Yeni Üyelik
32.
Bölüm

31.BÖLÜM KURT GÖZÜNÜ AÇTI

@batingam

HANNAH AZOR' dan...

Sağa arka çaprazımda, bana elli metre mesafedeki minibüse başımı çevirmeden telsize komut verdim.

" Kale yemler gelmek üzere ! Ajanların konumunu teyit edip bana bilgi aktar."

" Kale konuşuyor ! Sekiz ajan, bir keskin nişancı yerini almış işaretini bekliyor. "

Kimlerle karşı karşıya olduğumuz aklıma geldiğinde derin bir nefes aldım.

" Anlaşıldı ! Bu adamlar MİT' ten en küçük hata dâhi istemiyorum."

Kale; " Anlaşıldı ! " dediğinde gözlemlemeye kaldığım yerden devam ettim.

Burası ortasında yapay göl bulunan, banklarla, spor aletleriyle, yürüyüş yolları ve çam ağaçlarıyla kaplı, neredeyse büyük bir kasaba kurulacak kadar geniş yere yayılmış bir parktı.

Bu benim ikinci komuta ettiğim görevimdi. Biricisi oldukça başarılı geçen, üstün cesaret madalyasına layık görüldüğüm bir operasyondu.

Ayrıca beyaz koşu ayakabısı, siyah tayt ve beyaz spor atletli ilk komuta görevimdi.

Bankta oturmuş sigaramın son nefesini ciğerlerime gönderirken gözüm hedeflerin buluşma noktası olan o banka takıldı.

Telefon dinlemesinde MİT komutanlarının bahsettiği ' Spor aletlerinin oradaki bank' bu iki banktı. Birinde ben oturduğuma göre hedefler diğerine oturmak zorunda kalacaklardı. İki bank arasında yaklaşık onbeş metre kadar mesafe vardı.

En seçkin ajanları ve keskin nişancıyı bu operasyona tayin etmeleri içinde bulunduğumuz durumun ne kadar vahim olduğunu gösteriyordu. Mossad ne kadar titiz davransada ben bunun diğerinden kolay olacağını umuyordum.

Ama yinede gelecek iki adamı hafife almamalıydım. Bu profesyonelliğin başlıca kuralıydı. En başta onların boş bir asker olmadığı aşikardı. Onlar yüzlerce çetin operasyonlara katılıp hepsinden sağ çıkmış MİT' in üst düzey komutanlarıydı .

Ben göldeki ördeklere dalmış bir sigara daha yakacakken banka 45-50'li yaşlarda ara ara ak düşmüş saçları elmacık kemiklerine kadar uzanan, gözlerinin ela olduğunu tahmin ettiğim oldukça karizmatik bir adam oturdu.

Evet bu oydu ! Bu bahsedilen Albay rütbesindeki adamdı.

Eşkalinden emin olduktan sonra telsize fısıldadım.

" Yem bir geldi hazır olun. İki geldiğinde işaretimle imha edilecek. "

Üçyüz metre mesafedeki keskin nişancı;

" Anlaşıldı beklemedeyim. " deyip emrime karşılık verdi.

Evet ikinci adamda görünmüştü.

Bu oydu !

Bu İtalyan Diyakoz Giovanni'nin sağ kolu Lucastı.

Banka yaklaşıp Türkçe konuşmasına şaşırmamıştım.

" Kardeşim, can dostum ne kadar özlemişim seni. "

Bekleyen adam hiç ağırlığını bozmadan ayağa kalkıp Lucas'ı oldukça samimi ve içtenlikle kucakladı.

Tabi gerçek adının daha ne olduğunu bilmediğimiz Lucası.

Bu nasıl bir sabır, nasıl bir irade ? Sen kocaman Diyakoz'un yanında onbeş yıl kal, adamın sağ kolu ol ve onu öldüren adamın kaçırılmasına yardım et. Türkler'in istihbari becerilerine şaşmamak elde değil.

Diyakoz'un öldürüldüğü ne kadar gereksiz haber olarak geçsede onu öldüren adamın namı dünyanın bütün istihparat teşkilatlarına yayılmıştı.

