@batingam
|
Zümra'dan... 19 Temmuz 2016 Rahman o sabah çıktıktan sonra ne ondan, nede Korhan babamdan haber alamazken haberler, gazeteler, sosyal medya aralıksız Kara Muhafızlar dan bahsediyorlardı. " BÜYÜKBAŞ HAİNLERİ İNFAZ EDEN TİM ! " " KİM BU KARANLIK ADAMLAR ? " " DERİN DEVLET GERÇEK Mİ ? " "BUNLAR POLİS DEĞİL ASKER DEĞİL PEKİ NE ? " "CUMHURBAŞKANLIĞININ İNFAZ TİMİ ! " Bazı gazete manşetleri bunlardı. Kara Muhafızları tanımayan medya kendi kafalarınca birşeyler uyduruyor, sosyal medya onlarla çalkalanıyordu. " Ben herzaman demişimdir; " bu devletin yurt dışında infazcıları var " diye. İşte onlar bu gece yurtlarını korudular. ------------------------------------------------------------ Bizim gerçeğimizi Amerika film yapmış CEHENNEM MELEKLERİ Ankara ve İstanbul da görüldü. ------------------------------------------------------------- Adamları gözlerimle gördüm.Bu adamların resimlerini gösterseniz terör diye bir sorun kalmaz bu ülkede. -------------------------------------------------------------- Oğlum adam gözlerimizin önünde 3 tane adamı kuleden aşağı attı lan... Nasıl bu adamlar gibi olurum yaş Ve KPSS şartı var mı ... :)) Evet tam olarak olmasa da Kara Muhafızları artık tüm Türkiye tanıyordu. Sosyal medyada onlardan gururla bahsedilmesi ister istemez gururumu okşamıştı. Onlar şüphesiz bu ülkenin fedakâr ve vefakâr çocuklarıydı. Koray'dan... Üç gündür boğazımızdan sıcak bir yemek geçmemişti. Evet biz buna alışkınız ama şehir içinde görev yapıpta aç kalmak biraz abes kaçıyordu. Artık tüm Türkiye ismimizi cismimizi bilmesede bizi fazlasıyla tanımaya başlamıştı. Rahman televizyon odasının kapısını açtığında uzattığım ayaklarımı topladım. " Koray hadi yemekler geldi. Boğazımız dan doğru düzgün birşey geçsin. Görev var bir saat sonra. " Yanına ilerleyip herzamanki gıcık halimle omuz attım. " Hadi kanka bakalım daha ne kadar aç kalacağız. Görevin ne olduğu meçhul. " dediğimde Rahman ters ters yüzüme baktı. Bildiğim halde bilmemezlikten gelerek pişkin pişkin devam ettim. " Ne oldu kardeş neden öyle baktın ?" " Koray gitgide değişiyorsun ama dur bakalım hayırlısı." Hâla saf ayağına yatıyordum. " Ne oldu ? Ne dedim ki Reis ? " " Oğlum kanka ne lan ? İki çocuk babasısın sen. Ne zaman ağır uslu adam olacaksın ? " dediğinde güldüm. Bayılıyordum onu böyle kızdırmaya . Koridorda Rahman'a yüzümü dönüp, ilkokul çocukları gibi geri geri yürümeye başladım. " Kardeş biraz kendini geliştir. Zaman değişiyor artık gençler birbirlerine böyle hitap ediyor. " " Yok oğlum ben böyle iyim. " dediğinde Korhan baba'nın Rahman'ın arkasında köşeyi dönüp geldiğini gördüm. " Kings Korhan baba geliyor. " Surat ifadesini gördüğümde kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum. Dili ile dişi arasında tehtid etmeyi ihmâl etmemişti. " Oğlum başlıcam şimdi Kingsine, Kankana " deyip yüzünü Korhan Albay'a döndü. Korhan baba yaklaşıp ortamıza girerek hem yürüyüp hem konuşmaya başladı. " Biraz acıktık sanki. Geldi mi yemekler ?" Rahman; " Geldi komutanım ! " " Eeee kimdeniz bugün ? " Korhan baba bana bakarak sormuştu bu sorusunu ama cevap veren yine Rahman oldu. " Koray'danız komutanım. 