Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Silahlı Oyun

@balleswan

Azra


Gizli bir görev uğruna kimliğini değiştirip türlü oyunlarla hayatına girdiğin birinin her şeyden habersiz şekilde asıl adını söylemesi ve bunu gayet normal bir şekilde dile getirmesi nasıl bir şeydir? Şu an deneyimlediğim şey tam olarak buydu.


Karan'ın tepkisini kestiremediğim için nasıl bir tepki vermem gerektiğini bilmiyordum. Uzun süre sussam daha çok kuşkulanacak, tokat atsam abartı olur. Saçmaladığını söyleyip sesimi yükseltirsem de bir şey sakladığımı fark edecek lakin bu kadar susmam da kendim için iyi değil


Ama konuşursam da kekeleyip, durmadan saçmalayacağım için bir süre yüzüne baktım. Ah ne olurdu şimdi telefon çalsa ve arayan Lavin olsa da beni bu işkenceden kurtarsa...


Karanın göremeyeceği açıdan sağ elimle eteğimin kenarını sıktım. Bu sıra da dışarı çıktığımız andan beri esip duran rüzgâr beraberinde gök gürültüsünü getirdi. Ama yerimde kıpırdamadım veya korkmadım. Şu an sadece ona bakıyordum. Beni bakışlarıyla yiyip bitiren, gittikçe sonuma yaklaştıran adama baktım. Bir cevap vermemi bekliyordu.


Kuruyan dudağımı dilimle ıslatıp ona baktım tam konuşma ya başlayacakken sağanak yağmur yağmaya başladı. Elimi kafamın üstünde tuttum sanki yağmur damlalarının beni ıslatmasını engelleyebilirmişim gibi. Ama böyle olmayacaktı hala yağmur damlalarından korunamıyordum kontrol amaçlı elimi saçlarımın arasına attım. Sıkıntıyla ofladım saçlarım yağmurdan dolayı spagetti ye dönmüştü iyice. Böyle olmayacak diye düşünüp çantamı kolumdan indirdim ve kafamın üzerine doğru getirdim


Belki küçüktü ama iş görürdü. Karan bu halimi görüp yamuk bir şekilde gülümsedi. Ardından ceketini üstünden çıkarıp iki tarafından tuttu ve yanıma gelip hem kendini hem de beni gölgeye aldı. Ben ise kafamın üstüne doğrulttuğum çanta ile Karana bakakaldım. O da bu bakışımı fark etmiş olacak ki konuşmaya başladı. "Bakma öyle üşütüp hasta olacaksın." Kafasını kaldırıp elimde tuttuğum mini el çantamı işaret etti. "Hem o çanta seni yeterince korumaz, sırılsıklam olursun."


Bir şey demeyip sadece ona baktım yağan sağanak yağmur öyle saydamdı ki Karanın bakışlarını net bir şekilde seçebiliyordum. Sonra teşekkür etmediğimi fark ettim. Salak Azra neden adamın suratına boş boş bakarsın ki? Durumu toparlayıp bir şeyler demek için ağzımı açtım. O sırada Karan konuşarak buna engel oldu. "Teşekkürü sonra edersin şu an bu yağmurdan kurtulmaya odaklanmalıyız." Sonra gözleri az ötemizde duran araziyi inceledi ve çenesini işaret etmek için ileri uzattı. "Arabam hemen şurada duruyor, gidip içine girelim böylece ısınırız."


Şaşkın bir şekilde baktım, ciddiydi. İyide ben yabancı birinin arabasına binmem ki hele de onun arabasına hiç binmem. "Olmaz, ben senin arabana binemem." Omuz silkti ve konuşma ya başladı. "İyi, bu yağmurda arabanı aramayı göze alıyorsan gidebilirsin." Hem ona hem de yağan yağmura baktım, yağmur şiddetini arttırmıştı ve Karanın ceketi de su geçirmeye başladı. O sırada Karan konuşmasına devam etti. "Sonuçta hayat senin hayatın, ben karışamam ama yüksek ihtimalle hasta olacaksın." Sonrasın da sanki bu durumdan memnun olmamış gibi dudak büktü. "Sen hasta olunca da randevuyu ertelemek zorunda kalacağız çünkü senden bulaşıcı hastalık kapmak istemem. Bir daha ki sefere öyleyse, ne zaman iyileşirsen artık." Dudağımı ısırıp önce önümüzde duran arabaya sonra da Karana baktım. Acaba nasıl bir his olacaktı, acaba dayanabilir miydim? Onunla aynı ortamda olmaya bir kez daha...


