Yeni Üyelik
30.
Bölüm

29.BÖLÜM KOMUTAM DEĞİL BABA

@batingam

ASEL'DEN...

Rahman son beş dakikadır yatağa oturmuş saçlarını gergin şekilde parmakları'nın arasına almış, dirseklerini dizlerine koymuş, ne düşündüğünü bilmeden zemindeki desenlere dalıp gitmişti.

Oda kalabalık olduğu halde hükmü sürmek sessizliğe kalmıştı.

Koray ne kadar yanına gitmeye gayret etse cesaret edemediği her halinden belli oluyor, gözleri sabırsızlıkla ara ara kapıya bakıyordu.

Koray sabredemeyip dışarı çıkmak için hareket etmişti ki; kapı dikkatli ve sessizce açılmaya başladı.

Zümra daha girmeden içeriye göz gezdirdi. Kapı'nın önünde küçük bir hol olduğu için Rahman henüz görüş açısına girmemişti.

İşte son on dakiladır herkesin sabırsızlıkla beklediği o an gerçekleşiyordu. Zümra kucağında bebeği ile yavaş yavaş içeri girdi.

Beyaz uzun pileli etek, aynı renkte uzun kollu bol keten gömleği ve tülden şalı ile beyazlara bürünmüş bir meleği andırıyordu.

Rahman arkasında dönen herşeyden uzak, son on dakikadır pozisyonunu hiç bozmadan yüzü yere bakar halde öylece duruyordu.

Zümra kalın kaşlarının altında güldüğünde kaybolan yemyeşil gözleri ve beyaz tenine oldukça yakışan al al olmuş yanaklarıyla yaklaşıyordu.

Rahman'ın önüne geldiğinde kucağında bebeği ile yatağın yanına diz çöküp bir süre Rahman'ın başını kaldırmasını bekledi.

Rahman başını kaldırmayacağını anladığında Zümra daha fazla sabredemedi.

" Görev bitti Karabasan ! " dediğinde Rahman duyduğu ses karşısında sıçrayarak sesin geldiği yere, hemen önündeki Zümra'ya ve kucağındaki bebeğine baktı.

Bebekte gözü takılı kalan Rahman zorlada olsa başını Timine çevirdi.

Rahman'ın içinde bulunduğu şok başta Koray olmak üzere oda'daki herkesin tebessüm etmesine yol açmıştı.

Tekrar eşi ve bebeğine baktığında Zümra büyük bir gurur ve heyacanla inci gibi dişlerini göstererek konuşmaya başladı.

" Evet görev bitti Karabasan. İlk önce Fetih suresi sonra Ezan, Gamet ve isim. "

Rahman yaşananlar hayal mi, gerçek mi ayırt edememiş, saf saf tepkisizce bakıyordu.

Zümra;

" Evet ben söz verdim herkese, isim işi sende. "

Korhan Albay'ın içeri girdiğini gördüğümüzde kendimize çeki düzen vererek ' Lâl olmuş Rahman'ı ancak bu adam çözer ' düşüncesiyle beklemeye başladık.

Selam dâhi vermeden konuşmaya başladı.

" Oğlum ne bakıyorsun aval aval, alsana yavru kurdunu kucağına. "

Rahman, dönüp gözlerini Zümra'nın yeşillerinden ayırmadan kollarından tuttu ve beraber ayağa kalktılar.

Rahman oldukça nazik bir şekilde bebeğini kucağına alıp burnunu bebeğin boynuna soktuktan sonra derin bir nefes çekerek ciğerlerini cennet kokusuyla doldurdu.

Rahman o eşsiz kokunun sarhoşluğunu yaşarken Koray kalabalığın içinden yavaş yavaş dışarı kaçtı.

Rahman Zümra'nın gözlerine bakıp;

" Gerçekti gördüklerim, aklıma kazıdıklarım hayal.... "

Aklına gelen düşünce sözünü yarıda kesmek için yetmişti.

" Hayal yada halisilasyon değildi. " deyip Koray'ı göremeyince.

" Nerede lan o Koray. " diye sinirli bir şekilde çıkıştı.

Koray'ın görüntüsü yoktu ama sesi duyulmuştu.

" Buradayım bırooo " dediğinde oda'yı gülücükler kapladı.

Rahman kucağındaki bebeğini annesine dikkatli bir şekilde verip sese doğru çatık kaşlarla giderken kalabalığın tam ortasında kucağında bebekle gelen Koray ile karşılaştı.

Koray kaşlarını kaldırabildiği kadar yukarı kaldırıp.

" Kucağımda bebek var sakın birşey yapmaya kalkma bak oğlum."

Rahman geri çekilerek kaşlarını çattı.

