Yeni Üyelik
36.
Bölüm

35.BÖLÜM ÖFKE

@batingam

Kürşad'tan...

Dalgın dalgın Gölge tarafından infaz edilen teröriste bakan Mert'in sırtına Karabasan aniden 'Koçum benim ! ' dercesine kuvvetli bir tokat attı. Neye uğradığını şaşırıp olduğu yerde sıçrayan Mert başını çevirdiğinde Reis konuşmaya başladı.

" Hadi bakalım Mert komiser herşeyi bizden beklemeyin. Al yiğitlerini gidin alın şu dört dallamayı."

Mert önden timi arkasından giderken Karabasan onların arkasından bakmayı bırakıp bana doğru yaklaşmaya başladı.

Mükemmel tasarlanmış maskesinin gözlerine bir bakan çekemiyordu gözlerini maskenin gözlerinden. Ürkünç, bir o kadarda çekici geliyordu insana.

" Yaran nasıl Kürşad ? "

Alnımdaki teri eldivenimin arkasına sildikten sonra boğazımı temizleyip konuşmaya başladım.

" İyim Reis sağolasın. "

Tam birşey söyleyecekti ki aniden elini cebine attı.

Titreyen telefonunun ekranına bakıp. Yönünü arkasındaki Gölgeye döndü.

" Gölgee... "

Karabasan ekranı ona çevirirken, Gölge ekrandaki ismi görüp, bakışlarını telefonun sahibine çevirdiğinde şaşırdığını anlamıştım.

" Hayırdır inşallah ! Neden arıyor bu şimdi ? "

" Dur bakalım ne yaramazlık yaptı yine." dedikten sonra parmağını telefona atıp yana sürükledi.

" Efendim Gökçen. "

Hal-hatır mevzusunu geçtikten sonra bir müddet dinledi ve tekrar konuşmaya başladı.

" Bende, abilerinde iyi. Ortam yaptık çiğ köfte yoğuruyoruz." demesi ile Mert ve timinin dört adamdan birini kapıdan dışarı atması ve adamın acı ile haykırması bir oldu.

Karabasan Mert'e bakarak parmağını dudağına götürüp " Sessiz " dedikten sonra tekrar telefona yöneldi.

" Yok Gökçen operasyonda değiliz. Arkadaşlar okey oynuyor. Birisi ikinci okeyi çekti de sevinçten bağırıyor........... Evet biliyorum mezun olduğunu sözümü tutacağım hediyen hazır............. Ne demek olur mu ? Tabiki bize yakın olacakasın. Ankarada açarız büroyu. Bütün malzemelerin benden............ Olsun ne kadar pahalı olabilir ki söz verdim sana........... Tamaaaam orasına sen karışma hadi görüşürüz. " deyip telefonu kapadı ve merakla onu dinleyen Gölgeye baktı.

" Çok şükür bukez vukuat yok Gölge. "

Gölge kasılan vucudunu serbest bırakıp.

" Bu deli kız bu okulu sorunsuz bitirdi ya; ailesi olarak daha ne isteriz ki Reis. "

Karabasan;

" Haklısın " deyip başı ile adamları gösterdi.

"Bakalım bi resimdekilerle eşleşiyor mu ? "

İnfazını bekleyen köleler gibi Mert'in önünde, başları yerde diz üstü oturan adamlara doğru konuşmaya başladı Gölge.

" Kaldırın la başınızı. "

Adamlar başlarını kaldırdığında telefondaki resim ile adamları karşılaştıran Karabasan;

" Tamam bunlar. Hadi gidelim artık. " deyip yürümeye başladı.

Operasyon bitmiş Yavuz amirin yanına doğru yürümeye başlamıştık.

Gölbaşı'nın en deli Özel harekatçısı olarak beni bilirler ama Muhafızları gördüğümde onların yanında yunmuş yıkanmış gibi hissetmiştim kendimi.

Mert mi ?

O tam manyak. Ama onu son haddesine kadar sinirlendirmeniz gerekiyor. Hani derler ya ' Deli deliyi gördüğü zaman değneğini saklar. '

Ben; Mert kızdığı zaman değneğini saklayanlardandım.

Karabasan yarama bakarken otuz santimetre yanımda eldiveni çıkardığında işte o zaman insan olduklarına inanmıştım. Evet onunda benim gibi eti kemiği vardı.

Dört adam boyunlarını yere eğmiş Ozan'ın timi ile giderken Karabasan telsize konuşmaya başladı.

" Yavuz amir adamları aldık son ikiyüz metre. "

Yavuz amir anında telsize cevap verdi.

" Karabasan benim aslanlanları yolla. Sana ve adamlara iki zırhlı yolluyorum." dedikten sonra Karabasan herkesin aklındaki o soruyu sordu.