Arkasında bıraktığı tek iz papazın karnı ile beynine saplanan oldukça kaliteli iki tane fırlatma bıçağı ve kabzesine oyma tekniği ile işlenen KB harfleriydi.

Bu adam yaşına göre üstün profesyonelliğe sahip bir MİT ajanıydı.

Sohbet koyulaştığında beklediğimiz an'ın geldiğini hissetmiştim.

" Keskin nişancı, işaretimle." dedikten sonra son kez adamlara göz attığımda karşımda duran barfiks direğine 30'lu yaşlarda bir adam geldi.

" Atış iptal...iptal emrimi bekle. " deyip adamı seyretmeye başladım.

Adam 1.85 boylarında gayet yapılı bir gençti. Genç olduğunu vücudunun diriliğinden anlamıştım.

Kafasında haki spor şapka, altında siyah kapuşonlu eşofman takım ve şapkaya uyum sağlayan haki adidas spor ayakkabı.

Güneş gözlüğünden yüzünü algılayamamıştım.

Arkası bana dönük olan adam barfiks direğine tutunup kendini yukarı çekti.

Bu adam neyin nesi bilemem ama çektiği barfiks hiç sıradan bir insanın çekeceği barfiksler değildi.

Kendini yukarı çekip direği göğüsüne değdirdikten sonra çok yavaş bir şekilde kendini sola, sonra yavaş yavaş sağa çekip çok yavaş bir şekilde aşağı indiriyor, daha sonra tekrar kendini yukarı kaldırıp havada yuvarlak çiziyordu. Bunu on kez tekrarladıktan sonra bıraktı.

' Bu olağan üstü bişey ! '

Adam sol tarafımdan kollarını aşağı sarkıtıp sallayarak geçti. Benden uzaklaştıktan sonra keskin nişancıya komutumu tekrarladım.

" Hazır ol işaretimle. " deyip çok koyu sohbet içerisinde olan adamlara tekrar göz attım.

Evet tam zamanıydı.

" Ateşşşşş ! " dememle gelen ıslık sesi ile birlikte oturduğum bankta kuvvetli bir darbe hissettim. Baktığımda merminin hemen on santimetre yanımdan bankın üst kalın tahtasını delip geçtiğini gördüm.

Daha olayın şokunu atlatamadan arkamda " Booooommmm " diye tok bir erkek sesi işittim.

Tam ona dönecektim ki;

" Sakın bakma ! " demesi ile yerimde dondum kaldım.

Çok ürkütücü bir ses tonu ve diksiyonu vardı.

" Gayet iyi Türkçe bildiğini biliyorum Hannah. "

'Gerçek ismimi biliyor.'

" Se.... Sen kimsin ? " derken başımı arkaya çevirme cesaretini bulamamıştım.

Sağ tarafımdan ellerini banka koyup mermi deliğine bakan adam beni oldukça kasan kısık sesi ile.

"Adam beee... Şuna baksana senin isminin başharfini vurdu." dediğinde elimden geldiğince ona bakmamaya çalışarak gözlerimi merminin açtığı deliğe tekrar yönelttim.

Mermi ' ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ' yazan yazının tam ' H ' harfini parçalamıştı.

" Merminin havadaki sesine ve verdiği hasara bakılırsa 12.7 kalibre bir mermi." dediğinde vücudumdaki gerginlik az da olsa bacaklarımı titretmeye başlamıştı.

" Sana 'Sen kimsin ? ' dedim. "

Artık çenem ve sesimde titriyordu.

"Boş ver şimdi kim olduğumu." deyip derin bir nefes aldıktan sonra konuşmasına devam etti.

" Şimdi yanına oturacağım ve kesinlikle başını bana çevirmeyeceksin." dedikten sonra ağır adımlarda bankın ön tarafına gelip sağ tarafıma oturdu.

