@batingam
|
Koray'dan... Sevmiyordum ! Dört duvar arasında, bu oval masanın başında oturmak geriyordu beni. Biz masa adamı değildik, bizim ayağımıza toprak değecek, sarp dağları tırmanırken yeni ateşlenmiş namlunun o mis kokusu ile dolduracağız ciğerlerimizi. Bazen yakacak alnımızı ateş püsküren güneş, bazen kamçılayacak sırtımızı amansız yağan dolu, bazende -35 te buz tutacak maskelerimizin ağız kısmı. Böyle şehir delikanlıları gibi parlak olmayacak yüzlerimiz, soğuk yakacak burun sırtlarımızı, ince ince derisi soyulacak kulaklarımızın. Koğuşlarımızda sekiz kardeş tek tek sayacağız bitlerimizi. Kimde az bit çıkarsa bütün time ısmarlayacak kavurmasını. Muhafıza rahatlık yaramaz, yavaş yavaş hiç çaktırmadan eritir bedenimizi. Masaya aniden bırakılan iki tepsi ile düşüncelerimden sıyrıldım. Rahman ! Bu kıyağı sadece kardeşim geçerdi kardeşlerine. Başımı kaldırıp tepsinin sahibine baktığımda yanılmadığımı anladım. Yine döktürmüştü Zümra o meşhur böreklerinden. Rahman elleri belinde, kaşları çatık boydan süzüyordu beni. " Niye beklemedin la beni ? " " Oğlum kapının önüne geldim. Zümra 'Börek yapıyorum Rahman biraz gec gelir.' dedi bende beklemedim." " Ha iyi yapmışsın o zaman. " deyip ekibe döndü. " Kusura bakmayın beyler Selamı unuttum. Selamün aleyküm " Herkes bir yandan böreklere odaklanırken bir yandan verilen selamı almıştı. " Durun soğumuştur. " deyip Serpile döndü. " Serpil şunları götürde bi ısıt bacım b. " Serpil hızlı adımlarla yaklaşıp parlayan gözleri ile tepsilere el attı. " Tamam Reis. Aman da aman sabah sabahta iyi gider he. " deyip tepsileri masadan kaldırdı. Rahman yüzüme bakıp; " Bugün ayın kaçı Koray ? " " Yirmiikisi kardeş ne oldu ki ? " Rahman başını yavaş yavaş sallayıp; " Dün Asel'in son günüydü altmış gün sona erdi. " deyip sırtıma vurdu. " Hadi kalk şu börekler ısınana kadar bir bakalım şu kıza. " Benim kalkmamla birlikte bütün tim de bizi arkadan takip etti. Hızlı adımlarla kafesli ringe doğru inerken daha merdivenlerde Asel'in kağıda attığı yumruk sesini ve her hamlede verdiği derin nefesi duymaya başlamıştık. Altında beyaz eşofman, üzerinde bordo rengi tişörtü ile tüm hıncını yumruklarıyla kağıda aktaran Asel'i görünmüştü. Bizi farkedip döndüğünde terli yüzü, iki yana ördüğü kızıl saçları ile masum bir kız çocuğunu andırıyordu. " Evet Kızılİnci ! Bugün altmışbirinci gün. Yendin mi öfkeni, hafızan boşaldı mı ? " Asel nefesini toplayıp kafesin dışındaki Rahman'a konuşmaya başladı. "Ev.... Evet Reis. Ben iyim herşey istediğin gibi." Biraz sonra testten geçeceğinden emin olduğu için oldukça heyecanlıydı. " Oğuz çık ringe ! " Arkamızda bir yandan Asel'i seyredip bir yandanda elindeki böreği ısıran Oğuz şaşkınlıkla Rahman'a baktı. Oğuz'u böyle gören Rahman'ın gözleri gülmüştü. " Hangi ara çarptın lan o böreği tepsiden." Daha çiğneyemeden zorla yuttuğu lokmasını midesine indirirken karşılık verdi Oğuz. " Tamam Reis hemen çıktım." deyip elindeki kalan parçayı Kenan'a uzatarak ayakkabılarını çıkarmaya başladı. Kolundaki saati de, kendisinden aldığı böreği ısıran Kenan'ın kulağına asıp gülüşmelerimizin arasında kafesli Ringe çıktı. Bu kez ellerini iki yana açıp meydan okuyan Oğuz olmuştu. " Ben Rahman'a benzemem, benim elim ağırdır haa..." Asel gardını alıp; " Hıııı bunu yediği dayağın etkisiyle Namaz vakitlerini karıştıran Alıcı Oğuz mu söylüyor ? " demesi ile kapalı eğitim alanı kahkahalara boğuldu. Oğuz yaptığı boşboğazlılığın karşılığını fazlasıyla almıştı. Son