Yeni Üyelik
47.
Bölüm

46.BÖLÜM AFGANİSTAN MELEKLERİ

@batingam

Zehra'dan...

Çocukluğumdan bu yana araç ile yolculuk yaparken en çok sevdiğim, soğuk kış sabahında, camdan yüzüme vuran güneşin o rahatlatıcı sıcaklığı olmuştur. Sanki tüm huzursuzlukları, tüm acıları kapatan perde gibi gelirdi bana.

O unutulmaz kanlı geceyi yirmi gün geride bırakmıştım. Onbeş günüm hastanede, beş günüm ise koğuşumuzda geçmişti. Ailemin yaranlandığımdan haberleri yoktu. Kolum askıdaykende oraya gidip onları üzmek istememiştim.

On gün önce Mert komiserle görüşüp, Karabasan'ın bende bir emanetinin olduğunu, gelip vermem gerektiğini söylemiş, numarasını istemiştim.

O da; " Karabasan, senin arayacağını, numarasını isteyeceğini bize söylemişti. Numarasını vermemizi istemedi. Seni misafir etmek, yüzyüze görüşmek istiyor. Seni bekliyorlar." diye karşılık vermişti.

Dün öğleden sonra Tunceli'den Elazığ'a, geçip, oradanda uçakla Ankara'ya iniş yapmıştım.

İndiğimde saat henüz 15:00'ti ama; ben sabah gidip onlarla daha geniş zaman geçirmek istediğim için otelin yolunu tutmuştum. O kadar yorgunluğa rağmen gece 02:00'ye kadar gözlerime uyku girmemiş, sabah 05:00'te yerimden sıçrayıp taksi durağının yolunu tutmuştum.

" Abla daha fazla yaklaştırmazlar bizi. Buyrun geldik. "

Sol tarafıma baktığımda o yazıyı görmüştüm.

' T.C CUMHURBAŞKANLIĞI MİT BAŞKANLIĞI '

Taksinin ücretini ödeyip sırt çantamla nizamiyenin yolunu tuttum.

Beni ilk karşılayan kapıda lacivert üniforması, güneş gözlüğü ve bordo beresi ile çapraz nöbette olan uzun boylu nöbetçi olmuştu. Yaklaşıp kimliğimi gösterirken, yanında küçücük, çelimsiz bir bebek gibi göründüğümü hissettim.

Kimliğimi tekrar uzatıp arkasını gösterdi.

" Buyrun kapıda sizi karşılayacaklar. "

Yayalara özel kapıdan geçip ileriye baktığımda ciddi bakışlarıyla siyah takım elbiseli ve güneş gözlüklü biri bekliyordu.

" Merhaba ! Ben Kara Muhafızlar'ı görmeye geldim. "

Adam kapıdan içeri bakıp tekrar bana döndü.

" İsiminizi öğrenebilir miyim ?"

" Zehra Aylar. " deyip tekrar kimliğimi uzattım.

Kimliği tekrar bana uzatırken kapıdan bir başkası çıkıp çantama el atmıştı ki, arkasındaki adam;

"Arama ! Hanımefendi Yolcular'a gelmiş." dediğinde, elini çantamdan aniden çekip yüzüme baktı.

"Buyrun hanımefendi kusura bakmayın."

Beni ilk karşılayan esmer adam telefonla konuştuktan sonra bana doğru ilerledi.

"Aradım hanımefendi. Burada bekleyin, sarışın bir bayan sizi almaya gelecek."

Ben kaldırıma çıkıp bekliyordum ki;

" Saat daha sabahın altısı olmadı, ziyaretinizin özel bir sebebi var mı ? Yalnış anlamayın ailelerinden başka kimse ziyarete gelmedi onları bu zamana kadar. "

" Ben Özel harekatçıyım, bir operasyoda Karabasan bir emanetini vermişti bana. Onu vermeye geldim." deyip geçiştirdim.

Adam kaşlarını kaldırıp dudağını büzdü;

"Karabasan ? "

" Evet Karabasan. "

Başını nöbetçilerden tarafa çevirmişti ki bir soruda ben yönelttim.

" Onlara biraz önce neden ' Yolcular ' dediniz ?"

Esmer yüzüne yakışan güzel, birazda hüzünlü tebessümü ile;

" Gelip geçici oldukları için. Onlar yolcu burasıda onların hanı'dır. Bir bakmışız ki bir gecede kaybolmuşlar. "

'Yok hayır kaybolmasınlar.'

Adamın bu sözü içimi sızlatmıştı. Hiç bir şey söylemeden gülen yüzüne gülerek karşılık verdim.

Koyu filmli camları olan bir araba, önümde geldiği yöne doğru U dönüşü yapıp durdu.

Aşağı sarışın, 170 boylarında, siyah çerçeveli gözlüğü güzelliğine güzellik katmış, gri takım elbisesi ile oldukça resmî görünen bir bayan inip bana doğru yaklaşmaya başladı.

" Zehra Hanım ? "

Elimi sık kavrayışından boş birisi olmadığını anlamıştım.

" Evet benim ! "

Arabayı gösterip;

" Buyrun sizi bekliyorduk. "

Araca ilerlerken deri ceketim, kahverengi kargo pantalonumla yanında bayağı rüküş hissetmiştim kendimi.

