@batingam
|
Oturduğu tuğlanın üzerinde, başında sanki tonlarca yük varmışcasına her zerresini ezberlemeyi ihmâl etmeden elindeki çivi ile toprağı deşeliyordu Abdullah usta. Buğulu bakışlarını Korhan yüzbaşıya çevirip; "Tamam Yüzbaşım; Zorlada olsa bana o güveni verdin. Ne benim ne de oğlumun peşini aylardır bırakmıyorsun. Üç oğlum var biri değil üçüde feda olsun. " dedi içinde kor ateş, gözleri dolu dolu, gönlü vatan aşkıyla kavrulan inşaat ustası. İki ay önce ziyaret etmişti Yüzbaşı.Altı aydır göz hapsindeydi bu aile ve oğulları 10 yaşındaki Rahman. Ustaya en sonunda söyleyebilmişti onu alacaklarını. Baba şaşırsada, itiraz da etse, haykırsada içerisindeki vatan aşkı ağır basmış, kabul etmişti Rahman'ı Aksakallılar himayesine vermeye. Şu gerçeği biliyordu; Rahman'ı almamaları için onlara ne sözü geçerdi nede gücü yeterdi. Akşam en sevdiği çikolataları, bisküvileri yığmıştı önüne. Herşeyden habersiz olan annesine en sevdiği yemeği yaptırmış, güreşmişti eski pehlivan Rahmanıyla. Öpmüş, koklamıştı doyasıya. Nereye gideceğini bilmeden arabasına atlamış, yarmıştı gece karanlığını gözünden akan yaşlara aldırmadan. "Senden başka kimse bilmeyecek Abdullah usta. Biz seni daima bilgilendireceğiz Rahman hakkında." diyen yüzbaşı, karşısında oturan çınarın dizine elini atıp zorda olsa devam etti. Devam etmek zorundaydı. Onun için kolay olmayacaktı eti tırnaktan ayırmak ama mecburdu. O kutlu nişan Rahman'a konmuştu bir kere. "Ya annesi, ona nasıl izah edeceksiniz ? Rahman'ın durumunu o hiç bir şekilde bilmeyecek kayıp bilecek bunu biliyorsunuz..." dedikten sonra nasıl bir tepki ile karşılaşacağını bilmeden, tedirgin bir şekilde devam etti. "Gerekirse ölü!" Kaşlarını kaldıran Abdullah usta, güneşten kavrulan alnını kırıştırarak kendikendine mırıldandı. "Rabbim bu nasıl bir imtihan? Bu nasıl ağır bir yük ? Canımdan bir parça koparıp yoluna veriyorum. Sen ona Hızır'ı yoldaş et Allahım." Dolu gözlerle Yüzbaşı'nın gözlerine bir müddet baktıktan sonra titreyen sesi söse girdi. " Bu durum olduktan sonra onu imanından başka hiç bişey ayakta tutamaz." Derin bir iç çekerken gözleri boşluğa, çok uzağa dalmıştı. " Dört tane oğlum olacaktı Yüzbaşı, Rahman'ın küçüğü Mert, Mert'in küçüğü Murad'dı. Murad hastalığa 2 yaşındayken yenik düştü. Bunları bilirsiniz zaten." Murad'ı aklına geldiğinde toprağa sapladığı çividen ayırmadığı gözlerini acı bir tebessüm kapladı. " Yerine Kağanımı verdi Rabbim!" Karşısındaki ciddi adamın sohbetin başlamasından bu yana ilk defa tebessüm ederken görüyordu Yüzbaşı. "Ne bilelim, sevmiş kurban olduğum." diyerek Yüzbaşı'nın dizine vurdu ve gözyaşlarını silerek çevik bir hareketle ayağa kalktı. Nasırlı, sert elleriyle Yüzbaşı'nın omzunu sıkıp; " Hadi yüzbaşı; görevin neyse onu yap." diyen Çınar, arkasını dönüp yapmakta olduğu inşaata doğru adımlamaya başladı. Korhan Yüzbaşı 'Gitme !' der gibi elini uzatabilmişti. Artık Abdullah Usta için hiç bir kelimenin kifayeti yoktu. "Yüzbaşı !" Çınar'dan gelmişti bu ses; 'Seslenecek' beklentisi ile araca ilerleyen Yüzbaşı tam kapıya elini atmıştı ki büyük bir saygıyla olduğu yerde sıçradı. " Bu.... buyur abi. " Bu neydi şimdi ? Korhan Yüzbaşı ilk defa Hocalarından başka birine saygı ile hitap etmişti. 'Abi!' Arkası hâla ona dönük olan Abdullah usta elindeki keseri omzuna atıp, Yüzbaşı'nın yüzüne bakmadan konuşmaya başladı. " Rahmanıma iyi bak Yüzbaşı. Biliyorum gücüm size yetmez ama; içimdeki bu acıyı gören Rabbim cihanı başına ters çevirir. 'Garibanın ahı indirir Şah'ı' demişler...... Ona iyi bak. " Yüzbaşı'nın boğazı düğümlenmiş, yanına gidip gitmeme konusunda çıkmaza girmişti. Tam ona bir adım atmıştı ki; tozlu iş gömleğinin kolu ile gizli tutmaya çalıştığı gözyaşını silen Çınar kaldığı yerden yürümeye devam etti.
