@batingam
|
Kübra'dan...
Hastane odasındaki refakatçi koltuğunda sancıyla kıvranan Zümra'yı var gücümle ikna çalışmalarım bir türlü sonuç vermiyordu.
" Zümra delirdin mi sen sancılanıyorsun çocukların vakti geldi. Bak yemin ederim Rahman iyi. Uyutuyorlar şuan; bayağı yorgun düşmüş ondan böyle oldu. Hem gözünle gördün yarası falanda yok. "
Zümra elleri karnında gözlerindeki yaşla bana bakıp konuşmaya başladı.
" Kübra doğurmuyorum. Rahman'ı görmeden olmaz. O elimden tutmadan doğurmayacağım, gitmeyeceğim doğumhaneye. Kaç aydır ben onun yolunu bekliyorum." deyip gözlerini tekrar şişkin olan karnına çevirdi.
Fatıma anne elinden tutup koltuktaki Zümra'ya çömelerek huzur veren kısık sesi ile konuşmaya başladı.
" Kızım, Zümram bak çocuklara zararın olacak lütfen inat etme. Rahman iyi gözlerimle gördüm."
Rahman'ı yoğun bakımda kablolara bağlı görmesini istemiyorduk.
Dün gece olanlar hâla hafızamdaki tazeliğini koruyor, o görüntü bir türlü gözlerimin önünden gitmiyordu.
O panik ve şokla bir doktor olarak ben yapamamıştım ama Koray ve Samed inat etmiş, Rahman'ın duran kalbini yeniden çalıştırmayı başarmışlardı.
Koray'ı; birtanemi ilk defa dün akşam ağlarken görmüştüm. İlk defa bu kadar çaresiz, bu kadar bitik haline denk gelmiştim.
Hem kalp masajı yapıyor hem yalvarıyordu.
" Yapma Rahmaan..... Oğlum olmaz bu kadar çabuk değil. Satma kardeşlerini...... Yarı yolda bırakma bizi laan. Ya Şafi, ya Şafi..."
Olmuyordu. Bir türlü dönmüyordu Rahman.
Koşarak gelen Samed Rahman'ın saçlarını okşayarak konuşmaya başladı.
" Koray bırak masajı, nefes verelim. " deyip Rahman'ın boğazını parmağı ile kontrol ettikten sonra suni tenefüs yapmaya başladı.
" Devam et Koray ! Dönmek zorunda oğlum o........ Hadi be Reis ! Hadi be ! " dediğinde Koray gözyaşlarıyla kalp masajına devam etti.
" Oğlum hadi laann....Ağzına sı*arım bak hadi laan ! "
Samed;
" Koray dur " deyip Rahman'ın şah damarına parmağını koydu.
Şah damarından ilk darbeyi aldığında gözlerindeki parıltı görülmeye değerdi.
" Oooo geldi ! Nabız geldi vallahi billahi geldi lan." deyip Koray'a sarıldı.
'İnsanın böyle arkadaşı olması için yapamayacağı, feda edemeyeceği birşey yoktu.'
Zümra'nın acı ile bağırmasıyla daldığım düşüncelerden sıçradım.
Çaresizce Fatıma annenin gözlerine bakıp;
" Anne bu böyle olmayacak. Hadi Rahman'ı gösterelim. Yoksa omzundaki dikişlerde patlayacak. " deyip elimin tersini Zümra'ya göstererek devam ettim.
" Bende bunun ağzını burnunu kıracağım. "
Sancıdan kıvranan Zümra biranda bütün şirinliği ile gülümseyip;
" Çok teşekkür ederim. " dediğinde var gücümle yanaklarını sıktım.
Zümra'nın koluna girdikten sonra asansöre binip beşinci katın düğmesine bastım.
Emredilen yere geldikten sonra asansörün kapısını açması kaşları çatık Özel Harekat Polisi ile karşılaşmamıza vesile oldu.
Bizi gördüğünde çatık olan kaşları şaşkınlıkla yukarı kalkmıştı.
Zümra yoğun bakım odalarını gördüğünde korkuyla gözlerime baktı.
" İyide Kübra burası yoğun bakım. "
Yutmayacağını bilsemde her doktorun verebileceği sıradan olan o cevabı verdim.
" Her ihtimale karşı yoğun bakımda bekletiyorlar."
Siyah kirpiklerinin arasından sinirle yan yan bakan yeşillerini gördüğümde bakışlarımı çektim.
" Kübra bende doktorum çok duydum bu lafları. Saçma sapan konuşma bilmediğim neyi var kocamın."
