Yeni Üyelik
36.
Bölüm

Son Raunt

@balleswan

"Beklenen an nihayet geldi. Yılanımız saklandığı delikten sonunda çıktı demek."

Sesim içinde bulunduğumuz koca depoda duvarlara çarpıp yankılanırken bana doğru ilerleyip bir noktadan sonra yürümeyi kesen düşmanımı izliyordum.

Yüzündeki endişeye rağmen bulunduğu tahmin doğru çıktığından ilk birkaç dakika yüzüme boş boş baktı. Ardından içinde bulunduğu ana dair bir şeyler kafasında oturmuş olmalı ki boş bakışları aydınlandı ve bana bakarken sinirle gülümsedi. "Tabii ya bilmeliydim. Telefonuma gelen isimsiz mesajların adresi başından beri sendin. Bunu ancak senin gibi biri akıl edebilir."

Onun söylediklerini kulak ardı ederken sırıttım ve oturduğum yerden kalkıp ona doğru ilerledim. Hiçbir şey söylemeyip sadece davranışlarımı izlerken gözleriyle ne olduğunu anlamak istercesine yüzüme bakıyordu. Onun tam karşısında durup şöyle bir baştan ayağa süzdüm ve tch diye bir ses çıkardım. "Yılan, şu an ki görünüşüne ne kadar da çok yakışıyor öyle değil mi?" Ardından konuşmayı bırakıp kısa bir süre yüzüne baktım ve sağından geçip yavaşça onu çemberime aldım.

"Yılanlar, sinsi varlıklardır. Görünüşleriyle insanları etkiler ve onların zihinlerine korku salarlar. Bazı insanlar yılanların varlıklarından sırf bu yüzden korku duyar. Derileri göz alıcıdır mesela. Yılın belirli zamanlarında deliklerine inip derilerini değiştirirler. Ve eskisinden daha farklı ve göz alıcı olarak gün yüzüne çıkarlar. Öyle ki karşı taraf bir önceki halinin nasıl olduğunu unutabilir." Cümlemin sonunda etrafında dönmeyi bırakıp tam karşısına geçtim ve gözlerinin içine baktım.

"Söylediklerimi yanlış anlama burada belgesel çekmiyoruz ama eğer bir belgesel çekecek olsaydım sen bunun için doğru örnek olurdun. Çünkü hayatımda gördüğüm en sinsi varlık sensin Tolga. Zehirlisin. İnsanları onlara bile fark ettirmeden tatlı sözlerinle etkileyebilir ve onlarla işin bittiğinde enselerine yaklaşıp zehrinle onlara ölümcül hasarlar verebilirsin. Sonra da bir kenara geçer kendini olayların kurbanı ilan edebilirsin. Nitekim bu senin en sevdiğin taktik, her zaman kurban psikolojisini oynamak."

Şaşkınlıkla kaldırdığı kaşlarını öfkeyle çattığında kafamı aşağı inip sıktığı yumruğunu gördüm. Sanki kendisini tutmasa beni dövebileceğini sanıyordu. Sadece gülümsedim ve gözlerimi yumruklarından yüzüne doğru çıkardım. Gözlerindeki öfke varlığını korurken dudakları düz çizgi halini almıştı. Sağ elimle omzuna desteklercesine vurduğumda, ona bu şekilde dokunmamın bile midemi ne kadar bulandırdığını fark ettim.

Ellerim hala omzundayken ustaca bir ifadeyle tebessüm ettim. Aslında bunun için çenemi sıkmam gerekmişti. "Kızma ama takılıyorum sadece. Arkadaşlar birbirine böyle lakaplar takar hep. Senin benden daha iyi bilmen lazım bunu. Sen koskoca bir mafya adamısın eminim işin için bir sürü kişiyle böyle bağlantılar kurmuşsundur."

Ardından tepkisizlikle kararan suratında gözlerine çektiği duygu duvarına bakarak kendimi geri çektim ve kafamı yana eğip gülümsedim. "Açıkçası beni çok beklettin Tolga, ben de seni saklandığın delikten çıkarmak için böyle bir yola başvurmam gerekti. Sen beni çok beklettin ama ben seni hiç bekletmeyeceğim biliyor musun? Hatta sana vermek için sabırsızlandığım bir hediyem var."