Yanıma oturduğunda ayakkabılarından ve alt siyah eşofmanından barfiks çeken adam olduğunu anladım. Yandan farkettirmeden yüzüne bakmaya gayret gösterirken kapuşonu'nu başına geçirmiş olması çabamı boşa çıkarmıştı.

O oturduktan sonra hedefler yerinden ayrılıp gözden kaybolurken daha fazla dayanamayıp hızlı bir şekilde konuşmaya başladım.

" Kale..... Kale ajanları benim olduğum yere yön...." derken yanımdaki ürkütücü ses araya girdi.

" Hangi ajanları yürüyüş yolundaki simitçiyi mi, yoksa kafenin önündeki dondurmacıyı mı..... Yok yok sen kesin gölün yanındaki temizlikçiyi diyorsun." dediği ile vücudumdaki bütün damarlarım buz kesmişti.

'Bu adam bütün bunları nereden biliyor ? '

" Hannah Azor; MOSSAD saha ajanı ! " dediğinde zorla yutkundum.

Sol kolunu benden tarafa atıp sağ bacağını sol bacağının üzerine atarken yüzüne bakmaya bir türlü cesaret edemiyordum.

" İsrail çakallarına bak sen ! Daha dün dedemden toprak dilenirken bugün bana devlet olmuşta benim kanımı dökmek için ajan gönderiyor. Yok yani neyine güveniyorsun sen ? Şu zamana kadar hainliklerle gelmişsin nereye kadar bu böyle ?" derken araya girdim.

" Neden bahsediyorsun anlamadım ? "

Kelimeler dudaklarımdan titrek bir şekilde çıkarken yanımdaki canavarın sanki herşey olağanmış gibi sakin konuşması korkumu daha da artırıyordu.

" Neden mi ? Tabi ki dedelerinden bahsediyorum. Ne oldu Türkler savaşı unutmuştur dediniz Amerikalı abilerinizle darbe yapmaya kalktınız. Bir bakmışsınız oda ne... Türkler savaşı unutmamış resmen özlemişler. Tankın önüne yatanlar, mermiye göğüs gerenler hatta ve hatta F16'ya balkondan levye atanlar, inanılır gibi değil. Tabi siz öyle düşünürsünüz. Biz alışkınız böyle deliliklere. Bunu söylüyorum Hannah, biz savaşa düğüne gider gibi güle oynaya gideriz. Darbede yaramızı saran Kürt kardeşimle, Türk bayrağını öperek açan Alevi bacımla, darbe meydanına kamyonetiyle gelen çarşaflı laz annemle düğüne gider gibi Şehadete gideriz. Bizim yaptıklarımızı siz ağızı açık seyrederken biz güler, hangimiz daha deli diye birbirimizle yarışırız. Evet biz Şehadet için birbirimizle yarışırız Hannah ! "

Sağ tarafında bir müddet göz gezdirdikten sonra devam etti.

"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler. Onlar mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah'ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir." deyip bir süre bekledikten sonra devam etti.

" Evet Hannah ne mutlu Türk milletine değil mi ? Ya siz, Rabbimin lanetlediği topluluk, nankör topluluk, vicdansız, çocuk katili, tecavüzcü. Evet Hannnnaaaahhh bütün pislikler sizde."

Bütün bunları söylerken o benzersiz ses tonu dahada yükselmişti.

Karnıma sancılar giriyor, yüzüme karşı yapılan bu hakaretlerden midem bulanıyordu.

" Dediğim gibi Hannah siz yahudiler böylesiniz. Arkadaşların öldü kelleleri bizzat önüne sunulacak. Senide affetmem ama tasmanı tutan sahibine benden birşey götüreceksin." dedikten sonra yanımda, bankta duran suya uzandı.

Eline aldığında ani bir ıslık sesinden sonra elindeki su şişesi patladı ve olanca su üzerimize sıçradı.

Ben anlık bir refleksle sıçrayıp ellerimi enseme atarken o istifini hiç bozmadan kolu ile yüzüne bocalanan suyu siliyordu. Bu soğuk kanlılıktan çok korkmuştum, ellerim ve bacaklarım titriyor nefesim kesilmek üzereydi.

