@batingam
|
KORAY'dan... Sebebini bilmediğim heyecanıyla Tim'in geri kalanı ile birlikte kapıda bizi bekleyen dişi kurdumuz gözüme battı. " Hayırdır Asel neden kestirdin saçları, bu meslek senide mi saçtan vurdu ? " Bir operasyondan daha sıkıntısız bir şekilde havasını özlediğimiz yuvamıza gelmiştik. Rahman Korhan Baba'nın odasına operasyonu rapor etmek için çıkarken timle beraber harekat merkezindeki elektronik cihazlarının rahatsız edici ışıklarının altında gelecek olan emri bekliyorduk. Asel yüzündeki heyecan dolu tebessümle derin bir nefes çektik. " Yok Korhan abi dökülmüyor çok şükür. Sebebini Korhan babadan duymanızı isterim." Önünden geçip oval masaya kurulurken gözüm yeniden Asele takıldı. " Bacım nereye bakıyosun gel otur şuraya. " " Yok abi ben böyle iyim. Korhan ve Orhan Albay'ı bekliyorum." Bu kızın heyecanının sebebini az çok anlıyordum ama aklımdan geçen şeyin olamamasını umuyorum. Asel'i boşverip iki elimide enseme attım ve hayattaki en güzel varlıklarımı kapattığım gözlerimin önüne getirdim. Bir insanın arkada bekleyeni varken bu mesleği yapmak çok ağır geliyor. Tabi ki eşimin ve çocuklarımın olması, yolumu gözlemesi çok güzel birşey ama ölümden değil, öldüğünde onlardan ayrı kalmaktan korkuyor insan. Birde üzerine ömürleri boyunca ben her hatırlarına geldiğimde gözyaşı dökmeleri akla gelince eziliyordum bu sorumluluğun altında. İnşallah Şehadeti ve onlara şefaatçi olmamı nasip eder Yüce Rabbim. Karşımda, masada duran Tim aniden ayağa kalkınca Babaların geldiğini anlayarak arkama dönüp gelenlere odaklandığımda ilk gördüğüm kişi elinde dosya ve yüzündeki mutlulukla kollarını açan Orhan Albay olmuştu. " Hoşgeldiniz Kurtlar. Yediğiniz ekmek helal olsun size aslan parçaları. " Daha sonra Korhan baba öne çıkarak elindeki telsiz telefonu masaya bıraktı ve " Hoşgeldiniz gençler. " deyip Orhan Albay dan bulaşan gülücüğü ile gözü gözümüzde bir süre takılı kaldı. Kısa bir hoşbeşin ardından Korhan Albay asık suratı ile projeksiyon kumandasını eline alıp asıl konuya girdi. " Ailelerinizi özlediğinizi ve görmek istediğinizi biliyorum." deyip iç çekerek kumandanın düğmesine bastı. Açılan ekranla birlikte gönülsüzce konuşmaya başladı. " Cizre meskun mahâl operasyonları devam ediyor. " Tepkimizi ölçmek için bir süre yüzümüze baktı. Karşısındaki canavarlarda hiçbir mimik değişikliği görmediğinde elindeki A4 kağıdını gösterip devam etti. " Getirdiğiniz bu listedeki dört kişi şuan girilmeyen o sokaklarda. Sözde karargah olarak kullandıkları yerde. Bir çok Jandanma Özel Harekat, Polis Özel Harekat Timi ve Ankara dan Yavuz amirin iki Timi sekiz gündür Cizre sokaklarında sıcak çatışma halindeler." Bunu Rahman'a bakarak söylemişti. Kumandayı kaldırıp ekrandaki resmi değiştirdi. " Görüyorsunuz ki girilmeyen o sokakların güney tarafı dağa dayanıyor. Dağ ağaçlık ve engebeli olduğu için saklanmaya oldukça müsait. J.Ö.H dağ tarafını tutarken sizde P.