Yeni Üyelik
19.
Bölüm

18. Bölüm BU AŞK KURŞUNDAN BETER

@batingam

Koray dan...

Emniyet'in nizaniyesinden çıkarken önümde hızlı adımlarla yürüyen Rahman'a;

" Rahman; oğlum ne yapacağız şimdi, Korhan babaya ne diyeceğiz ? "

Ne diyeceğini merak edip gözümü ondan ayırmıyordum.

" Valla bilmiyorum Koray. Emin ol o da yumruklarını bileylemiş bizi bekliyordur."

Bir taraftan ana yolda taksi ararken bir taraftan da ne halt yiyeceğimizi konuşuyorduk.

" Nerede acaba yuvada mı evde mi ? Biz nereye gidiyoruz abi ? "

" Şimdi Zümra ile konuştum Komutan evdeymiş." dediğinde biraz olsun rahatladım.

"Bu iyi oldu. Kızlar'ın yanında bişey söylemez. Zaman geçince sinirleri yatışır." dedikten sonra hiç birşey ifade etmeyen yüzüne bakıp devam ettim.

" Yatışır değil mi lan ? "

Yüzüme bakıp alaycı bir şekilde suratının tek tarafı ile güldü.

' Öyle gülme oğlum lan ! '

Onun bu gülüşünü gördüğümüzde bütün tim tırsardı. Olacaktı kesinlikle Korhan baba büyük kızacaktı. Sağımıza solumuza bakıp yolun karşısına geçmeye çalışıyorduk. Karşıya geçtiğimizde şükür konuşabilmişti.

" Korhan Yarbay'dan bahsediyoruz oğlum unutur mu o hiç ? " deyip biranda elini havaya kaldırdı.

" Aha aha el salla lan taksi gidiyo ! "

Islık çalıp taksiyi son anda durdurabilmiştik.

Taksiye binip şoföre selam verdikten sonra devam etti.

" Şimdi evde fazla oyalanmak yok. Kızları alıp çıkıyoruz. Yarım kalmasın yemek işi."

Onbeş dakika sonra varabilmiştik eve. Yol boyu Korhan babanın hangi tekniklerde, ne gibi birşeyle bizi döveceğini hayal edip durdum.

' En iyisi hayat üçgenini kurup önüne yatmak oğlum Koray. '

Korhan babanın kapısını gördüğümde korkum ikiye katlanmıştı.

" Ulan Rahman az daha sabredemedin mi ? Ne vardı oğlum adamları öyle dövecek ? "

Bahçe kapısına elini atmıştı ki aniden durup yüzüme baktı.

" Ne mi vardı ? Koray haklı olduğumu biliyorsun saçmalama oğlum."

Alnıma hafif bir tokat atarak dalgasını geçip hınzırca gülümsemeye başladı.

" Lan korktun mu saçma sapan konuşuyorsun ? "

Gözlerini benden ayırmadan bahçe kapısının arkasındaki kapı sürgüsüne elini attı.

Silkelenip kendimden emin bir hâl almaya çalışarak;

" Saçmalama oğlum. Çocukluğumuzdan bu yana korkusuz olmak için eğitilmiyor muyuz biz ? "

Rahman;

" Muhafızlar düşmandan korkmamak için eğitilir, biz Korhan Yarbay'dan bahsediyoruz hani şu hocamız olandan. Hani namı bütün kefereyi sarmış Mete kod adlı komutan. " dediğinde ne kadar Rahman'a belli etmemeye çalışsamda ben eski korkmuş moduma tekrar geri döndüm.

' Haklı valla ! '

" La tamam uzatma hadi çal kapıyı. Korkma ilk defa mı dövecek. İnceldiği yerden kopsun. " dediğimde elini zilin üzerinde bekletip basmadan tekrar yüzüme baktı.

" Bak cesaretli ol biz yanlış bişey yapmadık. Bu zamana kadar ne için yetiştirildiysek onun gereğini yaptık. 'Mazlumun yanında, zalimin karşısın da olacaksınız.' Bu söz Korhan Yarbay'ın sözü. "

Kalbim göğüsümü dövmeye başlamıştı.

" Haklısın lan ne korkuyoruz ki al sana savunma değil mi ? Hadi çal kardeşim kapıyı. "

Duruşumu dikleştirdim. Alnım açık yüzüm ak bir şekilde Rahman'ın yanında açılacak olan kapıya bakıyordum.

Rahman zili çaldı.

Daha beş saniye bile beklemeden kapı açılmıştı.

