Yeni Üyelik
44.
Bölüm

43.BÖLÜM ÇOBAN'IN SINAVI

@batingam

Zümra'dan...

Dün, çiftlikte cirit oynarken yaşanan o hadiseden bu yana ağızını bıçak açmamış, ' Uykum geldi. ' bahanesiyle yatak odasına çekilmişti.

Düşünmesi, beyni ile cebelleşmesi için bir saat kadar oda da yalnız bırakmanın daha uygun olacağını düşündüm. Zorla geçen o bir saatin sonunda odamıza geçtiğimde elinin tersini alnına koymuş şekilde sırt üstü yattığını gördüm.

Ne kadar rahatsız etmemeye çalışıp, yatağa bir nefes kadar sessiz süzülsemde Rahman'ın uyanıp gözlerini açması için açık olan kapıdan girmek bile yeterliydi.

Normalde elini alnından indirip gülen gözleriyle bana bakardı ama yapmamıştı. Bebeler için açık bıraktığım gece lambasını kapatıp yatağa girdim.

Yüzümü ona dönüp; 'Bişey olmayacak, iyileşecek.' demek geliyordu içimden ama kendi gözleriyle Kenan'ı sağlam görmediği için sarfedeceğim hiçbir kelimenin kifayeti yoktu.

İlk bir saat hiç kıpırdamadan aynı pozisyonda kaldı. Gözlerimi aralayıp baktığımda sabit bir noktaya bakıp öylece kara kara düşündüğünü gördüm. Kenan'a çok üzülüyordum ama bu gece Rahman Kenan'a kahroluyordu ben ise Rahman'a.

Sabah ezanı okunmaya başladığında yataktan kalkıp bebeklere bir-iki saniyeliğine göz attıktan sonra lavaboya gitmek için kapıdan çıktı. Gece boyu beni tek etkileyen Rahman daki ölüm sessizliğiydi.

Tâki sabah namazında dua ederken, yüzü yerde, gözlerinden yaş gelene kadar.

Kapının pervazına yanağımı dayayıp göz göre göre yarenimin ızdırabını kapı aralığından gizli gizli seyretmek çok ağır geliyordu. Genelde gizli yapardı ama bugün ilk defa onu zikir çekerken görmüştüm.

Başka kim Kenan gibi düşünür ki ? Kim kardeşlerinden ayrı kalmamak uğruna kolunu çürümeye terkeder ?

Güneş doğarken köpeklerine indiğinde daha fazla dayanamayıp sıkıntısına ortak olmaya karar verdim.

Bahçede ki çeşmede köpeklerin kablarını temizlerken, arkasından yaklaşıp; "Kenan ! " dediğimde, suyu kapatmadan, sessizce ayağa kalkıp, yüzüme bakmadan, hüzünlü ve kısık bir sesle cevap verdi.

" Anlamıştın değil mi ? "

" Evet toplandığımız o gece anlamıştım ama emin olamamıştım ? "

Yavaşça bana dönüp yaklaştı ve başını kaldırıp gözlerime baktığında hiç tanımadığım, canyoldaşım'ın gözlerinde hiç görmediğim, o bakışları görmüştüm.

Korkuyordu ! Gözünü hiç birşeyden sakınmayan Karabasan ilk defa bana korkarak bakıyordu.

"Zümra ne olabilir ? Bu bir çeşit kısmi felç mi ? "

" Bilmiyorum bitanem. Gerekli tetkikleri yapmadan buna cevap veremeyiz."

Ellerini omzuma atıp hafifçe sıktı.

" Nasıl bilmiyorsun Zümra ? Hiç mi böyle belirtiler veren hasta görmedin ? Tıp okumadın mı sen ? "

Dua ederken ki halini almıştı kaşları. İçinde bir yer çok acıyordu. Kontrolü kaybetmemek için elinden geleni yapıyordu gözlerime bakarken.

" Rahman bu benim branşım değil. Ama çok yakın Beyin Cerrahı sınıf arkadaşım var. Alanında çok iyi. "

Omuzlarımdan ellerini çekip saf bir hâl almıştı bakışları.

" Beyin mi ? Beyinle ne alakası var ? "

Elimi yanağına koyup;

" Kara Gözlüm, sakin ol lütfen. O titremeler, çok ağır bir şekilde giren ani ağrılar ve koldaki geçici işlev kaybı buna işaret."

Yanaklarımı ellerinin arasına alarak cevap verdi.

" Tamam o zaman. Ara arkadaşını neredeyse bugün gidelim. "

" Şimdi mi ? Saat sabahın 06:00' sı "

Omuzlarını o kadar şirin silkmişti ki ;

" Ne olmuş ? Benim kardeşimden daha mı önemli onun uykusu ? Hadi ara ! "

O halinde bile inanılmaz tatlı görünmüştü. Alfa Karabasan gitti, 10 yaşındaki cilveli Rahmancık gelmişti biranlığına.

Evet maalesef aramıştım, sabah 10:00' da beklediğini söylemişti.

O deli kıza bu delileri götürmek ne kadar doğru bilmiyorum ama yapacakta birşeyim yoktu.

" Pişşttt ! "

Rahman'ın çıkışıyla, gözlerimi camdaki süzülen yağmur damlalarından alıp ona çevirdim.

" İyileşir mi dersin ? "

" Tabi ki iyileşecek Muhafız o... "

Başımı tutup kendine çekerek yanağıma sıcacık bir öpücük kondurdu.

" Hayt kimin karısı be... "

Elini çekerken tutup öpmeyi ihmal etmedim.

" Sen Kenan'ı aradın mı ? Bahsettiğimiz yere gelecek değil mi ? "

" Evet gelecek. "

" Peki hastalığını inkâr ederse ? "

Rahman yan aynasını kontrol edip kendinden emin bir şekilde cevap verdi.

" Öyle bir şansı yok ! Oracıkta kolumda sıkıntı olduğunu ortaya çıkarırım. Gerekirse bilek güreşi yaparız. "

" Oldu ya işte, ya tedavi olmazsa, ya karşı çıkarsa ? "

Beni Kenan olarak hayal etmiş olacak ki, kaşlarını çatıp dik dik baktı.

