@batingam
|
Zümra'dan... Uyku tutmamış, bugün hastaneye erken gelmiştim. Hâla dün akşamın heyecanını atamamıştım. Tam atıyorum, unuttum derken parmağımdaki yüzük ve alyansı görünce midemdeki arıların vızıltısını tekrar hissediyordum. Her dadika şükrediyordum Yaradana. ' Allahım ben nerede, kime ne iyilik yaptımki onu bana nasip ettin ' Sabah konuştuğumuzda sesi çok yorgun geliyordu. Benim için önemli olan sağlıklı bir şekilde görevden dönmesiydi zaten. Cennet mekan annemi şimdi anlaya biliyordum. Onun işini yapan biri ile evli olmak, ona ait olmak gerçekten çok ağırdı. Rahman yanımda olmayınca her dakikam korkuyla geçiyor, içimden korku yumağı eksik olmuyordu. Olsun ! o Onun için onu çekmeye çoktan razıydım zaten ben. ' Allahım sen onu esirge ömrümün sonuna kadar onu bana bağışla yarabbim.' Mesainin bitmesine bir saat kalmıştı ve sabahtan bu zamana kadar elimdeki hasta dosyaları ile cebelleşiyordum. ' Rahman'ı arasam mı aramasam mı ? ' Sabah uyuyup istirahat edeceğini, kalkınca ilk işinin beni aramak olacağını söylemişti ama hâla ses seda yoktu. Kafamda çakan şimşek ile aniden geri döndüm. ' Yaaa akılsız Zümra ! ' Telefonu çantamda unutmuştum, buda yetmiyormuş gibi Selçuk hoca ile özel bir hastaya bakarken sessize almıştım. Telefonu aldığımda 11 cevapsız arama olduğunu gördüm. Dokuzu Rahman'dan ikisi Kübra dandı. Şakağıma parmaklarımın ucu ile küçük bir tokat atıp; ' Salak kafam' dememle odanın kapısı aniden açıldı. " E be kızım ! Neredesin sen bir saattir seni arıyorum. Rahman kantinde seni bekliyor. " Çok sinirlendiği zaten iri olan gözlerinin daha da irileştiğinden anlaşılıyordu. Kübra yanımda dar koridoru hızlı adımlarla aşarken Rahman'ı aradım. Daha birinci çalış sona ermeden açtı. " Nur yüzlüm, Dilberim, ömrümü adadığım, canım, yeşilliğinde kaybolduğum çimen gözlüm..." demesi ile aniden olduğum yerde çakılıp, zaman kaybetmeden telefonu yüzüne kapayıp elimi kalbime götürdüm. Nefes hızımı oldukça artırmıştı. 'Allahım bu çok fazla. O ses tonu, o içten söylenen güzel sıfatlar.' Kübra'nın sinirden irileşen gözleri bukez korkudan aynı aynı hali almıştı. " Zümra bişey mi oldu ? " Hiç bir cevap veremiyor, sadece gözlerine bakmakla yetiniyordum. İki eli ile omzumdan tutup silkelemeye başladı. " Kızım cevap versene ne oldu ? " Nefesimi düzene sokmaya çalışıp; " Kübra ! O bana çok güzel şeyler söyledi." " Eeeeeee ? " " Birden kalbim duracak gibi oldu, bacaklarımdan kan çekildi, bende yüzüne kapadım. " dedikten sonra alt dudağımı ısırarak, muhacup bir şekilde yan yan baktım. Korktuğuna değmediğini farkenden Kübra uzun koridora bakıp dizini dövdü. " Allah senin iyiliğini versin. Kızım sen deli misin ? Ara şu adamı bişey oldu zannedecek." Tam elimi telefona atacaktım ki; titremesi ile sıçradım. " Ef..... efendim Rahman." " Zümra ne oldu, bir sıkıntımı var ? Neden kapadın telefonu. " Sesi çok tedirgin geliyordu. " Yo....yok iyim merak etme. " Yine makamına oturan o yumru konuşmama izin vermiyordu. Etmeliydim, zorlada olsa devam etmeliydim. " Hat kesildi galiba ondan kap... " ' Allahım yalan söyledim' Düzeltmek için tekrar konuşmaya