' Haydaaaa ! '

Kapıyı açan Korhan babaydı. Ne yalan söyleyeyim onu gördüğümde ben sözümde duramayıp Rahman'ın arkasına doğru sıvıştım.

" Hoş geldiniz gelin çocuklar? "

' Anaaa... İnanılacak gibi değil. Biz bir suç işlemişiz Korhan baba " Hoşgeldiniz " deyip yetmezmiş gibi birde içeri davet ediyor. '

Korhan babanın önünde geçerken nefesimi tutup gözümü kapadım.

' Şimdi ensene vuracak Koray ! '

Vuruş menzilini geçtikten sonra şaşkınlıkla gözlerimi açıp tuttuğum nefesi bıraktım.

" Siz salona geçin ben geliyorum."

Rahman salona girmeden durup çatık kaşlarla yüzüme baktı.

" Tutamadın değil mi sözünü ? Birde arkama saklanıyosun üçkağıtçı."

' Ne diyeyim haklı. '

Salona geçtiğimizde ayakta bekleyen Zümra'nın Rahmanı gördüğünde ki o sevinci, gözlerindeki o parıltı görülmeye değerdi.

' Bu kız Karabasan'a deliler gibi aşık' diye geçirdim aklımdan.

Ellerini birbirine birleştirip çenesinde tutarak;

" Hoşgeldiniz; geçmiş olsun ikinizede. "

Kübra da geçmiş olsun dileklerini iletince.

Rahman mahcup bir şekilde karşılık verdi;

" Hoşbulduk; lütfen kusura bakmayın yarım kaldı ama telafi edeceğiz. "

' Evet baba göründü ! '

" Geçmiş olsun çocuklar. Hoşgeldiniz tekrar." dedi Korhan baba.

Tokalaştıktan sonra yanımızdaki tekli koltuğa oturup Zümra ya dönerek.

" Zümra kızım bize kahve yapar mısınız ?"

Onun gayesi kahve değil Kübrayı salondan uzaklaştırmaktı. Bunu Korhan babaya bir süre bakmasından Zümra'nın da anladığı belli oluyordu.

Onlar salondan çıktıktan sonra ilk söze giren Rahman oldu.

" Komutanım deşifre olduk. Yavuz başkomiser anladı."

Yiyeceği yumruğu beklercesine Korhan babanın ela gözlerine bakıyordu.

" Anlamıştım ! O başkomiser zıpkın gibi maşallah. Bu zaten muhtemeldi çocuklar. Bunun olacağını MİT bizi gün yüzüne çıkardığında anlamıştım."

Rahman;

" Sen kızmadın mı dayı bize ? "

Rahmanla birlikte gelecek olan cevabı merakla beklemeye başladık.

" Kızlar olayı anlattı. Çok kaşınmışlar. Siz pisliğe bulaşmamak için elinizden geleni yapmışsınız. Ben olsam bende dayanamazdım ne yalan söyleyeyim. " dediğinde kimseye çaktırmadan derin bir nefes aldım.

Gözlerimize bakıp bacağının üzerindeki elini ' Sakin olun ' der gibi kaldırarak devam etti.

" Ama sıkıntı yok Yavuz başkomiser sağlam adam kafasını kessen sır çıkmaz. Bundan eminim."

Rahman;

" Tamam komutanım sen öyle diyorsan."

Korhan baba işaret parmağını kaldırıp.

" Ama arayı uzatmadan Korayla ' Merti ziyaret ediyoruz.' bahanesi ile hemen yarın bir çayını içmeye gidin. O adamla arayı sıcak tutun." diye tembihlemeyide ihmâl etmedi.

" Emredersiniz komutanım. " dediğimde sanki beni yeni farkediyormuş gibi yüzüme bakıp tekrar işaret parmağını kaldırarak kaşlarını çattı.

Bu kez gelecek olan tehtidti.

" Kapıda Rahman'ı kendine siper yapman gözümden kaçmadı Koray. Haklı olduğun davada sonuna kadar git."

' Fırçayı yine biz yedik iyi mi ? Hemde ilk konuşmamda.'

Salon kapısına bir göz atıp sesini alçaltarak devam etti

" Kurtlar ! Diyarbakır da Amerikan conileri birşeyler çeviriyor. "

Hiç karşılık vermeden gözlerimizi kısıp devam etmesini bekledik.

" MİT'ten haber geldi.