derece şaşkın ve ciddi bakan gözleri ile bize döndü. " Kim anlattı lan ? " Herkesin üzerinde göz gezdirdikten sonra elini kaldırıp beni gösterdi. " Vallahi senden başkası anlatmaz Koray. Buradan çıkayım sı*tım ağızına. " Gülmeden yaşaran gözlerimi silip nefesimi topladım ve kolları göğüsünde bağlı sessizce gülmesine devam eden Rahman'ın kulağına yaklaştım. "Cizreden gelirken zırhlıda anlatmıştım." Rahman kafasını büküp ciddileşti. " Hadi bakalım başlayın ! " Oğuz Asele sertçe bakıp; " Yok yok senin kafan temizlenmemiş hâla. Gel bakalım şimarık kızıl turp seni." Asel gardını indirmeden Oğuz'a yaklaşmaya başladı. Yumruk mesafesine kadar ilerledikten sonra sağ kroşesini savurdu. Oğuz başını geriye doğru çekerek onun için oldukça kolay olan yumruğun boşa çıkmasını sağladı. Asel savurduğu yumruğunu gard için daha çekmemişti ki Oğuz Asel'in boş bıraktığı taraftan, sol tarafından bir yumruk savurdu. Kolu daha havada olan Asel Oğuz'un yumruğunu kolu ile yakalayıp koltuğunun altına kilitledi ve sol yumruğu ile Oğuz'un göğüsünü nişan aldı. Tam kalbinin üzerinde, diğer eli ile Asel'in gelen darbesini yakalayan Oğuz baş parmağını yakalayıp büktüğünde Asel kuvvetli bir çığlık attı. " Çığlık yok çığlık yoook. Zayıflığını belli etme düşmanına. " diye bağırdı Rahman. O acı ile Oğuz'un kilitlediği kolunu bıraktığında hata yaptığını anladı ama geç kalmıştı. Oğuz çoktan kurtardığı elinide Asel'in dirseğine atıp şeytan kilidi ile Asel'i yere savurdu. Asel havada bir takla açıp sert bir şekilde yere çakıldığında Oğuz'a önceki gibi sert bakması gereken gözleri gayet sakin bakıyordu. Acıyı umursamayıp son derece teknik bir şekilde tekrar ayağa sıçrayan Asel vakit kaybetmeden Oğuz'a tekmesini savurdu. Gelen tekmeyi Asel'in kaval kemiğinin dış tarafına tekme atarak savuran Oğuz, Rakib'in kalçasının üzerine düşmesine sebep oldu. " Acele ediyorsun Asel. Düşünmekte acele etme. Karşındaki sıradan bir adam değil. " Asel Rahman'ı başı ile onayladıktan sonra tekrar Oğuz'a odaklandı. Ama Oğuz çoktan burnunun dibine kadar gelmişti. Oğuz sağ eli ile gırtlağından tutacaktı ki Asel hamlesini savurdu. Oğuz tekrar sol elini attı, Asel geriye doğru bir adım atıp tekrar savurdu. Oğuz'un kolları ile seri bir şekilde üstüste yaptığı hamlelere aynı serilikte karşılık veren ve hiç birini kaçırmayan Asel Rahman hariç herkesin hep bir ağızdan " Oooo !!! " demesine sebep olmuştu. Oğuz'un iki kolunuda yakalayan Asel kasıklarına tekme atmaya hazırlanmıştı ki Oğuz kalçasını geri çekip amuda kalkar tarzda sağ bacağını geriye savurarak üst taraftan Asel'in alnına kuvvetli bir tekme attı. Oğuz'un kollarını bırakıp geriye doğru savrulan Asel kafesin teline çartıp yere yığıldı. Bu hareketten Asel'in etkilendiği yüzündeki şoktan anlaşılıyordu. ' Hadi be kızım ayağa kalkışın çok önemli sakin kalk. Sakın öfkelenme sakin kalk.' Asel, Oğuz'un yaptığı hareketin etkisinden kurtulmaya çalışarak yavaşça ayağa kalkıp o güçlü darbenin etkisiyle oluşan sersemliğini başını sallayarak üzerinden atmaya çalıştı. 