Sol aynasını kontrol edip aracı harekete geçirdi.

" Siz onlardan mısınız ? Bu kadar şık birini beklemiyordum. "

Kadın gözlerime bakıp yüzünü ekşitti.

" Ahhh... Lütfen kusura bakmayın. İsmim Serpil. Muhafızlar'ın bilgi işlem ünitesinden sorumluyum. Reis geleceğinizi söylemişti. Size çok değer verdiği, üzerine basa basa, sürekli uyarmasından belli oluyordu."

Demek gerçekten onlarda beni kardeşleri yerine koymuştu. Kendimi dünyanın en mutlu ve en kalabalık ailenin mensubuyum gibi hissetmiştim.

" Sağolsunlar hepsi mükemmel insanlar."

" Evet eşsiz insanlardır. " deyip siyah üç katlı bir binanın önünde durdu.

' Kim evini veya ofisini siyaha boyarki ? '

Binanın tıpkı sahipleri gibi ürkütücü bir görünümü vardı.

Araçtan indiğimde devasa büyüklükte, ızgarasında GMC yazan iki tane siyah jip gördüm. Yanından geçerken kapısından farlarına kadar mat gri renkte kurtbaşı işlendiğini farkettim. Arabalar pek ilgi çekmez ama bunlar fazlasıyla mest etmişti beni.

" Kara Muhafızların. "

" Efendim, anlamadım."

" Araçlar diyorum. Kara Muhafızların. Aşağıdada motosikletleri var. Tabi öyle basit olanlardan değil. "

Sırt çantamın kopçalarına baş parmaklarımı geçirerek;

" Tahmin ettim basit olmadıklarını. Araçlarındanda belli oluyor."

Uzun koridorda yürüdükten sonra sağ taraftaki kapıya yöneldik. İçeri girip başımı kaldırdığımda led tv'lerle kaplanmış duvarlarla karşılaştım.

" İşte bizim fakirhane. "

' Fakirhane mi ? '

Gözlerimi etrafımdan alamıyordum. Solumda dev oval masa, sağ tarafımda özel birinin olduğunu tahmin ettiğim otomatik buğulu camları olan kapı, ileri doğru iki adım attığımda, yine sağ tarafta, hafif alçakta kalan, kahverengi deri oturma grubu, tam karşısında ise dev ekran LED tv. Sol çapraza baktığımda, yirmi metre ilerde, bu mesafeden belli olmayan fotoğraflarla kaplı siyah bir duvar gördüm. Tam gidecektim ki kendi kendime ' Sen misafirsin Zehra. Bu kadar yeter.' diye düşünüp Serpil'e döndüm.

" Lütfen çekinme, istediğin yere oturabilirsin. "

Oval masadan bir koltuğu çekip oturduğumda gözlerim hâla etrafımı süzüyordu.

" Aseel kızları çağır. Misafirimiz geldi. "

' Asel ne kadar güzel bir isim. Kimdi ki Asel ? Kızlar dediği kimdi ? Kara Muhafızlarda, Serpil'den ve Kızıİnci'den başka kızlarda mı vardı ? '

Ben bunları düşünürken benim yaşlarımda, birbirinden güzel dokuz tane kız çıktı. Beni gördüklerinde baş selamı verdikten sonra herbiri oval masadaki koltuklara tek tek oturdular. Gözlerine baktığımda herbirinin keskin bakışlara sahip olduklarını gördüm. Omuzlarına ve duruşlarına bakılırsa sıkı insanlar olduğu belli oluyordu. Tıpkı benimki gibi hepsinin gözlerindeki çekingen bakışlar dışardan seziliyordu. Buvda, onların da buraya yabancı olduğunu gösteriyordu.

" Asel nerede kızlar ? "

Serpil'in sorusuna en baştaki kız kabarık kıvırcık saçlarını gözlerinin önünden çekerek cevap verdi.

" O lavaboya gitti birazdan gelir. "

Ne birbirleriyle konuşuyorlardı, nede benimle. Benim gibi onlarda etraflarını süzmeye doyamamışlardı. Bana attıkları kaçamak bakışlarda gözümden kaçmış değildi.

" Aaaa inanmıyorum geldin mi ? "

Sesin geldiği yöne baktığımda kızıl saçlı, beyaz tenli birinin bana bakıp güldüğünü gördüm.

" Bu.... bu sensin ! Kızılİnci. "

Boynuma oldukça samimi, sıkısıkıya sarılarak;

" Evet canım, benim. Bu arada gerçek ismim Asel. Ne güzel seni burada görmek. Kolundaki askılığı saymazsak gayet iyi görünüyorsun. "

" Evet iyiyim. Çok şükür atlattık. "

Masada oturan kızları gösterip;

" Bak seni kimlerle tanıştıracağım. Bunlar benim beraber eğitim aldığım arkadaşlarım. Beraber büyüdük, tıpkı Kara Muhafızlar gibi. Artık sende ailendensin söylememem için bir sebep yok. Bu kardeşlerim Afganistan Melekleri . Ortadoğuda görev yapıyorlar. Burayada hem ziyaret, hemde eğitim için geldiler. Hepsi birbirinden mükemmel insanlardır."