Endişeli bakışlarımı görünce kıkırdadı ve arabasını işaret etti. "Korkma, ısırmaz" Yüzümü buruşturdum hah dercesine ses çıkartarak, sonra ondan tarafa dönüp sen gerçek misin bakışı attım. Ama ağzımı açıp herhangi bir şey söylemedim. O da bayat esprisine cevap vermediğimi fark etti. Sadece omuz silkmekle yetindi ve yağan yağmur saçlarını ıslatmaya başlayınca o da konuşmaya başladı. "Sohbetine doyum olmuyor ama artık arabaya mı geçsek, ha illa ben yağmuru seviyorum ıslanmak benim için problem değil diyorsan sen bilirsin. Kararına saygı duyarım."


Sustum, mahcup olmuştum çünkü ona. Bir şey demeyip sadece kafamı eğdim. Ve sıkıntıyla elimi saçıma getirip kafamı kaşıdım. Bu sırada ondan da bir ses gelmedi.


O sırada gök yeniden gürledi ve yağmur şiddetini daha da arttırdı. Karanın derin soluklanışını duydum. Ardından konuşmaya başladı. "Hadi arabaya gidelim." Ona bakmadan kafamı salladım ve onun ceketinin altında hızla arabaya ilerledik. Arabanın yanına vardığımızda cebinden anahtarı çıkarıp arabanın kilidini açtı. O sırada bende etrafını turlayıp yolcu koltuğuna yani sürücü koltuğunun yanına ilerleyip kapıyı açtım ve koltuğa oturdum.


İkimizde eş zamanlı binmiştik aslında. Karan arabanın ortasında duran cihazın dokunmatik ekranında bir yerlere bastı. Bende anlamsız bakışlarla ona baktım. Acaba şarkı mı açmıştı? Sonra bu düşünceme güldüm. Karan gibi soğuk bir mafya adamın müzikle ne işi olur ki?


O sırada aşağıdan yüzüme doğru esen sıcak rüzgâr bu düşüncemi destekledi. Tahmin ettiğim gibi klimayı açmıştı. Elimin işaret parmağını çeneme değdirip gülerek camdan dışarı baktım. O sırada camın yansımasında bana bakan Karanın merakla çattığı kaşlarının altından bana baktığını gördüm.


Terslemek gibi değil de daha çok gülme nedenimi anlamaya çalışıyor gibiydi. Daha fazla şüphelenmemesi için hafif bir şekilde öksürüp otoriter tavrımı geri takındım ve yüzüme yapışan ıslak saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. O sırada bir sessizlik oluştu bu sessizliği ben oluşturmuştum ama Karanın bu sessizliği devam ettirmeye niyeti yok gibiydi.


Araba anahtarını biraz çevirdi ve arabayı çalıştırırken bana baktı. " Az önce niye güldün, bilmeden saçma bir davranışta mı bulundum yoksa?" Oturduğum yer de toparlandım ve ondan tarafa döndüm. Sorusunu cevaplamak yerine ona bir soru da ben sordum. "Müzikle aran nasıl, mesela araba sürerken şarkı dinler misin?"


Yüzüme bir süre anlamak istermiş gibi baktı. Ardından yüzü aydınlandı, varmaya çalıştığım noktayı anlamıştı. Bunu ukala bir şekilde gülümsemesinden anlamıştım. O da olduğu yerde benden tarafa doğru döndü. Biraz sonra ne diyecekse vereceğim cevabın onu güldüreceğinden emin bir şekilde bana bakıyordu. "Bana baktığında ne görüyorsun, nasıl bir adamım senin gözünde? Hadi bunu üç kelime ile anlat. Dinliyorum."


Bir süre yüzüne baktım, dalgamı geçiyordu yoksa gerçekten merak mı ediyordu? Tam cevap verecekken bende aynı ukala tavrı takındım. Madem bir cevap bekliyor ve dalga geçecek. Oturduğum yerde geri yaslanıp çiçek pozisyonuna geçtim ve umurumda değilmiş gibi bir hava bürünüp camdan karşıya baktım. Sesimin otoriter çıkmasına özen göstererek bir soru yönelttim. "Ne o soru-cevap mı oynuyoruz?"


Sonra dediğim şeye gülümsedim ve bilmiş bir şekilde ona baktım. Nedense onu kışkırtma isteği doğmuştu içime. Sorduğum soruyu es geçip kendimce bir çıkarımda bulundum. "Gerçi soruya soruyla karşılık vermek senin tarzın, doğru unutmuşum."


Yere bakıp gülümsedi ve başını doğrultup bana baktı. Ya amacıma ulaşmış onu kışkırtmıştım ya da birazdan vereceği cevap sonrasında dumura uğrayacağımı düşünmüş bu ihtimal onu güldürmüştü. Şu an için ikinci seçenek daha makul geliyordu. Ki düşündüğüm gibi de oldu. " Geçen gece kulüpte söylediğim şeyi hatırlıyor musun?" Yüzüne boş boş baktım.


