düzenliydi. Gerçi kötü gözükse Karan söylerdi. Ya da söyler miydi ya?


"Defne, sevgilim hazırsan gel gidiyoruz. Daha yemeğe çıkacağız, yolumuz uzun."


Elimle bir dakika işareti yapıp üzerimi süzdüm ve telefonu çantama koyup Karana doğru ilerledim.


Nihayet yanına geldiğim de bana memnun bir şekilde gülümsedi ve elini belime koyup beni ilerletti. Binanın sahibi de burada olduğu için bir şey demedim ve dışarı çıkmayı bekledim. Yaygarayı dışarıda çıkaracaktım.


Dışarıya çıktığımızda hafif bir rüzgâr yüzümüze vurmuştu. Biraz daha ilerlediğimizde Karandan ve belimi tutan elinden uzaklaşmak için iki adım attım.


"Demek kız arkadaşı ha?"


Sinirle Karana baktım ama öfkemi gülerek kamufle etmeye çalışıyordum. Beni çıldırttığını bilmesine gerek yoktu.


O ise gayet umursamaz şekilde önüne bakıyordu. Elini kumaş pantolonun cebine koydu ve benden tarafa döndü. Alayla gülümsedi.


"Demek, sevgilim ha."


Sinirle gülümseyip yukarı baktım. Gerginlikle dudağımı dişledim ve tekrar bakışlarımı Karana çevirdim.


"Haklısın, ikisi çok farklı kavram değil mi? Arada bayağı fark var!"


Olumlu anlamda kafa salladı. O alaycı tavır gitmemişti. Biraz daha yaklaştı ve tam önümde durup üzerime doğru eğildi ve konuşmaya başladı.


"Rahatsız olduysan en başında itiraz etmeliydin. Şimdi niye hesap soruyorsun?"


Bende ona doğru ilerleyip ayak uçlarımda yükseldim.


"Seni yalancı çıkarıp arkadaşının önünde mahcup olma diye sustum. Ama şimdi etrafta arkadaşın yok. O yüzden hesap sorabilirim. Buna hakkım var." Sonrasında susup soluklandım ama yine öfkeyle ona bakıyordum.


Olumlu anlamda kafa salladı. Bundan güç alıp konuşmaya başladım.


"Neden serginin sahibine beni kız arkadaşın olarak tanıttın? Kısaca adımı söyleyebilirdin."


Omuz silkip biraz daha bana yaklaştı ve gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı bu sefer daha derin bakıyordu.


"Biliyorum isminle de tanıtabilirdim ama benim canım böyle tanıtmak istedi. Hem adını da sevmedim. Sana hiç yakışmıyor."


Alt dudağımı ısırıp derin bir nefes aldım ve sesimin tonunu alçalttım.


"Yaa, demek öyle. Peki neymiş bana yakışan isim?" Gülümsedi ve o kendinden emin şeytani parıltılı bakışlarının altından cevap verdi. Sanki az sonra diyeceği şeyin doğruluğundan eminmiş gibi. Sanki çok normal olan bir durumu dile getirirmiş gibi.


"Azra."


Loading...
0%