Çınar
"Beni öptüğünde hissettiğim şey, işte bu."
Sadece basit bir renk olan ama içine dünyaları sığdıran kahverengi gözlerine baktığımda içimden sadece gülümsemek geldi. Daha fazla konuşup anın verdiği büyüyü bozmak istemedim. İkimizin de üzerinde, ettiğimiz ağır itirafların verdiği yorgunluk vardı. Tatlı bir yorgunluktu bu. Bir süre daha bana mutlulukla bakarken az önce beni öptüğü ıslak dudağı ben de şiddetli dürtüleri uyandırıyordu. Mesela onu yine kendime çekip öpmek istiyordum.
Gözlerime beklenti içinde bakarken konuşmaya başladı. Havanın getirmiş olduğu soğukluktan dolayı sesi titrek çıkıyordu. "Yürüyelim mi artık?" Soğukluk ellerine de uğramış olmalı ki orada bulunan varlığımı umursamadan ellerini dudaklarının yanına getirip üflemeye başladı. Ama bu bile onu mutsuz edememişti. Çünkü ellerini ısıtmaya çalıştığında bile gülümsüyordu. Girmesi için kolumu uzattım.
Yaptığım hareketi görünce sevinçle gülümseyip soğuktan üflediği elini yüzünün hizasından çekip kolunu açtığım boşluğa geçirdi. "Teşekkür ederim." Yola baktığım kafamı ondan tarafa çevirip olumlu anlamda salladım. "Bir şey değil." Bir süre gözlerime merak içinde bakıp konuşmaya başladı. Ama gözleri, gözlerimin derinlerinde kaybolmuş gibiydi.
Neden böyle bakıyordu, acaba gözümün içine bir şey mi kaçmıştı? Elimi gözümün hizasına getirmemek içinde büyük bir gayret gösterip Lavin' e meraklı bir şekilde baktım. "Bir şey mi oldu?" Sonra boşta olan elimle gözlerini işaret ettim. "Neden öyle bakıyorsun?" Sorum üzerine gözlerini birkaç kez kırpıştırdı ve haddinden fazla baktığını fark etmiş olmalı ki utanç içinde boşta olan elini kafasına getirdi. Deminki korkusuz tavırlarından sonra şimdiki utangaç hali büyük bir tezat oluşturuyordu.
Bu halini sevimli bulduğum için gülümsedim, bunu yaparken gözlerim kısılmıştı. O da kendini toparladı ve konuşmaya başladı. İfadesi daha çok soru sorar gibiydi. "Senin gözlerin yeşil miydi ya?" Ha! diye geçirdim içimden. O kadar zamandır göz göze geliyorduk ve bu soruyu şimdi sorması tuhafıma gitmişti. Yüz ifademi görünce panik yapıp cümleleri toparlamaya çalıştı. "Yeşil mi dediysem, ilk defa gördüğüm için değil. sadece-" Merak içinde kaşlarımı kaldırdım ve bende onun dediğini yeniledim. "Sadece?"
Derin bir nefes alıp gözlerini kapattı ve geri açtığında gözlerime derin bir şekilde bakmaya devam etti. Gülümsüyordu. "Sadece, ilk defa bu kadar büyüleyici görünüyor. Alt tarafı yeşil bir renk belki. Ama içine baktığımda derin ormanları görüyor gibi oluyorum." Utanç içinde saçlarını kaşımak için kafasına attığı elinin kafasıyla temasını kesip elini gözlerime doğru getirdi. Demin konuşurken ki gülümseyen ifadesi hala silinmemişti.
"Üstelik sadece ormanları da değil. Ben ilkbaharı da görüyorum o gözlerde."