Korhan amcanın bize doğru gelişini gördüğümde kurtulduğum için şükredip derin bir nefes aldım.
" Kızım senin ne işin var burada ? " dediğinde Zümra'ya bırakmadan ben cevap verdim.
" 'Rahman'ı görmeden doğurmam.' diye tutturdu. " dediğimde Zümra beni duymamazlıktan gelerek konuştu.
" Baba Rahman'ın neyi var ? N'olur söyle, vallahi kaldırabilirim. "
Korhan amca Zümran'ın iki omzunuda sıkıp.
" Kızım biz dışardan herhangi bir yara göremedik. Doktor içerde birazdan çıkar herşeyi anlatır. Hadi sen aşağı in." dediğinde Zümra kararlı bakan gözleriyle cevap verdi.
" Olmaz bende duyacağım doktorun söylediklerini. " Korhan amcayı önünden çekerek odaya doğru ilerlemeye başladı.
Korhan amca boynunu büktü ama birşeyler bildiği halinden belli oluyordu.
Rahman'la birlikte çatışma anında gelen kızıl saçlı kız odanın kapısında beklemesi şaşırtmıştı beni.
Zümra ona yaklaşarak burnunun dibine kadar girdi. Bir birlerinin gözlerine bakarken sessizce ve tehtitkar bir ses tonuyla ilk konuşan Zümra oldu.
" Ne iş yaptığını sormuyorum çünkü söylemeyeceksin. Kocamın yanında ne işin var, ona ne oldu ? Hemen söyle bana." dediğinde kız ondan gözlerini kaçırıp Korhan amcaya baktı.
Korhan amca'nın kıza bakıp olumsuz anlamda kaşlarını kaldırmasını yakalamıştım. Bunu arkası dönük olduğu için Zümra görmemişti ama tesadüfte olsa benim gözümden kaçmamıştı.
Kız Zümra'nın gözlerine mahcupça bakıyordu.
" Rahman komutanımın size verdiği değeri biliyorum. Eğer sizi üzersem öcünü almak için değil yoğunbakım, mezardan dahi çıkacağınıda biliyorum. Lütfen beni buna zorlamayın. Doktor içerde; çıkınca gerekli açıklamayı yapar." dediğinde, kızın yaptığı işide göz önünde bulundurarak ona hak verdim.
Zümra da öyle düşünüyor olmalı ki, yavaş yavaş yoğunbakımın büyük camına doğru yürümeye başladı.
Sanki ayakları gitmek istemiyordu ama neyle karşılaşacağından çekinen ürkek bir ceylan gibi yoğun bakımın camına doğru yaklaşmaya devam ediyordu.
Elini cam çerçevesine koydu ve sanki eceline bakıyormuş gibi korkarak camdan içeri baktı.
Elini ağzına götürmüştü. Ağlamak istemiyordu, biliyordu Rahman'ın bu haline kızacağına, 'Şükür de Zümra şükür de' diyeceğini biliyordu.
Zümra'nın yanına yaklaşıp camdan baktığımda vücuduna yapıştırılan kalp monitör kabloları, burundan miğdeye giden nazogastrik sonda hortumu ve üzerine kapattıkları oksijen maskesiyle Rahman bilinçsiz bir şekilde yatıyordu.
Zümra bana bakıp konuşmaya başladı.
" Göğüsünde yaralar var Kübra ben birşeye yoramıyorum ne olabilir bu yaralar ? " dediğinde Rahman'ın göğüsüne yoğunlaştım.
" Evet.... Evet görüyorum ama anlayamadım bende " dedim gözümü Rahman'dan ayırmadan.
Aniden arkamızda bir hareketlenme oldu. İkimizde arkamıza baktığımızda Korhan amca'nın koyu yeşil gözlerinin etrafı kıpkırmızı olmuş, bir elinde telefon diğer eli ile saçlarını arkaya gerdirerek konuşuyordu.
Yavuz amir ve Mert neler olduğunu anlamadan öylece bakakalmışlardı.
Telefonu kapattıktan sonra yüzü hem sevinçli, hem sinirli garip bir hâl almıştı.
Hem oldukça hızlı sağa sola deli gibi volta atıyor, hemde kendi kendine konuşuyordu.
" Nasıl olur lan. Ben onu ellerimle toğrağa gömdüm. Kafayı yedittirecekler bana. " deyip sesinin fazla çıktığını anlayarak etrafa bir kaç bakış attıktan sonra asansörün önüne gidip beklemeye başladı.
Bir kaç dakika sonra asansör kapısı açıldı.
Dışarıya çıkan kişiyi gördüğümüzde nutkumuz tutulmuş, açılan ağzımı ellerim süratli bir şekilde kapatmıştı.
