@batingam
|
Zümra'dan... " Rahman oldu mu o ? Bir numara büyük bedenini vereyim mi ? " " Iımmm evet bu oldu galiba. " dediğinde soyunma kabinine iki kere tıkladım. " Tamam çıkta birde ben bakayım. " Kabinin sürgülü kilidinin açıldığını duyduğum da bir adım geri çekildim. Evet çıkmıştı gönlümün nuru. ' Allahım ben bu adamı hakedecek ne yaptım ? ' Rahman'ı boydan süzerken yine ilk gözüme batan dışarı çıkık göğüsleri oldu. " Hayatım bu biraz dar mı oldu ? " Boy aynasında yakasını düzelten Rahman yan yan bakmaya başladı. Bu bakışlardaki îmayı kaçırmak mümkün değildi. " Zümra yine başlama Allah aşkına. " " Tamam tamam bişey demiyorum." Haksızdım. Evet haksızdım ama dayanamıyordum. ' Ben ne oldum böyle ? ' Onun yanımda dahi gezmesine dayanamıyordum. Dokunan elleri kırasım, bakan gözleri oyasım geliyordu. Kıskançlık şikayetleriyle gelen hastalarıma hayret ederdim hep. Aşırı kıskançlık apayrı bir rahatsızlıktı benim için. Genellikle bu vakalar, kaza sonrası vücudunun herhangi bir yerinde iz kalanlar, bir hastalık sebebiyle aşırı zayıflayanlar yada kilo alanlar veya doğum sonrası vücudu sarkanlar, bozulanlar olurdu. Bu şikayetler kendine karşı özgüveni kaybetmenin en belirgin anahtarlarıydı. Doğum yaptım altı ay kadar uzun bir zaman oldu, çok zor olmasına rağmen kocamın spor salonu sayesinde karın kaslarım dahi çıkmıştı. " Ee derdin ne Zümra o zaman ? " dememle Rahman elindeki gömleğe bakarken saf bir yüz ifadesi ile aniden bana döndü. " Zümra yine sesli düşündün. " Ne diyeceğimi bilemeyerek alt dudağımın tek kenarını ısırıp kaşlarımı kaldırdım. ' Eh be Zümra ! ' " Abi bu kadar olur ya ! " Genç satış sorumlusunun bu çıkışı hem sıçramama, hemde gözlerindeki hayranlığı gördüğümde gururla tebessüm etmeme neden oldu. " Abi sen şimdi malı satmak için söyledi diyeceksin ama bu mağazaya sahip olmak benim çapımı aşar. Yani sana bunları söylesemde aynı parayı alıyorum söylemesemde." Mağazaya ilk girdiğimizde bizimle ilgilenen çok güzel denilecek kadar güzel bir bayan tekrar bize doğru adımlamaya başladı. İlk ilgilendiğinde Rahman son günlerde oluşan kıskançlığımı da göz önünde bulundurarak kıza yüz vermemiş, erkek sorumlunun yanına yaklaşmıştı. Kız yaklaştığında genç çocuk garezime konuşur gibi devam etti. " Abi harbi, erkekler bu vücudu yapmak için kaç koca yıl uğraşıyor bilirsin. Senin birde beyaz tenin yakışıklı yüzün eklenince soğan çuvalı giysen yakışır maşallah. " dedikten sonra kızın geldiğini farkedip ona döndü. " Değil mi Sıla ? " Kız söylenenleri duymamazlıktan gelen, bütün dikkatini askılıklardaki gömleklere veren Rahman'ı kollarını önünde bağlayarak beş-altı saniye kadar süzdü. Siyaha yakın bordo rujlu dudaklarını büzerek konuşmaya başladı. " Mükemmel olmuş. Ancak bu kadar olur." Tam kıza doğru iki adım atmıştım ki. Rahman'ın attığı gömlek önümden geçerek erkek satış sorumlusunun yakalamasıyla yere düşmekten kurtuldu. Rahman benim gözlerime bakarak; " Şu kot gömleğin haki rengini verir misin kardeş ? " demesi kıza karşı olan öfkemi frenlemişti. "Tabi abi. Depoda var mı hemen kontrol edeyim. " Genç adam giderken Rahman güler yüzle bana yaklaşıp koluma girdi. " Hadi karıcığım bizde kasaya gidelim oraya getirir arkadaş. " dediğinde kazandığım zaferin sevinci ile kıza son kez bir bakış atıp, kolumdaki kocamla kasaya doğru ilerledik. Alışverişimizi bitirmiş araca doğru ilerlerken Rahman'ın asık suratına bakmadan edemedim. Rahman aldıklarımızı bagaja yerleştirdikten sonra kapıyı sertçe açıp şoför mahalline yerleşti. ' Ne dese haklı Zümra. ' Bende Besmele çekmeyi ihmal etmeden kendi kapımı açarak koltuğuma yerleştim. Anahtarı kontağa sokup bir tur dönderdi. Tam marşa basacaktı ki tekrar ters yöne çevirip aracı çalıştırmaktan vazgeçip geriye yaslandı. " Zümra senin benden şüphen mi var ? " Bunu demesiyle tepemden kaynar suyun döküldüğünü hissettim. Üstelik bunu derken yüzüme dahi bakmamıştı. " Olur mu bitanem benim sana güvenim sonsuz ben sadece... " " Sadece ne Zümra ? Ben yanındayken neden bu kadar agresifsin ? " diyerek sözümü kesti. Gerçekten ne diyeceği mi bilmiyor, onu bu kadar üzdüğüm için kendimden nefret ediyordum. " Evet haklısın. Düzelir dedim ama doğumdan bu yana kendimi düzeltemedim. Sanki......sanki bir eksiğim varmış gibi hissediyorum. " Rahman hızlı bir şekilde karalarını gözlerime çevirdi. Aracın yan, tavan güneşliğindeki aynayı açarak. " Bak şuraya, lens olmayan yosun yeşili gözlerine bak, rimel çalmadığın kıvrık, uzun, kapkara kirpiklerine bak, fondöten gezdirmediğin pürüssüz cildine bak, allığa dahi gerek duymadığın al al yanaklarına bak. Sonra bir daha söyle ben eksiğim diye." dedikten sonra benimle beraber sessiz kalıp beni süzmeye başladı. Kucağımdaki çantamın askı kayışı ile oynarken mırıldanmaya başladım. " Özürdilerim. Bu önemli günde seni üzdüğüm için. " " Gülüm, birtanem; yemin ederim ben kendim için değil, sen kendini üzdüğün için üzülüyorum. Sen mutluysan bende mutluyum. " deyip marşa bastı. Vitese taktıktan sonra devam etti. " Bu mükemmelliğin karşısında eksiğim demen Rabbim'in gücüne gider. Şimdi gidip ikindi namazını kıldıktan sonra tövbe istiğfar et. " Rahman bütün bunları söylerken ne kadar aciz olduğumu hissettim. Tabiki ona kızmadım, bilakis Allah'a böyle bir eş nasip ettiği için şükrettim. Rahman'a güler yüzle bakıp; " Sağa çeksene. " dedim. Rahman yan aynadan gözünü çekip sanki yalnış duymuş gibi şaşkınca baktı. " Bişey mi unuttun ? " " Hayır sen dediğimi yap, sağa çek. " Rahman sağa yönelip durduktan sonra el frenini çekip gözlerini gözlerime dikti. Filmli camlardanda faydalanıp, arabanın içinde kollarımı aça bildiğim kadar açtım. " Sarıl bana adam ! " Evet olmuştu. Hayat yoldaşım ona en çok yakışan şeyi yapmıştı. Gülmüştü. " Sen ne zaman akıllanacaksın ? " deyip sıkıya sıkıya sarıldığında boynumda derin derin nefes aldığını hissettim. Bu benim gördüğüm en iyi terapiydi. Benim çoğu zaman ilaçlarla, seanslarla çözemediğim kıskançlık krizini Rahman on dakikalık konuşmasıyla çözmüştü. Bundan sonra bunun için üzülmeyeceğime kendikendime yemin ettim. Rahman tekrar yola koyulurken telefonum çaldı. Arayan Gökçen'di. " Efendim canım." " Abla ben geldim evdeyim. Kaç dakikaya burada olursunuz ? " " Beş dakika sürmez Gökçen. " " Tamam hadi o zaman bekliyorum. " Ben telefonu kapatıp çantama koyarken Rahman yine hayıflanmaya başladı. " Allah aşkına, benim doğum günü ile ne işim olur Zümra ?" Terse ters bakıp dudağımı büzdüm. " Bu senin ilk doğum günün. Hem doğum günü bahane maksat birarada olmak. " " Mum yok onu söyleyeyim. " Derin bir iç çekip gözlerimi ona doğru devirdim. " Offf Rahman tamam dedik ya. Hem bende sevmiyorum o söylediğini. " Beyaz yol çizgileri aracın yanından hızlı hızlı geçerken, Yasemin yengem ve Gökçen'inde büyük emeğinin olduğu sürprizi düşünmeden edemedim. ' Çok sevinecek çok ! ' Sadece Rahman değil bütün Tim'in aklı çıkacak bu sürpriz karşısında. Onlar hep beraber doğdu, hep beraber yetişti, ölene kadarda ayrılmayacaklar. Bir çok defa Tim'i sevinç içindeyken Rahman'ın onlara içten bir tebessümle bakışlarını yakalamıştım. Rahman'ın o sevinci seyrederken ki yüz ifadesini görmem benim için herşeye değecekti. Onu en çok mutlu eden sadece kendine sunulan huzur değilde Timine ve sevdiklerine bahşedilen huzurdur. Tim mutluysa, biz, yani sevdikleri mutluysa kocamda mutlu. 'Bu surpriz hepsinin hakkı. ' Masum bir tebessümle Rahman'ın gözlerine dalmış bütün bunları düşünürken. Onunda bana baktığını farkettim. " Kocam ! " " Efendim karım ? " "Çok yakışıklısın ve seni çok seviyorum." Rahman'ın alaycı yüz ifadesi yerini şaşkın bakışlara bırakmıştı. " O....o nereden çıktı şimdi ? Bende seni çok seviyorum. " Gözlerimi bir anlığına çekip dışarı baktığımda gelmiş olduğumuza çok şaşırdım. " Aaaa geldik mi ? " deyip kapıyı açtım. " Günaydın şaşkın günaydın. " Rahman bagajdan malzemeleri alırken bende önünden gidip kapıları açtım. Kapıda bizi Gökçen ve Şûra karşılamıştı. " Zümra yağmur çiseliyor, siz şunları alında ben şurada bi keyif sigarası içem be... " Ben elindekilere uzanırken