@batingam
|
Zümra'dan... " Zümraaa ! " Gülsüm annem bahçeden seslendiğinde elimdeki kitabı bırakıp göremesemde camdan dışarı baktım. " Efendim anne ! " " Çayı koy kızım yavaş yavaş. Birazdan gelirler. " Zaten zamanın yaklaştığını biliyordum ama bunun yüzüme karşı söylenmesi kalbimin güm güm atmasına sebep olmuştu. Korhan babam erkenden çıkmıştı. Rahman'ı da alıp yetimhaneye geçtikten sonra oradan Şura'yı alıp kahvaltıya geleceklerdi. Sabah namazından sonra gözüme uyku girmemişti. Farklı, hiç hissetmediğim duygular içerisindeydim. Gülsüm annemin dediğini şu iki hafta içinde kabullenmiştim. ' Sen ona aşıksın ! ' ' Öyle iki günde aşık mı olurmuş insan ? ' Ogün dizine yatıp ağlamama hiç anlam verememiştim. Ama ağlarken birşey hissetmiştim. Sanki içimde büyük bir aşk var ama kirli. İçindeki kiri pisliği gözyaşlarımla dışarı atmıştım ve aşk bütün saflığı ile içimde kalmıştı. Biliyorum saçma geliyor ama öyle hissetmiştim. Gördüğüm rüyalar ve kabuslarla artık bunu kabullenmiştim. Yemek yerken karşımda onun delici gülüşüyle oturduğunu görüyordum. Ders çalışıyordum sanki yanımda beni seyrediyordu. Yatağa girer girmez uyuyan Zümra gece üçlere kadar dönüyordu. ' Acaba iyi mi, oda uyuyor mu, yemek yedimi, bir sıkıntısı var mı ? ' Hayatımın her saniyesinde artık o vardı. ' Zümra saçmalama o sana haram sanane elin adamından ! ' deyip kendimi teselli etmeye çalışsamda bu en fazla beş dakika sürüyordu. Yine düşünüyordum onu. En sonunda kabul etmiştim. Ben Karabasan'a sırılsıklam dedikleri o aşk denilen şeyi olmuştum. Bu duygulara başka isim sığdıramıyordum. Bu Leylanın Mecnuna, Şirinin Ferhata hissettiği şeydi. Bu adam beni kendine bağladı ama ya o ? Oda böylemiydi ? Oda beni görüyormuydu yanında ? Uyku tutuyormuydu, o uyku arayan kara gözleri rüyalarında beni görüyormuydu ? ' O gülü bana ne için verdi ? ' Teşekkür için derdim ama. Ya o benden saniyeler sonra gizliden okuduğu tesadüfen duyduğum şiir ? Neydi o ? Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın, Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın... Babamın bana dediği gibi; "Kızım eğer sen birine dediğini yaptırmak istiyorsan gözlerine bak ve gülerek söyle, gözlerin senin silahın." Rahman da öyle demişti gizliden. "Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın ! " Evet oda bana aşıktı. Benim kadar olmasada bu bir hoşlantı değildi. Oda bana aşıktı çünkü Korhan babamın bile yapamadığını ben en katı zulmüm ve silahım olan gözlerimle sadece on dakikada yapmıştım. Almıştım o sözü ondan. Rahman annesine gidecekti. Düşüncelerimden çaydanlığın cısırtısı ile sıçradım. Küçüğünü elime alıp fısıldadım. " Ben o Kara gözlü Karabasan'a aşığım ! " Çayı demleyip ocağa tekrar koyduğumda Gülsüm annemin uzaktan; "Hoşgeldiniiiizzz" dediğini duydum. ' Ayy Valla geldi. Tamam Zümra sakin ol arana mesafe koy sonuçta o sana haram.' Kapıya hızlı adımlarla gittiğimde kalbim hızlanmıştı yine, aracın kapı kilit sesini duydum daha çok hızlandı. Korhan babam elinde poşet ile bahçe kapısından girdi daha daha... Biraz dikkat kesilsem o kas