'Afganistan mı ? '

Asel baştaki kıvırcık saçlıyı gösterip sırasıyla isimlerini ve kod adlarını saymaya başladı.

" Ülkü (Tomris), Elçin ( Dilşad ), Sibel ( Eçine ), Ebru ( Gökçin ), Mine ( Kaşgar), Nilüfer ( Sılkım ), Umay ( Sıdal ), Tuğba ( Taça ), Gökçe( Kağba)." dedikten sonra beni kolunun altına alarak.

"Bu kardeşimizde Polis Özel Harekattan Zehra. Kendisi komiser yardımcısı. Size bahsettiğim baskındaki yaralanan memur."

Sıcak gülümsemesi ile bana bakıp devam etti.

" Kendisi Karabasa'nın özel konuğu. " dediğinde masada kıpırdanmalar oldu.

Herbiri gözlerini bende sabitlemişti. Ülkü sabredemeyip, gözlerini kısarak konuşmaya başladı.

"Se... Sen Karabasan'ın yanındaki savaşan kızsın değil mi ? Demek sende onu gördün. "

" Hayır yüzünü görmedim ama beraber yanyanaydık o çatışmada. "

Bukez içlerinden, ismi Tuğba olan konuşmaya başladı.

" Sana bilekliğini vermiş galiba ? Yetmezmiş gibi; şuan Türkiye'de en gizli olan yere davet etti. Ona karşı kendini nasıl bu kadar sevdirdin ? "

Vücudumu dikleştirip ciddi bir hâl aldım.

" Onu ağabeyim yerine koydum. Evet onu şehit olan ağabeyim'in yerine koydum. "

Birden gözler Asel'e çevrildi.

Asel;

" Tamam kızlar sıkboğaz etmeyin kızı. " deyip bana baktı.

" Kusura bakma canım. Onlar çocukluklarından bu yana Karabasan'ın hayranıdır. Bu peşpeşe gelen sorular ondan. "

" Yok hayır önemli değil de. Siz benim yaşımda görünüyorsunuz. Karabasan'la aranızda çok yaş farkı yok diye tahmin ediyorum. Belki dört yaş anca vardır. Karabasan kendinde bu kadar hayranlık uyandıracak ne yaptı ki ? "

Asel bu sorum karşısında kızlara bakıp tekrar bana döndü.

" Karabasan, Hindistan'da İngiliz bir büyükelçiyi infaz etti. Evet o kadar korumanın ve kalabalığın içinden odasına giderek adamın başını gövdesinden ayırdı. Daha sonra Pakistan üzerinden Afganistan'daki köy görünümlü kampımıza geldi. Onu orada komutanlarımız baş üstünde tuttu. Geri kalan eğitimlerimizde hep onun ve onu o denli mükemmel eğiten komutanların ismi geçti. E tabi birazda yakışıklı olunca. Bu zilliler akıllarından bir türlü çıkaramadı. "

Tuğba gözlerini açıp;

" Biraz mı ? "

Asel hemen karşılık verdi.

" Tuğba saçmalamayın artık, o evli bir adam. Karabasan dan bahsediyoruz, kulağına giderse emin olun ortaya hiç iyi sonuçlar çıkmaz. Ben bunu gayet iyi biliyorum. "

Asel konuşmasını bitirdikten sonra merakımı gizleyemedim.

" İyide, yaptıklarını ve yeteneklerini düşünecek olursak, bir büyük elçiyi öldürmek onun için zor olmasa gerek. "

Asel yüzüme bakıp tebessüm ettiğinde, diğerleri de onun yaptığını yaptı.

Bir süre yüzüme bakmaya devam etti ve;

" O büyükelçinin kafasını kestiğinde henüz 18 yaşındaydı. "

Duyduklarım karşısında ağızım açık kalmış, kırpmayı unuttuğum gözlerim yanıp, yaşarmaya başlamıştı.

' Henüz 18 yaşında Büyükelçinin kafasını kesmek. '

Serpil önündeki monitöre tıkladığında, ben dahil herkes o yöne baktı.

" Artık bu muhabbeti kapatalım kızlar. Çok merak ettiğiniz Pusat ve Mete komutanlar geldi. Arkalarında' da gördüğünüz gibi Muhteşem timi Kara Muhafızlar. " demesi nefesimin yavaşlamasına sebep oldu.

Monitöre baktığımızda, her biri ayrı bir arabadan iniyordu. Kapıda buluşup hep beraber sensörlü kapıdan içeri girdiler.

" Merak etmeyin komutanların girişi ayrı yerden. Onlar direkt odalarına geçerler. "

Masadaki kızların nefeslerini bırakması ve oldukları yerde kıpırdanmaları komutanlardan oldukça çekindiklerini gösteriyordu.

Kapı hızlı bir şekilde açıldığında herbiri ayağa kalkıp esas duruşa geçti.

İşte onlardı ! Üniformasız, maskesiz olarak Kara Muhafızlar şaşkın bakışlarıyla ve bütün heybetleriyle karşımda duruyordu.

Herbiri sessizce kızları süzerken en öndeki çekirdek yiyenin gözleri bana takıldı. Çatık olan kaşları aniden düzelerek yüzünü gülücük kapladı.