" Alfa Kurt olan benim. Emir veririm ! Ya orada kafasına sıkacak, yada doktor ne derse onu yapacak. "

Karşılaştığım bakışları görünce, kabul etmemesi gibi bir ihtimalinin olmadığına emin olmuştum.

" Rahman buradan sağa döneceğiz. İşte bak göründü. Orası. "

" Biliyorum gülüm daha önce geldik ya beraber. "

Kafenin önündeki otoparka çekerken devam etti.

"Bak arabası burada. Gelmiş Kenan bey."

Aracı park edip kafeye doğru ilerlerken saate baktığımda 08:38'i gösteriyordu.

Kapıyı açtığımızda Kenan'ı son masada dışardaki çiseleyen yağmuru seyrederken gördüm.

Rahman kasanın önünde istiflenmiş sulardan bir tane alıp, bizi izleyen garsona bakarak, Kenan'ı gösterdi.

" Şu kahverengi deri montlu, yakışıklı arkadaşın oraya iki simit, iki çay alabilir miyiz kardeş ? "

"Tabi abi hemen gönderiyorum."

Benim ne istediğimi o kadar iyi biliyordu ki. Direk ' İki simit ' demesi karşısında kendi kendime tebessüm ettim.

Rahman, Kenan'a yaklaştığımızda, yaklaşık yedi adım mesafeden " Pişşttt ! " deyip, daha dönüp bakmadan elindeki suyu Kenan'a fırlattı.

Kenan, süzülüp ona gitmekte olan suyu kafedekilerin bakışları arasında, çevik bir hareketle yakaladı.

Ağır bir yapıya sahip olan Rahman'ın bu hareketine anlam verememiştim.

" Selamun Aleyküm ! "

" Aleyküm selam kardeşim.... Yenge hoşgeldin. "

" Hoşbuldum afiyet olsun. "

" Sağol yenge. Siz söylediniz mi kendinize birşeyler ? "

Rahman;

" Evet söyledik, gelir birazdan. " deyip gözlerini Kenan dan ayırmadan devam etti.

" Nasılsın Kenan iyi misin ? "

Kenan bu imâlı soru karşısında gözlerini kıstı.

" İyim kardeşim sen nasılsın ? "

Rahman konuşmadan bir süre gözlerine bakıp;

" Kenan iyi olduğuna emin misin ? "

Kenan son soru karşısında bana baktıktan sonra yüzünü cama çevirdi.

Sesi alçalmış, kızgın bir hâl almıştı.

" İyim Reis sorup durma. "

Rahman dişlerini sıkıp, masanın üzerinden Kenan'a dahada yaklaşarak konuşmaya başladı.

Siyah deri montunun yakası boğazındaki şişen damarları saklamaya yetmemişti.

" İyisinde ondan mı sol tarafına attığım suyu sağ elinle kaptın. Damarıma basma oğlum benim. Anlat ne zamandır böylesin ? "

Rahman'ın söyledikleri karşısında ağızım açık kaldı.

' İnkâr etmemesi için suyu atarak Kenan'ın refleksini ölçtü. Kenan, sol kolunda kuvvet kaybı olduğu için refleksen, sol tarafına gelen suyu sağ eli ile yakaladı. '

Rahman bunu bir test düşüncesi ile yaparken. O hariç herkes bunun bir şakadan ibaret, oyun olduğunu düşünmüştü.

Kenan başını masaya çevirerek gözlerine bakmadan cevap verdi.

" Yaklaşık bir aydır böyle. Gitgide kuvvet kaybetti. Son bir haftadır da ara ara kuvvetli sancılar girmeye başladı. "

" Neden söylemedin oğlum ilk farkettiğinde ? Erkenden çaresine bakardık."

Kenan gözlerini aniden Rahmanınkilere çevirdi.

" Sen olsan yapar mıydın ? "

' Yapmazdı ! '

" Yapmazdım ! "

Rahman Kenan'ın sol elinden tutup devam etti.

" Oğlum Burak abimiz kucağımda şehit oldu lan. Yattım, siper oldum, kurşun yedim, yinede kurtaramadım. Neden peki ??? O hastalığını sakladığı için. "

Simitler ve çaylar masaya konurken ikiside başını cama çevirdi.

Rahman çayından bir yudum alıp devam etti.

" Ben dün farkına vardım, Zümra toplandığımız gece farkına varmış. Zümra'nın bir özel hastanede, dalında çok iyi bir arkadaşı varmış. Saat 10:00'da randevumuz var. Kimseye çaktırmadan çözeceğiz bu işi."

Kenan itiraz edecek oldu ki, Rahman'ın ani bakışıyla dişlerini sıktığını görünce vazgeçti.

" Ben bundan sonra kimseyi göz göre göre kan revan olmuş şekilde kucaklamayacağım. " derken Rahman da oluşan ateşin sıcağını yanında hissetmiştim.

Simidinden bir parça ağızına atıp yuttuktan sonra beni gösterdi.

" Hem bundan sonra bir karım, iki çocuğum var, kimseye kendimi siper edemem. " dediğinde benim gözümde o acılı an canlanırken Kenan güldü.

" Eminmisin ? " dediğinde Rahman dudağının önünde simit, kaşlarını çatarak Kenan'a baktı.

" Değilim ! "

Kenan; " Biliyorum " derken, Rahman'da elindeki simidi ona uzattı.

" Ye! Ye de şifa olsun. "

Kısa bir gülümsemeden sonra Kenan'ın tekrar gerildiğini gördüm.

Artık konuşmak için benimde zamanım gelmişti.

" Emin olabilirsin Kenan. Kendisi çok iyi bir doktor. Öyle iyi ki, skolyoz ameliyatları ona göre çocuk oyuncağı. Yani, senin bu durumun cerrahi bir müdahale gerektirirse kokaylıkla altından kalkar. "

Kenan daha önce böyle birşey yaşamadığı için gerginliğini atamıyordu.

" Sen öyle diyorsan doğrudur yenge. "

Rahman saatine bakıp, çaylarımızında bittiğini görünce, masaya hafif bir şekilde vurarak ayağa kalktı.

