Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14.BÖLÜM VUSLAT

@batingam

Zümra'dan...

" Zümra bana yardım eder misin ? Ona evlenme teklifi yapacağım nasıl bir yol izleyeceğimi bilmiyorum. "

Kalbimin üzerindeki o ateşin sıcaklığı haftalardır güzel bir his veriyordu. Ama bu kelimeleri söylediği an o kor ateş beni içten içten anında eritmeye başladı.

' Allahım bu sınavına ben dayanamam hemen şimdi al canımı YaRabbim. '

Ben gözlerimi çektim ama o hâla benden cevap bekliyordu.

Ne kadar göstermemeye çalışsamda gözümde saniyeler içinde yaş kalmamıştı.

Söylemeliydim; birşeyler söylemeliydim. Ne kadar yıkılsamdaömrü boyunca dimdik ayakta duran Şehit Yüzbaşı'nın kızı bu halini karşısındaki yabancıya göstermemeliydi.

Konuşmama engel olan boğazımdaki alev topunu bastırmaya çalışarak yüzüne baktım.

Evet gecenin dahada bir karaya bürüdüğü kömürlere baktım ve konuşmaya başladım.

" Çık karşısına ' Be....benimle ev.... evlenir misin ? ' deyi ver. "

Sonrasında arkamı dönüp koşar adımlarla uzaklaştım. Herşeden, bu evden, Korhan babamdan, Gülsüm annemden, hatta bu Ankara dan; onu bana hatırlatacak herşeyden kaçarcasına uzaklaştım yanından.

Kapıya yaklaşmıştım ki sol tarafımdan süratle bir gölge geçip önümü kesti. Aniden durdum ve yaşlı gözlerimle, gülen gece karası gözlere baktım baktım baktım baktım...

Gözleri kalbimdeki ateşe rüzgar olmuştu. Rüzgar değdikçe içimdeki acı katlanılmaz hâl alıyordu.

' Allahım ! Nefret etmem gereken gözler hâla bütün benliğime hükmediyordu.'

Evdeki ışık yanmıştı. Başımı çevirip ışığın yandığı pencereye baktığımda iki tane gülemseyen silüetle karşılaştım.

' Hiç birşey anlamıyorum. Bütün bunlar ne anlama geliyor ? Neden benim ağladığımı gören herkes garezine yaparmış gibi gülümsüyor ? '

Tam o anda önümde şirin kırmızı bir kutucuk açıldı.

" Zümra benimle evlenir misin ? "

' Neeeee ! ' ellerim istemsizce ağzıma giderken, hızlanan nabzım çenemi kilitlemişti.

Bunu gören Gülsüm annem ve Korhan babam saklandıkları pencereden bahçeye çıktı.

Gülsüm annem benim gibi ağızını elleri ile kapatmış mutluluktan gözleri ıslak ıslak bakıyordu.

Konuşamıyordum, çenemdeki kıramp konuşmama engel oluyordu.

Elimi ağzımdan indirip gözyaşlarımı sildim. Hâla şoktaydım. Ağlasam mı, gülsem mi ? Ne yapacağımı şaşırmıştım.

' Hemen karar verme sağlıklı düşün Züm....' dediğim anda kendimi;

" Ev... Evet ! " derken buldum.

'Aferin Zümra iyi halt ettin. Sana yaptığının karşılığını vermeyecek misin ?Ama ben ona kıyamamki; şuna bak gözleri resmen bedenimi delip geçiyor. Ben onun yaptığını ona yapamam ki...'

Parmağıma yüzüğü takmak için yaklaşmıştı.

' Boynuna sıkı sıkı sarılsam Korhan babam kızar mı ? Korhan babamın gönlünü alırım ama; ya Rabbim ? Ya o gücenirse bana ? '

Hayır ! O hâla bana haramdı.

Parmağımı uzattım. Tam takacaktı ki aklıma mükemmel bir fikir ile elimi sımsıkı yumruk haline getirdim.

Şaşkınlıkla kara kaşlarını çatıp yüzüme baktığında;

" Ama bir şartla ! "

Gözümden akan yaşa aldırmadan yüzümü muzip bir gülümseme kapladı.

Rahman annem ve babama baktıktan sonra bana döndü.

" Anlamadım Zümra. Ne şartı ? "

Sesi çok kısık çıkmıştı.

