Yeni Üyelik
12.
Bölüm

11.DOĞUTÜRKİSTAN II

@batingam

Rahman'dan...

Elbette haklıydı !

Ben yaşamalarını istediğim için onlar hâla hayattaydı...

Aniden kelepçeden kurtardığım sağ elimi solumdaki nöbetçinin bıçağına attım. Bıçağı kılıfından sert bir şekilde çıkartıp nöbetçinin önünde tek dizimi yere koyduktan sonra baldırının iç kısmına derin bir kesik attım. Toplar damara denk geldiği, zemine sıvanan koyu renkteki kandan anlaşılıyordu. Kaybedecek tek saniyem bile yoktu.

Hiç ara vermeden kestiğim nöbetçinin arkasından U dönüşü yapıp tam arkasındaki nöbetçiye yöneldim. İkinci nöbetçiyi yüzü bana dönük şekilde sağıma alarak gözümü diğer nöbetçiler den ayırmadan sol elimle belindeki bıçağı alırken sağ elimdeki bıçakla boğazına derin bir kesik attım.

Hiç hızımı kesmeden karşımdaki iki nöbetçinin arka tarafında olanın göğsüne nişan alıp sağ elimdeki bıçağı tüm gücümle fırlattım. Saplandığında gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Göğüsüne saplanan yirmi santimlik bıçak gözlerini yavaş yavaş yummasına sebep olmuştu.

O sallanıp yere düşerken önündeki nöbetçiye hızla atılıp bir adımda aradaki mesafeyi kapatmıştım. Benim tabancam bu askerin palaskasındaydı. Sağ elimi palaskasındaki tabancama götürürken sol elimde ki bıçağı boğazının yanından soktum.

" Bu yavruyu herkes taşıyamaz aslaan ! "

Silahımı çekip komutana nişan almıştım ki; o benden önce davranıp silahını iki el ateşledi. İkinci ateşlemenin ardında neredeyse yarım saniye sonra benim silah ateşlendi. Ama çoktan merminin sıcaklığını hissetmiştim.

' Geç kaldın Rahman ! '

Merminin biri önüme kalkan yaptığım nöbetçiye saplanırken diğeri sol omzuma derin bir çizik attı.

Benim silahım dan çıkan mermi şüphesiz komutanın alnına saplanmıştı. Alnında açtığı küçük deliği görmesemde, arkasındaki duvardan aşağı süzülen kırmızı sıvı bunu fazlasıyla ıspatlıyordu.

Bu kurtulma tatbikatlarını 12 yaşımızdan bu yana yapıyorduk. Rekor 4.58 saniye ile bendeydi.

Ama burada 5 saniyeyi geçmişti. Tabi şu var ki; burada fazladan bir askerimiz vardı. Bu eğitim bir Muhafız için çok önemliydi. Bu bizde henüz 15 yaşında refleks haline gelmişti zaten.

Bu eğitimde bulunduğun odadaki herhangi bir malzemeyi silah seç. Bu zarf açacağı olur, cam şişe olur hatta kalem veya aliminyum folyo dahi olur.

Tabi eğer nasıl kullanıp, nereye saplayacağını biliyorsan !

İkinci aşama : Yapacağın eylemi kafanda hayal et ve defalarca bu hayali tekrar et. Yapacağın tek bir hata seni, yanında arkadaşın varsa arkadaşını veya üstlendiğin görevi o kadar emeğe bakmaksızın ziyana uğratabilir.

Bu bir kerede yapılacak birşey değildi tabi ki. Çalışılarak refleks haline getirilmeli, elindeki seçtiğin silahını herhangi bir uzvun gibi kullanmalısın.

Ne demiş Çin'li üstad Bruce lee;

"Ben bir kerede 10.000 tekme çalışandan korkmam ama bir tekmeyi 10.000 kere çalışandan korkarım."

Bu sözün bu adamların yanında aklıma gelmesi istemeden tebessüm etmeme sebep olmuştu.

Karşınızdaki adam filmlerdeki gibi senin vurmanı beklemiyor, hatta bazıları fazlasıyla profesyonel olabiliyordu.

Odaya baktığımda kan gölüne dönmüş desem sıradan herkesin kullandığı bir kelime olabilirdi ama asla yalan değildi.

Burası gerçekten kan gölüne dönmüştü !

Önümdeki yüzüstü yatan cesede eğilip yüzünü kendime çevirdim.

Hücum yeleğinin kütüklüğüne koyduğu fırlatma bıçaklarımı alıp çıkış kapısını açacakkken kapının önündeki cesede gözüm takıldı. Bu başıma dipçik atıp kaşımı patlatan şerefsizdi. Şimdi buna sinirlenip tekme atmak tamamen cahillik diye düşündüm. Zaten bulmuş bulacağını. Umursamadan kapıyı açtım ve dışarı çıktım.

' Belki de o değildi. Hepsi birbirine benziyo pez**venklerin ! '

Zaman kaybetmeden yandaki odaya geçip Rahiplerin isim listesini aramaya koyuldum.

Sıradan 20 metrekarelik, tek pencereli bir odaydı. L şeklinde dosyalık ve kitaplıklara, tam ortasında masa, masanın arkasında koltuk, koltuğun arkasında ise Çin bayrağı vardı.

Kitaplıklara kabataslak göz gezdirdiğimde göze batan herhangi birşey olmadığını gördüm. Masanın çekmecelerine yöneldim. Kilitli olan çekmeceleri bıçağı levye misali kullanıp kilitlerinden kurtardım ama yok yok yok !

' Nerede lan ? '

İki elimi enseme atıp kendi etrafımda bir tur döndükten sonra kitaplığa tekrar yöneldim.

Kurtlar'ın dışarda kopardığı curcunaya biran önce kendimi atmak istiyordum.

Parmaklık arkasındaki kardeşlerimden sevinç naraları geliyordu.

' Eee bir Türk'ü esir ederken bir değil bin kere düşüneceksin. Hatta aklından bile geçirmeyeceksin. Geçmişi, atam Kürşad'ın yaptığını kulağına küpe edeceksin. '

Elimdeki tapancanın namlusu ile kitaplığın arka tarafına vurarak tok bir ses arıyordum . Gizli kasa aramıştım sonuç yine hüsrandı.

' Lan hadi lan hadi lan neredesin ? '

Silahın kabzesini yere aralıklarla vura vura masaya yaklaşmıştım ki masanın altındaki deri çanta gözüme takıldı. Büyük bir umutla çantayı elime alıp masanın üzerine koydum.

Masanın bütün çekmecelerine, gizli olabilecek bütün yerlere baktım. Çantanın masanın altında olması beni salak durumuna düşürmüştü.

' Allahtan Koray yanımda değil ! '

Çantayı açıp tek tek bakarken mavi kapaklı bir dosya aldım.

' Bu değil ! '

Ararken çantanın tek bölmeli yerinde naylon föy'ün içinde bir kağıt gözüme çarptı.

' Ahaaaa valla buldum ! '

Net bir şekilde resmini çekip Korhan Yarbay'a gönderdikten sonra aynı bölmeye koydum.

Çantadan çıkarttıklarımı aynı düzende, özenle, leke dahi bırakmadan yerleştirip çantayı aldığım yere koydum.

Eğer bu isim listesine bakıldığına dair bir iz, bir leke görürlerse listedeki adamları bulunmayacak yere saklarlar ve görev başarısız olurdu. Plan; bizim buraya sadece kampta ki esirleri kurtarmak için geldiğimizi zannetmeleriydi.

Kapıdan çıktığımda sol tarafımda onbeş metre mesafeden bana doğru koşan Çin'li ile göz göze geldik. Bende ona doğru harekete geçmiştim ki; kulağıma huzur veren ney sesi gibi işittiğim o ıslık sesi geldi. Koşarak gelen adam büyük bir kuvvetle aniden sağ tarafındaki duvara fırladı.

