Yeni Üyelik
37.
Bölüm

36.BÖLÜM BANA BABAMI ANLATIN

@batingam

KORAY' dan...

Rahman yüzünü Asel den kafesin dışındaki Oğuz'a çevirdi.

"Oğuz ! Boş, bembeyaz bir kağıt, birde ip getir kardeş."

Oğuz hızlı adımlarla uzaklaşırken Rahman tekrar Asele dönüp, kanlı gözlerinin en yakınına yaklaşarak devam etti.

"Orhan babam pişireceksin dedi pişirelim bakalım. Artık 12 yaşından 26 yaşına kadar pişmeyen birisi bir-iki yılda nasıl pişecekse." dediğinde Asel'in hırsından gıcırdattığı dişleri dışardan duyulabiliyordu.

"Rahman !"

Gelen Oğuzdu. Bir top çizgisiz A4 kağıdını ve ince ipliği Rahman'a uzattı. Ne yapacağını anladığı için bir avuçta ataç getirmişti.

"Tut kardeş şu ipi ringin köşesine bağla."

Oğuz ipin ucunu kafesli ringin köşesinin soluna, Rahmansa sağına bağladı.

Rahman eline bir tane kağıt alıp ipin ortasına ataç ile çamaşır misali astıktan sonra neredeyse bayılacak olan Asel'e yaklaştı.

" Altmış gün. İstirahat saatlerin hariç altmış gün bu kağıda hergün 8 saat yumruk atacaksın. Kağıdın beyazını görüp zihninin daima boş olacağını hatırlayarak. " diyerek derin bir nefes alıp devam etti.

" Aseeel ! Biz ip üstündeyiz. Azrail bize saniye değil, bir salise kadar yakın. Bizim mesleğimiz saliselik hatayı kabul etmez."

Asel ' Yardıma ihtiyacım yok' der gibi kollarını çekerek bırakmamızı sağladı.

Duruşunu dikleştirip, kendinden emin bir şekilde.

" Anlaşıldı Reis. " derken düşecek olan başını zorla dik tutmaya çalışıyordu.

Rahman yüzündeki soğukluğu hiç bozmadan emirlerinin üzerine emir veryordu.

" Ha birde; görev olmadığı sürece hergün geleceğim. Bakalım kaç kağıdı yumruğunla delebiliyorsun. "deyip konuşmasına ara vererek Kürşad'ı gösterdi.

" Şimdi git ve Kürşad dan helâllik iste. "

Asel gözlerini yakan kanı eli ile silip mahcup bir şekilde Kürşad'a bakarken, Kürşad ismini duyduğunda şaşkınlıkla yüzünü bize döndü.

" Yok Reis helâl olsun. Lafı bile olmaz. "

Rahman Kürşad'ın sözlerine kulak bile asmıyordu. Tehtidkar bir sestonu ile tekrarladı.

" Sana diyorum Asel... Git ve helâllik iste."

Asel topallayarak kafesten çıkıp Kürşad'a doğru yürümeye başladı. Kürşad'ın Rahman dan çekemediği gözleri 'Beni mahcup ediyorsun.' der gibi bakıyordu.

Asel Kürşad'a elini uzatıp;

" Hakkını helâl et. Cahillik ettim. " dedikten sonra Kürşad Asel'in kanlı yüzüne daha fazla bakamayıp başını yere eğdi.

" Helâl olsun. Eminim sende istemezdin. Olur böyle kazalar. " deyip tekrar baktı Asel'e.

'Dur bir dakika. Utanıyor mu bu zübbe ?'

Kürşad utangaç ergenler gibi Asel'e kaçamak bakışlar atıyordu.

' Yapma oğlum yanlış ata oynuyorsun. '

Rahman yanıma yaklaşıp.

" Farkettin değil mi ? "

'Ulan oğlum sendende bişey kaçsın be.'

Rahman'a umutsuz bir şekilde bakıp dudağımı çizgi haline getirmiştim.

" Valla farkettim hacı. "

Rahman kaşlarını çatıp.

" Eğer öyle birşeyi bir daha sezersem kollarını, bacaklarını kırmayan Rahman, Rahman değildir. " dedi ve kollarını önünde bağlayıp oldukça dik bir şekilde Kürşad ve Asel'e bakarak kendi kendine konuştu.

" Tabi Rabbim yazdıysa o başka. "

Asel başı yerde yavaş yavaş gelirken Rahman'ın peşinden Oğuz, Bora ve bende çıktık kafesten.

Rahman bize bakmadan yürüyen Asele;

" Asel önce revire git. Bugün istirahâtlisin. Yarından itibaren eğitime başlaya bilirsin. "

Asel eli karnında durup, yavaş yavaş başını kaldırdı.

"Sen nasıl istersen reis." gözlerinde hâla Rahman'a karşı kin'den ziyâde bir mahcubiyet vardı.

Asel elini karnından çekmeden arkasını dönüp büklüm büklüm ayağını sürüyerek giderken göğüsüme bir sızı girdi.

'Ulan bacımız lan o bizim.'

" Aseeell " diye bağırdım.

Asel bir müddet arkasını dönmeden olduğu yerde bekledi.

" Asel bana bak. " diye tekrarladım.