' On santimetre yanından neredeyse 13 kalibrelik mermi geçti. Nasıl bir yaratıksın tanrının cezası ? '

Sanki ne düşündüğümü sezmiş gibi konuşmasına devam etti.

" Korkma korkma bu bizim kartal, yahudinin suyu haram kardeş içme demek istedi. Burdan ve biraz önceki bank hadisesinden anlaşılıyorki senin keskin nişancı mefta olmuş." dedikten sonra sol tarafına baktığını hissettim.

" O ne kız; hem spor yapıyor hem sigara mı içiyorsun ? " deyip yanımdaki sigaraya uzandı.

" Sigarandan alacağım ama; açık konuşayım Kartal dan çekiniyorum. Dur bakalım belki bir ihtimal tepki vermez. " deyip paketten bir tane çıkardıktan sonra ikimizin ortasında iki parmağının ucu ile hiç kıpırdatmadan tuttu.

Yaklaşık 3 saniye sonra yine o lanet olası ıslık sesi duyuldu.

" Aha bu da harammış. Yani Kartal öyle düşünüyor. " deyip merminin parçaladığı sigarayı kucağıma atıp kendi sigarasından yaktı.

" Kartal'ın bir özelliği var. Operasyon anında yanındaki kardeşleri haricinde bütün hareketleri tehtid olarak algılar ve imha eder. Şu zamana kadar kaçırdığını hiç görmedim. Eee bu da Rabbim'in ona verdiği bir meziyet."

Daha fazla dayanamayıp boğazımdaki düğümü çözdüm ve ağlamaya başladım.

" Doğru ! Ne kadarda ajan olsan sen bir bayansın. Korkan bir yahudi." derken sinirden dişlerini gıcırdattığını duyabiliyordum. Eğer benimle gerçekten işi olmasa buradacıkta liğme liğme keseceğinden hiç şüphem yoktu.

" 12 yaşındaki Muhammed el Durrayı babasının kucağına şehit düşürecek kadar korkak namussuzsunuz. " dediğinde ağlamam dahada katlanmıştı.

" Ne oldu vicdan mı yaptın Hannnaaahh ? Yok canım ne vicdanı sende ne gezer o. Sende ki vicdan değil g*t korkusu. " dedikten sonra alaycı bir şekilde tıslayıp devam etti.

" Yahudi'nin ajanı bu kadar olur. " deyip sigarasından son kez çekip attı.

" Neyse biraz daha yahudi dersem seni doğramak zorunda kalacağım. Konumuza dönelim. " deyip cebinden siyah bir zarf çıkardı.

" Dediğim gibi bunu tasmanı tutan sahibine götürüp vereceksin."

Zarfı yüzüne bakmadan alıp elimle beraber dizime koydum.

" Hooppp hoppp ! "

Sinirli bir şekilde çıkıştığında olduğum yerde sıçradım.

" Sakın ha ! Onu belinin altında tuttuğunu görmeyeyim. Senin kalbini söker zarfı kendim götürmek zorunda kalırım. Buda patronun için hiç iyi olmaz. Uyuyan kurtları zorla ayağa kaldırdınız yahudi. Şimdi siz düşünün. Uykuların kaçacak Hannah. Türk korkusu hiçbir korkuya benzemez." dediğinde zarfı titreyen avcumun içerisine alıp kalbimin üzerine koydum.

" Evet bu daha iyi. Dediğim gibi gözüm sende o zarf belinden aşağı düşmeyecek anlaşıldı mı ? " dediğinde bian önce çekip gitmesi için başımı olumlu anlamda salladım.

' Git artık kahrolası ! '

Ayağa kalkıp gidecekken cenemdeki kilidi çözüp arkasından seslendim

" Ne bu ? "

Olduğu yerde durup bir müddet bekledikten sonra yüzünü dönmeden konuşmaya başladı.

" Düğün davetiyesi. " deyip yavaş adımlarla uzaklaştı.