Dediği şeyler beni hayrete sürüklerken duygulandırmıştı da şimdi utanmasam karşısında göz yaşı dökebilirdim. Ve o an bir şeyi daha fark ettim. Bana her zaman sıradan gelen ve taşırken o kadar da böbürlenmediğim gözlerimin rengini yani yeşili şimdi her şeyden daha çok benimsemeye başlamıştım. Lavin düşüncelerimi değiştiren kadın... Gözlerimin rengini sevmeme de neden olmuştu. Sonra önemsiz bir şey itiraf ediyormuş gibi gözlerini çekip üzerine bastığımız zemine baktı ve ayağı ile sanki yerde çamur varmış gibi ayaklarıyla orayı temizlemeye başladı.
Bunu yaparken konuşmaya başlamıştı. "Belki de sadece sana olan aşkımdan böyle hissediyorum." Ve aynı umutsuz bir tavırla devam etti. "Dediklerimin belki de yeşil göz renginle alakası yok. Fazla abarttım belki de." Görmeyeceğini bilsem de anladığımı belli eder bir şekilde kafamı salladım ve dikkatini üstüme çekmek için konuşmaya başladım. Ama öncesinde derin bir şekilde soluklandım. "Gerçekten ilginç bir kadınsın Lavin."
Dediğim şey kafasını kaldırıp bana şok içinde bakarken dikkatini üzerime çekmeyi başarmıştım. Merak içinde kaşlarını çattı ve konuşmaya başladı. "Bunu iyiye mi yormalıyım? Yoksa apaçık gömüyor musun beni?" Sonra cevap vermemi beklemeden gözlerini kısıp omzunun üstünden başka bir yere baktı. İfadesi tatsızdı. Yine beni yanlış anlamıştı kesin. "Gerçi sen böyle ilginç olduğumu dile getirdiğinde sonrası hep tatsız bitiyor."
Bu kadının ilginç kavramı ile ne alıp veremediği var? Her seferinde tatsızlaşıp susuveriyor. Belki de kendimi tam ifade edemiyorum ona karşı. Netliği seviyor da olabilir. Onun bu mutsuz tutumunu değiştirmek için omzuna dostane bir tavırla dokundum. Koluma girdiğinde kapanan mesafeyi bu şekilde bozmuş oldum. Kol kola değildik, karşı karşıyaydık şimdi. Koluna yaptığım temas bana merakla bakmasını sağladı. İyi öfkeli değildi, hala bir şeylerin önüne geçebilirdim. Onun yanlış anlamasına sebep olup kalbini kırmak gibi şeylerin.
Onun bu fazla kızgın olmayan tutumundan güç alıp konuşmaya başladım. "İlginçsin dedim çünkü. İlk aşk ilanı edip sonrasında çekinen kaç kadın vardır?" Sonra az önce gözlerime ettiği iltifat aklıma geldi ve bunu dile de döktüm. "Ya da gözlerimden büyülenip bunu hayat memat meselesi gibi anlattıktan sonra kendini geri çekip dediği şeyleri önemsizleştirmeye çalışan kaç kadın var?" Suçlu bir kız çocuğu gibi dudaklarını ısırıp utanç içinde gözlerini kaçırdı. Sesi kısık çıkıyordu. Öyle ki duymak için kafamı ondan tarafa doğru eğmez zorunda kaldım.
Karşımda Lavin değil de küçük bir kız çocuğu vardı şu an. Ben de eğilip bu küçük kıza kulak verdim. "Önemsizleştirmeye çalışmadım sadece utanmıştım. Ve senin de yanlış anlayacağından korktum." Sonra kafasını kaldırıp benden tarafa baktı. Gözleri daha çok kıyaslama yapar gibiydi. "Benim aksime ketum birisin sen. Öyle çok, hislerini belli etmeyi sevmiyorsun." Sonra sesini yükseltip meraklı bir şekilde sordu. İfadesi onay bekler gibiydi. "Öyle değil misin?"