kütlesinin sesi dışardan duyulacaktı. Ve evet kucağında Şura ile Rahman tüm heybeti ve Gülsüm anneme sıcacık gülen o gece karası gözleriyle... Dizlerimden derman çekilmiş titremeye başlamıştı. ' Allahım ölüyorum ! ' Rahman benden tarafa dönüp yaklaştığında göğsüme bir sızı girdi. Kaşlarımı çatıp olduğum yerde sendelesemde dengemi zor toparladım. Kaşında sargı vardı. Kapatmışlar üzerini büyük ihtimal dikiş atılmıştı. Sarılı olan gözünün etrafı morarmıştı. Bu ağır bir darbe aldığını gösteriyordu. 'Allahım sen daha kötüsünden sakla onu. Çok şükür ayakta ve karşımda.' Kendimi toparlayıp Korhan babamın elinden poşetleri aldım. Önden babama yol verdiğimde Rahman önümdeydi. Evet aramızda sadece üç karış vardı. Geçti ve salona yöneldi. Gri kot pantolon krem tişört ve siyah deri mont. Bana bakıp bakmadığını başım yerde aklımda havada olduğu için görememiştim. Mutfağa geçip poşetleri bıraktım ve salona yöneldim. Şura Rahman'ın kucağından bana doğru koştuğunda eğilip kucağıma aldım . " Hoşgeldin Gökgözlü ! " 'Olamaz n....ne dedim ben ? ' Sadece Rahman Şuraya böyle sesleniyordu. Karşımdaki yüzlere baktığımda korktuğum başıma gelmişti. Korhan babam ve Gülsüm annem gözlerinde bir ima ile bana dikkat kesilmişlerdi. Dakika bir, gol bir... Afffferin sana Zümra ! ' Sadece Rahman bakmıyordu. Halının desenini incelerken garip bir yüz ifadesi ile tebessüm ediyordu. Bu ortamda ne kadarda zor olsa; Rahmana bakıp; " Hoşgeldin Rahman ! " ' Çek gözlerini Zümra adamın gözlerinden çekk... ' " Hoşbuldum Zümra. " Bütün utancımıda yanıma alıp Şura ile mutfağa geçtim. " Aşkım nasılsın iyi misin ? " Masmavi boncuklarını bana yöneltip; " Çok iyim teşekkür ederim. Sen nasılsın Zümra abla ? " 'Allahım bu çok şirin yaaa...' Yanağına kocaman öpücük kondurup; " Teşekkür ederim bitanem bende iyim. " tam sözüm bitti Tuğçe mutfağa dalıp Şura'ya sarıldı. Hem onların şirin hallerini izleyip hem kahvaltı tepsisini hazırlıyordum. Birden aklıma Korhan babamın bana verdiği Flash bellek geldi. Odama doğru koşmaya başladım. Bunun Rahman için çok önemli olduğunu ve kahvaltıdan sonra televizyona tak dediğinde takacağımı söylemişti. Büyük bir merakla flash belleği elime alıp mutfağa tekrar indim. İndiğimde Gülsüm annemde mutfaktaydı. Gözlerime baktığında gülücüğü hınzır bir hâl almıştı. " Zümra aklını başına topla bu kadarı fazla artık ! " Gözlerine bakıp hiç birşey diyemedim. " Ya anne gülmeee ! " deyip hem yüzünü görüp daha fazla utanmamak, hemde üzerimdeki ağırlığı biraz olsun atmak için boynuna sarıldım. " Hadi şaşkın; al şu çaydanlığıda gel." deyip hâlime gülerek mutfağı terketti. İçeri geçtiğimde herkes masaya yerleşmişti. Rahman sevinçle kaşlarını kaldırıp; " Çiğleme sündürmesi !" Tokat'a özgü yaptığım yemeğe baktıktan sonra hiç bir yere uğramadan gözlerime değdi karaları. Korhan babam Rahman'a bakıp yüzünü ekşitti. " Ne ! Anlamadım ? " " Çiğleme sündürmesi komutanım. Tokat'a özgü bir kahvaltılık. Bizim orada çökeliğe çiğleme derler onun üzerine yumurta kırarak yapılır. Ben 13 yıl sonra ilk defa yiyeceğim." Bana sıcacık baksa da