Bu Rahman'ın o gece öldürdüğü; iki gün sonra Korhan amca ve Koray'ın cenazesine katıldığı Dedeleriydi.
Korhan amca eline atılıp öptükten sonra sımsıkı sarıldı.
Dede gülen yüzüyle bastonunu korumasına vererek Korhan amcaya samimi bir şekilde karşılık verdi.
İçeri girdiğinde tek şaşırmayan Zümra ve Kızıl saçlı kızdı.
Dedenin gözleri camın önünde gözünü kırpmadan Rahman'ı seyreden Zümraya takılmıştı.
Yavaş yavaş Zümray'a yaklaşmaya başladı.
Dede Zümra'nın sağ tarafına geçtiğinde Zümra benimle dedenin arasında kaldı.
O'da Rahman'ı seyrederek kısık ve kalın sesiyle konuşmaya başladı.
" Oğlumun kızısın, Rahmanım'ın eşi.... Şimdi ben sana torunum mu diyeyim gelinim mi ? " dediğinde Zümra cevap vermediği gibi yüzüne dahi bakmamış, tepkisizce Rahman'ı izlemeye devam ediyordu.
Dede cevapsız kaldığını görünce;
" O zaman izin verde ismini söyleyeyim Zümra. " deyip Zümray'a baktığında gözlerindeki şevkat bakışları benim içime kadar işlemişti.
Daha sonra Rahman'a dönüp bir kaç saniye baktıktan sonra tekrar Zümray'a döndü.
Sağ elindeki bastonu yere hafifçe vurarak.
" Ey Ümmü Umare ! Senin katlandığın, dayanabildiğin şeye, herkes dayanamaz ve katlanamaz ! " dediğinde Zümra da sessizliğini bozmuş hep beraber Salavat getirmiştik.
Bu söz Peygamber Efendimiz H.z Muhammed (s.a.v) in Uhud savaşının yaralanan kadın kahramanı Ümmü Umareye söylediği sözdü.
" Zümra senin bu katladığın acıya herkes katlanamaz kızım. Sen Rahmanımızın bu hâle düşmesinden beni sorumlu tutuyorsun. Bana kızgınsın ama senin bu kızgınlığın ne benim Ümmeti Muhammedi ve bu aziz toprakları korumak için olan gayretimi etkiler, nede Rahman'ı o yataktan kaldırır. " dedikten sonra derin bir nefes alıp devam etti.
" Şüphesiz Rahman ayağa kalkacak ama şehit olmadığınada üzülecek. Rahman'a daha 12 yaşındayken zimmetlediğimiz uzun namlulu silahında ne yazıyordu biliyor musun ? " deyip başını tekrar Zümray'a çevirdi.
Zümra yavaşça Dede'nin gözlerine bakıp yutkundu.
Dede tekrar Rahman'a doğru dönüp sıcak tebessüm dolan yüzüyle konuşmasına kaldığı yerden devam etti.
" Ne annesinin, ne babasının, ne kardeşlerinin, nede gönül verdiği bir kızın ismi yazıyordu." deyip tekrar Zümra'ya bakarak .
" Rahmanın silahında ' Korkaklıkta zillet ve utanç; ileri atılmakta, izzet ve şeref vardır. İnsan, korkaklık etse bile; kaderinden kaçamaz.' yazıyordu. Evet bu yazıyı çakısı ile küçük küçük özene özene yazmıştı. " dediğinde Zümra dudaklarını çizgi haline getirip camdaki Rahman'ı eli ile okşamaya başladı.
" Kızım biz Allah yolunda H.z İbrahim'in sünneti görür, gerekirse sevdiklerimizi kurban ederiz. Sizede İsmail olmak düşer. " deyip bastonunu tekrar yere vurdu.
" Yavru Kurdu o yatakta dahi göğüsü kabarık bir şekilde gördüm. Benim içim Rahat Zümram sende Rahat ol. Helalinle gurur duy." deyip arkasını döndükten sonra asansöre ilerlemeye başladı.
Zümra dişlerini sıkıp yüzünü ekşitmiş karnına ellerini koyup aşağı doğru bükülmüştü.
" Zümra lütfen inelim hadi" dediğimde beni duymamazlıktan gelerek zorla dikleşti ve Dedeye dönerek.
" Dedeee ! " diye bağırdı.
Dede arkasını döndüğünde gözlerinde derin bir gülücük oluştu. Şüphesiz bunun sebebi Zümra'nın ona dede deyişiydi.