Ardından eğdiğim kafamı doğrulturken heyecanlı bir beklentiyle gözlerine baktım. "Ne olduğunu bilmek ister misin?" Sessizliğini sürdürürken, umursamıyormuş gibi davranmaya çalışıyordu ama duygusuzluk duvarını çektiği gözlerinde hafif bir merak kırıntısı kendini belli etmişti çoktan. Bunun farkına varmak beni gülümsetirken ondan olabildiğince geri çekilip az önce üzerinden kalktığım ofis koltuğuna geri oturdum.

Cebimden projeksiyon kumandasını çıkarırken duvara yansıtmadan önce ellerimde artistik bir şekilde çevirdim. Tolga ise benden birkaç adım uzakta olduğu için kaşlarını çatıp ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Onu umursamayıp duvardan tarafa baktım ve kumandayı tavanda asılı duran cihaza doğrulturken düğmeye bastım. Duvara beyaz bir ışık vurdu ve ekranda beş sayısı belirdi ve bire kadar geri sayım gerçekleşirken başımı Tolgadan tarafa çevirip 'izle şimdi mucizeyi' bakışı attım.

Kamera boş bir odayı gösterirken onun öfkeli sesini duydum. Odağımı tekrar ona çevirdiğimde yüzünün kızardığını ve göğsünün öfkeyle inip kalktığını görebiliyordum. Projeksiyonun yansıdığı duvara bakıp ardından bakışlarını bana çevirdi. "Saçmalamayı kesip burada neler döndüğünü söyleyecek misin artık? Ben buraya sevdiğim kadını kurtarmaya geldim ama tanık olduğum şey bir avuç saçmalık! Mesajda attığın konumda burayı gösteriyordu ama sevdiğim kadın yerine düşmanımı görüyorum. Senin amacın ne?"

Ardından tüm konuşma boyunca öfkeyle havaya kaldırıp tehdit edercesine salladığı parmakları aşağı inerken aklına bir ihtimal gelmiş gibi dudakları aralandı. "Yoksa?"

Onun sorusuna tepki olarak sırıttım. "Yoksa derken? Yoksa bu an sana bir yerden tanıdık mı geliyor?" Sonra hala onun gözlerine bakarken ellerim çeneme gitti. Düşündüğüm bir şey yoktu ama onun gözünde böyle bir izlenim bırakmak hoşuma gidiyordu. Kedinin fareyle oynadığı gibi onunla oynuyordum ve bana yaşattırdıklarını ona yaşatıyor olmak bana tuhaf bir zevk veriyordu.

Şokla aralanan bakışlarıyla eş zamanlı olarak aralanan dudağı dank eden gerçeklerle kapandı ve bakışları öfkeyle kararırken buna rağmen gülümsemeyi başardı. Bakışları yine de tehditkardı. A z önce indirdiği ellerini fazla iddialı olmayacak şekilde tekrar kaldırırken gözleri gözlerimle kontak kuruyordu. "Sen, bunu sen planladın değil mi? Aklınca blöf yapıp kendi yaşattıklarını bana yaşatarak empati yapmamı sağlamış olacaksın. Hepsi bir kurmaca değil mi? Senin aslında Petrovayı mahsur tuttuğun falan yok. Dediğim gibi blöf yapıyorsun sadece."

Göründüğü kadar zeki olmayıp yaptığı çıkarımla bütün olayı çözdüğünü sanan Tolgaya bakarken sırıtmam daha çok büyüdü ve kumandayı tuttuğum elimle onu baştan ayağı işaret ettim. "Şu haline bakılırsa bayağı da işe yaramış. Ama hayır sadece basit bir blöf değildi."

Sonra onu işaret ettiğim elimi kendime doğru çevirdim. "Sadece basit bir blöf için bu kadar prodüksiyona emek harcamam. Ben bile bugün için ayrı özendim giyimime. Senin kılık kıyafetine zaten sözüm yok. Her zaman ne giyinmen gerektiğini gayet iyi biliyorsun." Cümlemi bitirdiğimde onun kıyafetlerini baştan ayağı süzdüm. Siyah bir gömlek üzerine giydiği kahverengi, pantolonun bir tık aşağısında biten bir kaban. Altına da siyah bir pantolon giymişti. Ve ayaklarında ise kahverengi kundura ayakkabı vardı.