" Hadi o zaman gidip görelim. Ne varmış bizim kurdun ön ayağında ? "

Kenan tedirgin bir şekilde, ayağa kalkan Rahman'a bakıp birşey söylemeden peşimize takıldı.

Hesabı ödeyip dışarı çıktığımızda yağmur yerini aydınlık bir havaya bırakmıştı.

Kenan arkamızdan kafenin üç basamaklı merdivenini inerken konuştu.

"Ben kendi arabamla geleyim burası çok uzak kalıyor."

Rahman başı ile onaylarken. Kenan bana bakıp;

" İsmi ne yenge doktorun ? "

Yan kapıyı açarken cevap verdim.

" Gülçin...... Gülçin Bozkurt ! "

Kenan, gülerek çaktırmadan Rahman'ı gösterdi.

" Soyadı güzelmiş, yoksa gelmezdim. "

Rahman kapıyı açıp içeri geçecekti ki; vazgeçip karalarını Kenan'a dikti

" Yiyosa gelme ! "

45 dakika sonra...

Gülçin'in sekreteri görünmüştü.

" Ne haber kız ? "

" Aaaaa hocam ! İyim, asıl siz nasılsınız ? Yüzünüzü gören cennetlik. " derken, tedirgin olan elâ gözlerini yanımdaki iki izbanduttan ayıramıyordu.

" Ücretsiz izne ayrıldım. Çocuklarımı kendim büyütüyorum." deyip Gülçin'in odasını gösterdim.

" Odasında mı Deli ? "

Berna hâlâ çekingen, kaçamak bakışları ile Rahman ve Kenan'a bakıyordu.

" Evet hocam odasında. Geleceğinizi haber vermişti. Buyrun geçireyim. "

Gülçin'in odasına doğru bir adım attığında elimi omzuna atıp engelledim.

"Yok sen işine bak canım biz gideriz." deyip odanın yolunu tuttum.

Beni takip eden gölgelerin gelmediğini farkettiğimde merakla arkama döndüm.

'İnanmıyorum Allahım her yerde boğaz !'

Rahman, Berna'nın tedirgin bakışlarına aldırmadan, masasındaki hastalara ikram edilen küçük şekerden bir tane alıp Kenan'a verdikten sonra, bir tanede kendi için aldı.

Benim ters ters baktığımı farkettiklerinde annesinin peşinden koşturan yaramaz çocuklar misali hızlı hızlı adımlamaya başladılar.

Bazen, çıt parmağı ile beni öldürecek kabiliyete ve kuvvete sahip olan Karabasan, bu gibi haller takınınca gülesim geliyordu.

" Rahman, Allah aşkına kızı korkuttunuz."

Rahman şekerini açıp ağızına attı.

"Neden ? Gırtlağına mı sarıldık ? Aldığımız iki tane şeker. Hem daha doktoru görmeden bir sürü para ödedik." deyip Kenan'a baktı.

" Çoban görevde değiliz oğlum düzelt şu kaşlarını. Korkar tabi kız. "

Kenan saf saf kaşlarına bakmaya çalıştığında istemeden güldüm.

" İnsan sizin yanınızda hiç sıkılmaz ha. "

Kapıya tıklayıp devam ettim.

" Tamam ciddi olun giriyoruz. "

" Biz gülmüyoruz ki sen gülüyorsun zaten. "

Rahman bunu tam kapıyı açtığımda söylemişti. Arkası kapıya dönük camdan dışarı bakan Gülçin, kapıdan girenin ben olduğunu gördüğünde yüzüne tatlı gülümsemesini takınıp, kollarını açarak koşar adım yanımda bitiverdi.

" Bayağı neşeliyiz Zümra hanım maşallah... "

" Evet çok şükür. Allah bozmasın. " deyip Rahman'ı ve Kenan'ı gösterdim.

" Eşim Rahman ve arkadaşı Kenan. "

" Oooo çok memnun oldum. Buyrun oturun. " deyip, masasının önündeki karşılıklı dört tane, yeşil renkte misafir koltuğunu gösterdi ve masasına geçmeden karşımızda durdu.

" Hastamıza bakıp, çaylarımıza öyle geçelim olur mu ? " dedikten sonra Kenan'a yaklaştı.

" Sizsiniz değil mi ? Şikayetiniz neydi ? "

Kenan boğazını temizleyip konuşmaya başladı.

" Sol koluma bir ay önce halsizlik nüksetti hocam. Son bir haftadırda çok ağır ve ani ağrılar giriyor. Aniden girip aniden çıkıyor . Ara sırada titremeler oluyor. "

Gülçin, ayağa kalkan Kenan'ın arkasından kürek kemiklerine dokundu.

" Boynunuzda ve buralarda ağrılar var mı ? "

" Yok hayır, sol bazıdan parmak uçlarına kadar. "

Gülçin;

"İki elinizinde beş parmağını gergin bir şekilde açar mısınız ? "

Kenan beş parmağını açarken Gülçin de her iki elinin orta ve yüzük parmağını aynı anda birbirine değdirmeye çalıştı.

" Peki sol ve sağ kolunuzu paralel şekilde kaldırın. "

Kenan doktorun dediklerini yerine getirirken, Gülçin bukez iki kolunuda aynı anda aşağı bastırdı.

Gülçin;

" Tamam buyrun oturun. " deyip masasına geçerek devam etti.

" Sırt tarafınızda ağrının olmadığını söylediniz. Omurgada bir hasar görünmüyor ama sol kolunuz ve parmaklarınız, sağ kolunuza nazaran bayağı kuvvetsiz. Ne iş yapıyorsunuz Kenan bey. "

" Ben muhasebeciyim. "

" Iımmm bir muhasebeciye göre bayağı fitsiniz. Yok yani, benden üç yaş büyük göbekli amcamdan biliyorum. O da muhasebeci. " deyip bilgisayara tıkladı ve sisteme giriş yapmaya başladı.