'Kankalarımın canı sağolsun! 'dedi. Kavurmaları kardeşim ısmarladı." deyip bana bakmadan hınzırca güldü. 'La benim bundan neden haberim yok ? ' diye düşürken Korhan babanın arkasından geçip Rahman'ın yanına geçtim. " Sağol evlat ölmüşlerinin canına değsin." " Afiyet olsun Komutanım sağolun " deyip Rahman'a böbreğine dürttüm. " Oğlum ben yemek falan ısmarlamadım nerden çıktı bu ?" dediğimde yüzüme bakıp gülmeye başladı. " Hani seçtiğin ayakkabıyı internetten alsın diye kartını ve şifreni Samede verdin ya... " " Eeeee ! " diyerek devam etmesini işaret ettim. " Kartı görünce karnımız acıktı bizde kavurma ısmarladık bütün time. " dediğinde kendimi çok saf görmüştüm karşısında. O arada masaya gelmiştik. Samed bana bakıp dişlerini göstererek gözünü kaçırdı. Rahman'a yaklaşıp herzamanki sitemime başladım; " Siz var ya alayınız üçkağıtçısınız lan. Oğlum kredi kartı görünce insanın karnı mı acıkır ? " O arada Korhan baba araya girdi. " Koray hayırdır oğul ? Bir tane bebek daha mı geliyor ? Neye borçluyuz bu güzel kıyağını. " Yemeğimi açarken Korhan babaya bakarak tebessüm ettim. " İçimden geldi komutanım afiyet olsun. " dediğimde masadan kıkırtılar gelmeye başladı. Rahman ağızı dolu bir şekilde aniden bakıp yaklaştı ve fısırdamaya başladı. " Oğlum tam bir yalakasın lan. Bana farklı komutana farklı konuşuyosun. Ama böyle devam et kardeşim Allah yenen yere verir." deyip güldü. " İşin gücün kavurma başka yemek bilmez misin oğlum sen ? " Ters terste baksam, sitemde etsem bu yemek alınmış o para gitmiş. Zaten yemeği açıp gördüğümde para pul silinmiş gitmişti aklımdan. Gerçekler böyle. Onlar benim çocukluk arkadaşım, onlar benim kader ortağım, onlar benim can yoldaşım, onlar Hak yolunda hak davası için gözünü kırpmadan ölüme giden adamlar. Yesinler kardeşlerim. Bana onun sevabıda yeter ecri de. Varım yoğum onların olsun. Rahman ve Zümra dan 4 ay sonra bende Kübra ile düğünümü yapmıştım. Yavuz adında 3 yaşında bir oğul, Aslı adında 1 yaşında güzel bir kız nasib etti Yaradan. Bana bu güzellikleri nasib eden Rabbim aynı güzelliklerle Rahman ve eşi Zümra'yı sınav ediyordu. Rahman ne kadar belli etmesede kafasına takıyordu onların içinde bulunduğu bu durumu. Rahman için çocuk bir evde herşeydi. Şûra onun bu yarasına az da olsa merhem oluyordu. Yemekler yenmiş masa temizlenmişti. Korhan baba kimsenin bilmediği önemli görevi anlatmak için Timi masaya tekrar topladı. " Kurtlar bir yıl önce bu günleri hayal dâhi edemezdik. Artık bizi tüm Türkiye tanıyor ve bütün gazeteciler bütün çabalarıyla sizi arıyor. Durumlar çok değişti. " dedikten sonra derin bir nefes alıp devam etti. " Şimdi çocuklar ! Hükümet bizi artık biliyor. Cumhurbaşkanı uçaktayken 1. Ordu komutanı arayıp. ( Sayın Cumhurbaşkanım ben 1. Ordu komutanı Havaalanı temiz inebilirsiniz.) demiş. Cumhurbaşkanı da haklı olarak. ( Size nasıl güvene bilirim ? ) dediğinde. 