Ben ise siyah göğüs tarafımın bir tık üstünde biten dantel yaka bir tişört üzerine siyah bir ceket ve altına da mavi yüksek bel bir kot pantolon giymiş. Sarı, dalgalı saçlarımı da salık bırakmıştım. Pantolonun beline de siyah gri renk tokalı bir kemer takmıştım.

Kendimi süzmeyi bırakıp bakışlarımı tekrar ona çevirdim. O sırada Tolga'nın kaşlarını çatıp anlam veremediğim bakışlarını üzerimde yakaladım. Bir süre daha bana öylece baktı ve dudaklarını araladı. Sesi baskılı bir tonda çıkıyordu. Kısık tonda konuşuyordu ama buna rağmen üzerimde değişik bir etki bırakıyordu. "Amacın ne, beni yaptıklarıma pişman etmek mi?"

Bana kilitlediği bakışlarına rağmen geri adım atmayıp direk cevapladım. "Evet." Ardından genişçe sırıttım. Hazırcevap olmak benim en sevdiğim bir diğer huyum. İlk huyum daima dürüst olmaktı.

Çattığı kaşları dürüstlüğüm karşısında hayretle havaya kalkarken bocaladığını fark etmiştim. Lakin bu çok uzun sürmedi kendini gerisingeri toparlamayı başarıp deminkinin aksine küçümseyerek bana baktı. "Hayal gücün bayağı genişmiş, o dediğin şey anca rüyanda gerçekleşir. Senin gibi bir ahmak beni asla pişman edemez. Amacın buysa rüyandan uyanmanı tavsiye ederim. Çünkü ben hayatta olduğum sürece bu asla gerçekleşmeyecek. Nitekim, yaptıklarımın sonuna kadar arkasındayım ben."

Duyduğum şeyler sanki beni hayal kırıklığına uğratmış gibi dudaklarımı büzdüm ve eş zamanlı olarak onu anladığımı belirtircesine kafamı aşağı yukarı salladım. "Bunu duymak çok üzücü, beni hayal kırıklığına uğrattın şu an. Ama ne derler bilirsin Tolga. 'Asla, asla deme'" Ardından demin üzülen ben değilmişim gibi gülümsedim. Odağım gözlerine ulaşırken konuşmaya kaldığım yerden devam ettim. Bu sefer az önceki halime göre daha pişkindim. "Ayrıca bu dediğini bir iltifat olarak kabul ediyorum. Evet, hayal gücüm geniş ama doğru motivasyonla gerçeğe dönüştürebiliyorum. En nihayetinde polisiz ama kişisel gelişim hakkında da bir şeyler biliriz hani. Neyse çok konuştum en iyisi sürprizini vereyim. Bu karşılaşmanın bir anlamı olsun."

Konuşmam boyunca çattığı kaşlarının altından ifadesiz bakan gözleri sürpriz dediğim an iyice gerildi ve bana küstah bir bakış atıp öfkeyle bağırmaya başladı. Göğsü öfkeyle inip kalkarken sesi tüm depoyu dolduruyordu.

"Ne sürprizi ne saçmalıyorsun? Bana sürpriz yapmaya maddiyatın yeter mi sanıyorsun?"

Onun gözlerine bir süre bakıp odağımı duvara çevirirken aşağılamasını cevapsız bıraktım. Elimdeki kumanda da bir yerlere basıp gözlerim ekranda gezinirken aradığım videoyu bulunca zafer kazanmış bir edayla gülümseyip çok kısa bir süre için Tolgadan tarafa başımı çevirdim. Onun gözleri bir duvar bir benim aramızda mekik dokurken sonunda bana bakmıştı. Hala onun gözlerine bakarken gülümsedim. "Maddiyatım yeter mi bilmem ama yüreğim yetiyor ya. Bak işte orası kesin."