" Hayırdır abi neden böyle birşey yapıyoruz ? "

" Kardeş burası basın kaynıyor. Sosyal medya sizinle çalkalanıyor. Kimseye görünmeden adamları alın okuldaki helikoptere gidin. Okulu çember içine aldırdım. Hiç bir şekilde sizden başka kimse girmeyecek. Sizin ardınızdan bizde geçiyoruz Ankara'ya. Hamdolsun kazasız belâsız atlattık."

Karabasan durduğu anda herkes çakıldı olduğu yerde.

" Tamam abi iznin olursa Mert, Kürşad, Ozan bizimle gelsin. Yuvadan Gölbaşına yolcederiz onları."

" Tamam kardeşim sen öyle diyorsan. "

Yavuz Amir'in onayı ile içimi sebepsiz bir heyecan kapladı. ' Kara Muhafızlar ve onların Yuvaları ! '

" Sağolasın abi "

Mert, Ozan ve ben emir komutayı devrettikten sonra timlerimizi yolcedip zırhlıları beklemeye koyulduk.

Karabasan telsize tekrar seslendi.

"Kartal görev bitti kardeş ellerine sağlık."

" Anlaşıldı Reis geliyorum. "

" Kazandığınızı sanıyorsunuz değil mi asker ? "

Ortada ki şişman dallamaya yaklaşıp kuvvetli bir tokat attım.

" Savaştamıyız ki kazanalım lan pezevenk. Ülkeye dadanan haşereleri temizliyoruz. "

Mert araya girerek çatılmış kara kaşları ile kaldığım yerden devam etti.

" Şu tipine bak. Sende bize düşman olacak ne kuvvet var nede şeref. Allah düşmanında şereflisini versin. "

Adam karşılık verecekti ki kendisine doğru yaklaşan Gölge'yi görünce boynunu büküp kabuğuna çekildi.

Gölge hiç ses çıkarmadan adamın iki metre önünde onu bir süre seyrettikten sonra Karabasan'ın yanına yöneldi.

Zırhlıların hırıltılı sesine kulağımı vermiştim ki yanımdan gelen ani bir sesle sıçrayıp silahımı sese doğru yönelttim.

'Allah seni napmasın !!!'

Kartaldı bu.

Yaptığım hatayı anlayarak silahı tekrar indirip emniyeti kapattım.

Kamufile olmak için binaların rengine uygun, boydan, gri kapişonlu bir pelerin giymişti keskin nişancı. Birinci katın penceresinden aşağı atlayıp ayağı değdiği anda betonun vucuduna verdiği kuvveti yarıya indirgemek için omzunun üzerine bir takla açtı.

" Sakin ol amigo. Neye daldın böyle ? "

" Yok abi birden boş bulundum. "

Kartal omzuma küçük bir yumruk yerleştirdikten sonra silahın namlusundan tutup kürek misali omzuna koyarak Karabasan'ın yanına ilerledi.

Kirpiler göründüğünde Ozan, ben ve Mert adamların enselerine yapıştık. Karabasan ilerleyerek zırhlının arka kapısını açtıktan sonra dondu kaldı. Kapıdan içeri baktığımızda Kızılinci'nin içerde olduğunu gördüm. Kapı açıldığında ayağa kalkmış öylece Karabasan'a bakıyordu.

" Şey Reis..... Burdan helikoptere geçeriz diye düşündüm."

Karabasan Kızılinci'nin söylediğini umursamayarak diper zırhlıya doğru yürümeye başladı.

"Ben diğer araçtayım. Helikopterin yanında görüşürüz."

Kızılinci umursanmadığını gördüğünde elini dizine vururken; Gölge, dört terörist, ben, Mert ve Ozan Kızılinci'nin olduğu zırhlıya, Karabasan ve diğer Muhafızlar diğer Kirpiye bindi.

Şoför dörtyüz beygirlik canavarın gazına bastığında motordaki kükreme ile birlikte kaldırdığı tozu arkamızda bırakarak uzaklaşmaya başladık.

Araçtaki sessizliği bozan Gölge olmuştu.

" Üzerinde o üniforma varken başını yere eğme." dediğinde Kızılinci'yi kasdettiğini herkes anlamıştı.

Kızılinci başını kaldırıp Gölgeye baktı.

" Çok kızdı abi. Keşke küfretse, bağırsa dövsede böyle sessiz kalmasa. "

O üniformanın içinden bayan sesi çıkmasını oldukça garipsemiştim.

" Sence de çok saçma değil miydi ? Reisimiz; Karabasan telsizden o kadar uyardı. Benim o duymasın diye telsizi kapatıp uyarmalarımda cabası. Kullanamadın Kızıl, sana verilen fırsatı teptin."

Kızıl başını kollarının arasına alıp devam etti.

" Onlar Hilal'i hiç acımadan infaz etti gözlerimin önünde. " dedikten sonra Gölge'ye doğru başını kaldırdı.