Bu Kartal'ın BARRETT M82' si idi. Bir adamı ancak 50 kalibrelik bir mermi bu kuvvette fırlatabilirdi. Sağ tarafıma kurşunun geldiği yöne doğru baktım ama Bora'dan hiç bir iz yoktu. Önüme dönüyordum ki maskenin altındaki kulaklıktan görünmez yiğidin sesi duyuldu.

"Çoluk çocukla uğraşma reis ! "

Ses tonundan gururla gülümsediği belli oluyordu.

Aynı gururu bende sesime yansıtarak telsize seslendim.

"Helal olsun kardeşim. Helal olsun sana !"

Merdivenlere varmıştım, aşağı indiğimde beni karşılayan Samet sırtında çapraz takılı olan MP5 silahımı uzattı.

" Sağol kardeşim ! "

Bu silahla nöbetçilere görünseydim hiç uyarmadan öldürürlerdi beni. Onun için Samede emanet etmiştim MP5 imi.

MP5 kısa namlulu silahtır. M16 mızı almamamızın sebebi namlusunun uzun olmasıydı. Böyle meskun mahal operasyonlarında uzun namluluyu tercih etmeyiz. Duvar köşelerinden dönüşlere, kapılardan ani girişlere, karanlıkta ilerlemeye ve daha birçok şeye engel oluyor hareket kabiliyetlerimizi kısıtlıyordu.

Aşağısı mahşer yeri gibiydi. Bizi tebrik edenler, kucaklayıp öpenler..

Hepsi kapılardan kendini özgürlüğe atmaya çalışıyordu.

" Kartal duvar üzerinde, kulelerdeki nöbetçiler tamam mı ? " bir süre bekledikten sonra cevap verdi Bora.

" Tamam reis temiz ! " anlaşıldığını belirtip cebimde titreyen telefonu çıkardım.

Mesaj Korhan Yarbay'dan dı.

"Resim alındı ve teyit edildi. Liste bu çıkabilirsiniz. "

Muslim amcayı aradım

Telefon elinde beni bekliyormuşcasına zaman kaybetmeden, büyük bir heyecanla açtı.

" Buyur Komutan ! "

"Muslim amca, acil esirler için hazırlanan otobüsleri belirlediğimiz noktaya gönder."

Konuşmam biter bitmez Müslim amca tarafından duyduğum sevinç çığlıkları bütün yorgunluğumu almıştı.

"Si...sizden Allah razı olsun sizin ay...ayağınızdaki toza kurban olayım ben..."

Ağlıyordu; Türk aşığı Muslim amca hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

" Muslim amca hadi topla kendini daha bizim işimiz bu geceden sonra başlıyor " deyip telefonu kapattım.

Telsize yönelip;

" MUHAFIZLAR yukarı kata çıkıyoruz ! "

Kamp komutanının odasında kaçan esirlerin mutlaka kayıtları vardır. Bu kayıtları imha etmeliyiz aksi taktirde bir bahane uydurup bu insanları yine toplarlardı. Ellerindeki kayıtlarla da bunu yapmaları hiçde zor olmazdı.

" Tim aradığımız şey. Burada tutulan esirlerin kayıt listesi. Bu ve buna benzer herşeyi öndeki avluya atın bilgisayar kasaları dahil, beş dakikanız var. Kaltal gözümüz ol koru bizi kardeşim ! "

Herkesten tek tek " Anlaşıldı " cevabı gelince. Yanımda ki Sametle kamp komutanının odasına girdim.

Raflara bakmamla kayıtları görmem bir oldu hepsi buradaydı.

Esirler 1, Esirler 2, Esirler 3... Bu sayı 73 e kadar uzuyordu.

Yerdeki halıyı kitaplığa yaklaştırdım. Dosyaları Samed le beraber halının üzerine yığmaya başladık. Hepsinin tamam olduğuna emin olduktan sonra silahlarımızı arkamıza asıp halının bir ucundan ben diğer ucundan Samet tuttuktan sonra avluya savurduk.

Telsize;

" Son üç dakika acele edin ! "

Samet'e dağılan dosyaları bir araya toplamasını söyleyerek elimde ki daha önceden boşalttığım damacana ile arabaların yanına gittim. Depo kapağını açıp avluda kestiğim bir metrelik hortumu depoya soktum, içindeki havayı aldıktan sonra diğer ucunuda elimdeki neredeyse 20 litrelik damacanaya bıraktım. Hortum geniş, depoda yüksekte olduğu için bayağı çabuk dolmuştu.

Damacanayı kapıp avluya doğru koşmaya başladım. Koray elimdeki benzini aldıktan sonra tepeleme yığdıkları dosyalara dökmeye başladı.

Arkaya döndüğümde esirler den en yaşlı olanını çağırdım. Ellili yaşlarındaki adam gözlerindeki heyecanla koşarak geldi.

Eline bir kağıt tutuşturup herkesi uzaklaştırdım.

Koray dosyalardan bize doğru neredeyse on metre benzinden yol yaptı.

Çakmağı yakıp kağıda götürdüm. Kağıt tutuştuktan sonra adamı gururdan dolmuş gözleriyle bana bakarken gördüm.

Bu yaşlar özgürlüğün yaşlarıydı, elim ile ' Bu şeref sana nasip olsun ! " der gibi dosyaları gösterdim. Yanan kağıdı ayağının önünde duran yola bıraktı.

Alev çizdiğimiz yoldan hızla dosyalara doğru ilerledi. Üç saniye sonra dosyalara ulaştığında, karşımız alevden büyük bir tepe parladı.

Bu ateş onların özgürlükleriydi.

Fazla zamanımız yoktu. Yüksek bir yere çıkıp yüzümü esirlere döndüm boğazımı temizleyip konuşmaya başladım.

"Arkadaşlarım, abilerim hemen burdan ayrılmak zorundasınız. Sizi Kilişka diye bildiğiniz bir yerde otobüsler şehre götürmek için bekliyor. Allah yardımcınız olsun

Allah Türk'e Yâr olsun ! "

Beş dakika içinde hiç kimse kalmamıştı esirlerden. Bizde bütün dosyaların yandığına emin olduktan sonra arkamızda 70 tane ölü Çin'li bırakarak tam zıt taraflarına yönelip uzaklaştık.

Kampta saklananlar hariç bir tane bile yaşayan yoktu. Onlarda umrumuzda değildi zaten. Biz istediğimizi fazlasıyla almıştık.

Muslim amcanın bizi bıraktığı yerin beş kilometre aşağısında tarif ettiğimiz yerde bekliyorduk. Burası nereden ne çıkacağı belli olmayan çok dağlık bir alandı.

Kandan vucuduma yapışmış üst üniformamla birlikte maskeyi çıkardım. Başta Koray olmak üzere herkes korkmuş bir ifade ile bana yaklaştı.

Bağıran Koray'dı;

" Lan oğlum ne oldu suratına ? " deyip omzumu gösterdi.

" Şuraya bak, burayıda kurşun sıyırmış. "

Çıkardığım kanlı üniformayı çantama koyarken;

"Tüfeğin dipçiği ile vurdu şerefsiz kaşım açıldı. "

Cebimden sigara paketini çıkardım herkese tutup bir dal yaktım.

Derince bir nefes çekip ciğerlerimi doldurduktan sonra Kenan'a bakarak;

" Kenan şu kaşa bi yumruk at kanasın. Böyle kaynamasın iz kalır Samet de temiz bir dikiş atar."

Kenan geri çekilip;

" Yok abi ben o işe girmem hem Muslim amcanın dükkanda yaparız bulur bi doktor falan. "

Hissetmediğim kaşlarımı çatıp karşı çıktım.