Ö.H ile evleri ayıklaya ayıklaya sözde karargaha ulaştıktan sonra o dört kişiyi sağ salim getirip ayaklarımıza sereceksiniz." dedi ve tek tek eli ile işlediği evlatlarının gözlerine baktı. " Anlaşılmayan birşey var mı buraya kadar ? " Yanında oturan Orhan Albay söze girme gereği duymuştu. "Dört kişiyi sağ çıkarmak sizin için riskli olabilir. Ama en kötü ihtimal ikisini sağ alırsanız çapraz sorguda oldukça işimize yararlar. " Korhan Albay başı ile onayladıktan sonra ayağa kalktı. " Sizi hemen göndermek istemem ama bu iş acil çocuklar. Saat 09:00 da helikopter kalkacak o zamana kadar hazırlanın. Gazanız Mübarek olsun Börüler ! " Tim ayağa kalkıp hepbir ağızdan; "Sağool !" dedikten sonra komutanlar arkayı dönüp gidecekken Asel'in öne doğru sıçradığını gördüm. " Komutanım ! " dediğinde Korhan Albay sanki birşey unutmuş gibi yüzünü tekrar bize döndü. " Haaaa Rahman Aselde sizle. " dediğinde bütün tim şaşkınlıkla Korhan Albay'a kilitlendi. ' İşte korktuğum olmuştu. Aseldeki heyecanın sebebi buydu.' Rahman önünde duran Kenan'ı kenara çekip, çatık kaşlarla komutana doğru iki adım attı. " Komutanım olur mu hiç ? Operasyon riskli. Asel'in nasıl çalıştığı ve sahada nasıl olduğu hakkında hiç bir fikrimiz yok." Korhan Albay Rahman'a doğru bir adım daha atarak kendinden emin bir şekilde gözlerine baktı. " İyi ya oğlum işte; pişireceksin. " Dayanamayıp araya girdim. " Komutanım bu riskli gerçekten biz sekiz kişi tek beyin çalışıyoruz. Asel'in neler yapabildiğini bilmiyoruz. " Asel yüzüme bakıp gözleri ile resmen yalvarıyordu. Orhan Albay; "Ben Asel'e ve yeteneklerine kefilim evlat, yeter mi ?" Daha fazla zorlarsak morallerin bozulacağı aşikârdı. Bunu en az venim kadar Rahman da bildiği için tartışmayı noktalayan o komutu verdi. " Anlaşıldı komutanım ! " Komutanlar giderken oda elleri belinde dik şekilde umutsuz gözlerle bir süre Asel'i süzüp. " Hadi beyler ! " diyerek önden harekat merkezini terketti. ' Hadi beyler ??? ' Bu dil alışkanlığı mı yoksa Asel'i kabul etmediğini belli etmek için sarfettiği iki kelime miydi ? MERT' ten... Annemin yemeklerini özlemiştim artık. Yıkık binaların arasında leş toplamaktan, nereden ne çıkacağını bilmediğimiz tuzaklı yollarda yürümekten, toz ve barut kokusunun karıştığı havayı solumaktan bıkmıştım. Buraya çıkan bütün yollar kapatılmış, evler boşaltılıp mahalle sakinlerinin yaklaşmaması için emniyet şeritleri çekilmişti. Üç katlı müstakil binaların arasındaki parke taşlı dar sokakları olan Cizre, bu üç aydır etrafına ölüm saçıyordu. Kaçabilecekleri dağ yamacını tutan beş JÖH timinden durmadan parke taşlarını mevzi yaptıklarına, duvar köşelerine onbeş yaşlarındaki çocukları nöbetçi diktiklerine, duvarları deldiklerine ve yolları tuzakladıklarına dair anonslar geliyordu. Sokağın bu tarafını zırhlı araçları ile kapatmış, kelle almak için Muhafızların bize katılmasını bekliyorduk merakla karışık bir gururla. Kürşad'ın sesi ile irkildim. " Oğlum kardeşine mi güvenmiyorsun söylesene ? " " Kürşad Allah'ını seviyorsan daraltma artık beni. Şurda kelle koltuktayız senin peşine düştüğün derde bak. " Kürşada arkamı dönüp time yöneldim. " Lan merak ediyorum o geceki benim için yaptıkları hastane baskınında olsun, darbe girişiminde olsun, hasta oldum adamlara. Resmen Azrail'in yaveri gibiydiler. Ozan ağızından kaçırdı. Muhafızlardan birinin kardeşiymişsin. " Bir türlü arkamı bırakmıyor, alacağı cevabı almak için elinden geleni ardına koymuyordu. Kürşad 1.85 boylarında oldukça yapılı, beyaz tenine yakışan kahverengi gözleri ile akademiden devremdi. Manyak kelimesinin bütün çeşitleri bu mahlukatta mevcuttu. Ne yapıp edip kendini vurdurmayı becerebilen tek PÖH komiseri. Güneşten dolayı açık kahverengiye bürünen tehtidkâr gözleriyle bakarak. " Peki lan elbet seninde bir işin düşer bana, devre dedik bağrımıza bastık. " deyip