" O elindeki bebeği annesine babasına teslim et. Seninle bi bahçeye kadar inelim Koray. Manyak adam böyle şaka yapılır mı lan ? "

Koray;

" Hay hay kardeşim. Al ! " dedikten sonra Rahman'a dahada yaklaşıp bebeği uzattı.

Rahman bir adım geri çekilip bebekteki gözlerini Koray'a çevirdi.

Koray;

" Oğlum sen demedin mi annesine babasına teslim et diye ? Alsana ne bakıyorsun saf saf ? " dediğinde Rahman arkasına dönüp annesinin kucağındaki bebeğine baktı.

Eli ile Zümra ve bebeğini gösterip;

" Be...... Benim bebeğim or....orada bu..... Bu " dediğinde Koray araya girdi.

" He he bu bu. Hastanede kampanya varmış burada doğum yapan çiftlere bir bebekte hastanedenmiş. " dediğinde odayı kahkaha sesleri aldı.

" Lan oğlum oda senin buda senin çalıştır kafayı senin ikizlerin oldu aslan kardeşim. " deyip bebeği uzattı.

Rahman;

" Allah... ey cansız yumutaya can veren Allah... Bismillahirrahmanirrahim " deyip bebeği kucağına aldı.

Rahman, dudağı çizgi halinde sevinçten gözleri dolan Zümra'ya bakarken Zümra heyecanla başını salladı.

" Annem sende mi buradasın ? Neden kapı ağzında duruyorsun bu bizim günümüz gel içeriye. " deyip kapı ağzında mutluluktan ağlayan annesine yaklaştı.

"Yok oğul içerisi kalabalık onun için gelmedim. " dedi nur yüzlü teyze.

Koray;

" Gel Fatıma ana. " deyip koluna girdi ve Rahman'ın yanına kadar eşlik etti.

Rahman kucağında bebeği ile uzanıp annesinin alnını öptü.

" Al bak ne kadar güzel kokuyorlar. Sen hep ' Torunum olsada gıdığını koklasam.' derdin. Al kokla nur yüzlü annem." deyip bebeğini büyükannelerine uzattı.

Daha sonra Korhan Albaya bakıp. Aniden boynuna atıldı.

" Korhan baba beni affede bilecek misin ? " dediğinde Korhan albay başta olmak üzere Zümra'nın ve bütün timin gözleri fal taşı gibi açılmış birbirlerine hayretle bakıyorlardı.

Zümra;

"De....di ! Korhan babama ilk defa baba dedi." dedikten sonra Korhan albay gözleri dolu bir şekilde Rahman'a sıkı sıkı sarıldı.

Korhan Albay;

"Bak bakalım evlatlarına, değil seni yaralamak kelleni alsa dahi kızabilir misin onlara ? "

Rahman Korhan albaydan ayrılıp gözlerine baktıktan sonra olumsuz anlamda başını salladı.

Herkes Rahman'ı tebrik ettikten sonra ben yaklaştım.

"Tebrik ederim Reis. Allah analı babalı sağlıklı sıhhatli büyütmenizi nasip etsin inşallah. " dedikten sonra Zümray'a yöneldim.

Zümra bebeği Koray'ın eşine verdikten sonra bana bakıp içten bir samimiyetle kollarını açtı.

" Geçmiş olsun.Tebrik ederim Zümra " dediğimde ayrılıp gözlerime baktı.

" Dün akşam istemeden sert çıktım sana hakkını helal et. " dediğinde boynumu yana devirdim.

" Anlıyorum seni kafana takma. "

Belimdeki ellerini yukarı kaldırarak omuzlarımı tutup hafifçe sıktı. En az rengi kadar muhteşem bakışlarıyla.

" Hoşgeldin ailemize Asel "

" Hoşbuldum teşekkür ederim.

Korhan Albay'ın halinden hastenelerden hoşlanmadığı anlaşılıyordu.

" Eeee ne zaman çıkıyoruz buradan ?"

Zümra başını Korhan Albaya çevirip;

" Benim çıkış işlemlerim tamam baba ama Rahman'a ne derler bilemiyorum." dedikten sonra Rahman'a sevimli bir bakış attı.

Rahman;

" Siz bana beş dakika izin verin üzerimi giyineyimde çıkalım. " dediğinde Şûra omzuna taktığı çantayı keyifle Rahman'a uzattı.

" Al baba yeni kıyafetler getirdik. "

Şûra'nın ensesinden tutan Rahman alnına küçücük bir öpücük kondurdu.

" Baban kurban olsun seni yaradana. Teşekkür ederim bitanem. " dedikten sonra çantayı alıp Koray'a döndü.

" Koray, kardeşim şu doktoru bulsana versin çıkışımızıda gidelim. "

Koray;

"Tamam kardeş." deyip dışarı fırladı.

