Yeni Üyelik
28.
Bölüm

27.BÖLÜM KARANLIĞA TESLİM

@batingam

 

 

ASEL' den...

 

" Anlaşıldı Dede ! Bizde elimizden geleni yapıp vaktinde yetişmeye çalışırız........ Evet ama Özel Harekat'ın orada bulunması geri çekilmelerine sebep olur. Biraz riskli olsada onları toplamamız lazım. İçlerinden birini dahi sağ elimize geçirirsek nerede barındıklarını buluruz. ......... Evet dedem Muhafızlar yeter. Özel Harekat pusuya yatsın gözükmesinler. Muhafızlar bayanlara hissettirmeden yemek bahanesi ile Korhan'ın evinde toplansınlar........ Sağol Dedem Allah razı olsun. " diyen Pusat komutan telefonu kapattı.

 

İstanbul Atatürk Havaalanına inip araç kiraladıktan sonra Ankara'ya yola koyulmuştuk. Varacağımız yere bir saat kala Akçakoca dede aramıştı. Hiç iyi şeyler olmadığını Pusat komutanın yüzüne bakıp anlamak mümkündü.

 

" Komutanım ne oluyor. Korhan Albay, Özel harekat falan geçti konuşmanızda " deyip Pusat komutandan gelecek cevabı merakla beklemeye başladık.

 

" İtalyanları bayağı üzmüşüz Rahman. Ankara da ayaklanmalar görülmüş. Pkk ile iş birliği yapmışlar. Muhtemelen bu gece Korhan'ın eve pusu atacaklar ama sen düşünme geldiklerinde Zebanileri onları bekliyor olacak." dediğinde Zebaniler derken Rahman'ın timinden bahsettiğini anlamışttım.

 

Rahman'ın gözünü yoldan ayırmayıp ön koltukta kıpırdanmaya başlamasından gerildiği anlaşılıyordu.

 

Ama başka bir haller daha vardı. Uçağa bindiğimizde Rahman'a siyah kot pantolon, siyah tişört ve siyah deri ceket vermişlerdi.

 

Rahman arabanın içi sıcak olduğu halde hâla deri ceketi çıkarma gereği duymuyor, alakasız bir şekilde terliyor ve göz kapaklarına ağırlık çöküyordu.

 

" Yetişmemiz lazım komutanım ! " dediğinde Pusat komutan başını ona çevirdi.

 

Rampaya tırmanmaya başlayan aracın vitesini küçülttükten sonra konuşmaya başladı.

 

" Oğlum sıkıntı yok onların kılına zarar veremezler. Korhan kardeşim, Muhafızlar evladım, Zümra ise benim öz kızım rahat ol yetişeceğiz. "

 

Rahman'a baktığımda gözleri yumulur gibi oluyordu. Hava alanından buraya kadar dudaklarından ne dua eksik olmuştu ne zikir.

 

Pusat komutan Rahmana bakıp.

 

" Rahman.... Züm.... Zümrama iyi bakıyorsun onu üzmüyorsun değil mi evlat ? " deyip Rahman ona baktığında gözlerini istemsizce Rahman'ın gözlerinden çekti.

 

Rahman Pusat komutanın direksiyondaki sağ elini alarak öpüp alnına koydu.

 

Tam konuşacaktı ki Pusat komutan aniden konuşmasını kesti.

 

" Lan sen yanıyorsun oğlum ! neden söylemiyorsun ? Ateşin neredeyse 40 derece. Söylemiştim enfeksiyon kapacağını, vallahi söylemiştim. Hemen en yakın hastaneye sapıyoruz." dediğinde

 

Rahman kaşlarını çatıp.

 

" Sakın komutanım sakın ! Bir daha asla yüzünüze bakmam. Beni Allah'dan başka hiç bir güç ailemin iyi olduğunu görmeden hastaneye yatıramaz. Beni tanıyorsunuz bunun için elimden gelen deliliği yaparım." dediğinde. Pusat komutanda, bende ne yaparsak yapalım emelimize ulaşamayacağımızı anlamıştık.

 

Rahman'ıngözleri yola dalmış tebessüm ediyordu. Pusat komutana baktıktan sonra konuşmaya başladı.