Ona zorla ilerlemeye çalışırken halinden anlamış olmalı ki Dede de Zümra'ya yaklaştı.
Zümra Dedenin eline uzanıp öptükten sonra.
" Tepkim için özürdilerim bencillik yaptım. Ben bir Künyesiz değilim, onlar kadar soğuk kanlı olamıyorum. Ama bundan sonra bende Rahmanım gibi kendimi kurban olarak göreceğim bu yolda. " deyip Rahman'ın kapısına baktıktan sonra tekrar dedeye döndü.
" Onun eşi olmaya ve babamın kızı olmaya layık olacağım söz veriyorum. "
Dede gururla Zümra'ya başını salladıktan sonra.
" Öylesin zaten kızım. Muhafız olmasan bile sen bir Muhafızın kanındansın, Ezânı ben okuyup ismini ben koydum, Korhan da yetiştirdi. Sen en az bir Muhafız kadar Muhafızsın." dedikten sonra bana baktı.
" Siz Rahman ve Koray'ı ayakta tutan en kuvvetli direklersiniz. " dediğinde Rahman'ın odasının kapısı açıldı.
Dışarıya çıkan Profesör ve asistanları bize doğru yürümeye başladı.
Korhan amca Dedeye yandan yaklaşarak.
" Rahman'ı acil getirdiğimiz için bizim doktorları çağırmaya vaktimiz olmadı Dede." dedi
Dede başı ile onaylayıp bizle beraber merakla doktorlara yaklaştığında Profesör önümüzde durup konuşmaya başladı.
" Size açık konuşmanın daha faydalı olacağını düşünüyorum. " deyip boğazını temizledikten sonra devam etti.
" Rahman buraya geldiğinde ateşi kırktı ve nabzı çok yavaştı. Kan tahlillerine baktığımda enfeksiyonun çok yüksek seviyede olduğunu gördüm. Ciğerlerinde oluşan baskıdan dolayı nefesi Rahman'a yetmiyordu... " derken sözünü kesen Zümra oldu.
" Peki neden böyle olmuş hocam, buna yol açan ne ? "
Profesör başını yere eğdiğinde Zümra bunun ne anlama geldiğini biliyordu.
" Ben iyim; kaldıracak kadarda kuvvetli olduğumu düşünüyorum. Lütfen açık konuşun. "
Profesör gözlerini Zümra'ya çevirip konuşmaya başladı.
" Rahman daki ateşlenmeye neden olan enfeksiyonun sebebi vücudunun çok fazla kızgın demir ile dağlanması ve zamanında müdahale edilmemesi. Yüksek nefes darlığının sebebi ise, uzun bir süre vücuduna verilen yüksek voltajlı elektriğin göğüs kaslarındaki oluşan kas spazmına sebep olup ciğerlere baskı uygulaması. Bunuda kobloları bağladıkları noktalarda oluşan arg yanıklarından tesbit ettik. Genel durumu iyi sabaha kadar böyle giderse kendini toplar normal odaya alırız. Geçmiş olsun." deyip uzaklaştı.
" Kara gözlüm sana ne acılar yaşattılar ? El burada sana ' Hain ' derken sen nasıl bir karanlığa battın ? Bu kadar nasıl kıydılar sana ? " Zümra'nın kısık sesle attığı feryatlar yutkunmama sebep olmuştu.
" Ya Zümra iyi düşün iyi olsun. Buna şükür bak sabaha berabersiniz. " dedikten sonra kulağına yaklaştım.
"Hadi sabah çocuklarınla karşılarsın inşallah babalarını. " dediğimde uzun bir aradan sonra ilk defa bana bakıp gülümsediğini gördüm.
Dede vedalaşıp asansöre bindiğinde Zümra da tekrar gidip camdaki Rahmana özlemle elini sürüp tebessümle konuşmaya başladı.
" Kübra uzun saç ne kadarda yakışmış değil mi ? "
Sağıma soluma bakıp erkeklerin olmadığından emin olduktan sonra cevap verdim.
"Ona uzun saç yakışmış ama, bu kadar erkeğin içinde suyun gelirse Rahman sende saç-baş koyar mı orasını bilemem."
Zümra seri bir şekilde utançla etrafına bakıp dirseği ile koluma dürttü.
" Deli kız ! Düzgün konuş ne kadar ayıp. Hadi gidelim valla sancılar üstüste vurmaya başladı." dedikten sonra Korhan amcadan müsade isteyip asansöre yöneldiğimizde.
" Tabi Rahman'ın çektiklerinin yanında buna sancı denirse." deyip tekrar dertlendi.
Asansöre binip üçüncü katın düğmesine bastım.