__________-------------____________------------
"Rahman ! oğlum, canım, bitanem ! Sen o kafanı kavgadan, yaramazlıktan başka bişeye çalıştırmaz mısın Güzel gözlü evladım ? " dedi şevkat dolu bakışları ile müdire hanım. " Öğret..." Rahman tam ağzını açmıştı ki; kapı hiddetle açıldı ve büyük bir gürültü ile minik bedeni sıyırıp duvara çarptı. Kapıya yarım adım daha yakın olsaydı, duvarla kapı arasında kalması an meselesiydi. Sinirden kızarmış suratı ile elini hiddetle açan Bekir hoca, koca cüssesine aldırmadan hızla yavrucağa yaklaştı. " Lan oğlum sen beni deli mi edeceksin, adam olmayacak mısınız siz ? " Yediği şiddetli tokat ile yanağı ateş topuna dönen Rahman, darbenin şiddetiyle geri doğru bir adım atarken araya okul müdiresi Neslihan hoca girdi. O okumuş cahilin yaptığı ne vicdana sığardı ne de merhamete. " Hoop hooppp ! Haddini bil Bekir hoca. Dingo'nun ahırı değil burası. O el kaldırdığınız bir can. Onları aileleri bize emanet ediyor. " O kadarcık çocuğa attığı tokat bile soğutmamıştı Bekir Hoca'nın içini. #### " Ya hocam çocuğu dövmüşler bide yetmiyormuş gibi bando kemerleriyle pota direğine bağlamışlar. Anarşist misiniz oğlum siz ? "dedi Rahmana doğru eğilerek. Rahman'da farklı bir şey vardı. Başka çocuk o durumda müdire hanımın arkasında saklanırdı ama bu çocuk yediği şiddetli şamara rağmen, karşısındaki adama korkusuz, kin dolu gözlerle bakıyordu. " Biliyorum be adam ! Rahman onun için odamda. Ben onlara doğru giderken Rahman çocuğu bağlı olduğu direkten çözdü. Çocuk kaçtığı için yüzünü göremedim. Şimdi onu sorguluyordum." "Burak ! " dedi Bekir hoca derin bir nefes vererek Şaşkınlığını gizleyemeyen Neslihan hoca, ağızı açık bir şekilde bir Rahmana bir Bekir hocaya bakıyordu. " Ne yani; Oğlunuz olan Burak mı ? " "Evet o Neslihan hocam." "Rahman sen çık daha sonra görüşeceğiz seninle." sinirden dudakları cizgi halini almıştı Neslihan hocanın; yada Bekir hocanın öyle zannetmesini istiyordu. Belki o zaman gergin olan sinirleri bırakırdı kendini. "Buyrun oturun Bekir hocam." dedi ziyaretçi koltuğunu göstererek. " Hocam biz mi yanlış yapıyoruz? Biz nerede hata yapıyoruz anlamıyorum ? Rahman ve hiç ayrılmadığı arkadaşı Koray geçtiğimiz akşam ikisi bir olmuş Ersan hocanın evinin camını kırmışlar. Neden biliyor musunuz ? Sırf Rahman'ın uzun olan saçlarına makas attığı için. Bir görseniz eşi çocukları nasıl korkmuş. Soruyorsun " Biz yapmadık" diyorlar. Korayı aradım bulamadım kaçmış. Eminim onunda bu işte parmağı var ! " diyen Bekir hoca, kafasını sağa sola sallayıp alnındaki teri silerek derin bir nefes aldı ve devam etti. " Biliyor musunuz Rahmanın IQ' su 175 Korayınki 165" dediğinde Bekir hoca gözlerindeki ifadeyi merak edercesine Neslihan hocanın yüzüne bakıyordu. İstediği kararlı ifadeyi veren Müdire hanım, şaşkınlıkla ağzı açık nefesini tuttuktan sonra; " Ne diyorsunuz hocam siz ? " deyip hayretle elini ağızına götürdü. Koray'ın IQ'su 165, Rahman'ın ise 175.Bu gerçekten hayret edilecek bir rakamdı. Neslihan hoca kendini toparlayıp, masasındaki dosyaları istifleyerek; " Neyse hocam okul dağıldı bir şekilde kazanacağız bu çocukları. Buna Mecburuz." dedikten sonra ayağa kalkıp kapıya yöneldi. Kapıdan çıkmadan aniden yüzünü Bekir hocaya dönerek,İşaret parmağını kaldırdı. " Bir daha benim herhangi bir evladıma büyük adama vurur gibi vurursanız sizinle uğraşırım Bekir bey."