" Ben siz den humerus ve femur boynu; yani sol omzunuzdan bileğiniz arası bir röngen isteyeceğim. Eksi birinci kat. Siz geçin sizi bekliyor olacaklar. "

Kenan ayağa kalkıp Rahman'a baktıktan sonra;

" Peki müsadenizle ! " deyip kapıya giderken Rahman başını sehpadaki tıp dergilerinden kaldırdı.

" Kenan ! "

Kenan durup döndüğünde Rahman kaşlarını çatıp devam etti.

" Kaçma tamam mı kardeşim ? "

Kenan;

" Yok yok. Buraya kadar gelmişiz, kaçmam. " dedikten sonra çıktı.

Rahman'ın bu uyarısı Gülçin'in dikkatini çekmişti.

" Neden kaçsın ki; sağlık onun sağlığı ? "

Rahman;

" Bizim ki biraz doktordan korkar hocam." deyip geçiştirdi.

Tabi kim anlayacaktı ki ? Bir insanın kaç tane Kenan, Koray, Ömer, Samed ve diğerleri gibi arkadaşı olur.

" Beni hatırladınız değil mi ? Buradan taaa Tokat'a düğüne gelmiştim. "

" Tabi hatırladım, hatırlamaz mıyım ? Tanışıp muhabbet etmeye fazla fırsatımız olmamıştı. "

Gülçin iç çekerek girdi bu kez söze.

" Ama muazzam bir düğündü. Sürpriz yapan özel harekatlar, havai fişekler, o kalabalık ve özellikle kır düğünü olması şahaneydi. Bayağı bir çevreniz var gibi maşallah. "

Rahman gözlerini Gülçin den kaçırmıştı.

" Evet sağolsunlar bizi yalnız bırakmadılar. "

Orada Muhafızlar hariç Rahman'ın hiç arkadaşı yoktu. Gelenler Abdullah babanın, Mert'in ve Kağan'ın çevresiydi.

" Eeee sende bir hareket yok mu ? " deyip Rahmanı'n kafasını dağıtmak için söze girdim.

" Nerde kardeşim ? Kim katlanır bu deliye ? "

Gülçin'in kahverengi iri gözleri, kısa kesilmiş küt saçları, beyaz bir teni vardı.

Boyu benden biraz kısa olsa da, kilosu ile orantılıydı. Ama gerçekten sokakta gezdiğinde başları çevirtecek bir güzelliği vardı. Tek sorunu kafada bir kaç tahtanın noksan olmasıydı. Şükür ki şu ana kadar bir sorun çıkmamıştı.

" Vardır seninde bir nasibin deli kız. Takma kafana. " dediğinde kapı tıkladı.

İçeri giren Kenan'dı.

" Sisteme düşer dediler hocam."

" Tamam hemen bakıyorum Kenan bey."

Kenan karşımıza otururken, hep birlikte, heyecanla Gülçin'in dudaklarından dökülecek kelimeleri bekliyorduk.

" Kenan bey muhasebeciyim demiştiniz değil mi ? "

" Evet ! "

Gülçin Kenan'a bakıp kaşlarını çattı.

" Bir şey sorabilir miyim ? "

" Tabi buyrun. "

"Asgari geçim indirimi nasıl hesaplanır ?"

Hep birlikte gelen bu soru karşısında çok şaşırmıştık. Biz şaşkınca Kenan'a bakarken o konuşmaya başladı.

" Asgari geçim indirimi; ücretin elde edildiği takvim yılı başında geçerli olan ve sanayi kesiminde çalışan 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan asgarî ücretin yıllık brüt tutarına; Mükellefin kendisi için % 50'si... " diye devam ederken Gülçin sözünü kesti.

" Tamam yeterli. Peki; Geçici vergi beyannamesi nedir ? "

" Mükellefler geçici vergiye tabi kazançların tespitinde, söz konusu kazançlarını yıllık beyanname ile beyan etmeleri halinde yararlanabilecekleri tüm... " derken söze tekrar Gülçin girdi.

" Peki yeterli, pekii... " diye devam edecekken bu kez söze Kenan girdi.

" Bacım sen hastaya mı bakıyorsun, yoksa hastanene muhasebeci mi arıyorsun ? Bune saçmalık... "

Rahman;

" Tamam Kenan sakin ol. "

" Yav ne sakini Reis ? Soruyor cevabımı neden yarıda kesiyor ?"

Gülçin'in kaşları çatık, soğukkanlılıkla Kenan'ı seyrediyordu. Bunları neden sorduğu hakkında hiç bir fikrim yoktu.

" Bana dik dik konuşma burası benim odam. "

' Hııhh işte başladık ! '

Kenan derin bir nefes alıp karşılık verdi.

" Evet senin odan ! Bende senden şifa bulmaya gelen bir hastayım. Muhasebe mülakatına gelmedim. Bu saçma soruların sebebi ne ? "

Gülçin monitörü sinirli ve sert bir şekilde bize çevirdi.

" Soruyorum ! Çünkü ben hiç bir muhasebeci'nin kolundan şarapnel parçası çıktığına şahit olmadım." dediğinde nutkumuz tutulmuştu.

Ekrana baktığımızda, Kenan'ın, üst kol kemiğinde bir parça olduğunu gördüm. Buna Rahman dahi şaşırmış, Kenan'ın gözüne bakmıştı.

Gülçin;

"Gördünüz mü ? " deyip irileşmiş gözlerini Kenan'a çevirdi.

Kenan cevapsız kalırken Gülçin tekrar söze girdi.

" Ben çok asker ameliyat ettim ve şarapneli tanırım. Hiç boşuna bana şarapnel değil demeyin efendim. "

Rahman;

" Hocam boşverin lütfen ne iş yaptığımızı Kenan'ın kolu iyileşecek mi ? "

Gülçin başını Rahman'a çevirip, gözlerini kısa bir süreliğine kapatarak sakinleşmeye çalıştı.

" Parça sinire çok yakın. Büyük ihtimal başka biryerden girip vücutta gezerken burada durdu. Biraz daha geç kalsaydınız şarapnel sinire temas ederdi ve o sinirde olası bir yaralama olsaydı, işte o zaman bunun dönüşü olmazdı. Ama onu basit bir madahale ile alırım. Yüzde doksan eski sağlığına kavuşur. "

" Peki ne zaman ? "

Gülçin Kenan'a baktı.