arkama geçerek kendi Timinin yanına yönlendiğinde arkamda Ozan'ın sesini duydum. " Ne oldu, söylemiyor değil mi ? " dedi Kürşada. " Yok la ! İnat etti söylemiyor. " Arkama dönerek Kürşad'a bağırdım. "Kürşad ! " dediğimde aniden arkasına dönüp umutla açılan gözlerine baktım. " Gel lan tamam geldiğinde gösteririm. Birazdan burada olurlar. " Kürşad ışıldayan bakışlarıyla, Ozan ise hınzır gülüşü ile yan yana yanıma yaklaşmaya başlamışlardı. " Lan Oğlum Ozan dediğinde Yeminle inanmadım. Senin için ne büyük bir gururdur be. " dedi ve Ozan'ın omzuna elinin tersi ile vurup devam etti. " Düşünsene sen henüz 10 yaşında kaçırılıyorsun ve yıllarca ne annenin, ne babanın ne de kardeşlerinin yüzünü görüyorsun. Abin yıllar sonra kendini İslama ve Türklüğe adamış bir ölüm makinesi olarak ortaya çıkıyor. Lan onları hastane baskınında karşımda gördüğümde, beni kurtarmaya gelen dost olduğunu bildiğim halde tırsmıştım. Dostuna böyle korku salan düşmana ne yapmaz kardeş. Fatıma teyze nasıl dayan.... " daha sözü bitmeden gözlerime çakılı kaldı gözleri. Yaptığı patavatsızlığı anlayarak omzuma elini atıp sıktı. " Kardeş kusura bakma ya eşeklik ettim. Ama... " deyip suratımı iki avcunun arasına alarak gözlerime baktı. Sesini biraz önceki ses tonuna göre dahada kısmıştı. " Senin ağabeyin ve arkadaşları sadece Türkiye'nin değil İslam- Türk dünyasının öz evladı Mert. " deyip Silahını sertçe alçak çapraz tutuşa alarak Timinin yanına gitti. Tim, eksiklerini ve zırhlarını kontrol etmem için saf düzeni sıraya geçerken sol baştan kontrollerime başladım. Daha altı yaşımdayken abimi almışlardı benden. Hayal mayel hatırlıyordum o günleri. Abim on yaşında olmasına rağmen yaşına göre oldukça abartı olan bir olgunluğu vardı. Her yaptığım, her hareketimle onu örnek alırdım. Yatarak televizyona bakarken sağ bacağını kanepenin sırt kısmına attığında bende atardım. Futbol oynarken topa ayağının içi ile vurduğunda onu taklit etmeye çalışırdım. Süper misket oynardı, hatta onun diğer çocuklardan kazanıpta beş litrelik yağ bidonunda sakladığı misketleri iki günde ütülmüştüm. O benim arkamda babamdan sonra en büyük dağ idi. Benim onda kaybettiklerimi Kağan'ında bende kaybetmemesi için elimden geleni yapmıştım. Bugün mü ? Evet bügünde ben o dağı örnek alıyordum. Aradan neredeyse yirmi yıl geçti ve ben bugün yine ağabeyimi örnek alıyordum. Kızdığımda onun gibi bakıyor, onun gibi yemek yiyor, silahımı onun gibi karizma tutmaya çalışıyordum. Onun gibi olmaya çalışmak dahi onun gibi olamasam da, mükemmel olmaya yetiyordu. Sonuncu aslanın kontrollerini yaparken helikopter sesi duyulmaya başlamıştı. Mat siyah önü kurt işlemeli Karaşahin'i gördüğümde göğüsümde bir sıcaklık hissettim. Bu kuş Kara Muhafızlar'ın kuşuydu; bu kuş abimi uçuran kuştu. Helikopter yüzelli metre ilerdeki okula inişe geçerken iki adet kobra personel taşıyıcı oraya doğru harekete geçti. Meraklı halk emniyet şeritlerinin arkasında operasyonun başlamasını beklerken Yavuz amir Ozan'ın, Kürşad'ın ve benim Tim komiserliğini yaptığımız kırkbeş kişilik PÖH timinin karşısına geçerek elleri arkasında konuşmaya başladı. " Kardeşlerim bugün uyuşturucu dolu bir hücre evini basmıyoruz, dağda herhangi bir mağaraya baskın vermiyoruz. Meskun mahal bizim işimizin en zor kısmıdır, tuzaklısı ondan da zordur." dedikten sonra timlerde gözlerini gezdirerek devam etti. " Bütün