" Kardeşim burdan Müslim amcanın orası neredeyse 2 saat sürer. O zamana kadar kaynar bu kaş hadi... "

Kenan biraz düşündüğünde söylediklerim mantıklı gelmiş olacak ki;

" Tamam abi haklısın; ama şimdiden özürdilerim ! "

Kenana ısrar etmemin nedeni; içlerinde elinin ayarını tek ayarlaya bilen kişi o'ydu.

Parmağımı kaldırıp;

" Dur bir dakika bişey söyleyeceğim. Sakın kaşı başka bir yerden açma dikkatli vur."

Kenan kendinden emin bir şekilde

"Tamam hazır mısın ? " dedikten sonra benden gelecek olan cevabı beklemeye başladı.

Samet'inde hazır olsuğuna emin olduktan sonra;

" Tamam hadi bakalım işaretimle. Söversem alınma yok. "

Kenan başı ile onaylayıp esnedi. İşaretimle aklımı alacak olan o yumruk yola koyuldu.

Yumruk değdiğinde gözümde ilk önce bir ışık yandı. Sonra bu ışık kendini karanlığa bıraktı.

Bilerek yediğin yumruk kadar acı vereni yoktur. Bunu eğitimlerde herbirimiz fazlasıyla teyit etmiştik.

" Anaammm... Senin elini, ayağını !!! "

Samed kaşıma ve tampon yaptığım omzuma dikişleri atıp işini bitirdikten sonra yüzümün temizliğinide yaparak çıkan kanlı malzemeleri alkol döküp ateşle yok etti.

Bir sigara daha içerken tam bitmişti ki Müslim amacanın emektarının motor sesi duyuldu.

Eğer arabasında sigara içmeye izin vermiyorsa, sigaranın ortasında gelen adamı sevmezdim. Müslim amca sigara kullanmıyordu arabada bize ne kadarda için diye ısrar etsede içmemiştik.

" Of of of... Komutan ne oldu sana ? " korkuyla iki eli ile omuzlarımı tutmuştu.

"Yok bişey Muslim amca. Ufak bişey buna şükür. "

Acıyan bir yüz ifadesi ile;

"Çok şükür çok şükür ! " dedikten sonra gözünü benden ayırmadan şoför koltuğuna geçti.

Saat: 06:45

Rahman'dan...

Dükkana gittiğimizde, hava tamamiyle aydınlanmıştı. İşimiz bundan sonra başlıyordu. 12 Budist rahiplerin isim listesini MİT'e göndermiştik. Onların Korhan Yarbay aracılığı ile bize bilgilerini göndermelerini bekliyorduk.

Nasıl bir yerde kalıyorlar, güvenlikleri nasıl sağlanıyor, bunları bir araya nasıl toplarız hiç bir bilgimiz yoktu.

Elime uydu telefonunu alıp Korhan Yarbayı aradım.

Oda benden telefon bekliyor olacak ki ikinci çalışta açtı.

" Rahman oğul iyi misiniz ?" ses tonundan bekleyiş içinde olduğu anlaşılıyordu.

Omzumdaki ve kaşımdaki dikişleri es geçerek cevap verdim.

" İyiz komutanım hamdolsun bişeyimiz yok. Dükkandayız operasyonun birinci aşamasını vukuatsız atlattık ikinci aşama için direktiflerinizi bekliyoruz. "

" Çok şükür evlat bizim için önemli olan en başta iyi olmanız. Yaptığınız iş şuan televizyonlarda son dakika haberi olarak geçiyor. Gerek televizyondan dinlediğimizle gerekse gelen istihbaratlarla bir iz bırakmadığınız kanaatindeyiz. MİT inanamıyor olanlara ve orasını sadece sekiz kişinin bu hale getirdiğine. Çok memnunlar çıkardığınız işten. "

Ekibimle gurur duyuyordum. Biraz şimararak cevap verdim...

" Eee biz Kürşad'ın torunlarıyız dayı ! "

Gülümsemesinden onunda gayet memnun ve gururlu olduğu anlaşılıyordu.

" Hemen şimarmayın sıpalar ! " dedikten sonra sesini ciddileştirerek konuşmaya başladı.

" Şimdi Rahman; MİT bu rahiplerin peşinde. Onikisinide buldular ve takipteler. Adamların hiç birinde hareket yok hiç biri evlerinden başını dahi çıkarmadı. Herbiri sakin hayat süren aile babaları. Eğer o listenin elimize geçtiğini bilselerdi tutuşurdu bir tarafları, girecek delik ararlardı. Hükümet bu olayın bir ihmal sonucunda çıktığını tahmin ediyor. Yani esirlerin bir isyan başlattığını ve bu hatalarının seksen askerin hayatına mal olduğunu düşünüyorlar" biraz nefes alması için ben araya girdim.

" Peki bunu nerden biliyoruz komutanım ? "

Kendinden emin şekilde cevap verdi.

" Eee artık MİT'le çalışıyorsun evlat. İstihbarat ağımız çok güçlü ve herbiri işlerinin erbabı"

Bu gerçekten baya gurur verici birşeydi.

" Adresleri gönderecekmisiniz komutanım, ayıklamaya başlasak mı ? " bu soruyu sormakta biraz geri çektim kendimi.

'Şimdi kızacak' diye düşünürken karşımda ses biraz yükseldi.

" Lan oğlum daha yeni çıktınız cenkten biraz oturun g*tünüzün üstüne. Tövbe tövbe insana ne konuşacağını şaşırtıyorsunuz. "

Kahkaha bastım timdeki herkes aniden meraklı gözlerle bana döndü. Yüzümün gerilmesiyle acıyan kaşım durmama sebep oldu.

Korhan Yarbayında güldüğü anlaşılıyordu.

"Rahman beni dinle biz size rahiplerin bilgilerini ve adreslerini göndereceğiz bir hafta göze batmayın ortalık sakinleşsin sonra ikinci aşamaya geçersiniz Allah'ın izniyle."

Bıkkın bir şekilde içimden of ladım

'Allahım bir hafta biz ne yapacağız burada ? '

" Anlaşıldı komutanım bekliyoruz. " kısa bir vedalaşmanın ardından kapat tuşuna bastım.

Koray yanıma munzurca gülümseyerek yanıma yaklaşıp omuz attı.

" Reis kiminle konuşuyordun yengeyle mi ? Bune bu keyifli sohbet kahkahalar falan ?"

Üzerindeki dikişin izin verdiği kadar kaşlarımı çattım.

" Ne keyifi lan ! Yengen kim senin ? "

"E Zümra yengem den bahsediyorum bıro."

Time bakarak Korayın göğüsüne hafif yumruk attım.

" Lan oğlum adamlar duyacak gerçekten bişey var sanacak. Ne kadar lafını sözünü bilmez dengesiz adamsın sen lan."

Tiksinç bakışlarımı umursamadan aynı gülümsemesi ile cevap verdi.

" Rahman oğlum senin kendinden haberin yok. Kız'ın yanında resmen Leyla gibisin, o akşamki yemekte timde gördü bunu sende. Timin haberi var zaten sadece senin kendinden haberin yok."

Tüm ciddiliğimle cevap verdim. Artık gerçekten bunun espri konusu olmasını istemiyordum.

" Koray, hakkında konuştuğunuz arında namusunda kız ve bu komutanın kızı. Ortada söz, nikah olmadan bir daha Zümra ismini dilinize dolamayacaksınız bu son uyarım."

Koray bendeki ciddiliğin aynısı ile bana doğru yaklaştı.

