Yeni Üyelik
35.
Bölüm

Yılanı Deliğinden Çıkarmak

@balleswan

Azra

Hastane de sedyenin üzerinde otururken yara bere içinde olan suratımın bir hemşire tarafından sarılmasını izliyordum. Olay anında bedenim fazla adrenalin sağladığı için hissedemediğim yaralı yüzümün ağrıları bedenime yeni yeni çörekleniyordu. Bu acı katlanılmaz bir hal almaya başladığında sıkıntıyla yüzümü buruşturdum. Alnımı bayağı yarmıştım, ellerimdeki dokuları da yumruk atmaktan bayağı zedelemiştim. Üstelik bunların hepsi bir gün içinde gerçekleşmişti.

Acının şiddeti azalacak gibi görünmediğinde aklımı dağıtacak bir şeylere odaklanmaya çalıştım. Mesela öldü sandığım kardeşimin dakikalar sonunda bana seslenmesi bunun için iyi bir örnek olabilirdi. O an kucağında oturduğum Tolgayı bile umursamamış kalan gücümle kardeşime doğru koşmuştum. Daha doğrusu koşamamıştım, yolun yarısında yere kapaklanmıştım. Dizlerim ve zorladığım bacak kaslarım beni yarı yolda bırakmıştı.

İkili bir süre bu halime bakıp kendi aralarında anlaştıktan sonra Deren yanında duran binanın duvarına dayanmış Karan ise koşturarak yanıma doğru ilerlemişti. Yanıma geldiğinde üzerindeki temiz takıma aldırmadan dizlerinin önüne çökmüş ve pazılarımdan kavramıştı. Endişeli buz mavileri yüzümün her zerresini ezberlercesine yüzümde gezdirdiğinde, bakışlarında bir kırılma oldu ve pazılarımı kavrayan ellerinden teki alnıma yapışan sarı tutamlara doğru kaydı. Kandan ve terden yapışan perçemleri alnımın üzerinden çekmeye çalışırken engel olmayıp sadece onu izliyordum. Gözlerim bir an için onun omzunun üzerinden Derene doğru kaydığında bu anın hayal olmadığını ancak idrak edebildim.

Bir süre daha benden birkaç adım uzaklıktaki kardeşimi incelemeye devam ettim. Oradaydı ve tek parçaydı. Neden yanıma gelmediği ise merak konusuydu. Belki de Karan yanıma geldiği içindi. Ama fırsat bulduğu ilk anda yanımda bitecekmiş gibi duruyordu. Bakışları endişe yüklüydü, yüzüm o kadar mı kötü görünüyordu? Ellerini alnımdan sonra yanağıma değdiren Karan düşüncelerimi dağıtmayı başardığında bakışlarımı Derenin üzerinden çektim. Karan merhametle ellerini kandan tanınmayan suratımın üzerinde gezdirirken sıkıntıyla iç çekti. "Seni bıraktıktan sonra her seferinde daha beter bir şekilde bulmak zorunda mıyım? Neden konu kendi iyiliğin olduğunda bu kadar pervasızsın?"

Bir şey demeden sessizce onu izliyordum, nefes nefese kalmıştım, kalbim göğsümü parçalarcasına atıyorken gözlerimin önünde siyah noktalar uçuşuyordu. Dilim damağım kurumuştu ve Karanın gözümün önündeki görünüşü gitgide bulanıklaşıyordu. Ağladığımı sanmıyordum. Bu bile duygu gerektiren bir hamleydi. Ve ben saatler öncesinde tüm duyguları dibine kadar yaşamış ve saniyeler içinde hepsini tüketmiştim. Ağlayamam ve Karanın gözlerine boş boş bakmamda bu yüzdendi. Bir şey demek için kendimi zorlamaya çalıştım ama hayır becerememiştim. Başımın ağrısı son safhasına ulaştığında kulaklarım çınlamayı kesti ve Karanın gözlerine son bir kez bakmaya çalıştım ve hala gözlerinin içine bakarken kafam omzuna düştü.