Ne olduysa işte o anda oldu.

Asel yüzünü bana dönmeden önce üniformasının kolu ile alelacele gözlerini daha sonra burnunu sildi.

'Ağlıyor !'

O an içimden bir yerlerin kanadığını hissettim. Boğazıma sanki jiletli tel çekmişlerdi ve her yutkunduğumda etimden bir parça koparıyordu.

Asel dönmüştü. Belli etmiyordu ama ağlamıştı bacımız. Daha fazla bekletmeden konuştum.

" Akşam seni alacağım davetlimsin. Abi kardeş ev yemeği yiyelim. "

Asel eli karnında zorla tebessüm etmeye çalışıyordu.

"Yok abi sağol biraz dinleneyim ben."

Gözlerimi yumup sahte bir sinirler itiraz ettim.

" Ben senden kıdemliyim, ben senin komutanınım kardeşim rica etmedim, emrettim. "

"Ama ab... " itirazını edecekken sözünü kestim.

" Kes sesini, gelmeden yarım saat önce ararım çıkarsın nizamiyeye. "

Yüzüne sahte bir gülücük takınarak başını salladı ve gitti.

Önüme baktığımda kimse kalmamış herkes çoktan merdivenleri adımlamaya başlamıştı.

Time yetişmek için merdivenleri ikişer ikişer koşarken Asel'in yüzündeki kana karışmış gözyaşı gözlerimin önünden gitmiyordu.

Dışarı çıkıp açık otoparkın köşesini dönecektim ki Rahmanla burun buruna geldik.

" Nerdesin sen ? " deyip yüzüme dikkat kesilirken şaşkın bir şekilde dahada çok yaklaştı.

" Koray hayırdır oğlum ne bu halin ? "

Rahman'ı geçip araya laf soktum.

" Ne zamandır evden uzağız oğlum çocuklarımı özledim. Hadi artık."

Rahman kuvvetli bir şekilde kolumdan tutup kendine çevirdi.

" Koray........ Asel mi ? Çok mu ileri gittiğimi düşünüyorsun ? "

Elimle iterek kolumu yavaşca bırakmasını sağladım.

" Koray bu olmalıydı biliyorsun kızma bana. Ben çok mu iyiyim sanıyorsun oğlum ? Taş mı benim kalbim ?"

' Taş mı benim kalbim ? ' Dediğin de gözümün önünde bir flaş çaktı sanki.

Evet o günü hatırlamıştım.

Henüz 12 yaşındayken Ada da 3 gecedir ateşli yatan Oğuz'un başından hiç ayrılmadığını hatırladım, hep birlikte kaldığımız koğuşta uyuma taklidi yapıpta Rahman'ın gizli gizli Oğuz'un başında ağladığını gördüğüm o gece aklıma gelmişti, sessizce başında Kur'an okuduğu gelmişti gözlerimin önüne.

Sabahlara kadar uyumayıp başında beklediğini ve hiç gözünü kırpmadan eğitimlere gittiğini görmüştüm. Dayak yiyeceğini, ceza alacağını bile bile sırf Oğuz seviyor diye depodan kola çaldığını hatırlamıştım. Bizim yaptığımız suçu kendi yaptığını söyleyerek işkencelere katlandığını hatırlamıştım.

Şuan tek yaptığım şey o fedakâr, duygusal, merhametli, dürüst adama... Adam gibi adama sırtımı dönmek mi ?

Durup yüzümü çevirdim. Birşeyler olduğunu sezince, arabasına binenler indi, bizden uzakta olanlar ise yaklaşmaya başladı. Şimdi bütün tim ve komiserler bizi çembere almıştı.

Rahman'ın gözlerine geçmişin hüznü ile dolan gözlerimi dikip. Sessizce konuştum.

" Rahman....... O benim bacılarımın yaşında lan. O da bizim gibi acı ile büyüdü, onunda bizim gibi hasta olduğunda başında annesi babası yoktu. O da daha çocuk yaşta kayadan düşerken, bıçak yerken, kurşun delerken, ateşler içinde yanarken acı çekti lan. "

Hüngür hüngür ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Konuşmalıydım, devam etmeliydim. Emindim o da kilitlenmişti. Sadece o değil yanımdaki bütün Muhafızlar bir kıvılcıma bakıyordu patlamak için.

Derin bir nefes alıp kendimi toplayarak Korhan babanın çocukken her ağlamamızda söylediği üç kelimeyi mırıldandım kendikendime.

' Çocukluğun sırası değil. '

" Rahman sen yapabileceğinin en iyisini yaptın. Ne bileyim yüzünü kanlar içinde görünce kız kardeşlerim aklıma geldi. Ve bizim artık anamız babamız yanımızda onun hâla yok. Kendini suçlu hissetme kardeşim. Biraz duygulandım. Asel'in ciddi anlamda pişmesi lazım." deyip bir süre Rahman'ı seyrettim.

O atmosferi dağıtmak için Gölge'ye yakışanı yapmıştım. Karşımda güneşten kısılmış gözleriyle bana bakan Alfaya.

" Şimdi çok uzatma ağızına sı**madan sarıl ve destek ol Gölgene. Çok duygulandım. " dediğimde Rahman gözlerini kaybolurcasına dahada kısarak güldü ve sımsıkı sarıldı.