Sonra bir aydınlanma geldi. Yoksa bahsettiği şey o muydu? Tepkisiz bir şekilde yüzüne baktım. Konuşmasını sürdürmeye devam etti." Kapasiteni çok zorluyorsun Defne, ikimiz asla aynı seviye de değiliz. Bunu göz ardı edip her seferinde beni tanıyormuş gibi hakkımda kesin çıkarımlar yapma. Yoksa bundan zarar gören tek sen olursun."


Beni resmen küçümsüyordu, bu gece kulübü olayından sonra ikinci küçümseyişiydi. Üzüleceğimi bile bile böyle yapıyordu cevap vermeyip önüme döndüm. Ve camdan dışarı baktım yağmur nihayet durmuştu. Kucağımda duran çantayı elimle kavrayıp arabanın kapısını açtım. Ama arabadan çıkmamı engelleyen onun sesi oldu. "Ne oldu, neden iniyorsun?"


Yüzüne bakmadan cevap verdim. "Yağmur durdu ve arabamı bulmam lazım. Yolun buradan sonrasını kendim gidebilirim herhalde." İtiraz etmesini bekledim nedense çünkü hala söylemek istediğim bir şey vardı. O ise sadece peki demekle yetindi. Derin bir nefes alıp arabanın kapısını geri kapattım ve seri bir şekilde Karandan yana döndüm. O ise bu ani hareketime anlam verememiş gibi tek kaşını çatıp bana bakmıştı. "Ne oldu, yoksa vaz mı geçtin yalnız gitmekten?"


Gözlerimi devirdim ve sesimin tonunu normal tutmaya çalışarak konuşmaya başladım. Çünkü onun boğazına yapışmamak için kendimi zor tutuyordum. Bunun yerine tüm öfkemi gözlerimde topladım. "Neden sürekli aynı seviye de olmadığımızı söylüyorsun?" Sonra çantanın demir zincirini sıkıca kavradım ve Karana bakmadan arabanın için de herhangi bir yere bakarak konuşmaya başladım. "Hayır zenginim bende senin gibi, özürlü değilim sağlığım çok şükür yerinde. Geri zekalısın desen o da değilim, okulumu birincilikle bitirdim."


Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Sakinleşmiş gibi hissediyordum. Sonra Karana baktım yine, ama bakışlarında gördüğüm derinlik beni anında afallattı. Halime mi acıyordu, yoksa dediği şey için pişman mı olmuştu? Anlamak zordu. Sonra düşündüğüm ikinci ihtimale güldüm. Karan asla pişmanlık duyacak bir adam değildi. Bunu bilmek sinirimi daha da bozuyor ve içimde bir yerleri sarsıyordu. Nedense gönlümü almasını, özür dilemesini istiyordum. Ama yine de renk vermedim. Çünkü biliyorum o ihtimal asla gerçekleşmezdi. Karan asla gönlümü almak için çabalamazdı.


"Madem aynı seviye de olmadığımızı düşünüyorsun. O zaman." Hem gerisini nasıl getireceğimi bilememiştim hem de ne tepki vereceğini merak ediyordum. Gülümsedi ve gözlerini kısıp ukala bir şekilde konuşma ya başladı. Bunu yaparken öne eğilip bana biraz daha yaklaşmıştı. Sadece nefesimi tutup ona baktım. "O zaman dedin, ne olur peki?"


Bu bir nevi tehdit mi ediyorsun beni demekti. Cümlenin devamını ben getirdim. "O zaman bu konuşmayı burada bitirelim ve bir daha karşılaşmayalım, ne de olsa aynı seviye de olmadığımızı söylemiştin değil mi? Kendinden sınıfça aşağıda olan biri ile randevuya çıkman saçma olur değil mi?" Sağ elimle kendimi işaret edip bilmiş bir tavırla konuşma ya başladım. "Hayır yani ben şahsen mevkice benden büyük biri ile cesaret edip bir randevuya hayatta çıkamazdım. Bu beni yetersiz ve basit hissettirirdi."


Derin bir nefes alıp soluklanmaya başladım. Düşündüğümden çok konuşmuştum ve haliyle nefes nefese kalmıştım. Elimi göğsüme tuttuğum sırada kafamı kaldırdım. Karan dudak büküp kafasını olumlu anlamda ileri geri salladı. Sanki düşündüğü şey olmuş ve tahmininde haklı çıkmış gibi. Sonra ona baktığımı fark etmiş olacak ki gülümseyerek bana baktı ve konuşmaya başladı." Dediğim şeye bu kadar anlam yükleyip kırılacağını tahmin edememiştim kusura bakma bu yüzden. Ve aynı seviye de değiliz derken de kastettiğim bunlar değildi. Eminim ki ne olduğunu soracaksın. Onu da ilerleyen zamanda öğrenirsin."