başladım. " Ya Rahman yalan söylemek istemiyorum. Sen o güzel şeyleri söyleyince heyecan yaptım ve birden kapattım işte " Aniden yaptığım çıkış Rahman'daki o tedirginliğin yerini küçük bir kahkahaya bırakmasına sebep oldu " Kurban olurum ben senin o çimen gözlerini yaradan Rabbime. Hadi kantindeyim bekliyorum." Kübra aniden atıldı " Ya ben seni bu hallerde göreceğimi hayal bile edemezdim" İki dakikada üç hale sokmuştum Kübrayı. Öfke, korku, şimdide şaşırmış ifadesi vardı esmer yüzünde. " Valla bende kız ! Hadi koş o adamın yanında Yanlız bırakma beni. " Yalvaran bir ifade ile kollarını tutmuştum. Kübra kollarını silkip bir adım geri çekilerek kaşlarını çattı. "Aa aaaa kızım o senin imam nikahlı kocan. ' Adam ' demek ne demek oluyor ?" Kolunu tekrar tutup çekiştirmeye başladım. " Ya ne bilim işte şaşırdım ne diyeceğimi. Hadi n'olur sende gel. " Kavga ede ede kantine inmiştik. Sağ tarafımızda, sol elinde tost, kasada parasını ödeyen Koray'ı görmem şaşırtmıştı beni . Gözüm Rahman'ı aradığında kantinin dış mekanında, en uç köşede oturduğunu gördüm. Büyük ihtimal sigara için dışarıyı tercih etmişti. Koray'ı es geçip Rahman'a doğru yöneldik. Yaklaşıp ne yaptığını görünce gizli gizli seyretmeye başladık. ' Allahım ya ! Şu adamdaki vicdana bak.' Tost yiyen, kimilerine göre cani Karabasan yanındaki minik sokak kedisinide ihmal etmiyordu. Eğilmiş bir parça ona veriyor daha sonra aynı tosttan kendi ısırıyordu. " Kübra yaaaa şuna baksana." Kübraya baktığımda boynunu yana yatırmış hüzünlü gözlerle onu izliyordu. " Zümra biliyorum biraz klişe olacak ama şimdi git arkasından gözlerini kapat ve ' Ben kimim ' ? de" Sözü bitmişti ki arkamızdan gelen kalın bir sesle irkildik. " O sizi siz ona yaklaşmadan çoktan görür. Hem görmese bile çok riskli olur bu hareketiniz söylemedi demeyin." Sıçrayıp arkamıza baktığımızda Koray bir elinde tost, diğer elinde çay ile dikilmiş bizi izliyordu. Bende hak vermiştim Koray'a ama Kübra kim olduğunu tam olarak bilmediği için kabullenemiyordu. Kübra kollarını göğüsünde bağlayıp Koray'a baktı. " Neden; süper kahraman mı o ? " Koray başka söz söylemeden ' Ben bilmem ' der gibi dudak büktü. Yapacağımız sürpriz den vazgeçip, beyimizin yanına geçmeye karar verdik.. Giderken Kübra'nın Koray'a olan kaçamak bakışları gözümden kaçmamıştı. ' Keşke Allahım keşke ' Masaya yaklaştığımızda Rahman kedinin başını okşayarak " Beyaz renk bir insana bu kadar mı yakışır ? " Bunu daha bizi görmeden ve gözlerini kediden ayırmadan söylemişti. İşte bu noktada Kübra Koray'ın ne demek istediğini çok net anlamıştı. " Bana mı yakışmış beyazlar ? " dedim ve ilk söze giren Kübra oldu. " Yok bana ! Tabi sana kızım. " Hâla elinde tost ile ayakta bekleyen Korayn girdi söze. " Sanada yakışmış Kübra." deyip elini uzattı. " Bu arada ben Koray. Söz gecesi görmüştüm ama tanışamadık o karışıklıkta. Memnun oldum." Kübra'nın yüzünü sıcak bir tebessüm kaplamıştı. " Bende, teşekkür ederim." ' Hıh tamam ! Koray beyde olmuş.' diye düşünmekten kendimi alamadım. " Eee hanımlar ne zaman bitiyor mesai ? Korhan beyden izin aldım seni yemeğe götüreceğim." dedi yüzüme