' Her zaman ki gibi kardeşim, herzamanki gibi arkamızda ol, desteğimiz ol, koruyucumuz ol.' diye geçirdim aklımdan beni çevreleyen dağı kucaklarken.

Rahman sarılmayı bitirdikten sonra boynumu koltuğunun altına alıp yürümeye başladığımızda komserler gözüme battı.

İleri atılarak Rahman'ın kolundan boynumu kurtardım. Elimle onları gösterip.

" Ulen... sulu gözler ba ba ba ... Ağlıyo la bunlar. "

Kürşad, Mert, Ozan üçününde gözleri dolmuştu.

Gizlice ilk gözünü silen Ozan oldu.

" Abi dalga geçmeyin Allah aşkına. İçerde ne yaşadık biz öyle." dediğinde herkesi gülme tuttu.

Rahman ileri doğru bir adım atıp.

" Beyler çoktandır mangal yapmıyoruz. Hepberaber benim evime gidiyoruz. Bahçeye kocaman bir masa açarız. "

Muhafızlar gayet memnundu bu tekliften.

" Komserler sizide merkeze bırakayım. Kürşad'ın omzunu gösterdikten sonra hazırlanıp gelirsiniz itiraz istemem. "

Kürşad herkesten önce atılıp.

" Memnuniyetle Reis. " dedi.

Rahman bana hızla bir adım gelip omuz attı.

" Aselide çağırırız. "

Biliyordum dayanamayacağını, içinin götürmeyeceğini biliyordum.

"Ben çoktan davet ettim bile Kanki... "

Adımlarını yavaşlatarak çattı yine o karalarını.

" Anladım zaten." deyip cebinde arabanın anahtarını ararken olduğu yerde durup bana dikkat kesildi.

" Kanki ne lan Zirzop "

Zümra'dan...

" Yok yok böyle olmayacak. Şuna baksana bacım Muhafızlar adına sahte sosyal medya hesapları açılmış. Artık ne Koray'ın nede Rahman'ın başını boş bırakmamak lazım. " dedi Kübra bardakları durularken.

Haksızda sayılmazdı. Onlar adına sahte sosyal medya hesapları açılmış, hatta profil resmi dahi konulmuştu.

" Evet benim de aklıma kurt düşmüyor değil. Bir tane bayan, çocuk Rahman'ın omuzlarındayken arkadan çekilmiş fotoğraflarının altına. 'Allahım endama bak, evlen benimle be adam.' diye yorum yapmış "

Kübra sol eli mutfak tezgahında dikkat kesilmiş gözlerini bana çevirdi.

" Hı hı göstermiştin ama Rahman ne kıral hareket yapmış be. "

" Evet, ama yavrucağı gördün mü ne kadar mutluydu omuzlarında. "

Kübra kaşlarını çatıp;

" Yook sakın ha yumuşama bak. Ben Koray'ı biraz daha sıkacağım. "

Ocağı kapatıp üzerindeki çaydanlığı elime alarak salona yöneldim. Bardaklarla birlikte arkamdan gelen Kübra'ya bakmadan konuşmaya başladım.

" Abartma Kübra. Farkındamısın adamlar iki haftadır çocuklarını görmüyor ? "

" Hayır efendim abartmıyorum. Seni bilmem ama ben kocamı sağlama alıyorum. Daha yirmidört saat geçmeden takipçi sayıları binleri geçti." demişti ki bebeklerin yanında unuttuğum telefonumdan ses gelmeye başladı.

" Ya ben nasıl unuttum onu bebeler uyanacak. " deyip yatak odasına koşmaya başladım.

Telefonun ekranına baktığımda yüzüm istemsizce güldü.

" Rahman ! "

" Zümram; nasılsın yosunum ? "

' Allahım ne kadar güzel bir duygu bu adamın sesini duymak. '

" İyim Kömür Gözlüm sen nasılsın ? "

" İyiyim. Yuvadan çıktık geliyoruz Korayla. Kusura bakma sana sormadan arkadaşları yemeğe davet ettim. Bahçeye sofra açarız diye düşündüm. "

Telefonda sesine dalmış gitmişken.

" Zümra ! " demesi ile kendime geldim.

" İyi yapmışsın canım. Hem onlar ailedenler istedikleri zaman gelebilirler tabiki."

" Tamam o zaman hadi görüşürüz. Yarım saate kalmadan oradayım Allah izin ederse.

" İnşallah canım, görüşürüz."

Rahman tam telefonu kapatacakken;

"Aaaaa.... Rahman, Kübrada burada Koray'ı eve bırakma direkt buraya gelin."

" Oo iyi olmuş tamam geliyoruz."

" Görüşürüz canım. " deyip telefonu kapadım ve kanepedeki Kübra'nın yanında yerimi aldım.

" Kübra ekip buraya gelecekmiş. Bugün pazar var sen çocuklara bakabilirmisin ? Ben pazara gideyim taze olsun herşey. "

Kübra sevimli bir şekilde olumlu anlamda gözlerini kırpıp.

" Tabi canım ama istersen Rahmanla birlikte gidin. Koray bahçeyi hazırlarken bende çocuklara bakarım. "

Kübra'nın bu teklifi bana enterasan gelmişti.