O az önce özür mü dilemişti benden? Hem de ben bu ihtimalin olasılığına imkân vermezken...


Bir süre şaşkınlık içinde Karana baktım. Ciddi görünüyordu. Şaşkınlığım mutluluğa dönüşürken kafamı çevirip elimi kapı koluna getirdim. "Neyse ya, dediğim gibi benim arabayı bulmam lazım hem yağmurda dindi zaten." Kapıyı açıp kucağıma öfkeyle bıraktığım çantayı bu sefer anlamsız bir heyecanla elime aldım. O sırada Karan konuşmaya başladı." Pekâlâ sen bilirsin bu arada bulaşacağımız mekânı ve saati sana mesaj atarım." Ona bakıp kafamı olumlu bir şekilde sallayıp acele bir tavırla gülümsedim. "Aynen öyle yap sen."


Açtığım kapıdan dikkati bir şekilde dışarı çıktım ve kibarca kapıyı kapattım. O sırada bir şey dikkatimi çekti. Karan abartısız bir şekilde direksiyonu tuttuğu elini bırakmış gülerek karnını tutuyordu. Olduğum yerde durup gülümseme sebebini anlamaya çalıştım. Adama az önce 'aynen öyle yap sen mi' demiştim ben? Olduğum yerde sinirli bir şekilde tepinip elimi sinirle alnıma vurdum. Adam üzerimde nasıl bir etki bırakıyorsa artık elimde olmadan saçmalıyordum. O sırada az ilerideki kaldırım kenarına park edilmiş bir şekilde duran arabam gözüme çarptı.


Doğru ya hemen karşı tarafına park etmiştim. Az önce Karanın arabasına binmek yerine kendi arabama binebilirdim. Ama bencil adam beni lafa tutmuş dikkatimi dağıtmıştı. Ayakkabılarımın topuğunu yere vurup sinirle arabama doğru ilerledim. Kapıyı açıp anahtarı deliğe sokmaya çalışırken de bu sinirim beni bırakmadı.


Sonra sakinleşmeye çalıştım belki henüz gitmemişti, belki bu halimi görüp içten içe benimle alay ediyordu. Derin bir nefes alıp anahtarı deliğe geçirdim ve arabayı çalıştırıp yola koyuldum. Karan ile geçireceğim bu uzun günde beni neler bekliyordu acaba?


*****


Gardırobun başında ellerimi yeni yıkanan saçlarıma atmış öylece bekliyordum. Ne giyinmem gerektiğine karar vermeye çalışıyordum. Birkaç kıyafetin asılı durduğu askıyı ileri doğru ittirdim diğer kıyafetleri görebilmek için. Daha önce de bazı görevler için aldığım, bir de kardeşimin benim için tasarladığı kıyafetler vardı ve çoğu iddialıydı. Ama ben gösterişli giyinme kotamı çoktan doldurmuştum. Dolabın ceketlerle dolu bölmesini açtım. Evet her şeyi bir düzene koymuştum dolap içerisinde. Siyah deri ceketi gözüme kestirip elime aldım ve yatağın üzerine koydum sonra gri bir tişört aldım. Bu parçalara uygun siyah pantolonu da elimde tutarken gardırobun sürgülü kapağını kapattım. Ve hazırlanmak için giyinme odasına girdim.


Odada duran boy aynasından kendime bakarken yüzümde memnun bir gülümseme oluştu. Kendim gibi olmuştum artık. Güçlü ve korkusuz. Ayna da biraz daha kendimi süzerken, telefonuma bildiri geldi. Acaba ne bildirimi gelmişti ve kimden gelmişti? Aynanın önünden çekilip şarj olması için prize taktığım telefonu şarjdan çıkarmadan elime aldım. Bilinmeyen numaradan gelmişti mesaj ama ben kimin olduğunu biliyordum. Mesajı atan Karandı. Ama aramızda numara sohbeti bile geçmemişken numaramı nereden bulmuştu? Sonra hatırladım, adam mafya eli kolu uzun biri. Tabi ki numarama zorlanmadan ulaşabilir. Her seferinde aynı paniği yaşamamak için bilinmeyen numarayı Karan olarak değiştirdim. Ardından mesaj sekmesine girip yazdığı şeyi okudum.


Karan;


"Selam, hazır mısın?" Cevap vermek için klavyeyi açtım ve yazmaya başladım.


Ben;


"Evet, hazırım da nereye gidiyoruz? Beni nereye götüreceksin?" Mesajın altında birkaç saniye sonra görüldü yazısı belirdi.