 

" Zümra iri çekik yosun yeşili gözleriyle çok güzel bir eş, o insanı karşısında eriten sesi ve eşsiz muhabbetiyle muhteşem bir arkadaş, merhametiyle mükemmel bir anne..... "

 

" Neeeeee ! "

 

Pusat komutanın aniden çıkışıyla olduğumuz yerde sıçradık.

 

Rahman tuttuğu nefesi verip, bıkkın bir şekilde isyanını dile getirdi.

 

" Yav yapma komutanım ! Bende birşey oldu sandım. "

 

Pusat komutan günlerdir yapmadığı şeyi yapıyor gülümsüyordu.

 

" Lan oğlum ben her ay Zümra'dan haber alıyorum. Hiç biriside çıkıp dede oldun demedi."

 

Rahman;

 

" Değilsin zaten komutanım. Şûra isminde dünyalar güzeli bir kızı evlat edindik. Şûra Azerbaycan'daki şehit profesörün kızı. Aramızda açıklanması mümkün olmayan bir bağ oluştu bizde ayrılmak istemedik. " dediğinde Pusat komutan aniden durgunlaştı.

 

" Evet evet evlat şimdi anladım. Haberim var Şûra dan. Hatırladım Azerbaycan operasyonunuzu. "

 

Rahman başını eğmiş deri ceketinin kol düğmesi ile oynarken kısık bir sesle konuşmaya başladı.

 

" Bizim ..... " deyip boğazını temizledikten sonra camdan yolu seyrederek devam etti.

 

" Sana söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama, bizim beş yıldır çocuğumuz olmuyor komutanım. " dediğinde Pusat komutan duyduğuna inanamıyormuşcasına ne yapacağını, elini ayağını nereye koyacağını, ne diyeceğini şaşırmıştı.

 

" Daha gençsiniz Allah'tan ümit kesilmez oğlum " diye bildi.

 

Rahman tekrar kol düğmesiyle uğraşarak derin bir nefes alıp verirken sahte bir gülücük takınarak konuştu.

 

" Buda bizim sınavımız Baba ! "

 

Araba aniden zikzak çizmeye başladı. Biz ne olduğunu anlamazken Pusat komutan aracı toparlayıp şaşırmış halde Rahman'a baktı.

 

Rahman'ında birşey anlamadığı belli oluyordu.

 

" Ne oldu komutanım ? " dedi şaşkınlıkla komutana bakarak.

 

" Daha ne olacak lan bana baba dedin. Baba dedin baba baba ! "

 

Rahman bezmişce başını yana çevirip;

 

" Ee normal komutanım eşimin babası benimde babamdır. " dediğinde Pusat komutan Rahman'ın omzuna kolunu atarak kendine çekip tek kolu ile sarıldı.

 

Rahman;

 

" Yani buna bu kadar şaşırman için bir sebep yok değil mi ama Kayınpeder ? " dediğinde Pusat komutan Rahman'ın omzuna sıkı bir yumruk attı.

 

Rahman'ın söylediğine ve duyduğu anda Pusat komutanım'ın yüzünün aldığı şekle bende kayıtsız kalamayıp sesli bir kahkaha attım.

 

" Bak bak sesin çıktı mı sonunda Kızıl sıpa seni ? " deyip arkaya bakmadan bana vurmak için kolunu savururken kendimi koltuğun gerisine atarak hamlesinin boşa çıkmasına sebep oldum.

 

Bir süre sonra;

 

" Rahman eviniz nasıl bir yerde ? " dedi Pusat komutan.

 

" Şehrin dışında seyrek müstakil evlerden oluşan bir muhit komutanım. Yani oldukça tenha. " dediğinde Pusat komutan başını olumlu anlamda salladı.

 

Rahman ne için sorduğunu anlamış olmalıydı ki.

 

" Yani çatışma, sızma, pusu şehir içine göre uygun hacı abi. " dediğinde Pusat komutan aniden kaşları çatık halde Rahman'a baktı.

 

Rahman alt dudağını ısırıp Pusat komutana ne tepki verdiğini ölçercesine yalvarır gibi bakıyordu. Boynu bükük bir çocuk edası ile;

 

" Komutanım valla boş bulundum. Birden çıkıverdi. " dedi.