Zihnim karanlığa gömülürken duyduğum son şey sevdiğim adamla, kardeşimin telaşla sarfettikleri ismimdi. Sonrasında ise işte hastanede bir sedyede baygınca uzanıyordum. Ve uyandığımı fark edince de yüzümle ilgilenmesi için doktor çağırmıştı Karan. Ve yüzüme müdahale yapılırken de yanımda oturmuş beni izliyordu. Sağ elimi ise desteklercesine avuçlarının içerisine almıştı. Hemşire yüzümdeki sargıyla son dokunuşları da yaptığında Karana bir şeyler söyledi ve bana dikkatli olmamla ilgili tavsiyede bulunup yanımızdan ayrıldı.

O gittikten sonra yine Karanla ikimiz baş başa kalmıştık. Öğlen olanlarının aksine şimdi acelem yoktu. Yine de ortamdaki sessizlik gerginlik boyutuna ulaştığında sıkıntıyla iç çektim. Bayılmadan öncekinin aksine duygusuz da hissetmiyordum şimdi. Başım kazan gibi çatlıyordu sırf bu bile bana canlıymışım gibi hissettiriyordu. Üstümde hissettiğim yoğun bakışlarla kafamı sağımda oturan Karana çevirdim. "Çıkar ağzındaki baklayı, halinden belli kıvranıyorsun. Ne duruyorsun başlasana 'beni neden dinlemiyorsun' konulu söylenmelerine. Bünyem bağışıklık kazandı ne de olsa." Yaramaz bir çocuk gibi sırıtıyordum şu an.

"Bu yaşananlar sana komik mi geliyor? Oysa birkaç saat önce ruh gibi bakıyordun." Sadece omuz silmekle yetindim hala yüzüne gülümseyerek bakıyordum.

"Yaşandı ve bitti, elbet komik gelmiyor ama telaştan ve korkudan başka bir şey hissedemiyordum son birkaç gündür. Şimdi yeniden doğmuş gibi hissediyorum. Bu sevinmem için yetmez mi?" Somurtkan ifadesini takındığı suratında dudakları belli belirsiz yana doğru kıvrıldı ve ellerini acıtmaktan korkarcasına kafama koyup saçlarımın arasında gezdirdi. Yine tanıdığım ve bildiğim merhametli Karan olmuştu. Hala gülümserken gözlerime baktı.

"Tamam, bir gün içinde çok fazla şey yaşadın istediğin kadar sevinebilirsin. Müsaade ediyorum buna."

Gözlerimi devirdim ama hala gülümsüyordum. "Allah razı olsun ya lütfettiniz Karan Bey. Sizde olmasanız şimdi kim sevinmeme izin verecekti?"

Karan ona takıldığım için bana baygın bakışlar atarken elini ellerimin arasından çekmeye çalıştı. Bırakmayıp daha da sıkı tutarak dudaklarıma doğru getirdiğim elini öptüm onun gözlerinin içine bakarak. Elini öpmem onu şaşırtmış olmalıydı, baygın bakışlarında bir canlanma görür gibi oldum. Ve ona içten bir şekilde gülümserken gözlerinin içine baktım. "Her şey için teşekkür ederim Karan. Ve özür dilerim en başından seninle birlikte hareket etmeliydim. Ama Tolga beni tehdit etmişti. O an tek düşündüğüm kardeşimin hayatıydı. Ama arabada söylediklerim konusunda ciddiydim, her şey üst üste gelmişti ve sende çok üstüme gelmiştin. Ama ciddi olmam pişman olduğum gerçeğini değiştirmiyor tabii."

Cümlemin sonuna geldiğimde soluklanıp onun gözlerine baktım. "Bu konuda hiçbir şey söylemeyecek misin?"

Çattığı kaşlarının altından düşünceli bakışlarıyla boşta kalan elini bir dakika dercesine kaldırdı.

"Tolga, seni tehdit mi etti?" Söylediğim o kadar şey arasından buna takılması beni bozguna uğratsa da belli etmeyip kafamı olumlu anlamda salladım.

Yüzüme birkaç dakika için şaşkınlıkla bakıp ardından gözlerini kaçırıp kısık sesli küfretti ve ellerimi tutmayı bırakıp sinirle ayağı kalktı. Galiba birkaç oda uzağımızda kalan abisine hesap sormayı düşünüyordu. Ama ben ondan daha hızlı davranıp bileğinden kavradım. Gözleri saniyesinde beni bulurken göğsü öfkeyle inip kalkıyordu.