Sonra yazıyor, işaretine büründü.


Karan;


"Seni götürmek istediğim bir yer var, bunun için evinin adresini atmanı istiyorum. Kendi arabanı kullanmana gerek yok." Bunun anlamı ısrar kabul etmiyorum demek oluyordu. Bende ısrar etmedim kesin bir şeyler planlıyor. Tamam deyip konumu attım.


Karan;


"Pekâlâ, yarım saate oradayım."


Dolaptan siyah el çantamı alıp, içine cüzdanımı, kablosuz kulaklığı ve siyah güneş gözlüğünü koydum. Telefonun şarjına baktım sonra. %100 olmuştu. Şarj olan telefonu pantolonunum arka cebine koydum.


Evden çıkıp kapının önüne geldiğimde saat 13:30 tu. O sırada ıssız yolda bana doğru gelen siyah bir araç belirdi. Güneş tam tepede durduğu için seçememiştim. Bunun için elimi alnıma getirip gözümü kıstım. Tam o zaman görebildim, gelen Karan'dan başkası değildi. Benim birkaç adım ötemde arabasını durdurdu ve kendi tarafındaki camı yavaşça indirdi.


Görüş açısına girdiğimde beni boydan aşağı süzdü ve memnun bir şekilde sırıttı. Ardından konuşmaya başladı. "Tam da gideceğimiz yere uygun giyinmişsin. Doğru söyle içine mi doğdu?"


Arabaya biraz daha ilerleyip camı indirdiği tarafa iki elimle yaslandım ve ukala bir tavırla gülümsedim. "Kendim oldum diyelim, zira seninle takıldığım iki gün boyunca kendim olmaktan çok uzaktım."


Bana büyülenmiş gibi bakıp kafasını olumlu anlamda salladı ve elleri ile alkış yaptı. O sırada camdan uzaklaşmıştım ben de. "Bin hadi, günün yarısını burada geçiremeyiz daha yolumuz uzun." Olumlu anlamda kafa salladım ve arabanın etrafında turlayıp kapıyı açtım ve yolcu koltuğuna yerleşip kapıyı kapattım. Emniyet kemerini takmaya çalışırken ona bakmadan soru sordum. "Yolculuk nereye peki, beni nereye götürüyorsun?"


Kemerimi takmayı bitirip ondan tarafa baktım. Elinde siyah uzun bir bez vardı. Anlamaz bir şekilde ona baktım. " Bu bez ne alaka? Neden elinde tutuyorsun onu?" Gülümseyip elindeki bezle bana doğru yaklaşırken konuşmaya başladı. " Tam da tahmin ettiğin gibi seni kaçırıyorum."


Aniden kafamı geri çektim ve kuşkuyla ona baktım. "Kaçırmak derken ne saçmalıyorsun aklında ne var?" Cevap vermeyip bana biraz daha yaklaştı ve bezi gözlerime geçirip ucunu arkamdan bağladı. O sırada konuşuyordu. "Sadece şaka yaptım, seni götüreceğim yeri görmeni istemiyorum. Sürpriz yapacağım sana çünkü."


Rahat bir şekilde aldığım nefesi geri verdim ve bir elimle gözlerimin üstündeki mendili yoklarken konuşmaya başladım. "Öyle desene ya, niye gereksiz gerilim yapıyorsun?" Göremiyor olsam da hissediyordum kesin halimle alay ediyordu. Güldüğüne dair bir ses duydum ardından konuşmaya başladı. "Ne yaparsın? Bu da benim tarzım." Hay senin tarzına... diye geçirdim içimden. O sırada motor çalıştı ve araba hareket etti.


Her ne kadar bu arabaya ilk binişim olmasa da tuhaf hissediyordum. Karan'a güvenmiyordum. O da aynı şekilde bana güvenmiyordu. İçimdeki sıkıntı beni yiyip bitirirken tutunabileceğim tek varlığa kendime tutundum. Ellerimi dizlerimin üzerinde birleştirdim. Ama tırnaklarımı stresten etime bastırdığım için parmaklarımda bir sürü iz oluştuğuna emindim.


Bu halimi Karan da fark etmiş olmalı ki bir eliyle ellerimin üzerini kapladı. "Endişelenme, gayet güzel bir yolculuk olacak, hatta bugün sonunda bana teşekkür bile edeceksin. Sürpriz için." Sinirli bir şekilde gülümsedim. "Kesin öyledir."