1. Ordu komutanı dedemizi kastederek. ( Beni ona sorun ) demiş ve uçak havaalanına inmiş. Siyasetteki dedemiz Kocakurt olmasaydı uçağın inmesi biraz zordu. Şimdi Cumhurbaşkanı Akçakocayla görüşmek için Kocakurt eşliğinde Kazan da bir bağ evine gelecek. Cumhurbaşkanı Akçakoca'nın izni ile bizi tanıyıp bilmek isteyecektir. Akçakoca artık bunda bir sakınca olmadığını düşünüyor. Herkesten önce oraya biz gideceğiz ve onları bekleyeceğiz. Bu aslında bir görev değil, buluşma diyelim." deyip konuşmasını bitirdiğinde. "Peki ondan sonra ne olacak komutanım ? " dedim. Masadaki ellerine bakan gözlerini karşısındaki bana çevirerek " Ondan sonra ne olacak ? Eğer Cumhurbaşkanı Kocakurtu bir danışmanı olarak görüp eşgüdüm çalışırsa çok kan akacak Koray çok. " diye cevap verdi. " Ne yönlü komutanım ? " diye araya girdi Samed. " En başta işimiz darbe girişimini gerçekleştiren terör örgütü, daha sonra PKK nın şehir yapılanması çökertilecek. Bunlar sürerken sınır güvenliğimiz sağlanacak. Yani Suriye ye bir tampon bölge kurulacak. Tabi bu benim tahminim. Daha sonra Suriye de ve Kuzey Irakta önemli bir otoriteye sahip olacağız " dediğinde. Rahman söze girdi; " Esir Türkün kolundaki zinciri kırmayıda nasib eyle yarab " dedi içini çekerek. Korhan baba yüzünü kaplayan gururlu gülümsemesi ile Rahman'ın omzunu sıktı. Konumuzla bu sözlerin ne alakası vardı ? Korhan babadan hariç ben dahil kimse Rahman'ın ne demek istediniği anlamamıştı. Korhan baba bunun farkına varmış olmalı ki tek tek hepimizin yüzüne bakıp. " Musul ve Kerkükteki kardeşlerimizi kastediyor Rahman kurtlar. " dediğinde hepimizin kaşları hayretle kalktı . " Ulan kardeşim beeee ! " deyip. Yanımdaki Rahman'ın başını kendime çekip öptüm. "Ondan sonrada Kızıl Elma inşallah. " Herkes hasretle bakan gözleriyle. " Amiin" diye karşılık verdi. Bizim Reisimiz Karabasan böyledir işte. İnsanı tam yürekten vuran tılsımlı sözleri vardır. Durur durur bir söz söyler. Herkesin o anda pusatları kuşanıp harbe gidesi gelir. Korhan Albay; " Hadi çocuklar kalkalım artık vakit yaklaştı. " deyip ayaklandı. Bağ evine vardığımızda Kara Muhafızlar timi, Korhan Albay, yani Mete Komutan ve kuş cıvıltılarından başka birşey yoktu. Bağ evinin bulunduğu yere ağaçların gölgelediği bir toprak yoldan geldik. Etrafı dikenli tellerle çevrili yaklaşık 6 dönüm bağın en başında yer alan 150 metrekarelik tek katlı lüks denilemeyecek kadar eski bir ev göze çarpıyordu. ' Kocaman Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve parti lideri Akçakoca dede ile burada mı buluşacak ? ' diye düşündüm. Gerçekten devletin işine akıl sır ermiyordu. Cumhurbaşkanı buraya korumasız gelecekti. Akçakoca'nın bilinmesi, hele birde Cumhurbaşkanı ile birlikteliğinin deşifre olması iyi sonuçlar doğurmayacağı aşikârdı. Herkes kendince kendi aklından bu durumu yorumlarken toprak yolda ilerleyen bir arabanın sesini işittik. Camları filmli siyah bir Mercedes arazi aracı bağın sürgülü kapısından içeri girdi. Bu dedemiz Akçakocanın arabasıydı. Şoförü beklemeden kapıyı açtığımızda atik bir hareketle aşağı indi. Bu adamdan geçen yıllar hiç birşey almıyordu, hâla aynı heybet, hala aynı bakışlar ve aynı atiklik. Ona doğru yaklaşıp bize diktiği şefkatli ve gurur dolu bakışlarının arasında bütün Muhafızlar tek tek elini öptük. " Aslanlarım benim sizi yaradana kurban olsun bu adam. Yüzümü kara