 

Pusat komutan tehtitkar bir şekilde başını salladı.

 

" Sen dur şu sıkıntıyıda atlatalım sana bütün bunların hesabını soracağım. "

 

Biraz korkarakta olsa merakıma yenik düşüp sordum.

 

" Ne oldu neden kızdınız komutanım ? "

 

Ben merakla cevabını beklerken. Pusat komutan kaşları çatık bir şekilde dikiz aynasına bakıp konuşmaya başladı.

 

" Bu beni eğitim zamanlarında çok kızdırırdı. Oğlum ben senin komutanınım desemde o kızdığımı görünce hoşuna gitmişti. Her fırsatta beni ' Hacı abi' diye kızdırır. Sırf bunun için yediği dayağı bir ben bilirim birde Rahman. Ama hâla kafa aynı kafa. Ben nereden bileyim o çocuğun büyüyüp damadım olacağını. "

 

Rahman gözleri yolda Pusat komutan'ın söylediklerini duymamazlıktan geliyordu.

 

" Asel; Komutanım Muhafızların en iyi bıçakçısıydı ama bayağı yaşlanmış. " deyip Pusat komutana bakıp devam etti.

 

" Ama o zamanlar ben demiştim. 'Gün gelince ben sen kadar olacağım ama sen ben kadar olamayacaksın' diye. Dediğimi yaptım komutanım geçtim seni. " demesinin ardından Pusat komutan küçümser bir ifadeyle öğrencisine baktı.

 

" Hadi lan oradan zırto " dediğinde Rahman hemen ardından karşılık verdi.

 

" İtalyana attığın bıçak yarıya kadar girmedi bile komutanım inkar etme. " dediğinde Diyakoz Michaelin cesedindeki köküne kadar giren KB yazılı bıçaklar gözümün önüne geldi.

 

Pusat komutan alınır diye söylemedim ama, Rahman bıçak konusunda eşsiz bir yeteneğe ve atış kuvvetine sahipti.

 

Tüm bunları düşünürken Rahman'ın o yaptığı işin aksine pürüssüz olan yüzüne, Pusat komutana bakarken çektiği acıların ve uykusuzluğun etkisiyle morarmış çukurlarındaki siyahın en koyusu olan gözlerine dalıp gitmiştim.

 

Yaptığım şeyin yanlış olduğunu anlayarak silkelenip kendime geldim.

 

Dikiz aynasındaki Pusat komutana bakıp beni öyle görmediği için şükretmeyide ihmâl etmedim

 

Ben bunları düşünürken Rahman'ın başı aniden cam tarafına düştü.

 

Arka koltuktan öne sıçrayıp Rahman'ın çenesinden tuttum.

 

" Komutanım bişey oluyor."

 

Sözümün bitmesinin ardından Pusat komutan zaman kaybetmeden sağa çekip durdu.

 

Rahman'ın yanağını tokatlayarak;

 

" Rahman..... Rahman oğlum uyan " dediğinde Rahman aniden başını kaldırdı.

 

" Yok..... Yok birşeyim komutanım. Zümra..... Zümraya yetişelim aileme yetişelim komutanım. "

 

Rahman ' Birşeyim yok ! ' diyordu ama sesindeki kısıklık ve ara ara nefesinin kesilmesi aksini söylüyordu.

 

" Lan oğlum ateşin çok fazla inat etme seni hastaneye bırakalım. Özel harekatla Muhafızlar orada olacak zaten." dediğinde Rahman dikleşip kendini toparladı.

 

" Olmaz ! Hadi gidelim komutanım lütfen. " dediğinde Pusat komutan sitemkar bir şekilde çalışan aracı vitese takıp gazı kökledi.

 

" Yarım saat kaldı sabret o zaman."

 

Rahman;

 

" Ben Dedeyi arayayım. Yuvaya uğrayıp silahlanmamız lazım. Nöbetçiler beni içeri almaz aksine delik deşik ederler." deyip telefonu cebinden çıkardı.

 

Kübra'dan...

 

" Buyur Fatıma teyze başka bir isteğin var mı ? " deyip çayını uzattım.