Yolculuk bundan sonra sessiz bir şekilde devam etti. Ne ben konuşmak için girişimde bulundum ne de o bunun için bir çaba sarf etti. O sırada arabayı müzik sesleri kapladı, muhtemelen yabancı bir şarkı açmıştı. Ama asıl şaşırdığım radyoyu bu amaç için çalıştırması idi. Çünkü Karan gibi soğuk bir mafyanın müzik dinleyebileceğine hiç ihtimal vermemiştim. Bununla dalga geçip onu pişman etmek istemediğim için normal bir soru sordum. "Şarkı da açtığına göre bayağı yolumuz var sanırım. Şehirden dışarı mı çıkıyoruz yoksa?"


Arabayı hala sürmeye devam ederken cevap verdi. "Yoo sadece bu kadar sessizliğin seni sıkacağını düşündüm, rahat ol diye açtım. Seversin belki şarkıyı."


Gözlerimde bez olmasaydı dışarıdan nasıl göründüğümü tahmin ediyordum kesin far görmüş tavşan gibi bakmışımdır. Çünkü sabah içimden alay edip ihtimal etmediğim şeyi Karan şu an mümkün kılmıştı. Hem de radyodan şarkı açarak. Bir süre tepki vermediğimi anlayıp konuşma ya başladı. "Sevmedin mi, rahatsız olduysan kapatayım şarkıyı." Hızlı bir şekilde kafamı olumsuz anlamda salladım ve konuşmaya başladım. "Hiç gerek yok cidden. Sevdim şarkıyı kalsın."


Sonra derin bir nefes aldım ama nasıl izah edeceğimi bilmiyordum. Karan bunu anlamış gibi konuşup bir soru yöneltti. "Ne o, çok mu şaşırdın şarkı açmama, benden beklemiyor muydun yoksa?" Böyle dediği için bir an çok mahcup hissetsem de lafı dolandırmanın manası yoktu. "Evet, beklemiyordum." Demekle yetindim sadece. Bir şey demedi ve arabayı sürmeye devam etti.


Bir süre sonra araba durdu. Buna eş zamanla Karanda Konuşma ya başladı. " Geldik." Çok şükür deyip gözlerimi karanlıktan kurtarmak için göz bandını kavradım. O sırada Karan bileğimden kavrayıp ellerimi gözümdeki bezin üstünden çekti. O sırada söylendi. "Geldik dedim sadece, bezi çıkarabilirsin demedim."


Bileğim hala onun elinin hakimiyetindeyken konuşmaya başladım. "İyi de bu şekilde nasıl arabadan ineceğim ben, ya kafamı bir yere çarparsam?" Bileğimi kavramayı bırakıp iki elimden tuttu ve dizimde duran çantanın üstüne koydu. Bu sırada konuşuyordu. "Çarpmazsın, ben yanındayım merak etme."


Kabullenmiş gibi omuzlarımı indirdim ve konuşmaya başladım. Ama aklım hala elimi tutan ellerindeydi, üzerimde bıraktığı etkiyi yok sayamıyordum. "Peki madem, dediğin gibi olsun. Sana güvenmekten başka çarem yok." Tamam deyip ellerimi bıraktı, bu sefer boşluğa düşmüş gibi hissetmedim çünkü o dokunuşun verdiği ağır hissiyat hala ellerimin üstündeydi. Hissediyordum.


Sonra benim kapım açıldı ve Karanın kollarımı tuttuğunu hissettim diğer eli de kafamı tutuyordu, arabanın tavanına çarpmayın diye. Bu şekilde arabadan indik. Bedenimi kendine yapıştırmış bir eli kolumda diğer eli belimde yürüyemeye başladık. Yol çok taşlı olmalıydı ki Karan beni tutmasına rağmen yalpalıyordum. Sonra Karan beni bırakıp cebinden bir şey çıkardı sanırım çünkü kapıyı her ne ile açıyorsa şangır şungur ses çıkarıyordu. Sonra büyük bir kapının yana açılması gibi bir ses duydum. Ardından Karan yine aynı şekilde beni tutup geldiğimiz mekânın içine soktu. Sonra da gözlerimdeki bezi çıkardı.


Gözlerimi açmaya çalıştım. O ağırlık hala gözlerimdeydi, alışmam baya zaman alacak gibi duruyor. Üçüncü denememde cisimleri ayırt edebilmiştim nihayet sonra ilerideki sandalyede bağlı duran adam görüş alanıma girdi. Adamın yüzü gözü yara içindeydi ve ağzında bezden bir tıkaç duruyordu. Anlamsız bir şekilde hem Karana hem de adama baktım.