Doğru tahmin ettiğini belli eder şekilde kafa salladım. Ben demiştim der gibi bir ifade ile ilk bana bakıp sonra kafasını başka yere çevirdi. Sanırım daha net olmam gerekecekti. Kendisini geri çekmesine izin vermemek için. Derin bir nefes alıp sakin bir tonda konuşmaya başladım. "Bunu evde konuşsak daha iyi olacak sanırım." Sonra onu inceledim çenesi titriyor üşüdüğünü dışarıya belli ediyordu ama sadece çenesi değil ısınmak için elleriyle kollarını sıvazlıyordu. "Hem sende üşüyorsun, artık sonbahar geldi. Daha fazla burada dikilmeyelim."
Bir şey demeyip olumlu anlamda kafa salladı. Bu sefer ifadesiz bir şekilde bakıp girmesi için kolumu uzattım. İtiraz etmeyip davetime cevap verdi ve koluma girdi. Sessiz ama seri bir şekilde yürümeye devam ettik. Ama aramızdaki bu sessiz ve gergin kıvılcımla yol ne kadar kısa sürede biter? Orası meçhul...
*****
İşten son dakika da çıktığı için yorgun olduğunu düşünmüş ve kendi evime davet etmiştim. O da durumunun farkında olduğu için reddetmemişti. Kapıdan içeri girdiğimiz de ortamın sıcak olması işime gelmişti. Çünkü Lavin yol boyunca soğuktan titrerken eve girdiğinde daha da soğuk bir ortamla karşılaşması isteyeceğim son şey bile değildi. Ortamın sıcak olduğunu fark edip kabanını üzerinden çıkardığında asmak için elinden aldım. Minnet eder bir şekilde bakıp oturma odasına doğru ilerledi.
Gülümseyip omuz silktim ve kabanını askıya asıp doğrudan mutfağa doğru geçtim. Ketle ye su koydum yukarıdaki dolaptan sıcak çikolata kavanozunu çıkardım. Suyun kaynamasını beklerken camdan dışarı baktım. Kış gelmeye başladığı için gökyüzünde bir tane bile yıldız yoktu. Sanırım yaz mevsiminin bu tarafını özleyeceğim. Suyun kaynadığına dair çıt diye bir ses duyduğumda dolaba doğru ilerleyip iki tane kulplu bardak çıkardım. Sıcak çikolata dolu bardakları elimde dikkatlice taşıyıp, kanepenin üzerinde oturup telefonundan bir şeylere bakan Lavine seslendim.
Ona seslendiğimi fark ettiğinde elinde ilgilendiği telefondan kafasını kaldırıp merakla benden tarafa baktı. Düz bir ifade ile tuttuğum bardağı ileri doğru getirip işaret ettim. Telefonu koltukla arasında duran boşluğa koyup alması için uzattığım bardağı eline aldı. Dumanına doğru hafifçe üflediğinde sıcak çikolatanın kokusunu içine çekti ve gözleri tebessümle aydınlanırken heyecanla benden tarafa baktı. Sesi de bakışları gibi heyecanlı çıkıyordu. "Sıcak çikolata mı bu? Çok teşekkür ederim!"
Önemli değil dercesine gülümseyip aramızda bir kişilik mesafe bırakarak kanepeye yerleştim. Bardağı da elimde tutuyordum hala. İkimizde bir süre konuşmayıp elimizdeki bardakla ilgilendik. Sıcak karışımın dumanını üflüyor, arada bir yudum alıyor ve telefonla ilgileniyorduk. Dikkatini nasıl üzerime çekebileceğimi düşünüyor sessizliği bozmak istiyordum. Çünkü onu evime bunun için çağırdım. Bütün gün sessizce oturup ya telefona ya da birbirimize bakmadan susup oturmak için değil.
İkimizin de istemeden de olsa araya koyduğumuz ama içten içe nasıl bozacağımı düşündüğüm sessizliği ilk bozan Lavin oldu. Lakin söylediği şeyi duyunca hayret ettim çünkü duymak istediğim bu değildi. "Arabam nerede? Ve dün sarhoş halimle beni eve nasıl götürdün?" Kaşlarını çatıp merak içinde bana bakarken elindeki bardaktan bir yudum daha aldı. Sıkıntı içinde elimi alnıma götürdüm ve alnımı sıvazladım.
Bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum. Derin bir nefes aldım. Umarım duyunca aşırı tepki vermez. "Benim arabamla gittik. Dün seni arabayla eve bıraktım." Şaşkın bir şekilde bana baktı ve elindeki neredeyse dibine gelmiş muhtemelen artık sıcak olmayan çikolata bardağını siyah masanın üstüne bıraktı. Sonra kendini işaret edip gergin bir şekilde konuşmaya başladı. Sesi tiz çıkıyordu. "Ya peki benim arabama ne oldu? Ben mekâna araba ile gelmiştim."
Onun bu stresli haline bakıp elimdeki bitmiş bardağı onun gibi masanın üzerine koyup olduğum yerde doğruldum. "Senin arabanı çektiler. Yanlış yere park edip uzun bir süre orada bekletmişsin." Ağzından şaşkın bir nida döküldüğünde can sıkıntısı içinde ofladım. Sonra diğer bir soruyu yönlendirdi. "Peki anahtar nerede ona da mı el koydular yoksa?" Bilmediğimi belli eder şekilde omuz silktim ve o sırada aklıma gelen bir ihtimali dile getirdim. "Çantanın içine hiç baktın mı? Belki oradadır."
Düşünceli bir tavırla hatırlamaya çalıştığını ifade eder bir şekilde gözlerini kısıp yukarı baktı. Ben ise düşünmesi için yeni bir ihtimali daha dile getirdim. "O gece giydiğin kıyafetlerin ceplerine de bak. Belki kabanının cebine de koymuş olabilirsin." Anlamlı bulduğunu ifade eder şekilde mırıltılar çıkarırken birden ayağı kalktı ve odanın çıkışına doğru ilerledi. Arkasından bağırdım. "Bir şeyimi unuttun? Nereye birdenbire böyle?" Olduğu yerden seslendi, sanki bir şeyleri inceliyor gibiydi. "Önemli bir şey değil sadece bir göz atıyorum. Emin olmak için."
Oturduğum yerde yönümü değiştirmeden sadece kafamla oraya bakarken tamam diye seslendim. Ve içimden anahtarı bulması için ona şans diledim. Birkaç saniye sonra sevinçle çığlık attı. "Buldum! Kabanımın cebindeymiş!" Elimi dudaklarımın yanına getirip gülerken ona seslendim. "Ne güzel işte. Senin adına sevindim." Sağ ol diye cevap geldi hemen ardından. Ve elindeki anahtarın halkasına parmağını geçirmiş bir şekilde şıngır şıngır ses çıkartarak oturma odasına girdi.
Hem elindeki anahtarı sallıyor hem de zafer içinde gülümsüyordu. Hala bir parmağı araba anahtarının bulunduğu halkanın içine dururken az önce kalktığı yere geri oturdu. Oturduğum yerde yönümü ondan tarafa doğru çevirip merak ettiğim bir konuyu dile getirdim. "Peki arabanı geri almak için bir şey yapacak mısın? Servisi aramayı düşünüyor musun?" Sıkıntı ile soluklanıp önündeki boşluğa baktı. "Onu kendi evime geçince halledeceğim. Yarın işe metroyla gider iş dönüşü de arabamı servisten geri teslim alırım artık."
Anladığımı belli eder şekilde kafa salladım. Lavin önündeki boşluğa bakmayı bırakıp kafasını benden tarafa çevirdi ve kuşku içinde konuşmaya başladı. Sesi otoriter ve meraklı çıkıyordu. "Ondan önce, bana demek istediğin bir şey vardı. İlk önce onu duymak istiyorum." Sonra oturduğumuz yeri eli ile işaret edip konuşmaya başladı. "Sonuçta beni bunun için davet ettin evine."