'Aslanım benim be işte bu kadar !' Asel'e toparlanması için zaman veren Oğuz hızlı bir şekilde ileri doğru hamle yaptı. Bu hatayı Oğuz'un bilerek yaptığını ben dahil bütün tim biliyordu. Bir nevi Asel'in moralini düzeltmek, kendine olan güvenini artırmak için geçilen bir kıyaktı bu. Asel üzerine hızla atılan Oğuz'u gördüğünde sol tarafa bir adım atıp Oğuz'un sağ kolunu tuttu ve tersten sağ bacağı ile Oğuz'un ensesine kesinlikle bir bayanın atamayacağı bir kuvvette tekme attı. Darbenin etkisiyle savrulan Oğuz kafese tutunarak durabildi. Oğuz yavaşça Asel'e dönüp tebessümle gözlerine baktı. Asel'in mutlu olduğu her halinden belli oluyordu ve aynı mutluluk bizdede var mı diye gözlerimize tek tek bakarak kontrol etti. Rahman kollarını göğüsünden indirip kafese doğru bir adım attı. "Tamam bu kadar yeter toparlanın." Oğuz kafesin çıkışına doğru ilerlerken Rahman Asel'e doğru konuşmaya devam etti. " Farkındamısın ? Öfkeyi hapis ettiğinde sana ne kadar fayda sağladığının farkına vardın mı Deli kız ? " Asel utangaç çocuklar gibi sevinçle dudağını ısırarak cevap verdi. "Anladım Reis teşekkür ederim. Zorda olsa sizden bizzat eğitim almak benim için gurur verici." Rahman iç çekip devam etti. " Bir Hadis-i Şerif vardır. " Gerçek pehlivan öfkelendiği halde nefsine hakim olan kimsedir." sen öyle yaptın Asel. Hakimiyeti eline aldın ve çıkan sonuç bu. Şimdi git hazırlan ve yukarı gel. Börekler çoktan ısınmış bizi bekliyor olmalı." Rahman arkayı dönüp giderken Asel Rahman'ın arkasından gülen dişlerini sıkıp kazandığı zaferin sevinci ile yumruğunu havaya savurdu. Rahman'ın âniden kendine dönmesi ile hiç birşey olmamış gibi davranmaya çalışıp pür dikkat Rahman'ın ne diyeceğini meraklı gözlerle bekledi. Rahman yüzüne alaycı bir gülümseme takınıp; " Bu arada Oğuz'a yaptığın hamleye boşuna sevinme. Gerçekten inanabiliyormusun onun tecrübesizce o hareketi yapacağına ? Bilerek yaptı. " demesi ile Asel şaşkınlıkla ağızını açıp hesap soran gözlerle Oğuz'a baktı. Oğuz bakışları görmemezlikten gelerek gizliden gülüp, elleri cebinde merdivenlere yöneldi. Rahman; " Ama iyisin Kızılinci. Maşallah'ın var. Hadi bakalım bekliyoruz kahvaltıya. " deyip Asel'in tekrar gülmesine vesile oldu. Bunu gören Rahman kaşlarını çatmıştı. " Şimarma kız ! Dediğimi yap hadi. " Tekrar geri dönmemek üzere Asel'e sırtını dönen Rahman omuzuma yumruk atarak merdivenleri gösterdi. Masaya vardığımızda Serpil çoktan böreği ısıtmış, çaylarımızı hazırlamış, bizden önce yukarı çıkan Muhafızlarla birlikte bizi bekliyordu. Rahman koltuğu çekerken masayı gösterdi. " Buyrun beyler ! Asel'i beklemeyelim ne olur ne olmaz. Afiyet olsun. " Börekten payıma düşeni önüme alıp çayımı karıştırırken aklıma Fatıma anne geldi. " Bıro Fatıma anne bugün iniyordu değil mi ? " Rahman böreği ısıracaktı ki sorum karşısında geri tabağına koyup elini cebine attı. " He lan iyi hatırlattın. Zümrayla Şûra almaya gidecekti." " Evet sabah Kübra size geçecekti. " Rahman telefonu kulağına götürüp bir süre bekledikten sonra şaşkınca kaşlarını çattı. " Kübra hayırdır inşAllah. Zümralar daha çıkmadı mı ? " Rahman cevabı dinledikten sonra bıkkınlıkla oflayıp devam etti. " Tamam kardeşim tamam. Çocuklar üzmüyor değil mi ?............. Evet babasına çekmişler akıllıdır, usludur benim yavrularım." dediğinde Serpil boş bulunup sesli bir şekilde kıkırdadı. Rahman Serpil den gözünü ayırmadan; " Aleykümselam kardeşim söylerim. Sağolasın hakkını helâl et. " deyip telefonu kapattıktan sonra Serpil'e bakıp kaşlarını çattı. " Neye güldün Serpil hayırdır ? Ne yaramazlığımı, ne deliliğimi gördün ? " Zaten bizimle çekinerek konuşan Serpil Rahman'ın gözlerine bakmadan kekelemeye başladı. " Yo....yok abi.... şey komutanım........yani Reis.....ben boş bulundum. " Rahman aniden gülümsediğinde Serpil de yarım bıraktığı gülümsemesine kaldığı yerden devam etti. " Şaka şaka gül kardeşim benim. Burada akıllının ne işi var. Onlar