" Yorgun argın onlara birde iş mi gördürelim ? Hem ben Rahmanla hiç pazara gitmedim ki. "

Kübra yudumladığı çayı yutmadan şaşkınlıkla yüzüme bakakaldı. Yavaş yavaş yutkunduktan sonra konuşmaya başladı.

" Beş yıl boyunca sen Rahmanı hiç pazara götürmedin mi ? "

Başımı sallayıp cevap verdim.

" Evet biz hep Gülsüm annemle gittik. Rahmanı hiç götürmedim."

Kübra yüzüne sahte bir sinir takındı.

" Olmaz efendim. Rahmanıda alıp gideceksin. Akşama kalabalıklar, sen şimdi herşeyi yüklenir gelirsin. "

Gülerek dizine elimi koydum.

" Tamam tamam öyle yaparız." deyip son yudumumu içecekken Kübra'ya yan yan bakıp göz kırptım.

" Deli kız. "

" Deli olacaksın tabi. Bak Kara Muhafızlara Maşallah hiç kaybetmek nedir bilmiyorlar. Deliler kaybetmez kızım. " elini yanağıma atıp sıktı ve devam etti.

" Allahım şu güzelliğe bak. Kim der şuna iki çocuk annesi diye. "

Kübra liseden bu yana iyi günümde, kötü günümde beni yalnız bırakmayan, bütün sıkıntılarıma destek olan, arkadaştan öte mükemmel bir kardeş oldu bana. Allah da bu dostluğumuzu sevmiş olacak ki iki kardeşi nasip etmişti bize.

Kübra'ya bakıp;

" Ben hazırlanayım. Rahmanlar on dakikaya gelir. Bekletmeyelim, kapıdan hemen çıkarız. "

" Tamam canım. Hadi sen işine bak. "

Yatak odasına çıkıp ikizlerimde göz gezdirdiğimde mışıl mışıl uyuduklarını gördüm. Gardrobu açıp fil dişi rengindeki tunik ve koyu yeşil pantalonlu keten takımımı giyindim. Başımada pantalonla aynı renkte şalımı takıp bebelere uzaktan öpücük attıktan sonra aşağı indim.

Tam salona, girecekken dış bahçe kapısının açıldığını duydum. Kapıya doğru yöneldiğimde cepten çıkan anahtar sesinide duyduğumda Rahman olduğunu anlamıştım.

Bir anahtar sesi insanın kalbinin hızlanmasına, gözlerinin ışıl ışıl olmasına sebep olabilir mi ?

Evet oluyor. Seviyorsan, onu kocan değilde vücudunun vazgeçilmez bir parçası olarak görüyorsan, birde araya iki haftalık bir ayrılık girmişse oluyor.

Kapıyı açtığımda kömürler şaşkın bir şekilde yosunlara bakakaldı. Yavaş hareketlerle başındaki siyah şapkayı çıkardırken beni boydan süzmeye başladı.

" Kumrular aradan çekilinde benim pıtırcığımda girsin. "

Kübra'nın arkamda durduğunu konuşana kadar anlamamıştım.

Rahman Koray'a bakarak kıkırdadı. Koray ise Kübraya bakarak kaşlarını çatıp Rahman'ın yanından içeri geçti.

Rahman şapkayı tuttuğu elini kapı pervazına dayayıp diğer eli ile ayakkabısını çıkatırken alnından kara kaşlarına doğru inen terin arkada bıraktığı ize baka kalmıştım.

' Ben nasıl kıyayım şimdi bu adama ? '

"Kocam sen ayakkabılarını çıkarmasan." dediğimde yüzüme baktı.

" Hayırdır bişey mi alınacak ? "

" Yok pazara gidelim biz seninle. Misafirlerimiz taze şeyler yesin "

Topuğunu çıkardığı ayakkabısını tekrar ayağına geçirip.

" Tamam ömür. Gel hadi gidelim "

' Ömür' ne güzel bir sıfat.

Yanyana dikilen Koray ve Kübra'ya bakarak.

" Çay daha taze sizde çayınızı içersiniz. " dediğimde Koray yüzünde alaycı, hınzır bir ifade ile Rahman'a bakıp.

" Siz gidin biz içeriz. "

Rahman Koray'a küçümseyen bir ifade ile bakıp kapağını yapıştırdı.

" Siz çayınızı için Pıtırcık. Biz yarım saate geliriz. " dediğinde gıcık gıcık gülen Koray bir anda sanki canını yakan birşey vücuduna değmiş gibi yüzünü ekşidip gözlerini yumdu ve alt dudağının kenarını ısıran Kübra'ya döndü.

" Bitanem, sana herzaman diyorum. ' Şu adama benimle alakalı koz verme ' diye."

Kübra tuğralı kolyesi ile oynarken masumca Koray'a baktı.

" Vallahi isteyerek olmadı ağızımdan kaçtı. " diyerek salona yönelen Koray'a aldırmadan dişlerini gösterip bay bay yaparak kapıyı kapadı.

Bahçe kapısından çıktığımızda Rahman aracın kumandasına basıp kapısına yöneldi.