Heyecan içinde olduğum yerde doğruldum. Sonunda istediğim konuyu açmıştı. Ama konuşmam kolay olmayacak gibiydi. Ya da söylediğim şeyler kendim için baya ağır cümlelerden oluşacağı için endişeleniyordum. Heyecanla kalkan omuzlarım umutsuzluk ile geri çöktüğünde yönümü karşımda duran masadan tarafa çevirdim ve kafamı aşağı doğru eğerken ellerimi birbirine kavuşturdum. Oturduğum yerin yan tarafı içe çökerken omzuma bir elin dokunduğunu hissettim. "Duyguların konusunda seni zorluyor muyum?"
Dostane şekilde omzuma iki kez hafifçe vurup konuşmaya başladı. "Eğer öyle ise konuşmak zorunda değilsin. Seni hiçbir şeye zorlamak istemiyorum."
İnkâr etmek için kafamı kaldırdığım da onun gözlerindeki kırgın ifadeyi gördüm. Kendince yoğun hislerine karşılık bulamadığını düşünüyor ve beni anlayışla karşılamaya çalışıyordu. Ama bu ilişkide aşkını baskın yaşadığını düşündüğü için bana yansıtmasa da içten içe bu davranışıma kızıyordu. Ona kızacağı sebepler veriyordum ki cevap vermesem bile sessizliğim bunu düşünmesi için büyük bir neden.
Beni desteklemek için az önce omzuma koyduğu eli geri çekerken konuşmaya başladı. Bu sefer bana değil oturduğumuz koltuğun düzeyine bakıyordu. "Pekâlâ şöyle yapalım, sen şimdilik bu konuyu kapat. Belli ki yeterince hazır değilsin bu konuşmayı yapmaya." Sonra olduğu yerde doğrulup muzip bir şekilde sırıttı. "Artık başka bir zaman anlatırsın, bana ne kadar âşık olduğunu."
Olduğum yerde doğrulup hayret içinde kaşlarımı havaya kaldırdım dudaklarım şaşkınlık içinde aralanmıştı. Sonra hayret dolu ifadeyi gülümseyerek sonlandırdım. Ve kısık ama dediğimi baskılayacak şekilde konuştum. "Çok alçak gönüllüsün." Bir şey değil dercesine göz kırptı. O gururlu parıltı hala gözlerindeydi. Hala o gururlu ifadeyi taşırken gözlerini kısarak konuşmaya başladı. Ellerini çiçek pozisyonuna getirmişti. "İkili ilişkilerde bir tarafın daha baskın olması gerekir. İki tarafta çekingen olunca o ilişki hiç yürümüyor."
Bak sen dercesine tek kaşımı alayla havaya kaldırdım. "Bu ima bana mıydı?" Kendini beğenmiş bir şekilde gülümserken göz kırptı. Kadına bak sen, hiç geri adım atmıyor. Sonra omuz silkti demin yaptığı çiçek pozisyonuna geri dönerken konuştu. "Gerçekler." Hala gülümserken anladığımı belli eder şekilde kafa salladım. Benim gerçekten bu kızla işim zor.
İkimizde sus pus otururken dün sabah yaşadığımız an aklıma geldi ve olduğum yerde Lavinden tarafa döndüm. Gülümsemesi merak içinde onu izleyen bakışlarımı görünce yüzünde soldu ve dudakları düz çizgi halini aldı. Bu sefer kaşlarını çatmıştı neden öyle baktığımı anlamak için. Onu biraz daha inceleyip konuşmaya başladım. "Sahi sen, dün sabah beni görünce neden yönünü çevirdin?" Stres içinde yine elleri açlarına giderken alttan alttan çekimser bir tavırla bana baktı. Hatırlamayacağımı mı sanıyordu? Ama unutmadım işte. Unutamadım...
"Şey, ertesi gece olanlardan dolayı gözündeki misafirperver ev sahibi imajını bozduğumu düşündüğüm için öyle davrandım." Kafasına attığı elini kafasından çekip kucağının üzerine bıraktı ve diğer eliyle hemen kenarında duran yastığı kucağının üzerine koydu. Demek ki birisiyle konuşurken elinde bir şeylerle uğraşmayı seviyordu. Sonra gözüne gelen bir parça kızıl saç tutamını kulağının arkasına itip konuşmaya başladı. Onun öncesinde derin bir şekilde soluklandı. Zaman kazanmaya çalışıyordu sanırım.