annelerine çekmiş ama bazen annelerininde kafası gidebiliyor. Telefonu yine evde unutmuş." Keyifli bir kahvaltının ardından Asel gelmiş, kendine ayrılan börekleri yerken, sofradan en son kalkıp lavaboya giden Rahman oldu. " Ulan Zümra bacı bu işi biliyor beee..." " Gerçekten biliyor abi. " dedi börekleri tıkıştıran Asel. Televizyon kumandasını elime almıştım ki Rahman'ın masaya bıraktığı telefonu çalmaya başladı. " Asel baksana ekrana kim arıyor ? " Asel acele ile ellerini silip telefonu aldı. " Mert komiser arıyor abi. " " Hayırdır inşAllah sabah sabah. Fatıma anneyi soracak galiba ver bakalım. " Telefonu elime alırken duvardaki saate baktığımda 09:45'i gösteriyordu. " Söyle yiğit abin lavaboda. " dediğim anda Rahman'ın geldiğini gördüm. Sesi soluk soluğa geliyordu. " Oğlum hayırdır lan ? " deyip oturduğum yerde toparlandım. Rahman'a baktığımda şaşkın gözlerle yavaş yavaş bana yaklaşıyordu. Mert'in söylediği şey karşısında hiddetle ayağa fırladım. " Tamam emniyete geliyoruz. " Sonrası, bana ne söylediği önemli olmadığı için telefonu yüzüne kapatıp yutkunarak korkuyla Rahman'ın gözlerine baktım. ' Allahım El Hadi ismi şerifinle sen onlara yoldaş ol Yarabbim. ' Ozan Komiser'den... Mert ne yaptığından habersiz emniyetin giriş koridorun da hızlı hızlı volta atıyordu. Bian durup onu meraklı gözlerle seyreden polis kalabalığına baktı. "Ne var oğlum ne bakıyosunuz ? İşiniz gücünüz yok mu sizin ? Herkes işine baksın." Polisler masalarına dağılırken Mert bakışlarını yakınındaki Kürşad'a çevirdi. " Yavuz amir geliyor mu ? " Sırtında namlu aşağı asılı silahıyla, elleri cebinde olan Kürşad başını kaldırdı. " Gelmek üzeredir devrem. " Mert buğulu gözleriyle Kürşad'a bir süre bakakaldı. Kürşad ne hissettiğini anlamış olmalı ki; " Mert sağlıklı düşün lütfen kardeşim. Sükûneti elden bırakma, iyi düşün iyi olsun. " Mert iki elinide Kürşad'ın omzuna atıp sıktı. " Benim b*k yemem. Ben gitmeliydim annemi almaya." dedikten sonra dış kapıyı gösterip devam etti. " Ama hele bir gelsin onlar. Güvendik ailemizi teslim ettik. " Kürşad Mert'in yüzünü iki elinin arasına alıp silkeledi. " Oğlum burada kimsenin suçu yok. Ne senin ne onların. Daha yeni şafak operasyonundan geldik yetişemezdin. Boşu boşuna bekletirdin anneni. Oradaki kardeşlerimizin gözünü kırpmadan ailene canını vereceğini biliyorsun. Kimseye çatma herkes en az sen kadar üzgün. Asıl mesele abin ne dedi onu söyle. " Mert umutsuz bir şekilde Kürşad'ın omuzlarından ellerini çekti. "Abimi aradım ama Koray abi açtı telefonu. Buraya geliyorlar. " deyip yüzünü yere çevirdi. " İnşAllah abim beni çeker vurur şuradada onun yüzünü üzgün görmek nasip olmaz." Kürşad; " Ciddiye almalıydık, o hücre evine yapılan baskından sonraki gelen tehtidleri ciddiye almalıydık. " " Ne bileyim oğlum çekip beni vursunlar. Hem arkalarına koruma diktik Özel Harekattan nasıl oldu anlamıyorum. İnşAllah yaralı yakaladıkları p*ç konuşur." Otomatik kapının açıldığını duyduğumuzda başlarımızı o tarafa çevirdik. Gelenlerin Muhafızlar değilde ortalarında yaralı yakaladıkları adamla, Recep ve İrfan'ı gördüğümüzde istemsizce derin bir " Oh " çektik. Adam omzundan çok hafif yaralanmıştı. Mert'in karşısına geldiklerinde adam pişkin pişkin gülerken İrfan ve Recep mahcup bir şekilde başlarını yerden kaldıramıyordu. Timdekiler adamı Recep ve İrfan'ın ortasından alıp toplantı odasına sokarken Mert iki eli de palaskasında ne kadarda zor olsa sakin bir şekilde konuşmaya başladı. " Ne yaptınız