Yaklaşık beş dakika sonra beyaz saçlı doktor kapıdan girdi.

" Merhabalar geçmiş olsun. Gözünüz aydın." deyip Rahman'ı boydan süzdükten sonra devam etti.

" Rahman bey kandaki enfeksiyon az da olsa devam ediyor. Yaralarınız en az günde bir kere pansuman edilmeli. Yani iki gün daha misafirimizsiniz." dediğinde Rahman hariç herkesin morali bozulmuştu.

Rahman kendinden emin bir şekilde elbiselerini çantadan çıkarırken.

" Acı patlıcanı kırağı çalmaz hocam. Ben iyim ve bulunduğum evde iki tane doktor var. Pansumanı onlar halleder. Kandaki enfeksiyona gelince. Akşam herkese benden mangal var yarın sabaha enfeksiyon falan kalmaz bende. Buyrun sizde gelin. " deyip doktora döndükten sonra devam etti.

" Tüm samimiyetimle söylüyorum; davetlimsiniz. "

" Peki o zaman bir şartla. Ateşiniz az da olsa normalin üstüne çıkınca hemen geleceksiniz. "

" Teşekkür ederim hocam tabi ki geliriz. "

Doktor;

" Pekala geçmiş olsun. " deyip çıktıktan sonra Rahman konuşmaya başladı.

" Duydunuz hanımlar beyler akşam eksiksiz bizdesiniz. " dedikten sonra Zümra'ya dönüp;

" Çocuklarımızın isimlerini koyacağız. " dedi.

Korayın, ismini Kübra olarak bildiğim eşi

"Eeeee Rahman isimleri düşündün mü ? " diye haklı bir soru yöneltti.

Rahman kucağında bebeğini tutan Kübra'ya dönüp kurnazca güldü.

" İsimler hazır akşam öğrenirsiniz. "

Korhan Albay eli ile oda kapısını gösterip Rahman'a baktı.

" Hadi bakalım bırakalımda üzerini giyinsin."

Rahman bastıra bastıra;

" Sağol babaaa " deyip minik bir gülücük attıktan sonra Korhan Albay mutlu bir şekilde Rahman'ın omzuna küçük bir yumruk attı.

Herkes Rahman ile Zümrayı oda'da yalnız bırakmak için dışarı yönelirken arkalarından takip ettim.

KORAY'DAN...

" Anaa... !!! "

Parmağıma yapışan mangal'daki közün verdiği acıyla küfür edecektim ki Gülsüm annenin geldiğini gördüğümde o küfür kendikendime mırıldandığım bir şarkıya dönüştü.

" Anaaammm anam anam......garip anam anam....sen yoksun... "

Ben ' Anlamış mıdır acaba ? ' diye düşünürken Gülsün anne elimdeki kolaları uzattı.

" Ateşi yaktınız mı Koray oğlum ? "

" Yaktık anne yarım saate düşer közler. "

Etrafına bakınan Gülsüm anne;

" Rahman ne yapıyor onun sesi çıkmayınca bir vukuat kopacak sanıyorum. "

Elim deki mangal maşası ile bahçedeki sedir sandalyede oturan pantalon paçalarını toplamış, çıplak ayaklarını toprakla buluşturmuş Rahman'ı gösterdim.

"Elektriği fazla gelmişte onu atıyor anne." dediğimde Gülsüm anne'nin yüzünde acı bir tebessüm oluştu.

" Yavrum benim ! Kurban olurum ben onu yaradıpta o aşkı ona aşılayan Rabbime. Dikkat edin huysuzluk yapmayın ne isterse onu yapın. " diyen Gülsüm anne evdeki görevine döndü.

Gelen soğuk kolalardan birini elime alıp Rahman'ın olduğu tarafa yaklaştım.

" Kola içiyon mu deli oğlan ? "

Eli ensesinde gözlerini yumup güneşin tadını çıkaran Rahman kısık gözleriyle yüzüme bir müddet bakıp cevap verdi.

" Verde içelim akıllı oğlan. " derken çektiği acılar aklıma geldiğinde birden bire içim kaynadı.

Poşeti çimlerin üzerine koyup kollarımı iki yana açtım.

" Kalk lan bir daha sarılayım sana. "

Ayağa kalkan Rahman başını iki yana sallayıp gülümseyerek kollarını açtı.

Uzunca bir sarılmanın ardından yüzüme baktı.

" Koray içerdeki herkesi çağırsana birşey yapmakta geç kaldık. Herkes işini gücünü bırakıp beş dakikalığına gelsin buraya. " dediğinde eve yöneldim.

İçeri girmeden sundurma'daki kapı ağızından seslendim.

" Gülsüm annee ! " dediğimde bir kaç saniye sonra mutfaktaki Gülsüm anne başını uzattı.