 

" Yok yavrum Allah razı olsun "

 

Konuşurken gözlerime dahi bakmamış elindeki resimlerden bir saniye bile gözlerini çekmemişti. Bu resimler eksiksiz burada, Korhan amca'nın evinde olan Tim'in hiç dikkatini çekmeyen, Fatıma teyze, Zümra ve benim ise canı gönülden bakıp duygulandığımız resimlerdi.

 

Elimizdeki resimler Kara Muhafızlar'ın çocukluklarından bu yana; gerek eğitim sürecinde gerekse adadaki normal yaşantılarından kesitlerdi. Bunlar son derece gizli resimlerdi. Fatıma teyze'nin Rahman'ın yokluğunu gördüğünde duygunlandığı için Korhan amca büyük bir sürpriz yapmıştı.

 

" Birde ben baka bilirmiyim Korhan amca ? " dedi Kağan; ayağa kalkıp Laptopun yanına giderken.

 

Zümra Korhan amcaya bakıp;

 

" Ne var o CD' de baba ? " dedi

 

Korhan amca Laptobu Kağan'a bırakıp cevap verdi.

 

" Çok hoşunuza gidecek bir sürpriz. Ama ağlamak yok. "

 

İşaret parmağı Zümray'ı gösterdiği için bu söz ona gelmişti.

 

Bir süre sonra Kağan'ın " İşte oldu istediğiniz zaman oynata bilirsiniz Korhan amca. " demesiyle herkes heyecandan kıpırdanmaya başladı.

 

Korhan amca;

 

" Nasıl oldu Kağan, neden öyle yapıyormuş ? "

 

Kağan;

 

" Video formatı farklıydı. Onu oynatacak bir program indirdim sorun çözüldü Korhan amca. "

 

Korhan amca laptobun başına geçip projeksiyon özelliği ile labtop ekranını televizyona yansıttıktan sonra herbirimize bakıp tebessüm etti.

 

" Hazır mısınız ? "

 

Gözlerinden onunda heyecanladığı belli oluyordu.

 

Herkes hazır olduğunu belirttikten sonra play tuşuna bastı.

 

Eski olmasına rağmen görüntü bayağı netti.

 

Ekranda yer yer seyrek ağaçlarla çevrili bir arazide yeşiller giyinmiş sekiz tane oniki yaşlarındaki çocuklar yuvarlak oluşturmuş kendi aralarında konuşurlarken videoyu çeken kameraman onlara doğru yaklaşmaya başladı. Kamera yaklaştığında biri diğerlerinin koluna vurarak kamerayı işaret etti.

 

Herkes kameraya bakıp kendine çeki düzen verdi. Ne kadar gizlemeye çalışsalar da bu küçük yaramazların bir hınzırlık peşinde oldukları her hallerinden belli oluyordu.

 

Kameramanda bunun farkına varmış olacak ki sorma gereği duydu.

 

" Ne yapıyorsunuz çocuklar, neyin peşindesiniz yine ? "

 

Aralarındaki uzun saçlı olan öne atılarak;

 

" Birşey peşinde değiliz Burak abi ne olacak. Asıl sen ne yapıyorsun ? Ne o kamera, paparazileremi özendin ? " dediğinde arkadaki çocuklar ile birlikte kameramanda güldü.

 

Zümra parmağı ile ekranı gösterip.

 

" Rahman bu ! Bu gözleri kaç yaşında olursa olsun tanırım. Bu Rahman. Ayy kurban olurum seni Yaradan Rabbime. " dedikten sonra elini sıkıca ağızına bastırdı. Ağlamamak için kendini zor tuttuğu belli oluyordu.

 

Herkes Zümra'nın dediğini onayladıktan sonra video devam etmeye başladı.

 

Kameraman;

 

" Rahman bak bu kamera'nın karşısında ne yaparsanız yapın aramızda kalacak size söz veriyorum, anlaştık mı ? Bu size bir anı olacak." dedi.

 

Rahman gözlerini yere çevirip. Time baktıktan sonra başı ile onayladı.

 

" Rahman şuan istirahattesiniz. İstirahat bittikten sonra dersiniz ne ? "

 

Güneşe karşı duran küçük Rahman ister istemez tek gözünü yummak zorunda kalıyordu.