" Vatan hizmet bekler hemen bugün alırım. Bir saatlik işi var. " dediğinde boş bulunup el çırptıktan sonra Rahman'ın boynuna sarıldım.

' Zümra ne yapıyorsun toparla kendini. ' deyip hiç birşey olmamış gibi yerime oturdum.

" Teşekkür ederim Gülçin. Biz daha ciddi birşey bekliyorduk. "

Gülçin masadan kalkıp bana doğru yaklaşarak boynuma sarıldı.

"Canııımm, gülmek hâlâ eskisi kadar yakışıyor sana. " deyip ayrıldıktan sonra tekrar Kenan'a baktı.

"Rahmetli babamda askerdi. Siz neden gizlediniz anlamadım ? Tekrar sorsam filmlerdeki gibi ' Eğer söylersem seni öldürmek zorunda kalırım ' dermisiniz ?"

Kenan başını sallayarak onayladı.

" Emin misin ? On dakika sonra neşterimin altına yatacaksın. Bak ' Bu adam mafya ' deyip keserim seni. "

Kenan başını bana çevirip eli ile Gülçin'i göstererek;

" Yenge sen bizi nasıl bir deliye getirdin ? Şuna bak ilk geldiğimizde hanım hâtun olan doktor contayı yaktı. Beyin cerrahı olduğuna emin misin ? " dediğinde oldukça ciddi konuşan Kenan'a gülerek başımı salladım.

"Hemde tanıdığım en iyisi."

Kenan ciddiyetini bozmadan, benimle beraber gülen Gülçin'e baktı.

" 'Terzi bir tek kendi söküğünü dikemez. ' sözünün görseli karşımda duruyor. " dediğinde Rahman dahil odada ki herkes gülmeye başladı.

Gülçin masasına geçerek telefonu kaldırıp, dört haneli dahili numarayı çevirdikten sonra kulağına götürdü.

" Berna ameliyathaneyi hazırlasınlar. " deyip telefonu yerleştirirken Kenan kıpırdanmaya başladı.

" Bir dakika, hemen şimdi mi ? "

" Beklemeye gerek yok. Acil hasta gelmeden alalım derim. " deyip monitördeki görüntüye bakarak devam etti.

" Şimdi Huysuz adam; anestezi için bazı testlere ihtiyacımız var onu yapacağız."

" Madem öyle, ben bekliyorum, yapalım."

Gülçin siyah çerçeveli dinlendirici gözlüğünün üzerinden Kenan'a ifadesizce bir bakış attı.

" Hı hı oldu... Ameliyathaneyide buraya getirelim. " dedikten sonra karalayıp, kaşesini bastığı kağıdı Kenan'a uzattı.

" Bu kağıdı al sekreterle beraber bu testleri yaptırın. "

Kenan kâğıdı eline alıp bana baktı.

" Yenge sen beni nasıl bir belânın ellerine bırakıyorsun. Şu doktordan bi kurtulayım herkese istediği yemeği ısmarlayacağım. " dediğinde bunu duyan Rahman başını dergiden kaldırıp Kenan'a baktı.

" Vallaha mı lan ? "

" He lan kardeş, vallaha ısmarlayacağım. Yeterki bu piskopatın elinden kurtulayım benim evim yok, senin evde hepimiz toplanalım. Bütün masraflar benden."

Bu iş Rahman'ın bayağı hoşuna gitmişti.

Kenan kapıdan çıkar çıkmaz, Gülçin inci gibi dişlerini göstermeye başladı.

" Çok tatlı ama ya... "

Kenan'ın çıkışından sonra gözleri dalgın bir şekilde kapıda kalan Rahman karşılık verdi.

" O da sizden hoşlandı. "

Rahman'ın bu cevabından sonra Gülçin'in tebessüm eden gözleri biranda ciddileşti ve ne yaptığını bilmeyerek hiç bir şey söylemeden elini bilgisayarın mause' una attı.

Aradan zaman geçmiş biz çoktan Rahman'ın söylediği şeyi unutmuştuk ki;

Gülçin;

" Yo... yok ! Adam elinden gelse bir kaşık suda boğacak. "

Gülçin benim sık sık yaptığım şeyi yapmış, sesli dünmüştü.

Rahman Gülçin'e bakmadan imâlı bir şekilde boynunu büktü.

Aradan yarım saat geçmişti ki telefon çaldı.

" Efendim....... Tamam teşekkürler hemen geliyorum. " deyip telefonu kapattıktan sonra ayağa kalktı.

" Ameliyathane hazır. Anestezide onay verdi. Başlıyoruz Allah yardımcımız olsun. "

Gülçin kapıya doğru ilerlerken bizde heyecanla arkasından yola koyulduk.

Kapıdan çıktığımızda Kenan'ında bize doğru geldiğini gördüm.

Gülçin Kenan dan gözlerini kaçırıp;

" Şey; Kenan bey buyrun biz ameliyathaneye inelim. " dediğinde Kenan Rahman'a yaklaştı.

" Reis hakkını helal et. Ne olur ne olmaz bıçak altına yatıyoruz. " deyip, sarıldılar.

" Lan tamam oğlum. Git aldır şunu hadi. " diyen Rahman, Kenan uzaklaşmaya başladığında gözlerindeki eşsiz merhametle arkasından bakakaldı.

Biraz olsun korkusunu yenmek için koluna girip başımı omzuna koyduğumda, elini yanağıma koyarak karşılık verdi.

Elinin sıcaklığı o kadar mayıştırmıştı ki, telefonumun çalmasıyla sıçradım.

Elime alıp Korhan Babam'ın aradığını gördüğümde, sanki karşımdaymış gibi aniden başımı Rahman'ın omzundan çektim.

" Ne oluyor bitanem hayırdır ? "

" Korhan baba arıyor Rahman ! " deyip daha fazla bekletmeden telefonu açtım.