" Daha dur bu sancı mı, bunlar daha artçı deprem. Birde sende iki tane var. Vay haline. "
Zümra korkudan uzak omzunu silkip tebessüm etti.
"Olsun; doğum anında Rahman'ın çocuklarını görüp yaşayacağı sevinç ve yüzünün alacağı ifadeyi hayal edersem bişeyciğim kalmaz. " dediğinde yanaklarını sıktım.
" Anacım bunların ne kadar tatlı anneleri var büle. "
Çok şükür eski günlerimize dönmeye başlamıştık.
Odaya geçtiğimizde Fatıma teyze refakatçi koltuğunda bizi bekliyordu.
Sıçrayıp meraklı bakışlarla ayağa kalktığında Zümra konuşmaya başladı.
" Anne neden gelmedin bizimle ? Asansöre bindiğimizde yokluğunun farkına vardım. "
Fatıma anne Zümran'ın yanağına elini koyarak.
"Ben senden 20 dakika önce gördüm kızım doktorları bekliyorlardı. Fazla dayanamadım senin yanına indim. Nasılmış, görmüş mü doktorlar ? " dediğinde Zümra yanağındaki eli alıp koklayarak avuç içini öptü.
" O iyi anne. Böyle giderse sabaha gözlerini açarmış. "
Fatıma anne ellerini kalbinin üzerine koyup.
" Ohhh çok Şükür Yarabbim " deyip gönlünü ferahlatırken birşey unutmuş gibi Zümra'ya dönüp;
" Kızım sen ne olacaksın sefil oldun. Nasıl korktum yukarda doğuracaksın diye." dediğinde Zümra ile beraber gülmeye başladık. Fatıma teyzenin yüzünde o kadar şirin bir korku ifadesi vardı ki.
" Bak hele birde gülüyorlar. Ne dedimki ben şimdi ? "
Zümra;
"Birşey demedin anne ama haklısın peşpeşe 5 sancı geldiğinde geliyorlar demektir. Benim yedi oldu ve şuan hissettirmiyorum ama kasılmalarım var. Gülsüm annemi aramam lazım."
Gülsüm anneyi arayıp durumunu anlattıktan sonra telefonu kapatıp Fatıma anneye baktı.
" Tamam beş dakikaya burada. İnşallah sorun çıkmazda sabah Kömür gözlümüz gözlerini açtığında ilk gördüğü şey evlatları olur anneciğim. " dediğinde Fatıma anne ellerini semaya açıp.
" Amiiinn ! " dedikten sonra yüzüne sürdü.
" Senin bacaklarını kırıcam hele bir şu çocuklar doğsun. " bu ses aniden kapıyı açıp beyaz önlüğü ile içeri dalan Gülsüm teyzeye aitti.
" Kızım senin canının hiç mi değeri yok. Hadi seni geçtim, o kadar bekleyişten sonra bu sabilerede mi acımıyorsun ? " dediğinde Zümra içgüdüsel olarak ellerini karnına atıp kaşları çatık, dudağını tıpkı beş yaşındaki bir kız çocuğu gibi büzüp konuşmaya başladı.
" Ya anne ne yapayım onların babaları, benim kocam canı ile uğraşıyor. " dedi ve şirince gülüp can alıcı gamzelerini çıkarttıktan sonra;
" Ama şimdi gördüm ve iyim. Hadi doğurttur beni fıstığım. " deyip Gülsüm teyzeyi güldürmeyi başarmıştı.
Gülsüm teyze sahte bir kızgınlık takınarak .
" Yat şuraya şebek şişko panda seni. " dediğinde odayı kahkahalar aldı.
Zümra gülerken aniden kasılıp.
" Anneeeeeeee geliyolar anne ! Bu çok fena anne nolur yardım eeet. " diye bağırdığında Gülsüm anne yılların tecrübesiyle soğukkanlılığını koruyarak.
" Hıhh böyle olur işte böyle bağırttırırlar annelerini hiç acımazlar." deyip Zümra'nın koluna girdikten sonra odadaki tekerlekli sandalyeyi gösterdi.
" Kübra sandalyeyi getir kızım elleri kulaklarına atmış geliyor bunlar. " dedi
Hemen tekerlekli sandalyeyi yatağın yanına yaklaştırıp Zümra'yı üzerine oturttuk.
Gülsüm anne arkasından ittirerek.
" Biz doğumhaneye geçiyoruz " deyip hızlı bir şekilde asansöre ilerlediler.