" İçeri geçeceğiz bize öncelikle Rabbim'in adı ile FETİH suresini okuyacaksın."

Rahman tuttuğu nefesini uzunca verip gülümserken bizde ona katıldık.

İçeri geçtiğimizde Rahman abdest tazelemeye giderken Gülsüm annem bana bakıp yanağımdan tatlı bir makas aldı.

" Aferin kızım iyi akıl ettin bende merak ediyordum. "

Gelmişti; artık çekinmiyordu babamın yanında gözlerime bakmaya. Tatlı bir tebessümle tekli koltuğa oturup gözlerini huzura yumduktan sonra başladı.

' Bu ses gerçekten Korhan babam'ın dediği gibi tılsımlıydı.'

Gülsüm annemin daha üçüncü dakikada gözleri dolmuş, hayretle alt dudağını ısırmış, imrenen gözlerle Rahman'ı izliyordu. Camide olduğu gibi gözlerimi kapatıp tekrar huzur alemine gitmiştim.

İnsanın gözünden dünya düşüyor, sadece Rabbini düşünüyordu. Burada onun yanımızda olması ve sesini kulağımıza işlemesi Allahım dan bize gelen büyük mükâfat, büyük ayrıcalıktı.

Ben bu adama nasıl hayır diyeyim? Bu tılsımı nasıl bile bile elimin tersi ile iteyim ?

Yaklaşık onüç dakikalık Sureyi ezberinden okumuş ve bitirmişti.

Gözlerim açıldığında Rahman'ın hâla yumuk olan gözleriyle çakıştı.

Eşsiz bir mücevheri perdeleyen göz kapakları aralandığında karaların çakıştığı ilk göz benim ki olmuştu. Onun yavaşça, ağır ağır açtığı gözlerinden çıkıp kalbime akan enerji kelimelerle anlatılamazdı. İlk defa bana öyle bakıyor, ilk defa gözlerime bakıp içten bir gülücük atıyordu.

" Hadi bakalım ! " dedi yanımdaki ses ayağa kalkarak.

Korhan babamla birlikte herkes ayağa kalktı.

Babam sıcacık gözlerini bana çevirerek.

" Ne diyorsun kızım ? Karabasan'ın helâli olmak ağır sorumluluklar gerektirir. İyi düşündün mü ? "

Rahmetli annem'in, babam'ın göreve gittiğinde gizli gizli akıttığı gözyaşları geldi aklıma. Babam'ın yaralarına pansuman yaptığı, onun geleceği gün sevdiği yemekleri döktürdüğü yansıdı gözlerime.

Ve şehadet !

Evet şehadet haberini aldığı gün metanetli, dimdik duruşunu hatırladım.

Bu Rahman'ı alnıma yazdığı için Rabbim'in o anda verdiği kuvvet midir bilemem ama; kendimi Cennet mekân Zehra sultan gibi kuvvetli hissediyordum.

Yapardım ! Eğer Rabbim beni Rahman gibi eşsiz birine layık gördüyse ne mutlu bana. 10 yaşından bu yana O 'nun yoluna çocukluğunu, canını, malını, tüm benliğini ortaya koymuş bir askere hizmet etmek Rabbime hizmet etmektir.

Bir yandan heyecandan terleyen ellerimi ovuştururken, bir yandan derin bir nefes aldım.

" Evet kab.... Kabul ediyorum baba ! "

Ciğerlerimde ki nefes ile kelimelerde dudaklarımdan akıp gitmişti.

Korhan babam;

" Getir bakalım yüzüğü Rahman. "

Sayısız yara almasına, biz gibilerin hayal dahi edemeyeceği çatışmalara girmesine rağmen Rahmanda da bendeki heyecanın aynısını görmüştüm.

Deri montundan yüzüğü çıkaran Rahman babama uzattı.

Babam aldığı yüzüğü parmağıma taktıktan sonra göğüsünü kabartarak konuştu.

" Eeee Allah Hayırlı Uğurlu etsin. Sıra bende."

Rahman atılıp. Dalga geçerek.

" Ne sende dayı ? Sen zaten evlisin. " dediğinde salonu kahkahalar bastı.

Tabi babam hariç !

"Kız istenecek oğlum. Bakalım verecek miyim ? "

Babam'ın cümlesi bittiğinde Rahman'ın gülen yüzünden eser kalmamıştı.