çıkarmadınız Maşallah " dedi ve alınlarımızdan öpüp Korhan babanın açtığı evin kapısından içeri girdi. Aradan on dakika geçmemiştiki bir lastik sesi daha gelmeye başladı. Hemen kendimize çeki düzen verip en başımızdaki Rahmanla beraber bütün tim saf düzeni sıraya geçtik. Bu kez sürgülü kapıdan giren siyah AUDİ Q7 idi. Şoför araçtan inip arka kapıyı açtı. Bu Cumhurbaşkanıydı. Diğer kapı ise şoförü beklemeden içerden açıldı. Bu 5 yıldır görmediğimiz Kocakurttu. Cumhurbaşkanı hayret ve gururla karışık bakan gözleriyle maskeli yüzlerimize dalıp gitmişti. Elleri arkasında bağlı bir şekilde konuşmaya başladı. " Söylenecek bir söz bulamıyorum hakkınızı helâl edin yiğitler. " dediğinde. Hiç sesimizi çıkartmadan hepimiz aynı anda baş selamı verdik. Bir süre daha baktıktan sonra içeri geçtiler. 2 saat sonra... İki saatin sonunda Kocakurt ve Cumhurbaşkanı dışarı çıktı. Bizi selamladıktan sonra. Araçlarına binip uzaklaştılar. Onlardan hemen sonrada Akçakoca kapıyı açtı. Korhan babaya yönelip; " Eee Korhan Gülsüm kızım Tuğçe meleğimiz ne yapıyor iyiler mi ? " Korhan albay; " Sağol dede Hamdolsun herkes iyi. " " Eeee hiç bakmıyorsun bu ihtiyara önceden ne mangalımız eksik olurdu ne tatlılarımız. " Sağ elinde bastonu, sol eliylede Korhan babanın omzunu sıkarken Korhan Albay konuşmaya başladı. " Estağfirullah Dede herzaman kapımız açık. " Akçakoca saatine bakıp; " İki gün sonra senin bahçede buluşuyoruz. Kabul edermisin Gülsüm kızıma söyle bakalım o ne diyor Müsait mi ?" Korhan Albay; " 'Kabul eder mi ? ' ne demek bizim için onur. O da çok memnun olacaktır Dede bekleriz. " dedikten sonra Akçakoca tekrar sırayla alnımız dan öptükten sonra Mercedesine yöneldi. Arabanın önünde durup Rahman'a doğru bakarak; " Rahman sen benimle gel oğul. " dediğinde Rahmanla beraber hepimiz şaşırmıştık. " Ne kaldın öyle gel bakalım Orhanımın emanetini üzüyor musun bi sohbet edelim seninle. " dedi. Rahmetli şehidimiz Orhan komutanımızın kızı Zümray'ı kastediyordu. Rahman seri bir şekilde araca doğru ilerledi tam ön kapıyı açacakken Akçakoca bastonla arka kapıyı göstererek. " Oraya değil buraya, benim yanıma otur." deyip engelledi. Önden Akçakoca, arkasından Rahman araca binerek sürgülü kapıdan çıktılar. Bizde toparlanıp araçlara bindikten sonra yuvaya gitmek üzere yola koyulduk. Yuvaya gidip çaylarımızı içtikten sonra üzerimizi değişmek için soyunma odalarımıza gittik. Odadan çıkıp Rahman'ı aradım. " Kardeş neredesin açtığına göre Akçakoca'nın yanında değilsin. " " Yok ben geldim yuvada atış poligonundayım. " dediğinde şaşırdım. " Oğlum ne poligonu üç gündür aileni görmüyosun. Hadi ben değiştim üzerimi seni bekliyorum. " " Sen git Koray ben biraz daha buradayım." ' Tövbe Bismillah ! ' Telefonu kapadıktan sonra poligona indim. Rahman tek başına ani silah çekip karşısındaki bel üstü hedefe ateş ediyordu. Selam verdikten sonra arkasındaki koltuğa oturdum. Yanlız bu işte bir terslik vardı. Rahman hedefin ölümcül olan yerlerine ateş etmiyordu. Hedefin ne kafasında, ne kalbinde, nede göğüs kısmında delik yoktu. Sadece omzuna ateş ediyor ve her tek el ateşte hedefi kendine yaklaştırıp omzundaki