" Zehraaa ! Kardeşim hoşgeldin. Maşallah çok iyi görünüyorsun. Ben Koray, timin Gölgesi." deyip, hâla hazırolda bekleyen kızlara döndü.

" Bacılar sizde hoşgeldiniz. Oturun bu kadarına gerek yok. "

Bu Gölgey'di ! İçlerinde en komik ve pozitif olanı. İçim içime sığmıyordu.

Eli ile arkasındaki Tim'i gösterip;

" Şimdi arkadaşlarımı tanıştırayım. Bu Bora; Timin keskin nişancısı ve Kartal'ı, Bu Oğuz; Timin Alıcı'sı, Bu Ömer; o geceyi sise boğan C4, bu Sinan; Timin tuzakcısı Kuyucu, bu Samed; timin görünmez adamı Hayalet, ve budaa Kenan; Kefereyi mal güder gibi güden Çoban. "

Asel;

" Reis komutanların yanında mı ? " dediğinde Koray abi çekirdek kabuğunu eline koyup cevap verdi.

" O Fatıma anneyi kontrol için hastaneye götürdü ama önemli bişey yok. Birazdan gelir. "

Puslu kapı açıldığında herkes o yöne baktı. Kızlar tekrar ayağa kalkıp hazırola geçerken Muhafızlar da kendilerine çeki düzen vermişti. Gölge'nin avcundaki çekirdeği hızlı bir hareketle arkasına saklaması içten içe gülmeme neden oldu.

Dışarı uzun boylu elli yaşlarda, gayet dik duruşlu iki adam çıktı.

İlk söze giren uzun saçlı olanı oldu;

" Hoşgeldiniz kızlar. " deyip Ase'le döndü.

"Asel kızların dosyalarını bana getir." deyip tekrar kapıdan gireceklerdi ki diğerinin gözü bana takıldı.

" Sen şu yaralı ceylan mısın ? Aslan parçası seni gel bakalım." deyip öpmem için elini uzattı.

Ellerini öpüp gözlerine baktığımda aklıma kazınan iki tane babacan bakışlarla karşılaştım.

" Nasılsın kızım iyi misin ? Var mı ağrın sızın ? "

" Yok komutanım iyim, teşekkürler. "

" Aferim sana. Bir sıkıntın olursa haberimiz olsun. İşler sıkı kusura bakma, odaya geçmemiz lazım. Daha sonra uzun uzun konuşuruz. " deyip ikisi de odaya geçerken Koray abiye bakakaldılar.

" Koray ! Ne oğlum senin o avucunda sakladığın ? "

Gölge ne diyeceğini şaşırarak avucunu açtığında;

" Aferim sana Koray ! Afffeerim sana. Sabah sabah çekirdek mi yenir oğlum ? " deyip avucunu açtı.

" Ver bakalım biraz. " dediğinde kızlar bütün ciddilikleri ile dururken Muhafızlar da kıkırdanma oldu.

Çekirdeği alan komutan içeri geçerken Koray abi kızlara döndü.

" Bunlardaaaa Pusat ve Mete komutan. " deyip kızlara bakıp cebinden çıkardığı çekirdeği yemeye devam etti.

Kızların gözü heyecanla puslu kapıya baktıktan sonra birbirleri ile fısıldaşmaya başladılar. Gözlerinde tek gördüğüm heyecan ve mutluluktu.

" Aaa ! Zümra neden geliyor ki ? "

Ekranda, biri kapalı iki bayan ve yanlarında 15-16 yaşlarda iki tane genç kız vardı.

Herkes Serpil'e bakarken ilk konuşan yine Koray abi oldu.

" Zümra tamamda. Kızlar neden geliyor ?Dur bakalım hayırlısı. "

Bir iki dakika beklemiştik ki kapı açıldı.

" Selamun Aleyküm ! "

İçeri 175 boylarında, yeşil gözlü, kalın kaşlı, bir kadının bile gözlerini kamaştıracak güzellikte kapalı bir bayan ve onu arkasından gelen, ondan bir kaç yaş küçük diye tahmin ettiğim kapkara gözleri olan esmer güzeli takip etti.

Onların arkasından 16 yaşlarındaki kızlar başlarını uzatmış, meraklı gözlerle, bende dahil içerdeki bayanları süzüyorlardı. Hallerinden, buranın yabancısı olmadıkları anlaşılıyordu. Kuşkusuz sarışın olan kızın, doğal sürmesinin üstündeki, upuzun kıvrık kirpiklerinin arasındaki masmavi gözleri herkesi kendine mühürlemişti.

' Rabbim sen nazarlardan koru. Bu nasıl bir varlık böyle ? '

" Aleyküm selam kardeşim. Hayırdır, bune cümbür cemaat ? "

Kapalı güzellik, kızlardan gözünü sorunun sahibi olan Koray abiye çevirdi.

" Hayır abi ! "

Küçük kızları gösterip.

" Şûra ve Tuğçe silah eğitimi için burada."

' Şûra !!! Bu o; Bu Karabasan'ın kızı. Mühürlü kız Karabasan'ın kızı. '

Kapalı melek, asık suratlı esmer kızı gösterip üzgün bir şekilde devam etti.