Avuçlarını birleştirip;

" Allah aşkına komutanım daha bugün bir ton dayak yedim yetmez mi ? " diyerek isyanını dile getirdi.

" Ne bir dakika bir dakika dayak mı ? Ne dayağı ? "

" Evet ya dayak ! Bugün seninle gittiğimiz mekanda müsadesini almak için komutanımı aradım geldi. Bana restoranın arkasında bir ton dayak attı. " bebek misali kaşlarının kenarları düşmüş, ortası kalkmış üçgen şeklini almıştı.

' Allahım çok şirin bu adam yaa ! '

" İnanmıyoruuum... Sen bugün lavodan gelirken ondan mı topallıyordun ? "

Şaşkınlıkla anlatılanları dinleyen Gülsüm annem daha fazla sabredemeden söze girdi.

" Aşk olsun Korhan o kadar mı ? Yazık değil mi çocuğa ? "

Korhan babam dişlerini sıkıp;

" Az bile sıpaya az bile ! " deyip koltuğa kendini bırakarak devam etti.

" Ben anlamam en kısa zamanda bu kız benden istenecek. İmam nikâhı kıyılmadan beş metreden fazla yanına yaklaşılmayacak. O kadar ! " diyerek son noktayı koydu.

Ben babamı hiç bu kadar kararlı ve ketum görmemiştim.

Rahman yine aynı şirin tipi takınmıştı;

" İyi ama benim senden başka kimsem yok ki kız isteyecek."

Babam Rahman'a uzun uzun bakıp;

" Neden yokmuş ? Pehlivan baban aslan gibide annen var. "

Son cümlesini kısık ve mahcup bir ses tonu ile söylemişti.

Belli olmuştu Mete Komutan'ın asıl maksadı.

Rahman çıkmaza girmiş, sessizliğe bürünmüştü. Neredeyse beş dakika kimse konuşmadı.

Rahman aniden gözlerini bana çevirerek;

" Sözünü tutacak mısın Zümra ? Benimle geliyor musun annemin yanına ? "

Ben yine donmuş kalmış, ne diyeceğimi bilememiştim ki Gülsüm annem imdadıma yetişti.

" Aferin benim oğluma ! "

Ondan cesaret alıp ben girdim söze;

" Ben sözümdeyim tabi ki. Babamda gelecek. Değil mi baba ? "

Babama baktığımda hüzünle bana bakıyordu.

" Tamam kızım bende geliyorum. "

Ayağa kalkıp babam'ın elini öptüm. Rahman ise koltukta oturmuş, hüzünlü bakışları ile incelemeyle bitiremediği halıyı yine inceliyordu.

" Ne zaman çıkıyoruz ? " dedi babam sevinçli bir şekilde.

Rahman yüzünü ona dönerek.

" Hemen sabah erkenden. Zaten üç saatlik yol. " oda gülmüştü; evet vallahi oda güzel gözleri ile gülmüştü.

' Allahım acil imam nikahını kıyıp benim bu adamın boynuna sarılmam lazım. İçim içime sığmıyor. '

Sabah olduğunda herkes kahvaltısını yapmış, Rahman da üzerini değiştirmek için Yuvaya gitmişti. Herkes çok heyecanlıydı.

Kapı çaldığında dönmüştüm ki Korhan babam;

" Zümra sen dur. Gülsüm sen aç ! "

Gülsüm annem kapıyı açmaya giderken ben yaptığıma anlam veremeyerek babama baka kaldım.

Ağzından zeytin çekirdeğini çıkartıp;

" Bakma kızım öyle boşuna, ben akşam diyeceğimi dedim." ikimizde birden gülmüştük.

Rahman da kahvaltısını acele ile yaptıktan sonra çocukları Gülsüm anneme emanet edip çıktık. Saatime baktığımda 09:30' u gösteriyordu.

Saat: 13:30 Tokat / Zile...

Tokata girdiğimizde girişte Koray karşılamıştı bizi.

Nereden geçsek Rahman orayı göstererek babası ve Koray ile geçen anılarını anlatıyordu. O küçücük on yılına ne kadar çok şey sığdırmıştı bu adam böyle.

Yaklaşık dört kilometre sonra dört yola ayrılan bir kavşağı gösterdi.