bunlardan zor olanı ise o şerefsizlerin 14-15 yaşlarındaki çocukları ellerinde Ak47 ile piyon olarak kullanmalarıdır. Can korkusu ile merhameti arasında kalmak bir Türk askerinin başına gelecek en kötü olaydır. Türk askeri ve polisi canından vazgeçer ama merhametinden asla. Ben size ne kadarda ' Eli silah tutan herkes düşmandır !' desemde, siz kendinize geçireceksiniz ama vicdanınıza asla geçiremeyeceksiniz bu emri. Size sadece şunu söylüyorum. Sadece Mertin timi Kara Muhafızların nasıl savaştığına şahit oldu. " deyip güneş gözlüklerinin altından tebessüm ederek devam etti. "Sadece izleyin onları." Kobra sesleri arkada duyulurken Yavuz baba son sözünü söyledi. "Allah yar ve yadımcınız olsun babalar !" Timler hep bir ağızdan " Sağooool " dedikten sonra seyirde olan halktan alkış ve ıslık tufanı koptu. İşte görünmüştü örnek aldığım dağ, vatan uğruna kan verdiğim ve kan döktüğüm yoldaşım, karındaşım, babamın oğlu ağabeyim görünmüştü. Arkasındaki can alıcı timi ve bütün heybetiyle kobradan inip tek omzunda çantası ile Yavuz amire ilerliyordu. ' Bir dakika !..... E bunlar dokuz kişi olmuş. ' Bu timin en kısası namı değer C4, yani Ömer abi, ama kalıp olarak abimlerden arka kalır yanı yoktu. Arkadaki Muhafıza baktığımda Ömer abiden neredeyse on santim kısaydı. ' Asel ! ' Evet bu Asel. Abimi İtalyadan getiren kızıl saçlı kızdı bu. Üzerinde abimlerin eşsiz, onlara özel, siyah üniformasından vardı tabi omzumdada Teşkilat-ı Mahsusa arması. Maskesinin diğerleri gibi kendine has bir karizması, itici bir korkutuculuğu vardı. Siyah maskesinin ağız kısmı kapalı gözlerini ise kızıl renkte bir örtü perdelemişti. Kürşad'a bakıp kaş göz hareketleri ile karşılaştığımda elimi açıp acele etme gibisinden bir hareket yaptım. Halk Kara Muhafızlar'ı gördüğünde sessizliğe bürünmüş pür dikkat onların kim olduğunu anlamaya çalışıyordu. Abim arkasındaki Yavuz amirle birlikte bize doğru yaklaşmaya başladı. Yavuz babanın bize konuşma yaptığı noktaya gelerek hiç bir şey söylemeden öylece 45 kişide gözlerini gezdirdi. Daha sonra Kürşada dönüp. " Kürşad hazır mı Timin ? " Kürşad bir adım öne çıkarak; " Hazır komutanım " dediğinde üç Timdede kıkırtılar geldi. Normalde Timi kaşı ve gözü ile yerin dibine sokardı. Şaşırtıcı bir şekilde Kürşad bu kıkırtılara kızmamış başını dahi çevirmemişti. " Yok kardeş Estağfurullah bu fakirin ne haddine senin komutanın veya komiserin olmak. " Abim ellerini arkasına attıktan sonra Kürşad'ın bir adım önünde, yanında Kara Muhafızların Gölgesi Koray abi ile yanyana dururken Kürşad konuşmaya başladı. " Eğer senin girdiğin cenge ben girmemişsem, senin vurduğunu ben vuramıyorsam, bileğini bükemiyorsam, senin bu yolda feda ettiğin şeyleri, anne kokusunu, baba şevkatini, kardeş sevgisini, çocukluğunu ben feda etmediysem sen bende rütbedende öte birşeysin Reis. " dediğinde bütün özel harekat timleri başını yere eğdi. Kürşad o kıkırtılara sağlam bir mermi çakmıştı. Abim ellerini palaskasından indirdi ne diyeceğini şaşırmıştı. Koray abi hızlı bir şekilde bir adım daha hazır olda bekleyen Kürşad'a yaklaşarak iki omzundan da tutup silktikden sonra sarıldı. " Siz varken bizim sırtımız, bu milletin, devletin sırtı yere gelirmi be ? " Abim aniden bizim ne yaptığına anlam veremediğimiz bakışlarımızın arasında emniyet şeridinin arkasındaki halka doğru yürümeye başladı. Yedi yaşlarında, tekerlekli