" Zümra dediğin kız benim bacım. Ona gönlünü kaptıranda can kardeşim. Ve benim kardeşim bir kıza gözü ile nişanı koyduysa o kızın namus bekçiliği bütün bu gördüğün Kurtlara düşer. Başka çaren yok o kızı nikahına alacaksın. O da tutuştu oğlum. O gece gözünü gözünden ayırmadı lan sendeki hüzünle hüzünlendi. Yüzün yalandan gülse tebessüm etti. Seviyor lan seni o da gönlünü kaptırmış. " deyip dikişli omzuma yumruk attı.

Acı ile dikişli omzumu tutup;

" Anaam ! "

Kıvranırken Koraya baktım. O da yaralı olduğumu unutmuş olacak ki şaşırmıştı.

" Eline ayağına Koray dikişli omzuma vurdun dengesiz. "

" Valla mı lan ? Oğlum unuttum aç bakayım bişey var mı ? "

Bir hafta sonra...

Rahman'dan...

Muslim amcanın dükkanındayken Budist rahiplerin bilgileri gelmişti. Bunların 8 tanesi Şangay da, 4 tanesi ise Pekinde.

Bir gecede hepsini almak zorundaydık, eğer birini dahi kaçırırsak diğerlerinin infazlardan haberi olur ve operasyon güme giderdi.

Koray, Kenan, Sinan, Bora Pekindeki 4 rahibi.

Ben, Samet, Oğuz, Ömer ise Şangay daki 8 rahibi alacaktık. Her kişiye ikişer rahip paylaştık.

Samed ile ben dördünü.

Ömer ile Oğuz ise diğer dördünü alacaktı.

İnfazlar eş zamanlı olacaktı. Aralarının uzun sürmemesi ve Çin'in o pislik trafiğine takılmamak için sahte kimliklerle nakit ödeyerek motosiklet kiraladık.

Bendeki Honda CBR1000rr dı.

Yuvada herkesin kendine ait motosikletleri vardı. Trafiğin sık olduğu saatlerde ve şehir içi sürat isteyen operasyonlarda bulunmaz nimetti onlar.

Her birimiz gerek araba gerekse motosiklet üzerine ileri derecede ileri sürüş eğitimi almıştık. En az bir yarış pilotu kadar iyiydik. Bizim işimizde hız azami derecede önemliydi.

Şuan bulunduğum yer Şangayda elit ailelerin yaşadığı bir mahalle gibi yerdi. Çok geniş denilmeyecek kadar sokakları vardı. Evler ise genelde 10 katlı duvarları tuğla motifli apartmanlardı. Resimde gördüğüm rahip altıncı katta oturuyordu. Gelen istihbarata göre duldu ve tek başına yaşıyordu.

Olası bir durumda kaçmam gerekirse diye bir saatimi ayırıp, mahallenin çıkmaz sokaklarını, nerede trafik ışığı var, mobese kameraları nerede, nerede trafik sıkışık ve polis noktalarını aklıma kazıdım.

Hava kararmış eğlence mekanları açılmıştı. Çevredeki hereksiz ses kirliliği en üst seviyedeydi.

Telefonumdan otel deki Samet'i arayıp sonrasında konferans yöntemi ile Ömer ve Oğuzu dahil ettim.

" Beyler hazır mıyız ? Portakallar ne durumda bilgi verin." Budist rahiplerin kıyafetleri turuncu olduğu için biraz komik olsada bu ismi koymayı layık gördük.

Samet;

" Tam zamanında aradın Reis adam resepsiyondan çıktı otoparka gidiyor bu kolay olacak gibi ! "

" Kolay görünür ama ters Tepe bilir HAYALET yüzünü iyi sakla, sakın görüntü verme kameralara. "

Peşinden Ömer durum bilgisi vermeye başladı.

" Burası şehrin dışında bir çiftlik evi. Resimdeki adam şuan evinin önündeki sundurmada bağdaş kurmuş trans halinde. Makinanın susturucusunu takınca yakın mesafeden kesin çözüm."

"Anlaşıldı C4 ! Gerekirse burnunun dibine kadar gir."

Oğuz boğazını temizleyip konuşmaya başladı.

" Benim portakal baya sulu çıktı. Kimsenin olmadığı bir parkta yoldan aldığı kadınla beraber arabanın içinde. Şimdilik sohbet ediyorlar hedef oldukça kolay. " etrafından bir cızırtı geldi ve Oğuz heyecanla konuşmaya başladı

"Reis kadın arabanın kapısını küfür ederek çarptı. Araç kalkışa geçmeden ben harekete geçiyorum."

Hiç beklemeden cevap verdim.

" Tamam beyler başlıyoruz telefonları kapatmayın işini halleden rapor versin !

Herbiri " Anlaşıldı" dedikten sonra hızla dairenin yolunu tuttum.

' Bismillahirrahmanirrahim'

Yüzümü boynumdaki geniş atkı ile kapatıp apartmanın giriş kapısından girdim. Asansörü geçip merdivenleri tırmanmaya başladım. İçerisi sadece loş ışıktı ve insanı bunaltan bir havası vardı. Üçüncü kata geldiğimde kötü bir koku yayılmıştı içeri. Her katın yangın çıkışlarını kontrol ediyordum. Hepside açıktı.

Evet altıncı kattaydım. Rahibin dairesine yönelip susturucuyu silahıma taktıktan sonra belime yerleştirdim. Kapıyı dinledim ses yoktu. Maymuncuğu çıkartıp tam deliğe sokacaktım ki. Telefona bağlı olan kulaklığımdan ses geldi.

" Alıcı tamam ! "

Oğuz aldığı rahip'i bildiriyordu.

"Anlaşıldı !" dedikten sonra işime koyuldum.

Kapıyı açıp içeri girdikten sonra sessizce silahımı çıkartarak sağ taraftaki odaya girdim. Burası bir salondu televizyon çalışıyor ama kimseden ne görüntü ne ses varsı.

Dar koridordan biraz daha ilerliyordum ki sağ tarafta kapalı bir kapının arkasından su seslerini işittim. Silahımı belime yerleştirip fırlatma bıçağımı çıkardım.

" C4 tamam ! " bu Ömerdi.

Hemen ardından Samed konuştu

" Hayalet tamam ! "

Sadece ben kalmıştım.

Bıçağı sağ elime alıp kapı kolunu kavradım.

Kapı açıldıktan sonra içerdeki buhar yüzüme hücum etti. Duşakabinin buğulu camının arkasında 170 boylarında etine dolgun biri olduğu anlaşılan bir süliet vardı. Bişeyler mırıldanarak başını köpükleyen silüete yaklaştım. Darbelerin etkili olması, can alıcı yerlere gitmesi için yüzünü bana dönmesini bekliyordum.

' Evet döndü ! '

Kapıyı aniden açtım, fırlatma bıçağımı elimin dışına alıp sağ akciğer ve sol akciğere seri şekilde köküne kadar saplayıp bıçağı içerde bir tur dönderdim. Kaburgalar arasına saplanan bıçağı tekrar çıkartarak daha acıyı bile hissedemeden adem elmasına sapladım.

İki büklüm yere yığılan rahip dar kabinde bir müddet çırpındıktan sonra can verdi.

Fıskiyeyi elime alarak akan suyu yüzüne tutup resimdeki ile karşılaştırdığımda o rahip olduğuna kanaat getirdim.

Ayırmakta güçlük çekiyordum.

' Buda kamptakilere benziyo. ' diye düşünerek bıçak daki kanıda yıkadıktan sonra suyu kapatıp banyodan çıktım.

Kulaklığa yönelip;

" Karabasan tamam ! " deyip daire kapısına yöneldim.

" Beyler süratle ikinci portakallara geçiyoruz ! " deyip ıslık ile Neşet babadan bir parça çalarak, sokaktaki motoruma sakin adımlarla ilerlemeye başladım.