" Efendim baba ? "

" Selamün aleyküm kızım Kenan aracın bakımı var diyerek izin istemiş. Ne varmış araçta ? Sıkıntısı neymiş ? "

Gelen bu soru karşısında nutkum tutulmuş, ağızım açık, hiç birşey söylemeden Rahman'a bakakalmıştım.

" Al..... Aleykümselam baba. Şey ben bilmiyorum ki. "

" Zümra ! "

İsmimi bastıra bastıra zikretmişti bana.

" Zümra, kızım bak. Ben 10 yaşımdan bu yana bu meslekteyim ve 10 yaşlarından bu yana o çocuklar benim elimde büyüdü. Birinin eline diken batsa ben bilirim. Tekrar soruyorum. Kenan'ın neyi var ? "

Yanımda telefonu dinleyen Rahman'a tekrar baktığımda, doğruyu söylemem için gözleriyle onay verdiğini gördüm.

Derin bir nefes alıp, söylediğim yalanında utancıyla, yutkunarak konuşmaya başladım.

" Şuan hastanedeyiz baba. Kenan'ın kolunda, sinire yakın, yabancı bir cisim tespit ettik. Doktor şarapnel olduğunu söyledi. Şuan ameliyata aldılar ama merak edilecek bir durum yok, çok basit bir işlem."

Sözümü kesmeden sessizce dinleyen Korhan Babam'ın canının sıkıldığını, verdiği nefesten anlamıştım.

" Nerden girmiş o sıpanın koluna o zıkkım ? Nasıl anlamamış ?..... Neyse tamam yavrum. Rahman yanında konuşmamızı dinliyor muhtemelen... " dediğinde, ben yine şaşkınlık geçirirken, Rahman'ın tepkisi, yüzünü gerdirerek, dişlerini göstermek oldu.

" Ben onlara babalarından daha yakınım. Bana birşey söylemeden bu işe kalkıştılar. Şüphesiz bu cezasız kalmayacak. Sana gelince; Ben küçüklüğünden bu yana sana yalanın ne kadar kötü birşey olduğunu anlattım durdum. Seninde bu yalanın karşılıksız kalmayacak." dediğinde, kaşlarımı çatıp Rahman'a baktım.

"Tamam baba, sen nasıl uygun görürsen." deyip telefonu kapattım.

Duvara yaslanmış, alt dudağını ısırarak, yaramaz bir çocuk ifadesi ile gülen Rahman'a;

" Sizin yüzünüzden hayatımda ilk defa beni bu yaşıma getiren Korhan Babam'a yalan söyledim."

Bana yaklaşıp, yine o karşı koyamadığım sıcak gülücüklerinden birini attı.

" Sen sıkma canını ömrüm. Ben senin yerine cezanı çekerim. "

Ne kadarda gülmeye çalışsa gözleri ameliyathane'nin kapısındaydı. Ne zaman kapı açılsa aniden başını çeviriyor, çıkanın Kenan olmadığını görünce, umutsuzca yere bakıyordu.

" Biliyorum çok zor; ama az kaldı biraz sabret bitanem. "

" 10 yaşımızdan bu yana ne zaman yaralansa, ne zaman kanı aksa, hepsinde yanında oldum. Bu sağlığı içinde olsa, içerde kanının akması ve benim burada olmam zor geliyor. "

İki insanın aralarında kan bağı olmadan, böylesine birbirine bağlı olması mümkün mü ?

Kara Muhafızlar, bana bunun mümkün olduğunu birçok defa gösterdiler.

Rahaman'ı biraz olsun sakinleştirmek için gözlerine baktım.

" Hadi bana Kenan ile olan bir anını anlatta zaman geçsin. " dediğimde kocamın tebessümle karşılık vermesi içimi ısıtmaya yetmişti.

" Daha 14 yaşındaydık. Haftanın bir günü bizi kendi halimize bırakırlardı. Bizde atlarımızla veya farklı şeyler keşfetmek için adayı gezer zaman geçirirdik. O hafta soğuk hava deposundan et çalma sırası Kenandaydı. " güldü ve devam etti.

" Biz Kenan'ı dışarda beklerken elinde naylona sarılmış etle çıktı. Heyecanla onu seyrederken, Kenan'ın ismini seslenen bir ses duyuldu. O yöne baktığımızda ilerde kayınpederim olacak adamı gördük. "

Kaşlarımı kaldırıp, içinde babamında geçtiği bu anıya tepkisiz kalamadım.

" Nee, babam mı ? "

" Evet baban. Kenan onu gördüğünde son sürat bize doğru koşmaya başladı. Bizde durur muyuz ? Orhan Baba'nın bizi görmemesinden faydalanıp kaçtık. İlerde herbirimiz biryere saklanırken, bende altı boşalan bir ağacın köküne saklandım. Toprak girintisine doğru girip ne olacak diye beklerken, önüme Kenan'ın elindeki naylon düşüverdi. Elimi naylona atıp kendime doğru çekerek yanıma sakladım. Tam tepemde Kenan pes etmiş Orhan Baba'ya teslim olmuştu. Orhan baba ' Neydi o elindeki' diye ne kadar sorsada cevap vermedi. Ses yaklaştığında babamın aşağı baktığını anlamıştım. Birşey göremediğinde Kenan'ıda önüne katıp götürmüştü. Kenan o günden, ertesi günün sabahına kadar içinde yatak olmayan, sadece bir klozet ve betondan ibaret olan disiplin koğuşunda kaldı. "

Kollarımı önümde bağlayıp heyecanla dinlemiştim Rahman'ı.

" Ooohhh adam ceza alsın, siz keyfinize bakın. "

" Olur mu öyle şey ? Tabi ki yemedik. İlk önce yaptık. Büyük bir payını geniş yaprağa sararak, koğuşun dış tarafındaki, demir patmaklıklı camına tırmanıp Kenan'a verdim. Kenan'ında aç kalmayacağından emin olduktan sonra, hep beraber büyük bir keyifle yedik. "

Rahman'ın iç çekişinden o günlerin gözünün önüne geldiğini anlamıştım.