" Pek..... Peki kimin gönderdiğini söyleyeyim, sen kimsin ? "

Bu sorum başını yere eğmesine sebep olmuştu. Bu adam her kimse başı yerde olsa dahi heybetinden ve ürkütücülüğünden hiç birşey kaybetmiyordu.

" KARABASAN ! " dediğinde bir müddet sonra aklıma gelen şeyle dehşete düştüm.

' B.... Bu o '

Dizlerim kalkmama ne kadar engel olsada kendimi zorlayıp elimden geldiğince hızlı bir şekilde bankı terkettim.

Koştum, son nefesime kadar, ciğerim yanıncaya kadar koştum.

Ancak 150 metre sonra farkına varmıştım minibüsün tam aksi yönüne koştuğumu.

Parkın etrafından dolaşıp tekrar minibüsün bulunduğu yöne doğru ilerledim.

Araç göründüğünde kulaklığıma seslendim.

" Kale cevap ver ! "

Hayır yine cevap yoktu.

Bunun sebebi ya bu adamlar yakınlara jammer ( sinyal kesici ) yerleştirdiler, yada...

İkinci seçeneği aklıma dahi getirmek istemiyordum.

Kalbim son yarım saattir deli gibi çırpınıyordu. Bu benim ikinci komuta görevimdi, öncesinde onlarca suikast görevinde bulunmuştum ama böylesi yırtıcılara hiç denk gelmemiştim.

Yanımdaki bir insan veya asker değil sanki dünya dışı gezegenden gelmiş bütün benliğini yahudi kini ile doldurmuş bir canavardı.

' Karabasan ! '

Bu oydu; diyakozun boğazını kesen, papazın karnında ve kafatasında saplı olan bıçakların sahibi oydu.

Minibüse on metre kala etrafındaki kan damlalarını farkettiğimde ellerim siyah zarfla birlikte istemsizce ağzıma gitti.

' Hayır hayır ! Bu onların kanı değil..... Hayır sadece korkutmak için...' diye düşünürken aniden sürgülü kapıyı açtığımda ayağımın altındaki yol şiddetle titremeye başladı.

Sanki boğazımdan yukarı büyük birşey dışarı çıkmak için can atıyordu.

Karşımda sekiz ajanımında kafaları koparılmış bir şekilde yattıklarını gördüm. Minibüsteki üç teknisyen ajana biraz daha insaflı davranmış, kafalarına sıktıkları tek mermi ile fazla acı çektirmemişlerdi. Keskin nişancımda herhangi bir yara görünmüyordu ama kafası kırkbeş derece geriye sarkmışt. Koparırcasına kırmışlardı boynunu.

' Arkadaşların öldü kelleleri bizzat önüne sunulacak. '

Evet böyle demişti Karabasan.

' Hadi Hannah sen profesyonelsin, karşılaşacaksın böyle şeylerle topla kendini '

Ya onlar, onlar ne ?

Benim adım profesyonelse onların adı ne ?

' Aşağılık adamlar. '

Babam demişti, israil uğruna canını veren babam bana söylemişti.

" Türkler uslu insanlardır ama bir yahudi onun bir karış toprağına ağaç dahi dikse, onların büründüğü canavarı akıl dahi edemezsin. "

Minibüsü olduğu yerde bırakıp otele gitmek için bir taksi çevirdim. Acilen buradan ayrılmalıydım.

Otele çıkıp valizimi hazırladıktan sonra üzerimi giyindiğimde ilk işim Zalman'ı aramak oldu.

İkinci çalmada açmıştı.

" Sen hangi cehennemdesin be kadın ? " demesiyle telefonu kulağımdan uzaklaştırdım.

Kendimi toparlayıp;

" Operasyon başarısız efendim. 12 ajanımıda kaybettim." derken ağlayıp sesimin değişmesine zorla engel olmaya çalışıyordum.

" N.... Nasıl olur bu ? " dediğinde ses tonundan onunda gerildiği net bir şekilde belli oluyordu.