" Gökçen'de cezalı. Akşama kadar burada sizinle kalacak."

Koray abi;

" Hayırdır Gökçen ne cezası ? "

Kız yan yan bakıp cevap verdi.

" Dün Reisiniz bizi Mert'le yakaladı. Neymiş efendim; ' Nikahsız buluşup el ele tutuşamazmışız.' "

Koray abi kaşlarını çatıp;

" Eee haklı. Yarın istemeye gelmiyorlar mı kızım seni ? Ee imamda gelecek. Sabredemedin mi bir gün daha ? "

Gökçen, Koray abiye yaklaşarak;

" Ya abi sende başlama. Bizde onun için beraberdik bana elbise falan aldık. Başka bir yere gitmedik ki. Hem hangi devirde yaşıyoruz ? "

Koray abi biraz daha sesini yükseltti.

" Devri falan yok bu işin. Rabbimin emri kıyamete kadar değişmeyecek. "

Koray abinin bu çıkışı kara gözlerin yenilip, yere devrilmesine neden oldu.

" Bakalım başka ne hareketinizi gördü de seni cezalandırdı ? "

Bu cümle, iki bayanın birbirine imâlı bir şekilde bakmasına sebep oldu.

Koray abi, onların bu halinden kıllanıp, Gökçen'e doğru bir adım attı.

" Neyinizi gördü söyle bakalım ? Valla kızmayacağım."

Gökçen'in hareketleri yeri yarmaya çalışıyordu sanki. Gözler resmen 'Yer yarılsada yerin dibine girsem.' diyordu.

" Şey abi benn..." deyip biraz bekledikten sonra; 'Ne olursa olsun !' düşüncesiyle, hızlı hızlı, kaldığı yerden anlatmaya devam etti.

" Ya elbise aldık Mert resmimi çekmişti. Çıkışta resme baktım elbise çok hoşuma gitti. Bende aniden boş bulunup..."

Gökçen cümleyi bitirmeden mahcup bir şekilde gözlerine bakarken Koray abi sol eli belinde, sağ eli ile devam et işareti yaptı.

" Eeee boş bulundun ? "

Gökçen biranlığına Gölge'nin gözlerine bakıp tekrar yere çevirdi.

" Boş bulundum yan.....yanağından öptüm. "

Bu kız kimdir ? Muhafızlar'ın nesi oluyordur bilmiyorum ama; Koray abi'nin, sıktığı dişlerinin sesi neredeyse buraya kadar geliyor, içinde ki Gölge gün yüzüne çıkıyor gibi görünüyordu.

" Aaaaaahhhh ! " deyip, askıdaki omzumu tuttuğumda bütün yüzler aniden bana döndü.

Bana yaklaşan Koray abi panikle iki omzumdan da tutup;

" Zeh.... Zehra ne oldu ? " derken meraklı gözlerle askıdaki koluma bakıyordu.

"Bişey yok abi. Ara ara çok şiddetli ağrı giriyor. "

" Tamam tamam. Hadi revire gidelim." dediğinde engelledim.

" Yok yok sadece vurup gidiyor abi geçer birazdan. Doktor bu konuda uyarmıştı zaten."

" İyi peki sen bilirsin. "

Gökçen uzaktan şaşkınca bana bakarken, bilerek, onu kurtarmak için yaptığımı göstermek babında Koray Abi'nin farkına varmamasına özen göstererek tek gözümü kırptım.

Anlamış olacak ki, o'da göz kırparak karşılık verdi.

'Ama ne kırpma ! Maşallah... '

Koray abi aradan çekildiğinde kapalı melekle yüzyüze geldik.

Önümdeki iri adam görüşümü kapatırken onun bana bu denli yaklaştığını görmemiştim.

Yakından koyu yeşil gözleri, sonu görünmeyen bir kuyuyu andırıyordu. Bu kuyuda huzur bulmak için, dilek dileyip bozuk para atmanıza gerek yoktu. Bu kuyu insana huzurdan başka birşey vermezdi zaten. Kuyuya para atıp huzur beklemek ne kadar saçma ise, yeşillere bakmakla huzur bulmak o kadar gerçekti.

Dudaklarını çizgi haline getirdiğinde, huzur veren kuyu hüzne büründü.

" Sen o'sun ! "

Onun bu tepkisine Koray abi merhamet dolu gözlerle tebessüm ederken ' Bu güzellik kim ? ' düşüncesiyle Asel'e başımı çevirdiğimde onunda aynı hâle büründüğünü gördüm.

'Burada birşey anlamayan bir tek ben miyim ?'

Cevap vermekte biraz daha geç kalırsam karşımdaki kuyular su dökmeye başlayacaktı.

Şaşkınca hipnoz etkisi yapan huzura bakıp büyük bir çabayla merak ettiğim o soruyu sormaya çalıştım.

" Be... Ben kimim ? Anlamadım. "

" Sen annemin, kızımın ismisin ! Sen Rahmanım'ın bahsettiği, dualarına giren; acı çekiyorsun diye uykularımızı kaçıran Özel Harekatçısın."

" Kızımın ismisin ? " deyip elimi ağızıma götürerek, açabildiğim kadar açtım.