" Rahman yürüyerek gitsek ? Zaten iki sokak ötede. "

Rahman gülümseyip aracı kilitleyip yanıma yaklaşarak kolunu açtı.

" Hay hay annemiz nasıl isterse.Gir bakalım kocanın koluna. "

' Yerim seni ya... '

Koluna girip pazarın yolunu tutarken kocamın öndeki göğüsleri gözüme battı.

" Rahman şu göğüslerini içine çeker misin . "

Rahman gözlerini kısıp şaşkınlıkla bakarken bende yan yan bakarak tekrar ettim.

"Göğüslerini diyorum içine çek !"

Kafasını bükerek konuşmaya başladı.

" Allah aşkına Zümra göğüs nasıl içine çekilir. "

' Evet haklı '

Bir süre cevapsız bekleyip. Tekrar hücum yaptım.

" O zaman şu tişörtlerini dar alma. Özellikle siyah alırken bol al hatlarını belli etmesin. "

Rahman benden yüzünü saklayarak gülmeye başladı. Koluna girdiğim elim ile dürterek kaşlarımı çattım.

" Sen gülüyo musun ? Umursamıyorsun galiba söylediklerimi ? "

Rahman ciddileşip yüzüme baktı.

" Gülüm bana elbiselerimi sen alıyosun bir dahakine daha bolunu alırsın. "

Anlaşılan bugün ki kapakçımız Rahman. Evden çıkarken Koraya, şimdi ise bana. Hemde on saniyede iki kapak. Evet o tişörtleri ona ben almıştım.

Tişörtün bol olan karın kısmını parmakları ile çekiştirerek.

" Bu dar değil ama olsun. Senin gönlün olsun gülüm. " deyip yüzüme bakınca asık bir suratla karşılaştı.

" Kimse var mı la ? "deyip sağına, soluna, arkasına baktıktan sonra bana dönüp hızlı bir şekilde alnımdan öptü.

" Çok şirin görünüyosun. Çok özledim " dediğinde içimdeki bütün buzlar erirken kendimi tebessüm ederken buldum.

" Bende canım bende. Sen bakma bana kafana göre takıl. "

Henüz pazarın girişindeyken ortadakinin işareti ile hayranlıkla Rahman'ı boydan süzen üç tane kıza gözlerim takıldı.

Rahman'ı kendime yapıştırıp gözlerine baktığımda hatalarının farkına vararak başlarını yere indirdiler.

' Sahipli kızım bırakırmıyım size ? ' diye içimden geçirirken Rahman bana dönmeden konuşmaya başladı.

" Zümra silahın çantada mı ? "

Konu ile alakalı olmayan, bir o kadarda soğuk sorusuna şaşırmıştım.

Korku ile sağıma soluma bakıp.

"Evet çantamda, bişey mi oldu ? "

" Olmadı ama olacak gibi canım. "

Panikle tekrar sağımı solumu taradığımda hiç birşey gözüme batmamıştı.

"Panik yapma ve beni dinle ! " dedi tezgahtaki şeftalileri inceleyerek.

Kendimi toparlayıp elime poşet aldıktan sonra doğal davranarak şeftali doldurmaya başladım.

" Gülüm bak solumuzda beyaz tişörtlü bir adam var. Yanında hamile eşi ile patates dolduruyor. "

Şeftali poşetini tezgahtara uzatırken sol tarafıma baktığımda adamı gördüm.

" Evet gördüm tıraşına bakılırsa askere benziyor. "

" Aferin benim karıma. Dikkatli bakarsan belindeki silahıda farkedersin ama sorun o değil. Onu takip edenler. Şimdilik üçünü gördüm. Çantanda yedek şalın veya tülbentin var mı ? " dediğinde bir süre çantamı karıştırdım.

" Hayır yok ama ince uzun yeleğim var. "

Rahman şeftalinin parasını ödeyip paraüstünü beklerken bana döndü.

" Onu elinde hazır tut ben ver dediğimde verirsin. "

" Tamam. " deyip sağ tarafına geçtim.

Asker sandığımız adam eşi ile on adım önümüzde giderken takip edenleri hâla görmemiştim.

" Dört kişiler Zümra yavaş yavaş yaklaşıyorlar. Sakın panik yapma. Şimdi ver şu yeleği bana. " deyip hemen küçük seyyar satıcıya yanaştı, siyah kapüşonlı hırkayı gösterip tekrar askere baktı. Acele ile parasını ödedikten sonra hırkayı giyinip fermuarını çekerek yanıma tekrar yaklaştı.

" Hemen Mert'i ara pazara ekip göndermesini iste. " deyip yeleği aldıktan sonra sağ taraftaki tezgâhın arkasına geçip gözden kayboldu.

Elimden geldiğince panik yapmadan telefon rehberinde Mert'i bulup ara tuşuna bastım.

Üç kere çaldıktan sonra;

" Efendim yenge bişey mi lazım ? "

Lafı uzatmadan direkt konuya girdim.

" Mert beni iyi dinle. Bizim evin iki sokak arkasındaki pazara ekip gönder. Rahman gözden kayboldu galiba suikastten şüpheleniyor."

" Ne diyorsun yenge sen ne suikasti..... Tamam tamam hemen geliyoruz. " deyip telefonu yüzüme kapadı.