Gözlerinin içine bakmayı sürdürürken beklentiyle suratının alacağı ifadeyi süzdüm. "Yaralı ve son derece hassas sevgilini burada tek başına bırakıp öylece gidebileceğini düşünmüyorsun herhalde. Hem de sevgilinin sana bu denli ihtiyacı varken." Bileğini sıkıca tutmaya devam ederken kaşlarımı bir kez yukarı kaldırıp indirdim ve gülümsedim.

Bakışlarım ve sesim ondan nazikçe lütufta bulunurken söylediğim şeyin basit ve net bir anlamı vardı. 'Saçmalamayı kes ve otur oturduğun yerde' üstelik itiraz kabul etmeyen bir anlam barındırıyordu. Karan şaşırmış bir şekilde bir bana bir de az önce çıkmayı düşündüğü odanın kapısına bakıyordu. Ellerim bileğini kavradığı için havada asılı kalmaktan yorulan kollarımın ağrısına inat sevecen rolümü devam ettirdim. Ve ekledim. "Bak kolum ağrıyor zaten, yanımda kalman için illa bir yerlerimin zarar mı görmesi lazım? Sadece yanımda kalsan olmaz mı?"

Bakışları kapı ile benim aramda mekik dokurken kafası karışmış gibiydi kafasını son bir kez benden tarafa çevirdiğinde kaşlarımı kaldırdım gülümserken ve kafamı aşağı yukarı salladım. Sıkıntıyla ofladı ve kalktığı sandalyeye geri yerleşti. "Çok kötüsün, bu yaptığın resmen hile. Beni vazgeçirmek için şirinlik avantajını kullanıyorsun.

Hala ellerini tutarken onun oturduğu sandalyeye çevirdim bakışlarımı. "Ve görüyorum ki amacıma ulaşmışım. Sen beni asla geri çeviremezsin Karan çünkü bana kıyamıyorsun." Bir şey demeyip sadece gülümserken elinin içindeki elimi okşadı. Bir oturduğu koltuğa bir de yattığım yataktaki boşluğa bakarken aklıma bir fikir geldi ve üzerimde kırlenti kaldırıp kenara kayarken boşta kalan elimle yatağa vurdum. "Gelsene, bu yatak çok geniş tek başıma dolduramam. İkimizi rahat alır. Hem sen de yorulmuş görünüyorsun."

Bir yatakta açılan boşluğa bir de bana baktı. Beklentiyle ona bakıp tekrar yatağı gösterdim. Aydınlanan yüzünden bu fikrin onun hoşuna gittiğini anlamıştım ama tereddütlüydü de. "Benim için hava hoş aslında ama sen çok hırpalandın bugün. Rahat etmen lazım beni merak etme her şekilde idare ediyorum. Senin yanında olduktan sonra bulunduğum durumun önemi yok."

Hala gülümseyen beklenti dolu bir ifadeyle ona bakarken boğazıma yumrunun oturmaya başladığını hissediyordum. Gözlerimin yaşarmaya başladığını hissettiğimde derin bir iç çektim. Ellerimle gözlerimi ovalıyormuşum gibi yapıp yaşları sildim ve Karana baktım. "Rahatsız olacağımı düşünsem teklif etmezdim. Uzatma da gel işte, korkma yatağım insan yemiyor."

Geçen gün sergi binasından çıktığında bana söylediklerinden atıf yapmıştım. İlk birkaç dakika boş boş gözüme baktıktan sonra bu ifadesi beni gülümsettiğinde yüzüme baktı ve bakışları tekrardan aydınlandı. Gülerek oturduğu yerden kalktı ve yanımdaki yerini aldı. Sağ elini uzatıp çenemden hafifçe kavrayarak ona bakmamı sağladı ve dudaklarıma anlık bir öpücük kondurup geri çekildi. Hala gülümserken eli yanağımda geziniyordu. "Bayılıyorum şu göndermelerine ya! Olur olmadık yerde lafı on ikiden vuruyorsun."