" Bilmiyorum efendim. Ne kadarda dikkat etsek farkettiler. Beni de size verdikleri zarfı iletmem için serbest bıraktılar."

Bir süre ses gelmediğinde tam orada olup olmadığını soracaktım ki konuşmaya başladı.

" Hemen yanıma geliyorsun Hannah..... İlk uçakla. " deyip telefonu yüzüme kapattı.

Bir insan neden kendini sitrese sokar ki. Hemde bu işte. 60 yaşına gelmişsin, kenarda yüklü bir paran var. Neden sahilin yanında bahçeli bir ev alıp çocuklarınla mutlu bir hayat sürmezsin geri zekalı adam.

5 SAAT SONRA...

Her yer, herşey karanlık; ortada ardıç ağacından otuz santimetre çapında bir direk, ayağımın altına baktığımda toprak bir zemin, tavanı sadece ahşap tahtalarla kapatılmış bir viranedeydim.

Esen rüzgarla beraber ses yapan eski ahşaptan pencere ve içerdeki tek aydınlık aracı o pencereden içeri süzülen yoğun dolunay ışığıydı.

" Buda ne böyle ! Neden bağladınız beni ? Ne isterseniz yaptım."

Küçükte olsa bir cevap bekledim ama ses yoktu.

" Kimse yok mu cevap verin. "

Yok ! Hâla ses yoktu.

Kurtulmaya çalışıyorum olmuyor. Karaya sıçramış bir balık gibi var gücümle çırpınıp deli gibi ipi yenmeye çalışıyordum ama ne yapsam nafile.

" Lütfen bırakın ben......"

Önüme atılan yuvarlak birşeyle isyanım yarım kalmıştı.

" Tanrım Chris ! " bu Chrisdi; bu benim bugünki operasyonda simitçi olan kafası kesilen seçkin ajanlarımdan biriydi.

"Kimse yok mu ? Ne dedinizde yapmadım lütfen bırakın beniii ! " deyip nefesim kesilircesine ağlamaya başladım.

Tavandan yağıp yere çakılan kafaların pat pat sesi ile tekrar başımı kaldırdığımda bunların diğer ajanlarıma ait olduğunu gördüm.

" Tanrının cezalarıııııı ! Lanet olsun hepinize. " diye bağırdığımda altı metre ilerimdeki zar zor farkedilen silüeti gördüğümde sustum.

Bu o'ydu Karabasandı o. Ellerini önünde bağlamış kapuşon geçirdiği başı yere bakar bir şekilde geniş omuzları ve kapıyı kaplayan uzun boyu ile öylece dikiliyordu.

Yine o boğuk ses !

" Haklısın Hannah. Birgün Türkler'in öyle bir gazabına uğrayacaksınız ki gideceğiniz yerin cehennem olacağını bile bile ölmek için yalvaracaksınız. Allah katında sizi bekleyen en acımasız cezalardan habersiz. " deyip yavaş yavaş elleri önünde bağlı bir şekilde başını kaldırıp bana baktı.

Yaklaşıyordu !

Ayaklarıyla yerdeki kafaları sağa sola savurarak yaklaşıyordu.

Tam ay ışığı yüzünü aydınlatacaktı ki durdu.

Hâla o yeşil adidas ayakkabısı ve o eşofman takımı vardı üzerinde.

" Se.... Sen osun. Se.. Sen papazı ve diyakozu infaz eden, üzerinde KB harfleri bulunan o iki bıçağın sahibisin." desemde yüzüne bakmaya cesaret edemiyordum.

Yutkunuyor, karşımdaki dehşetten korkup sayılı olduğunu düşünerek burnumdan hızlı hızlı derin nefesler almaya çalışıyordum. Karşısında cesaretli görünmeye çabalıyordum ama olmuyordu beceremiyordum.

" Kurdu siz ininden çıkardınız. Siz kaşındınız Hannah ! "

Başımı belli belirsiz sallayarak cevap vermeye çalıştım.

" Neden bahsediyorsun anlamıyorum. "

Sinirlenip daha da yaklaştı. Belindeki deri kılıfından çıkan bıçağın sürtünme sesini duymuştum.