" Ve burasıda Koray ile birlikte Muhafızlar'la ilk tanıştığımız yer. Muhafızları ilk, burayı ise son gördüğümüz yer. Değil mi Koray ? " deyip aynaya yansıyan gülümseyen gözleri ile birlikte Koray'ın dizine vurdu.

Babamla ben arka koltukta, Rahman arabayı sürüyor, Koray'da yanında ona eşlik ediyordu.

Evet !

Biri Alfa iki Muhafız'ın çıktığı o sokak.

Geniş bir sokağı vardı. Müstakil, oldukça geniş bahçeleri olan, hemen hemen her ev bir çoğunun hayalini süsleyecek tarzdaydı.

Yaklaşmıştık ki Rahman aniden durdu.

Başını kollarının arasına saklıyormuş gibi göğüsüne doğru eğdi.

" Koray bu annem ! " demiş gözleri dolmuştu. Buraya kadar özlemle, neşeyle gelen Rahman, sanki utanıyormuşta Annesinde yüzünü gizliyormuş gibi duruyordu.

Yaklaşık yirmibeş adım ilerde videoda gördüğümüz güzel bayan, yanındaki aynı yaşlarda bayan ile muhabbet ederek elinde süpürke kapısının önünü süpürüyordu.

Bu mesafeden bile o kadar asil görünüyorduki; Anlaşılmış, evet anlaşılmıştı Rahman'ın bu karizmasını nereden aldığı.

Koray Rahmanın omzunu sıkıp;

" Hadi Reis bi..... bitsin artık."

Koray'ın da içi dolmuştu onun bu haline. Rahman titreyen eli ile vitesi itti ve yavaş yavaş yaklaştı.

Annesine 5 metre kala durdu.

Koray kendi kapısını açarak aşağı indi.

Ceylan gözlü Fatıma anne camlar koyu renk film olduğu için içeri bakıp kim olduğumuzu çözmeye çalışıyordu.

' Allahım ne kadar güzel gözleri var bu kadının.'

Elinde süpürge ile doğrulup Koraya bakarak.

" Koray hayırdır yavrum ? "

Koray için dünya durmuştu. Hiç birşey söyleyemiyor Fatıma anne'nin gözlerine bakarak can parçasının inmesini bekliyordu.

Rahman ise annesinin sesini duyduğunda kendini kasmış, ağlamasının hıçkırıklara dönmemesi için elinden geleni yapıyordu.

Sağ tarafıma baktığımda şokun iiçinde bir şokta o anda yaşadım. İlk defa; evet ilk defa babamın, Korhan Yarbay'ın ağladığını görüyordum.

Ağlamamaya çalışarak Rahman'ın omzuna elimi attım. Rahman aniden sıçrayıp arkaya baktığında.

" Hadi Rahman daha fazla bekletme. Bak korktu annen. "

Rahman derin bir nefes alıp gözlerini gözlerini sildikten sonra kapının koluna elini attı ve açtı.

Aşağı indiğinde, bizde onu takip edip kapılarımızı açtık.

Annesinin gözlerine bakamıyordu. Biliyordu bakınca ağlayıp onu üzeceğini. Hâla arabanın yanında kafası yerdeydi. Yaklaşamamıştı.

O'nu gören Fatıma anne'nin gözünden akan yaşa titreyen çenesi eşlik etmişti.

" Ba........bak oğul ! Yüzüme bakta göreyim o doyamadığım kömür gözlerini."

' Allahım tanıdı ! '

Rahman yavaş yavaş başını kaldırdı.

" An...an..... Anne ! " demesiyle Annesinin elinden süpürge düştü.

" Rahmanım ! " dedi yine o mükemmel, kömür gözlü oğlu gibi tılsımlı sesi ile.

Bacaklarında derman kesilen Fatıma anne iki adım atana kadar Rahman aracın etrafını dolaşıp annesine bırakmıştı kendini.

Anne-oğul öyle bir sarılmıştı ki birbirlerine. Kalbimiz titremişti, zerzele olmuştu sanki. Fatıma anne'nin Rahman'ın sırtına defalarca vuran eli dile gelmiş; ' Bekledim bekledim.... Biliyordum ölmediğini ! ' diye haykırıyordu.

Anne oğul bırakamıyordu birbirlerini öpmeye doyamıyordu oğlunu.

Yine o tılsım etrafa yayılmaya başladı Fatıma anneden;

" Oğul vallaha biliyordum ! " işaret barmağını göstererek.