Telefonu çantama koyarken meyve tezgahındaki çifte doğru yaklaşan iki kişiyi gördüm. İstemsizce elim kalbime gitti.

' Evet işte çıktı. Çok şükür YaRabbi... '

Gri kot pantolonu, kafasına kapüşonunu kaldırdığı siyah hırkası ile Rahman tezgahın yanındaki boşluktan adamların arkasına geçti. Beni kontrol etmek için baktığında benden aldığı siyah yeleğim ile sadece gözleri görükecek şekilde yüzünü gizlediğini gördüm.

Adamlar önde, farketmedikleri Rahman iki adım arkalarında çifte doğru yaklaşırlarken çiftin iki adım arkalarında adam belinden silahını çıkardıp askere doğru nişan aldı.

Rahman elindeki kelebek bıçağını açarak adamın koltuk altına hızlı bir şekilde sapladığında adam kolunu indirdi. Avazı çıktığı kadar bağırarak darbenin geldiği yöne, arkasına bakacakken Rahman adamın göğüsüne iki defa daha hamle yaptı ve silahını belinden çıkartıp tek dizini yere koyduktan sonra aşağıdan yukarı ateş etti. Adamın çenesin altından giren kurşun tepesini parçalayarak dışarı çıkmıştı.Adam et yığını halinde yere düşerken askerin hem eşine siper olduğunu hemde silahını çektiğini gördüm. Silahların sesi ile panikle kaçışan insanları ve tezgâhının arkasına saklanan satıcıları gördüğümde bende bir tezgâhın arkasına çömelip seyretmeye devam ettim.

Asker Rahman'ın arkasına doğru silahını yönlendirip iki el ateş ettiğinde düşen adamın tekrar ayağa kalkmaya çalıştığını gördüm. Rahman ayağa kalkıp arkasını döndü. Yerdeki adama doğru bir adım atıp kafasına dik şekilde ateş etti.

Çömelip yukarı ateş etmesinin ve yerdeki adama dik bir şekilde ateş etmesinin sebebini sonradan anlamıştım. Bunun sebebi çıkan kurşunun herhangi birisine isabet etmemesiydi. Birinci adamı bıçakla öldürmesinin sebebide aynen buydu.

'Eee Rahman dört kişi olduğunu söylemişti. Biri nerede ? '

Rahman ölen adamların silahlarını yanından uzaklaştırırken bir ses yükseldi.

" Hemen silahınızı bırakıp yere yatın. "

Sesin geldiği yöne baktığımda çöp konteynırınının yanına mevzi alıp silahını askerle Rahman'a uzatan iki tane polisi gördüm.

Rahman sesini çıkarmadan silahını yere koydu.

" Bıçağınıda ! " dedi aynı polis.

Rahman'ın yanındaki askere parmağı ile dört yaptığını gördüm.

Asker silahını yere bıtaktıktan sonra elleri havada polise bağırmaya başladı.

" Hava Astsubay NEJDET AYDOĞDU, dördüncü kişi var temkinli olun. "

Polisler Rahmanlara yaklaşırken bağırdı.

" Yere yat, yat yereeee... " dediler ama ne Rahman nede Astsubay yere yatıyordu.

" Yanlış yapıyorsunuz. Dördüncü kişi var diyorum size. "

" Yere yat diyorum si.... " derken yüksek gür bir ses araya girdi.

" O adamlar yere yatarsa gömerim seni. "

Bu ses benim hemen önümden gelmişti.

" Mert.... Aslanım benim be yengesinin aslanı. "

"Tanıdık mı abla ? " dedi tezgâhın arkasındaki tombul bıyıklı tezgahtar.

" Evet Kayınçom olur. " dedim. Ne bileyim cevapsız bırakmak istemedim.

Mert polislere cüzdanını açıp yaklaşırken iki arkadaşı daha tezgahların arkasından çıkıp Mert'in yanına yaklaştı.

" Gölbaşı Polis Özel Harekat Komiseri. " dedi.

Polisler gözleri kimlikte Mert'e yaklaşırken, yanımdaki adam Mert'e doğru bakıp konuştu.

" Heytt bee... Kim istemez sana yenge olmayı. Aslanım benim beee..." deyince aklıma sosyal medyada Rahman'a evlenme teklif eden kız gelince kan beynime sıçradı.

" Hııı onun küçüğü bir kayınçom daha var isteyelim seni ona. Ne dersin ? " dediğimde adam yüzünü yere çevirip sustu.

Rahmanları seyrederken gözüm tekrar adama takıldığında kendi kendime gülmeden edemedim.

Polislerin ikiside Mert'in ve diğerlerinin kimliklerini gördüklerinde silahlarını indirip selam verdiler.

" Hoşgeldiniz komiserim. "

Mert, Rahman'a doğru ilerlediğinde Rahman sesinin duyulmasını istemediğinden Mert'in kulağına birşey söyledi.

Mert sağına soluna bakarken arkama, yoğun ayak sesinin geldiği yöne baktım.

Özel harekat, bunlar Polis Özel Harekattı. Yaklaşık onbeş Özel harekat polisi Rahmanların etrafını çevirmiş bir yandanda meraklı gözleri dağıtmaya çalışıyordu.