 

" Bilgi işlem ve Savunma teknolojileri. "

 

" Peki gece ders var mı ? Gece dersiniz ne ? "

 

" Evet ! Gece iki'de Temel İhtisas dersimiz var. " dedi.

 

Kameraman;

 

" Peki burada ne peşindesiniz Rahman ? Unutma söz verdim aramızda kalacak. "

 

Rahman;

 

" Pusat Yüzbaşı şut çekti top keskin bir taşa gelip patladı. " Ne zaman yeni top gelir ?" diyoruz." En erken bir ay " diyo. Şimdide yanımıza gelmiyo üçkağıtçı Hacı abi. " dediğinde Zümra daha fazla dayanamayıp gözlerinden yaşları akıtmaya başladı.

 

Korhan amca videoyu durdurup söze girdi.

 

" Pusat yüzbaşı kim biliyor musunuz ? " dedi. Fatıma anne ve bana bakarak.

 

Biz bilmiyoruz anlamında başımızı sallarken Zümra konuşmaya başladı.

 

" Pusat yüzbaşı benim rahmetli babam anne. " dedi Fatıma anneye bakarak.

 

Fatıma anne Zümraya sarıldı ama söyleyecek bir söz bulamıyordu. Biliyordu konuştuğunda ağlayacağını.

 

Zümra tekrar Korhan amcaya dönerek;

 

" Ağladığım için özürdilerim baba. Nereden bilebilirdimki aylardır kayıp eşimin çocukluğuyla Rahmetli babamı aynı karede göreceğimi. " dedi.

 

Korhan amca;

 

" Dur kızım daha görmedin. Gördüğünde ağlayacak mısın gülecek misin bilemeyiz."

 

Yüzündeki gülücük ilerleyen dakikalarda güzel şeyler olacağını fısıldıyordu.

 

Tekrar videoyu oynatmaya başladı.

 

Kameraman;

 

" Oğlum bana neden söylemiyorsunuz ? Ben haftaya gidip bir hafta sonra geri döneceğim ben alırım size top. " dediğinde Rahman yüzüne bakakaldı.

 

" Yemin et ! "

 

Kameraman Rahman'ın bu sorusuna gülümsemişti.

 

" Vallahi bak " dedikten sonra Rahman arkasındaki arkadaşlarına bakıp tekrar kameramana döndü.

 

" Burak abi sen aslansın biliyon mu ? Erzakhanede mehve suyu, cips, kola da bitmiş onlardanda alsana."

 

Kameraman bir müddet güldükten sonra.

 

" Ulan amma fırsatcısınız be. Tamam onlarıda alırım ama bir şartım var." dedikten sonra söze giren tekrar Rahman oldu.

 

" Ha ha bize fırsatçı diyene bak. Neymiş şartın ? "

 

Kameraman;

 

" Saf düzeni dizilip seri şekilde geri taklalar atıp videoya aksiyon katacaksınız."

 

Rahman büyük adam edası ile elini sallıyordu.

 

" Tamam komutanım bende birşey isteyeceksiniz zannettim." dedikten sonra çocuklara döndü.

 

" Muhafızlar saf düzeni sıraya geç. " dedikten sonra kendiside arkadaşlarının yanına geçerek saymaya başladı.

 

" Bir.....iki....üç... " dedikten sonra çocuklar aynı anda hız bir şekilde üç adım attıktan sonra geri taklalar atmaya başladı. Yedi, sekiz takla attıktan sonra en son taklalarını ellerini yerden kesip havada iki kere döndükten sonra ayaklarının üzerine yere düşüp aksiyonu sonlandırdılar.

 

" Aslanlarım benim bee... Helal olsun yediğiniz ekmek size. " dedi ismi Burak olan kameraman.

 

Çocuklar on adım uzaklıktan kameraya bakıp inci gibi dişleriyle gülümsediler.

 

" Ne yapıyorsunuz keratalar ? " deyip kamera kadrajına 35 li yaşlarda, uzun boylu, rüzgarın savurduğu uzun saçlarıyla oldukça yakışıklı biri girdi.