sandalyede abim yaklaştıkça elinde Türk bayrağı ile heyecanla yerinde çırpınan felçli çocuğa doğru yaklaştıktan sonra sandalyenin kollarından tutarak, yere çömelip çocukla aynı seviyeye geldi. Geçirdiği felç sonucu ağızı kenara eğilmiş sol eli ile bayrağı zarzor elinde tutan Cizreli, kara kalın kaşlı çocuğun sevinci görülmeye değerdi. Abim eli yüreğinde heyecanla neler olacağını bekleyen annesinden müsade isteyerek çocuğu elindeki bayrak ile kaldırıp omuzlarına otutturup annesinin sevinçten yaşarmış gözlerini arkasında bırakarak bize doğru yaklaşmaya başladı. ' Yavrum benim şu sevince, gözlerindeki şu gurura bak. ' Abim Muhafızlar'a yaklaşmıştı ki; olduğu yerde çivi gibi çakılı kaldı. " Kara Muhafızlar bakın bu yiğid'in ismi Turanmış. " deyip Ömer abiye döndü. " C4 başla... " 'Ne ? Neye başlıyor ?' diye düşünürken Ömer abi sırtındaki kısa namlulu Tavor silahını havaya kaldırarak var gücü ile bağırmaya başladı. "Ayşe Fatma değil beni ağlatan, Gülmeden ölürsem ona yanarım, Ağlatan TURAN' dır başka bir vatan, Bulmadan ölürsem ona yanarım. " deyip silahını indirdi. Bizim tüğlerimiz ayağa kalkarken Kuyucu lakaplı Sinan abi'nin silahını kaldırdığını gördüm. " Bulur bulmaz öpeceğim taşını, Çok özledim ekmeğini aşını, Esir Türk'ün gözündeki yaşını, Silmeden ölürsem ona yanarım " deyip silahını indirirken sırasını Gölge lakaplı Koray abi ye bıraktı. " Silinen gözlerin hasreti katı, Kırımdan Hazara koştursam atı, Taşkent yaylasında madımak otu, Yolmadan ölürsem ona yanarım. " deyip sertçe silahını indirirken Hayalet lakaplı Samed abinin silahını kaldırdığını gördüm. "Madımak toplasam yesem o anda, Yola revan olsam aynı zamanda Bir gece misafir Azerbaycanda, Kalmadan ölürsem ona yanarım," dedi ve Kartal lakaplı Muhafızlar'ın eşsiz keskin nişancısı Bora abi girdi şiire. " Azerbaycandanda Kerküğe varıp, Orada gardaşımın yarasını sarıp, Musulda silahıma bir düzen verip, Vurmadan ölürsem ona yanarım." deyip sırayı Çoban lakaplı Kenan abiye bıraktı. Bütün bu eşsiz mısralar sökülürken diğer bütün kardeşlerim gibi kalbimin hızlandığını, yüreğimin şehâdet aşkı ile dolduğunu hissediyordum. " Kan döktükten sonra Musul şehrinden, Ayrılsada Çoban ölmez kahrından, Abdestimi yeşil tuna nehrinden, Almadan ölürsem ona yanarım. " İşte çıkmıştı ağabeyim çıkmıştı yiğidim sıra ondaydı o haykıracaktı aşkını. Karabasan silah yerine elinde dinmeyen heyecanı ile bayrağını sallayan Turan'ı koltuk altlarından tutup dahada havaya kaldırarak haykırmaya başladı ciğer parçalayan o sesi ile. " Abdesti alınca duyarım hazı, Muhafızlar ya şehit olun ya gazi, Çiiiiiinnnnn seddinde birgün sabah namazı, Kılmadan ölürsem ona yanarım " deyip hazırda bekleyen Timine döndü ve boğazını yırtarcasına haykırdı. " Atış serbeeessstt ! " Muhafızlar'ın nizami ve tüğleri ayağa kaldıran atışları Yavuz amiride gaza getirmiş olacak ki aslanlarına komutu verdi. " Yüksek çapraz tutuş...... atış serbeeesst" Etrafı barut kokusu alırken mahalleyi saran silah sesleri göğü inletip, yeri titreterek son bulmuştu. Abim Turan'ı kendine yönlendirilen telefon kameralarının arasında annesinin yanına götürüp alnından öptükten sonra sandalyesine yerleştirdi. Yanımıza geldiğinde Yavuz amir Abimin yanına yaklaştı. " Karabasan fotoğraflarını ve videolarını çektiler. " Abim hâla ellerinde telefonları meraklı gözlerle bekleyen halka bakıp. "Bilsinler artık abi. " deyip