o muhteşem gülücüğü ile bakan Rahman. Kübra'nın koluna girip. " Çok iyi olur ! Kübra sizde gelsenize." Rahman'a baktığımda Kübray'a yaptığım bu tekliften gayet memnun olduğunu gördüm. Kübra ne diyeceğini şaşırmıştı. " Ya bilmem ki siz tek gitseniz iyi olmaz mı ? " Rahman araya girerek; " Biz daha çok gideriz Allah'ın izniyle. Bu ortamı bozmayalım ne dersiniz ? " Kübra biraz düşündükten sonra " Tamam benim için bir sakınca yok." deyip Koray'a baktı. Koray da onaylandıktan sonra Rahman'a dönüp cevap verdim. " Çok teşekkür ederim. Bizim mesai yarım saate biter." deyip heyecanla yanlarından ayrıldık. Şundan çok çok eminimki müstakbel kocam Rahman ilk defa bir bayana araç kapısı açıyordu. Yan koltuğa oturup bir kaç saniye sonra direksiyona geçecek olan Rahman'ın titrediğini görmesin diye ellerimi dizlerimin arasına sıkıştırdım. Ben Rahman'ı beklerken Kübra ve Koray'ın arka koltuğa geçtikleri farketmemiştim bile. Rahman'a kaçamak bakışlar atıp içerisi, bütün detayları onunla dolu hayaller kuruyordum. Ana yola bağlanmak için direksiyonu çeviren Rahman aniden tam tersine hamle yaparak öndeki arabaya çarpmaktan son an da yırttı. Aracın silkelenmesiyle kapı kolunu sıkıca kavradım. " Bismillahirrahmanirrahim ! " Rahman dikiz aynasına bakıp kaşlarını çatarak; " Serserilere bak. " demesiyle arkamızdaki araç şerit değiştirip benim olduğum yönden yaklaşmaya başladı. " Dikkat etsene kardeşim ! " Araçtaki yan yan bakan dört kişinin saç traşlarına ve arabayı sürüş şekillerine bakılırsa Rahman söylediğinde haklı gibiydi. Rahman hiç muhattap olmadan gaza yüklenip devam ederken gözlerime bakıp sıcak bir gülücük takındı. " Bu gün sen ne istersen o olacak ! " deyip dizimin üzerindeki elimi avcunun içine aldı. Adamlar ısrarla yanımıza yaklaşmaya çalışıyordu. " Sen bizi takmıyor musun lan çakal ? " Onlar ne kadar bize yaklaşmaya çalışıyorsa Rahman da gaza yüklenip o kadar uzaklaşmaya çalışıyordu. Fazla sürmeden her iki aracıda durduran meydan'ın girişindeki ışıklar olmuştu. Adamlar yanımızda durduğunda ne kadar o yöne bakmasamda bize baktıklarını hissedebiliyordum. Yedi-sekiz yaşlarında kıvırcık saçları olan bir kız çocuğu elindeki selpaklarla Rahman'ın tarafından cama yaklaştı. Rahman camı açıp Peçete almadan çocuğa cebindeki bozuk paraları verip yanağından makas alarak uğurladı. " Bak Zümra, Şura'nın yaşında. " demesiyle yüzümde huzurlu bir tebessümle minik kızı seyretmeye başladım. Çocuk bizi geçip yolda bize musallat olan arabaya yaklaştı. Hâla köpürmüş bir şekilde arabadaki dört serseri de bizi seyrediyordu. Minik kız selpak almaları için biraz ısrar edince şoför bize olan kızgınlığı ile kızın parmaklarını büktü. Elindeki selpakları canının acısı ile yere atan minik kız elini tutup ağlayarak yolun kenarına geçti. ' Şuna bak ya hiç birşey olmamış gibi birde camı kapatıyo. ' Birden boş bulunup iyi olmadığını bilsemde beddua ettim. " Senin elin kırılsın yaa . Nasıl kıyıyorsun küçücük çocuğa ? " dedim ve hata yaptığımı Rahman'ın el frenini çekmesiyle geçte olsa anladım. Rahman; " Hay hay çimen gözlüm." Koray arkadan elini uzatıp Rahman'a engel olmaya