Zümra arkasına bakmadan elini kaldırıp
" Rahman uyanırsa geleceğimi söyleyin bebişlerimi söylemeyin sürpriz olsun... Aaaaaaaaa anne çok acıyooooo ! " dedikten sonra asansörün açılan kapısından içeri girip gözden kayboldular.
Hayretle Fatıma anneye dönüp.
" Yemin ederim bu kız en az kocası kadar zır deli... Kim inanır bu delinin bir ay sonra Doçent olacağına. Hemde alanı psikiyatrist. " dedikten sonra kendi söylediğime Fatıma teyzeyle gülmeye başladık.
Benden tükürür tarzda enterasan bir ses çıkmıştı.
Fatıma teyze elini kalbine koyarak
" Ohhh bizlere gülmeyi nasip eden Rabbime hamdusenalar olsun. " dedikten sonra bana baktı.
" Ne yapacaksın kızım kız deli, oğlan deli Yaradan dağına göre kış veriyor. " dedi.
Asel'den...
" İsmin Şûra demek, ismin çok güzel Şura kaçıncı sınıfa gidiyorsun." dediğimde Şûra donmuş halde gözündeki yaşlarla Rahman'a bakıyordu. Sorduğumda bana dönüp bakmamıştı bile.
Hayatım boyunca ilk defa bu kadar güzel bir çocuk görüyordum. Bakışları ve hareketleri henüz 12-13 yaşlarda olmasına rağmen büyük insanı andırıyordu.
Rahman başını sağa sola çevirmeye başlamıştı.
Şûra aniden bana bakıp sevinçle masmavi gözlerinin üzerindeki kalın olduğu kadarda kalem gibi olan kaşlarını kaldırdı.
" Hiiihh uyanıyor. Ben demiştim ben dua edersem, benim sesimi duyarsa uyanır demiştim. " dedi.
Kalbim tarif edilemeyecek kadar hızlı atmaya başlamıştı. Ayağa kalkıp araladığı gözlerini gördüğümde nefesim kesilir gibi olmuş ellerim titremeye başlamıştı.
Rahman !
Karabasan Kod adını henüz 18 yaşında olmasına rağmen. Dünya'nın dört bir yanında yetiştirilen Künyesiz Muhafızlar arasında ismini duymayan kalmamıştı.
Derin bir nefes alıp ona doğru yaklaşmaya başladım.
Rahman gözünü açıp sağ tarafındaki Şûra'ya baktı.
Yüzünden oksijen maskesini çıkarttıktan sonra.
" Bu son olsun Şûra hanım. O Gök Gözlerde bir daha yağmur görmeyeceğim. Kim ne kadar canını yakarsa yaksın ağlamayacaksın. Değil benim yaralı yattığımı görmek, öldüğümü dahi görsen Yaradana sığınacaksın. " deyip yatakta oturup bacaklarını aşağı salladıktan sonra
" Anladın mı beni Aybalam ? " dediğinde
Şûra başını sallayıp;
" Söz, söz babam " diyerek yere baktı.
Rahman;
" Seni kim getirdi buraya ? "
" Koray amca ağlamama dayanamayıp getirdi. Timdeki herkesle birlikte geldim. Onlar doktoru bulup durumunu sormaya gittiler. "
Rahman ayağa kalktı ve hastane gömleğinin içindeki kollarını açtı.
" Şimdi sarıl bakalım babana. " dediğinde Şûra olduğu yerden kuş gibi sıçrayıp Rahman'a sımsıkı sarıldı.
Rahman Şurayı uzun süre kucaklayıp kokladıktan sonra kollarından ayırıp yüzüne baktı.
" Tim gelecek mi ? "
Şura başını sallayıp;
" Evet birazdan gelirler."
Rahman Şuraya bakıp tebessüm etti.
" Çok ağlamışsın birazda gülelim mi şaka yapalım mı abilerine ? " dediğinde Şura sevinçle başını salladı.
Rahman Şuradan ayrılıp yatağa otururken nihayet yüzüme baktı.
" Asel sen neden perişan oldun yuvaya gidip istirahat etseydin be bacım. " dediğinde zorla yutkunup cevap verdim.
" Yok ben iyim komutanım. Geçmiş olsun bu arada Şûra ile aranıza girmek istemedim. "
" Bırak şu komutanımı Kızılinci. Bizde komutanım yok. Görevde Reis dışarda Rahman. " dediğinde.
" Anlaşıldı Reis ! " deyip gülerek asker selamı verdim.
Bu yaptığım Şûra'yıda güldürmüştü.
Rahman Şuraya dönüp;
" Şimdi Tim geldiğinde ben uyuma rolü yapacağım, sonra birden hastalanacağım tamam mı ? Sen korkma onları korkutalım." dediğinde Şûra " Anlaştık Reis " deyip bana bakarak asker selamı verdi.