Bir eve kız istemeye gidildiğinde, kız tarafının ilk sorduğu soru, damat olacak kişinin evi var mı ? Ne iş yapar ? Kaç gram altın takacak ? Maaşı ne kadar ?

Oradan bir kişide çıkıp bu adamın Allah korkusu var mı ? Vicdan'ı var mı ? Diye sormaz.

Çıkar konuşunca vicdan susarmış.

Birkez daha, Rahman'ı bana nasip ettiği için şükrettim Rabbim'e.

Rahman'a dönüp;

" Peki Kenan'ın adaya gelmesi nasıl olmuş. "

" Kenan, Rize'li bir ailenin 3 çocuğundan en küçüğü. Bir ağabeyi ve birde ablası var. O'nun anlatmasına göre; Okul çıkışı çay toplayan ailesinin yanına yardıma gitmiş. Orada yılan sokmuş ve hastaneye kaldırmışlar. Kaldırış o kaldırış. Burak abi içerden panzehir ve serum alarak, Kenan'la beraber çıkmış. "

Etrafıma bakıp kimsenin olmadığını gördükten sonra, boğazımdaki düğümle birlikte Rahman'a sarıldım.

" Rahman, biz Muradımızı kimseye vermeyelim olur mu ? "

Rahman elini başıma koyup, göğüsüne bastırdı.

" Öyle birşey olmaz bitanem. Bir aileden bir kişi alınır. Dayım ' Bu aileden hiç yok' demiş, bana gözünü dikmiş. Rabbim kimseyi evladı ile sınav etmesin. Bu yükü herkes kaldıramaz." derken ameliyathanenin kapısı açıldı.

Yatakta çıkmasını beklediğimiz Kenan'ı, ayakta, Gülçin'le yanyana geldiğini görünce çok şaşırdık.

Kolundaki sargı gözüme battığında operasyonun lokal anestezi ile yapıldığını anlamıştım.

" Gülçin ayakta gezmesi sıkıntı yapmaz mı ? "

Gülçin kaşlarını çatıp Kenan'a baktı.

" Ben uğraşamam Zümra artık sizde. Adama bir gece kontrolümüz altında kalmasını söylüyorum kabul etmiyor. Yemin ediyorum ilk defa başıma geliyor böyle birşey. Alın götürün on gün sonra dikişler için gelsin. "

Gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

Kenan Gülçin'e bakıp;

" Yok gerek yok ben alırım dikişleri. " dediğinde Gülçin;

" Oğlum sen nasıl bir mahluksun ? Gelinecek diyorsam gelinecek. Sadece dikiş almayacağız kontrollerde yapılacak. "

Kenan son derece sakin Gülçin'e yaklaştı ve gülümsemeye başladı.

" Şaka yapıyorum hocam. Tabi ki gelirim. Sizi kızdırdığım için özürdilerim. Beni gece burada tutarsanız kendimi tasma takışmış kurt gibi hissederim. Lütfen kusura bakmayın. Elinize sağlık beni korktuğum bu dertten kurtardınız. Tekrar kırdıysam özürdilerim. "

Kenan'ın kısık sesle, bu muhteşem konuşması karşısında, Gülçin'in yumuşamama gibi bir lüksü kalmamıştı.

Ne diyeceğini şaşırmış, elini bir cebine, bir telefonuna atıyordu. Sonra Kenan'ın gözlerine bakıp tekrar gözlerini yere çevirerek ensesini kaşıdı.

" Yok canım mühim değil. Görevimiz bu bizim. Herhangi bir sıkıntınız olduğunda yine bekleriz. "

Gülçin'in büründüğü hâl, ses tonu ve mimikleri beni hayrete düşürmüştü.

' Nereye gitti daha otuz saniye önce adamı parçalayacak olan kız ? '

Kenan tekrar konuşmaya başladı.

" Şimdi gitmemiz lazım ama daha sonra kahve için vaktinizi ayırırsınız değil mi bana ? "

Gülçin Kenan'ın gözlerinde kaybolmuş gibi görünüyordu.

" Tabi siz ne zaman isterseniz. " dedikten sonra kendi söylediğine kendiside inanmayarak aniden eli ile ağızını kapadı.

" Ya hayır.......ıımmm yani evet." deyip dikleşerek kendini toparladı.

" Tamam bakarız. "

Rahman ve Kenan aşağı inmeye başlarken bende Gülçin'e yaklaşıp koluna girdim.

" Gel kapıya kadar yolcu et. Bak ayıp olur adama. "

Gülçin aniden kolumu, kolundan çıkardı.

" Ya dur bi... Uffff bu neydi böyle be ? "

" Aşk kızım aşk. Ben iyi bilirim Kenan dan önce, sana geçmiş olsun. " deyip onun " Dur " demesine aldırmadan avcumu öpüp bay yaptıktan sonra merdivenleri inmeye başladım.

" Kusura bakma canım,

aşkım bekliyor. "

Gülçin'i hiç böylesine saf görmemiştim. Rabbim Kenan'ın koluna bir şer koydu ama hastaneye geldiğinde, o şer hayıra dönüşüverdi.

' Sizin şer bildiğinizde bir hayır, hayır bildiğinizde bir şer vardır. Allah bilir siz bilmezsiniz. Ey yüce Rabbim sen nelere kâdirsin. '

Hastanenin sürgülü çıkış kapısı açıldığında Rahman ve Kenan'ı araçların yanında sigara içerken gördüm.

Yüz ifadelerini gördüğümde, içlerinde geçirdiğim yıllarında verdiği tecrübe ile anlamıştım herşeyi.

' Görev ! '

Çatık olan kaşlar, uzağa odaklanan gözler, oldukça dik duruş ve beni gördüklerinde, bian önce bitsin diye hunharca çekilen sigaralar.

Rahman'a yaklaştığımda gözlerindeki o parıltılı sevinci görmüştüm.

' Ben gidiyorum gülüm, kelle almaya gidiyorum, kan kusmaya, mazluma gül, zalime kurşun dökmeye, ben düğüne, şenliğe gidiyorum. Şakalarımız, gülücüklerimiz, mutluluğumuz, şimdilik buraya kadar. Biz Rabbim'in bize farz kıldığı savaşa gidiyoruz. '

Ne kadar ayaklarım onlara kavuşmak istemesede yürüyordum. Yürümek zorundaydım.