eşsiz gözlerinde hüzün beliri vermişti. " Teşekkür ederim Zümra. Gerçekten çok memnun oldum." Korhan babam kaşları çatık şekilde bana baktığında içimi bir ürperti aldı. " Zümra bana neden hiç yapmadın kızım bunu ? " Elim ayağım dolaşmış ne diyeceğimi şaşırmıştım. " Belki sevmezsin diye baba. " diyebildim. Eline ekmeği alarak; " Şu güzel şey sevilmez mi kızım ? " deyip ekmeği bandırdı. Herkes kahvaltısını yapmış koltuklarda çay içiyordu. Gözüm babamın gözündeydi. Flash belleği takmak için sabırsızlanıyordum. " Eee oğul hazır mısın hediyen için ? " Rahman derin nefes alarak. " Bende ne zaman soracaksın diye bekliyorum. Hazırım dayı çok merak ediyorum." ' Al bedende o kadar ! ' " Hadi bakalım Zümra tak şunu televizyona. " Televizyona ilerleyip arkasındaki usb yuvasına flash belleği yerleştirdim. Kumandayı alırken Rahmana baktığımda iki elini birleştirip çenesine koymuş ne çıkacağını merakla bekliyordu. Daha fazla bekletmeden play tuşuna bastım ve bana ayrılan yere oturdum. Ekrana çıkan yer bir futbol sahasıydı. Askerler sırasıyla dizilmiş, ortalarında beyaz örtü ile kapatılmış masalar göze çarpıyordu. Oldukça yakından çekildiği için üzerindeki silah, Türk bayrağı ve Kur'an-ı Kerim net bir şekilde seçilebiliyordu. ' Bir dakika! ' Bu yiğitler kamuflajlı ama asker değildi. Özel harekattı bunlar; evet bu kostümler Polis Özel Harekat üniformasıydı. Yemin ettikten ve emniyet müdürünün gurur dolu konuşmasından sonra. Ekran atladı Rahman buraya kadar anlamsızca bakıyordu hatta babama bir ara bune der gibi baktığı bile olmuştu. Babamdan; "Sadece sus ve seyret !" karşılığını almıştı. Ekran atladıktan sonra Rahman yavaş yavaş ayağa kalkmış, ağır adımlarla televizyona yaklaşmaya başlamıştı. Babama baktığımda televizyonu bırakmış sadece Rahman'ı izliyordu. Ben ve Gülsüm annem bütün bunlara anlam verememiş halde ne olacağını bekliyorduk. Rahman'ın yaralı kaşının altındaki kömürleri hüzünlenmiş, dalmış gitmişti ekrandaki görüntüye. Ekranda 40 yaşlarda tesettürü, siyah belirgin kaşları, çok güzel siyah gözleri ve bir o kadarda güzel yüzü ile bir bayan vardı. Yanında eşi, 15 yaşlarda erkek çocuğu ve bir tane yeni mezun olmuş heybeti ve gülen yüzü ile dikkat çeken bir polis vardı. Daha fazla dayanamayıp merakıma yenik düştüm. " Baba anlamadım kimin töreni bu ? Kim bu bayan ve yanındaki çocuklar" Babam Rahman'ın cevabını vereceğini umarak ona çevirdi başını. Rahman parmağını ekrana uzatarak. " Babam, annem ve kardeşlerim Kağan ile Mert." Sesi çok titrek çıkmıştı. Omuzları ise sanki kilolarca yükü üzerinde taşıyormuşcasına çökmüştü. " Allahııımm ! " Şaşkınlık bir o kadarda gurur vardı ses tonumda. " Rahman'ın kardeşi Özel Harekatçı mı oldu baba ? " Babam kırık tebessümü ile bana dönüp; " Sadece özel harekatçı değil kızım. Rahman artık bir komiserin abisi." Rahman birden başını babama çevirdi. " Komutanım ne diyorsun sen ? Akademiden mi mezun oldu. Benim neden bu kadar zamandır haberim olmadı ? Ben üniversitede okuyor zannediyordum." Babamda Rahman'a bakarak. " Bizimde haberimiz yoktu evlat. Baban