SON...

12. BÖLÜM ŞİMDÜ S*ÇTIK

Rahman'dan...

Elbette haklıydı !

Ben yaşamalarını istediğim için onlar hâla hayattaydı...

Aniden kelepçeden kurtardığım sağ elimi solumdaki nöbetçinin bıçağına attım. Bıçağı kılıfından sert bir şekilde çıkartıp nöbetçinin önünde tek dizimi yere koyduktan sonra baldırının iç kısmına derin bir kesik attım. Toplar damara denk geldiği, zemine sıvanan koyu renkteki kandan anlaşılıyordu. Kaybedecek tek saniyem bile yoktu.

Hiç ara vermeden kestiğim nöbetçinin arkasından U dönüşü yapıp tam arkasındaki nöbetçiye yöneldim. İkinci nöbetçiyi yüzü bana dönük şekilde sağıma alarak gözümü diğer nöbetçiler den ayırmadan sol elimle belindeki bıçağı alırken sağ elimdeki bıçakla boğazına derin bir kesik attım.

Hiç hızımı kesmeden karşımdaki iki nöbetçinin arka tarafında olanın göğsüne nişan alıp sağ elimdeki bıçağı tüm gücümle fırlattım. Saplandığında gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Göğüsüne saplanan yirmi santimlik bıçak gözlerini yavaş yavaş yummasına sebep olmuştu.

O sallanıp yere düşerken önündeki nöbetçiye hızla atılıp bir adımda aradaki mesafeyi kapatmıştım. Benim tabancam bu askerin palaskasındaydı. Sağ elimi palaskasındaki tabancama götürürken sol elimde ki bıçağı boğazının yanından soktum.

" Bu yavruyu herkes taşıyamaz aslaan ! "

Silahımı çekip komutana nişan almıştım ki; o benden önce davranıp silahını iki el ateşledi. İkinci ateşlemenin ardında neredeyse yarım saniye sonra benim silah ateşlendi. Ama çoktan merminin sıcaklığını hissetmiştim.

' Geç kaldın Rahman ! '

Merminin biri önüme kalkan yaptığım nöbetçiye saplanırken diğeri sol omzuma derin bir çizik attı.

Benim silahım dan çıkan mermi şüphesiz komutanın alnına saplanmıştı. Alnında açtığı küçük deliği görmesemde, arkasındaki duvardan aşağı süzülen kırmızı sıvı bunu fazlasıyla ıspatlıyordu.

Bu kurtulma tatbikatlarını 12 yaşımızdan bu yana yapıyorduk. Rekor 4.58 saniye ile bendeydi.

Ama burada 5 saniyeyi geçmişti. Tabi şu var ki; burada fazladan bir askerimiz vardı. Bu eğitim bir Muhafız için çok önemliydi. Bu bizde henüz 15 yaşında refleks haline gelmişti zaten.

Bu eğitimde bulunduğun odadaki herhangi bir malzemeyi silah seç. Bu zarf açacağı olur, cam şişe olur hatta kalem veya aliminyum folyo dahi olur.

Tabi eğer nasıl kullanıp, nereye saplayacağını biliyorsan !

İkinci aşama : Yapacağın eylemi kafanda hayal et ve defalarca bu hayali tekrar et. Yapacağın tek bir hata seni, yanında arkadaşın varsa arkadaşını veya üstlendiğin görevi o kadar emeğe bakmaksızın ziyana uğratabilir.

Bu bir kerede yapılacak birşey değildi tabi ki. Çalışılarak refleks haline getirilmeli, elindeki seçtiğin silahını herhangi bir uzvun gibi kullanmalısın.

Ne demiş Çin'li üstad Bruce lee;

"Ben bir kerede 10.000 tekme çalışandan korkmam ama bir tekmeyi 10.000 kere çalışandan korkarım."

Bu sözün bu adamların yanında aklıma gelmesi istemeden tebessüm etmeme sebep olmuştu.

Karşınızdaki adam filmlerdeki gibi senin vurmanı beklemiyor, hatta bazıları fazlasıyla profesyonel olabiliyordu.

Odaya baktığımda kan gölüne dönmüş desem sıradan herkesin kullandığı bir kelime olabilirdi ama asla yalan değildi.

Burası gerçekten kan gölüne dönmüştü !

Önümdeki yüzüstü yatan cesede eğilip yüzünü kendime çevirdim.

Hücum yeleğinin kütüklüğüne koyduğu fırlatma bıçaklarımı alıp çıkış kapısını açacakkken kapının önündeki cesede gözüm takıldı. Bu başıma dipçik atıp kaşımı patlatan şerefsizdi. Şimdi buna sinirlenip tekme atmak tamamen cahillik diye düşündüm. Zaten bulmuş bulacağını. Umursamadan kapıyı açtım ve dışarı çıktım.

' Belki de o değildi. Hepsi birbirine benziyo pez**venklerin ! '

Zaman kaybetmeden yandaki odaya geçip Rahiplerin isim listesini aramaya koyuldum.

Sıradan 20 metrekarelik, tek pencereli bir odaydı. L şeklinde dosyalık ve kitaplıklara, tam ortasında masa, masanın arkasında koltuk, koltuğun arkasında ise Çin bayrağı vardı.

Kitaplıklara kabataslak göz gezdirdiğimde göze batan herhangi birşey olmadığını gördüm. Masanın çekmecelerine yöneldim. Kilitli olan çekmeceleri bıçağı levye misali kullanıp kilitlerinden kurtardım ama yok yok yok !

' Nerede lan ? '

İki elimi enseme atıp kendi etrafımda bir tur döndükten sonra kitaplığa tekrar yöneldim.

Kurtlar'ın dışarda kopardığı curcunaya biran önce kendimi atmak istiyordum.

Parmaklık arkasındaki kardeşlerimden sevinç naraları geliyordu.

' Eee bir Türk'ü esir ederken bir değil bin kere düşüneceksin. Hatta aklından bile geçirmeyeceksin. Geçmişi, atam Kürşad'ın yaptığını kulağına küpe edeceksin. '

Elimdeki tapancanın namlusu ile kitaplığın arka tarafına vurarak tok bir ses arıyordum . Gizli kasa aramıştım sonuç yine hüsrandı.

' Lan hadi lan hadi lan neredesin ? '

Silahın kabzesini yere aralıklarla vura vura masaya yaklaşmıştım ki masanın altındaki deri çanta gözüme takıldı. Büyük bir umutla çantayı elime alıp masanın üzerine koydum.

Masanın bütün çekmecelerine, gizli olabilecek bütün yerlere baktım. Çantanın masanın altında olması beni salak durumuna düşürmüştü.

' Allahtan Koray yanımda değil ! '

Çantayı açıp tek tek bakarken mavi kapaklı bir dosya aldım.

' Bu değil ! '

Ararken çantanın tek bölmeli yerinde naylon föy'ün içinde bir kağıt gözüme çarptı.

' Ahaaaa valla buldum ! '

Net bir şekilde resmini çekip Korhan Yarbay'a gönderdikten sonra aynı bölmeye koydum.

Çantadan çıkarttıklarımı aynı düzende, özenle, leke dahi bırakmadan yerleştirip çantayı aldığım yere koydum.

Eğer bu isim listesine bakıldığına dair bir iz, bir leke görürlerse listedeki adamları bulunmayacak yere saklarlar ve görev başarısız olurdu. Plan; bizim buraya sadece kampta ki esirleri kurtarmak için geldiğimizi zannetmeleriydi.

Kapıdan çıktığımda sol tarafımda onbeş metre mesafeden bana doğru koşan Çin'li ile göz göze geldik. Bende ona doğru harekete geçmiştim ki; kulağıma huzur veren ney sesi gibi işittiğim o ıslık sesi geldi. Koşarak gelen adam büyük bir kuvvetle aniden sağ tarafındaki duvara fırladı.