"Bu davranışımın seni bu kadar üzeceğini düşünemedim. Özür dilerim." Anladığımı belli eder şekilde kafamı sallarken sıkıntı içinde soluklandım. Anın getirmiş olduğu rahatlıktan faydalanıp yaptığım patavatsızlık için kendini suçluyordu. Sıkıntı içinde kapattığım gözlerimi geri açıp onun yastığın üzerine koyduğu ellerine baktım. İçimden bir dürtü geçtiğinde kendimi onun ellerinin üzerine elimi kapatırken buldum. Kapattığım elleri kavradım sonra.
Yüz ifadesini görmek için kafamı kaldırdığım da bir şey yapmayıp şaşkınlık içinde ellerimizi izlediğini gördüm. Beyaz teni kızarmaya başlamıştı. Sanırım utanıştı, böyle yaptığım için. Anlayışlı bir şekilde gülümseyip konuşmaya başladım. "Hiçbiri senin suçun değil. Ben saçmaladım biraz. Normalde karşımda başka bir kız olsa beni doğduğum güne pişman ederdi."
Sanki o anı hayal edebiliyormuş gibi kıkırdadım, hala Lavine bakarken konuşmaya kaldığım yerden devam ettim. Bunu yaparken tuttuğum ellerini havaya kaldırmıştım. O ise nutku tutulmuş bir şekilde bir bana bir de kavuşturduğum ellerimize baktı. "Sen iyi bile dayandın o yüzden. Hatta şu an karşında duruyorum." Tuttuğum ellerini bıraktım ve yerde duran ayağımın birine altıma alıp olduğum yerde doğrulurken kollarımı iki yana açtım. Kendimi sergilercesine. "Durma, istediğini yap bana. Hakkındır."
Birkaç dakika gözlerini kırpıştırıp şok içinde bana baktı. Onu onaylamak için göz kırptım ve yine kendimi işaret ettim. Yanağındaki kızarıklık silinip şok içinde araladığı gözleri normal boyutuna ulaşırken aklına bir şey gelmiş gibi sinsi bir edayla gülümsedi. Bu sinsi ifadeden ne çıkarmalıyım bilmiyorum. Ama içimden tokadı basacakmış gibi geliyor. Yüzümde nasıl bir ifade varsa kahkaha atıp gözlerini kapattı bir süre. Sonra silinmeyen o sinsi parıltı ile konuşmaya başladı. "Tamam, gözlerini kapat." İlk emin olamaz bir şekilde ona baktığımda yineledi. Ben de omuz silkip gözlerimi kapattım ve gelecek olan darbeye karşı kendimi hazırladım.
Alnımın ortasında hissettiğim acı ile gözlerimi araladığımda şaşkın bir şekilde ona baktım. Bana fiske atmıştı hem de alnımın ortasına. Gözlerimi kırpıştırdım. "Bu neydi şimdi?" Fiske atmak için elinin aldığı pozisyonu bozup gülümseyerek omuz silkti. "Normalde olsa yanağından öperdim. Ama bu senin için bir ceza değil ödül olurdu." Kaşlarımı hayret içinde kaldırdığım da o da olduğu yerde doğrulup konuşmaya kaldığı yerden devam etti. "Ama sen ceza istedin ve cezan bu işte. Sızlanma o yüzden."
Hayret dolu ifademi bozup bir elimi yanağıma getirirken dudağımı büzdüm. "Aslında bir öpücük fena olmazdı." Yüzü kızardı ve olduğu yerde doğrulup omzuma vurmaya başladı. "Çınar!" Onun vuruşlarını engellemeye çalışırken şaşkınlık içinde gülümsedim. İlk defa kızarken adımı haykırmıştı. Bey kelimesini de kaldırmıştı ve sadece adımı kullanması beni çok mutlu etmişti. O heyecanlı bir şekilde adımı seslenip bana saydırırken duymayacağını bilsem de fısıldadım. "Bir daha söylesene."