Rahman arkamdaki Gökçen'e imalı, uzun bir bakış attı. " Selamün aleyküm Zeytin... İyiz değil mi ? " " İyiz abi teşekkürler. " " İyi hadi öyle olsun bakalım. " Rahman arkasını dönüp bahçeye yönelirken devam etti. " Gülüm sen bu canavarlara yiyecek bişey verdin mi ? " demesiyle Rahman'a söylemeyi unuttuğum şeyi hatırladım. " Bitanem Allah aşkına ben onları doyuramıyorum önlerine koydukça yemeyiz demiyorlar. " Rahman cevap vermeden köpeklere doğru ilerleyip zincirlerini çözdü. O olaydan sonra Rahman'ın yuva da büyüttüğü Kangal köpekleri artık bizim evin bekçileriydi. Aslında köpek demek saçma olur. Bunlar gerçekten canavardı. Kara burunları, sapsarı kaslı vücutları, Rahman'ın beline gelen, omuzlarına atıldıklarında ise onun boyunu dahi geçen boyları tıpkı bir canavarı andırıyordu. Malzemeleri odaya götürdüğümde annem Zeyray'ı uyutmuş Murad'ı ayağında sallıyordu. Yaklaşıp yanağını öperken; " Siz inin aşağı kızım. Gökçenle işinize bakın bende birazdan gelirim. " dedi. Yanaklarını sıkıp, sıkıntılı olduğunu düşündüğüm Gökçen'in yanına indim. Salona geçtiğimde ortada volta atan Gökçen'in ellerinden tutup koltuğa otutturdum. " Ne oldu sana anlat bakalım ? " dediğimde o deli kız boynuma sarılıp sessizce ağlamaya başladı. Bende karşılık verip hiç birşey söylemeden ilk onun konuşmasını bekledim. " Mert, abla ! " Boynundan ayrılıp gözlerine baktım. " Ne oldu ? Mert'e birşey mi oldu ? " " Yok abla o çok iyi. Mert ayrılmak istedi." İşte şimdi gerçekten ne diyeceğimi bilemiyordum. Ben düşünürken Gökçen devam etti. " Aslında ayrılmak değil, biraz ara vermek istiyorum dedi. " dediğinde şaşkınlıkla gözlerine baktım. " Ne ara vermesi kızım basket maçı mı yapıyorsunuz ? Ağlamada doğru düzgün anlat şunu. " Mert'e yakışmayacak bir hareketti. Çok kızmıştım. Gökçen gözlerini silip kendini toparladıktan sonra devam edecekti ki dış kapının sesi geldi. " Zümra aldığım kemikler dondurucuda mı ? " Bu Rahmandı ve şuan saçları dağınık şekilde elinde büyük kova ile bir Gökçen'e, bir bana bakıyordu. ' Şimdi ayvayı yedik !' Hiç birşey söylemeden mutfağa geçip kovayı bırakarak yanımıza geldi. Karşımızda ki koltuğa oturup o çekilmez bakışlarını bize dikti. Bir tuhaf bakışlardı bunlar. Ne kaşları çatılıyor, ne yüzü geriliyor, ama bir şekilde gözlerindeki buğulanmadan anlıyordum fışkıran tehtidi. " Ne oldu abi ? Neden öyle bakıyorsun ? " Rahman dişlerinin arasından karşılık verdi. " Ben sana kapıda ' İyiz değil mi ? ' dedim sen 'İyiz' dedin. Şimdi anlat bakalım Zeytin." " Abi bişey yo..." derken Rahman'ın aniden çıkışı ikimizinde sıçramasına sebep oldu. " Bana bak ! " deyip kendini toparladı ve devam etti. " Bir kilidi üç saniyede açarım, çengelli iğne ile profesyonel bir bomba düzeneğini imha ettim, daha 16 yaşında sadece bir bıçakla 8 ay ıssız bir adada yaşamayı becerdim. Yani ben işimde bayağı bir profesyonelim. Sorguladığım birinin yalan söyleyip söylemediğinide kolaylıkla anlarım. Sorgulayıpta istediğimi almadığım kişi hiç olmadı. Hele karşımdaki hem amatör hemde... " deyip konuşmasını yarıda bırakarak o tehtidkar bakışlarını bana çevirdi ve devam etti. " Hemde aşıksa. " Biz Gökçenle birbirimize bakmış olayın şokunu yaşıyorduk. " Hadi bekliyorum. " " Şey abi biz Mert ile iki aydır konuşuyoruz. Dün bana babamı bahane ederek biraz ayrı kalmamızı, düşünmeye ihtiyacı olduğunu söyledi." Rahman tek kaşını kaldırıp; " Babanla ne alakası var ? " Gökçen yutkunup, elininin arasındaki peçeteye gözünü dikti. "Ben onun için çok fazlaymışım, onun mesleği tehlikeliymiş, ölümle burun burunaymış, şehit kızıymışım bu yükü kaldıramazmış. " Rahman ayağa kalkarak yanımıza ilerledi ve Gökçen'in ellerini ellerinin arasına aldı. " Evlenmek için hazırmısın ? Kendine güvenebiliyor musun ? " Gökçen başını şaşkınlıkla bana çevirip tekrar Rahman'a baktı. " Ne yani ! Onu zorla benimle evlendirecek misin ? " " Yok Zeytinim o seni çok seviyor. Sadece annem gibi biraz pimpirikli, kendine güvenemiyor. " Gökçen'in yüzü ilk defa gülüyordu. Benim ellerimide alıp Rahman'ın