Karan gülümseyerek yanıma geldi ve adama bakarak konuşmaya başladı. "Beğendin mi hediyeni, arkadaşlarıma söyledim senin için paketlediler." Bozuntuya vermeyip adamdan tarafa baktım. "Evet, bayağı güzel paketlemişsiniz." Üzerindeki ceketi çıkarıp masanın yanında duran taburenin demir kısmına astı. Ben ise esir duran adamdan gözlerimi alamıyordum. Uzun süredir burada duruyor gibiydi ve bayağı da acı çekmişti. Acaba hatası neydi, neden bu kadar işkenceye uğradı? İhanet mi etti yoksa Karanın değer verdiği birine zarar mı verdi, ya da mafyanın önemli bir şeyini mi çaldı da Karan bu hale getirdi adamı? İhtimaller teker teker sıraya diziliyordu ve Karan söylemedikçe asla bunu öğrenemeyecektim.


Karan ellerini birbirine çırparak Konuşma ya başladı. "Eminim bu adamın neden bu halde olduğunu düşünüp merak ediyorsundur." Cevap vermeyip sadece kafa salladım. O da Konuşma ya devam etti. "Yapılmasından hazzetmediğim bir şeyi yaptı. Bana yalan söyledi, arkamdan iş çevirip bana ihanet etti." Cümlesinin bitiminde tek eliyle adamı işaret etti ve konuşmaya başladı. "Görmüş olduğun gibi karşılığını da buldu."


Görüntüye alıştığım için kafamı Karandan tarafa çevirdim. "İyi de bunları bana neden anlatıyorsun? Boş boş adama bakayım diye getirmedin herhalde beni buraya." Sorumu es geçip kendi konusuna kaldığı yerden devam etti. "Aslında bir yere kadar iyi idare etti biliyor musun? Hiç anlayamamıştım uzun bir süre hiç açık vermemişti çünkü. Ta ki o güne kadar, yakalandığı ana kadar..."


Devamını getirmedi ve pantolonun kenarında askılı olan silahı emniyetinden çıkardı ve almam için uzattı. Biraz tereddüt ediyormuş gibi yaptım silaha bakarken. Ve bunun uzun sürmesini sağladım Karanın şüphelenmemesi için. Derin bir nefes aldım. Sonunda silahı elinden alıp yatay bir şekilde tuttum ve anlamsızca ona baktım. Gülümseyerek bana baktı ama gülümsemesi samimiyetten uzaktı. Konuşmaya başladı. "Hediyene ilk dokunuşu sen yapmak istersin diye düşündüm. İyi düşünmüş müyüm?" Bir Karana bir de elimdeki silaha bakıp omuz silktim ve adamdan tarafa bakıp nişan almaya çalışıyormuş gibi yaptım ve bilerek yanlış hedefe ateşledim.


İyi silah kullanamadığımı anlaması içindi bu çabam. Ama sandalye de bağlı olan adamı daha çok korkutup, beni izleyen Karanın da tuhaf bir şekilde sırıtmasına sebep oldu. Başka koşullar olsa adamı mermi manyağı yapabilirdim. Elimdeki bu şaheserle ama ben polistim ve bu yaptığım polislik etiğine aykırıydı. Hem de Karanın şüphesini boşuna üstüme çekmek istemiyordum. Hem birini vurmak istesem önümdeki adamı değil Karan'ı vururdum ve bu şekilde mafyayı da çökertmiş olurdum. Ne güzel bir taşla iki kuş.


Hâlâ Karan'ın bakışlarını üstümde hissederken gözümü tekini kısıp tetiğe basıyormuş gibi yaptım. Halbuki vurmayacağımı ikimizde iyi biliyorduk, buna rağmen Karan beni durdurdu. "Böyle tadı çıkmaz, en iyisi hediyeyi uyandırmak. Bekle şimdi hallediyorum onu da."


Ben ona anlamsız bir şekilde bakarken Karan adamın bağlı olduğu sandalyenin çaprazında duran kovayı eline aldı. Kova hareket ettiğinde içinden gelen sesten anladığım kadarı ile bu bir su kabıydı. Adamın yanına geçip kovayı fazla zorlanmadan adamın başından aşağı döktü. Kovadaki tüm suyu döktüğünde bağlı olan adamda olduğu yerde sıçrayıp titremeye başladı. Ağzındaki tıkaçtan dolayı anlamsız sesler çıkarıyordu. Ama canının yandığından anlıyordum ne yapmaya çalıştığını. Etraf aydınlıktı adam bu yüzden yavaşça gözlerini kıstı neler olduğunu anlamak için etrafını taradı.


Sonra gözleri ona silah doğrultan beni bulduğunda korku içinde bağırmaya başladı ağzındaki bezden tıkacın izin verdiği kadarıyla. Çıkardığı boğuk ses tenha deponun içinde yankılanıyordu. Yüzümü buruşturmakla yetindim çünkü bu sesten nefret ederdim hep. Başka koşullarda olmasa Karana bırakmadan adamın işini bitirmiştim. Gözlerimi kapatıp sabır çekmeye başladım içimden. Gerçekten çok sinir bozucu bir an. Tahminimce ona vurmamam ve canını bağışlamam konusunda bana yalvarıyordu.