Yavuz babanın gözlerine baktı. " Bozkurtlar diriliyor ! " ' Senin Allahına kurban be abim.... Seni Yaradana kurban ' Abim kobra'nın yanına yaklaşırken bir yandanda Yavuz amire birşeyler söylüyordu. " Abi başlayalım artık bu kadar gerilme yeter onlara. Arkaları yese şimdiye sıkarlardı bize. Demek ki bayağı içlerdeler yada öndeki evlerde gözcüleri var. " deyip onay aldıktan sonra kobranın megafonunu eline aldı. " Aslanlar, yiğitler bakın, ben KARA MUHAFIZLAR timinin Reisi KARABASAN. Siz değil ama arkanızdaki o P*çler duymuştur bizim nereden geldiğimizi. Kimisi bize Künyesiz der kimisi Kanunsuz. Biz ne JÖH aslanlarına benzeriz ne PÖH ağabeylerinize. Onlarda az buçuk merhamet bulabilirsiniz ama size verdiğim müsadeden sonra benden ve timimden merhamet beklemeyin bizim hocalarımız aldı bizden onu. Çoğunuz gençsiniz ben ilk defa düşmanıma aslanlar diye hitap ediyorum. Benim düşmanım siz değil, arkanızda saklanan o***bu çocukları. Yapmayın bizim dedelerimiz aynı cebhede silah tutmuş üzüm hoşafı içmiş insanlar. Teslim olun. Yaradanın aşkı için Muhammed'in aşkı için teslim olun. Arkanızdaki yahudi tohumlarına, haçlı keferelerine güvenmeyin." deyip mikrofonu indirdikten sonra derin bir nefes aldı ve devam etti. " Size otuz dakika mühlet. Otuzbirinci dakikada benden merhamet dilemeyin. " deyip megafonu kapattı. Sözü bittiğinde Yavuz amir abime tekrar yaklaştı. "Daha derindekiler duymuşmudur sence ? " " Derindekiler azılı domuzdur abi. Öndeki gençlerin arkasına saklanırlar. Duysada duymasada ölmeye mahkum onlar. Ben burada piyonları kurtarmaya çalışıyorum. " deyip gözü arkamızda bir yere daldı. Tam biz oraya bakacaktık ki. " Sakın........ sakın bakmayın " deyip kendini bozuntuya vermeden sakin ve gayet doğal bir şekilde Bora abiye yaklaşmaya başladı. " Kartal saat iki yönünde. 200 metre ilerdeki güneş enerjisinin nikalajında ışık kırılması var. İndir ! " dedikten sonra Bora abi aynı doğallıkta Kürşad'ın timine doğru yavaş yavaş yaklaşmaya başladı. Kürşad'ın keskin nişancısının yanına geldiğinde durduğunu gördüm. "Ooo bunlar yerli yapım Bora değil mi ?" deyip silahı eline aldı. Kurma kolunu çekip mermiyi yatağına yerleştirirken kendi kendine konuşmaya başladı. " MKEK-JNG- 90 yada Bora, 1000 metreye nokta atışı yapıyorsun. " diyerek ortalara doğru adımladı. 'Napıyor bu ?' Silahı omuzlayarak ilk önce dürbünden saat on yönüne baktı. " Süppeerr ! " dedikten sonra tekrar gözünü dürbüne götürerek abim'in söylediği yönün tam tersine baktı ve silahı tekrar indirerek başını beğendiğini belirtircesine aşağı yukarı sallayıp silahın üzerinde gözlerini gezdirdi. Yönünü saat iki yönüne dönerek silahı kaldırdı, daha iki saniye geçmemişti ki; silah yürekleri hoplatan o tok sesi ile ayağımızın altını titretmişti. Bora; adaşı Bora'yı omzundan indirirken abime döndü. " Tamam reis ! " " Helal olsun kardeşim. Işığın kırıldığı yerdeki namlu deliğiydi değil mi ? " " Evet tahmin ettiğin gibi dışardada SVD dragunova ait bir namlu vardı. Namlunun iki santim üzerine atış yaptım. Muhtemelen düştü. " Bora abi'nin sözü bittiğinde abim yüzünü PÖH timlerine çevirdi. " Arkadaşlar eğer Kartal direkt kaldırıp hedefin olduğu yöne nişan alsaydı güneş enerjisindeki şerefsiz hızlı davranıp Kartal veya buradaki herhangi birinin canını yakabilirdi. İlk önce hedefin zıt yönlerine birkaç defa nişan alarak ve silah ile yakından