" Ozan orada, Ozaaaannnn... Yukarı yukarı sokağa kaçtı."

Bu Mert'in sesiydi. Gösterdiği sokağa doğru bir sivil, beş tanede kamuflajlı polis koşmaya başladı.

Bu dördüncü adam olmalıydı.

İleri baktığımda Rahman'ı göremiyordum. Uzağı görmek için ayağı kalktığımda.

Arkamdan bir sesin;

" E hani gülüm sen daha bitirmemişsin alışverişi. " demesi ile olduğum yerde sıçradım.

Arkamı döndüğümde beyaz tişörtlü bir adamla karşılaştım. Parmağımla damağımı kaldırıp tişörte bakarken konuştum.

" Ne oldu tişörtüne. "

" Eşgal belli etmemek için canım. Kürşadla değiştim. " dedikten sonra tişörtüne bakıp devam etti.

" Bir beden küçük ama hemen değiştireceğim söz." dedi gülen muhteşem gözleriyle.

' E benim deli kocam...... E benim deli divane kocam. Kim der şu adama biraz önce gözlerimin önünde üç kişiyi öldürdü diye.'

" Çok yakışmış ve çok şirin görünüyorsun boşver pazarı düş önüme. Evimize gidip sana biran önce sarılmam lazım. "

' Hamdolsun bunuda atlattık '

" Tamam bana uyar. " deyip girmem için tekrar kolunu açtı.

Pazardan çıkmıştık ki Rahman telefonunu çıkartıp arayacağı numarayı bulduktan sonra kulağına götürdü.

" Mert ne oldu yakalaya bildiniz mi........ Tamam aslan maşallah size......... Direk eve geçersiniz değil mi......... Tamam o zaman sana liste atayımda alıver hazır pazardayken .......... Tamam abim hadi geçmiş olsun. "

Telefonu kapattığında Rahman'ın gözlerine bakıp

" Sen şimdi cesetlerin yanındaki adama pazar siparişimi verdin ? "

Rahman mimiklerini bozmadan

" Evet ne oldu ki ? "

Rahmandan gözlerimi çekip önüme bakarak.

" Hee noldu ki. Adam cesetlerin yanından ayrılırken arkadaşlarına dönüp ' Ben kaçıyorum hazır pazardayken pazar alışverişini yapıp gideyim' diyecek değil mi? Tabi canım bundan doğal ne var değil mi? " dediğimde Rahman bana bakmadan cevap verdi.

" Evet ne oldu ki ? "

Kaşlarımı çatıp Rahman'ın omzuna şaplak vurdum. Rahman dönüp yüzüne o huzur veren gülücüğünü takındıktan sonra sol kolunu omuzlarıma atarak kendine doğru çekti.

Rahman bahçe kapısını açarken kendi kendine konuşmaya başladı.

" Bizim Pıtırcıklar ne yaptı acaba ? " dediğinde ikimizde sesli bir şekilde güldük.

" Senin diline düşenin Allah yardımcısı olsun. " dediğimde Rahman çoktan cebinden anahtarı çıkarmıştı.

" Ne yapalım be gülüm böyle olmazsa dağda taşta zaman mı geçer ? "

Rahman kapıyı açtığında önümde hareketsiz dondu kaldı.

" Hayatım geçecekmisin içeri ?" dediğimde Rahman dan yanıt gelmemişti. İri cüssesi ile önümü kapattığı için ne ile karşı karşıya olduğunu göremiyordum.

"Nurum se.... sen hangi ara geldin ?" demesi ile içerden bir çığlık yükseldi.

" Abiiimmmm... " diyen bir kız Rahman'ın boynuna atıldı.

Rahman'ı bıraktığında kızla göz göze geldik.

" Gökçennn " dediğim anda çoktan boynuma sarılmıştı deli kız.

Gökçen Rahmetli Burak abinin tek kızıydı. Öncelikle Rahman'a daha sonra bütün time ve bize emanet edilen, hayatımda tanıyabileceğim en deli kızdı.

Zeytin karası gözlerinin etrafını çevreleyen halka beyazın en açık, en parlak tonuydu. Bembeyaz teninde duran dolgun dudakları makyaj olmadığı halde kıpkırmızı duruyor, al al yanakları buna eşlik ediyordu.

1.70-1.75 boylarında parmak ile gösterilecek güzellikte bir kızdı.

Sarılmamız bitmiş birbirimizden ayrılırken gözlerime uzun uzun baktıktan sonra konuşmaya başladı.

" Allahım şu gözlere bak ya. Bir insan gün geçtikçe dahada güzelleşir mi ? Boncuk gözlüm deyip tekrar sarıldı. "

Rahman;

" İyi taman Zeytin, göz değdireceksin hanımıma."

Gökçen ayrılıp Rahman'a omuz attı.

" Şuna bak şuna, büyümüşte karısı olmuş." demesi Rahman'ın yan yan bakmasına sebep olmuştu.

" Karı değil eş, hanım, bayan onun adı. Beş yıl üniversite okudun hâla incelmedin. "

Gökçen boynunu büküp;

" Yok be abi. Ben size öyleyim valla bak."