Utancımı gizleyemeyerek sırıttım ve yüzümü elinden kurtarıp göğsüne yumdum. "Uyuzsun ama çok seviyorum seni." Bu dediğime kahkaha atarken elini başımın üstüne getirdi ve orada oyalandı. Hala gülüyordu. "Üzüm üzüme baka baka kararır. Beni de kendine benzettin sonunda. Bu kötü bir şey mi bilmiyorum ama rahatsız olmuyorum. Sence neden böyle hissediyorum Defne?"

İlk başlarda neşeli çıkan sesi git gide düşünceli bir hal alırken baskınlaştı. Yüzümü gömdüğüm göğsünden çekerek merakla yüzüne baktım. İfadesi kızgın değil düşünceliydi. Ona birkaç dakika öylece bakıp ne diyeceğimi düşünmeye çalıştım ama kalbim cevabı zaten biliyordu. "İnsan sevdiğine benzer Karan. Sen beni seviyorsun ve sevdiğin için böyle hissediyorsun. Böyle hissetmenin sebebi bu."

Beni anladığını belirtircesine kafasını sallarken ellerini kalbimin üzerine getirdi. Göğsümün üzerindeki elinin baskısı derin bir iç çekmeme sebep olurken diyeceği şeyi duymak için gözlerine baktım. Hala bana bakarken konuşmaya başladı. "Peki sen ne düşünüyorsun bu durumda? Benimle aynı hislere sahip olduğunu düşündüğün oldu mu hiç? Yoksa böyle hisseden sadece ben miyim?"

Onun yoğun duygular barındıran buz mavisi gözlerine bakarken derin bir soluk alıp verdim ve gülümsemeyi başarıp ellerimi göğsümün üzerinde duran elinin üstüne getirdim. "Kalbimin atışlarını duyabiliyor musun? Sence de çok hızlı atmıyor mu?" Düşünceli bakışları gözlerimden göğsümün üzerinde birleştirdiğimiz ellerimize kaydı. Hissetmeye çalışıyordu o da. Sırf o duymaya çalıştığı için kalbimin atışları daha da hızlanmaya başlamıştı. Bunu o da fark ettiğinde dudakları ilk önce yana kıvrıldı sonrasında ise tebessümü büyüdü ve hala kalbimin olduğu yere bakarak konuştu. "Haklısın, çok hızlı atıyor, göğüs kafesini delip geçecekmiş gibi sanki."

Utansam da geri adım atmadım ve hala gözlerine bakarken hevesli bir şekilde konuşmaya devam ettim. "İşte bu senin etkin. Kalbimi bu denli sadece sen attırabiliyorsun. Lütfen bir daha sana olan hislerim konusunda bir şüpheye düşme. Düştüğünde ise sadece bu anı hatırla. Kalbimin bir dokunuşunla nasıl yerinden kopacakmış gibi attığını düşün. Bu bile yeterli bir cevap olacaktır inanmak istersen."

Bakışlarındaki düşünceli ton kırılıyor gibi olduğunda sadece gülümsedim. "Ve evet o gün yataktayken söylediğin gibi. Ben beynimle düşünüyorum ama konu sen olduğuna kalbime asla söz geçiremiyorum Karan."

Gözlerimi kalbimin üzerindeki ellerimizden onun gözlerine çıkardım. Aşk mı yoksa kafa karışıklığı mı olduğunu anlamadığım bir ifadeyle bana bakarken bir süre bir şey demedi. Derken şüphe yerini sadece bir duyguya bıraktı ellerimin altında kalan elini oradan çekmeden bana doğru yaklaşırken gözlerimi yumdum. Gelecek hamleyi az çok tahmin edebiliyordum. Dudaklarımın üzerinde dudaklarını hissettiğimde kuş gibi rahatlamıştım. Dudakları dudaklarımı aralarken karşılık verdim. Artık beceriksiz veya utangaç değildim. Onun dudaklarının dokunuşlarını hafızama kazımıştım.

Şu an için tek sorun bunu hastanenin bir odasında yapıyor olmamızdı. Evde olsaydık daha da büyüleyici olabilirdi. Ya da boş versene Defne onunla geçirdiğimiz her an zaten yeterince büyüleyici. Hala öpüşüne karşılık verirken ellerim onun omzunu buldu ve oradan boynuna doğru tırmandı. İçinde bulunduğum anın büyüsü bedenimdeki sızıları unutturuyordu. Sanki sabahtan beri hiç mücadele etmemiş hiç darbe almamış hiç ölü hissetmemiş gibi.