çalışsada geç kalmıştı. " Rahman boşver be abi oooff of " Rahman adamların arabasına yaklaştı ve şoför tarafındaki cama kuvvetli bir yumruk atıp Tuzla buz etti. Şok içinde olan şoför'ün kapıyı açmasını beklemeden yakasından tutup kırık olan camdan dışarı çıkardı. Rahman'ın sıkı yumruğundan sonra yere düşen adam tekrar ayağa kalkıp Rahman'a kolunu savurdu. Rahman savrulan yumruğu havada yakalayıp adamın parmaklarını açarak geriye doğru büktü. Çok yakınımızda olduğu için kıtırtı sesini duymamız zor olmamıştı. Adamın var gücü ile bağırdığında arabadan diğer üç kişi çoktan inmişti. Rahman gayet sakin adamın kolunu kendi başının üzerinden geçirip ters konuma aldı ve dirseğinin ters tarafından eklem yerine yumruk attı. Çıkan kemik sesi olduğum yerde titreyip irkilmeme neden oldu. Rahman bağıran adamın kulağına yaklaşıp tüm sakinliği ile bir şeyler söylemeyide ihmal etmiyordu. Parmaklarını büküp kırarken; " Yoldaki tacizine tamam?" Tekrar dirseğini eklem yerinden kırarken; " Çakal demenede eyvallah." Yerdeki adam ağlayarak kıvranırken diğer üçüncü adam tüm hırsı ile Rahman'a koştu. Rahman oldukça soğukkanlı bir şekilde öndekinin çenesine gelişine yumruk attı. ' Uuffff acımıştır heee... ' O ağır darbeyi yiyen adam epilepsi nöbeti geçiriyormuş gibi yerde kasıldıktan sonra derin bir uykuya daldı. Üçüncü adam Rahman'a gelirken Koray en sonunda koşup araya girdi. " Ama beyler bakın kaba kuvvet hiç birşeye çözüm olmaz konuşmayı deneyin. Lütfen. " Rahman kaşları ile bizim olduğumuz yönü gösterdiğinde Koray ikiletmeden aradan çıktı. Rahman gelen adama kendi etrafında dönerek topuğu denk gelecek şekilde suratına çok sert bir tekme attı. Ayakları yerden kesilen adamın asfalta vücudu değmesi gerekirken yediği tekmeden aldığı darbe daha kuvvetli olmalı ki ensesini vurdu. Gelen darbenin şiddetiyle bacakları havaya dikilen adam geri takla atarak kafasını çok kötü vurmuştu. Tek yapabildiği şey cenin pozisyonunu alarak diğer arkadaşı gibi kendini derin bir uykuya teslim etmek oldu. Rahman dişlerini sıkıp ayakta kalan son adamın gözlerine baktı. " Ama ekmeğinin peşindeki kız çocuğunun canını yakanı karşılıksız bırakmak benim fıtratıma ters. " Dördüncü kişi ellerini teslim olur şekilde kaldırarak Rahman'dan geri geri kaçmaya başladı. Karşısındaki canavardan gözlerini ayırmadan yerdeki arkadaşının kolundan tuttu. " Tamam abi ben arkadaşları toplayıp gideyim." Bu arada ışıklarda korna çalan araçlar son adamın o şekilde düştüğünü görünce ellerini bir daha basmamak üzere kornalarının üzerinden çektiler. Biraz daha bekledikten sonra ikinci ışığa kalmıştık. Rahman arkasında bir kıvranan ve iki bayılmış adamı bırakarak kıza yöneldi. Kızın saçını okşadıktan ve barmağını kontrol edip öptükten sonra arabamıza yöneldi. Direksiyona kurulurken kaşlarımı çatıp yüzüne baktım. " Rahman ne yapıyorsun sen ? " " E ben dedim gülüm bugün senin dediğin olacak diye. " yüzümü cama çevirip hiç birşey söylemedim. " Zümra bizi yolda taciz ettiler tamam, çakal dediler onada eyvallah; amaa küçük bir sabiyi incitti mi buna dur demek hiç bir kitapta yazmaz" Gerçekten haklıydı ! O