Rahman gülerek Şûra'nın saçını okşadıktan sonra yatağa uzandı.
" Hakkını helal et Asel. Senin çok payın var burada olmamda. Ben o haldeyken sukunetini koruyup açığa çıkmadın. "
Refakatçi koltuğuna oturup cevap verdim.
" Helâl olsun. Ben üzerime düşen görevi layıkıyla yapmaya çalıştım. Asıl sen hakkını helâl et bu devlete, bu millete ne çektiğini ben gördüm Allah bir daha yaşatmasın. "
Yatağa uzanıp tavana baktı;
" Evlat hakkı ana hakkının yanında nedir ki ? Bu vatan bizi bağrına basmış Asel. Bizde o ne hakediyorsa onu yapıyoruz. Allah bizden razı olsun bu bize yeter. " dediğinde kapı çalındı.
Rahman aniden oksijen maskesini yüzüne yerleştirdikten sonra Şûra'ya beşlik gösterdi.
" Çak ! "
Şûra acele ile eline vurduktan sonra Rahman uyku moduna geçtiğinde heyecanla kapıya bakıp;
" Geel..." diyen Şûra olmuştu.
Kapı açıldığında önden yanında iki asistan ile saçları beyazlamış çerçevesiz gözlüğü olan ellili yaşlarda bir doktor onun arkasındanda Rahman'ın Timi olduğunu bildiğim izbandut gibi kaşları çatık adamlar girdi.
Çok asker gördüm hatta bende onlardanım ama , bu adamlar yakışıklılıklarına rağmen sivilken dahi çok ürkütücü görünüyorlardı.
Asistanın biri Rahmanın tansiyosunu ölçerken diğeri Rahman'ın alnına temassız ateş ölçeri tuttuktan sonra hocaya baktı.
" 36.8 hocam ! "
Hoca başını sallayıp tansiyon ölçen asistanını beklemeye başladı.
Asistan Rahman'ın kolundan tansiyon aletini çıkardırken beklenen değerleri söyledi.
" On üçe sekiz hocam ! "
Hoca elindeki dosyaya bişeyler karaladıktan sonra;
" Gayet iyi ! " deyip yanındaki Koray'a baktı ve devam etti.
" Uyanmak üzeredir. İlaçların etkisiyle uyuyor olabilir. Testlerdede herhangi birşey çıkmadı. Geçmiş olsun ! " deyip kapıya yöneldi.
Koray Rahman'ın başucuna geçip başını okşamaya başladığın da Rahman aniden deli gibi tepinircesine titremeye başladı.
Koray hızlı bir şekilde sıçrayıp kendini geriye attı.
" La noluyooo adam normal dedi ya. Çabuk doktoru çağırın çabukkk..." dediğinde timden biri koşarak odayı terketti.
Bir yandan timle beraber Rahman'ı tutmaya çalışıyor bir yandan " Rahman kardeşim iyisin..." deyip sakinleştirmeye çalışıyordu. Timdeki herkesin yüzü kıpkırmızı olmuş korkuyla yatakta sırtüstü zıplayan Rahman'a bakıyor, kendine zarar vermesin diye biri bacağından biri kolundan tutuyordu.
Gülmemek için kendimi zor tutuyorken Rahman sakinleşti ve uyumaya başladı.
Koray Rahman'ın yüzünde elini gezdirip 'Nefes alıyor mu ?' diye kulağını maskeye yaklaştırdığında Rahman aniden kükrercesine gibi bağırdı.
" Çekil lan üstümden !!!"
Koray sıçrayıp serum asklığına başını çarptığında Rahman, ben ve Şura hunharca kahkahalar atmaya başladık.
Tim hâla saf saf Rahman'a bakarken Koray'ın gözlerinden Tim'dekilerin aksine öfke fışkırıyordu.
" Şakamıydı la ? "
Rahman başını sallayıp onayladığında yüzündeki ekşilik vücudundaki ağrıları dışa vurmaya yetiyordu.
" Senin yapacağın şakanın ta........" derken gözleri Şûra'ya takıldığında tamamlamaktan vazgeçti.
" Sabinin yanında ters ters konuşturuyorsun beni. " dedi ve dişlerini sıkıp bir müddet hasta yatağındaki Alfalarına baktıktan sonra üzerine zıpladı.
" Dur yarası var ! " desemde boğuşma çoktan başlamıştı.