sürpriz yapmak istemiş bu üç ay önceki görüntü. Baban üç aydır gönderdiği zarfin içine koymayı unutuyormuş. " Rahman birden babama fırladı. Babam gelen ızbadutun heybetinden çekinir bir halde aniden ayağa kalkarak kollarını açtı. " Baba Mert Özel Harekatçı oldu. Bu ne büyük bir gurur Yarabbim. " Ayrılıp Rahman tekrar televizyona yaklaştı. Babam kutlama babında Rahman'ın omzuna sert bir yumruk attı. " Hemde komiser oğlum." yumruğu atmasıyla Rahman dan "Ahh" diye bir ses çıktı ama hâla gülerek televizyona bakıyordu. ' Allahım !' Elim istemsizce ağızıma gitmişti. Rahman'ın krem tişörtü kana bulanmış, kolundan aşağı kan akıyordu. O ise hiç bişey olmamış gibi gülen yüzüyle televizyona bakmaya devam ediyordu. Babam birden birşey varmış gibi kendi ellerine baktı. Bu arada Gülsüm annemle biz kanı gördüğümüzde Rahman'ın yanına ayağa fırlamıştık. "Oğlum ne oldu sana sen yaralımıydın ? " diye sordu babam. Rahman ekrandan gözlerini çekip omzuna baktı. " Küçük bir sıyrıktı dayı. Samed dikmişti sen vurunca dikişler patladı galiba. " Rahman yarayı umarsamazken babam sinirli bir ses tonuyla; " Otur lan şuraya sıpa ! " Rahmanı kolundan tutup oturttuktan sonra koşar adım dışarı çıktı. Gülsüm annem evdeki ilk yardım çantasını getirip Rahman'ın tişörtünün kolunu yukarı sıyırmaya başladı. Gözlerinin dolmasına engel olamamıştı. " Eh be oğlum ! Bu sıyrık çok derin. Basitmiş gibi konuşuyorsun." Ben ise ruhsuz bir şekilde şok olmuş akan kana dalmış gitmiştim. Göğsümün tam ortasında bir ateş topu oturmuştu sanki. Babam elinde küçük bir kutu ile geldi. Annem ne yapacağını anlamış olacak ki. "Korhan saçmalama burda olur mu hiç ? Hastaneye gitmesi lazım." Rahman elini kaldırarak itiraz etti. " Hayır yenge hastanede polis falan uğraşamam. Burada olur o kadar önemli değil daha kötülerinide gördüm." deyip ekrana tekrar döndü. Babam Rahman'ın yanından kalkıp yüzünü anneme dönerek; " Haklı hanım ! Gel sen dikeceksin." dedi " Bak Korhan burada anestezi yapacak hiç birşey yok. Eline iğne iplik almışsın bana dik diyorsun. " Rahman babama bakıp tebessüm etti. " Yenge gel dik bişey olmaz. Bu atılan dikişlerde anestezisiz dikildi." Annemin ve benim gözlerim yerinden çıkacakmış gibi oldu. Babam ve Rahman ise hiç bişey olmamış gibi bekliyorlardı. Annem; " Allahım sen bunlara akıl fikir ver. " diyerek Rahmanın yanına oturdu. Titreyen elleriyle yaraya batikon döküp iğne ve ipliği eline aldı. ' Ya gerçekten yapacak. Uyuşturmadan dikecek yarayı. ' İnanılacak gibi değildi. Bu adam; hatta adamlar deyim sanki can değilde taş taşıyorlar içlerinde. Annem iğneyi yaraya yaklaştırdı ve batırdı. Rahman kısa bir süreliğine gözlerini yumduktan sonra ekrana bakmaya devam etti. Bir dikiş iki dikiş derken, onsekiz dikiş atmıştı annem. Rahman'ın çıtının çıkmasını bırak mimiklerinde bile bir değişme olmamıştı. Ben dikişlere dalmışken annemin sesi ile sıçradım. " Zümraaa ! " Birden gözlerine baktığımda "Kızım duymuyornmusun şunu al diyorum ama ? " dedi elindeki kanlı, gazlı bezlerle dolu kabı bana uzatırken. Yanıbaşımdaki babam söze girdi. " Dur