Ardından bakışlarımı duvardan tarafa çevirdim. Bulduğum videoyu kumandada bastığım bir tuşla başlattım ve oturduğum yere yaslandım. Açtığım videoda bir kadın sandalye de bağlı bir şekilde oturuyordu. Kadının gözlerinde ise beyaz bir mendil vardı. Kadının etrafına birkaç adam nöbet tutuyordu. Ekranın sağ üstünde saatler dijital saat simgesi vardı. Etrafında adamların nöbet tuttuğu rehine baygın olduğu için konuşmuyordu.

"Rastgele birini oraya getirip mahsur ettin diye senden korkacağımı mı sandın? Kafan bu kadar mı basit çalışıyor Azra?" Sesini duyduğum zaman kafamı ondan tarafa çevirdim. Tolga yamuk bir şekilde sırıtırken küçümseyen bakışlarla beni süzüyordu. Gördüğü şeylere inanmıyor benim hala ona blöf yaptığım ihtimaline sıkıca tutunuyordu. Kibirle bakan surat ifadesine rağmen gözlerinde kendini belli eden korku kırıntılarını görebiliyordum. Korkuyordu, basit davrandığım ihtimaline güveniyordu ama içten içe yapabileceğimi o da akıl edebiliyordu. Çünkü onun gözünde mekanını basan korkusuz kadındım ben.

Onu uzun bir süre ciddiyetle süzerken dudağımın kenarı yukarı kıvrıldı. Hala ona bakarken cebimden çıkardığım telefonu elime alıp birkaç yere bastım. Ardından tuşladığım numarayı çaldırıp kulağıma götürdüm telefonu. Gözlerim ise hala onun üzerindeydi. Telefondan bir yerleri tuşladığımı ve kulağıma götürdüğümü o da görmüştü. Karşı hat açılınca beni izleyen Tolgaya göz kırptım. "Rehinenin gözündeki mendili kaldırın lütfen."

Ekranda kulağında telefonla duran adam kadraja girerken verdiğim komutla kadının arkasında geçip basit bir hareketle mendili kadının gözünden çekti. Şimdi Petrova'yı daha net bir şekilde görebiliyorduk. Bakışlarımı ekrandan çekip Tolgaya baktım göz ucuyla. O ise şok içerisinde izlediği ekrandan gözlerini ayırıp bana öfkeyle baktı ve ellerini uyarırcasına tekrar havaya kaldırıp bana uzattı. "Sen buna nasıl cüret edebilirsin? Onu nasıl bulabildin, tüm dünyadan sakladığım o kadını? Buna nasıl cesaret edebildin?"

Onun gözlerinden gözlerimi bir an olsun kaçırmadan sorusunu cevapladım. "Pek zor olmadı aslında. Sadece yirmi dakika sürdü. Sevdiğin kadını tüm dünyadan gizleyebildin ama benden gizleyemedin Tolga. Şimdi nasıl hissettirdiğini anlayabiliyor musun?"

Bir cevap vermeyip kızgın boğaları andıran öfkeyle bana baktı. Göğsü öfkeyle inip kalkarken bakışlarını ekranda her şeyden habersiz mahsur tutulan kadınına çevirdi. Onun yan profilini izlerken konuşmaya kaldığım yerden devam ettim. "Sessizliğini neye yormalıyım? Şimdiden bu kadar öfkelendiysen ileride olacaklar karşısında nasıl dayanacaksın bilemiyorum. Çünkü kolay kolay vermeyeceğim hediyemi. Bu anı biraz daha ölümsüzleştirmek istiyorum."

Tolganın bakışları ekrandan bana doğru çevrildiğinde gülümsedim ve hala açık olan telefonu tekrar kulağıma götürdüm aynı zamanda yine Tolganın gözlerinin içine bakıyordum. "Saatli bomba hazır mı? Şimdi üzerine yerleştirebilirsiniz. Ayarlayacağınız zamanı biliyorsunuz değil mi? Güzel, bunu duyduğuma sevindim."