Koray Rahman'ın kollarını kilitlemeye çalışırken Rahman çok Koray'ın bacak aralarına kaval kemiği ile boğma atıp, kollarını koltuk altlarında kilitledikten sonra; Koray altta Rahman ise Koray'ın üzerinde iki dev yaramaz yataktan aşağı düştü.
Koray Rahman'ın denge kaybından yararlanıp üzerinden dizi ile atacaktı ki oda kapısının aniden açılması ile ikiside o yöne baktı.
İçeri doktoru çağırmak için giden Muhafız, doktor ve asistanları soluk soluğa dalmışlardı.
Doktor yerdeki iki çocuk kafalı yetişkinlere baktıktan sonra yönünü Tim'e dönüp dudaklarını yukarı doğru büzerek başını salladı.
"Görünüşe göre hastamız bayağı iyi ! Hatta fazlasıyla enerjik. "
Doktor dışarı çıktıktan sonra Rahman ayağa kalkıp yerdeki Koray'a kalkmasına yardım etmek için elini uzattı.
Koray can dostuna kızaran gözleriyle bir süre bakıp;
" Nerelerdesin lan sen ? " deyip sorusunun cevabını beklemeden kollarını açıp sıkıca Alfasına sarıldı.
Rahman yüzü ekşisede o sarılma acılarını hafifletmeye fazlasıyla yetiyor gibiydi.
Timden birisi;
" Yeter oğlum bizde kardeşiyiz lan." dediğinde Rahman Koray dan ayrılıp herkese tek tek sarıldı.
Karabasan ve hocalarımızın anlattıkları sayesinde hayran kaldığım Kara Muhafızlar Timi'nin aralarındaki güçlü bağ bu adamlara iki kat daha hayran olmama sebep olmuştu. Tim değil sanki bir bedene ait olan uzuvlardı.
Rahman Şûra'yı kolunun altına alarak Koray'a döndü
" Koray Zümra'nın yarası çok hafifti biliyorum onu düşünmüyorumda... " deyip gözlerini Koray'ınkilerden çekip yere baktı.
" Zümram nasıl Koray ? Utanıyorum karşısına çıkmaya uyandığımda yanımda olurdu. O kadar mı kızgın bana ? "
Koray Rahman'ın iki omzundan tutup gözlerine tebessümle baktı.
" İster baba yerine koyduğu adamı vur, ister onu terkedip git. Zümra azda olsa senin ne hain olduğuna inandı nede onu terkettiğine. Seni ona soranlara 'Rahman görevde o gelecek.' dedi herzaman. Resimlerine aşkla baktı. Seni anlatırken seni yaşıyormuş gibi davrandı. Zümra seni çok özledi kardeşim. Hatta Eminiyet Müdürüne dahi posta koydu. O senden daha deli oğlum..."
Koray'ın bu telkini Rahman'ın gözlerini mutluluktan parlatmaya yetmişti.
" Madem kızgın değil o nerede neden burada değil ? "
Koray;
" Gece boyu yanındaydı. Şûra'yı bırakmaya geldiğimde onu aşağı kantine yolladım birşeyler yesin diye." diyerek yalan söyledi.
Rahman'a büyük bir sürpriz hazırladıklarının bilgisini almıştım.
" Koray ! " dediğinde gözlerindeki parıltı yine kendini göstermişti.
" Çok şükür kardeşim Rabbim dört yıldır hayalini kurduğumuz çocukları nasip etmiş. O zorlu zamanlarında yanında olamadım. Ama olsun Vatan sağolsun. Az da olsa buruktur bana karşı. O'da hakkını helal eder inşallah. " dediğinde Koray karşı çıktı.
" Rahman, Zümra hamile değil ki nerden çıkardın bunu ? " dediğinde Şûra'ya bakan Rahman aniden Koray'a döndü yüzünü.
İçindeki şaşkınlık ve korku sesinin kısılmasına yetmişti.
" Ne diyosun oğlum gözlerimle gö rdüm karnı davul gibiydi."
Koray;
" Kardeş bak o anda ateşin 40 dereceydi bu halisilasyona sebep olur. Üzme kendinide bizide. "
Rahman kaşlarını çatarak Koray'ın en yakınına yaklaştı.
" Lan başlatma halisilasyonuna. Zümra kendi ağzıyla ' Kuzumuz olacak.' dedi bana." dedikten sonra Koray'dan cevap çıkmayınca yatağa oturdu.
Uzun saçlarını parmaklarının arasına aldığında kafasının ne denli karışık olduğu belli oluyordu.
Bu yaptıkları 5 yıldır özlemle baba olmayı bekleyen Rahman'ın En Ağır Sınavıydı.
SON...
|
0% |