ellerinin üzerine koyduktan sonra sevinçle sıkmaya başladı. " Ben hazırım abi ! " Rahman tıpkı bir güreşçi gibi Gökçen'in ensesinden tutup silkeledi. " Aslanım benim. " dediğinde hep beraber gülerken Rahman'ın bana çatık kaşlarla baktığını gördüğümde aniden yüzüm soldu. " Gül bakalım. Seninle sonra görüşeceğiz Zümra hanım. Günlerdir bana söylemeni bekliyorum ama çıt yok." Bir günde iki vukuat fazla olurdu. Acil birşey söylemem, karşılık vermem gerekiyordu. " Şey kocam... Hasta mahremiyeti... Ihhmmm yani doktor hasta gizliliği. " Ben korkuyla alt dudağımı ısırmış ' Acaba hedefi vurdum mu ? ' Diye düşünürken Rahman bana arkasını döndü. Tam pes etmiş, yıkılıyordum ki tekrar bize dönüp gülerek kollarını açtı. " Allahım, Yarabbim ben bunlarla ne yapacağım ? " derken önce Gökçen'e baktım, sonra ayağa kalkıp kollarına bıraktım kendimi. İşte yine kendimi güvende hissetmeme sebep olan o koku. Sigarayı hiç sevmem ama nikotin kokusu en çok Kara Gözlüm'e yakışıyordu. Fatıma annemin daha salona girmeden öksürmesiyle hızla birbirimizden ayrıldık. Gökçen'e baktığımda gözleri bana odaklanmış, sebepsiz bir gülücük atıyordu. Bende ona bakarak başımı ne oldu anlamında sağa sola salladım. " Ya çok güzelsiniiiz... " demesiyle gülücüğünün sebebinin imrenme olduğunu anladım. Rahman kapıda annesini kucaklarken Gökçen'e yaklaşıp merakımı açtım. " Gökçen ne oldu gelmişler mi ? " Gökçen Rahman'ı kontrol ederek karşılık verdi. " Mersin'de limandan indirmişler. Annemin gönderdiği araçlar almış. Hiç bir sorun yok gece yarısı burada olurlar." dediğinde aniden boynuna atıldım. " Ya dur deli ne yapıyorsun ? " Gökçen'in baktığı yöne baktığımda Rahman ve annemin şaşkın şaşkın bize baktıklarını gördüm. Annem ellerini birbirine vurarak gülmeye başladı; " Kızım sen hiç büyümeyecek misin ? " Ellerimi açıp omuzlarımı silktim ve gülmesine bende karşılık verdim. " Bilmem ! " Rahman kapıya yöneldiğinde arkasından atıldım. " Dur Rahman nereye ? " " Mert'i çaracağım ne oldu ? " diye fısıldadı. Annemin salona geçmesini bekleyip Rahman'a yaklaştım. " Bak çocuğa birşey yapma. " Dışarı çıkıp ayakkabıların topuğuna el atarken konuştu. " Bizden dayak yemeden kız almak kolay mı ? Hele birde Mert gibi haketmişsen. " "Rahman sakı... " demeye kalmadan kapıyı dışardan yüzüme kapattı. Kürşad'tan... " Ben söylemedim mi oğlum sana ateşle oynuyorsun diye ? " Mert iki eli cebinde yerdeki taşa tekme atarken konuştu. " Bilmiyordum oğlum. Bu yönden hiç düşünmemiştim. Evet çok hoşlandım ama Gökçen çok fazla bana, emaneti ağır. Babası şehit olmuş annesi kalmış sadece, ben desen kelle koltukta yaşıyorum. Oldu ki evlendik ya bensizde kalırsa. Gitsin kendisi gibi normal meslekte biri ile birleştirsin hayatını. " Kenetlenen dişlerimin gıcırtısını Mert'inde duyduğundan emindim. " Sen malsın Mert. Yemin ederim malsın. Harbi kaldırabilir misin lan bunu ? Madem böyle, baştan neden düşünmedin. Kızın sekiz tane ağabeyi var oğlum bunların hepsi Kara Muhafız. Başta Karabasan ! " parmağımı sallayarak devam ettim. " Kardeşi olman birşeyi değiştirmez onlar için emanet herşeyden önce gelir. Vatan gibi ! " Rahman abilerin evi görünmüştü. " Ne dedi abin ? Belkide bilmiyor oğlum başka birşey için çağırmıştır. " " Ben küçükken babam kızgın olduğunda beni farklı bir tarzda çağırırdı tıpkı onun gibi konuştu. " Yüzümü ekşidip sözünü kestim. " Nasıl yani lan ? " " Yani abim normalde ' Mert şu işimiz var müsait olursan gelebilir misin ? ' der. Bu aradığında babam gibi çağırdı. ' Sen bi buraya gel bahıyim.' dedi kapattı la. " Mert'in yüzüne baktığımda acınacak bir hâli vardı. " Senide onun için çağırdım. Elinin ayarını kaçırırsa araya girersin. " dediğinde aniden ona baktım. " Hı hı ne demezsin. Karabasan'ın eliden avını alacak kadar kafayı yemedim oğlum daha. " Mert şaşkın, bir o kadarda öfkeli gözlerle bana baktı. " Vay nankör herif vay. Biz senle kardeşiz lan. " " Evet kardeşim kardeşiz. " Durduğum yerde sağ tarafımızdaki evi gösterdim. " Ama oda öz ağabeyin Mert Komiserim." deyip bahçenin