On tane özel eğitimli ajan Diyarbakır sokaklarında gazeteciyim bahanesi ile dolaşıyormuş. Adamlarda gazeteci kimliği olduğu için polis birşey yapamıyor. İki gün önce gece saat 24:00 te şehirden uzak arazide ki bir dağ evinde bir takım Pkk liderleri ile görüşmüşler. Bu aralar provokasyona kalkışırlarsa sonucu büyük olur. Onları beklemeden gözdağı vermemiz lazım. "

Rahman;

" Görev geldi mi komutanım ne gibi bir göz dağı vereceğiz ?"

" Daha görev gelmedi istihbari bilgiler toplanıyor. Ama tetikte olacağız. "

Kızlar içeri girdiğinde konuşmayı çoktan bitirmişti.

Kahvemizi yudumlarken iki dizini birbirine birleştirip, yerde, belirsiz bir noktaya gözleri dalan Kübra'nın masum bakışları gözüme çarptı

Dualarımda vöyle bir eş dilediğimi farketmiştim. Esmer, yüzündeki hilal gibi oymalı kaşları ve güldüğünde içinde kaybolan çekik, iri gözleri.

Rahman'ın dürtmesiyle kendime geldim. Yüzüne nasıl dalmışsam, Kübra'nın bana baktığını dahi farketmemiştim.

Rahman'a döndüğümde gözleriyle Korhan babayı işaret ettiğini gördüm.

" Değil mi Koray ? Konuşsana !"

" Ne dedin kardeş anlamadım."

Rahman;

" Biz yemeğe gidecektik yarım kaldı. Kaldığımız yerden devam edelim diyorum. "

" Hı Hı evet. Siz nasıl isterseniz." deyip Rahmanla birlikte ayaklandık.

Kızlar üzerlerini değiştirmediği için çıkmamız fazla zaman almadı. Rahmanla ikimiz önden ilerlerken giriş kapısından çıkmıştık ki arkadan aniden bir ses geldi.

Arkaya baktığımda Kübra yüzünü ekşitmiş yerde oturuyordu.

Zümra panikle yere eğilip koluna girerek.

" Ne oldu Kübra birşeyin var mı ? "

Yüzünde sahte ağlamaklı bir hal vardı.

" Ya bişeyim yok ama topuğum kırıldı."

Zümra dan destek alarak ayağa kalkmayı başarmıştı.

Kübra üzerini silkelerken Zümra kendi ayakkabılarından getirmek için çıktığımız kapıya tekrar yöneldi.

Kübra'nın iyi olduğunu gördükten sonra Rahman kulağıma yaklaştı.

" Kardeş yolcu uçaklarının kapasitelerini biliyor musun ? Kaç kişi alıyorlar ? " diye alakasız bir soru sordu.

" Ne alaka oğlum şimdi. 300-400 kişi alıyor galiba ? "

Cevabını beklerken tekrar fısıldamaya başladı.

" Oğlum uçan uçağa ne güzel uçuyor diye bakma sakın. 300 masumun kanına girersin Maazallah. Kıza içerde hiç gözünü ayırmadan baktın. Bu senin eserin gözün değdi resmen kıza. " arkasını Kübra ya dönüp gizliden gülerken gözlerine bakıp sahte bir gülücük attım.

" Hö Hö Hö espri yaptı bal kabağı. "

Zümra ayakkabıları getirdikten sonra araca bindik. Rahman şoför koltuğuna, Zümra onun yanına bizde Kübra ile arka koltuklara geçtik.

Göğüsüm daralıyor, ellerim soğuk soğuk terliyordu. Ne kadar diksiyonum düzgün ve nerede ne konuşacağını bilen bir adam olsamda konuşamıyordum.

Neydi şimdi bu dilimi kilitleyen ?

Konuşmayı bırak yanımdaki güzellik ani nefes bile verse kalbim hızlanıyor, elimi ayağımı nereye koyacağımı şaşırıyordum.

Neydi şimdi beni böyle salaklaştıran ?

Kurşunun geldiğini bile bile düşman cephesine korkmadan, sakınmadan bakan bu gözler o baktığında korkup başka yere yöneliyor.

Merminin veremediği bu korkuyu bana veren ne ?

Kübra'dan...

Yarım saatlik yolculuğun ardından çok güzel bir mekana gelmiştik. Karanlık manzaraya bakıldığında Ankara ayaklarımızın altındaydı.

Ormanın tertemiz havası daha şimdiden ciğerlerimizi okşamaya başlamıştı. Bu havayı ziyan etmemek için dağ yamacındaki restoranın geniş iskelesindeki masayı tercih etmiştik. İçeri bakıldığında bizden hariç iki çocuklu bir aile den başka kimse yoktu.