" Gülsüm anne herkes dışarı gelebilir mi beş dakikalığına ? "

" Tamam oğlum Zümra ile Kübra bebekleri uyutmuş olmalı insinler hemen geliyoruz. " deyip mutfağa geçti.

Arkamı dönüp geldiğim yere yöneldiğimde Korhan babanın Rahman'la konuştuğunu gördüm.

" Hoşgeldin baba " dediğimde arkasını dönüp tokalaşmak için elini uzattı.

O arada içerdeki bayanlar tek tek dışarı çıkmaya başlamıştı.

" Komutanım Asel ile tanıştıracağım herkesi buyrun. " diyen Rahman eli ile bahçe masasını gösterdi.

Sadece Rahman ve Asel ayakta duruken herkes tek tek masadaki yerini aldı.

" Bu kardeşimiz Asel. "

Asel etrafına yüzündeki gülümsemeyle bakarak Rahman'ı dinliyordu.

Bembeyaz teni ile omuzlarına kadar düşen kızıl saçları, hafiften çekik gözleri, oldukça belirgin kaşları, çıkık elmacık kemikleri ve 175 boyuyla asi bir görüntü saçıyordu etrafına.

" Asel Afkanistan da yetişmiş kız grubundan bir Muhafız. İki yıl önce İtalya dan Aksakallılar'a istihbarat sağlamak için görevlendirilmiş. İşinde gayet başarılı ve oldukça yetenekli." dedikten sonra Asel'e baktı.

" Hoşgeldin ailemize kardeşim."

Asel başını sallayıp;

" Hoşbuldum Reis ! " dedi.

Rahman herkesi tek tek tanıştırdıktan sonra Korhan babaya yöneldi.

" Korhan Albay. Namı değer Mete Komutan " dediğinde gözlerini şaşkınlıkla açan Asel'in yukarı doğru kalkan kaşıyla yüzünün gerildiği belli oluyordu.

" Siz o sunuz. Siz ismi ile büyüdüğümüz efsane komutansınız. Ben nasıl bilemedim ? Ama herkes size Korhan Albay derken nasıl bilebilirdim ? Biz sizi hep Mete Komutan olarak duyduk. " dedikten sonra elini öpmek için eğildi.

"Teşekkür ederim kızım biz üzerimize düşeni yaptık. Övünmek şeytan işidir. Övünmeyide ,övülmeyide sevmem. "

Korhan baba'nın sözü bittiğinde Rahman devam etti.

" Biz Mete Komutanın kazanında kavrulduk. O bizim komutandan evvel babamızdır." dedi.

Duramayıp;

" Sizin orada başka kimin ismi duyuldu Asel ? " diye bir soru yönelttim.

Asel parmaklarını önünde kenetleyip bana döndü.

" Biz Mete komutan ve Pusat komutanı bir efsane olarak tanıdık. On yaşından onsekiz yaşına kadar bu isimlerle yetiştirildik. 'Mete komutan bir operasyonunda böyle yapmış, Pusat komutan böyle delirmiş' gibisinden sözcüklerle örneklendirmişti hocalarımız. Son olarakta biz daha 16 yaşındayken Rahman komuta.... " dediğinde Rahman araya girdi.

" Komutan değil Asel reis diyecektin. " dedikten sonra sözü tekrar Asel'e bıraktı.

" Pardon Rahman Reis. Daha sonrada 18 yaşındaki Karabasan ismini duyduk. Efsanelerin yetiştirdiği yeni bir efsane olarak tanıdık onu. " dediğinde gözüm Zümra'ya takıldı.

Babasının ve eşinin ismini övgü dolu kelimelerin içerisinde duyduğunda yüzündeki dikkat ve gülümseme görülmeye değerdi.

'Keşke karım'ın yanında benide övseydi !'

" Şimdi ise bu ekibe girdiğim için çok gururluyum." deyip konuşmasını sonlandırdığında Korhan Albay devraldı.

" Akçakoca seni anlattı Asel. Ama Kara Muhafızlar'a girmek o kadar basit değil. Ben artık yaşlandım Rahman ve ekibinin ateşinde bilendikten sonra onlara kardeş olabilirsin. Kırılma bana hepimiz evladımsınız. Evlatlarımı korumak boynumun borcu. " dedi Fatıma anneye baktığında Fatıma anne minnetle başını salladı.

" Sizin öz kardeşiniz olmak için elimden geleni yapacağım. Bileneceğim o ateşle Korhan baba. " dediğinde.

Korhan Albay kolları göğüsünde bağlı güldü.

" Fazla kıyma Rahman kızıma. "

Rahman;

" O zaman salata ile başlayalım dayı. " dedikten sonra Asel'e baktı.