" Yoksa siz... " derken devamını Koray abi getirdi.

" Evet Zehra. Zümra Karabasan'ın eşi, Zehra'nında annesi. "

İçimden bir ses karşımdaki meleği kucaklamam gerektiğini haykırdığında o sesi kırmayarak, hiç düşünmeden tek kolum ile huzuru kucakladım.

Beni sıka bildiği kadar sıkıyordu.

" Nasılsın iyi misin Zehra ? Rahman'ın bahsettiği o günden beri hiç çıkmadın aklımızdan. Hergün hastaneyi arattırdı bana. Sen bilmiyorsun ama bizim attığın adımdan haberimiz vardı. "

" Söylediklerinize çok şaşırdım. Evet iyiyim hamdolsun. Demek Abim'in adı Rahman ? "

Şaşkınca gözlerime bakan Zümra bir pot kırmış gibi dişlerini sıkıp, boynunu içine çekerek karşılık verdi.

" Aaa bilmiyor muydun ? Evet o çiçekçi kuryenin ismi Rahman. " dudaklarını büzüp kurnazca bir ifadeyle, sessizce güldü.

" Ya size ne diyeyim ben ya ? Demek biliyorsunuz. "

Beni şevkatle koltuğunu altına alarak gülmeye devam etti.

" Evet canım maalesef benim kocam gıcığın teki. " deyip masadaki kızlara yöneldi.

Zümra'nın onlara doğru yürüdüğünü gören kızlar kendilerine çeki düzen vermeye çalışıyordu.

" Bak işte sizden hiç bahsetmediler. " deyip Koray abiye ters ters baktı.

" Ben kıskanmayacağıma söz verdim. Bunu; bu güzellerin burada olduğunu Kübra biliyor mu ? "

Koray abi gülümseyip, başını sağa sola sallayarak;

" Allah aşkına birde o derdi sarma başıma. "

Zümra tekrar kızlara baktı. Onun aksine kızlar ona gözlerini dahi çevirmiyordu.

" Asel tanıştırmayacak mısın ? "

Asel bize yaptığı gibi tek tek isimlerini sayıp devam etti.

" Arkadaşlar benim Timim. Ben İtalya'ya gittiğimde ayrıldık birbirimizden. "

" Hoşgeldiniz bayanlar, memnun oldum. Bu kadar güzel olmasanız daha çok memnun olurdum ama neyse idare edeceğiz artık. " deyip, bir süre güldükten sonra karşısındakilerin gülmediğini görünce ciddileşti.

" Eee espri yaptım neden gülmediniz ? "

Kızlar kendilerini sıkmayı bırakıp, aniden tuttukları kahkahaları patlattılar.

Zümra'nın mutluluğu gözlerinden belli oluyordu.

" Hıhh şöyle ! Şaka yapıyorum ben kıskanmadım. Ailemiz ne kadar büyürse o kadar iyi. Peki neden buradasınız ? Yani yalnış anlamayın. Herbir gurubun görev yerleri farklı değil mi ? " dedikten sonra gözlerini Asel'e çevirdi.

Asel;

" Onlar Avrupa'da görevdeydiler. Burada bir süre Korhan ve Orhan babanın eleğinden geçecekler. " dedikten sonra kızların yüzüne bakıp duruşunu düzeltti.

" Belki biraz Reis'in kazanında kaynayacaklar. "

Zümra kaşlarını kaldırıp alt dudağını ısırdı.

" Ne deyim ? Allah sabır versin kızlar. Orhan ve Korhan babayı bilmem ama eğer ben kocamı tanıyorsam onun sınavını şimdiden geçemediniz."

Asel gözlerini tereddütle Zümra'ya çevirdi.

" Neden ki ? "

" Rahman kahvaltı yapması için uyandıktan sonra yarım saat geçmesi lazım. Bu yüzden evde kahvaltı yaptıramıyoruz ki; bunu sizde biliyorsunuz zaten. "

Zümra 'Ne demek istediğim sen anladın !' der gibi Asel'e bakıp tek kaşını kaldırdı.

Asel biraz düşünüp kızlara döndü.

" Kızlar biriniz çıkıp poğaça falan alın hadi. Hep beraber kahvaltımızı yapalım."

Monitörlerin başında ki Serpil'in araya girmesi, benim heyecanlanmama, kızların ise paniklemesine sebep olmuştu.

" Geç kaldınız. Geldi ! "

Serpil gözleri ile monitörü gösterirken, televizyon başındaki Muhafızlar hariç, herkes ekrana bakıyordu.

" Evet giriş yaptı. "

Hani çocukken düğüne veya herhangi bir organizasyona gidersiniz de annenizin bir işi çıkıp, tanımadığınız birine sizi emanet eder ya ? Belli bir süre sonra gelip, sizin onu gördüğünüzde kalbiniz hızlanır ve aşırı derecede özlediğinizi hissedersiniz.

Şimdi ben tam da o çocuk gibiyim. Günler sonra yabancıların içinde babasının geldiğini gören bir çocuk.

Gökçen'in gözleri korkuyla kapıya odaklanmıştı.