deliğe bakıyor. Yeni hedefi astıktan sonra hedefin omzuna keçeli kalem ile bir santim çapında nokta koyuyordu. Ne yaptığını anlamak için ona doğru yaklaşıp sordum. " Kardeş ne yapıyorsun sen ? Neden omuz, neden kalemle işaretliyorsun ? " Tabancayı önündeki atış sehpasına bırakıp bana döndü. " Tabanca ile nokta atışı yapıyorum kardeş. Onun için nokta koyuyorum. " dedi ve silahını tekrar aldı. " Peki neden omuz ? " Saçmaydı ! Muhafızlar arkasında yaralı veya sağ bir düşman bırakmazdı. Silahı beline takıp atış için konsantre olduktan sonra belinden çıkarıp daha iki saniye olmadan hedefi nişanlayarak ateşledi. Evet buda omuzdandı. Daha sonra bana dönüp. " Kafadan, göğüsten vurmaya sıkıldım. Bi farklılık olsun dedim. " Kafamı sıkılmışcasına yana çevirip. "Lan oğlum acıktım hadi bırak şu saçma sapan fantazileride gidelim. Kübra ile çocuklar sizdelermiş iki gündür. " Bana bakıp; " Valla çok iyi yapmışlar onlar için iyi olmuş. Sen arabanın yanında bekle ben üzerimi değişip geliyorum." dedi silahı bacağındaki kılıfa yerleştirirken. Zümra'dan... Yanımdaki Kübra'ya dönüp elimi çırptım. " Eveeeeettt kuru fasulyemiz hazır. Geriye kavurmalı pilav ve çoban salatamız kaldı." " Kızım bu adamlar eti ne kadar seviyor Allah aşkına." deyip şaşkın gözlerle bakarak devam etti. " Zümra, Koray bir yemek yer akıllara zarar. Üçüncü tabağı istemezse şaşırıyorum ' Acaba hasta mı ? ' diye " dediğinde ikimizde güldük. " Gerçekten; Rahman da öyle. " "Biz onların yediği yemeği bırak yemeyi, koklasak kilo alıyoruz. Peki bunların yedikleri nereye gidiyor. Hiç kilo almıyorlar." diye sordu Sesimi kısarak konuşmaya başladım. " Onlar Kara Muhafızlar Kübra. Onların yaptıkları spor normal bir insanın veya askerin yapabileceği sporlardan değil. " deyip burnuna parmağımın ucu ile dokunup devam ettim. " Yani onların neyi normal ki yemek yemeleri normal olsun. " " Valla haklısın Rabbim esirgesin onları " dediğinde; " Amiiin ! " deyip işime koyuldum. Bahçe kapısının sesi duyulduğunda istemeden de olsa panikledim. " Geldiler Kübra vallahi geldiler. " deyip kocama olan özlemimle kapıya koşarken aklıma hassas rahmimdeki şebek geldiğinde hızımı kesip adımlamaya başladım. Kapıyı açıp önden bana doğru gelen Kara Gözlü adama bakışlarımı odaklamıştım. Kübra arkamdan konuşuyordu ama bir türlü gözümü çekip yüzüne bakamıyordum. " Yemin ediyorum hastayım sizdeki bu aşka. Evliliğinizden dört yıl geçti aşkınız azalacağına dahada çoğalıyor. Üç gün ayrı kaldınız ne ara bu kadar özledin. " Ona baktığımda hayranlıkla beni seyrettiğini gördüm. Derin bir nefes alıp verdim. " Ben o yanımdaykende onu özlüyorum Kübra " deyip tekrar Rahmanıma baktım. Eşlerimiz içeri girdiğinde arkalarından kapıyı kapatırken Koray'ın oğlu Yavuz koşup özlediği babasının bacağına sarıldı. Koray kucağına alıp öptükten sonra hiç sarılmadan Rahman'a verdi kucağındaki Yavuzu. Koray Rahman'ın yanında oğlu Yavuz ve kızı Aslıy'ı öpmez kucaklamaz hatta konuşmazdı bile. Her geldiklerinde veya biz onlara gittiğimizde çocuklarla Kübra ilgilenirdi. Biliyordum Rahman ve Koray arasındaki kardeşliği. İkiside mükemmel karaktere sahip