Bu Kartal'ın BARRETT M82' si idi. Bir adamı ancak 50 kalibrelik bir mermi bu kuvvette fırlatabilirdi. Sağ tarafıma kurşunun geldiği yöne doğru baktım ama Bora'dan hiç bir iz yoktu. Önüme dönüyordum ki maskenin altındaki kulaklıktan görünmez yiğidin sesi duyuldu.

"Çoluk çocukla uğraşma reis ! "

Ses tonundan gururla gülümsediği belli oluyordu.

Aynı gururu bende sesime yansıtarak telsize seslendim.

"Helal olsun kardeşim. Helal olsun sana !"

Merdivenlere varmıştım, aşağı indiğimde beni karşılayan Samet sırtında çapraz takılı olan MP5 silahımı uzattı.

" Sağol kardeşim ! "

Bu silahla nöbetçilere görünseydim hiç uyarmadan öldürürlerdi beni. Onun için Samede emanet etmiştim MP5 imi.

MP5 kısa namlulu silahtır. M16 mızı almamamızın sebebi namlusunun uzun olmasıydı. Böyle meskun mahal operasyonlarında uzun namluluyu tercih etmeyiz. Duvar köşelerinden dönüşlere, kapılardan ani girişlere, karanlıkta ilerlemeye ve daha birçok şeye engel oluyor hareket kabiliyetlerimizi kısıtlıyordu.

Aşağısı mahşer yeri gibiydi. Bizi tebrik edenler, kucaklayıp öpenler..

Hepsi kapılardan kendini özgürlüğe atmaya çalışıyordu.

" Kartal duvar üzerinde, kulelerdeki nöbetçiler tamam mı ? " bir süre bekledikten sonra cevap verdi Bora.

" Tamam reis temiz ! " anlaşıldığını belirtip cebimde titreyen telefonu çıkardım.

Mesaj Korhan Yarbay'dan dı.

"Resim alındı ve teyit edildi. Liste bu çıkabilirsiniz. "

Muslim amcayı aradım

Telefon elinde beni bekliyormuşcasına zaman kaybetmeden, büyük bir heyecanla açtı.

" Buyur Komutan ! "

"Muslim amca, acil esirler için hazırlanan otobüsleri belirlediğimiz noktaya gönder."

Konuşmam biter bitmez Müslim amca tarafından duyduğum sevinç çığlıkları bütün yorgunluğumu almıştı.

"Si...sizden Allah razı olsun sizin ay...ayağınızdaki toza kurban olayım ben..."

Ağlıyordu; Türk aşığı Muslim amca hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

" Muslim amca hadi topla kendini daha bizim işimiz bu geceden sonra başlıyor " deyip telefonu kapattım.

Telsize yönelip;

" MUHAFIZLAR yukarı kata çıkıyoruz ! "

Kamp komutanının odasında kaçan esirlerin mutlaka kayıtları vardır. Bu kayıtları imha etmeliyiz aksi taktirde bir bahane uydurup bu insanları yine toplarlardı. Ellerindeki kayıtlarla da bunu yapmaları hiçde zor olmazdı.

" Tim aradığımız şey. Burada tutulan esirlerin kayıt listesi. Bu ve buna benzer herşeyi öndeki avluya atın bilgisayar kasaları dahil, beş dakikanız var. Kaltal gözümüz ol koru bizi kardeşim ! "

Herkesten tek tek " Anlaşıldı " cevabı gelince. Yanımda ki Sametle kamp komutanının odasına girdim.

Raflara bakmamla kayıtları görmem bir oldu hepsi buradaydı.

Esirler 1, Esirler 2, Esirler 3... Bu sayı 73 e kadar uzuyordu.

Yerdeki halıyı kitaplığa yaklaştırdım. Dosyaları Samed le beraber halının üzerine yığmaya başladık. Hepsinin tamam olduğuna emin olduktan sonra silahlarımızı arkamıza asıp halının bir ucundan ben diğer ucundan Samet tuttuktan sonra avluya savurduk.

Telsize;

" Son üç dakika acele edin ! "

Samet'e dağılan dosyaları bir araya toplamasını söyleyerek elimde ki daha önceden boşalttığım damacana ile arabaların yanına gittim. Depo kapağını açıp avluda kestiğim bir metrelik hortumu depoya soktum, içindeki havayı aldıktan sonra diğer ucunuda elimdeki neredeyse 20 litrelik damacanaya bıraktım. Hortum geniş, depoda yüksekte olduğu için bayağı çabuk dolmuştu.

Damacanayı kapıp avluya doğru koşmaya başladım. Koray elimdeki benzini aldıktan sonra tepeleme yığdıkları dosyalara dökmeye başladı.

Arkaya döndüğümde esirler den en yaşlı olanını çağırdım. Ellili yaşlarındaki adam gözlerindeki heyecanla koşarak geldi.

Eline bir kağıt tutuşturup herkesi uzaklaştırdım.

Koray dosyalardan bize doğru neredeyse on metre benzinden yol yaptı.

Çakmağı yakıp kağıda götürdüm. Kağıt tutuştuktan sonra adamı gururdan dolmuş gözleriyle bana bakarken gördüm.

Bu yaşlar özgürlüğün yaşlarıydı, elim ile ' Bu şeref sana nasip olsun ! " der gibi dosyaları gösterdim. Yanan kağıdı ayağının önünde duran yola bıraktı.

Alev çizdiğimiz yoldan hızla dosyalara doğru ilerledi. Üç saniye sonra dosyalara ulaştığında, karşımız alevden büyük bir tepe parladı.

Bu ateş onların özgürlükleriydi.

Fazla zamanımız yoktu. Yüksek bir yere çıkıp yüzümü esirlere döndüm boğazımı temizleyip konuşmaya başladım.

"Arkadaşlarım, abilerim hemen burdan ayrılmak zorundasınız. Sizi Kilişka diye bildiğiniz bir yerde otobüsler şehre götürmek için bekliyor. Allah yardımcınız olsun

Allah Türk'e Yâr olsun ! "

Beş dakika içinde hiç kimse kalmamıştı esirlerden. Bizde bütün dosyaların yandığına emin olduktan sonra arkamızda 70 tane ölü Çin'li bırakarak tam zıt taraflarına yönelip uzaklaştık.

Kampta saklananlar hariç bir tane bile yaşayan yoktu. Onlarda umrumuzda değildi zaten. Biz istediğimizi fazlasıyla almıştık.

Muslim amcanın bizi bıraktığı yerin beş kilometre aşağısında tarif ettiğimiz yerde bekliyorduk. Burası nereden ne çıkacağı belli olmayan çok dağlık bir alandı.

Kandan vucuduma yapışmış üst üniformamla birlikte maskeyi çıkardım. Başta Koray olmak üzere herkes korkmuş bir ifade ile bana yaklaştı.

Bağıran Koray'dı;

" Lan oğlum ne oldu suratına ? " deyip omzumu gösterdi.

" Şuraya bak, burayıda kurşun sıyırmış. "

Çıkardığım kanlı üniformayı çantama koyarken;

"Tüfeğin dipçiği ile vurdu şerefsiz kaşım açıldı. "

Cebimden sigara paketini çıkardım herkese tutup bir dal yaktım.

Derince bir nefes çekip ciğerlerimi doldurduktan sonra Kenan'a bakarak;

" Kenan şu kaşa bi yumruk at kanasın. Böyle kaynamasın iz kalır Samet de temiz bir dikiş atar."

Kenan geri çekilip;

" Yok abi ben o işe girmem hem Muslim amcanın dükkanda yaparız bulur bi doktor falan. "

Hissetmediğim kaşlarımı çatıp karşı çıktım.