Rahman aynı şekilde boynunu bükerek Gölçenin dalgalı saçlarını eli ile karıştırdı.

İçeri geçtiğimizde bir sürpriz daha karşılamıştı bizi.

" Yasemin ablaa. " dedi Rahman eline uzanarak.

" Neden haber vermediniz biz alırdık sizi."

Yasemin abla kızı ile çok benzeyen, en az Gökçen kadar güzel olan başörtülü annesiydi.

Bana kollarını açarken Rahmana cevap verdi.

" Sizi neden meşkul edeyim Rahman ? Bütün taksiler bizim, atladık geldik."

4 Saat sonra...

Babam, Korhan babam, Gülsüm annem, Mert, bugün tanıdığım Kürşad ve Ozan, Muhafızlar, kaşı gözü morlar içinde olan Asel, Gökçen ve Yasemin abla hepsi huzur katmıştı soframıza.

Gökçen'in bitmek bilmeyen soruları ile yemek sonrası Muhabbet mükemmel geçiyordu. Ne Muhafızlardan, nede diğer misafirlerimizden hiç biri kalkma taraftarı değildi. Bu beni dahada bir mutlu ediyordu. Beni en çok mutlu eden ise Mert'in Gökçen'e kaçamak bakışlarıydı.

Mert'e acıyarak bakıp ' Yavrum benim yaaa ' demeden edemedim.

' Ahhh Şûraaa' Kuzum benim, Gökçen'i çok sevmiş yanından ayrılmamıştı. Yemek boyunca anlattıklarını ne kadar engellemeye çalışsamda tırnaklarını yiyerek heyecanla dinliyordu.

Gökçen sanki bir şey unutmuş gibi kaşlarını kaldırıp.

"Aaaaa siz Karabasanı biliyormusunuz ?" herkes Rahman'a bakarken Gökçen devam etti.

" Hayır Rahman abi değil. Karabasan onun atı. Öyle bildiğiniz atlara benzemiyor. Kocaman siyahın en koyu tonunda pasparlak tüğleri olan bir yaratık. Adaya en çok sık sık babam gidip geldiği için benide götürme fırsatı olurdu. Günlerce onlarla kalır bütün gördükleri eğitime şahit olurdum. Ara sıra bende girerdim eğitimlerine, yakın dövüş falan. Yani bende en az onda birleri kadar Kara Muhafızım. " deyip güldükten sonra iç çekip devam etti düşen çenesi.

" Onlar acı çektiğinde gizli gizli ağlardım. Onları aç bıraktıklarında çaktırmadan yemek götürmeye çalışsamda Rahman abi karşı çıkardı. Uzun saçlarının altındaki kaşlarını çatıp; ' Zeytin bizi aç bırakıyorlarsa bu bizim eğitimimizin bir parçası ' derdi. Sadece Rahman abinin değil bütün Muhafızların herbiri birbirinden güzel atları vardı. Herkesin ismi ne ise atının ismide o idi. Amaaa Karabasan çok farklıydı. Babam ne kadar o ata sahip olmak istesede parkurda upuzun yelelerini savurarak Rahman abiye koşardı. En sonunda babam vazgeçti. "

Rahman daha fazla dayanamayıp araya girdi.

" Tamam Zeytin yeter artık değil mi ? " dediğinde Gökçen öne doğru çıkıp Rahman'a baktı.

" Oyyyy atınımı özlemiş benim abim ? "

Rahman;

" Sadece ben değil herkes özledi. Çocukluğumuzdan tut adadan çıkana kadar bizimle büyüdüler. Nasıl özlemeyelim ? "

Gökçen yüzüne ciddi bir ifade takınarak bir süre bekledi.

Parmağı ile oynarken konuştu;

" Peki o zaman artık büyüdüm ve herşeyi idrak edecek yaştayım. "

Babam ne olacağını anlamış gözlerini kaçırırken Korhan babam araya girdi.

"Gökçen başlama yine ! "

Gökçen insanı delen gözleri ile Korhan babama bakarak.

" Hayır dede. Ben bugün babam nasıl şehit oldu onu detayı ile öğrenmek istiyorum."

Herkes üzgün bir şekilde gizlice ağlayan Yasemin ablaya bakarken Rahman ayağa kalktı.

" Kusura bakmayın ben biraz dışarı çıkacağım." demesi ile Gökçen aniden Rahman'a baktı.

" Abi lütfen kal ! Biliyorum ona adada da, şehit olurken de en yakın olan sendin. Ama sen anlatmayacaksın söz. "

Babam Gökçen'e çatık kaşları ile bakarak.

" Kızım gizli bilgi olma..." diyecekken Gökçen sözünü kesti.

" Bana Asutayı anlatın ! " dedikten sonra parmağını masaya vurup, sesini biraz daha yükselterek yineledi.

" Kaçarınız yok... Bana babamı anlatın ! "

Korhan babam kolları göğüsünde bağlı Koray'a baktı.

" Koray anlat evlat. "

NOT: Sırf hamile eşi erik aşerdiği için, meyve tezgahının başında kalleş köpekler tarafından Şehit edilen Hava Astsubay NEJDET AYDOĞDU' nun kabri nur, mekanı cennet olsun...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%