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
Okul çıkışında Korayı daha net görmek için başını sağ tarafına yatıran Rahman; gözlerini kısıp on metre ilerisindeki kırmızı Toros'un önünde saklanan Koraya seslendi; " Gel lan buraya gördüm seni. Saklanma sanki başka bir yere gidecekmişsin gibi. Yine benim yanıma geleceksin oğlum." Koray sanki hiç birşey yapmamış gibi saklandığı yerden çıkıp kendinden emin bir şekilde kollarını açıp Rahmana doğru yürümeye başladı. " Senden korktuğum için saklanmıyorum oğlum ben. Aniden önüne çıkıp seni korkutacaktım." "Ben bıktım korkmamaktan sen korkutmaya çalışmaktan bıkmadın. Anla oğlum artık yemiyorum bu şakalarını " "Eeee ne dedi Neslihan hoca, çok kızdı mı lan ? " Yediği tokat gözlerinin önüne gelen Rahman, yüzünü buruşturup, elini yanağına attı. "Yok ama nursuz, vicdansız Bekir hoca fenâ vurdu lan. " dedikten sonra aniden Koray'ın ensesine kuvvetli bir tokat attı. " Sen nereye kaçtın ? " Acı ile elini ensesine atan Koray; "Ne kaçması lan ! Ben seni arıyordum Hicran söyledi seni Neslihan hocanın götürdüğünü. Tamam dövdük eyvallah. Ama neden bağladın oğlum çocuğu direğe, manyak mısın sen ? " diyen Koray sorgulayan gözlerle Rahmana bakıyordu. "Diğer üst sınıflara ibret olsun bize bulaşmazlar. Hem şımarmasın sırf hocanın oğlu olduğu için zibidi. Daha üçüncü sınıftayız oğlum burda geçirecek iki yılımız var biter mi ? " Rahman'ın söylediği sözler Koray'a mantıklı gelmiş olmalı ki dudaklarını büzüp yüzüne uzunca baktı. " Yavaş yavaş şerefsiz okul çıkışı burası. " Arkalarından gelen sese merakla sıçrayıp bakan Rahman ve Koray; Selman hocanın hızla yanından geçen siyah minibüse bağırdığını gördüler. Üstlerine gelen aracı gören Rahman Koray'ı önlüğünün arkasındaki kopçadan tutup kaldırıma doğru çektiğinde minibüs kulakları çınlatan fren sesi ile iki minik arkadışın önünde durdu. İşte gelmişti o an ! Etler tırnaklardan ayrılıyor, bebeklikleri bile yanyana geçen iki kardeş sonu meçhul olan o yola giriyorlardı. Siyah transporter'den inen izbandut gibi iki adamdan biri Rahman'ın, diğeride Koray'ın ağızını kapatıp, ayaklarını yerden keserek, korkuyla etrafa dağılan arkadaşlarının arasından seri bir şekilde minibüse bindirip, kızaklı kapısını hızla kapattılar. Rahman'ın tek yaptığı şey; çaresizce onlara doğru koşan Selman hocaya elini uzatmak oldu. " Ann...... ! " Olmamıştı ! Söyleyeceğini tamamlamadan Siyah giyimli ve maskeli adam ağızını tekrar kapatmış, belkide sonkez haykıracağı o eşi benzeri olmayan sözcüğü söyletmemişti. " Anne ee ! " SON... Biliyorum bu bölüm çok kısa oldu açılış için öyle yapmak zorunda kaldım...
Oylarınızla destek, yorumlarınızla yol göstermeniz dileği ile...
HOŞÇAKALIN...
|
0% |