Dolunay ışığının aydınlattığı bıçağın üzerindeki o iki harfi görmüştüm.

Bu o bıçaklardandı !

Evet bu o bıçakların üzerindeki iki harfine kadar aynısıydı.

Tıpkı bir cambaz gibi bıçağı beş parmağının arasında seri bir şekilde gezdiriyordu.

"Sana özellikle tembih ettim yahudi tohumu. Sana o zarf belinden aşağı inmeyecek demiştim." deyip ani bir hareketle bıçağı yukarı kaldırdıktan sonra tıpkı papaza yaptığı gibi başımın üzerine sapladı.

Akan kanın sıvılığını ve sıcaklığını hissediyordum.

" Han...hanımefendi ! "

Ölmek böyle bişeydi !

" Hanım efendi uyanın. "

Acaba onun söylediği gibi cehenneme mi gidecektim ?

" Hanım efendi uyanın inişe geçiyoruz."

Olduğum yerde, neredeyse başım uçağın üst tavan bagajına çarpacak kadar sıçramıştım.

Uyandığımda yanımdaki yaşlı kel adam üzerine dökülen içkiyi temizlemeye çalışıyordu.

" Tanrım şükürler olsun. Ne yaptığını sanıyorsun sen ? Gidip bir tedavi olsan iyi olur küçük hanım. "

Adamın konuşmasına hiç aldırış etmeyip göz yaşları içerisinde uyumadan önce elimde tuttuğum zarfı aramaya başladım.

' Nerede bu ? '

İşte oradaydı !

Uyuduğumda yere düşmüş olmalıydı.

Zarfı yerden alıp koltuğuma yaslandım ve serviste verilen selpağı alıp saçlarımdaki içkiyi temizlemeye başladım.

Yanımdaki yaşlı adam yan yan bakarken gözlerindeki öfke sıcak bir rüzgar halinde yüzüme esti.

" İnmeden önce son ikramdı. Bende uyandığında içersin diye alıp koltuk sehpana koydum. Anlaşılan iyi fikir değilmiş."

Saçlarımı temizlerken cevap vermediğimi görünce devam etti.

" Dizini alttan sehpaya çarpmanla elbisen ve saçın mahvoldu. "

Ona dönüp;

" Benim gördüğümü siz görseydiniz başınızdakinin içki değil başka birşey olmadığına binlerce kez şükrederdiniz. " derken titremelerim biraz olsun dinmişti.

Sonunda uçak pistteki yolunu sonlardırmış perondaki yerini almıştı. Uyuşan bacaklarım kana doyduktan sonra inmek için ayağa kalktım.

Taksiye bindiğimde bir daha düşürmemek üzere zarfı sımsıkı tutmuştum. O kadar uykusuzluğuma ve yorgunluğuma rağmen uyumaya ne niyetim nede cesaretim vardı.

" Uykuların kaçacak Hannah ! " dediğimde gözlerim dikiz aynasındaki taksi şoförünün gözleri ile çakıştı.

"Birşey mi söylediniz efendim ? "

" Aaa yok hayır size söylemedim. Özürdilerim sesli düşündüm galiba." dediğimde taksici gözlerini üzerimden çekip dikkatini yola vermişdi.

Evet Karabasan öyle demişti.

' Uykuların kaçacak Hannah. Türk korkusu hiç bir korkuya benzemez. '

Sonunda birime gelmiştim. Güneş batmasına rağmen Zalman'ın merakla beni beklediğine emindim.

Telefondaki yansımamla üzerimi ve saçlarımı toparladıktan sonra kapıyı tukladım.

" Gel " sesini duyduğumda düşüncemde yanılmadığımı anlamıştım.

İçeri girip evimdeki olan bir rahatlıkla ziyaretçi koltuğuna oturduktan sonra saçlarımı parmaklarımın arasına alıp geriye savurdum.

Merak dolu yaşlı gözlerinin içine bakıp ilk söze giren ben olmuştum.