Karan yanıma yaklaştı ve konuşmaya başladı. "Şimdi vurabilirsin, tam sırası." Olumlu anlamda kafa salladım ve silahla yine hedef aldım o sırada bağlı duran adam daha şiddetli bağırmıştı. Tam namluya mermiyi sürüp tetiği çekecekken Karan konuşmaya başladı. "Ya da dur ışığı kapatayım öyle vur, bu şekilde hedefi herkes vurur. Ben senin karanlık da hedefi tutturmanı istiyorum." Hedef almayı bırakıp Karandan tarafa baktım tek kaşımı kaldırarak. "O nasıl olacak? Daha ortam aydınlıkken denemedim ki şansımı belki vuramayacağım."


Sen yaparsın der gibi bakıp göz kırptı ve omzuma dostane bir tavırla vurup yanımdan uzaklaştı. Bir süre sonra etraf karanlığa büründü ve bir süre gözümü kırpıştırıp durdum. Etraftaki seslerde kesilmişti. Acaba buraya gelmekle hatamı yaptım? Karan ilk gördüğüm gün ki Karan değildi. Sanki normal zamanda kendi için belirlediği sınırlar içinde hareket ediyor ve sırf bu yüzden soğuk kişilik maskesini takıyor gibiydi. Belki beni de o sınır çizgisinin içine çekti kendi ile. Belki de bu yüzden normal de olduğundan daha tuhaf davranıyordu. Ne de olsa beni kendi mağarasına almıştı. Nedense şu an ki büründüğü tavır ve davranışlar bile sahteydi. Belki de onun gerçek yüzünü hiçbir zaman göremeyecektim. Sıkıntıyla boşta kalan elimi enseme getirip ofladım. O sırada bana doğru yaklaşan ayak seslerini duydum ve Karan karşıma geçip silahı elimden aldı. Ben sorgular bir tavırla oma bakarken konuşmaya başladı. " Eline çok yakışmıştı biliyorum ama sen bir katil için fazla merhametlisin." Sonra silahın üzerindeki detaylarda elini gezdirirken konuşmaya başladı. "Ama bende durması daha iyi olur hem kurban için hem de silah için."


Umursamıyormuş gibi davranıp Karan'a bakarak konuşmaya başladım. "Önemli değil ya zaten elime ağır geliyordu, senin alman iyi oldu. Daha fazla taşıyamayacaktım yoksa." Biliyordum dermiş gibi gözlerini kapatıp kafasını bir kere salladı. Kafasında neler kurguluyorsa artık uzun süredir silaha bakıyor put gibi olduğu yerde duruyordu. Etrafta gezinen gergin enerji mi yoksa deminden beri salık duran saçlarım mıydı beni boğan? Anlayamadım. Ama buna neyin sebep olduğunu tahmin edebiliyordum. Karan kafasını ağır bir şekilde kaldırıp bana baktı. O an tutulduğumu hissedip nefes bile almadan ona baktım.


Bakışları. Çok karanlıktı. Bildiğim her şeyi unuttum o anda. Sanki az önce adamı vurmam için verdiği silah ile beni öldürecekmiş gibi bakıyordu. Korkum hiçbir zaman ölmek olmamıştı, genellikle kaybedecek bir şeyleri olan insanlar ölümden korkardı. Ama benim kaybedecek hiçbir şeyim yoktu.


Lakin bunun için düşüncesiz de davranamazdım çünkü benim bir görevim vardı. Arkamda bana ümit bağlayan insanlar vardı. Bu yüzden ölmemem lazımdı. Hem kardeşim için hem de teşkilat için. Gergin havayı dağıtmam gerekiyordu buradan sağ çıkabilmek için. Yanına yaklaşmak için birkaç adım attım ve konuşmak için tam ağzımı açacakken Karan benden önce davrandı. "Bak ne diyeceğim? Bir oyun oynayalım ve soruyu soracak olan taraf karşı tarafın her bir yanlış cevabında esir tutulan ödüle bir mermi sıkacak. Ve silahın mermisi hangi tarafın elinde biterse, kaybeden karşı taraf olacak."


Konuşmasını sonlandırıp silahın şarjörünü çıkarttı ve içindeki mermileri avucuna döktü. Ben merakla bakarken hepsini teker teker sayıp şarjöre geri doldurdu. "Bak bu şarjörde tam on tane mermi var. Bakalım cephane hangi tarafın elinde bitecek?" Elinde tuttuğu silahın namlusunu önce benden tarafa çevirdi. "Sende mi?" Sonra kendi tarafına çevirdi. "Yoksa bende mi?"


Loading...
0%