ilgilenerek ' Yeni silahımızı test ediyorum' süsü veriyordu. Eğer kendi silahı ile bu eylemleri yapsaydı yine dikkat çekerdi. Bile bile kafasından bir senaryo uydurdu ve başarıya ulaştı. Ayrıca eğer ben ' Keskin nişancı mevzi alın deseydim, siz mevzi alana kadar atış gerçekleşmiş olur ve bu kadar kardeşimizin arasında o merminin karavanaya gitmesi çok düşük bir ihtimal olurdu. Bir savaşçının olmazsa olmazı soğukkanlılığıdır. " deyip Yavuz amire döndü. "Abi oraya birkaç kişi göndere bilir misin ?" dediğinde Yavuz amir zaman kaybetmeden Komiser Ozan ve timine döndü. " Ozan baba Timini al temkinli bir şekilde git bakalım, bakın şu hayvana gebermiş mi ?" Ozan " Emredersiniz amirim !" deyip timi ile birlikte uzaklaştı. ' Ahaaa geliyolar ! ' Sokak arasından bizim olduğumuz meydana doğru üçü kadın yaklaşık onbeş kişi silahlarını bırakmış elleri havada geliyorlardı. Yavuz amir " Duuurrrr ! " dediğinde onlar oldukları yere çakılıp etraflarında ne olup bittiğini çözmeye çalışırken üç timde buldukları yere mevzi aldılar. " Yere yatın ve ellerinizi başınızın üzerine koyun. " diye devam etti Yavuz baba. Onlar yere yatıp Yavuz amirin dediğini yaparken baba bana döndü. " Mert baba şunların üzerini arayın. Dikkatli olun parmakları dâhi kıpırdasa alın canlarını." Timden bana en yakın olan dört kişiyi yanıma alarak yerde yatanlara doğru temkinli bir şekilde yaklaşmaya başladık. Üç kişi önden iki kişi arkadan üzerlerini aramaya koyulmuştuk. " Abe, abe nolur abe teslim olduh zor kaçdıh abe. " Gencin söylediklerini kulak ardı ederek başımı Onur'a çevirdim. " Onur tamam mı arkası ? Oğlum bak titiz arayın. " dediğimde Onur son kişiyi arıyordu. "Tamam komserim temiz." dediğinde iki adım geri açıldım. " Kalk ayağa.......kalllkk " Onlar ayağa kalkarken yüzümü Bozkurtlara çevirdim. "Hepsinde kelepçe var değil mi ?" Onur birini omzundan tutup kaldırırken cevap verdi. "Var komserim hepsi tamam." " Hazırız komutanım geliyoruz." dediğimde Yavuz baba gözü nişangahta başını salladı. Yanlarına vardığımızda Abim cahillere yaklaşarak; " Pişman olmayacaksınız ! " dedi. Abim'in görünüşüne bayağı gerilmiş bir şekilde bakıyor, onun önünden geçen bir adım uzaklaşıyordu. Ozan'ın telsizdeki tiz sesi geldiğinde ona odaklandım. " Güneş enerjisi tamam amirim. Bir kişi ölü olarak ele geçirildi. Güneş enerjinin arkasından kapı açılmış büyük ihtimal güneş doğmadan yerini almış. Adam bayadır burada gibi görünüyor. Yanında su ısıtıcısı, nescafe, abur cubur var. " Yavuz amir; " Çıkartın atın aşağıya. Silahınıda alın gelin. " dedikten sonra şaşkınlıkla Bora abiye ve abime baktı. Abim başını sorgular gibi sağa sola sallıyordu. "Hayırdır abi şaka mı yapıyoruz sandın ?" dedi ama maskesi olduğu için gülüp gülmediğini göremiyorduk. Yavuz amir abime iki adım attıktan sonra ensesinden tutup çekti ve alnını alnına dayadı. Göğüsüm kabarmıştı. 'Şöyle resimlerini alsam bilgisayarıma mükemmel bir duvar kağıdı olurdu.' diye düşünmeden edemedim. " Herşey aklıma gelir ama sizin şaka yapacağınız gelmez Karababa. " deyip tek kolu ile abime sarıldı. 