" Kardeşim burdan Müslim amcanın orası neredeyse 2 saat sürer. O zamana kadar kaynar bu kaş hadi... "

Kenan biraz düşündüğünde söylediklerim mantıklı gelmiş olacak ki;

" Tamam abi haklısın; ama şimdiden özürdilerim ! "

Kenana ısrar etmemin nedeni; içlerinde elinin ayarını tek ayarlaya bilen kişi o'ydu.

Parmağımı kaldırıp;

" Dur bir dakika bişey söyleyeceğim. Sakın kaşı başka bir yerden açma dikkatli vur."

Kenan kendinden emin bir şekilde

"Tamam hazır mısın ? " dedikten sonra benden gelecek olan cevabı beklemeye başladı.

Samet'inde hazır olsuğuna emin olduktan sonra;

" Tamam hadi bakalım işaretimle. Söversem alınma yok. "

Kenan başı ile onaylayıp esnedi. İşaretimle aklımı alacak olan o yumruk yola koyuldu.

Yumruk değdiğinde gözümde ilk önce bir ışık yandı. Sonra bu ışık kendini karanlığa bıraktı.

Bilerek yediğin yumruk kadar acı vereni yoktur. Bunu eğitimlerde herbirimiz fazlasıyla teyit etmiştik.

" Anaammm... Senin elini, ayağını !!! "

Samed kaşıma ve tampon yaptığım omzuma dikişleri atıp işini bitirdikten sonra yüzümün temizliğinide yaparak çıkan kanlı malzemeleri alkol döküp ateşle yok etti.

Bir sigara daha içerken tam bitmişti ki Müslim amacanın emektarının motor sesi duyuldu.

Eğer arabasında sigara içmeye izin vermiyorsa, sigaranın ortasında gelen adamı sevmezdim. Müslim amca sigara kullanmıyordu arabada bize ne kadarda için diye ısrar etsede içmemiştik.

" Of of of... Komutan ne oldu sana ? " korkuyla iki eli ile omuzlarımı tutmuştu.

"Yok bişey Muslim amca. Ufak bişey buna şükür. "

Acıyan bir yüz ifadesi ile;

"Çok şükür çok şükür ! " dedikten sonra gözünü benden ayırmadan şoför koltuğuna geçti.

Saat: 06:45

Rahman'dan...

Dükkana gittiğimizde, hava tamamiyle aydınlanmıştı. İşimiz bundan sonra başlıyordu. 12 Budist rahiplerin isim listesini MİT'e göndermiştik. Onların Korhan Yarbay aracılığı ile bize bilgilerini göndermelerini bekliyorduk.

Nasıl bir yerde kalıyorlar, güvenlikleri nasıl sağlanıyor, bunları bir araya nasıl toplarız hiç bir bilgimiz yoktu.

Elime uydu telefonunu alıp Korhan Yarbayı aradım.

Oda benden telefon bekliyor olacak ki ikinci çalışta açtı.

" Rahman oğul iyi misiniz ?" ses tonundan bekleyiş içinde olduğu anlaşılıyordu.

Omzumdaki ve kaşımdaki dikişleri es geçerek cevap verdim.

" İyiz komutanım hamdolsun bişeyimiz yok. Dükkandayız operasyonun birinci aşamasını vukuatsız atlattık ikinci aşama için direktiflerinizi bekliyoruz. "

" Çok şükür evlat bizim için önemli olan en başta iyi olmanız. Yaptığınız iş şuan televizyonlarda son dakika haberi olarak geçiyor. Gerek televizyondan dinlediğimizle gerekse gelen istihbaratlarla bir iz bırakmadığınız kanaatindeyiz. MİT inanamıyor olanlara ve orasını sadece sekiz kişinin bu hale getirdiğine. Çok memnunlar çıkardığınız işten. "

Ekibimle gurur duyuyordum. Biraz şimararak cevap verdim...

" Eee biz Kürşad'ın torunlarıyız dayı ! "

Gülümsemesinden onunda gayet memnun ve gururlu olduğu anlaşılıyordu.

" Hemen şimarmayın sıpalar ! " dedikten sonra sesini ciddileştirerek konuşmaya başladı.

" Şimdi Rahman; MİT bu rahiplerin peşinde. Onikisinide buldular ve takipteler. Adamların hiç birinde hareket yok hiç biri evlerinden başını dahi çıkarmadı. Herbiri sakin hayat süren aile babaları. Eğer o listenin elimize geçtiğini bilselerdi tutuşurdu bir tarafları, girecek delik ararlardı. Hükümet bu olayın bir ihmal sonucunda çıktığını tahmin ediyor. Yani esirlerin bir isyan başlattığını ve bu hatalarının seksen askerin hayatına mal olduğunu düşünüyorlar" biraz nefes alması için ben araya girdim.

" Peki bunu nerden biliyoruz komutanım ? "

Kendinden emin şekilde cevap verdi.

" Eee artık MİT'le çalışıyorsun evlat. İstihbarat ağımız çok güçlü ve herbiri işlerinin erbabı"

Bu gerçekten baya gurur verici birşeydi.

" Adresleri gönderecekmisiniz komutanım, ayıklamaya başlasak mı ? " bu soruyu sormakta biraz geri çektim kendimi.

'Şimdi kızacak' diye düşünürken karşımda ses biraz yükseldi.

" Lan oğlum daha yeni çıktınız cenkten biraz oturun g*tünüzün üstüne. Tövbe tövbe insana ne konuşacağını şaşırtıyorsunuz. "

Kahkaha bastım timdeki herkes aniden meraklı gözlerle bana döndü. Yüzümün gerilmesiyle acıyan kaşım durmama sebep oldu.

Korhan Yarbayında güldüğü anlaşılıyordu.

"Rahman beni dinle biz size rahiplerin bilgilerini ve adreslerini göndereceğiz bir hafta göze batmayın ortalık sakinleşsin sonra ikinci aşamaya geçersiniz Allah'ın izniyle."

Bıkkın bir şekilde içimden of ladım

'Allahım bir hafta biz ne yapacağız burada ? '

" Anlaşıldı komutanım bekliyoruz. " kısa bir vedalaşmanın ardından kapat tuşuna bastım.

Koray yanıma munzurca gülümseyerek yanıma yaklaşıp omuz attı.

" Reis kiminle konuşuyordun yengeyle mi ? Bune bu keyifli sohbet kahkahalar falan ?"

Üzerindeki dikişin izin verdiği kadar kaşlarımı çattım.

" Ne keyifi lan ! Yengen kim senin ? "

"E Zümra yengem den bahsediyorum bıro."

Time bakarak Korayın göğüsüne hafif yumruk attım.

" Lan oğlum adamlar duyacak gerçekten bişey var sanacak. Ne kadar lafını sözünü bilmez dengesiz adamsın sen lan."

Tiksinç bakışlarımı umursamadan aynı gülümsemesi ile cevap verdi.

" Rahman oğlum senin kendinden haberin yok. Kız'ın yanında resmen Leyla gibisin, o akşamki yemekte timde gördü bunu sende. Timin haberi var zaten sadece senin kendinden haberin yok."

Tüm ciddiliğimle cevap verdim. Artık gerçekten bunun espri konusu olmasını istemiyordum.

" Koray, hakkında konuştuğunuz arında namusunda kız ve bu komutanın kızı. Ortada söz, nikah olmadan bir daha Zümra ismini dilinize dolamayacaksınız bu son uyarım."

Koray bendeki ciddiliğin aynısı ile bana doğru yaklaştı.