Rahman saygıyla ve güler yüzle sandalyesini çekip Zümra ya yer gösterdi. Koray da bana aynısı yaptıktan sonra yerlerimize yerleşmiştik. Ama Rahman'ın Koraya sandalyeyi çekmesi için kaşlarıyla işaret etmesi benim gözlerimden kaçmamıştı.

Rahmanla Zümra ya hayran olmuştum. Çok yakışıyorlar ve birbirlerine deli gibi aşık oldukları her hallerinden belli oluyordu.

Zümra'nın anlatmasına göre Koray ile Rahman çocukluk arkadaşıymışlar ve bu zamana kadar kardeş gibi hiç ayrılmamışlar. Yüzlerine bakıldığında birbirlerine dikkat çekecek bir benzerlikleri vardı. Sadece Koray'ın yüzü yuvarlak Rahmanın yüz hatları keskindi. Koray'ın kaşları düz ve kalın, Rahman'ın ki ise fazla kalın denilmeyecek kadardı ve oymalıydı. Boyları hemen hemen aynıydı ama Koray'ın omuzları ne kadar geniş olsada Rahman'ın ki ondan bir tık daha genişti. Bunuda Rahman'ın babasının eskiden pehlivan olmasına bağlıyordum.

Gece çok güzel sohbetle başlamış dördümüzde çok mutluyduk. Rahman Koray'ın küçükken sapan ile kuş avlayayım derken demir elektrik direğinden seken taşın tekrar dönüp kendi başını nasıl yardığını anlatmış. Koray ise Rahman'ın buz tutmuş havuzda buzun kırılıp nasıl aşağı düştüğünü ve iki kilometre yolu yürüyerek o soğukta nasıl gittiklerini anlatmıştı.

Garson siparişleri aldıktan sonra

Rahman Koray'a hayranlıkla bakıp konuşmaya başladı.

" Kardeşim benim kendi montunu çıkartıp zorla bana vermişti. "

Onlar çok farklı arkadaştı kardeştende öteydi.

Dikkat çekecek kadar bağlıydılar.

Farklıydılar, çok farklı. Bügün Rahman'ın karıştığı kavgadan çizik dâhi almadan kurtulması, hatta bırakın çiziği, kavganın ardından arabaya tekrar döndüğünde ne nefesinde, ne bakışlarında hiç bir hareketinde ve mimiğinde bir değişikliğin olmaması beni hayrete düşürmüş, düşünmeye itmişti.

Rahman dört kişiyi dövüp kavgadan çiziksiz gelmesine, yakın dövüşteki maharetinden deriz.

Ama normalde Rahman'ın arabaya nefes nefese, kırmızı bir yüzle ve polise yakalanırım korkusuyla panik bir şekilde gelmesi lazımdı lakin yok. Bunları Rahman'ın kendisi yapamaz.

Bunları böbreküstü bezlerinden kana karışan adrenalin ona zorla yaptırırdı. Hatta kavgadaki o nizamı, o sakinliği, adamın kolunu kırarken ki o soğuk kanlılığı ve yüzündeki bir çizginin dahi oynamayışı. Evet bu yaradılışa aykırıydı.

Çünkü Rahman'ın beyni böbreklerine adrenalin salgılayacak kadar gerilmemişti. Çünkü o beyin bundan çok daha büyük olaylara şahit olmuş, bu olayların bizzat içinde bulunmuştu. Bu olay onun için rutin bir aksaklıktan başka birşey değildi.

Rahman bundan çok daha büyük kavgalara girip çıkmış adamdı. Profesyonel bir boxsör, kick bokscu ağır bir şekilde yargılandıkları için sokakta dövüşe karışamazdı, karışsada panik olması kaçınılmazdı.

Rahman çok özel bir asker, istihbaratçı yada acımasız bir tetikçi olabilir miydi ?

Evet Rahman'ın beyni " Bunda ne varki canım ? Ben ne kavgalar ne savaşlar gördüm" diyordu.

Buna adımın Kübra olduğu kadar eminim ki Rahman bir muhasebeci değil !

Hatta Koray da. Çünkü kardeşten öte arkadaşı dört kişinin arasına dalarken o Rahman dan emin, sakince bekledi.

Ortalarına atılıp.

" Yapmayın arkadaşlar kaba kuvvetle bir yere varamazsınız." safsatasını da yutmuş değilim.

Korhan amcaya olan saygıları bir müdüre gösterdikleri saygıdan daha çok bir babaya gösterdikleri saygı büyüklüğündeydi.