Aramayı sonlandırıp telefonu kulağımdan çektim. Ekrandaki adam telefonu kulağından çekerken diğer adama talimat verdi. Öbür adam elindeki saatli bomba kipiyle kadına doğru ilerlerken kameranın gösterdiği oda değişti. Şimdi izlediğimiz kayıt Petrova'nın esir alınmadan önceki zamanda geçiyordu.

Bakışlarım tekrar Tolgadan tarafa kaydığında, odağını kaybedip bocalamış bir şekilde değişen ekrana baktığını görebiliyordum. Bakışları kumandayla kontrolü elinde tutan bana kaydığında şirince sırıtıp açıklama yapmaya koyuldum. "O kısımlar çok sıkıcı. Tamamen keyfini düşündüğüm için yapıyorum. Şimdi izleyeceğimiz kısım daha eğlenceli çünkü."

Tepki vermeyeceğini anladığımda bakışlarımı monitörün yansıdığı duvara çevirdim. Kayıtta Petrova evindeki kanepede oturmuş gazete okuyordu. Her şey gayet normaldi. Ardından kapının zili çaldı ve Petrova gazeteyi kanepeye bırakıp ayağa kalktı. Bir süre sonra Petrova ve iki tesisatçı kılıklı adam içeri girdiler ve aralarında bir konuşma yaşandı. Adamlardan biri kadının dikkatini dağıtmaya çalışırken diğeri arkasından yaklaşıp eterli bezi tuttuğu elini kadının burnuna bastırıyordu. Adamlara direnmeye çalışırken çıkardığı ses depoda yankılandı. O sırada yine göz ucuyla Tolgaya baktım etrafta yankılanan ses sinirlerini bozuyor olmalı ki gözlerini yumarak sabır diler gibi fısıldıyordu.

Sonra bakışlarımı tekrar duvara çevirdim. Videodaki kadın dayanamayıp adamın kollarının arasına yığılırken ikili onu yere yatırdı. Adamlardan biri cebinden çıkardığı iple ellerini önden bağladılar. Sonra ayak bileklerini de bağladılar. Ardından adamlardan biri kadrajdan çıkıp birkaç dakika sonra omzunda büyük bir halıyla geldiğinde halıyı yere bırakıp açtılar ve kadını da açtıkları halının içine yerleştirip rulo yaptılar. Ve halıyı yapılı olan adam omzuna atarken ikili kadrajdan çıkıp evin görünmeyen kısmındaki kapının kapandığına dair bir ses duyduk.

Bu sefer ekranı tekrar değiştirdim bu sefer sadece kadının karın kısmına yerleştirilen saatli bombanın saat kısmını görüyorduk. Ekranı izlemeyi bırakıp koltuğu tamamen çevirip Tolganın gözlerine baktım. Gözleri saatli bombanın olduğu ekrandan bana doğru çevrildiğinde ifadesiz bir şekilde yüzüme baktı. Bir saat içerisinde birden fazla şey yaşadığı için bunlar ona fazla gelmiş ve hissiz kalmayı tercih etmiş olmalıydı. Bacak bacak üstüne atarken kumandayı ona doğru işaret ettim. "Neyi düşünüyorsun Tolga? Sevdiğin kadını kurtaracak mısın yoksa göz göre göre ölümüne seyirci mi kalacaksın? Seç birini."

Aynı duygusuzlukla bana bakarken sesindeki yorgun tınıyı duyabiliyordum. "Bunu bana neden yapıyorsun? Şimdi gitmek istesem izin verecek misin sanki?"

Dudaklarımı büzerken omuz silktim. "Bilemiyorum, o benim inisiyatifime kalmış bir şey. Ama sen şansını dene yine de. Kim bilir belki tam zamanında yetişirsin."

Bir şey söylemeyip anladığını belirtircesine kafasını olumlu anlamda salladı. Adımları arkaya ilerleyecekken kafasına dayanan silahla hareket etmeyi kesti. O sırada deponun içine birkaç saniye önce giren ama Tolganın ekrandan dolayı fark etmediği adamlar peşinde çember oluşturduğunda gülmemek için kendimi zor tuttum. Tolga etrafında dizilen adamlardan bakışlarını bana çevirdiğinde gözlerindeki şaşkınlıktan dolayı aklından geçenleri az çok tahmin edebiliyordum. Şaşırmıştı çünkü bu an ona hiç de yabancı değildi. Çünkü sadece birkaç hafta öncesinde bir benzerini bana yaşatmıştı. Ve ona aynısını yaşatıyor olmam tuhafına gidiyordu. Şaşkınlığının sebebi buydu.