adamlar bunu fazlasıyla haketmişlerdi. Ardından söze giren Kübra oldu. " Zümra gerçekten hakettiler. Eline sağlık enişte." diyerek Rahman'a destek oldu. Kübraya kızacaktım ama Rahman'a ' Enişte ' demesi yumuşamama sebep olmuştu. Kübra tek parmağını kaldırarak; " Bu arada sen eniştenin muhasebeci olduğuna emin misin ? " demesiyle Koray ve Rahman'ın aniden, kıkırdayarak gülmeye başlamasıyla kaşlarını çatıp devam etti. " Ne gülüyorsunuz canım haksız bir soru mu ? Üç adamda dakika dolmadan yerle yeksan oldu." Bilmiyorlardı Korhan babamı muhasebe müdürü, onları ise muhasebeci olarak tanıttığımı. Ne cevap vereceğim diye düşünürken düştüğüm durumdan çekip kurtaran Rahman oldu. " Şey Kübra; ben muhasebeciyim ama lise ve üniversitede yakın dövüş sporlarıyla ilgilendim." dediğinde hâla gülüyordu. Bir kilometre gitmiştik ki sağ taraftan polisler bize sağa çekmemiz için işaret etti. Rahman yavaştan sağa çekip, dörtlüleri yaktıktan sonra aşağı indi. İki tane ekip arabası, bir özel harekat zırhlı aracı, iki özel harekatçı, yedi tanede resmi üniformalı polis vardı. Her sabah işe giderken maruz kaldığım rutin bir kontroldü bu. Üniformalı polislerin Rahman ve Koray'ı tutup arabaya yasladığında ikimizde aşağı indik. Polislerden biri; " Eşkiya mısınız lan siz zübbeler ? Şehrin ortasında adam dövüyorsunuz. Bayanlar yaklaşmayın sizde." Omzunda üç yıldız olan polis elindeki telsiz anteniyle duracağımız yeri gösteriyordu. Ne yapacağımızı şaşırmış çok panik olmuştuk. Rahman'ın üzerini arayan polis silahını bulup belinden çıkararak bizi uyaran kırklı yaşlardaki üç yıldıza döndü. " Amirim bu dolu." Amir silahı eline alıp Rahman'a dik dik bakarak; " Şuna bak ! Bu Türkiye piyasasında bile yok. Pahalı olmasıda cabası." Rahman soğuk bir ifadeyle omzunda üç yıldız olan amire bakıyordu, silahı gören özel harekatçılarda yaklaşmıştı onlara. Koraydanda silah çıktığında Amir; " Kimsiniz aslanım siz ? Bu silahları ben kredi çekip almaya cesaret edemem. Eeee arabadan zengin zübbeleri olmadığınızda belli." Ne Rahman dan, ne de Koray dan çıt çıkmıyordu. " Vurun kelepçeyi emniyette alırız ifadelerini." dedikten sonra ikisinide sert bir şekilde kelepçelediler. Rahman ' Sakin, panik yapma. ' diyen gözleriyle bana bakarak ekip arabasına bindikten sonra hızla uzaklaştılar. İkisinide almışlardı. Araç harekete geçmeden rehberden Korhan babamın numarasını çoktan bulmuştum. Herşeyi anlattıktan sonra verdiği cevap bir nebzede olsa yüreğime su serpmişti. " Tamam kızım sakin ol bişey olmayacak ! " Başkomiser Yavuz Tatar' dan... " Tamam efendim hemen çıkıyorum. Tamam........... Tamam anlaşıldı efendim." ' Allahım ! Kimi almış olabilirler ki Mete komutan beni arasın ? ' Hemen toparlanıp özel harekat şubeden çıkıp Emniyete doğru yola koyuldum. MİT'in Mete kod adlı üst düzey komutanı beni iki gece önce Muhafızlarla çıktığımız operasyonda aramış ve Muhafızlar hakkında bilgi vermişti. Şimdi ise özel iki arkadaşlarının yol kontrolünde bir kavgaya karıştıkları için alındığını söylüyordu. Onları acil oradan çıkarmalıydım. Emniyetin girişindeki nöbetçinin selamını aldıktan sonra arabayı