siz İrfan ? " deyip bakışlarını Recep'e çevirdi. " Hııı Recep ne yaptınız siz oğlum ? " Zorla konuşan İrfan olmuştu. " Üç arabaydı Komserim. Biz arkadakileri etkisiz hale getirene kadar öndeki iki araba yapacağını yaptı. " deyip Bakışlarını tekrar yere çevirdi. " Affet komserim keşke ölseydik ama olmadı. " Mert elini havaya kaldırdı. Bütün polisler tokat atacak diye beklerken, o bir elini Recep'in diğerinide İrfan'ın ensesine atıp kendine çekti ve sarıldı. " Biliyorum Aslanlar biliyorum. Buda bir sınav. Biz bu sınavıda alnımızın akıyla atlatacağız. " dediğinde arkamızdan Yavuz Amir'in sesi duyuldu. " Kim yıkabilir bizim başımızı yere ? Ne durabilir sizin karşınızda ? " Biz ön kapıdan beklerken arkamızdan gururla bakmasına şaşırmıştık. " Muhafızlar geldi mi ? " Mert aslanlarından ayrılıp Yavuz Amir'e yaklaştı. " Yok baba daha gelmediler. " Yavuz Amir kaşlarıyla toplantı odasını gösterdi. " Buraya almanızı söylemiştim içerde mi kahpe ? " " Evet amirim içerde. " dedi Kürşad. Yavuz amir önde biz arkada içeri daldık. Yavuz amir büyük masaya iki elini koyup nursuz şerefsize doğru eğildi. " Kimsiniz ? " Adam gözleriyle Mert'i göstererek; " Gomiser bilir bizi. " deyip dişlerini sıktı ve devam etti. "Daha bir ay önce on tane kardeşimi infaz etti o ve timi." Mert öne doğru atılmıştı ki Yavuz Amir göğüsünden tutup devam etti. " Daeş'e mi bağlısın ? " Adam oturduğu koltuğa daha da kurularak; " He İşid'e bağlıyım " Yavuz Amir masanın etrafını dolaşıp adama kuvvetli bir yumruk attı. Adam yere serilirken yanındaki iki Özel Harekatçı kollarından tutup ayağa kaldırdı. " Nereye götürdüler ? " Adam kelepçeli elleri ile patlayan dudağındaki kanı silerken; " Gerçekten konuşacağımı mı sanıyorsunuz ? " Yavuz Amir daha da yaklaşırken kapı tıkladı. Uğur başını içeri sokup; " Amirim Muhafızlar üç araç ile nizamiyeden giriş yaptı. " Yavuz amir keskin bakışları adamın üzerinde, geriye doğru iki adım attıktan sonra acele ile kapıya yöneldi. Toplantı odasından dışarıya çıktığımızda kadınlı erkekli aynı polis topluluğunun meraklı gözleri sensörlü kapıdan girecek olanları beklediğini gördük. Biz kapının açılmasını beklerken arkamızdan emniyet müdürünün sesi geldi. " Geldiler Yavuz ! On kişiler." Yavuz amir göğüsünde bağladığı kollarını aşağı indirip karşılık verdi. " Evet müdürüm bekliyoruz." Müdür tedirgin yüz ifadesini takınarak; " Yavuz bu adamın başına bir iş gelmez değil mi ? Bak başımı yakmayın benim. " Yavuz baba gözlerini kapıdan çekmeden cevap verdi. " Kefil olamayacağım müdürüm. " Müdür ağızını açıp birşey söylecekti ki iki kanatlı kapı birbirinden ayrıldı. Önden gelen sanki kaçırılan kendi kızı değilmişte normal bir göreve geliyormuş gibi gelen Orhan Albay oldu. Onun ve arkasından gelen Korhan Albay'ın yüz ifadelerinde ne bir gerginlik vardı, ne bir korku. Arkasından C4, Çoban, Hayalet ve Kuyucu geliyordu. Kapılar tekrar birleşiyordu ki arkadan gelen dörtlü guruba yol verircesine tekrar açıldı. Alıcı, Kartal, Gölge ve tanıdığım en piskopat adam, o eşsiz Tim'in eşsiz Alfası Karabasan geliyordu. Orhan ve Korhan Albay gösterilen toplantı odasına girerken arkalarından onları takip eden dört Muhafız önce Karabasan'ın girmesi için kapı ağızında beklemeye koyuldular. Karabasan tam kapıdan girecekti ki olduğu yerde durdu. O durduğunda birşey dikkatimi çekmişti. Şu zamana kadar diğer ülkelerin askelerlerinden, özel kuvvetlerinden daha karizmatik daha heybetli, daha cesur, daha korkutucu görünen Türk