Rahman kontağı uzatıp;

" Zümra görev çıktı. Ben gidiyorum gülüm, sen arabayı al eve geç. Ne zaman geleceğim belli olmaz. Hakkını helâl et. "

İşte o son söz deşiyordu insanın içini. O son söz, zindanı oluyordu insanın.

' Hakkını helâl et.' Ne kadar ürkütücü değil mi ?

" Rahman bukez bari söyle ne görevi ? "

Rahman, Kenan'ın aracına yönelmişti ki tekrar bana yaklaşmaya başladı.

" Neydi bizim şartlarımız... " deyip saymaya başlayacaktı ki ben hem arabaya binip, hem onun yerine devam ettim.

" Görev ne diye sormak yok. Kaşları düşürmek yok. Hele hele ağlamak hiç yok. Meraklanmak yok. Şakadanda olsa yüzünü ekşitmek yok. Hep gülmek, hep gülmek. " deyip şirin bir gülücük attım.

Açık olan camdan elini yanağıma koyup.

" Korkuyorum bir gün şu gülücüğün benim görevime engel olacak diye. Hadi nur yüzlüm, oğlumla kızımı öp. " dediğinde motoru çalıştırsamda arkamda onu bakarken bırakmaya dayanamadım.

" Hadi siz gidin, sonra ben gideyim. "

Rahman gülerek aracın tavanını tokatladı.

" Eh be gülüm ! Sen benim ömrümü yedin ömrümü. " deyip geri geri, onu aracının içinde bekleyen, kolu sargılı Kenan'a doğru gitti.

Evet Rahman'ım yine gitti.

Hiç kimse bilmez sıkıntımı.

Asker eşi'nin ne çektiğini gözü dağda kalan bilir.

Kenan'dan...

Rahman aracın camını kaldırırken;

" Ne dedi Bora görev neymiş ? " dedi

" Arabada ki uydu telefonunu aramış bende geri döndüm. Seni Korhan Baba aramıştır diye, ayrı olduğumuzu zannedip, onlarda beni aradı yuvaya gitmem için. Tunceli Ovacık'da yol kesmişler. Ünlü bir gazeteci ile onun yanındaki kameramanı almışlar. İşin kötüsü, ikisini de küçük bir kampa götürmüşler. Anlayacağın, bu iş bize geldiğine göre o kadını alacağız, o kamptada bir kişiyi dahi sağ bırakmayacağız. Ve burasına çok şaşıracaksın kardeş." dediğimde yüzüne bakmasamda Rahman'ın bana dikkat kesildiğine emindim.

" Neye lan ! "

Kaçırılan gazeteci kadın kim biliyormusun ? Hani şu Türklüğüne olan aşkıyla ön planda gazeteci, Sevil Özata. "

Rahman gözlerini kısıp bir kaç saniye düşündü.

" Bu kadın hani şu Melih Yüksel'le programını dinlediğimiz kadın değil mi ? Hani bizden bahsetmişlerdi, sarışın güzel bir kadın..."

Rahman kaşlarını olabildiğince yukarı kaldırarak;

" Haaaaaa evet hatırladım." deyip omzuma vurdu.

" Bizim Tokatlılar bu gibi durumlarda ne derler bilir misin Kenan ? "

İşte konuşmanın en sevdiğim kısmı geliyordu.

" Ne derler kardeş ? "

Rahman koltuğa yayılıp.

" Spiker hariç kimse sağ alınmayacak, kamp başlarına yıkılacak, yani kısacası...... İşte geliyor tut. " dedikten sonra elini daire şeklinde çevirdi.

" Çoh ağlenecük gardaş la çooohhh. "

Rahman'ın o güzel şivesiyle konuşması sesli bir şekilde kahkaha atmama sebep olmuştu.

" Rahman ! "

" Buyur kardeşim. "

" Rahman Korhan baba seni neden aramadı ? "

Rahman gözlerime bakıp;

" Senin durumunu anlamış. Korhan Baba dan bahsediyoruz. Sende iyi biliyorsun ki, biz ne kadar çabalasakta ondan kaçmaz. Benimde senin yanında olduğumu bildiği için rahatsız etmek istememiştir. Hastanedeyken ağızından laf almak için Zümra'yı aradı. " dediğinde, sinirimi suçsuz direksiyona tokat atarak çıkarmaya çalıştım.

Dudaklarımı çizgi haline getirip.

" Yapacak birşey yok Allah' tan gelene Eyvallah. "

Rahman kurnazca gözüme baktı.

" Hadi bakalım doktorun nutku tutuldu. Allah'ın izni ile sağ salim gelirsek üzerinde çalışmalara başlarız. Zümra yapar aranızı. "

Rahman buruşuk yüzümü güldürmeyi başarmıştı.

" He la kardeş yapar değil mi ? O da benden hoşlandı mı sence ? "

" Lan hoşlanmak ne kelime ? Kız'ın eli ayağı döküldü sen öyle konuşunca. Ama demedi deme oda en az bizim kadar manyak. " demesi dahada sevindirmişti beni.

' Tam istediğim gibi. '

" Tam istediğim gibi kardeş bizede bu yakışır. Bak Zümra yengeme, havaalanında üç saniyede dört tane it'in canını aldı. " deyip sesimi alçalttım ve devam ettim.

" O değilde; sırf şu vedalar yüzünden evlenmekten korkuyorum. Baksana oğlum ne kadar zor ayrıldınız. "

Rahman gözlerini cama çevirip, yutkunduktan sonra sessizce konuşmaya başladı.

" En büyük sınav işte o Kenan. Asker eşinin ve annesinin alın yazısıdır beklemek. Ömürleri bekleme ile geçer. Sen onların güvende olduğunu bilirsin kalbin rahattır. Ama onlar öyle değil. Sen bir şekilde dönersin. Uçakla, helikopterle, arabayla yada..." deyip yüzüme baktı.

" Albayrak sarılı, tahtadan bir kutuyla. "

SON...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%