" Eeee neden gelmedi ? Şimdiye gelmesi lazım dı. "

Serpil bilgisayarında yaptığı, yazılım zannettiğim şeyden gözlerini çekmeden cevap verdi.

" Komutanların yanına geçmiştir. "

Afganistan Timi'nin gözleri ne yapmaları gerektiğini sorgular gibi Asel'e bakıyordu.

Gökçen'e baktığımda ise, korku dolu gözleri buğulu camda, ifadesiz bir şekilde bekliyordu.

İşte o tıslama sesi !

Evet görünmüştü ! Üzerinde siyah kapişonlu deri mont, siyah tişört ve füme kargo pantalonun altında yine siyah adidas terrex ayakkabıları ile dimdik duruyordu. Kızları süzdükten sonra, gözleri tek tek odadakilerin üzerinde gezerken Gökçen'e geldiğinde, kaşlarını hafifce çatıp bir süre takılı kaldı. Hiç bir tepki vermeden devam etti.

Ben Asel'in arkasında kaldığım için farketmesi biraz zaman almıştı.

Asel'in arkasındaki yabancıyı görmek için başını yana yatırıp beni farkettiği andaki o yüz ifadesi ve gülen gözleri odanın bütün ambiyasının değişmesine yetmişti.

Kim der ' Bu adam sayısını kendi dahi bilmediği kadar kelle aldı.' diye ?

Kim der 'Bu adam 18 yaşında büyükelçiyi infaz etti ' diye ?

Bende onu taklit eder gibi başımı yatırdığımda, simsiyah gözlerinde ki o sevimli gülücük dişlerine de inmişti.

" Bacııımm ! "

" Abiiimmm ! "

Hani bazı mutluluklar sadece mimiklerden ibarettir ya ! Bazı mutlulukları yaşadığın anda da yüreğin titrer...

İşte Ustam'ın gözlerinde gördüğüm mutluluk bu tarzdandı. Çok samimi, bir o kadarda sıcak bakışlardı bunlar. Özlediğin bir sevgiliye, bir anneye, bir kardeşe, bir bacıya olan açlıktı bu.

Boynum gerilmiş, boğazım düğümlenmişti. Ağabeyimi görmüştüm.

Delicesine özlediğim Çetin Üsteğmen'di karşımdaki.

Sarılmak istiyordum ona, sımsıkı sarılmak. Ağabeyimsiz günlere inat, hastanede çektiğim acılara inat sarılmak istiyordum.

Ama olmuyordu, inancım ve geleneklerim buna izin vermiyordu.

'Sakın açma kollarını.'

Sanki yıllardır tanıyordum onu. Bir insan doğru dürüst tanımadığı insana baktığında bütün bedeni titrer mi ?

Evet titriyordu. Hem titriyor, hemde o eşi gibi sıcacık gözlerinden akan ferahlık içine çekiyordu insanı.

'Çok şükür ! ' der gibi derin bir nefes alarak;

"Nasılsın kardeşim nasıl geçti yolculuk ?"

" Bitmedi abi yol bitmedi çok heyecanlıydım. Hâla'da heyecanlıyım. "

" Çekinmene gerek yok. Artık burada gördüğün herkes senin ailen. "

Zümra Rahman'a bakarak;

" Rahman; gerçekten çok güzelmiş yaşları uyuyorsa Kağan'la aralarını yapalım mı ? " dedikten sonra bana döndü.

" Öyle değil mi Zehra ? Nasıl olur ? "

Başımı yana devirip tebessüm ettiğimde Ustam söze girdi.

" İyi olurduda ! Kağan henüz yirmi yaşında bile yok. " dedikten sonra, ciddileşip, sohbetimizi sıcak bir tebessümle dinleyen Gökçen'e baktı.

" Hele birini baş göz edelimde ondan sonra Kağan'a bakarsın. "

Gökçen başını yere eğerken Zümra araya laf soktu.

" Yarın Rahma'nın annesi ve babası kardeşi Mert'e Gökçen'i istemeye geliyorlar. Sende davetlisin Zehra. "

'Gökçen ??? Rahman abimin kardeşi Mert ??? Hani Gökçen'in şu yanağından öptüğü '

" Aaaaaaaa haklıymışım. " deyip ustama baktım.

" Söylemiştim vallahi söylemiştim.Siz Mert komserimle kardeşsiniz. "

Rahman abim tekrar gülmeye başladı.

" Evet Zehra, biz Mertle kardeşiz. "

Şaşkınlıktan gözlerim yerinden fırlayacak gibiydi.

" Demişti Mert komserim ismimi söylediğimde demişti. ' Benim kanımın canımın, yeğenimin ismide Zehra. ' demişti. " deyip onların güldüğünü gördüğümde kendimi saf bir kız gibi hissetmiştim.

Abim Zümra'ya bakarak;

" Neyse siz isterseniz televizyonun karşısına geçin. Bizde işimize dönelim. Ama sen istersen burada kalabilirsin Zehra. "

Zümra, Şûra ve Gökçen televizyon karşısındaki oturma grubuna geçerken, Kara Muhafızlar da toplantı masasını doldurmaya başladı.

Rahman abim masanın başına geçip yeni gelen kızlara bakarak söze girdi.