 

O anda Zümra elini ağzına tutup bastırdı. Göz yaşlarını sessizce serbest bıraktığında o adamın babası olduğunu anlamak zor olmadı.

 

Çocuklara doğru elleri arkasında yürüyen Orhan amca tekrar konuşmaya başladı.

 

" Ne bu neşeniz ana kuzuları neye sevindiniz ? "

 

Koray olduğunu zannettiğim çocuk öne çıktığında yutkundum.

 

" Burak abi bize top almak ve erzakhanedeki eksiklerimizi tamamlamak için böyle bir şart sundu komutanım. " dediğinde Orhan amca kameraya doğru baktı.

 

" Doğru mu Burak ? "

 

Kameraman beklemeden cevap verdi

 

"Doğrudur komutanım. Anı olsun istedim." dedikten sonra Orhan amca tekrar çocuklara döndü.

 

Kamera onlara yaklaştığında ses ve görüntü daha pürüssüz olmuştu.

 

" Ama taklalar nizami değil. Hepiniz aynı anda kalkıp aynı anda düşeceksiniz." dedi.

 

Oysa biz tam tersini düşünüyor, o yaştaki çocukların öylesine riskli taklalar açmasını yadırgıyor, hayran kalıyorduk.

 

Çocukların içinden Rahmanın sesi olduğunu zannettiğimiz bir ses yükseldi.

 

O anda kamera ona yöneldi.

 

" Birde Burak abi ile siz atında görelim hacı abi " dedikten sonra sanki ağzından birşey kaçırmış gibi elini hızlıca dudaklarına götürüp kaşlarını olabildiğince yukarı kaldırdı.

 

Diğer çocukların şaşkın bakışları arasında kaçmaya çalışsada Orhan amca Rahman'ı yakalayıp yere fırlattı.

 

Gülmekten nefes alamayan kameraman yerdeki Rahman'a ve üzerinde onu koltuk altlarından gıdıklayan Orhan amcaya yaklaştı.

 

" Ben sana demedim mi lan bir daha bana 'Hacı abi deme' diye " deyip hem gülüyor, hem gıdıklıyor, hemde eğilip kulaklarını ısırıyordu.

 

Görüntü çocukların gülme sesleriyle, Rahman ve Orhan amcanın komik kavgalarıyla sona erdi.

 

Oda daki gülen herkesle birlikte Zümra'ya baktığımda gözünden akan yaşlarla oda gülüyordu.

 

Korhan amca ellerini birbirine vurduğunda bittiğini anlamıştık.

 

"Eveeet daha böyle bir sürü video var; ama bugünlük bu kadar yeter. "

 

Zümra Korhan amcaya teşekkür ettikten sonra bana döndü.

 

" Kübra beraber bizim eve gidelim mi bir kaç parça eşya getireceğim ? " dedikten sonra cennet gülüşünü takınıp kalın kaşları ile şişkin karnını gösterdi.

 

" Ee cimcimelerin gelmesine iki hafta kaldı ne olur ne olmaz. "

 

" Tabi bitanem hadi gidelim. " dedikten sonra ayaklandık.

 

" Durun bende geleyim sizinle ! "

 

Koray'ın bu davranışına anlam veremesemde o önde biz arkada bahçe kapısından çıktık.

 

Zümra gözlerime baktığında gördüğüm heyecan yüzüme ferahlatıcı bir esinti bırakmıştı.

 

" Ne kadar şirinlerdi değil mi ? Bence çok güzel bir hayat yaşam.... " daha sözü bitmeden şiddetli bir patlama donup kalmamıza neden olmuştu.

 

Zümra'nın acı ile bağırmasıyla Koray'ın haykırması bir oldu.

 

" Yere yatııınnn ! "

 

Biz anında boylu boyuna yere yatarken Koray da bizim önümüze yan şekilde yatmış hem bize karşı vucudunu siper ediyor hemde silah sesinin geldiği yöne doğru ateş ediyordu.

 

Karşımızdaki bir gölgenin bağırarak yere düştüğünü gördüm.

 

O anda evdekiler kontrollü bir şekilde dışarı boşaldığında Koray gözünü hedeften çekmeden onlara doğru bağırdı.