'Karababa da iyiymiş !' Yavuz Amir; " Hadi bakalım verdiğin süre doldu Karabasan başlayalım ister..." derken sözü, çalan telefonu ile yarım kalırken ekranda gördüğü isim şaşırmasına sebep olmuş, abime bakıp mırıldanmıştı. "Merkezden arıyorlar." Telefonu açıp hoparlör tuşuna dokundu. "Evet !" "Amirim acil durum. İhbar hattında isminin Nazım olduğunu söyleyen bir amca var aktarıyorum." Kılik sesi geldiğinde hattı aktardığı anlaşılmıştı. "Buyur amca." dedi Yavuz amir. "Yiğid benim gapının öğünü çevirdiler. Yetişin gurban oluyum." Telefomdaki ses oldukça yaşlı geliyordu. " Amca sokak ne ? " "Menekşe sohah gurban, dohuz numara." Yavuz amir telefona biraz daha eğilip. "Hemen çıkıyoruz amca hemen. Sen saklan ve biz gelene kadar çıkma." " Hah ayanıza gurban bekliyoh ha. " Yavuz amir telefonu kapatıp abime baktı. "Tuzak olabilir mi ?" Abim bir müddet bekledikten sonra. " Muhtemel abi; ama gerçek olma ihtimalide yüksek." Yavuz amir sağa sola volta atarak ne yapacağını şaşmış bir şekilde düşünüyordu. Aradan beş dakika geçmiştiki telefon yine çaldı. "Yine arıyor Karabasan." dediğinde abim ve ekibi Yavuz babaya yaklaştı. Yavuz amir abimin gözlerine bakarak telefonu açtı. "Amirim Nazım amca tekrar hatta." "Bağla oğlum bağla bekleme." deyip çıkıştı ihbar hattının başındaki memura. Kılik sesi geldikten sonra Nazım amca soluk soluğa konuşmaya başladı. "Oğulll diniyon mu beni ? " "Buradayım Nazım amca. Bütün hazırlıklar tamam çıkıyoruz şimdi." " Dur gomiser durda beni ey dinle. " deyip kısa bir cızırtı sesi geldikten sonra devam etti. "Burayı, benim evimin etrafını duzahladılar oğlum siz gelmeyin. Ben emekli gorucuyum yiğüt. Evümde silaam var. 80 yaşına varmış adamım. Yaşadığım gadar yaşamışım gücüm yetdiği gadar bunlarla çarpışacam. İki kız torunumu bide benim gocagarıyı banyoya sahladım. Burası için acele etmeyin yavaş yavaş işinizi yapıp benim evüme gelin. Geldüğünüzde namuslarına hâlel gelmiş mi bi bakın. Beni yaşatmazlar goç siz onları gurtarın. Gurban olayım ha o kafirlere bırahmayın guzularımı." deyip Yavuz amiri dinlemeden yüzüne kapattı. Yavuz baba çömeldiği yerden dizine vurup ayağa sıçradı. "Eee ne düşünüyorsun Nazım amca hakkında Karabasan ?" Abim fırlatma bıçaklarını kontrol ederken Yavuz babaya doğru başını kaldırdı. "Nazım amca hakkında düşünülecek bir adam değil abi. Kapısında can verilecek bir adam. Tabi ki gide bileceğimiz en seri şekilde gidiyoruz." Yavuz Amir sinirle alt dudağını ısırıp, sıkıntılı bir şekilde başını sallıyordu. "Biz önümüze çıkanın canını alıp, büyük başları ele geçirdikten sonra buradan gidecektik. Menekşe sokağı hesaba katmadık. Kaç kişiler ellerinde ne var bilmiyoruz. " Abim umursamaz bir şekilde silahının ağızına mermiyi vererek. Sokağa doğru yürümeye başladı. Yavuz babanın yüzüne bakmaya gerek duymadan. "Yaşlanmışsın Yavuz amir. Bozkurt saldırıya karar vermişse, ne sürüyü hesaba katar ne çobanı." ' Ooooooooyyyytttt Allahına kurban.' Not 1 : Diyarbakır Surda bir uzman çavuş kaldırımda oturmuş oradaki halkın getirdiği çayını yudumlarken güneş enerjisindeki kırılan ışık dikkatini çeker ve kendi silahım ile alacağım nişan dikkat çeker düşüncesi ile polis abisinin nişancı silahını alıp. " Abi ne güzelmiş, bu mükemmel birşey der sağa sola nişan alıp, en son güneş enerjisinin içindeki şerefsize nişan alır ve ateş eder. Herkes ' Lan ne yapıyon ' deyip genç uzmanı azarlar. Etrafındakilerin tafrası bittikten sonra Uzman üç kelime söyler. " Güneş enerjisinde yatıyor " Güneş enerjisine bakıldığında tıpatıp hikayedeki manzara ile karşılaşılır. " Bu kahramanlarımız tarafından yaşanmış bir olaydır " Not 2 : Nazım amcanın hikayesi yaşanmış bir gerçektir. SON...
|
0% |