" Yemin ederim bir kere bile öldüğüne inanmadım. ' Rabbim Muradımı aldı Rahmanımı almaz.' dedim. ' Onun arkasında anasının duası var. ' dedim."

Komşular dışarı çıkmış çember içine almışlardı anne ve oğlunu.

Fatıma anne komşularına dönerek.

" Bakın öve öve bitiremediğim Rahmanım geldi. Annesinin kuzusu geldi. Vuslatım bitti benim çok şükür Rabbimeee ! " deyip sıcacık bakışı ile pamuk gibi ellerini Rahman'ın yüzüne sürdü.

Rahman'ın sargılı kaşına geldiğinde;

" Oğuuuuuul......Kuzuuuuumm annesinin kömür gözlüsü. Kim kıydı yavrum senin bu kara kaşına ? " dedikten sonra cevabını beklemeden babama döndü.

" Hoşgeldin efendi ! "

Babam başını kaldırmadan mahcup bir şekilde kısık sesle yanıt verdi.

" Hoşbuldum ablam. "

Şuan eminim ki babamın yüreğindeki ateşin karşıdaki anneninkinden bir farkı yoktu.

Fatıma anne Rahman'ı bırakıp bana doğru ilerledikten sonra boynuma sarıldı.

" Hoşgeldin kızım. Sende Hoşgeldin. "

O kadar sıcak, o kadar samimiydi ki.

Eli ile gözlerimi silerek;

" Ağlama yavrum, ağlama çimen gözlüm ağlama bak ben durdum ağlamıyorum. Şimdi gülme vakti."

Eli ile kapıyı göstererek;

" Hadi geçin içeri. " deyip yol gösterdi.

Babam biran terettüt etti. Sonrasında mecbur kalıp bizi takip etmek zorunda kaldı.

Evin önünde küçük bir bahçesi vardı ama arkası çok büyük bir bahçeydi. Teras katı ile beraber üç katlı, büyük şirin bir evdi.

Yukarı çıktığımızda çaydanlık sesi geldi mutfaktan. Babam ile Koray yanyana bir koltuğa oturdu, ben tekli koltuğa Rahman ise kanepede tek başınaydı.

Fatıma anne soluk soluğa içeri girdi.

" Baban çalışıyor. Mert de burda hafta sonunda ziyarete geldi şansına. Kağan herzaman ki gibi geziyor. Onları arayım ben bi dur. " dedi ve telefonu kulağına götürdü. Telefon çalarken Rahman'ı kendine çekip öpmeyi ihmâl etmedi.

Herkesi tek tek aradıktan sonra Rahman.

" Anne bak tanıştırayım bu Zümra" dedi.

" Maşallah isminde yüzün kadar güzel yavrum. Allah uzun ömürler versin."

Teşekkür ettikten sonra aya kalkıp tekrar sarıldım.

Çok güzel kokuyordu. O kadar sıcak bir yüreği vardı ki.

Rahman babamı göstererek devam etti.

" Bu da Korhan Yarbay kendisi komutanım. " dediği ile Fatıma anne birden Rahmana çevirdi bakışlarını.

" Sen asker misin oğlum ? "

" Babam da gelsin anlatacağım anne. " demesiyle dışarıdan ani bir fren sesi geldi.

" Aha geldi babanda ! " dedi Fatıma anne.

O adam nasıl çıktı, ne çabuk geldi yanımıza ? Anlamamıştım.

Karşımda inşaat kıyafetleriyle Rahman'dan biraz kısa ama oldukça kalıptı bir baba vardı. Babam hep pehlivan diye bahsederdi Rahman'ın babasından. Esmer aşağı sarkık simsiyah bıyıkları vardı.

" Oğul ! " dedi sadece.

Sanki içinde sessiz bir çığlık atıyordu.

Rahman;

" Baba ! " dediğinde ağlamamak için kendini zor tuttuğu kızaran beyaz teninden, yukarıya kalkıp yine üçgen şeklini alan kaşından belli oluyordu.

Gerçek olduğuna inanamıyordu nasırlı ellerini Rahmanı'nın yüzünde gezdiren Abdullah baba.

Tanışma fasfından sonra Fatıma anne söze girdi.

" Eee oğul anlat bakalım. "

Rahman iç çekerek başladı.