askeri ve Türk Polis Özel Harekat timleri Muhafızlar'ın yanında tıpkı uzun yeleli heybetli bir aslanın yanında duran yetişkin, daha avlanmaya yeni başlayan genç bir aslan gibi duruyorlardı. Bu adamlar gerek özel tasarlanmış pahalı üniformaları ve silahlarıyla, gerekse dipdiri, ipiri vücutlarıyla çok farklı, çok özel görünüyorlardı. Karabasan olduğu yerden sol tarafına, benim arkama odaklandı. Kapıdan içeri girmekten vazgeçip, yanımdan geçti ve arkamdaki polis topluluğuna doğru yürümeye başladı. Gölgede peşinden onu takip ederken, arkamı dönüp polislere baktığımda resmi üniformalı, kumral bir bayan polisin mahcup bir şekilde cebine telefonunu koyduğunu gördüm. ' Eh be kızım; ne yapacaksın, eve gidip 'Bak ben Kara Muhafızlarla görev yapıyorum.' mu diyeceksin ? ' Karabasan bayan polise doğru yaklaşıp önünde durdu. Polis başını yere eğmiş gelecek olan fırçayı beklerken Karabasan'ın yerine Gölge tehtidkâr, bir o kadarda zarif ses tonu ile konuştu. " Rica etsem çektiğin video veya fotoğraf her neyse, galerini açıp onu silebilir misin ? " Karabasan korkunç maskesinin altındaki gözlerini polisten hiç ayırmazken, bayan polis heyecandan titreyen elini cebine atıp telefonu çıkardı. Ekranda bir kaç parmak hareketi yapıp telefonu Gölge'ye gösterdi. Gölge; " Yok kardeş güveniyoruz sana göstermene gerek yok. " deyip ses tonunu değiştirmeden polislere doğru konuştu. " Başka video veya fotoğraf çeken yoksa biz işimize bakalım. " Sözü bittiğinde Karabasan hiçbir şey söylemeden çoktan polis gurubuna arkasını dönmüştü. Gölge polislere teşekkür edip Karabasan'ı takip ederken, bayan polisin derin bir "oh" çektiğini olduğum yerden hissetmiştim. Polislere yaklaştım, sadece onların duyabileceği bir şekilde konuştum. " Yer yarılsada yerin dibine girsem. " Bu söz kendini bilene çok şey anlatıyordu. Muhafızlar'ın hemen arkasından Mert, Kürşad ve ben girmiştik. Bizim yanımızda pişkin, laubali ve kendine oldukça güvenen köpek, Muhafızları gördüğünde gözleri yerinden fırlayacakmış gibi bakarak titrek bir şekilde başını yere eğmişti. Yavuz baba, Emniyet Müdürü, Orhan ve Korhan Albay çoktan masaya oturmuş projeksiyonun açılmasını bekliyorlardı. İki Özel Harekatçının ortasındaki adama umursayıp bakmıyorlardı bile. İlk konuşan Yavuz Amir oldu. "Öncelikle hoşgeldiniz." dediğinde herkes belli belirsiz başını salladı. " Havaalanından aldığımız görüntüler Zümra hanım, Şûra kızımız ve Fatıma annemize oldukça yakın ve net." deyip boğazını temizledi, elini projeksiyon kumandasına atıp düğmeye bastı. Görüntülerde kırmızı Wolkwagen Golf marka arabanın yanında bir eli çantasının kopçasında diğer eli Şûra'nın omzunda Zümra yenge görünüyordu. Şûra bir yandan yere bakarak ayakkabısının burnunu yere vuruyor, bir yandanda annesine onun gülmesine sebep olan birşeyler söylüyordu. Bu böyle devam ederken Yavuz Amir görüntüyü hızlandırdı. Şûra sevinçten yerinde zıplayarak parmağı ile sol tarafı gösterdiğinde Yavuz Amir videoyu normal yürütmeye başladı ve Fatıma Ana görüntüye girdi. Zümra yenge Fatıma Anne'nin elindeki bavula uzanırken Şûra da boynuna atılıp yanaklarından öpmeye başladı. Gözlerimi yavaşça Karabasan'a çevirdiğimde hiç bir tepki vermediğini tüm dikkatiyle videoyu izlediğini gördüm. Yavuz Amir'in uyarısı ile gözlerimi tekrar ekrana çevirdim. " Burada başlıyor çakallar ! " Zümra yenge Fatıma Anne'nin kapısını açıp ön koltuğa oturttu. Şûra arka kapıyı açarken, Zümra yenge ise şoför koltuğuna yöneldi. Tam kapıyı açacaktı