" O benim kardeşimdi, can yoldaşımdı. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyordu tıpkı siz gibi. "

" Başın sağolsun kardeşim. "

Aracın içini kuvvetli motorun sesi alırken, bir müddet sonra Gölge Kızılinci'nin dirseğine dirsek atarak konuşmaya başladı.

" Eğer Karabasan sana sövseydi, dövseydi senin bu tim ile ilişiğin tamamen kesilirdi."

Bu sözden sonra Kızılinci başını umutlu bir şekilde aniden kaldırdı.

" Yani ! "

"Yoo ! Hiç sevinme. O psikopatın sessizliği kıyamet habercisidir. Şimdi eğer ben kardeşimi tanıyorsam yuvaya gidecek, bu p*çleri teslim ettikten sonra önümüze imam olup ilk önce öğle namazını kıldıracak. Daha sonra seni eğitim alanındaki ringe çağırıp bir güzel pataklayacak. Bunun içerisinde eğer sen kafanı kullanıp farkedersen eğitimde olacak. "

Maske yüzünü ne kadar kapatsada Kızılinci'nin buna sevindiği belli oluyordu.

" Çok iyi. Eğer böyleyse ben razıyım abi. Yeterki bana küsmesin Reisim." deyip başını Gölge'ye çevirerek kaldığı yerden devam etti.

" Abi o beni vursun ama biraz önceki gibi sırtını dönmesin. "

Bakışlarım Kızılinci'ye, kulaklarım konuşmalarına dikkat kesilirken;

'Allahım bune bağlılık.' demeden edemedim.

Gölge alaycı bir şekilde başını sallayıp;

" Hıııı sen iyi san ! " dedi.

" Ne yani iyi değil mi ? O dayağın sonunda beni affedecek. "

" Yıl 2013 " diye başlayan Gölge iç çekerek devam etti.

" Bir operasyonda Alıcı başına buyruk hareket etti ve Kartal'ın önemli olmasada yaralanmasına sebep oldu."

Kendimi tutamayıp " Eeeee... " dememle teröristler hariç bütün başlar şaşkınca bana döndü.

" Kusura bakma abi "

Gölge

" Yok kardeşim önemli değil." dedikten sonra merakla onu bekleyenlere karşı devam etti.

" Sonra gece operasyon bittiğinde yuvaya döndükten sonra sabah namazını kılıp yatacağız diye düşünürken Karabasan

'Alıcı eğitim ringine diğerleri istirahat edebilir.' dedi. Tabikide yatıp uyumadık. Bizde onlarla beraber eğitim alanına gittik. Alıcı ringe çıkar çıkmaz Rahman 'Karşılık vermezsen adisin.' dedi ve Herşey Karabasan'ın bir tekmesiyle başladı. " deyip sustu.

Kızılinci;

"Sonra ne oldu abi ?" dediğinde Gölge başını tekrar Kızılinci'ye çevirdi.

" Sonra ne mi oldu ? Alıcı Yatsı Ezanı okunurken uyandı ve öğle, ikindi, akşam namazlarını kaza yapmak zorunda kaldı. Uyandığında ilk söylediği şey ne biliyo musunuz ? "

" Ne ? " dedi pürdikkat Gölge'yi dinleyen Mert.

" Ben sabah namazını kılmışmıydım. Baksana güneşe kaç dakika var." demesi ile hepbir ağızdan haykırarak gülmeye başladık." demesi ile zırhlının içini kahkahalar aldı.

Bu adam buna bile gülmüyordu. Tebessüm ediyorsada maskesi sebebiyle bunu farketmiyorduk.

" Sabahı hep beraber kıldık oğlum yatsı ezanı okundu. Öğle, ikindi, akşamı kaza yapacaksın dememizle gözleri fal taşı gibi açıldı. ' O kadar uyudummu lan? ' dedi. " dediğinde gülmekten karnımız ağrımaya başlamıştı artık.

Teröristte kendine hakim olamamış gülüyorken Kızılinci aniden bacak kılıfındaki silahı çekip namlusundan tuttuktan sonra sıkı bir şekilde kabzesini adamın alnına vurdu. Kaşlarının arasından kan süzülürken Kızılinci konuştu.

" Sen ne gülüyosun o****u çocuğu, eğ başını yere ! " demesi ile kaşlarım istemsizce yukarı kalktı.

'Vay anasını, çok sert lan !'

Sokak arasından çıktığımızda hepimizin dikkatini çeken dışardan gelen uğultu oldu. Ayaklanıp kirpinin küçük camından baktığımızda büyük bir kalabalıkla karşılaştık. Polisin açtığı koridordan helikopterin hazır beklediği okula ilerlerken aralardaki basın mensupları dikkatimizi çekti.