bir dakika sen neden ağlıyorsun ? " O arada Rahman da bana dikkat kesildi. Oysaki ağladığımın hiç farkında değildim. Bana bile farkettirmeden akı vermiş gözlerimdeki yaşlar. Bunun sebebi şüphesiz göğsümün ortasındaki o ateş topuydu. İnanmayacaklarını bildiğim halde; " Yok sadece videodakilere duygulandım." dedim Babam " Haaa ! " deyip gözlerime sanki birşey imâ ediyormuş gibi baktı. O arada Tuğçe'nin odasında oyundan kalkan Şura gelip Rahman'ın boynuna sarıldı. " Omzun neden kanıyor ? " Rahman dizine oturttuğu Şura'nın yüzüne bakarak. " Bişey Yok Aybalam. Baaakk bunlar benim annem, babam ve kardeşlerim. " dedi. Dikkatini başka yere odaklamak istemişti. Bende bu aralar yanımdan ayrılmayan utancımla, bu karışıklıkta elimde kanlı bezlerle dolu kabı alarak, zorda olsa arkamı dönüp gittim. Salona geldiğimde Korhan babam Rahman'a tişörlerinden birini vermiş, herşey durulmuştu. Rahman babama meraklı gözlerle bakıp. " Eee komutanım Mert'in ataması olmuştur. Nerede görevli şimdi ? " Babam'ın yüzünde gururlu bir tebessüm belirdi. " İstanbul'du evlat; ama biz imkânlarımızı kullanarak Gölbaşına aldırdık. Mert'in bundan haberi yok tabi ki ! " Rahman babama bakıp şaşkınlıkla dikişli kaşını kaldırdı. " Neee ! Dayı vallahi büyük adamsın. Ben senin hakkını nasıl öderim ? " demisi ile babamın aniden yüzü soldu. Rahmana tehtidkâr bir şekilde başını sallayıp; " Gelecek o günde gelecek çocuk. " dedikten sonra elini dizine vurup devam etti. " Hadi siz çocukları alıp şu iki gün hayatlarını yaşatın. Bizde biraz sakince oturalım yengenle. " ' A aaaaa ne dedi babam ? Ben mi yanlış duydum ? Beni başka bir erkekle dışarı mı gönderiyor ? ' Rahman bir anlığına bana bakarak. " Kimle Zümra ile mi ? " Şuan salondaki herkes bu çok önemli cevabı bekliyordu. " Evet sen ve Zümrayı çocuk bakmakla görevlendiriyorum." " Ama da..." Babam Rahman'ın konuşmasına izin vermeden; " Uzatma Rahman hazırlanın ve çıkın. " Çaresizce kabul etmiştik. ' Hem tek başımıza değilizki canım çocuklarda var. ' Yirmi dakika sonra siyah bol pantolonun üzerine koyu yeşil tuniğimi giyip, başımada krem rengi şalımı aldıktan sonra aşağı indim. Çocuklar çoktan hazırlanmış beni bekliyorlardı. " Ben hazırım !" deme le Rahman ayağa kalkarken babamla annemde bizi yolcu etmek için hareketlenmişti. Babam aracın anahtarını Rahman'a verdikten sonra kapıdan çıktık. Rahman çocuklara aracın arka kapısını açtı. Ben çocuklarla beraber arkaya binerken Rahman da şoför koltuğuna geçip aracın motorunu çalıştırdıktan sonra hareket ettik. Anayola çıktıktan sonra Rahman dikiz aynasına bakarak. " Zümra ben buraları fazla bilmem çocukları götüreceğimiz bir yer biliyor musun ? " ' Allahım bu adamın gözleri dikiz aynasında bir başka güzel görünüyor. ' bakışları kalbimi hızlandırmaya yetmişti. Kendime gelip cevap verdim. " Evet biliyorum ! Ben tarif ederim." Yaklaşık yarım saat sonra geleceğimiz yere gelmiştik. Bu yarım saat zaman zarfında hiç konuşmamıştık . Ben arkada çocuklarla oyunlar oynarken Rahmansa arabayı kullanmış arada bir aynadan kaçamak bakışlar atmıştı. Burası