" Zümra dediğin kız benim bacım. Ona gönlünü kaptıranda can kardeşim. Ve benim kardeşim bir kıza gözü ile nişanı koyduysa o kızın namus bekçiliği bütün bu gördüğün Kurtlara düşer. Başka çaren yok o kızı nikahına alacaksın. O da tutuştu oğlum. O gece gözünü gözünden ayırmadı lan sendeki hüzünle hüzünlendi. Yüzün yalandan gülse tebessüm etti. Seviyor lan seni o da gönlünü kaptırmış. " deyip dikişli omzuma yumruk attı.

Acı ile dikişli omzumu tutup;

" Anaam ! "

Kıvranırken Koraya baktım. O da yaralı olduğumu unutmuş olacak ki şaşırmıştı.

" Eline ayağına Koray dikişli omzuma vurdun dengesiz. "

" Valla mı lan ? Oğlum unuttum aç bakayım bişey var mı ? "

Bir hafta sonra...

Rahman'dan...

Muslim amcanın dükkanındayken Budist rahiplerin bilgileri gelmişti. Bunların 8 tanesi Şangay da, 4 tanesi ise Pekinde.

Bir gecede hepsini almak zorundaydık, eğer birini dahi kaçırırsak diğerlerinin infazlardan haberi olur ve operasyon güme giderdi.

Koray, Kenan, Sinan, Bora Pekindeki 4 rahibi.

Ben, Samet, Oğuz, Ömer ise Şangay daki 8 rahibi alacaktık. Her kişiye ikişer rahip paylaştık.

Samed ile ben dördünü.

Ömer ile Oğuz ise diğer dördünü alacaktı.

İnfazlar eş zamanlı olacaktı. Aralarının uzun sürmemesi ve Çin'in o pislik trafiğine takılmamak için sahte kimliklerle nakit ödeyerek motosiklet kiraladık.

Bendeki Honda CBR1000rr dı.

Yuvada herkesin kendine ait motosikletleri vardı. Trafiğin sık olduğu saatlerde ve şehir içi sürat isteyen operasyonlarda bulunmaz nimetti onlar.

Her birimiz gerek araba gerekse motosiklet üzerine ileri derecede ileri sürüş eğitimi almıştık. En az bir yarış pilotu kadar iyiydik. Bizim işimizde hız azami derecede önemliydi.

Şuan bulunduğum yer Şangayda elit ailelerin yaşadığı bir mahalle gibi yerdi. Çok geniş denilmeyecek kadar sokakları vardı. Evler ise genelde 10 katlı duvarları tuğla motifli apartmanlardı. Resimde gördüğüm rahip altıncı katta oturuyordu. Gelen istihbarata göre duldu ve tek başına yaşıyordu.

Olası bir durumda kaçmam gerekirse diye bir saatimi ayırıp, mahallenin çıkmaz sokaklarını, nerede trafik ışığı var, mobese kameraları nerede, nerede trafik sıkışık ve polis noktalarını aklıma kazıdım.

Hava kararmış eğlence mekanları açılmıştı. Çevredeki hereksiz ses kirliliği en üst seviyedeydi.

Telefonumdan otel deki Samet'i arayıp sonrasında konferans yöntemi ile Ömer ve Oğuzu dahil ettim.

" Beyler hazır mıyız ? Portakallar ne durumda bilgi verin." Budist rahiplerin kıyafetleri turuncu olduğu için biraz komik olsada bu ismi koymayı layık gördük.

Samet;

" Tam zamanında aradın Reis adam resepsiyondan çıktı otoparka gidiyor bu kolay olacak gibi ! "

" Kolay görünür ama ters Tepe bilir HAYALET yüzünü iyi sakla, sakın görüntü verme kameralara. "

Peşinden Ömer durum bilgisi vermeye başladı.

" Burası şehrin dışında bir çiftlik evi. Resimdeki adam şuan evinin önündeki sundurmada bağdaş kurmuş trans halinde. Makinanın susturucusunu takınca yakın mesafeden kesin çözüm."

"Anlaşıldı C4 ! Gerekirse burnunun dibine kadar gir."

Oğuz boğazını temizleyip konuşmaya başladı.

" Benim portakal baya sulu çıktı. Kimsenin olmadığı bir parkta yoldan aldığı kadınla beraber arabanın içinde. Şimdilik sohbet ediyorlar hedef oldukça kolay. " etrafından bir cızırtı geldi ve Oğuz heyecanla konuşmaya başladı

"Reis kadın arabanın kapısını küfür ederek çarptı. Araç kalkışa geçmeden ben harekete geçiyorum."

Hiç beklemeden cevap verdim.

" Tamam beyler başlıyoruz telefonları kapatmayın işini halleden rapor versin !

Herbiri " Anlaşıldı" dedikten sonra hızla dairenin yolunu tuttum.

' Bismillahirrahmanirrahim'

Yüzümü boynumdaki geniş atkı ile kapatıp apartmanın giriş kapısından girdim. Asansörü geçip merdivenleri tırmanmaya başladım. İçerisi sadece loş ışıktı ve insanı bunaltan bir havası vardı. Üçüncü kata geldiğimde kötü bir koku yayılmıştı içeri. Her katın yangın çıkışlarını kontrol ediyordum. Hepside açıktı.

Evet altıncı kattaydım. Rahibin dairesine yönelip susturucuyu silahıma taktıktan sonra belime yerleştirdim. Kapıyı dinledim ses yoktu. Maymuncuğu çıkartıp tam deliğe sokacaktım ki. Telefona bağlı olan kulaklığımdan ses geldi.

" Alıcı tamam ! "

Oğuz aldığı rahip'i bildiriyordu.

"Anlaşıldı !" dedikten sonra işime koyuldum.

Kapıyı açıp içeri girdikten sonra sessizce silahımı çıkartarak sağ taraftaki odaya girdim. Burası bir salondu televizyon çalışıyor ama kimseden ne görüntü ne ses varsı.

Dar koridordan biraz daha ilerliyordum ki sağ tarafta kapalı bir kapının arkasından su seslerini işittim. Silahımı belime yerleştirip fırlatma bıçağımı çıkardım.

" C4 tamam ! " bu Ömerdi.

Hemen ardından Samed konuştu

" Hayalet tamam ! "

Sadece ben kalmıştım.

Bıçağı sağ elime alıp kapı kolunu kavradım.

Kapı açıldıktan sonra içerdeki buhar yüzüme hücum etti. Duşakabinin buğulu camının arkasında 170 boylarında etine dolgun biri olduğu anlaşılan bir süliet vardı. Bişeyler mırıldanarak başını köpükleyen silüete yaklaştım. Darbelerin etkili olması, can alıcı yerlere gitmesi için yüzünü bana dönmesini bekliyordum.

' Evet döndü ! '

Kapıyı aniden açtım, fırlatma bıçağımı elimin dışına alıp sağ akciğer ve sol akciğere seri şekilde köküne kadar saplayıp bıçağı içerde bir tur dönderdim. Kaburgalar arasına saplanan bıçağı tekrar çıkartarak daha acıyı bile hissedemeden adem elmasına sapladım.

İki büklüm yere yığılan rahip dar kabinde bir müddet çırpındıktan sonra can verdi.

Fıskiyeyi elime alarak akan suyu yüzüne tutup resimdeki ile karşılaştırdığımda o rahip olduğuna kanaat getirdim.

Ayırmakta güçlük çekiyordum.

' Buda kamptakilere benziyo. ' diye düşünerek bıçak daki kanıda yıkadıktan sonra suyu kapatıp banyodan çıktım.

Kulaklığa yönelip;

" Karabasan tamam ! " deyip daire kapısına yöneldim.

" Beyler süratle ikinci portakallara geçiyoruz ! " deyip ıslık ile Neşet babadan bir parça çalarak, sokaktaki motoruma sakin adımlarla ilerlemeye başladım.

Son...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%