ki; siyah otomobil aracın önünü keserken, aynı renkte büyük bir minibüste Zümra Yenge'nin arkasında durdu. Zümra yenge firenin sesinden midir bilinmez ama aniden yüzünü minibüse döndüğünde otuz santimetre önündeki tabanca namlusu ile karşılaştı. Fatıma anne ve Şûra panikle araçtan indiğinde yüzleri maskeli iki adamdan biri arkasından Fatıma Anne'ye sarılırken, biri Şûra'ya ilerledi. Şûra geriye doğru bir adım atıp adamın kasıklarına kuvvetli bir tekme attı. Adam kasıklarını tutup yere yığılırken Şûra aynı atiklikle adamın çenesine onbeş yaşındaki bir kızdan beklenmeyecek kuvvette tekme attı. Adam tüm dengesini kaybedip yere yığıldığında Zümra Yenge'ye silah çeken adamın yere düşen adama baktığını gördüm. Bu dalgınlıktan faydalanan Zümra yenge müthiş bir hızla adamın elinden silahı aldı ve karşısındaki adamın göğüsüne iki el sıktı. Adam ciğerlerine yediği mermi ile kasılıp yere yığılırken namluyu minibüsten gelişi güzel inen adamlara çevirdi. Peş peşe tetiğe dokunduğunda üç kişinin daha devrildiğini gördük. Zümra Yenge'nin yaptığı taktik atışlar nefesimi tutmama sebep olmuştu. Kim der ona doktor diye. ' Mükemmel ! İşte Karabasan'ın eşi ' Fatıma Anne'nin arkasındaki adama nişan almıştı ki arkasından gelen köpek silahın kabzesi ile Zümra Yenge'nin ensesine vurdu. Yarı baygın olan Zümra Yenge'nin elinden silahı alan adam onu yerden kaldırıp diğer çakalın eline vererek Şûraya yöneldi. Koruma polislerinin çatıştığını gören Şûra aracın arka lastiğine sırtını dayayıp yüzünü kameraya çevirdi. Farketmişti yavrucak kamerayı ama o kameranın arkasındakilerin ona hiç bir faydası olmamıştı. Maskeli çakal sert bir şekilde Şûra'nın kolundan tutup ayağa kaldırdı. Kuş gibi çırpınarak karşılık veren Şûra'yı arkasından kucaklayan adam arabaya bindirirken, Fatıma Anne'yi Şûra dan önce çoktan almışlardı. Şûra'yı uzatan adam son bir hamle ile silahını ateşleyen polis kurşununun kurbanı oldu. Yere yığılırken minibüsün kızaklı kapısını çoktan kapatmışlardı. Maskeli adam zorla ayağa kalkıp minibüsün peşinden koşsada geç kaldığının farkına varması uzun sürmedi. Adam ona temkinli bir şekilde yaklaşan polislere dönüp çatışma gereği duymadan silahını bırakıp yere yattı ve teslim oldu. Toplantı odasında ki bunu gören herkes kollarımızın arasındaki şerefsize çevirdi gözlerini. O'ydu ! Zümra Yenge'nin ensesine vuranda, Şûra'nın arkasından sarılıp minibüse atanda elimizdeki köpekti. Video kapandığında Orhan baba adama en yakın olan Gölge'ye baş işareti yaptı. Adama yaklaşan Gölge konuştu. " Hangi örgüt ? " Adam başını kaldırmadan, Gölge'yi bekletmeden cevap verdi. " İŞİD komutanım. " ' Vay köpek ! Bize pişkinlik yapan köpeğe bak. ' Gölge hemen diğer soruya geçti. " Neden kaçırdınız ? " Adam elleri önünde bağlı Gölge'nin gözlerine bakamıyordu. " Mert komiserin annesini kaçıracaktık. Kapalı kadın ve kızı planda yoktu." Mert dişlerini sıkarken Karabasan da hiç bir ifade değişikliği yoktu. Dahada enterasanı ise bu kadar zamandır hiç sesi çıkmayışıydı. " Hedef neden Mert komiserin annesiydi ? " Adam tekrar cevap verdi. " Bir ay önce yaptıkları operasyondan dolayı ona kinimiz büyüktü. Mert komiser ile annesini takas yapacaklar. " Gölge sıradaki ve en önemli soruyu sordu. " Nereye götürdüler ? " Adam bir müddet bekleyip. " Bilmiyorum komutanım. Yemin ederim bilmiyorum. Yolda konum atacaklardı gittiğimiz yerde araç değiştirecektik. Yakalanma ihtimalimize karşı önceden hiç bir şey söylemediler. " Gölge; " Sizi kim