Onun bocalamış yüz ifadesine bakarken zar zor tuttuğum gülme isteğini bastırıp gülümsemeyi başardım. "Göz dağı vermede, mafyayı yönetmede ve kardeşini parmağında oynatmada bir numarasın. Gücün kendinden zayıflara da yettiğine göre karşına çıkardığım bu orduyla da başa çıkabilirsin öyle değil mi?"

Kafasına dayatılan silaha rağmen gözlerinde korkuya dair bir kalıntı göremedim. Aksine bu çok doğal bir şeymiş gibi davranıyordu sanki her zaman ölümle burun buruna geliyormuş gibi. Gözleri tekrar gözlerimi bulduğunda soğuk bir şekilde gülümsedi. "Peki bu adamları paketledikten sonra seninle ne yapmalıyım? Bundan kolayca paçanı kurtarabileceğini mi sanıyorsun?"

Dediği şey üzerine düşünceli bir şekilde ona bakarken dudaklarım iki yana doğru kıvrıldı. Ve omuz silktim. "Onu o zaman düşünürüz be Tolgacık. Sen önce kendin için endişelen, kendin ve sevdiğin kadın için. Onun kaderi senin ellerinde ve sen durmuş benimle çene çalıyorsun böyle yaparak zaten kısıtlı olan zamanını boşa harcadığının farkına varmanı isterim. Unuttun mu zaman akıp geçiyor."

Benim cümlemle eş zamanlı olarak saatli bombadan sesler gelmeye başladığında bakışlarım Tolganın öfkeyle sıktığı yumruklarına indi. Ama yaptığım sadece sırıtmaktı. Ondan korkmuyordum aksine ona yapacağım şeylerden dolayı kendimden korkuyordum. Çünkü limitimi çoktan aşmıştım. Ve bu beni korkutuyordu çünkü bu konuma hiç gelmemiştim. Daha önce hiç kendimi kaybetme noktasına gelmemiştim. Sadece bir gün hariç. O gün canımdan daha önemli bir şeyi kaybettiğim için olmuştu. Ama şimdi bilinçliydim ve bu beni daha çok korkutuyordu. Yine de başlattığım oyunun sonunu getirmeliydim. Cayacak durumda değildim.

Düşüncelerimden kopup karşımdaki adama baktığımda onun kafasını silah dayayan adamın silahından tutup kavrayışını, adamı bir çöp gibi uzağa doğru fırlatışını izledim. Arada yediği yumruklarda vardı ve bir iki yumruktan sonra gelecek darbelerden kaçınıp daha güçlüsünü karşı tarafa kendi atıyordu. Fakat bu beni korkutmuyordu yine de. Çünkü bana bir şey yapmayacağını biliyordum.

Adamların hepsini bir şekilde paketledikten sonra ellerini birbirine çırpıp bu seferde ellerini alnına götürüp biriken terleri sildi. Ardından bakışları onu tüm dövüş boyunca izleyen bana doğru çevirdi ve sırıtıp benden tarafa doğru ilerledi. Gözlerimi ondan bir saniye olsun ayırmadan bana doğru gelişini izliyordum. Adımları hem düşünceli hem tereddütsüzdü.

Yanıma geldiğinde hizamda eğildi ve elleri oturduğum koltuğun kollarına tutundu. Sonra elleri pazılarımı bulurken üzerime doğru eğilip gözlerimin içine baktı. Bakışlarındaki zafer parıltıları kendini gösteriyordu. "Şimdi seninle ne yapmalıyım? Bugün beni bayağı zorladın ve şimdi kılını dahi kıpırdatmıyorsun. Ne o yoksa korkuyor musun?"