siyah demir kapısına el atmıştım ki Mert omzumdan tutup durdurdu. " Oğlum dur lan hazır değilim. " Elini omzumdan çekip tekrar kapıya el attım. Kapıdan içeri geçip sağ tarafıma baktığımda gördüğüm dehşetle beynim hızlı bir şekilde bacaklarıma kaç emri verdi. Mert daha girmemişti ki omzumla onu geri itip bahçe kapısını kapattım. " Lan ne oluyo oğlum göğüsümü deldin. " Panikle başımı salladım. "Girme oğlum sakın girme. İçerde iki tane aslan var ortalarındada abin oturuyor. " " Ne aslanı lan Timdekilerde mi çağırmış ? Gördü mü seni ? " Oğlum konuşsana !!! " " Yok oğlum hakiki aslan gibilerdi lan. Beni görmedi galiba eli ensesinde bahçe sandalyesinde oturuyordu. " Mert elini göğsüme atıp beni önünden çekti. " Lan çekil şuradan." Belli etmiyordu ama sakınmadan Mermiye kafa atan Mert'in korktuğundan emindim. Yavaş hareketlerle demir kapının kilidini yukarı kaldırarak içeri girdi. Mert'in arkasından baktığımda Rahman abi aynı şekilde oturuyordu. Mert geri dönmüştü ki sırtına elimi atıp tekrar ağabeyine dönderdim. ' Geçti artık Mert efendi geçti. ' " Se.. Selamün Aleyküm abi " Rahman bulutlara baktığı gözlerini bize çevirerek güneş gözlüklerini çıkardı. " Ve Aleyküm Selam gençler." " Abi bunlar nerden çıktı ? " dedi Mert Rahman'ın yanındaki kangalları göstererek. Rahman sağ tarafındaki kangalın başına elini atıp okşamaya başladı. " Bunun ismi Ateş. " deyip bukezde soldakinin başına elini attı. " Bunun ismide Barut. İkiside eğitimli son derece kızgın canavarlardır. Hele birde eti pul bibere banıp yedirdin mi. Iııımmm tuttuğu eti koparırlar. Dahada kızgınlaşırlar yani. Bizzat kendi ellerimle baktım. Bir yıl hiç ışık görmeyen bir odada besledim ve sadece Muhafızlar'ı, Zümra'yı, Şûra'yı ve Kübra'yı gösterdim. O olaydan sonra evin önüne bağlamaya karar verdim. " deyip ayağa kalktı ve köpeklerle birlikte Mert'in oldukça yakınına yaklaştığında Mert'in canavarların nefesini hissettiğinden emindim. Rahman Mert'in saçını düzelterek devam etti. " En iyi ve onları en meşhur eden özellikleri nedir biliyo musunuz ? " deyip bana sonrada Mert'e baktı. Cevap gelmediğini görünce devam etti. " Bunu bilmeniz lazım kangallar bir çok yerde ülkemizi temsil ediyor. Bunların en belirgin özellikleri sahiplerine aşırı bağlı olmalarıdır. Karanlık odada beslememin sebebi; keskin, yırtıcı, kuvvetli olmaları. Sevdiklerimi göstermemin sebebi ise sadece onlara bağlı ve sadık kalmaları." Mert'in göğüsüne parmağını bastırdı ve kaşlarını çattı. " Yani bulundukları ortam ne kadar karanlık olurlarsa olsun, gönüllerine aldıklarını canları pahasına sahiplenirler. Yeter ki sevsinler. Sahiplerinin sağlığını ve ona olan sevgisini kendilerine dava edinirler. 'Ölürsem sahibim korumasız kalır.' diye düşünmezler. Ne korumaktan vazgeçerler, ne de davalarından." Yüzünü köpeklerine dönüp ikisininde göğüsüne vurdu. " Göğüslerinde ki genişliği görüyorsunuz değil mi ? Böyle olmasının sebebi de arkalarında durmadan traktör lastiği sürüklemeleri. Evet zincirleri bir traktör lastiğine bağlı, boş alanda durmadan öyle gezerler ve sonuç bu. " Bize dönüp parmağı ile bahçesindeki tek katlı yaklaşık yüzelli metrekare yeri gösterdi. " Mert; Kürşadı'da al salona geçin ben geliyorum. " Rahman abi eve geçerken bizde salon dediği yere yöneldik. Kapıyı açtığımızda aynalarla kaplı spor salonu ile karşılaştık. Dambıllar, ağırlık sehpaları, kardiyo aletleri, tavana asılı kum torbası, bir istasyon dahi vardı. " Oğlum burası mükemmel lan. Abindeki vücudun sebebi anlaşıldı." Mert umutsuzca yüzüme baktı. " Oğlum ben çok pişmanım lan şuna bak. Köpekler bile benden daha iyi seviyor, daha bağlı kalıyorlar." Elimi Mert'in omzuna attım. " Sen sevdiğinden daha vazgeçmedin, ara verdin kardeşim. Dönersen sözünden caymış olmazsın. " Mert; " Abim öğren..." derken Rahman abi aniden salona daldı. " Eeee gençler sporla aranız yok sizin değil mi ? " deyip üzerindeki tişörtü çıkardı. Bir yandan kolları ile açma germe hareketleri yaparken bir yandanda konuşuyordu. Yaklaşıp neredeyse yüz kiloluk