Nefes nefese kalıp dudaklarımızı ayırdığımızda yüzüne bakamayacağımı bildiğim için ona sarılıp yüzümü omzuna gömdüm. Öpüştüğümüz zaman bedenimi terk eden utanç duygusu daha güçlü bir şekilde geri gelmişti şimdi. İlk birkaç dakika ondan ses gelmediğinde bunun için sevinmiştim. Lakin kahkahasını duyduğumda erken sevindiğimi anladım. Elleri belimi kavrarken hala kahkaha atıyordu. "Birileri utandı sanırım." Yüzümü omzuna daha çok bastırırken gözlerimi utançla yumdum. Ama altta kalamazdım. "Birileri yataktan itilip yeri boylamak istiyor sanırım."

"Kalsın ben halimden memnunum." Somurtsa da gülüşünde bir eksilme olmamıştı. Yüzümü gömdüğüm omzundan çekip ondan ayrılmaya çalıştım ama eliyle belimi kavrayışı daha da sıkılaştı. Lakin bu yaptığı coşkudan varlığını unuttuğum ağrılarımı hatırlatmıştı. Gözlerimi yumup acı içinde hafif inledim. Tutuşu hafifleyip etkisini kaybettirdiğinde beni kendinden uzaklaştırıp endişeyle suratıma baktı. Daha fazla endişelenmesin diye acıdan kıstığım gözlerimi araladım. "Şey birden kavrayınca belim ağrıdı. Malum birkaç darbede oradan almıştım yere düştüğüm zaman."

Endişeyle kararan suratına bakarken belli belirsiz gülümsemeye çalıştım. "Ama fazla ağrımıyor sadece biraz daha dikkatli olabilirsin. Şimdi sadece sarılalım mı? Bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum. Unuttuğum ağrılarımı hatırlatıyor bana." Bir şey demeyip özür dilercesine bakarken sırtımızın altındaki yastıkların duruşunu düzeltti. Hala ağrıyan bedenime rağmen hareketlerin tek bir anını kaçırmak istemezcesine onu izliyordum. Bu haliyle bile acayip havalı görünüyordu. Ya da çok âşık olduğum için bana öyle geliyordu. İşini bitirdiğinde kafasını benden tarafa çevirdi. İlk önce bakışlarımı üzerinde yakaladığı için şaşırsa da bu fazla sürmedi. Gülümseyip yatakta arkaya doğru yaslanıp benim duruşumu da kendine yaslandırırken konuşuyordu. "Bence şimdilik sadece uyuyalım. Sen yorgunsun benim de uykum gelmeye başladı. Yatakta rahat hem. Bu fırsatı değerlendirelim derim."

Gülümsedim ve kafamı olumlu anlamda salladım. "Tamam öyle yapalım. Ama uyandığımda seni yanımda değil de düşündüğüm yerde bulursam külahları bozuşuruz ona göre." Yüzüme ilk birkaç dakika tereddüt ile baktığında daha fazla uzatmayıp gülümsedi. "Tamam dediğin gibi olsun. Söz veriyorum bir yere gitmeyeceğim ve uyandığın zaman beni yanında bulacaksın. Oldu mu?"

Memnuniyetle sırıttım ve sol kolumu karnına doğru getirip ona sarıldım. Bedenim ağrırken anca bu kadar oluyordu. Ama sorun değildi böyle de istediğim huzuru alabiliyordum. Onun elleri de vücudumdaki en hasarsız yeri buldum, başımın üstünü. Orada oyalanırken mayıştığımı hissettim ve gözlerimi yumdum. Karanla uyumayı bu yüzden bu kadar çok seviyordum. Çünkü yanımdayken bana bütün ağrılarımı unutturuyor ve eşi benzeri olmayan bir huzur duygusu veriyordu.

*****

Bir hafta sonra

Derenin odasından çıkıp kapıyı kapatırken sıkıntıyla iç çektim. Bu kaçırılma onun üzerinde büyük bir etki bırakacak gibiydi. Benimle konuşuyordu dediklerimi dinliyordu ama duymuyordu. Aklında hep aynı olaylar dönüyordu. Uykularından sıçrayarak uyanıyor bana sesleniyordu. O an ne ile uğraşıyor olursam olayım hemen işi bırakıp yanında bitiyordum. Sarılıp teselli etmeye çalışmıyor sadece yanında oluyordum. Onun için uygun bir psikolog bulmalıydım.