Onun gözlerine birkaç dakika baktım. Hemen dibimde duruyordu ve dokunuşlarının yakıcı baskısını kollarımın üzerinde hissedebiliyordum. Onu anlıyormuş gibi kafamı olumlu anlamda salladım. Böyle yapmam ise soluk soluğa kalmasına rağmen afallamasına sebep oldu. Hala gözlerinin içine bakarken konuşmaya başladım. "Neden korkayım? Bunu gerektiren bir şey mi var? Karşındayım kanlı canlı. Yapabileceğin en fazla öldürmek olur. Ve sen yapsan da yapmasan da bir gün zaten öleceğim. Lakin ne var biliyor musun?"

Tolga gözlerime bakmaya devam ederken dudakları yukarı kıvrıldı. "Bilmiyorum, ne var?"

Onun pişkin ifadesine bakarken tch diyerek gülümsedim ve oturduğum yere yaslanmayı bırakıp ona doğru yaklaştım. Gözlerim hala gözlerine bakıyordu. "Ben çoktan öldüm, tanıyıp bildiğin, kardeşinin sevdiği o kadın öldü. Hem de fiziksel değil ruhen. Sen sebep oldun buna ama birazdan yeni bir Azra göreceksin Tolga ve o asla sana acımayacak. Beni korkutan asıl sebep bu çünkü kaybettiğim kendimin ne yapabileceğini ben bile kestiremiyorum artık."

Pişkince sırıtan ifadesi dağılırken kaşlarını anlamadığını belirtircesine çattı. "Ne demek oluyor bu şimdi? Saçmalamayı kesip net olur musun?"

"Şöyle ki."

Boşta kalan kollarımı onun omzuna çıkarırken bilerek baydığım gözlerimle yüzüne doğru yaklaştım. Bizim bu halimizi dışarıdan gören biri eminim sevgili olduğumuzu ve flört ettiğimizi düşünürdü ama durumumuz bunun tam aksiydi. Tolga gözlerini geleceğini düşündüğü hamleden dolayı yumarken sırıttı. Bunu fırsat bilip diz kapağımı bacak arasına sertçe geçirdim. Hamlem gözlerini daha da kuvvetle yumarken acı içinde bağırmasını sağlarken omzuna çıkardığım ellerimle onu geriye doğru sertçe ittim ve yere düşmesine sebep oldum. Sırtı yerle buluştuğunda kısık bir küfür savurup gözlerini aniden açtı ve ökeyle gözlerime bakarken yerden kalkmaya çalıştı.

Onun bu çabasını kafamı iki yana olumsuzca sallayarak izlerken ayağımdaki ayakkabıya rağmen göğsüne bastırdım. Çok değerli gömleği kirlenecekti ama umurumda değildi. Ardından hala ayağım göğsünün üzerindeyken kendi duruşumu da eğrileştirip yakasından kavrayarak yüzüme bakmasını sağladım. Aynı zamanda tehlikeli parıltıyla gülümsüyordum. "En başından beri arzuladığın şeyin bu olduğunu biliyordum. Beni dövmek istediğin falanda yoktu zaten. Çünkü neden biliyor musun? Sen de o cesaret yok Tolga. Gücün sadece senden zayıflara yetiyor. Ben ne sana dengim ne de senden zayıf. Ben senin aklının sınırlarının bile kavrayamayacağı şekilde güçlüyüm. Bu arada güç sadece fiziksel boyutta olmaz. Ben gücümü beni zayıflatan korkularımdan, arkamda olan insanlardan ve düşmanlarıma duyduğum nefretimden alıyorum. Şu an ki öngörülemez hareketlerimin sebebi de sensin ve kendinle gurur duymalısın. Çünkü sen bunca yıldır sessizlik içinde uyuyan canavarı uyandırdın. Bu arada sevgiline ne oldu biliyor musun?"

Öfkeyle kararan bakışları konuşmamın sonunda merak ve şaşkınlıkla aralandı. Söylemiyordu ama gözleriyle bunu ifade edebiliyordu. "Sen benimle yiyişmeyi düşündüğün zaman uyandı. Bizim bu hallerimizi gördü ve eminim senden nefret ediyordur. Kim bilir belki senin tarafından bile kurtarılmayı istemiyordur artık. Neticesinde sen onun gözünde bundan sonra sadakatsiz bir kocasın artık."