içeri parkedip asaişin yolunu tuttum. Yukarı çıkıp danışmadan yol kontrolünde gözaltına alınanların nerde olduğu sordum. Sorgu odasında olduğunu öğrendiğimde danışmanın şaşkın bakışlarını ardımda bırakarak o yöne doğru koşar adım ilerledim. Kapının önüne geldiğimde beklemeden sert bir giriş yaptım Şaşkınca yüzüme bakan Osman ve diğerlerine; " Selamun aleyküm ! " deyip kapıyı kapadım. Sorgu odasında bulunan iki özel harekatçı ve iki resmi polis şaşkınlıkla esas duruşa geçmiş beni izliyordu. Yönü sandalyede arkadan kelepçelenmiş iki kişiye dönük, kolları masada, irileşen gözlerini yüzümde sabitleyen Osman; " Al... Aleykum selam devrem de; senin ne işin var burada ? " Bende masada oldukça dik ve keskin bakışlarla sorgu odasındaki büyük aynayı seyreden geniş omuzlu, heybetli gençleri işaret ederek. " Osman hemen konuya giriyorum. Bu arkadaşları serbest bırakmalısın." Şaşkın bakışları son derece ciddi bir hâl almıştı. Yönünü bana dönüp yaklaşmaya başladı. " Bir dakika Bir dakika ! Ayıp olmuyo mu Yavuz ne bu şimdi ? " " Bak başka bişey söyleyemem Osman. Lütfen ısrar etmede dediğimi yap. " " Bak Yavuz bugün bize mobese merkezinden bilgi geldi. " dedikten sonra eli ile sağ taraftakini göstererek. " Şu adam üç kişiyi saniyeler içinde hastanelik etti. Birinin kolunu iki yerden kırdı. Diğerleri ise hâla gözünü açamadı ve üzerlerinde daha Türkiye piyasasında olmayan çok pahalı silahlar çıktı. Belliki bunlar çok tehlikeli. " Dediklerini umursamayarak devam ettim. " Osman çok özel birinden emir geldi. Bırakmalısın." İnadını devam ettirmekte kararlıydı. " Valla devrem alınıyorsan alın. Emniyet müdürünün emri olmadan bu kapıdan çıkamaz bu serseriler." Hiç birşey demeden dişlerimi sıkarak kapıdan çıkıp son arayan numarayı tekrar aradım. " Çok özürdilerim komutanım ama buradaki başkomiser emniyet müdürü aramadan bırakmam diyor. Gizli olduğunuz için kimin aradığı konusunda bir açıklamada yapamadım. " dediğimde karşımdaki ses of'lamaya başladı. " Tamam başkomserim teşekkür ederim iyi görevler. " deyip kapattığında sorgu odasına tekrar girdim. Osman bana bakmadan prosedür gereği kimliklerini aldıkları halde soldakine; " Adın soyadın ? " Soldaki başını kaldırmadan kalın sesiyle cevap verdi. " Koray Kizir." Koray'ın ismini önündeki A4 kağıdına yazan Osman bu kez sağdakine baktı. " Senin adın soya...? " Daha sorusu bitmeden sağ taraftaki başını kaldırmadan sert bir çıkış yaptı. " Rahman Alganoğlu ! " " Neeeeee ? " dediğimle herkes bana döndü. Osman'ı hiç umursamadan söze girdim. " Tokatlı mısın ? " Bana bakmadan ve o insanı delip geçen bakışlarını bozmadan cevap verdi. " Evet" " Sen Komser yardımcısı Mert'in abis..." " Yeter başkomiser ne yapıyorsanız yapın." Sözümü kesen bu serdenişi değil ama gözlerime odakladığı bakışları vücudumun buz kesmesine sebep olmuştu. Osman araya girdi; " Vay be birde komiser abisisin ha. Görüyorsun değilmi devrem bir anadan kurt ta doğuyor kuzuda." Kaşlarımı çattığımı gören Osman'ın alaycı halinden eser kalmamıştı. " Yeter Osman ateşle oynuyorsun ! " Osman sinirini Rahman dan çıkarıyormuşcasına sesini yükseltti. " Ana