insanlardı. Rahman'ın böyle şeye üzüleceğini sanmam ama Koray muhtemelen. ' Ben çocuklara sarıldığımda Ya kardeşim üzülürse' diye düşünüyordu . Misafirlerimizi yolcettikten sonra Şura odasına çekildi bizde kahvemizi yapıp iki çifte kumru televizyon karşısında yudumlamaya başladık. Ben kanepede oturan Rahman'ın göğüsüne başımı yaslamış televizyona bakarken, o yere bakıp birşeyler düşünüyordu. Sadece şimdi değil, Korayla kapıdan girdikten bu zamana kadar böyleydi. En sonunda dayanamadım başımı göğüsünden kaldırdırıp gözlerinin içine baktım. " Rahman bişey mi oldu neden böyle dalgınsın ? " Şakağımdaki saçlarımı çekip yüzümü açtıktan sonra; " Yok bitanem ne olacak ? Üç gündür çok yorulduk ondandır." Hayır inanmamıştım. Ben Rahman'ın yirmi günlük göreve gittiğinide biliyorum. Ama hiç bu kadar dalgın olduğunu görmemiştim. Ne olursa olsun o gözler bana sıcacık bakardı. Sonra birden " Zümra ! " dediğinde gözlerine baktım. O kadar boş bakıyorlardı ki Gözlerime bakıp bir süre bekledikten sonra " Seni çok seviyorum. " Hayır bunu söylemeyecekti, başka bişey söyleyecekti ama vazgeçip değiştirdi. Bende hiç bozuntuya vermeden. " Bende seni seviyorum kömür gözlüm " deyip gülerek boynuna sarıldım. Korkutmuştu bu hali beni. Çok korkuyordum. İki gün sonra... Rahman sabah namazını kıldıktan sonra üzerini giyindi. Ben uyuyor gibi yapıp ne yaptığını seyrederken bana doğru yaklaşmaya başladı. Alnımdan öpüp Şura'nın odasına geçti. Gizlice peşinden çıkıp kapı aralığından seyretmeye başladım. Şura'nın dağınık saçlarını yüzünden çekerek alnından öptü. Bir müddet seyrettikten sonra kapıdan çıkmak için arkasını döndüğü anda gözgöze geldik. Kollarım göğüsümde bağlı; " Rahman Allah aşkına, yalvarırım söyle; iki gündür bir derdin var senin. Hem bu saatte neden çıkıyorsun ? " " Yok yosun gözlüm yok. Ne olsun çok şükür eksiğimiz yok. Bak bunuda sıkıntısız atlattık. Bir sorun olduğundan değil. Uyku tutmadı erkenden gideyim dedim." Hayır inanmıyordum. O benim kocam. Vardı, birşey vardı. Tam bişey soracaktım ki tekrar alnımdan öpüp susturdu beni. " Tamam yeter takma kafana hadi Allaha emanet olun. " deyip gitti. Koray'dan... "Oğlum iki gündür ne atışı bu ? Poligondan çıktığın yok. " diye sordum atış koridorundaki Rahman'a. Yüzünü dönüp; " Koray hatırlıyor musun 15 yaşında güven atışı yaptığımızı ? " Alakasız sorduğu soruya cevap verdim. " Evet hatırlıyorum. Ne oldu ki ? " diye karşılık verdim. " Bi gelir misin ? " dediğinde ayağa kalkıp yanına gittim. Dağda, taşta, şehirde, bütün tehlikeli görevlerde hiç ayrılmadığın arkadaşının sana güveninin sağlamlaşması ve adranalin kontrolünü ayarlaya bilmemiz için yapılan bir atıştı bu. Arkadaşın küçük bir hedefi başının üzerinde tutar diğeri hedefe nişan alıp ateş eder. Şarjör bittiğinde roller değişir. Beni 25 metre uzaklıktaki hedefin önüne götürüp yanına sabitledi. Daha sonra arkamdaki belüstü hedefin sol omzunu arkamdan görünecek şekilde çıkardı. Rahman nişan aldığında hedefin sadece sol omzunu görecekti. "Oğlum çocuklaşma ne yapıyorsun ? Biz bunu 15 yaşında yaptık " dedim. Uzaklaşırken cevap verdi. " Dur be oğlum bir kez sadece. " Uzaklaşıp