" Basın basmış burayı, şuna bak mikrofonu, kamerayı kapan gelmiş." dedi Mert gözünü camdan ayırmadan.

Okulun sürgülü kapısı ile birlikte kalabalığı arkamızda bırakarak helikopterin en yakınına yaklaştık.

Kirpinin arka kapısı açıldığında pervanelerin kaldırdığı toz taktik gözlüğümün başlığımın üzerinde olması sebebiyle gözlerime hucum etti. Hem aşağı indirmek için yanımdaki şerefsizin koluna girmiş, hem gözlüğümü takmaya çalışıyorken arkadan gelen ani bir darbe ile kolumdaki adam kirpiden uçup yüzüstü yere çakıldı.

" Ne nazlanıyosun in aşağı çakal. "

Bu Gölgeydi.

Hızlı bir şekilde helikoptere binerken mat siyah makinanın karizması cezbetmişti beni.

Muhafızlar, Mert, Ozan ve ben helikoptere binerken Karabasan ve Yavuz amir ne olduğunu anlamadığımız birşeyler konuşuyordu. Kısa bir muhabbetin ardından Yavuz amir gülerek selam verdi ve kapıyı kapadı.

Helikopter zaman kaybetmeden seri bir şekilde yükselip kalabalığın gözünden kaybolurken son duyduğumuz şey mesleğimizin en güzel yanı olan ıslıklar ve alkışlar olmuştu.

" Ünlü olduk Kara Muhafızlar, sosyal medya bizimle çalkalanıyormuş." dedi Karabasan gözlerini camdan ayırmadan.

Gölge;

" Hiç iyi olmadı. Karanlık daha iyidi bizim için. Şimdi gidince bir de Korhan babayla Orhan babanın hışmını çek. " deyip ciğerlerine sıkıştırdığı nefesi dışarı bıraktı.

" Bu onların emriydi !" dedi Karabasan, gözleri hala camdaydı.

Kartal şaşırarak öne doğru çıkıp Karabasan'ın yüzüne baktı.

" Nasıl yani Reis? Korhanla Orhan komutanmı dedi görüntü verin diye. "

" Evet Kartal bizzat onlar istedi böyle yapmamızı. "

" Börü Budun, Azaplar ve Teşkilat-ı Mahsusa, şimdide Kara Muhafızlar. " dedi Mert kendi kendine.

Karabasan camdan başını çekerek Mert'e baktı.

"Ne biliyosun ? Anlat Mert komser "

Dediğinde Mert sesli düşündüğünün farkına varmış olacak ki kendini toparladı.

" Hep böyle olmuştur Reis. İslamiyet öncesindeki Türk tarihinde Börü Budun, Fatih Sultan Mehmet zamanında Azaplar, Yakın zaman Osmanlısında Teşkilat-ı Mahsusa, şimdide siz; yani Kara Muhafızlar. " dedi ve sustu.

Bukez eğilip Merti'n yüzüne bakan ben oldum.

" Eee ? "

" E si; bazen bu seçkin birlikler gün yüzüne çıkar ve ' Biz buradayız, dağın arkasında bir dağ daha var. ' mesajı verirler. Sonra sebepsiz yere yine karanlığa gömülürler."

"Hiç birşey sebepsiz değil." dedi Kızılinci.

Karabasan ona baktığında susup başını yere çevirdi.

"Adamlardaki hayallere bak heval." dedi önümde diz çökmüş halde olan köpek.

"Lann ben se....."

" Bırak konuşsun Kürşad."

Karabasan araya girdiğinde vurmak için havaya kaldırdığım ayağımı tekrar indirdim.

Adam Reisten desteği alınca konuşmasına devam etti.

" Onlar Osmanlı ile birlikde gomüldü gomiser. Sizin bu anladdıhlarınız o zamandı. Az galdı bundan ottuz yıl sonra Türkiye diye bişey galmayacak. PKK ile birlikte Kürdistan kurulacak. " dediğinde yayında gerilerek fırlamaya hazır bir ok gibi bekleyen Gölge konuştu.

" Eee sonra ? "

Adam Gölge de bir göz gezdirip devam etti.

" Sonra biz özgürlüğümüze kavuşacağız."

" Çok mu istiyorsun özgür olmayı ? " dedi Alıcı.

Adam tekrar alıcıya bakıp;

" He yaa istiyoruz tabi. Ne için sanıyorsun bu em...... " demesine fırsat kalmadan Karabasan hışım ile yerinden kalkıp adamın yakasından tuttu.

"Dur napı.... " adamın bağırışları ve bütün çırpınışları nafileydi.

" Gölge aç kapıyı ! "

Gölge helikopterin kızaklı kapısını açtığında içerisini inanılmaz bir ses ve rüzgar kapladı.

' Her iddasına varım bu kez blöf ' diye geçirdim aklımdan.

Karabasan ileri doğru hamle yaptığında istemsizce bağırdım.