adın ve baba adın ? " Rahman; " Baba adı Adem, ana adı Havva. " " Ulan ben senin." deyip ayağa kalkacaktı ki. Sertçe açılan kapıdaki kişiye benim dahil, herkesin esas duruşa geçmesi bir oldu. Gelen birinci sınıf emniyet müdürüydü. Osman'a öyle bir hışımla yaklaştı ki neredeyse burnu burnuna değecekti. " Hayırdır Osman ? " Osman gözünü müdürden çekmeden yutkunarak sadece; " Şe... şey müdürüm ifadedeydikte." diye bildi. Emniyet müdürü masadaki gençlere bir kaç saniye bakıp; " Gençler kusura bakmayın ! " dediği ile Osman'ın gözleri yuvalarından fırlayacak gibi oldu. Geç kalsa da sonunda anlamıştı ne demek istediğimi. " Ama müdürüm bunlar..." " Hayırdır Osman emrimimi sorguluyorsun." diye bağırdı ve devam etti. " Çıkartın kelepçeleri getirin. Aslanların silahlarını teslim edin hemen." diye bağırmıştı ki. Aslanların ikisininde aynı anda ayağa kalması emniyet müdürü dahil dikkatleri üzerlerine çekti. En çok hayret edilecek şey ise, İkiside metal bileziklerden iki elini de çıkarmış kelepçeler ellerinde Osman'a ilerliyorlardı. Osmanın gördükleri karşısında nefesi kesilmişti resmen. Rahman emniyet müdürüne bakıp; "Osman başkomisere bişey söyleye bilirmiyim ? " " Tabi tabi söyle." dedi Osmana yan yan bakıp dişlerini sıkan müdür. Rahman Osman'a yaklaşıp; " 40 yaşındasın ! Kadınların yanında bir erkeğe eşkiya, zübbe diye futursuzca konuşman çok ayıp başkomserim. Birde bu kadınlar hanım hatun biri ve korkudan gözleri yaşlıysa. Mensubu olduğun devletin ve bağlı olduğun ırkın kıymetini bil. " deyip eline kelepçeleri bırakıp tam çıkacakları anda silahları geldi. Rahman'ın aldığı silahı görünce nefesim kesilip nutkum tutuldu. Bu silahı ayırt etmemek imkânsızdı. Bu silah o gece Karabasan'ın bacak kılıfındaki silahtı. 'KARABASAN ! ' Silahları bellerine taktıktan sonra. Onlar önden emniyet müdürü arkalarından dışarı çıktılar. Tam odadan çıkacaktım ki Osman korku dolu gözlerle koluma yapıştı. " Devrem kim bunla Allah aşkına ? " Alınmıştım devreme. Kızmış bir ifade ile yüzüne baktım. " Onların kim olduğunu söyleyemem ama o sözleri onlara ettikten sonra yaşıyorsan üzerindeki üniformaya dua et. Allah'ın seni çocuklarına bağışladığı içinde otur iki rekat şükür namazı kıl. Sana bu kadar söylüyorum devvvrem. Artık sen düşün kim olduklarını. " deyip kolumu çekip kurtardım elinden. Dış kapıda emniyet müdürüyle tokalaştıktan sonra çıkış yolunu tuttular. Emniyet müdürüne selam vererek onlara yetişmek için koştum. " Rahman, Koray bi bakar mısınız ? " Arkalarını dönüp bana yaklaşmaya başladılar. Konuşan Rahmandı. " Abi kusura bakma çıkmayınca beklemedik." " Önemli değil. Gelin isterseniz birer çay içelim." " Yok abi nişanlım ve arkadaşına bizim bir sözümüz var ama başka zaman biz ısmarlayalım. O kadar koşturduk seni hakkını helal et. " deyip elini uzattı. " Helâl olsun." deyip elini sıktım. Bir kaç saniye gözlerine bakıp. "Rahman sen o sun !" Kaşlarını çatan Rahman bana yaklaşarak işaret parmağını uzattı. " Sakın ha başkomiser sakın ! " deyip uzaklaştı. Peşlerinden donup kalmıştım. " Ulan; KARABASAN Komiser Mert ALGANOĞLU'nun ağabeyi lan. "
BÖLÜM SONU...
|
0% |