bir lunaparktı. Rahman bilet almaya giderken, bende çocuklarla onu bekliyordum. Gelirken sağ elindeki jetonları sağ cebine sol elindekileri ise sol cebine koymuştu. Hayretle sordum. " Bu kadar jetonu ne yapacağız Rahman nasıl bitireceğiz ? " Şaşkınca cevap verdi; " Şey... Bilmiyorum ben çokça aldım çocuklar ister diye. " Bu çok şirin görünmesine sebep olan şaşkınlığına boynumu yana yatırarak güldüm. Çocukları atlı karıncaya bindirmiş Rahmanla yanyana onları seyrediyorduk. Sağ tarafımızdan elinde Yasin kitabı ve cevşenlerle 50 li yaşlarda bir bayan geldi. Yanımızda durup bizi seyrediyordu. Biz onu görmemezlikten gelirken, o hayran bakışları ile konuşmaya başladı. "Allahım sizi bir yastıkta kocatsın. Ne kadarda yakışıyorsunuz. Siz belki sırf bunları satın almanız için söylediğimi sanıyorsunuz ama size satmayacağım. Sadece sizi gördüğümde söyleyeyim dedim. Maşallah oğlan yakışıklı kız daha bir güzel. Allah sizi nazarlardan saklasın." Bayan güzelce dua ederken Rahman engelledi. " Dur teyze daha neler ? Biz ne evli, ne nişanlı, ne sevgiliyiz " ' Ne!!! Ne dedi bu ' daha neler ' mi dedi ? böyle olmadı çekip tabancanı mermi atsaydın. Ya benim adam hakkında düşüncelerime bak şunun söylediğine bak ! ' Teyze giderken, çocuklar da atlı karıncadan inerken Rahman yaptığı gaf'ın farkına vararak bana döndü. Tam elini uzatmış birşey söyleyecekti ki; arkamı dönüp çocuklara doğru yürüdüm. Çok kırılmıştım. Hatta çok çok kırılmıştım. Bir kaç oyuncağa daha bindiklerinde çocuklar acıktıklarını söylemişlerdi. Yürüme mesafesindeki şirin bir mekana doğru yürümeye başladık. Ben Tuğçe'nin Rahman da Şura'nın elinden tutmuştu. Arada bir attığı mahcup bakışlarını görmemezlikten geliyordum. Yemeğimizi yedikten sonra çocuklar mekanın yanındaki oldukça geniş olan ve çeşitli oyuncakların bulunduğu, oturduğumuz yerden net görünen oyun alanına giderken bizde Rahmanla gelen çaylarımızı içiyorduk. O sözü etmeden önce burada otursaydık yanında çok ama çok mutlu olurdum; ama o sözü gerçekten kalbimi çok kırmıştı. " Komutanımın kızısın diye... " hiç birşey anlamayan gözlerle yüzüne baktığımda tekrarladı. " Ben o teyzeye komutanımın kızı olduğun için öyle söyledim.Yani ' Yok daha neler. ' dedim." ' Ne!!! gerçekten mi ? Bu nasıl benim aklıma gelmedi ?' Ama biraz sürdürmeliydim. Ne derler hani şu ' Trip atma ' işte onu yapmalıyım. Trip atmalıydım. " Evet haklıydın hem o yönden hem başka yönden. Yok daha neler..." ' Hıhh Zümra iyi halt yedin şimdi gelen soruya ne diyeceksin. Sen ne anlarsın trip atmaktan. ' Gözlerini kısıp yüzüme baktığında kortuğum soruyu yöneltmesi bir oldu. " Sen gerçekten öyle mi düşünüyorsun ? " Ne diyeceğimi dilimle dişim arasında mırıldandım. " Şey... yanii..." " Tamam Zümra bişey söylemek zorunda değilsin. Ben lavobaya gideyim. " deyip kalktı. ' Hıh trip atıyorum derken şimdi o üste geçti. Ehh be Zümra...' Ben moralinin bozulmasını beklerken geldiğinde yüzü hiç birşey imâ etmiyordu. Birde çok az topallayarak gelmişti lavabodan. ' Ne oldu ki düştü mü lavaboda ? ' Daldığım düşüncelerden arabanın evin önünde durmasıyla çıktım. Saatime baktığımda 19:10' u gösteriyordu. " Hadi hanımlar bugünlük bu kadar. " Rahman' dı. Güzel bir bakışını yakalamak için gözlerine baktım ama yoktu. Çocuklar önden koşarak bahçe kapısını geçmiş, bina kapısında bizi bekliyordu. Rahman elime anahtarı verip ' Yapma, gitme, ne olur gidiyorum deme...' " Sen komutanıma verirsin Zümra. Geç oldu ben gideyim." 