kum torbasına tekme attığında ikimizde aniden sıçradık. ' Sen nasıl bişeysin de o kum torbası öyle sallaya bildin be adam. Sen bittin oğlum Mert. ' Rahman abi olduğu yerde zıplarken, Mert'e baktı. " Şunu tut oğlum görmüyormusun sallanıyor. " Mert gönülsüzce kum torbasını arkadan tutarken Rahman abi gerilip tekrar vurdu. Kum torbası Mert'in iki kolunun arasından göğüsüne çarptığında, Mert bana bakıp alt dudağını ısırırken gülmemek için kendimi zor tuttum. Rahman abi kum torbasının arkasındaki Mert'i boğazından tutup büyük aynaya yasladı. Yumruğunu Mert'e doğru salladığında istemedende olsa gözlerimi yumdum. Çıkan ses Mert'in kemik sesi değil, aynanın kırılma sesiydi. Gözlerimi açtığımda kırık aynadaki Rahman abi'nin yumruğundan akan kanın aşağı doğru çizgi halinde indiğini gördüm. " Ben sevdiklerimin canını yakmam Mert. Gökçen bana en değerli emanet." Mert kıpkırmızı olmuş, nefesi kesiliyordu ki Rahman abi parmaklarını gevşetti. " Algan eski Türklerde Fetheden Fatih anlamındadır. Biz bir gönlü fethettiysek, o gönül bizden soğumadığı sürece çıkmayız. Eğer sen bir Alganoğlu isen o gönülden çıkmazsın Meeert. " Rahman abi'nin sesi salonu inletmişti. Vücudundaki kaslar lif lif ayrıldığında Mert'in ayaklarının yerden kesildiğini gördüm. Evet bu filmlerde olur sanırdım ama tek kolu ile Mert'i boğazından tutup sırtını aynaya dayayarak kaldırmıştı. " Abi yapma dur ! " Bakışlarını bana çevirdiğinde gözlerindeki kanlanma geri çekilip susmam için yetmişti. " Ben Burak abimin kemiklerinin sızlamasını istemem Mert komiseeeerrr. Gökçenimin zeytin gözlerinden akacak bir damla yaşa gözümü kırpmadan canımı veririm." deyip Mert'in boğazını bıraktı. Mert yere kapaklanıp öksürürken Rahman abi yaralanan elini bir açıp bir kapatıyordu. " Korkuyorum abiiii !!! Bensiz kalmasından korkuyorum. " Rahman yüzünü Mert'e dönüp kükredi. " Korkma Komiseeerrr ! " Mert bir süre yerde sessizce oturduktan sonra yavaşça ayağa kalkıp abisine doğru ilerleyip elini uzattıktan sonra konuştu. " Emanetini bana layık görürmüsün abi ? Ben onu hakedecek kadar değerlimiyim ?" Rahman abi'nin gözleri bir süre kardeşinin gözlerinde kilitli kaldıktan sonra Mert'in uzattığı eline sert bir tokat atıp kollarını açarak Mert'i sarmaladı. Ensesine hafif hafif tokatlayıp; " Sen Gökçen'in gönlünü et hele. Bana sonra sıra gelecek. " Mert abisinden ayrılıp yüzüne baktı. " Ne yani affettin mi beni ? " " Ben sana kızmadım ki oğlum gerçek Mert'i dışarı çıkarttım." deyip kapıyı gösterdi. " Şimdi ne yapacağını biliyorsun değil mi ? " Mert gülen gözleriyle ağabeyine baktı. " Biliyorum abi." Herşey anlaşılmıştı. Biz kapıya yöneldiğimizde Rahman abi arkamızdan seslendi. " Mert ! " Mert heyecanlı bir şekilde abisine yüzünü dönüp yaklaştı. " Efendim abi. " Rahman abi'nin yaptığı hareket nefesimin kesilmesine sebep olmuştu. Babamdan olsun, Yavuz amirden olsun çok tokat yemişliğim vardı. Ama bu hiç bir şeye benzemiyordu. Bu tokat eğer karanlıkta atılsaydı, Mert'in yüzünden çıkan kıvılcımı görmem zor olmazdı. Ben 'Aha Amel Defteri dürüldü.' diye düşünerek yerde yatan Mert'e bakarken, o eli yanağında şaşkınlıkla bir açıklama bekleyen gözleriyle abisine bakıyordu. Rahman kanayan elini bezle sararken konuştu. " Bakma oğlum 'Kara Muhafızların bacısını aldımda dayağını yemedim' deme. Bizde adettir. Ben Zümra'yı istediğimde Korhan Baba'dan yediğim dayak yüzünden bir ay doğru düzgün yemek yiyemedim, tuvalete çıkamadım." Mert'in ayağa kalkarken attığı kahkaha karşısında Rahman kayıtsız kalamamıştı. Abi kardeş sarılıp gülüşürken, kendikendime; ' Manyaksınız lan siz ! ' demeden edemedim. Mert abisinin kollarından ayrılıp kapıya yönelince bitsin artık düşüncesiyle ondan önce ben yaklaştım kapıya. Elimi kapı koluna attığımda Rahman tekrar seslendi. " Merrrtt ! " Mert yüzünü dönüp; " Abi bu kez yaklaşmam. Yeter artık. " Rahman gülerek konuşmaya başladı. " Bişey yapmıcam oğlum ' Paran var mı ?' diyecektim. Biraz tuzlu olur böyle şeyler." " Var abi var. Teşekkür ederim. Sen şu dışardaki