 

" Zümra düştüüü, Zümraya siper olun, Zümra yaralandıı, Zümraya siper ooolll " dediğinde Oğuz, Sinan ve Ömer Zümra ile benim önüme vücudunu siper ederken Korhan amca Zümra'yı kucağına alıp emniyetli yere doğru önümüzdeki siperlerle birlikte koşmaya başladı.

 

Evin arkasına geldiğimizde öne doğru bakmayı ihmal etmedim.

 

Karşı taraf çok kalabalıktı. Bizimkilerin ateşi ile düşen bir sürü adam görüyordum ama bir türlü bitmiyorlardı.

 

Korhan amca bağırmaya başladı;

 

" Saldırı yoookk. Savunma yapın, savunma yapıınn " dediğinde. Timdekiler buldukları yere siper alıp çatışmaya devam etti.

 

Korhan amca evin ön kısmına koşup aynı tonda içeri doğru haykırdı.

 

" Ben çıkın demeden kimse evden çıkmasın ! "

 

Biz henüz dışarı çıkarken çiseleyen yağmur şimdi sağanak yağaşa dönüşmüş silah sesleri ve gök gürlemesi birbirine karışmıştı.

 

Sokak lambaları'nın önünden geçen gölgelerin sayısı ne kadar kabul edemesemde buradan çıkamayacağımızı gösteriyordu.

 

Yüzlerine vuran araç farının paniği ile kaçışmaya başlamışlardı ki o anda hızlı bir şekilde gelen büyük bir siyah jip üçüne çarpıp etrafa savurduktan sonra silahlı adamların geldikleri minibüse şiddetli ve büyük bir gürültü ile çarpıp durdu.

 

Ayakta kalan gölgeler bütün mermilerini önü dağılmış jip'e bütün kinleri ile boşaltıyordu.

 

Zümra'ların evin önünden silah sesi geldiğinde herkes oraya silahını yönelti.

 

Korhan amca;

 

" Sakın... Sakın ateş etmeyin " dediğinde herkes ağzı açık kalmış bir şekilde o yöne baka kaldı.

 

Yağmur'un ıslattığı ve sokak lambasının yüzünü aydınlattığı biri kızıl saçlı kadın biri ise uzun saçlı, uzun boylu bir adam bize doğru koşarak yaklaşıyordu.

 

" Zümraaaaaa ! " dediğinde bende sanki kurşun yemişcesine gözlerimi açtım.

 

Yüzü ıslanan ve omzundan kan süzülen Zümra'ya dönerek bağırmaya başladım.

 

" Zümra, bu Rahman ! Ba...bak Rahman geldi. " dediğimde Zümra yattığı yerden sevinçle ayağa kalkmaya çalıştı. Yüzü biran acıyla kıvransada dimdik durmayı başarmıştı.

 

Rahman'ı gördüğünde yağmurdan ıslanmış uzun kirpiklerinden akan damlalarla birlikte, yüzündeki şaşkınlık ve sevinç birbirine karışmıştı. Bu gerçekten görülmeye değer birşeydi. Zümra'nın o haline duygulanmamak, ağlamamak imkânsızdı.

 

Zümra saf saf Rahman'ın yüzüne bakarken, Rahman gözlerini Zümra'nın yeşillerinden ayırmadan omzundaki yaraya çıplak eli ile baskı yapıyordu.

 

" Geldin Kara Gözlüm ! Bu kez hayâl değilsin. "

 

Rahman Zümra'nın ıslanmış yanaklarını ellerinin arasına aldı.

 

"Geldim bitanem artık yanındayım. Hadi yat yere. Yaran ciddi değil mermi sıyırmış sadece hamdolsun. Ben hemen döneceğim." deyip Zümra'yı yavaşça yere yatırdı.

 

Zümra yere yattığında zaten kocaman olan karnı yağmurunda etkisiyle iki kat daha belli oluyordu.

 

Rahman Zümra'nın karnına odaklanmış ağzı açık bir şekilde eli ile Zümra'nın karnını gösterip öylece bakıyordu.

 

" Zümra karnına ne olduu ? "

 

" Şişti ömrüm. "

 

Rahman'a bakıp alt dudağını ısırarak heyecanla başını salladı.