'Allahım ben ne kadar kötüyüm.' Rahman o sözü o teyzeye başka bir anlamda söylemişti, ben şeytana yenik düşüp başka bir anlamda anlamıştım. Sonrasında hem o yönden hem başka yönden haklısın demiştim. Benim söylediğim o sözü başka yöne çevirme yolum yoktu. Mahcup bir şekilde; " İyi akşamlar." diye bilmiştim. Arkamı dönüp bahçe kapısına elimi attığımda. " Doktor ! " Rahmandı bu; bana yabacıymışım gibi ' Doktor ' dedi. Aniden arkamı döndüm. " Beklediğin var mı ? " " Nasıl yani anlamadım ? " Muhteşem gülüşü geri gelmişti. " Nefesini, yüreğini, ömrünü ona adamak için diyorum. Beklediğin var mı ? " ' Allahım ne diyor bu ? ' Gözlerim dolmuş, elim ayağım dolaşmıştı. Dudağımı ısırıp; " Hayır yok ! " diye bildim. Sonkez gülümseyip, beni ve kuş gibi çırpınan kalbimi arkasında bırakıp uzaklaştı. Rahman' dan... " Allah aşkına Beyoğlun'da arsamı satıyorsun ? Bir yüzük bu kadar para eder mi ? " dedim kaşlarımı çatarak. " Fiyatlarımız bu beyefendi. Yapacak birşey yok." " Tamam al şuradan ! " deyip bankamatik kartını uzattım. ' Bide bilmiş bilmiş konuşmalara bak şunun. Fiyatları buymuş. ' Evet erken oldu biliyorum. Artık Zümra'ya haram gözlerle bakmamalıydım. Korhan babamı çocuklar oynarken gittiğimiz restorana çağırmıştım. Of puf etsede gelmişti. ' Lavabo ya gidiyorum.' bahanesin ile Korhan babayla dışarıda konuşmak için Zümra'nın yanından ayrıldım. Yanına gittiğimde meraklı gözlerle beni bekliyordu ve bütün cesaretimi toplayarak konuşmaya başladım. " Dayı kızma ben böyle şeylere nasıl girileceğimi; yani nasıl münasip olacağını bilmiyorum. Beni ister döv ister söv ama ilk sana sormam gerekiyordu. " Otoriter bir ses tonu ile; " Evlat uzatmada söyle." " Dayı ben Zümra'nın helalim olmasını istiyorum. " ' Haydi şimdi başlıyoruz. Bismillah ! ' Gözlerime uzunca şok olmuş halde bakıp geriye bir adım çekildikten sonra karnıma çok sert bir yumruk attı. Nefesimi toplayıp vucudumu diktiğimde; " Ben onun için mi onu sana emanet ettim lan ? " ' Evet dayı bu beklediğim soruydu. ' Kuvvetlisinden bir şamar geldi. Bekliyordum,daha fazlasını bekliyordum. Haklıydı; hem bu bana daha ilk dayağı değildi değil mi ? Çevreden ayırmaya çalışanları engellemiştim. İki Muhafın kavgasına girmek akıl işi değildi. Hiç kanayan yerime vurmuyor, kaburgalara, karaciğere ve mideye çalışıyordu. Yaklaşık on dakika aralık vermeden dövdü. Geri çekilip yüzüme bakarak; " O bana Orhanımın emaneti ! " deyip karaciğere ağır bir tekme salladı. " Tamam Orhan komutanımın emanetini ver başıma taç yapayım dayı. " Bunu duyduğunda gerilip boynuma yumruk attı. Gard almıyor vuruşunu bilerek engellemiyordum. Ama şah damarıma vurması dengemi kaybetmeme sebep olmuştu. O