" Tanrı aşkına efendim ! Siz beni nasıl bir cehenneme gönderdiniz ? "

Zalman gözlüklerinin üzerinden kaşları çatık halde baktı.

"Kendine gel Hannah ! Kiminle konuştuğunu unutma. " dediğinde yaptığım saygısızlığın farkına vardım.

" Özürdilerim ama bunlar ajan falan değil. Bunlar cehennem zebanisi. Ben hiç böyle birşeyle karşılaşmadım. Bir dakika önce iyi ve hazır olduklarını bildiğim o seçkin ajanlar bir dakika sonra yok oldu. Bunu size nasıl açıklarım bilemem ama karşımdakilerin bir insan olduğuna inanmam çok güç "

Bütün bunları anlatırken yaşadıklarım ve gördüğüm rüya gözümün önüne geldiğinde ellerimin titremesine mani olamamıştım.

" Bana birşey gönderdiklerinden bahsettin telefonda, görebilirmiyim ? " dediğinde açmaya cesaret edemediğim siyah zarfı uzattığımda büyük bir ağırlığın altından çıktığımı hissettim.

Zalman ayağa kalkıp zarfı açarken konuşmaya devam etti.

" Birşey söylediler mi bunu verirken ? "

" Evet söyledi efendim. Bunun düğün davetiyesi olduğunu söylediler. "

Zalman benim ne dediğime anlam veremeyerek siyah zarfın içindeki beyaz kağıdı çıkardı.

" Ef.... Efendim iyimisiniz ? "

Kağıdı gördüğünde olduğu yerde sendeledi. Kalktığı koltuğu ağızı açık bir şekilde elleri ile zar zor bulup kendini bıraktıktan sonra soluk soluğa tombul boynundaki kıravatı gevşetmeye başladı.

" Efendim iyimisiniz ne gördünüz ? "

Yığıldığı koltukta öylece karşıya dalmış gözlerini bana çevirmeden konuşmaya başladı.

" Onlar yeniden çıktı Hannah ! "

' Uyuyan Kurdu siz uyandırdınız. '

Tanrım bu dört kelime yankılanıp duruyordu beynimde.

" Onlar kim efendim nereye çıktı ? "

Zalman korkudan dışarı fırlayan iri gözlerini bana çevirerek;

" Onlar İsa'dan 400 yıl önce kurulan bir teşkilat Hannah. Börü Budun du Teşkilat-ı Mahsusa oldu ve daha sonra isimleri Künyesizler, Kanunsuzlar, Muhafızlar olarak anıldı. Ama biz bunların hepsinin önemsiz olduğunu biliyorduk. Çünkü onları Osmanlı ile gömdüğümüzü zannediyorduk " dedikten sonra derin bir nefes aldı.

Kağıdı önünden alıp baktığımda; üçtane hilalin birbirine kenetlendiğini ve her hilalin önünde yıldız olduğunu gördüm.

"Sana bunu verenin ismini biliyor musun ? " dediğinde beklemeden cevap verdim.

" Evet efendim isminin KARABASAN olduğunu söyledi. " dediğimde korkunun her saniyede arttığını gördüğüm gözlerini bana çevirdi.

" Sen muhtemelen reisleriyle konuştun. KaraBudun dan yola çıkarsak bu sonuç çıkıyor. Yanılıyor olabilirim ama sana bizzat reisleri görünmüş. " deyip kağıda baktıktan sonra tekrar gözlerini bana çevirerek bir kaç saniye bakakaldı.

" Onu görüpte yaşayan nadir insanlardan birisin Hannah. " dediğinde tüğlerim diken diken olmuş kanımın çekildiğini hissetmiştim.

"Eğer bu kağıt bana geldiyse ölümüm yakındır. Sende aklın varsa istifanı ver ve gidebildiğin kadar uzağa git hayatını yaşa." deyip bana dahada yaklaştıktan sonra.

" Onların deyimi ile KURT GÖZÜNÜ AÇTI Hannah. Evet Korku uyandı ve ayağa kalktı."

SON...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%