Şaşkın bir şekilde durup bana vurmayı kesti ve ağzından şaşkın bir nida döküldü. "Ne?" Vurmaktan içine çökerttiği omuzlarımı ovalarken sevimli olduğunu
Düşündüğüm şekilde gülümsedim ve konuşmaya devam ettim. "Az önce sinirli bir şekilde adımı haykırmıştın ya. İşte bir daha öyle seslensene." İtirafım onu şaşırtmış olmalı ki gözlerini kırpıştırdı ve ciddi olup olmadığımı anlamaya çalıştı. "Gerçekten çok mu istiyorsun duymayı?" Bir şey demeyip kafamı salladım. Düşünüyormuş gibi yapıp elini kafasına attı ve bir süre etrafına baktı. Sonrasında ise umutsuz bir şekilde ofladı. "Ama demin anlıktı şimdi yapsam bile o kadar doğal olmaz ki. Aşırı zorlama durur."
Omzumu ovalamayı bırakıp aynı sinsi ifadeyi ben takındım. Lavin' in bana bakarken takındığı gibi. "O zaman yardımcı olayım." Yalandan düşünüyormuş gibi gözlerimi kıstım ve sonrasında gözlerimi aynı sinsi parıltı ile geri açtım. Bu sefer soru dolu bir şekilde bakıyordum. Yavaşça ondan tarafa yaklaştım. "Ne yapsam sinirlenirsin, mesela izinsizce dudağından öpsem olur mu?" Yanakları kızarırken gergin bir şekilde kendini çekti ve tehditkâr bir şekilde baktı. "Denemeyi aklından bile geçirme!" Yaklaşmayı kesip bir süre ondan tarafa baktım. O da duruşunu düzeltip aynı tehdit dolu ifade ile konuşmaya devam etti. "Sevdiğim adam demem seni dayak manyağı yaparım. O yüzden sakın deneme böyle bir şeyi!"
Dudağımı büzüp kendimi geri çektim. Şirketin orada öptüğümde bir şey olmamıştı. Neden şimdi aşırı tepki verdi ki? Üzerine oturduğum bacağım uyuştuğu için onu yine zeminin üzerine koyarken iç çektim. En azından aramızda bir yorun yok artık. İkimiz de birbirimizden kaçmayacaktık bundan sonra. O sırada yanağıma kondurulan kısa öpücük ile seri bir şekilde Lavin den tarafa baktım.
İfadesiz tutmaya çalıştığım mimiklerle bakarken-aslında kalbim gülümsüyordu ama onun bilmesine gerek yok- konuşmaya başladım. "Hani öpmek yoktu? Denersem dayak manyağı yapacağını söylemiştin." Omuz silkip konuşmaya başladı. "Evet, ama sana yok. Duygularını açık bir şekilde dile getirene kadar yasak sana. Beni aniden çekip öpmek."
Gözlerimi devirirken elimi az önce öptüğü yanağıma getirdim. "Unutmadın mı o meseleyi hala?" Olduğu yerde doğrulup gözlerini kıstı. Bakışları meydan okuyor gibiydi. "Sence bu unutulacak bir mesele mi?" Ciddiyeti bende gülme isteği uyandırırken bu isteğimi bastıramadım ama kızmaması içinde konuşmayı devam ettirdim. "Bilmem, değil sanırım." Kızıp kızmamak arasında kalırken aslında gülümsememin dürüstçe olduğuna emin olup o da aynı şekilde gülümsedi. Bu kadardı işte bizim aşk kavgamız. Sonunda hep sevgi kazanıyordu. İçimden dua ederken bu anın hep sürmesini istedim. Benim hayallerim anca Lavin ile gerçekleşebilirdi.