 

" Evet o aklından geçen şey. Hamileyim Rahman; kuzumuz olacak. "

 

Rahman hâla şaşkınlığı atamamıştı.Bir Zümra'ya, bir bana, birde yanımızdaki Kızıl saçlı kıza bakıyordu.

 

" Baba mı olucam la ben ? " deyip kaşlarını çatarak gölgelerin yoğun olduğu bölgeye baktı.

 

 

Belinden çıkardığı tabancası ile birlikte ağızından sinirden salyalar akan bir kurt gibi evin arka tarafına atıldı.

 

Korhan amca Özel Harekatlara bağırmaya başladı.

 

" Merrrtttt ateş kes, ateş keeess. " dediğinde Özel Harekattan gelen silah sesleri kesilmişti.

 

Korhan amca'nın gururla bakan gözleri Rahman da;

 

" Muhafızlar; Alfa Yareni'nin kan kokusunu aldı. Onu durdurmanın imkânı yok. Karabasan arkalarından basacak, saldırıya geçin, bırakın savunmayı. " deyip bir müddet karşıyı kaşları çatık bir şekilde seyrettikten sonra.

 

" Biçin onları ! " dediğinde Tim ok gibi oldukları yerden fırladı.

 

Yaklaşık on dakika sonra çatışma durmuş Rahman gittiği yerden tekrar gelmişti.

 

Ama bir aksilik vardı.

 

Rahman tökezleyip yere düşecek gibi oldu ve tekrar kendini toparlayıp Zümra'ya doğru ilerledi.

 

Yanımıza geldiğinde yerdeki Zümra'ya eğilmeden elini uzattı.

 

Daha sonra dizlerinin üzerine çöküp gözleri yumulduktan sonra yere yıkılıp başını şiddetli bir şekilde çimlenmiş ıslak toprağa vurdu.

 

Zümra ellerini karnına atıp var gücü ile bağırmaya başladı.

 

" Rahmaaaannnn...... Ne oldu Kübra bak lütfen. "

 

Rahman'ın vucudunu elbisesinin üzerinden yokladığımda herhangi bir yara ile karşılaşmadım

 

Elimi boğazına götürüp nabzına baktım. Nabzı zayıftı ve aşırı dercede ateşi vardı.

 

Zümra;

 

" Aaaaaaa... Kübra geliyor kız bunlaarrrr ! " diye bağırıp sıktığı dişleri ile birlikte yan taraflardan elleriyle karnını tutuyordu.

 

Başını kaldırıp;

 

" Rahman.... Rahmana ne oldu ? " dediğinde hemen yüzüne elimi çalarak cevap verdim.

 

" Birşey yok, yarası yok yorgunluktan galiba... Sen düşünme bunu bak erkenci çıktı senin kuşlar. " diye bağırdım.

 

Korhan amca Zümra'yı kucağına alıp içeri götürdüğünde ben Rahman'ın yanındaki kızıl saçlıya yöneldim.

 

"Ne oldu ona neyi var, siz kimsiniz ? " dediğimde korkuyla yüzüme baktı. Yağmurdan yüzüne yapışmış kızıl saçlarını kulaklarının arkasına aldıktan sonra;

 

" Onu acil hastaneye götürmemiz lazım. Durumı ciddi olabilir. " dediğinde

 

Rahman'ın aniden sıçrayıp derin derin kuvvetli nefes almaya başlaması kızdan gözümü çekmeme neden oldu.

 

' Allahım boğuluyor. '

 

" Rahmann neyin var ? Rahmaann... " dediğimde hiç tepki vermiyor; gözlerini gökyüzüne sabitlemiş yaşamını sürdürmek için azda olsa nefes almaya çalışıyordu.

 

Gökyüzüne bakan ıslak gözleri anlamsız bir şekilde tebessüm ettiğinde kalbim deli gibi çırpınmaya başladı.

 

Rahman'ın son nefesi sadece iki kelimeye yetmişti.

 

" Züm.... Zümra hah...... Hamile. "

 

Rahman ölüyordu...

 

Zümra'nın Kömür Gözlüsü, geç doğan güneşi erken batıyor.

 

Karabasan karanlığa teslim oluyordu.

 

SON...

 

Loading...
0%