Evet, birkaç gün önce Ali aradığında ondan öğrendiğim gerçek buydu. Tolga denildiği kadar da güçlü biri değildi. Onun da zaafları vardı, karanlık yer altı dünyasından sakladığı bir kadını vardı. Ve o kadın Tolganın en ölümcül zaafıydı. Ama ona da saygı duyduğunu sanmıyordum. Tamam belki koruyup kolluyor tüm dünyadan saklıyordu ama onu aldatıyordu da. Bunu ilk fark ettiğim zaman baloda onun kollarının arasında kardeşim Deren'i kaçırdığını söylediği zaman vücuduma olan rahatsız edici temaslarıydı. Sonra ona havada uçan tekme atıp yere düşürdüğüm zaman karnının üstüne çıktığımda da elleriyle kanlı yüzüme dokunmuştu. Ve az önce neredeyse öpüşecekti benimle. Ona dokunduğum veya onun bana dokunduğu her an bundan büyük bir rahatsızlık duyuyor midem kasılıyordu. Bir tek ona zarar vermek amaçlı dokunduğum zamanlar böyle hissetmiyordum. Çünkü öfkem tiksintimi bastırıyordu.

Dediğim şeyler üzerinde tokat etkisi yaratırken bakışlar dehşet içerisinde üzerindeki benden kurtulup ekranın yansıdığı duvara kaydı. Duvara yansıyan görüntü de ki kadın yaşlı gözlerine tezat bir öfkeyle adama bakarken elinin tersiyle gözündeki yaşı sildi. Artık tutsak değil özgürlüğüne kavuşmuş bir kadın duruyordu kameranın karşısında.

Bakışları hala ekrana takılırken endişeyle konuşmaya başladı. "Bu ama bu haksızlık! Ben onu öldüreceğini düşündüm ve kurtarmak için geldim buraya. Ama o özgür görünüyor. Başından beri planladığın bu muydu yoksa?"

Onun telaş ve şüphe karışımı surat ifadesine bakarken kafamı olumsuz anlamda sallayarak sırttım. "Aslında kadınını kaçırdığımda aklımdan senin Derene yaşattıklarının iki mislini sana yaşatmak geçiyordu. Ama bir zaman sonra planım değişti. Bunu senin gözlerinde gördüğüm bir duygu sağladı. Kötü olmaya başladığımı söylemiştim ya sana." Cümlemin sonlarına doğru onun yüzüne doğru biraz daha eğildim. "Kötü olabilirim ama asla senin kadar alçak değilim. Senin aksine kimsenin canına kıymam ben. Senden alabileceğim en iyi intikam buydu ve amacıma ulaşmış bulunuyorum. Bundan böyle bana uzak cehenneme yakın ol Tolga, bu amellerle gideceğin tek yer orası çünkü."

Tolga hala yakasını kavrayan ellerimi elleriyle kavrarken dehşet ve hayret karışımı bir ifadeyle gözlerime baktı. Eklemek istediğim birkaç şey daha varken dudaklarımı araladım ancak dışarıdan gelen polis sirenleri depoda yankılandığında bundan vazgeçerken dudaklarım iki yana kıvrıldı. Ellerimi onun yakasından çekip omzuna dostane bir şekilde dokunurken konuşmaya kaldığım yerden devam ettim. "Polisler bu sefer senin için geldi umarım onları güzelce karşılarsın. Çünkü emniyetin gözünde ikimizin de faili sensin. Çünkü sen bugün hem sevdiğin kadını hem de seninle hiçbir alakası olmayan sıradan bir polis memurunu öldürdün."

Gözlerime yoğun duygularla bakan gözleri irkilmeme sebep olurken odağımı gözlerinden çekip kulağına doğru yaklaştım ve fısıldadım. "Cinayet sadece bedenen işlenmez. Bir insanın ruhunu öldürmekte bir çeşit cinayettir. Ve sen bunu büyük bir zevkle yaptın Tolga. Şimdi davranışlarının sonucunu iyi seyret. Çünkü bugünü ömrünün sonuna kadar unutamayacaksın."

 

 

Loading...
0%