" Hadi bakalım Asel ! Biz boğazımıza düşkün insanlarız. Yemek konusunda ne kadar maharetlisin görelim .Acıktık iki gündür serum basıyorlar. " demesi herkesin gülmesine neden olmuştu.

Herkes masadan kalktıktan sonra Zümra Rahman'a seslendi.

" Rahman pansumanın var hadi gel içeri." dediğinde Rahman karşılık verdi.

" Tamam hatun Koray halleder. " dediğinde Zümra itiraz etti.

" Rahman lütfen ama olur mu öyle hadi gel içeri. "

Zümra son sözünü söyleyip içeri geçerken Rahman bana yaklaştı.

" Koray Zümra'nın yaralarımı görmesini istemiyorum. Hadi sende gel."

" Oğuz siz etleri koyuverin yavaş yavaş biz geliyoruz " dedikten sonra Rahman'ın arkasından eve doğru yöneldim.

Salona geçtiğimizde arkamızdan elinde demirden kab'ın içerisinde pansuman malzemeleriyle giren Zümra kaşları ile kanepeyi gösterdi.

" Üzerini çıkart uzan bakalım koca bebek." dediğinde bu kez itiraz eden Rahman oldu.

" Onları bırak çık küçük hanım. Koray halledecek. "

" Olmaz Rahman ben yapacağım. "

Elindeki pansuman malzemelerini kanepeye bırakarak devam etti.

" Hem sen doktordan 'Evde iki tane doktor var.' deyipte izin almadın mı ? " dediğinde Rahman ciddiyetini takınıp Zümra'ya yaklaştı.

" Gülüm, bitanem göreceğin manzara hoş bir manzara değil. Sen yeni anne oldun üzülmeni istemiyorum. "

Zümra Rahman'a doğru bir adım daha yaklaştı.

" Canım, Kömür Gözlüm; bunlara alışmam lazım. Seni böyle görmeye ne kadar imkansız olsada alışmam lazım. Lütfen yat bian önce halledelim."

Rahman biraz düşündükten sonra çabalarının fayda etmeyeceğini anlamıştı.

" Peki tamam ! " deyip tişörtünü çıkardı ve boynunun altına kırlenti alarak kabepeye uzandı.

Zümra daha bandajları gördüğünde ifadesiz bir şekilde bakmaya başladı.

" Hadi bakalım doktor hanım, başla ama o yeşillerde yaş görmeyeceğim."

Zümra yavaş adımlarla Rahman'a yaklaşıp kanepenin önüne diz çöktü. Kendinden hiç emin görünmüyordu.

Sağ göğüsünün üst kısmına yapıştırılan bandın ucunu kaldırdı ve yavaş yavaş aşağı doğru sıyırmaya başladı.

Evet yara açığa çıkmıştı.

Dişlerimi var gücümle sıkmıştım.

' Or**** nun evlatları. Nasıl lan... Lan nasıl yapar bir insan bunu ? '

Sağ göğüsünün üst kısmından iki tane on santimetre aralıklarla aşağı sol taraf kemer bölgesine kadar çızgiler iniyordu.

Çizgilerin genişliği iki santimetre, kızgın demir bekletilerek, acı çektire çektire dağlandığı için yara bayağı derindi.

Zümra'ya baktığımda zorla yutkunmaya çalışıyordu.

Elindeki pamuğa batikonu döküp yaraya götürdü.

Kan, gözlerini yerinden çıkartmaya çalışıyormuşcasına baskı yapıyor. Dolu olan gözlerini yaş akmasın diye kırpamıyordu.

Söz vermişti Rahman'a; ağlamayacaktı.

Pamuğu yaraya sürmeye başladığında Zümra'nın kırmızıya dönen yüzü dokununca patlayacak olan volkanı andırıyordu.

Rahman ise Zümra'nın yüzüne dalgınca bakıyor, ömürlüğünün ne zaman patlayacağını bekliyordu. Vücudundaki yaralara değil ama yareninin sızlayan kalbine, dolan gözlerine yanıyordu Rahman.

Daha fazla dayanamayıp.

" Zümra ! " dedi.

Zümra'nın pamuk tutan eli yaranın üzerinde dondu kaldı. Bakmıyordu; başını kaldırıp isimini söyleyen Rahman'a bakamıyordu.

Bir süre Zümra'nın yüzünü seyreden Rahman birkez daha;

" Zümra " dediğinde Zümra başını yavaşça kaldırıp Rahman'a baktı.

" Sıkma kendini. Ağla ! " dediğinde Zümra başını Rahman'ın çıplak vücuduna koyup hüngür hüngür ağlamaya başladı.

" Nasıl yaptılar ki had.... hadi seni düşünmediler. Bu adamın eşini çocuğunuda mı düşünmediler ? " deyip bir müddet içini döktükten sonra başını kaldırıp içten gelen hıçkırıklarla Rahman'a baktı.