" Tamam anne ben anlatacağım ama buradan kesinlikle bir yere çıkmayacak anlattıklarım anlaşıldı mı ? Anlattıktan sonra hemen unutacaksınız." dedi annesinden sonra babasına bakarak.

Muhafızların kaçırıldığından ve ne durumda olduklarından babalarının haberi vardı. Ama MUHAFIZLAR aileleri ile görüştüklerinde bundan anneleri'nin haberleri olmayacaktı. Bunun amacı anne ve baba arasında ki huzurun kaçmamasıydı.

Babalara böyle olacağa dair talimatlar önceden verildi. Biz çıkmadan önce babam Abdullah babayı da aramayı ihmal etmedi.

" Tamam oğlum söz ! " dedi Fatıma anne.

Rahman sözü aldıktan sonra anlatmaya başladı.

" Şimdi anne; bizi aldılar bir tür okula götürdüler. Ama herşeyimiz var. Evde yiyemediğimiz yemekler, oyun alanları, herşey çok güzel yani. Bizi oniki yıl boyunca orda eğittiler ve Allah yolunda, Peygamber'in izinden giden, vatan için İslamiyet için savaşan özel eğitimli askerler yaptılar." dedi ve Fatıma anne araya girdi.

" İyi de oğul bana deseler ben zaten verirdim. Bu yol uğruna evladımı zorda olsa verirdim. Neden kaçırdılar, neden bunca yıl yüzünüzü göstermediler bize ?"

Rahman Fatıma annenin elini tutup devam etti.

" Anne bak Korhan komutanım hiç annesini babasını görmeden onlar toprağa gitti. Sistem böyleydi. Normalde beni hiç görmeyecektiniz ama şuan sistem değişti. Bize izin verildi büyüklerimiz tarafından. "

Fatıma anne Korhan babama bakarak;

" Sen mi kaçırdın komutan oğlumu ? Sen mi kopardın benden kuzumu ? Nasıl dayandın, nasıl bize bunu yaptın ? " dedi. Keskinleşen gözlerini babamdan hiç ayırmıyordu.

Babam tam bişey söyleyecekti ki Fatıma anne durdurdu.

" Bişey deme komutan ! Eğer senin içinde iman varsa, sen evladımı Allah yolunda ve Peygamber'in izinde yetiştirdiysen Allah'ın senden soracağını bildiğin halde bir anneyi kuzusundan koparamazsın. Benim hakkım sana helâl olsun. Başını yere eğme sakın benim karşımda. Rabbime tek duam sizin gibi yiğitlerin başını kendisininkinden başkasının karşısında eğmesin. "

' Allahım bu nasıl bir teslimiyet ? Hiç birşey babamın beklediği gibi olmadı.'

Babam anında kalkıp Fatıma annemin elini öptü ve;

" İşte Rahman'ın annesi ? " demeyide ihmâl etmedi.

Rahman uzun uzun güzel gözleriyle bana baktığında sıranın bana geldiğini anlamıştım.

" Anne ! " dedi

Fatıma anne Rahmana bakarak

" Hı oğul söyle ! " deyip konuşmasını bekledi.

" Zümra'ın babası o 12 yaşındayken şehit oldu. Annesi de ondan kısa bir süre sonra hastalığa yenik düştü." dediğinde birden hüzün kapladı içimi.

Fatıma annem Rahman'ın elini bıraktıktan sonra gözlerini benden çekmeden yavaş yavaş ayağa kalkıp bana doğru yaklaşmaya başladı.

Yüzümü iki elinin arasına alarak;

" Oy kurban olurum ben senin o çimen gözlerini Yaradana. Başın sağolsun yavrum, Rabbim mekanlarını cennet etsin. " demesiyle içimi müthiş bir huzur kapladı.

Rahmana eli ile işaret ederek.

" Sen kalk ordan yer değişin bakalım. " demesi komiğime gitmişti. Elimden tutup kendi oturduktan sonra Rahman'ın kalktığı yere beni oturttu.

Elimi elinin içine hapsederek.

" Eee oğul kaldığın yerden devam et bakim. "

" Sonra onu Korhan Komutanımız himayesi altına aldı. Okutup büyüttü doktor olmasına vesile oldu. Ankara da Psikiyatrist asistanlığı yapıyor. Dört yıl sonra Allah nasip ederse uzman olacak. " deyip sözü bittiğinde Fatıma anne elinin arasındaki elimi alarak öptü.