" Yapmaaa !!! "

Yine yanıldım. Havada süzülen adamın sesi helikopterin gürültüsüne yenik düşüp kayboldu gitti.

Evet gitti. Adam uçtu gitti.

Açık olan kapıdan bir müddet aşağı bakan Gölge kapıyı kapatıp arkasına döndü.

" Adam patladı la bıro. " deyip yerine oturdu ve tekrar

" Valla patladı. "

Mahcubiyetimi gizleyemeden hiç birşey olmamış gibi yerine oturan Karabasan'a baktım.

" Kusura bakma Reis birden istemsizce bağırdım. " dediğimde öne doğru çıkıp dizime vurdu.

" Alış bunlara Kürşad. " deyip maskeli başını Mert'e çevirdi

" Bir süre daha sizinleyiz. "

Koray'dan...

Yuvamıza ilk defa gelen Komiserlerle birlikte harekat merkezine geçtik. Bizi ilk karşılayan Asel'e ters ters bakan Orhan Albay oldu.

Evet Asel onun yüzünü bize karşı kara çıkarmıştı. Biz değil ama en azından Orhan Albay öyle düşünüyordu. Asel'i yeterli bulup kefil olarak büyük bir vebâlin altına girdi.

Sekiz tane kendi elleriyle işlediği evlatlarının vebâli.

" Hoşgeldiniz Kurtlar. " dedi masanın başından ayağa kalkan Korhan Albay.

Hoş beş bittikten sonra Korhan Albay Rahman'a döndü.

" Eee hani biri ? " dedi soysuzlara bakarak.

Rahman anlamamazlıktan gelerek.

" Neyin biri komutanım anlamadım. "

Korhan Albay memnuniyetsizliğini gösterip, bıkkınca sesinin tonunu kıstı.

" Dört adamdan biri diyorum evlat. Nerede ? "

Rahman omuzlarını silkip;

" Özgürlük istedi bende verdim dayı. " demesi ile Korhan Albay boynunu büküp Orhan Albay'a baktı.

" Yok Orhan bu böyle olmayacak. Bunlar benim canımı bu masanın başında alacak. "

Orhan Albay cevap vermeden Rahman'a yaklaştı.

" Oğlum operasyon bittiğinde aradın, 'Emrettiğiniz dört kişi sağ olarak ele geçirildi. Yuvaya dönüyoruz komutanım.' dedin. Karşımıza üç kişi ile geliyorsunuz. 'Özgürlüğünü verdim.' diyosun.

'Özgürlük istiyorum.' dedi diye acıyıp serbest mi bıraktın yani adamı ?" dediğinde ben söze girdim.

" Evet komutanım adam istedi. Karabasan da özgürlüğünü verdi. " dediğimde bana dönüp tam küfür edecekti ki; bir dakika dercesine işaret parmağımı kaldırıp " Amaaa " diyerek küfrünü engelledim ve devam ettim.

" Adam özgürlüğünü istemek için yanlış mekan seçti. Özgürlüğünü helikopterde istedi." dediğimde Korhan Albay gözü Rahman'ın gözlerinde aniden ayağa kalktı. Orhan Albay ise parmağı ile Rahman'ı göstererek hayretle kaşlarını kaldırıp dişlerini sıkarak konuştu.

" Helikopterden mi attı la adamı ?" derken Rahman'a baktığımda bir yandan maskesinin arkasından bana bakıyordu, bir yandanda ufak ufak Alıcı'nın arkasından sıvışmaya çalışıyordu.

" Konuşsanıza lan helikopterden mi attı adamı ? " diye bağırdığında bizimle beraber komiserlerde sıçradı.

" Evet komutanım helikopterden attı. Valla ben ' At ' veya 'Atma' demedim." derken aniden Rahman'ın olduğu yere döndüğünde damadının yerinde yeller esiyordu.

Arkadan bir ses geldi.

" İyi de baba sen bana iki kişi yeter dedin biz sana üç kişi getirdik yalan mı ? Koraaaayyy ! Bu beni kaçıncı satışın. Kendi k*çını kurtarma derdindesin." dediğinde Orhan Albay sesin geldiği yere, arkasındaki dev monitörlerin önündeki Rahman'a baktı.

" Lan oğlum iki kişi yeter dediysem sizin güvenliğiniz için dedim. Artanı helikopterden atın demedim zırtapoz." dedikten sonra arkasında, arkası dönük gergin bir şekilde bilgisayarının başında konuşulanları dinleyen muhabereci arkadaşımıza dönüp aynı ses tonu ile bağırdı.

" Serpiiiilll ! "

Serpil ani bir hareket ile koltuğundan kalkıp koşarak Orhan Albay'ın yanında bitiverdi.