" Acıyo mu... Çok mu acıyo ? "

Rahman Zümra'nın yüzüne iki parmağını sürüp.

" Göz yaşların kadar acıtmıyor. " dedikten sonra elini Zümra'nın omzuna koydu.

" Hadi bak gördün; gerisini Koray halleder. Yaram kötü ama ben iyim. Buna şükredelim değil mi ? Allah daha beter bir acı ile sınav edebilirdi bizi. "

Zümra elini kanepeye dayayıp ayağa kalktı.

" Tamam gidiyorum. Acımasın olur mu ? Acıtma sakın. " deyip Rahman'ın uzun saçlarını yüzünden çektikten sonra geri geri attığı adımlarla gözlerini Rahman dan ayırmadan kapıya doğru yürümeye başladı. Kapı ağızından sonkez bir kaç saniye Rahman'ı seyredip kapıyı kapadı.

" Koray burasını bandajlada arkayıda yap. "

" Nee arkada da mı var ? " dediğimde;

" En güzeli orada oğlum. " dedi gülen psikopat.

Ön tarafın bandaj işlemi bittikten sonra Rahman arkasını döndü.

Arka iki kürek kemiğinin arasında onbeş santimetre genişliğinde bir bandaj daha vardı.

Bandajı yavaş yavaş kaldırdığımda bunun on santimetre büyüklüğünde kurt başı damgası ile dağlandığın gördüm.

Bunu daha çok beklettikleri yaranın diğerlerinden daha derin olmasından anlaşılıyordu. Kurt başı olduğu net bir şekilde belli oluyordu.

" Lan kardeşim sen nasıl bir p*çe denk geldin böyle ? "

Rahman;

" Sorma oğlum. Adam işinin ustasıydı. "

Sırtındaki bandajıda yapıştırdıktan sonra

" Hadi kalk kardeşim geçmiş olsun. " deyip pansuman kabını elime alırken cevap verdi.

" Sağol kardeşim. Eline sağlık " dedikten sonra seri bir şekilde ayağa kalkıp tişörtünü giyindi.

Dışarıya çıktığımızda hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Masaya içecekler ve servis tabakları konulmuş bizi bekliyorlardı.

Yan taraftan Rahman'a yaklaşıp;

"Sis bombalarını ne yapacaksın Rahman ?" dediğimde Rahman yüzündeki kurnaz gülücükle cevap verdi.

" Şov yapacağım kardeş Zümraya doğum hediyesi. "

ASEL'DEN...

Ne zaman, kaç yaşında düştüğümü bilmediğim yetimhaneden beni aldıktan sonra bir uçakla bilmediğim bir ülkeye götürmeleri, orada benim yaşımda sekiz tane daha kız çocuğunun benimle beraber ağlayışları, tek tek geçtiğimiz ağır eğitimler ve acılarla göz yaşlarıyla dolu kısa geçmişimi azda olsa silmişti bu aile yemeği.

Dün ağlarken, bugün yanlarından geçmeyi hayal dâhi edemediğim, dünyanın en ağır eğitimlerini alan, en zeki, en yetenekli, onların hikayeleriyle büyüdüğüm ölüm makinaları haline gelmiş yeraltının görünmez askerleri Kara Muhafızlar ile aynı sofrada yemek yiyecektim.

Ben böyle geçmişe dalıp şuanki halime şükürler ederken Zümra'nın sesi duyuldu.

" Rahman hadi ama bak hava karardı bekletmeyelim acıktı insanlar. " dediğinde bizden on metre uzakta telefonla konuşan Rahman geliyorum gibisinden el işareti yaptı.

Daha sonra telefonu kapatıp elinin içi ile göğüsünü kaşıyarak masaya ilerlemeye başladı.

" Eeee herkes çok mu aç ? " dediğinde masanın en başında oturan Korhan Albay sevimli bir tebessüm takınarak söze girdi.

" Senin yüzünde kurnaz bir gülücük var. Söyle bakalım ne geçiyor aklından ? "

Rahman herkesde göz gezdirdikten sonra;

" Benim Zümra'ya doğum hediyem var komutanım. Eğer izin verirseniz bunu herkesin huzurunda sunmak istiyorum. " dediğinde. Zümra etrafındakilere şaşkınlıkla bakarak Rahman'a döndü.

' İşte beklenen o an gelmişti. Geçmişin hayali ve mutluluk göz yaşlarıyla dolu o an '

" Sen hangi ara bana hediye ayarladın Rahman ? " dedi ellerini şaşkınlıkla açan Zümra.