" Maşallah yavrum ! " dedikten sonra Korhan babama döndü.

" Allah sendende razı olsun komutan. Sen olmasan bu çocuk ne halde olurdu kim bilir. "

Korhan babam başını sallayıp;

" Hepimizden ablam. Hepimizden Allah razı olsun."

Rahman yüzündeki gülümsemesi ile asıl müjdeyi verdi.

" Anne....... Zümra önce Allah, sonra komutanım izin verirse eşim olacak." dediği ile Fatıma anne yüzüklü elimi kaldırdı.

" Vııııı bende kapmışlar güzelim kızı diyordum. " dediği ile herkes gülmeye başladı.

" Maşallaaaaah ! Ben senin annen mi olacağım şimdi çimen gözlüm ? "

" İnşallah ! Çok isterim efendim " diye karşılık verdim.

" Ne efendim'i; efendi saraylarda olur. Ben senin annenim. Sen bi anne de bakem. " dediğinde karşımdaki bu meleğe mutluluktan dolan gözlerimle gülerek.

" İnşallah, inşallah annem çok isterim. " dediğim ile tekrar sımsıkı sarıldık.

" Hadi bakalım beylerin yanında çok oturduk biz analı kızlı yemek hazırlayalım yoldan geldiniz."

Biz kalkıp yemek hazırlamak için mutfağa geçerken.

Aşağıdan

"Anneee ! " diye ses geldi.

Fatıma anne bana bakarak

"Aha bizim taze Gomser de geldi ! " deyip aşağı seslendi.

" Gel oğul bak kim geldi gel."

Mert salona geçip abisini gördüğünde.

" Hafi be ordan! " dedikten sonra elini göğüsüne attı.

" Abiii...... Sen misin ? "

Sımsıkı sarıldılar abi kardeş birbirlerine.

İki saat sonra yemek masasındaydık. Yemekte Rahman ne kadar ne iş yaptığını üstü kapalı anlatsada Mert bir türlü tatmin olmuyor soru yağmuruna tutuyordu ağabeyini.

Rahman en sonunda tehdit sızan sesi ile;

" Mert bak Komiser yardımcısı olmuşsun. MİT diyorum ve benden daha fazlasını istiyorsun. Söyleyemem abicim. Bu kadar. Daha fazlası yok ! " dedi ve konuyu kapattı.

Abdullah baba Mert'e kaşlarını çatıp;

"Sen onun kusuruna bakma oğlum. Normalde böyle konuşkan değil. Seni görünce çenesi açıldı işte. "

Yemek yenildikten, herkes yerlerine yerleştikten sonra Abdullah baba söze girdi.

" Eee Korhan bey zaman müsait olur kızımızı istemek ? Sizin adetiniz usulünüz nedir ? "

Babam olduğu yerde dikleşip;

" Siz ne zaman müsait olursanız. Ama bizim ani görevlerimiz çıkabiliyor"

Abudullah baba;

" O zaman hemen olsun bitsin. Hayırlı iş uzatmaya gelmez." dediğinde Fatıma anne sıcacık tebessümü ile konuşmaya başladı.

" Öyle öyle bey çeyizleri hazır zaten kızımın."

Abdullah amca yan yan Fatıma anneye bakıp;

" Dur hele hanım ! Çocuklar kendi aralarında takmış yüzüğü bakalım ailesi verecek mi ? "

Bir yandan da gözleri ile babamı işaret ediyordu. Fatıma anne ağzını eli ile kapatıp mutfağa geçti.

Beyler arka büyük bahçedeki çardağa inmişlerdi. Abdullah amca semaver çayı yapmış, bizde Fatıma annem ile çayın yanına bir şeyler hazırlayıp getirmiştik.

" Oğul sen hiç merak etmedin mi bizi ? Ne yapıyoruz ne ediyoruz diye... "

Rahman kendinden emin alaycı gülümsemesi ile ayağı kalkıp annesini koltuğunun altına aldı.

" İyi olduğunuzu biliyorum anne. Hep gözümün altındaydınız."

" Nasıl yani gözümün altındaydınız ne demek ? "

Rahman elindeki telefonu çıkartıp bir tür kamera programına girdikten sonra Fatıma anneye uzattı.