"Em... Emredin komutanım. "

" Hemen pilot ile konuş. O iti bu deli nerede attıysa kordinatları o bölgenin Jandarmasına bildirsinde alsınlar şu leşi."

"Emredersiniz komutanım."

Koşarak yanından uzaklaşan Serpil'e arkasından bağırmaya devam ediyordu.

" Hadi acele et ! " dedikten sonra Korhan Albay'a dönüp isyankar bir şekilde ellerini masaya koydu.

" Korhan ne yaptın sen Korhan ? Kimlere verdin benim gül gibi kızımı ? " dediğinde Korhan Albaydan cevap gelmeden Rahman araya girdi.

"Torunları severken öyle demiyosun ama Hacı Abi. " demesi ile Orhan Albay masadaki kalemliği kafasına dökülenlere aldırmadan Rahman'a fırlattı.

Rahman monitöre giden kalemliği havada yakalarken; harekat merkezi içerisindeki gerginliği yükselen kahkahalara bıraktı.

Orhan Albay gülen gözleriyle Rahman'ıda yanına çağırarak;

" Gelin lan buraya. " deyip yanına yaklaşan Kara Muhafızlara baba şevkati ile sarıldı.

'Rabbim gülmeyi yüzümüzden eksik etmesin.'

Korhan Albay komiserlerin yanına kadar gitmişti.

" Mert'i tanıyorum ama sizde hoşgeldiniz komserler. " dediğinde Kürşad ve Ozan kendilerini tanıttıkdan sonra Rahman'a döndü.

" Rahman misafir arkadaşlarıda al açsanız yemeklerinizi yiyin ve ikinci bir emre kadar gidin istirahatinize bakın. "

deyip odasına doğru yola koyuldu.

Orhan Albayda onu takip ederken otomatik kapı arkalarından kapandı.

Rahman'a bakıp köpekleri işaret ederek

" Bunları kim alacak?" demiştim ki otomatik kapı tekrar açıldı. Gelen Orhan Albaydı. 'Önemli bir şey unutmuş gibi bir hali var.' diye düşünürken adamlara yaklaşıp üçünede kuvvetli bir Osmanlı tokatı attığında düşüncemde yanılmadığımı anladım.

' Tokat atmayı unutmuş. '

"Bunlarıda kapıdan MİT aslanlarına teslim edin." deyip tekrar çıktığı kapıdan geri girdi.

" Emredersiniz komutanım ! " dedim ama kapı çoktan kapanmıştı.

Rahman'ın Asel'e yaklaştığını gördüğümde gelen kıyamet uğultusu kulağımı tırmalamaya başlamıştı. Bu uğultu Asel'in büyük bir dersden, Rahman'ın ise büyük bir sınavdan geçeceğini haber veren uğultulardı.

Rahman vicdanını söküp bir kenara atmak zorundaydı. Onun gibi koruma iç güdüsü yüksek, fedâkar bir Alfa'nın en zor göreviydi bu.

" Burada güldüğüme bakma. İçimde tutuşturduğun öfke ateşi hâla taze. Şimdi git namazını kıl ve aşağı spor salonunda beni bekle." diyerek Asel den uzaklaşıp peşinde bütün tim ve komiserlerle birlikte soyunma odasının yolunu tuttu.

Soyunma koğuşunun önüne geldiğimiz de Rahman komiserlere döndü.

" Beyler eğer açsanız yemekhaneyi tarif edebilirim. " dediğinde Kürşad hiç beklemeden;

"Yok Reis aç değiliz." deyip Mert ve Ozana baktı.

" Değil mi devrelerim ? Aç değiliz. "

Mert ve Ozan onu başları ile onayladı.

Kürşad daki heyecan gözden kaçacak gibi değildi. Bunun sebebi şüphesiz bizim gerçek yüzümüzü görecek olmasıydı.

Rahman da bunu anlamış olacak ki.

" İyi öyleyse hadi üzerimizi giyinip namazımızı kılalım. "

Biz dolaplara yüzümüzü döndüğümüzde Ozan ve Kürşad'ın kapı ağızından merakla bizi izlediklerine emindim. Onların merakını biraz olsun kırmak için maskemi çıkarıp tebessümle yüzlerine baktım.

Kürşad gülen yüzüme gülen gözleriyle karşılık veriyordu.

" Aa abi sen gülmeyi biliyormuydun ? " dediği ile Rahman hariç bütün Muhafızlar yüzlerini ona dönüp biraz sahte biraz gerçek bir kahkaha attı.

" Evet biliyorlarmış Kürşad." dedi hemen yanındaki Ozan.

Komiserlere baktığımda aniden bütün ciddiyetlerini takınmış Rahman'a bakıyorlardı. Üç kişiden biri hariç.

Mert !

Evet Mert hâla abisinin yaralarına bakamıyor, yüzü yerde öylece dikiliyordu.