Rahman;

"Lütfen saf düzeni masanın önünde ayakta durur musunuz ? Acıktığınızı biliyorum ama uzun sürmez. " dediğinde ben hariç herkes şaşkınlıkla sandalyelerini geriye doğru itip ayağa kalktı.

" Şimdi herkes tamam değil mi ? " deyip işaret parmağını havaya kaldırdı.

" Bir dakika bekleteceğim ! " dedikten sonra sıradakilere arkasını döndü.

Korhan Albay'ın geniş bahçesinden kendi evine doğru yürüyerek elini beline atıp birşey çıkardı.

' Bunlar sis bombası ' diye aklımdan geçerken.

Bir tane sis bombasının pimini çekip sağ tarafına, diğerini çekip soluna, bir diğeri çekip ortaya attıktan sonra gözleri kör eden beyaz bir bulut etrafı kapladı. Rahman siste görünmez olurken herkes merakla ne çıkacağını bekliyordu.

Koray Korhan Albaya dönerken;

" Komutanım istermisiniz arabayla çıksın oradan. " dediğinde Korhan Albay tebessümle karşılık verdi.

" Bu hediye bence o kadar basit değil evlat ! "

Herkes o yöne bakarken, sislerin içerisinden siyah giyimli, başında kurt gözlerini andıran açık gri renkle perdelenmiş gözleri olan maskesi, maskenin üzerinde kan rengini andıran pençe izi ile 180 boylarında, bacak kılıfında baretta zannetiğim silahı, hucum yeleğinde sırasıyla dizilmiş fırlatma bıçakları ile gayet fit, omuzları geniş olan bir silüet kollarını açıp bize doğru tedirginliğinden kaynaklanan yavaş adımlarıyla ilerliyordu.

Koray çok üzgün bir halde elini uzatıp "bu...... bu.... Komutanım !!! " diğer Muhafızlara baktığımda resmen yıkılmış bir yüz ifadeleri vardı.

Koray daha fazla sabredemeyip ileri doğru atılarak

" Çıkar lan onları " diye delirmişcesine haykırdı. Elleri titriyor, avına atlayacakmış bir kurt kadar gergin görünüyordu.

Muhafızlar'ın kızınca insanlıktan çıkıp farklı bir yaratılana dönmesini Koray da görmüştüm.

Sis yavaş yavaş çekildiğinde Rahman görünmüş, siyah silüeti sağ arka tarafından elleri arkasında takip ediyordu.

Korhan Albay titreyen ellerini yayından çıkmak üzere olan Koray'a uzattı

" Koray sakın ha ! "

Korhan Albay dudaklarını yavaş yavaş kapatıp zorla yutkunmaya çalışıyordu.

Yüz hatlarında hiç bir kımıldama yokken kızarmış gözlerinden bir damla yaş dudağının kenarına doğru süzüldü.

"Rahman o üniformayı giyindiği için senin o adamı parçalaman lazım Rahmaaaannnn !!! O üniforma Orhan babanın hatırası Rahmaaaannnn !!! " diye tekrar haykırdı Koray.

Koray'ın bu hali tıpkı zincire vurulmuş bir kaplanı andırıyordu.

Zümra Koray'ın söylediklerini duyduğunda öne doğru iki adım attı.

Parmağını yavaşça kaldırıp;

" Bu.... Bu babamın üniforması mı ? " diyebildi.

Silüet beş metre yanımıza kadar yaklaşmıştı.

Bütün Tim de göz gezdirdikten sonra gözleri Korhan Albaya geldiğinde biraz bekledi.

Daha sonra bulunduğumuz safın sol tarafına yönelip Zümra'ya doğru ilerledi.

Aralarında iki metre kalmıştıki silüet maskenin alt tarafındaki cırtını açarak yavaş yavaş maskesini çıkardı.

Zümra sanki ağızına tokat atarcasına hızlı bir şekilde ellerini kapadı. Geriye doğru sendeleyerek düşmekten ani bir refleksle kurtuldu.

Bayılmamalıydı ! Bu eşsiz rüyaya bayılarak son vermemeliydi.

Ağzındaki ellerini kalbine indirerek oldukça kısık bir sesle fısıldadı Zümra.

" Bab... Baba ! "

Bu oydu ! Bu vatanını kızına tercih edendi, bu önden gidenlerdendi, bu Orhan Albay'dı. Nam-ı değer Pusat komutandı bu.

Pusat komutan Zümra'nın yanağına elini koyacaktı ki; Zümra aniden boynuna atılıp burnunu babasının omzuna gömdü.

" Babaaaammmm ! Ben seni Şehit biliyordum babam. Ben seni çok arzuladığın Yarene kavuştun biliyordum."

Islanan gözlerini sımsıkı kapatmış, var gücüyle sıkıyordu hasret kaldığı babasını.