Bugün ikisininde yakalattığı silahlar. Tamam ' Belki para nakli falan olur ondan taşıyorlardır. ' derim ama oda artık eskide kaldı. Şimdi mobil bankacılık diye birşey var . Hem özel güvenlik tutmak varken onlara mı kalmış silah taşımak. Hadi onuda geçelim. Ya polisin söylediklerine ne demeli.

" Bu silahlar Türkiye piyasasında yok ! "

Ne bunlar bir şirkette muhasebeci, nede Korhan amca bunların müdürü.

Hepsi senaryodan ibaret.

' Yanlış psikiyatriste çattınız beyler ! '

Koray dan çok hoşlanmıştım. Gerçekten edebiyle, saygısıyla, güler yüzüyle, düşünce tarzıyla, tamamiyle hayalimdeki eşti. Bunun farkına onu ilk Zümra ile Rahman'ın sözünde gördüğümde varmıştım.

Bugün Zümraların salonunda benim yüzüme dalıp gitmişti. Rahman ona seslendiğinde de duymamış, sertçe dürtmek zorunda kalmıştı. O tatlı bakışları ona karşı farklı şeyler hissetmeme neden olmuştu.

Ama tabiki bu kadar kolay değildi. Biz yanımıza süs olsun diye süs bebeği aramayız. Biz evimize yıkılmaz bir direk, adam gibi eş ve aile babası ararız.

Benim kriterlerim Koray da fazlasıyla mevcuttu.

Yemeğimizi yiyip ormanın ışıklı yürüyüş yolunda dolaşmaya başladık. Rahman la Zümra önden, bizde Korayla onların on adım kadar arkalarından gidiyorduk.

' Ufffff bunların bu soğuk hali çok canımı sıktı.'

Arkalarından koşup çifte kumruların ellerini onların şaşkın bakışları arasın da birbirine kavuşturdum.

Kaşlarımı çatıp;

"Ee çok abarttınız ama siz artık eşsiniz ya." dediğimde Rahman'ın gözleriyle masumca teşekkür ettiğini gördüm. Zümra ise çok utanmıştı ama elleri birleştiğinde sanki yıllardır birbirlerinin özlemini çekiyormuş gibi sıkı sıkıya kavramışlardı.

Ben tekrar Koray'ın yanına geçtim. O da bana birşeyler hissediyordu. Buna bazı hareketlerinden ve kaçamak bakışlarından emin olmuştum. Belkide söylemek için duygularının pekişmesini bekliyordu.

Olsun ben beklerim, bekleyeceğim...

Rahman'dan...

Zümraları kapılarında bıraktığım da saat 22:35 i gösteriyordu. İçeri geçmemiz için Korhan Yarbay ve Gülsüm yengem ne kadar ısrar etsede kapıdan vedalaşıp yuvamızın yolunu tuttuk.

Benim bakışıyla kavuran, yüzü ile nur saçan sevdiğim, ömrüm kapının önünde dikilmiş girmiyordu. Her seferinde ben gözden kaybolana kadar bekliyordu. Bende gözlerimi çekemiyor üç saniyede bir dönüp ona bakıyordum. Onun yanındayken veya ondan ayrılırken parke taşlara, sokak lambalarına, park halinde olan rengarenk araçlara bakarak zamanı ziyan etmek istemiyordum. Başımı yastığa koyduğumda ona bakmadığım her saniyeye pişman olmak istemiyordum. Yanında olduğum süre boyunca o çimen gözlerine bakmak, onlara doymak istiyordum.

' Mümkün değil ! O gözlere doymanın mümkünatı yok. '

Sabah namazına kalktığımızda abdestlerimizi alıp mescide yöneldik. Yedi kişilik tim arkamda cemaat yapmıştı.

' Sana secde yapan, senin yolunda senin dinin için savaşan bu deli yiğitleri sen ömürlerinin sonuna kadar muvaffak eyle yarabbi.' deyip huzurdan ayrıldık.

3 saat sonra...

Mert'i aramış, onu ziyaret etme bahanesi ile Özel Harekat Şubeye Yavuz başkomiserle görüşmeye gitmiştik.

Nöbetçi telefonla Yavuz başkomiserden onay aldıktan sonra kapıyı açıp bizi içeri aldı.

Mertle ikisi gözlerindeki heyecanla kapıda karşılamıştı bizi. Bina kapısından içeri girerken sağ taraftaki birbirinden yakışıklı şehitlerimizin fotoğraflarını gördüm. İçimden Fatiha okuduktan sonra gösterdikleri yöne doğru ilerledik.