Fatıma anne ekrandakini gördükten sonra hayretle elini ağızına götürüp 'Burası neresi ? ' dercesine evin ön cephesine gitti. Gözü telefon ekranında onunla birlikte Rahman da durdu. Bütün merakımızla Mert ve bende onlara katılmayı ihmâl etmedik.

Fatıma anne ekranda kendini gördüğü an çok şaşırmıştı. Kameranın olduğu yöne baktığımızda hiç birşey görünmüyordu.

" Rahman evladım onu oraya kim yerleştirdi ? "

Rahman yanına giderek.

" İki yıl önce ben koydum anne !"

Fatıma annenin güzelliğini Rahmana da vermekte esirgemediği kara gözlerini hüzün kapladı.

" Sen evimin dibine kadar geldin beni görmeden geri gittin öyle mi ? Ah oğlum seni nasıl birşeye mecbur ettiler böyle ? "

Rahman başını yana yatırıp;

" Anne bak tekrar söylüyorum. Eğer sistemde değişme olmasaydı sizi göremeyecektim tabi sizde beni. Buna şükür değil mi ? "

" Öyle oğul öyle çok şükür ! "

Akşam gözaydınlığı için çok kalabalık ve ağır misafirler gelmişti . Rahman babamın bunaldığını anlayarak Koray'la beraber çarşıya kaçırmışlardı. Biliyorum ki onlar için sivil nerede seyrek, onlar o kadar huzurluydu.

Akşam olduğunda mis gibi yumuşatıcı kokusu saçan yataklar serildiğinde bu aksiyon dolu günümüzün yorgunluğunun da etkisi ile bu eve bir daha gelişimde Rahman'ın nikahlı eşi olduğumu hayal ederek, yüzümde masjm, saf bir tebessümle gözlerimi yumdum.

Sabah kalkıp saate bakmak için telefonumun tuş kilidini açarken dışardan gelen sese kulak kaparttım.

Benim uyuduğum ikinci kattaki odanın camı çardağa baktığı için perdeyi araladığımda ilk gözüme batan tüten semavere üfleyen Abdullah baba olmuştu.

' Saat 08:25 ! Zümra almayacak Fatıma Sultan seni. Vazgeçecek yemin olsun. ' deyip kendi kendime kızarken acele ile üzerimi giyinmeyide ihmâl etmiyordum.

Büyük bir masa yapıldıktan sonra akşam tanıştığım Koray'ın aileside kahvaltıya katıldı. Çok sıcak muazzam bir sofraydı.

Havayı, sofrayı, Koray'ın kız kardeşlerini, özellikle Fatıma annemi sevmemek mümkün değildi.

İsteme için Gülsüm annemde aranıp gün ayarlandı. Koray'ın ailesinden de gelmeleri konusunda söz almayıda akıl etmiştik. Koray'ın kardeşleri ile aynı yaşta olup, kafalarımızın uyuşmasıda ayrı sevindirmişti beni.

" Hadi kızım biz kalkalım yolumuz çok uzun. Yapılacakta çok işimiz var. "

Babam'ın bu sözüyle bir rüyanın daha sonuna gelmiştim. İstemeden de olsa başımı önüme eğdim. O da biliyordu ilk defa böyle bir aile ortamında bulunduğumu.

İki gün sonraya ayarlanmıştı kız isteme merasimi. Kızlarla ve Fatıma annemle vedalaştım. Abdullah babanında elini öptükten sonra iki gün sonra görüşmek üzere zorda olsa ayrıldık.

Araçta Rahman'ın bana donmuş gözlerine takılı kaldım. Bağırıyorlardı; şüphesiz mutluydular, bir o kadar da aşık.

İnanılır gibi değildi. Daha üç gün önce hayalini kurduğum o gözler, iki gün sonra bana mühürleneceğini aklıma dahi getiremezdim.

Rabbim yeterki ' Ol ! ' desin olmayan mı var ?

O yüzük parmağıma geçtiğinde içimdeki o eşsiz duygu sanki yer varmış gibi kendini ikiye katlamıştı.

Şimdi onu burada bırakmak üzüyordu. Ama iki gün sonra o gözlerin sonsuza kadar bana ait olacağını bilmek mükemmel bir bekleyişti.

'Bekleyeceğim Karagözlü Karabasan ! '

SON...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%