aslanlarını tut yeter. Yemesinler bizi." Zümra'dan... Zenginler vardır değil mi ? Ben onların variyetlerini gardrobumdaki gömleklerime benzetirim. Ben spor gömlek giyinirim, onlar spor lüks arabalarına binerler, ben toplantı için resmi gömlek giyinirim, onlar resmi toplantılarına gitmek için yine lüks makam araçlarına binerler. Yani benim gömlek sayım kadar onların lüks araçları vardır. Ama kimse bilmez içlerinde ne ızdıraplar çektiklerini. Buradada Sakıp Sabancı'nın, tekerlekli sandalyedeki oğlu Metin Sabancı için kurduğu duygusal bir cümlesi gelir akla; ' Otomobil üretiyorum ama oğlum binemiyor. ' Kimse bilmez kameralara bunu söyledikten sonra ki yutkunmasını, evine gittiğinde oğlunu daha bir derinden kokladığını ve gizli gizli ağladığını. Hayatta en büyük zenginlik sağlıktır değil mi ? Evet bu sağlıklı insanlar için umursanmayacak bir cümle. Taki vücudunu bir hastalık sarana kadar. İçlerinde olduğum bazı zengin hastarım vardır. Binlerce sevdiği, onu örnek alan insanlar vardır ama onun başını okşayacağı bir evladı, derdini dinleyen bir eşi, tüm samimiyetiyle iyi gününde, kötü gününde yanında olmak isteyen dostları yoktur. Evladı, o bar benim bu bar benim der gezer. Dostları, parası varsa yanındadır, ama bir tökezlediğini görseler şüphesiz bir tekmede onlar vuracaktır. Eşi ise yarın ne giyinsem, nereye gitsem derdindedir. Çoğu şuan buradaki dostlarla bu masaya otursa, bu karşılıksız sevgiyi, samimiyeti görse eminim bütün servetini vermekten kaçınmaz. Mesleğim gereği bazı insanların görmediğini görüyor, hissetmediğini hissediyorum. Tıpkı şuan masada, Rahman'ın doğum günü pastasını lokma lokma yiyen Kenan gibi; Sağ eli ile pastayı yerken sol eli ile kolayı yudumlamak istemişti Kenan abi. Sol eli ile bardağı kaldırırken kolayı dökecek kadar titrediğini farketmiş, bardağı tekrar masaya bırakarak önce babam ve Korhan Baba'ya bakarken, daha sonra Rahman'a çevirmişti gözünü. Farkına varmadıklarını görünce sağ eli ile devam etmiş, kimseye farkettirmemişti. Benden başka ! Şuan ne kadar çevremdekilere gülmeye çalışsamda aklım Kenan'ın durumundaydı. Hiyerarşik olarak benim bu durumu babamlara söylemem haddim değildi ama Rahman'a söylememde hiç bir sakınca yoktu. Ben ' Söylesem mi, söylemesem mi ?' diye düşünürken bel fıtığı yüzünden çelik yeleğini giyinmeyen Gökçen'in babası Şehidimiz Burak abi geldi aklıma. Biliyorum Kenan abi bana çok kızacak ama görevlerinde herhangi bir tehlikeye mahâl vermeden bu durumu Rahman'a söylemeliydim. Bütün aile buradaydı. Hatta Mert'in ayrılmaz iki kardeşi Ozan ve Kürşad bile. En ağır misafirimiz ise ilk defa mutlu günümüzde bizi onsuz bırakmayan genç dedemiz, yeğeni Rahma'na, Rahman dan daha çok benzeyen Hüdai dayımızdı. Saçlarını, kaşlarını, kirpiklerini siyaha boyayıp, gözüne siyah lens yerleştirsek ve kaşındaki bir görevden kaldığını tahmin ettiğim belirgin kesiği yok etsek tıpkı Rahmandı. Masada derin bir sohbet varken Rahman'ın tek yaptığı Mert'e ters ters bakması ve gözleri ile birşeyler anlatmaya çalışmasıydı. Mert'te herseferinde abisinden gözlerini kaçırıp Gökçen'e bakıyordu. ' Kocam yine bi yaramazlıklar peşinde ama hadi hayırlısı ! ' Rahman daha fazla dayanamayıp Mert'i dürttü. " Hadisene oğlum ne bekliyosun ? " Bunu duyan sadece sağ tarfında oturan ben ve sol tarafında oturan Mert'ti. " Abi ben Gökçen'e tek başınayken söylesem ? " " Hayır olmaz ! Sen yine korkar vazgeçersin. Hadi dedim. " Mert abisine bakarak ayağa kalkmaya niyetlenmişti ki vazgeçip tekrar sandalyesine yerleşti. " Abi utanıyorum yapamı..." Rahman dişlerini sıkıp fısıltıyla sözünü kesti. " Peki Komiser sen kaşındın. " dedikten sonra ayağa kalktı. " Sohbetinizi bölüyorum özürdilerim. " masadaki herkes Rahman'a odaklanırken, Rahman Mert'in dürtmelerine ve çırpınışlarına aldırmadan acımasızca devam etti. " Mert komiser Gökçen'e herkesin huzurunda birşey soracak." Mert'in kolundan tutup ayağa kaldırırken, Mert gözlerinde korku ve utanç ile babamlarda, daha sonra masadakilerde gözlerini gezdirdi. Gökçen'e