Ama öncesinde telefonu cebimden çıkarıp birkaç numara tuşladım ve kulağıma götürdüm. Onun psikolojisini bozan olayın kaynağını ortadan kaldırmalıydım. Bunu o gün yapmalıydım aslında. Ama zamanlama yanlıştı işte. Bir kere Karanla beraber uyanmıştım, tüm gün yanımdan ayrılmamıştı. Sonra onu bir şekilde yanımdan gönderip Tolganın kaldığı odaya gitmek istemiş ama onu da odasında bulamamıştım. Vezne gittiğimde ismini vermiş ve çoktan taburcu olduğunu öğrenmiştim.

O günden bu yana koca bir hafta geçmişti ama ne yaptıysa izini çabuk kaybettirmişti. Bu bir haftalık süreçte hiçbir şekilde bana ulaşmamaya da çalışmamıştı. Hala aramanın cevap bulmasını beklerken kendi kendime bir söz verdim. Hangi deliğe girdiyse onu çıkaracaktım ve yapacağım hamle bizzat ortaya çıkmasını sağlayacaktı. Tolga yanlış kayaya toslamıştı ve dersini alacaktı. Bir avukat değildim belki ama bir polis memuru olarak kendi adaletimi sağlayacaktım.

Karşı taraftaki hat sonunda açıldığında Ali'nin sesini duydum. Ve Derenin kapısının önünden ayrıldım.

"Alo Azra, beni aramışsın bir sorun mu var?"

"Ali, senden bir şey yapmanı isteyebilir miyim?" Cümleye nasıl bir giriş yapacağımı bilmiyordum ama beni geri çevirmesini de istemiyordum.

"Tabii ki, yapabileceğim bir şeyse neden olmasın?"

"Peki isteyeceğim şey mesai saatleri içerisine girer mi? Malum ben ara verdim, bu işi mesleğimden ayrı tutmak istiyorum."

"Her şey yolunda mı Azra, sesin bir tuhaf geliyor." Düşünceli bir şekilde iç çektim. Bir yerden başlamam gerekiyordu. Ben bir hamle yapmazsam Tolga misilleme yapacak gibi görünüyordu. Bu uzun süreli sessizliğini hayra yoramıyordum.

"Azra orada mısın, bir sesin kesildi?" Silkelendim ve derin bir nefes aldım. Artık sırası gelmişti.

"Buradayım. Öncelikle Rıza abiye hiçbir şeyi belli etmemelisin. Çünkü bilirse bana engel olabilir. Senden Tolganın hayatını araştırmak istiyorum benim aksine senin bu davayla ilgili daha fazla bilgin var."

"Diyelim öyle, bunun konuyla ne ilgisi var? Senin aklından ne geçiyor Azra?" Sıkıntıyla sabırsızca soludum. Ellerimi hırsla saçlarımın arasından geçirdim.

"Bir kerede sorgulamasan da dediğim şeyi yapsan olmaz mı? Kırk yılın başında senden kendim için bir şey istedim. Ne olur uzatmadan yerine getirsen?"

"Sakin olup derdinin ne olduğunu anlatsan olmaz mı? Hiç iyi gelmiyor sesin." Göremeyeceğini bilsem de onaylar anlamda kafamı salladım ve telefonu kulağımdan çekip derin bir nefes alıp verdim. Ve telefonu geri elime alıp tüm olup bitenleri fazla ayrıntıya girmeden Ali'ye anlattım.

Tüm dediklerimi duyduğunda verdiği tepki şu oldu.

"Vay ırz düşmanı şerefsiz! Sana ve kardeşine bunları yaptığına inanamıyorum. Bu adam eceline susamış resmen!"

Sonrasında uzun bir küfür bombardımanı geliyordu ve bunu sezdiğim için telefonu kulağımdan uzaklaştırmam gerekmişti. Ne kadar ileri görüşlüyüm ama. Küfür bombardımanının bittiğinden emin olduğumda telefonu kulağıma geri yasladım.