' Allahım bizede senin yolunda şehadet nasip eyle Yarabbi... '

Sonunda Yavuz başkomiser'in odası olarak bildiğimiz genişçe bir odaya gelmiştik.

Yavuz başkomiser;

" Mert bize çay söyle hadi koçum." dediği ile Mert kapıya yöneldi.

Onu boydan süzerken yüzüm istemsizce tebessüm etmişti. Kapıdan çıkana kadar arkasından bakakalmış, kendikendime

' Aslanım benim. Kamuflaj ne kadar yakışmış' dedikten sonra Yavuz Başkomser'in gözlerinin içine odaklanıp ilk söze giren ben oldum.

" Yavuz abi çay dedin geldik."

Dilim çay diyordu ama gözlerimin ona ne anlattığına ve onun bunu eksiksiz anladığına emindim.

" Beyler sırrınız benimle emin ellerde."

" Nasıl anladın abi nasıl bir pot kırdık ?"

" Mert senin 10 yaşında kaçırıldığını söylemişti. Sonra geçenlerde esrarengiz bir şekilde geri döndüğünü ama ne iş yaptığını sorduğumuzda geçiştirdi." derin bir nefes alıp devam etti.

" Fazla üstüne düşmedim. Dün beni Mete komutan arayıp ' iki arkadaşlarının emniyette olduğunu. ' söyledi. Sizin sorgu odasındaki asil duruşunuzdan ve Osman'ın anlattığı kavga olayından sonra boş olmadığınızı anladım. Ondan sonra Mert'in ağabeyi olduğunu zaten sen söyledin. " dediğinde araya girdim.

" Tamam abi buraya kadar anladım. Bizim... " sesimi biraz düşürüp devam ettim.

" Bizim MUHAFIZLAR dan olduğumuzu nereden anladın ? "

Grurla güldükten sonra;

" O gece bacak kılıfındaki silahı çok kıskanmıştım. O silahın Türkiye piyasasında olmadığını biliyordum. Zaten bir Muhafız'ın basit bir silah taşımasıda saçma olurdu. Senin silahını verdiklerinde anladım. O silah unutulacak gibi bir silah değil. "

Bize hayranlıkla bakması gururumu okşamıştı.

" Abi anladığına, bizim kim olduğumuzu bildiğine göre artık sende ailedensin. Abi dememe bir sakınca yok değil mi ? " dediğimde dudak büzüp tebessüm ederek.

" Gurur duyarım ! "

Mert elinde çay dolu tepsi ile içeri girdiğinde toparlandık.

" Neredesin oğlum boğazımız kurudu." diye şaka ile çıkıştı Yavuz başkomiser.

" Acil imzalanacak evraklar vardı komserim onları hallettim. Abimle doya doya sohbet ederiz. " deyip gülerek elini omzuma attı.

Yaklaşık bir saat çay içip sohbet ettikten sonra ayrıldık.

Bir ay sonra...

Koray dan...

Korhan babanın evindeki kahvaltı faslından sonra bütün tim Yuvada toplanmıştık.

Rahman ve Zümra'nın bahanesi ile Kübra ile muhabbetimiz baya artmıştı. Gülsüm yengem anlamış olacak ki Kübrayıda çağırmıştı kahvaltıya. Artık açılmak istiyordum ama bu dil onun karşısında lâl oluyordu.

Akşam Diyarbakır'a görevimiz çıkmıştı. Oraya gitmeden bir şekilde ona söylemeliydim, açılmalıydım artık.

Gidipte dönmemek, dönüpte görmemek vardı.

" Evet kurtlar herkes tamam olduğuna göre başlayalım." demesi ile bütün dikkatimizi Korhan babaya yönelttik.

" Diyarbakır'daki gazeteci bahanesiyle sokak sokak dolaşan Amerikan ajanlarını 45 gündür takip ediyoruz. Her cumartesi gece 24:00 te farklı mekanlarda toplantı düzenliyorlar. Siz buradan akşam 19:00 çıkacaksınız.

Göreviniz bunları öldürmek değil göz dağı vermek. Bunuda etrafındaki Pkk lı nöbetçileri infaz ederek yapacaksınız. Bunlardan 4 ajanın da Ankarada olduğunu biliyoruz. " devam ederken Rahman araya girdi.

"Komutanım bunları direkt infaz etsek ?"

" Olmaz Rahman ! Bunların birini bile kaçırmanız çok kötü diplomatik krizlere yol açar. Türkiye sınırları dışında olsaydı dediğin düşünülürdü."