odaklanıp; " Şey ben...... Gökçen sana bir sorum olacakta benim. " dedi. Gökçen dirsekleri masada, elleri bağlı, şaşkınlıkla açılan aşk dolu gözleri ile Mert'e bakıyordu. Mert'in devam edemeyeceğini görünce ayağa kalkarak evin arkasını gösterdi. " İstersen arkada konu..." " Gökçen benimle evlen..... He he valla benimle evlen. " " Neeeeee !!! " Evet bu tepki istemsizce Fatıma annem ve benden aynı anda çıkmıştı. Bu sözler bütün masadakilerin donup kalmasına sebep olmuştu. Gökçen ağızı açık bir şekilde Mert'e kilitlenirken, gözleri dolu dolu olan annesi Yasemin abla ellerini çenesinin altında kenetlemiş, Gökçenden çıkacak olan tepkiyi heyecanla bekliyordu. Mert gözlerini Gökçenden ayırmadan cebinden kırmızı yüzük kutusunu çıkardı. Kutuyu açarak karşısındaki Gökçen'e uzattı. Gökçen'in gözlerini en değerlisinden çekipte yüzüğe bakmaya hiç niyeti yoktu. "Eee Gökçen ne diyorsun ? Cevabın ne ?" diye çıkıştı Rahman. Gökçen gözlerini ayırmadan Rahman'a cevap verdi. " Cevap vermem için birşey sorulması lazım abi. " Rahman Gökçen'e dalıp giden Mert'e dürttü. Dürtmenin etkisiyle Mert sanki marşına basılan bir motor misali yerinde kıpır kıpır ederek aniden harekete geçti. " Benimle evlenir misin Gökçen ? " Masadan çıt çıkmazken Gökçen hala saf saf Mert'e bakıyordu. " Evet odun komiser, evet evlenirim. " dediğinde masadakilerin yüzündeki mutluluğu görmek herşeye değmişti. Fatıma annem alkışların arasında kendini tutamayıp Gökçen'in boynuna atıldığında Gökçen elini yakalayıp öperek alnına koydu. Gelin ile kayınvalide birbirine sarılırken Yasemin ablanın ayağa kalktığını gören annem kollarını çözüp ona yöneldi. Mert masanın karşısındaki Gökçen'e uzanıyorduki Rahman tekrar dürttü. " Sen harbi odunsun. Oğlum masayı dolaşta yanına git. " Olanların etkisiyle saflaşan Mert, koşar adımlarla Gökçen'in yanına geçip elinden tuttuktan sonra parmağına yüzüğü geçirdi. Mert kollarını açıp alkışlar arasında tam Gökçen'e sarılacaktı ki Rahman'ın "Koray ! " demesi ile Koray Mert ile Gökçen'in arasına girip; " Yavv...vaş Komser ! Kafayımı yedinde sekiz psikopat abinin yanında nikah kıymadan bacılarına sarılacaksın. " Muhafızlar Mert'e bakarak, yapmacık şekilde duruşlarını dikleştirip, kaşlarını çatarken, Mert tek tek onlara baktı. " Doğru abi kusura bakmayın. Aslında yapmam ama boş bulundum. " Koray sırtına yavaş yavaş tıklattı. " He he ... Hadi koçum gönder ananı babanı istesinler kızı. Bakalım veriyor muyuz ? " deyip gözlerini Mert'ten ayırmadan devam etti. " Değil mi Rahman ? " Rahman çoktan Mert'e yanındaki yeri göstermişti. " Tabi kardeş tabi. Bakalım veriyormuyuz ? Gel buraya Mert ! " Rahmanın sorusuna şaşırıp araya girdim. " Bi dakka bi dakka ! Rahman sen kız tarafı değilsin ki ' Veriyor muyuz ? ' demek ne demek ? Evlenme teklif eden senin erkek kardeşin. " Masadakiler söylediklerime gülümserken Rahman tebessümle Gökçen'e bakarak konuşmaya başladı. " Tabi ki kız tarafıyım. Annem ve babam benden isteyecek kızı. " dedikten sonra susup onu dinleyen masayı tekrar gülücüklere boğdu. Mert, Gökçen hariç herkese sarılıp tebrikleri kabul ederken Yasemin ablanın elini öpmesi ayrı bir duygulandırmıştı beni. " Bu mutlu günümüzde bizi yalnız bırakmayıp, yanımızda olduğunuz için çok mutluyuz. " deyip herkesin bana baktığını görünce devam ettim. " Yarın hafta sonu. Nöbeti olanlar başkasına devretsin, çünkü buradakilerin eksiksiz benim hediyemi görmeleri için Yasemin ablanın çiftliğine gelmelerini istiyorum. Tüm samimiyetimle söylüyorum bu beni çok sevindirir. " 1 saat sonra... Herkesi mutlulukla ağırladıktan sonra Fatıma annem, Rahman, Gökçen ve annesi Yasemin abla ile birlikte içeri geçerken Rahman yanıma yaklaştı. " Zümra hediye ne söylesene. " Benimde içim içime sığmıyordu ama sabretmek zorundaydım. Sevimli bir trip atarak önünden geçip giriş kapısına yönelerek cevap verdim. " Sürpriz Rahman ! Çok ama çok beğeneceğin, bir değil, bir sürü sürpriz. " Arkamdan bana doğru hızlanırken koşmaya başladım. ' Ha hayyttt !!! Çatla Karabasan. ' SON...
|
0% |