Rahman'a döndüğümde yerlerini ezberlediğim kurşun yaraları ve İtalya da gördüğü işkencenin izleri bir kez daha sızlattı kalbimi.

Kürşad yavaşça parmağını kaldırıp Rahman'ın iki kürek kemiğinin arasındaki tamgayı gösterdi.

" Kurt..... Abi kurt başı mı ? "

Rahman aniden yüzünü döndüğünde Kürşad ve Ozan ağızları açık bir şekilde gözlerine kilitlendi.

" Evet komser Kurt başı. Hoşuna gittiyse sanada yaptıralım. " dediğinde Kürşad konu ile alakasız konuşmaya başladı.

" Sensin, Mertin abisi sensin. " dedikten sonra askıdaki silahını bırakıp, ellerini hayretle başının üzerine koydu.

" Allahım vallahi sensin. Mertin abisi Karabasan. " deyip yerinde zıplar tarzda konuşarak Mert'in omzundan itekledi.

" Devrem bu kadar benzerlik olur Maşallah. " dedikten sonra tekrar parmağını kaldırıp Rahman'ın vücudunu gösterdi.

" O kaslara Eyvallah ta abi. Tamgayı istemem. " demesi gülmemize sebep olmuştu.

Kapıdan çıkıp hepbirlikte abdestimizi aldığımızda geveze komiser yine konuşmaya başladı.

" Ulan arkadaş maskelerin birinin altındanda çirkin, nursuz bir yüz çıksın. Maşallah Reisler be... Vallahi gurur duydum ülkemle "

Bütün espirileri ve gülücükleri arkamızda bırakıp huzura çıktık. Her geldiğimde titretiyor bu ortam beni. Yeşil halıdaki bordo düz çizgili motif, karşı rafta dizili olan Kur'an-ı Kerim ler, tepemizde mum şeklindeki avize ve İmam olan Rahman'ın o eşsiz tilaveti.

Her bir sûre ayrı huzur veriyor insana. Bazen hiç kalkmak istemezsin, bazende sebepsiz yere açılır gözpınarların. Bazen sol tarafın karıncalanır yanında görünmez bir cemaat varmışcasına, bazen kalbin hızlanır Resul'ü görüyormuşcasına. Bazen sağlık istersin, bazen şehâdet. Ama yazgın neyse onu çekeceğinide bilirsin.

' Rabbim sen bizleri dünya malına tapanlardan eyleme, Kur'an'ın rehberliğinde, Peygamber efendimizin izinde bize şehadeti nasip eyle.' AMİN.

Mescid'den çıkıp eğitim alanına gidiyorken komiserleri Rahman dan uzaklaştırıp konuşmaya başladım.

"Bakın ne görürseniz görün, ne duyarsanız duyun kesinlikle müdahale etmiyorsunuz. Ne kadar yüreğiniz sızlasada sesinizi çıkarmayacaksınız. Rahman Asel'in canını bilerek yakmaz ama eğer yakıyorsada bunun içinde büyük bir sebepler zinciri var. " dedikten sonra herbirinin gözüne baktım ve devam ettim.

" Hani siz ne diyorsunuz ? 'Eğitimde ter dökmeyen, şavaşta kan döker.' bizde o öyle değil bizde bu söz sizinki gibi yazılır ama ' Eğitimde kan dökmeyen, savaşta kan döker.' diye okunur." dedim ve onaylarını bekledim.

Kürşad;

" Tamam abi. Ama bizde çok isteriz sizden göğüs göğüse muharebe eğitimi almayı." demesi Ozan tarafından sırtına sıkı bir tokat yemesine sebep oldu.

" Hadi abi hadi. Eğitimmiş göğüs göğüseymiş. Ben onlardan eğitim alacak kadar psikopat olamadım. "

Salona girdiğimizde Asel'i duvara sırtını yaslamış, dizlerini göğüslerine doğru çekmiş, elleri bağlı bir şekilde otururken gördük.

Bizi gördüğünde ayağa kalktı. Kıyafetleri ve maskesi hâla üzerindeydi. Rahman Asel'e yaklaşıp bir süre gözlerine baktı.

" Maskeni çıkar, kafese gir."

Asel terettüdlü görünmüyordu. Sonucu ne olursa olsun tek isteği, tek düşüncesi Rahman'ın ve bizim onu affetmemizdi.

Asel maskesini çıkartıp ateş kızılı saçlarını serbest bıraktı. Kafese girdiğinde Rahman arkasından bir çift dövüş eldiveni fırlatıp kendi eldivenini giyinmeye başladı.

' Üstlendiği rol gerçekten iyi bir rol değil. Allah sabır versin kardeşim. '

Rahman burada yapacaklarını kesinlikle isteyerek yapmıyordu.

" Hazır mısın ? "

" Hazırım Reis. " dedi Asel. Nabzının hızlandığı, kanının delice aktığı buradan belli oluyordu.