"Eee ne diyorsun peki? Senden istediğim şeyi yerine getirebilecek misin?"

"Elimden geleni yapacağıma güvenebilirsin. Bunu partnerim olduğun için değil bütün bir çocukluğu beraber geçirdiğim insan olduğun için yapacağım. Sen bu dava için çok şey yaptın ve sana kendimce teşekkür edeceğim. Yeni bilgiler akşama elinde olur. Benden haber bekle Azra."

Sonunda duymak istediğim şeyleri duyduğumda gülümsedim. Bunu da halletmiştim. Ali' ye teşekkür edip telefonu kapattım. Şimdi sadece haber bekleme kısmı kalıyordu, bu süreç biraz sancılı geçecek gibi görünüyordu ama dayanacaktım. Kardeşim ve aşkım için.

*****

Salonda oturup sabırsızlıkla önümdeki ekranı kapalı televizyona bakarken ayaklarımla stresli bir ritim tutturdum. Çenemi elimin üzerine yaslayıp dirseğimi de dizimin üzerinde dayarken tek düşündüğüm şey Ali'nin Tolgayla ilgili verebileceği bilgilerin ihtimaliydi. Dediğim gibi Ali bu davayla ilgili benden daha fazla şey biliyordu. Onun mekanını bastığımda yüzüne vurduğum şeyler ise kendi bağlantımı kullanarak öğrenebildiğim bilgilerdi. Ve benim şu an bundan daha fazlasına ihtiyacım vardı.

Hala televizyona bakarken pozisyonundan dolayı ağrıyan kolumu özgürlüğüne kavuştururken telefonumun ekranının parladığını ardından ekranda beliren ismi gördüm. Aramasını beklediğim kişi değildi ama yine de araması iyi olmuştu. Belki abisi hakkında bir gelişme varsa ondan öğrenebilirdim. Telefonu kulağıma aldım.

"Efendim Karan, ne oldu? Yoksa Tolga ile ilgili yeni bir gelişme mi var?" Sıkıntıyla iç çekti karşı taraf. Bunu olumsuza mı yormalıydım?

"Şu anlık hayır, hala bir haber yok. Kendini iyi saklamış olmalı." Onu anladığımı belirtircesine kafamı salladım oturduğum yerde.

"Peki ne zaman ortaya çıkar dersin ya da ortaya çıkar mı gerçekten? Sonuçta senin abin Karan. Sen daha iyi biliyorsundur." Sıkıntıyla soluklandı.

"Maalesef bilmiyorum, artık Tolgayı tanıyamıyorum Defne. Ama elbet ortaya çıkacak. Ortamı başkalarına bırakacak kadar korkak olduğunu sanmıyorum. Tamam pimpirikli ama ödlekte değil benim abim."

Sinirle gülümsedim burnumdan soluyordum. "Varsayımlarla konuşuyorsun Karan. Ben bir netlik istiyorum, vaktimi olasılıklara inanarak harcayamam. Onun yakasına yapışacağım bulduğum ilk fırsatta. Sakın bana engel olmaya kalkma. Çünkü olay artık abi kardeş arasında olmaktan çıktı. Abin değerlim olan kardeşime bulaşarak bunu bozdu."

Karşı taraftan uzun süreli bir sessizlikten sonra iç çektiğini duyduğum bir ses geldi kulağıma ve ardından suskunluğunu fazla sürdürmedi. Sakin olmak bana karşı anlayışlı olmak için kendini zorluyordu. Onu anlayabiliyordum ama empati yapacak kadar sağ duyulu değildim şu anda.

"Peki ne yapmayı düşünüyorsun? Aklında ne var Defne?" Onun karşı hattan gelen endişeli sesini duysam da bir şey söylemedim gözlerim önümde duran ekranı kapalı Led TV ye takılmış öylece düşünüyordum. Sonra hala Karanın hatta olmasına rağmen telefonum çalmaya başladı. Telefonumu kulağımdan çekip ekrana baktığımda heyecanla derin bir nefes aldım ve telefonu dudağıma doğru yaklaştırdım, hoparlörü açmıştım. "Karan, hayatım. Bu konuşmayı daha sonra yaparız şimdi çok önemli bir işim çıktı. Ben seni sonra ararım tamam mı?"