silahını beline taktı ve tekrar aniden çıkartıp daha 2 saniye olmadan ateşledi. Soluma baktığımda keçeli kalemle işaretlediği yerden vurduğunu gördüm. Hedefi yerinden çıkartıp elimde sallayarak ona doğru yürümeye başladım. Uzatıp kaşlarımı çatarak hedefi uzattım; " Al lan şunu zırdeli. " Kağıda baktığında gözleri parladı. Karnına elimin tersi ile vurup; " Hadi oğlum erken çıkalım. Bugün Akçakoca ile yemek var Korhan babalarda. " dediğimde omzuma vurup " Hadi çıkalım " diye karşılık verdi. Rahman da bir sıkıntı vardı. Bunu üç gündür seziyordum ama kendi söylesin diye bekliyordum. ' Dur bakalım çıkar kokusu ' 4 saat sonra... Yemek bitmiş Akçakocayı yolcetmek için dışarı çıkmıştık. Yemekte Rahman'ın Akçakoca dedeye diklenerek konuşması başta Korhan baba olmak üzere bütün timin moralini bozmuştu. Rahman'ın; "Ben bıktım artık Akçakoca ölüme atlayıp değer görmemekten bıktım artık. " dediği aklımdan çıkmıyordu. ' Oğlum nasıl söylersin bunu lan ? ' Rahman, Dede dediğimiz Akçakocaya kod adı ile hitap etmişti. Dışarı çıktığımızda Rahman'ın Akçakoca dede ile vedalaşmadan uzaklaşması moralleri daha da altüst etmişti. Tepe lambası yanan bir ambulans yanımızda durup adres sormaya başlamıştı ki Akçakoca'nın güvenliğini göz önünde bulundurup biraz öne gitmesi için şoföre işaret ettim. Ambulans öne doğru giderken peşinden takip ettim. Arkamdan aniden bir silahın mermiyi yatağına süren kızak sesini duymuştum. " Hayır laaaaannnnn ! " " Ben artık çocuk değilim ihtiyar. " Arkama dönmüştüm ki silah 4 defa ateşledi. " Rahmaaaannn ! " diye bağırdım ama çoktan karşı evin bahçesine atlamıştı. Olanca gücüm ile Korhan babanın yanına koştum. Gittiğimde Korhan Albay omzundan vurulmuş ama gözlerinde acı çektiğine dair hiç bir ifade yoktu. Şaşkınlık vardı. Şaşkın bir şekilde, öylece Rahman'ın atladığı bahçeye bakıyordu. Ambulanstaki personel hızlı bir şekilde Akçakoca'ya yöneldi. O tarafa gittiğimde dizlerimin bağı çözülmüş yere yığılmıştım. Akçakoca göğüsünde üç mermi deliği ile yatıyordu. Doktor; " Hemen alın ambulansa nabız çok yavaş." diye bağırdı. Akçakoca'yı acele ile ambulansa alırken, Korhan babaya da tampon yapıp, ön koltuğa geçirdiler. Ambulans son sürat hastane yolunu tutarken bizim elimizden gelen tek şey onu takip etmek olmuştu. Hastaneye vardığımızda Korhan Albay'ı yürüyerek, Akçakoca'yı ise sedyede direkt ameliyathaneye aldılar. Yirmi dakika sonra Akçakoca'nın doktoru çıkıp bize doğru yaklaşmaya başladı. Yüzündeki ifade herşeyi anlatıyordu. " Üzgünüm hastayı daha ameliyat masasına almadan kaybettik. Tüm müdahalelerimize rağmen kurtaramadık. Başınız sağolsun. " dedi ve uzaklaştı. Hepimiz yıkılmıştık. Elinde şefkati ve merhametiyle büyüdüğümüz bir dediğimizi iki etmeyen dedemizemi yanayım, yoksa katilinin can dostum, hepimiz gibi Akçakoca'nın büyüttüğü kardeşim Rayman olduğuna mı ? " Hayır o Rahman değildi lan değildi. Bizim Reisimiz bunu yapmaz oğluuum ! " diye feryat ediyordu Samed. Zümraya baktığımda rengi sapsarı olmuş gözlerindeki yaşla yerdeki mozaiğe dalmış gitmiş, delirmiş gibi bakıyordu. " Hayır ! Hayır kardeşim. Benim kardeşim Rahman katil Olamaz. "
|
0% |