" Peki döv beni Kızıl. " dedi Rahman

Asel anlamamış gibi boş boş bakıyor, şaşkın gözleriyle Rahman'ı sorguluyordu.

Rahman aniden iki metre ilerisindeki Asel'e atıldı ve elinin içi ile alnına kuvvetli bir darbe indirdiğinde yanımdaki polislerlerin aniden irkildiğini gördüm.

Asel başını sert bir şekilde yumuşşak mindere vururken Rahman arkasını dönüp arayı beş metre kadar açtı.

" Şunun haline bak. Muhafız diye peşimize taktılar. "

Rahman darbe ile kızdıramadığı Asel'e piskolojik baskı yapıp, kendisinin değil ama sinirinin, hırsının beynine hükmetmesini istiyordu.

Asel ayağa kalktığında Rahman tekrar konuşmaya başladı.

" Kızım biz dünyaya yayılmış bu teşkilatın omurgasıyız. Biz güçlü olmak zorundayız. Biz sen gibi sadece Muhafız değiliz. Biz en iyileri olan Kara Muhafızlarız. Biz başlarıyız. Bizim seninle işimiz olmaz." dedikten sonra susup Asel'in gözlerine baktı ve olanca gücüyle bağırdı.

" Saldır laaannn ! " demesi ile Asel ok gibi Rahman'a doğru atıldı.

Rahman sakince sağ tarafa bir adım çekilip, sol kol kemiği ile hızla gelen Asel'in boğazına şiddetli bir hamle yaptı. Tek gözümüze batan şey Asel'in havada olan bacaklarıydı.

Asel yediği darbenin etkisiyle hava bir takla açıp yüzünün üstüne mindere çakıldı.

Baygın mı diye baktığımda başını kaldırdığını gördüm.

" Kaaallkkk ! "

Asel minderi yumruklayıp çevik bir şekilde ayağa kalktı.

Nefesi hızlanmıştı. Tekrar gardını alıp bu kez Rahman'a temkinli bir şekilde yaklaşarak hamle yaptı.

Rahman olduğu yerde dönerek hem kendisine doğru gelen tekmeyi baldırının arkasıyla karşıladı, hem Asel'in ensesine kuvvetli bir döner tekme yerleştirdi. Asel yine yüz üstü minderi öperken Rahman iki adım uzaklaştı. Asel Rahman'a arkası dönük bir şekilde ayağa kalkarken, Rahman aniden atılıp bir futbol topuna vuruyormuşcasına Asel'in sol topuğuna tekme attı.

Asel darbenin şiddetiyle sırtüstü düştüğünde böbreklerini kavrayarak kıvranırken bir süre nefesini toparlayamadı.

Ama inadı hoşuma gitmişti. Eminim Rahman da öyle düşünüyordu.

Asel zorlada olsa ayağa tekrar kalktı.

Bukez Rahman ona yaklaşıyordu.

" Bak ben sana karşı gardımı dahi almıyorum. Çünkü bize göre sen basit bile değilsin. Sen bize göre hiç birşeysin."

Asel oldukça zayıf bir şekilde tekrar hamle yaptığında Rahman yumruğundan kaçtı, ardından Asel'in yüzüne doğru, alttan oldukça sıkı bir aparkat geçirdi.

Asel ölü gibi yere düştüğünde Komiserlerin arkasını döndüğünü, artık seyredemediklerini, bu görüntü karşısında ezildiklerini gördüm.

Rahman;

" Koray kaldırın şunu ! " dediğinde Bora ile kafese girip ölü gibi halsiz kalan Asel'i kollarından tutup ayağa kaldırdık.

Rahman yüzü kan içerisinde olan Asel'in en yakınına yaklaştı.

" Eğer savaşa girmişsen öfkenin sana hükmetmesine izin vermeyeceksin. Beyaz bir sayfa açacaksın. Kafanda kin, sinir, öfke, duygu olmayacak. Hiç bir kalıba sığdırmayacaksın beynini, hiç bir şekli almayacak. Seni öldüren tecrübesizliğin veya eğitimsizliğin olmaz. Seni ve senin yüzünden etrafındakileri yıkan sadece öfken olur. Olmadı mı... Evet olduuuu !!! " deyip birden sesini yükselttikten sonra arkasını döndü.

Bir müddet bekledi ve hızlı bir şekilde Asel ile burun buruna geldi. Gözleri kan kırmızısıydı.

" Abimiz, can yoldaşımız, babamız, annemiz, komutanımız, Burak abimiz öyle şehit oldu. "

Burak abiyi hatırlamak bizimde yutkunmamıza sebep olmuştu.

Asel'in kana bürünmüş, irileşmiş gözlerine bakarak devam etti.

"Gökçen.......... Gökçenimiz bir öfke yüzünden babasız kaldı."

SON...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%