" Evet göreviniz bu kadar basit. Bir kaç tane çapulcu parçası . Eğer bu gözdağını verdikten sonra burada kalmaya devam ederlerse Rahman'ın dediğini uygulayacağız. Toplantı bitti herkez akşam 18:30 da burada olsun. İstirahat et." dediğinde herkes biranda " Sağol " deyip ayağa kalktı.

Rahman'a içimi dökmeye karar vermiştim.

" Rahman sakin bir kafeye falan gidelim mi ? Konuşacaklarım var. "

" Hayır mı ? "

Şaşkın bakışlarına gülüp, omzuna vurdum.

" Hayır kardeşim. Hadi çıkalım. "

Yuva'nın en yakınındaki kafeye gitmiştik.

Rahman masanın üzerinde ellerini bağladıktan sonra daha fazla sabredemeyip konuştu.

" Hadi Koray merak ettim lan. "

" Kardeş ben Kübrayı çok sevdim lan. Bir aydır düşünüyorum artık açılacağım. "

Rahman kaşlarını çatıp, gelen cevabı sindirsikten sonra aniden tebessüm etti ve masanın karşısından ensemi tutup kendisine çekti.

" Aslanım benim be ! İnşallah kabul eder kardeşim çok temiz kız vallahi sevinirim."

Rahmanın desteği benim için çok önemliydi. Hem çocukluğumuzdan bu yana yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyordu, hemde kabul etmeliyim ki kendisi tam bir insan sarrafıydı.

Heyecanla elini cebine atıp gülen gözleri ile yüzüme baktı.

" Tamam kardeşim. Çağırıyorum onları mesaileri çoktan bitti."

Rahman böyle dediğinde kalbim resmen depara kalkmıştı.

Yaklaşık iki dakika Zümra ile konuştuktan sonra telefonu kapadı.

Meraklı gözlerle ondan gelecek cevabı bekliyordum.

" Tamam geliyorlar. Tam evin sokağına dönmüşlerdiki tekrar bu tarafa yöneldiler. "

Gerçekten nefesim daralmış oturduğum sandalyede gerim gerim geriliyorum.

" Hadi kalk yüzük alalım şurda bir kuyumcu var. " dediğinde karşı çıktım.

" Dur oğlum be ! Bi bakalım kız kabul edecek mi ? "

Ayağa kalkmış olan Rahman masaya ellerini koyup bana doğru eğildi ve kaşlarını çattı.

" Ne o lan ? Liseliler gibi çıkma mı teklif edeceksin ? Oğlum bak bizim kitabımızda bu yoktur. O kıza söz ağzından çıkar çıkmaz yüzüğü takıp nişanını koyacaksın. Sonra isteme faslı falan filan. Anladın mı beni"

Haklıydı ! Dinimizcede makbul olan buydu.

" Tamam hadi gidelim." deyip hızlı çıktık.

Tekrar kafeye döndüğümüzde yarım saat geçmişti. Kızlar hâla gelmediğine göre kaşlarımı çatıp sitemimi rahatca yapabilirdim.

" Lan oğlum bunlar resmen vicdansız ya. Ne kadar pahalı bu yüzükler."

" Ne sandın ya Yavrukurt. Hem boşa değil tek taş verip eşi bulunmayan bir hazine alıyorsun. Takma para yerine gelir."

Bazen çok esaslı konuşuyordu. Derdin varsa derman bulmaya Rahman gibi kardeşinin olması büyük bir nimetti.

' Aha valla billa geliyo hacı ! '

Kübra'yı Zümra'nın yanında gördüğümde vücudum burnumun direğine kadar sızlamıştı.

Rahman yüzüme bakıp kızlara çaktırmadan dili ile dişi arasında birşeyler söylemeye çalışıyordu.

" Sakin ol topla kendini. Biliyorum çok zor aniden bu işe kalkışmak."

Kısa bir merhabalaşmadan sonra Rahmanla ben, Zümra ile Kübra karşımızda yan yana oturmuştuk.

" Zümra hadi biz yan masaya geçelim." Rahman Zümra'nın sorgulayan, Kübra'nın ise şaşkın bakışları arasında yanımızdaki masaya geçtiler.

Kübra şaşkın gözlerini bana çevirerek.

" Hayırdır Koray ! Neden böyle bişey yaptı bunlar ? " deyip tekrar Zümra'ya baktı.

Rahman Zümra ya söylemiş olacak ki Zümra elini ağzına tutup gülerek Rahman'ın masadaki elini heyecanla tuttu.