bana emanet deyip ardı ardına vururken ben en sonunda yerde dizlerimin üzerine oturup kalmıştım. Başımı zorla kaldırdım. " Bizde sana emanetiz dayı ! " dediğimde olduğu yerde dikleşerek hızlı hızlı nefes almaya başladı. Yavaş yavaş üzerime gelip vuracak diye beklerken herkesin gözü önünde diz çöküp boynuma sarıldı. " Git zibidi. Git yüzüğünü al benim karşımda teklif edeceksin niyetini. Anlaşıldı mı ? " soluk soluğa kalmıştım. " Büyük adamsın vesselam dayı" deyip ikimizde birbirimize sarılıp gülmüştük. O ayağa kallarken elimi uzatıp kaldırması için yardım istedim. " Ben evlatlarımdan başkasına emanet edemezdim o kızı. " demişti elimi tutarken. Ayrıldıktan sonra kendime çeki düzen verip Zümra'nın yanına gitmiştim. Ben yediğim dayağı düşünürken çoktan komutanın evinin önüne geldiğimi gördüm. ' Ulan ne çaldı vicdansız bee ! ' Kapıyı çaldığımda Korhan Yarbay açtı. Tebessüm edip, göz kırparak yol gösterdi. Salona doğru yürümeye başladığımda mutfaktan çıkan Gülsüm yengem kapıyı çalanın kim olduğuna bakmak için başını çevirdiğinde karşı karşıya geldik. Gülerek elini kaldırıp başıma hafifçe vurarak. " Yaptın yapacağını sıpa seni. Bir araba dayak yemişsin ! " Salona geçtiğimizde Zümra elinde masayı sildiği bezle ağızı açık bana baka kalı. " Ho.... Hoşgeldin ! " " Hoşbulduk..." dedikten sonra Korhan Yarbayın gösterdiği yere oturdum. Mutfağa giden Zümra geldiğinde Korhan Yarbay planladığımız gibi başladı. " Yarın kaçta çıkıyorsun annene gitmek için ? " Dudağımı büzüp; " Bilmiyorum komutanım. Araba Koray da uçakta yok. Akşam otobüsle giderim. " dedim. Çaktırmadan Zümra'ya bakmayıda ihmal etmemiştim. Çok sevinmiş görünüyordu. Gözlerime mahcup mahcup bakması içimi titretmişti. " Al oğlum benimkiyle git.. " Zümra'nın arabası yeter bize. " Yok komutanım gerek yok." deyip olayı planın en son aşamasına getirmiştik. " Ben bahçeye çıkayım hava almam lazım dayı. " deyip sahteden olan itirazlara aldırmadan çıktım. Biliyordum Zümra'nın peşimden geleceğini. Yaklaşık on dakika bekledikten sonra kapının açılma sesini duydum. Evet geliyordu. " Hani söz vermiştin beraber gidecektik. Bugün bana neden söylemedin gideceğini ? " ellerini göğüsünde bağlamış yaklaşıyordu. Ona yaklaşıp yakında bana helâl olacak gözlerinden hiç ayırmadım gözümü. " Rahman ne oldu, neden öyle bakıyorsun ? " " Birine aşık oldum Zümra, çok aşık oldum. " Yüz ifadesi değişmiş gözlerini kaçırmıştı. " Zümra ! " dedim ama nafile bakmıyordu. Devam ettim... " Zümra bana yardım eder misin ? Ona evlenme teklif edeceğim. Nasıl bir yol izleyeceğimi bilmiyorum. " Dönüp bana baktığında gözlerinden öyle bir yaş akıyorduki kendimden nefret ettim. " Çık karşısına be....benimle ev.... evlenir misin diye soruver ! " dedikten sonra arkasını dönüp koşar adımlarla eve gitmeye başladı. Yüzük kutusunu elime alıp arkasından koştum, yanımdaki meleği iki metre geçtikten sonra kutuyu açıp yüzümü ona döndüm. Aramızda bir metre vardı. Zümra ağızı açık bir şekilde aniden durdu. Gözlerimi yaşlı gözlerine diktim... Ve... " Zümra benimle evlenir misin ? " SON...
|
0% |