Ardından onun konuşmasını beklemeden aramayı kapatıp Ali'nin çağrısına cevap verdim. Telefonu kulağıma yaslarken güzel haberler vermesini dileyerek dualar ediyordum içimden. "Efendim Ali, sendeyiz. Güzel haberlerini bekliyorum hadi bana duymak istediğim mucizeyi ver."

Hiç tereddütte kalmadan konuşmaya başladı. Anlattığı şeyler hakkında an be an şaşırırken aynı zamanda hayretler içerisinde gülümsüyordum da. Karşı hatta ki partnerimin söyledikleri düşmanıma farklı bir perspektiften yaklaşmam gerektiğini bana açıkça gösterirken ona yapacağım sürpriz hakkında düşüncelerim daha da netleşiyor. Aklıma farklı farklı planlar akın ediyordu.

Partnerim Ali konuşmaya devam ederken ayağa kalkıp televizyon komidinin çekmecesinden bir ajanda ve pilot kalem alıp dediği şeyleri not etmeye başladım. Konuşma bittiğinde son bir kez daha dikkatli olmam konusunda uyarıp iyi şanslar dilediğinde ona teşekkür edip aramayı sonlandırdık. Telefonu kulağımdan çekerken aranan intikam fırsatını elime geçirdiğim neredeyse havalara uçacaktım. Tolga, işte şimdi elime geçtin sen. Şimdi gör bakalım bir insanı sevdiklerinden vurmak nasıl bir hismiş?

Olay günü

Karanlık ve soğuk bir depoda bir kanepeye yaslanmış bacak bacak üzerine otururken bekliyordum. Karanlıktı ama duvarın boyumu aşan kısmında dikdörtgen bir cam vardı. Metal parmaklık geçirilmişti. Koskoca depoya sadece o pencereden ışık dolarken tozlar ışığın yansıdığı yerde havada uçuşuyordu Etrafta metalik bir koku vardı. Aynı zamanda soğuktu deponun içerisi. Kapıyı ise hafif aralık bırakmıştım. Geldiğinde zorlanmadan açabilsin diye.

Düşmanımın ayağıma geleceği zamanı ve buna çok fazla bir süre kalmamıştı artık. O benim için gelecekti ama kendisi henüz bunu bilmiyordu. Ona bir mesaj göndermiştim bilinmeyen numaradan, biliyorum kendim olarak da gönderebilirdim ama bunun bir eğlencesi kalmazdı. Ve işin eğlence kısmını geçtim, olayın arkasındaki kişinin ben olduğumu bildiği için blöf yaptığımı düşünüp işi ciddiye almaya bilirdi. Kısacası bunun için seçtiğim yol oldukça mantıklıydı. Kendi gözlerimle görmek istiyordum onun tepkisini beni gördüğündeki yüzünün alacağı hayal kırıklığını.

Etrafta derin bir sessizlik vardı öyle ki kalbimin atışını duyabiliyordum bu sessizlik içerisinde. Sonra deponun demir kapısı hafifçe açıldı. Açılırken hafif gürültülü bir ses çıkardı sanırım zeminle yapışık olduğu için açılırken alt kısımlar yere sürtüyordu. Kapının açılırken çıkardığı ses her ne kadar kulak tırmalayıcı olsa da biraz sonra yapacağım şeylerden alacağım zevki düşünerek o sinir bozucu sese kulak tıkamayı tercih ettim.

Açılan kapının sesleri kesilmeye başlarken bu sefer sessizliği bölen ve bana doğru ilerleyen adımlarının sesi kulağıma doldu. Ardından o bilindik ses. "Azra?" İsmimi sorarcasına telaffuz ettiğinde dudaklarım iki yana kıvrıldı. Arkam ona dönükken yüzümü göremiyordu. Üzerinde oturduğum döner sandalyeyi ondan tarafa çevirirken bacaklarımı yine bacak bacak üzerine attım. Bütün bunları yaparken yüz ifadem de herhangi bir değişiklik olmamıştı. Hala aynı tebessümle ona üstten bakışlar atarken dudaklarımı araladım. "Beklenen an nihayet geldi ha. Yılanımız saklandığı delikten sonunda çıktı demek."

Loading...
0%