Ciddileşip, ciddi olan duygularımı söylemek için konuşmaya başladım.

" Kübra hiç konuşmadan beni dinle lütfen. Zaten çok zor benim için bu durum." dediğimde Kübra hâla çatık olan kaşlarını biranda kaldırdı.

" Kübra seni tanıdım, hatta annemin bile görüşünü aldım telefonda. Herkes beni destekliyor. Bu konulardan fazla anlamam. Gönül isterki çiçeklerle havayi fişeklerle teklif etmek ama akşam çok önemli bir işimiz var." dediğim ile Kübra araya girdi.

" Görev mi ? " dediğinde şaşkınlıkla Rahman'a ve Zümra ya baktım.

Elim titreye titreye yüzük kutusunu cebimden çıkartıp;

" Bunu sana söylemem için henüz erken. Flört olayı hem kültürümüz hemde dinimizce hoş görülmez bilirsin." deyip derin nefes aldım.

Kübra ise elini kalbine götürmüş neredeyse dışarı fırlayacakmış gibi o siyahın en güzel tonu olan gözleri ile ne diyeceğimi bildiği halde merakla bakıyordu.

Yüzük kutusunu açtım.

" Kübra benimle evlenir misin ? " deyip gözlerimi gözlerinden biran olsun çekmedim.

Rahman la Zümra yanımıza gelirken, o ellerini ağzına götürüp dolu gözlerle bir Zümra ya bir bana bakıyordu.

Anlam veremediğim şekilde Zümra'nın kulağına eğilip bir şey söyledi.

Zümra ne yapmaya çalıştığını anlamayarak ayağa kalkıp Kübra'nın ensesinden Fatma Ana kolyesini çıkardı ve Kübra'nın eline verdi.

Kübra bana duygu dolu gözlerle uzun uzun bakıp.

" Madem ' Önemli bir işimiz var ' diyorsun" deyip yüzüğü alıp kolye zincirini içinden geçirdi. Tekrar Zümra ya vererek boynuna takmasını işaret etti.

Hepimiz şaşkınca ne yapmak istediğini anlamaya çalışıyorduk.

Zümra yüzükle beraber kolyeyi Kübra'nın gerdanına taktıktan sonra Kübra konuşmaya başladı.

" Madem bu kadar önemli işiniz var yüzüğün bende. Geri döndüğünde bana ne iş yaptığınızı söylemeden bu yüzük parmağıma geçmeyecek Koray."

Çok şaşırmış çıkmaza girmiştim.

" Ne yani ' Hayır ' mı diyorsun ? "

" Hayır desem yüzüğü göğsümde taşımam. Ama gerçekte ne iş yaptığını bilmeden parmağımada geçirmem. Kararım kesin ! " deyip noktayı koydu.

" Tamam bekle beni Kübra."

Haklıydı ama neyden şüpheleniyordu ki, nereden anladı ?

Hiç konuşmadan derin düşüncelerle çaylarımızı içtikten sonra biz yuvanın onlarda evlerinin yolunu tutmak için ayaklandık.

Saat 19:00...

Bütün hazırlıklarımızı yapmış helikopter pistinde helikopterin gelmesini bekliyorduk.

Devlet bize özel, mükemmel bir helikopter dizayn ettirmişti.

UH-60 Blackhawk (Karaşahin) personel taşıyıcı helikopter. Mat siyah rengine boyanmış gövdesi vardı. Burnuna korkutucu bir şekilde dişlerini gösteren bir kurt motifi çizilmişti. Normal bir insanı ürpertecek görüntüsü dikkat çekiyordu.

Helikopter pistinin dış tarafına oturup beklerken sohbetin biri kapanıp biri açılıyordu.

Yaklaşık on metre arkamızda çantasına oturup yıldızlara bakan Rahman'ın insanın içine işleyen sesi duyuldu.

Güneş burada da var

Taki batana kadar

Yıldızlar yine parlar

Şafak atana kadar

Bilsen şimdi nerdeyim

Çılgın gecelerdeyim

Uzun bir seferdeyim

Gücüm yetene kadar

Gonca güllerim vardı

Burcu burcu kokardı

Rengi soldu sarardı

Sevip tutana kadar

Bir Mustafa Yıldızdoğan şarkısıydı. Bulunduğumuz atmosfere uyan muhteşem bir şarkıydı.

'Bu aşk denen illet kurşundan beter lan!'

Helikopter; sonucu ne olacağı meçhul bir görev için ayaklarını yerden kesti.

 

BÖLÜM SONU...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%