Pusat komutanın başı silkelenmeye başlamıştı. O da ağlıyordu, arkasından baktığımıza rağmen ağladığını anlamak zor değildi.

O da Rahman gibi hasret kaldığı cennetinin kokusunu solumuştu.

Korhan Albay hariç masa önünde bulunan herkes baba ve kızı ortaya almıştı.

Zümra bırakabilirse arkasında bulunan sekiz evladı ve bir kardeşide hasret giderecek, hesap soracaklardı ondan.

Zümra en sonunda ayrılmış sekiz evlatta ona doğru atılmıştı. Gülüşmeler gözyaşları birbirine karıştı.

Bütün Tim'i dolaşttıktan sonra Zümra'yı koltuğunun altına alarak esas dostuna, çocukluk arkadaşı, kader ortağı, kızını emanet ettiği can kardeşine doğru ilerlemeye başladı.

Korhan Albay gizli ve hızlı bir şekilde gözündeki yaşı sildi. Pusat komutana bakmıyor kollarını göğüsüne bağlamış trip atan bir çocuk gibi Rahman'ın evini seyrediyordu.

" Biliyordum senin özlemeyeceğini. "dedi Korhan Albay'a yavaş yavaş yaklaşan Pusat komutan.

Korhan Albay Pusat komutanın kolunun altındaki Zümraya yan yan bakıp.

" Uzaklaş Zümra ! " dedikten sonra kaşları çatık şekilde Gülsüm teyzeye döndü.

" Gülsüm Tuğçe ile Şurayı içeri gönder. "

Zümra ve Gülsüm teyze şaşkınlıkla Korhan Albay'ın dediğini yaparken Korhan Albay Pusat komutanın hâla yüzüne bakmamış, öylece Rahman'ın evini seyrediyordu.

Zümra ayrılıp çocuklar içeri geçtikten sonra.

Korhan Albay Pusat komutana bakıp öyle bir yumruk savurmuştu ki; Pusat komutanın yüzünden kıvılcım çıkmaması şaşırtmıştı.

Sanki bir demir diğer demire vuruyordu.

Rahman başını sağa sola sallayıp kendi kendine konuştu.

"İşte uzun bir aradan sonra yine başladık."

Gülen yüzüyle bekleyen Zümra elini şaşkınlıkla ağzına kapatmış olanlara anlam yüklemeye çalışıyordu.

Yana doğru savrulan Pusat komutan Korhan Albaya dönüp.

" Hala zayıf yumrukların lan. " dedi ve şiddetli bir yumrukta o savurdu.

' Allahım bu nasıl bir özlem' demekten alamadım kendimi.

Yana savrulan Korhan Albay doğrularak.

Kollarını açtı.

" Hoşgeldin kardeşim, can yoldaşım hoşgeldin." dedikten sonra iki dağ çarpışırcasına kucaklaştılar.

Korhan Albay ayrılıp Pusat komutanın alnından öptükten sonra

" Büyük oyun hı ? Kara ile Pusat bir olup Kara Muhafızlara büyük oyun. " dedi gözlerindeki mutluluk göz yaşı ile Rahman'a bakarken Rahman gülümsedi.

" Oyun demeyelim komutanım. Sürpriz diyelim."

Korhan Albay ,Zümra ve Pusat komutan birbirlerine sarılmıştı.

Pusat komutan Zümray'a baktıktan sonra Korhan Albay'a tekrar döndü.

"Emanetimi verdiğimden daha güzel aldım. Sağol Reis " dedi.

Korhan Albay;

"Hadi yemekler soğuyor özlemişsindir mangalı." dediğinde Rahman dan ses yükseldi.

" Bir dakika ! "

Herkes ona döndüğünde eli ile parmaklarını tek tek sayarak devam etti.

" Yav kardeşim işkence gören benim, Orhan komutanımı İtalyalar dan buraya kadar getiren benim, bu organizasyonu tek başıma kuran benim ama bana hiç sarılan yok."

Zümra boynunu yana devirerek Korhan Albaya ve Pusat komutana baktıktan sonra.

" Ya valla ayıp ama kusura bakmayın n'olur" deyip Rahman'a doğru koşmaya başladı.

Rahman avuç içlerini engelleyecekmiş gibi Zümray'a doğru uzatarak.

" Hayır hayır ben seni kastetmedim.Pusat Komutan burda bak ayıp..." demeye kalmadan arayı kapatan Zümra Rahman'ın boynuna atıldı.

Rahman hem gülüyor hem ciddi ciddi Zümray'a bakıyordu.

Fazla dayanamayıp herkesin mutlu gülücükleri arasında, oda huzurun kollarına bıraktı kendini.

Zümra ayrılıp Rahman'a aşk dolu bakarak.

" Pusat komutan değil... Babaaa "

SON...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%