yönlendiriyor, başınız kim ? " Adam bu sorunun cevabını söylemekte biraz tereddüt etsede, Gölge'nin kalıbından ve maskesinden akan dehşet doğruyu söylemesi için onu ikna etmeye yetmişti. " Ammar ! " Başını tekrar Gölge'nin yüzünden aşağı düşürüp ses tonunu biraz daha kıstı. " İşid'in Kobani sorumlusu. " Gölge yüzünü Orhan Albay'a döndü. Orhan Albay başını ' Yeterli ' anlamında öne doğru sallayınca Gölge adama arkasını döndü ve gelecek emri beklemeye başladı. Bu arada video başa alıp tekrar tekrar oynuyordu. Orhan Albay Yavuz babaya dönüp. "Yavuz ! Kardeş bize birşey söyle. Nereye götürmüş olabilirler ?" Yavuz Amir ekrandan gözlerini alamıyordu. " Komutanım ! " Bu çok nadir konuşan Kara Muhafızlar'ın keskin nişancısı Kartaldı. " Konuş Aslan ! Müsade vermek için bile vaktimiz yok. " " Baba korkudan araç lastiğinin önüne eğilen Şûra ya bakar mısınız ? " diyerek projeksiyon perdesine yaklaştı. Orhan Albay gözlerini kısarak ekrana odaklandı. " Ne yapıyor orada ? " Kartal parmağını ekrandaki Şûra nın sol bileğine koydu. " Komutanım Şûra kameranın farkına vardığında ellerine bakın. Kolundaki saati işaret ediyor. " Karabasan gözleri ekranda aniden oturduğu yerden sessizce ayağa fırladı. " Mert hemen eve birini gönder. Zümra'nın telefonunu acilen buraya getirsin." Mert; " Hemen ! " deyip büyük bir heyecanla dışarı fırladı. " Ah be Gök Gözlüm ! İnsan bu kadar mı babasına çeker ? " " Ne oldu evlat saati neden göstersin ? " dedi Korhan Albay Karabasan'a dikkatle bakarak. " Yaklaşık üç yıl önce evde sohbet ederken Zümra internette Akıllı GPRS'li çocuk saatlerine bakıyordu. Çok bahalı olduklarından hayıflanıp isyan ederken sorduğumda Şûra'ya alacağını söylemişti." deyip Korhan Albay'a baktı. " Bu o saatlerden dayı. Hangi programdan takip edildiğini Zümra'nın telefonu geldikten sonra göreceğiz. Telefonu evde unutmuştu. " Korhan Albay' " Zaman kaybetmiyoruz. Telefon yuvaya gitsin. Oradan size bilgi aktarılacak. " deyip Orhan Albay'a baktı. " Hadi Orhan biz yuvaya geçelim. " dedi ve kapıya yöneldi. Yavuz Amir konuşmaya başladığında İki KocaKurt oldukları yerde durdular. " Bu şerefsizi savcılığa sevk edelim mi ? " Orhan Albay Karabasan'a uzun bir süre baktı. Karabasan başını olumlu anlamda salladığında kapıdan çıkıp gittiler. Karabasan, hâla ekranın başında duran Kartal'a baktı. ' Bunlar bu bakışmalarla nasıl anlaşıyorlar ? ' Kartal hiç bir tepki vermeden iki Özel Harelatçı'nın ortasındaki adamı bütün çırpınışlarına rağmen boğazından ve kasıklarından tutarak havaya kaldırdı. Bizim şaşkın bakışlarımızın arasında adam havada bir tur dönüp sırtüstü ahşap masaya çarpıldı. Bedeni masanın üzerinde, başı ise masadan aşağı sarkıyordu. Kartal sağ bacağını olabildiğince öne doğru savurup aşağı kuvvetli bir şekilde indirirken baldırı masada hâla nefesini toplamaya çalışan adamın alnına kuvvetli bir darbe indirdi. Adamdan çıkan kemik sesi Muhafızlar'a normal gelirken bizim geriye doğru sıçramamıza sebep oldu. Adamın en yakınında duran Polislerden biri tepkisini saklayamayarak aniden. " Laaaannnn" diye bağırırken irileşen gözleriyle olduğu yerde sendeledi. Başı aşağıya sarkan adam masanın üzerinde korkutucu görünüyordu. Polisler tepkisini ölçmek için Yavuz Amir'e bakarken. Yavuz amir tüm yükünü verircesine iki kolunuda masaya dayayıp üzerindeki cesede baktı. " Ben şimdi nasıl çıkartacağım bu leşi buradan ? " deyip derin bir nefes çekti ve var gücüyle ciğerlerini boşalttı. " Savcılık daha kolay olurdu ! " SON...
|
0% |