" Öncelikle hoşgeldiniz kardeşlerim. Ben herbirinizin gerçek isimlerinizide Kod adlarınızı'da biliyorum. Diğer Kara Muhafızlarla tanıştınız galiba. Benim ismin Rahman Kod adım... " diye devam ediyordu ki kızlar hepbir ağızdan

" Karabasan ! " dediğinde abim şaşkın gözlerini Asel'e çevirdi.

" Biliyorlar Reis. Hani şu Hindistan suikasti." dediğinde abim hatırladığını belli edercesine kaşlarını kaldırdı.

" Tamam anladım. Şimdi; biz masa eğitimlerini hiç sevmemişizdir zaten. Ben sizde ki eğitimi aşağıda, façanızıda sahada görürüm. Burada dört dörtlük olmadan sahaya inemezsiniz." derken Ülkü söze girdi.

" Bizim saha tecrübemiz var zaten efendim. " dediğinde abim ters ters baktı.

" Biliyorum Asel'inde saha tecrübesi vardı. " deyip Asel'e baktı.

" Değil mi Asel ? "

Asel gözlerini masaya indirdi.

" Ev...evet Reis. Ben dersimi aldım. " dedikten sonra tek tek kızlara baktı.

" Oradaki öğrendikleriniz şimdilik bir köşede dursun. Araya girmeden burayı dinleyin. " diyerek Ülkü'yü konuştuğuna pişman etti.

Karabasan ayağa kalktığında masada ki herkes ayaklandı.

" Hadi bakalım poligona iniyoruz. Bakalım neler yapacaksınız ? " deyip arkasındaki ailesine döndü.

" Zümra, Gökçen, Tuğçe, Şura; Hadi bakalım kızlar sizde iniyorsunuz. Yeni başlayanların kulakları silah sesine alışsın. "

Önden Rahman ve Muhafızlar, arkadan ailesi ve biz gizli bir yerden aşağı inen merdivenlere yöneldik.

Aşağı indiğimizde yukarıya nazaran kapalı ve geniş bir eğitim alanı bizi karşılamıştı. Solumuzda kafesli dövüş ringi, onun yanında kondüsyon ve ağırlık aletleri, biraz ilerde atış poligonu ve onun yanında, hem daha büyük, hemde daha zorlu pentatlon sahası vardı.

Abim poligonun karşısında durarak;

" Şimdi herkes kendi silahını çıkarıp koridorlara girsin. Muhafızlar herkes birini alıp kronometresini açsın. Hazır olduğunuzda haber verin. " dedikten sonra sağ kolunun altına Şûra'yı, sol kolunun altına Tuğçe'yi alarak başlarına sıcacık bir öpücük kondurdu.

'Karabasan 30 yaşında, Şura ise 15 veya 16 yaşında ? Acaba Zümra ve Rahman abim Şura'nın koruyucu ailesi mi ? E tabi Zümra 10 yaşlarında doğuracak değil ya.' diye düşünürken atış koridorlarından tek tek hazır olduklarına dair bağırışlar geldi.

Ustam;

" Silahları belinize sokun. " deyip tüm ciddiliği ile dediğini yapmalarını bekledi.

Hepsi hazır olduğunda;

"Sol baştan başlansın, bakalım o silah çekildikten kaç saniye sonra ateşlenecek."

En soldaki Umay'ın yanında Gölge elinde kronometre ile bekliyordu.

Silahlar tek tek patlamaya başlamıştı. Tuğçe ile Şûra'ya baktığımda, her silah patlamasında sıçradıklarını ve gözlerini hızlı hızlı kırptıklarını gördüm. Zümra ve Gökçen ise tam aksine hiç irkilmeden dimdik duruşları ile atışları izliyordu. Askerlik bu ailenin tamamen yaşam tarzı olmuştu.

Atışlar bittikten sonra herkes silahını boşaltıp Rahman abime döndü.

" En iyi atan kim ? Sadece onu söyleyin bana. "

Oğuz abi elini kaldırıp;

" En iyi vuran Elçin kardeş. 2.28 saniyede 10 dan vurdu." derken ses tonundaki memnuniyetsizliği sezmiştim.

Bu bana göre ağızımı açık bırakacak kadar güzel bir sonuçtu; ama bu sonuçtan Oğuz abi gibi Rahman abide hiç memnun olmuş görünmüyordu.

" Zümra ile Gökçen..." deyip yüzlerine baktı.

" Geçin koridora. "

İkiside hızlı adımlarla koridora ilerleyip kulaklıklarını taktılar.

Zümra da tunik olduğu için Gökçen pantalonunun kemerini çıkartıp ona verdi.

Mermiler yatağa yerleştirildikten sonra, Gökçen pantalonunun beline Zümra ise Gökçen'in verdiği kemere silahlarını yerleştirdi.

" Hazırız ! "

Atış yapacakları hedef Afganistan ekibininki gibi 15 metreye çekildi.

Oğuz abi ve Koray abinin komutu ile silahlar çekilip patlatıldı.

Atışlar yapıldıktan sonra hedefler çağırılıp, kronometrelere bakıldı.

Oğuz abinin bu kez yüzü gülüyordu.

Rahman Abim;

" Evet beyler sonuç. "

Sonucu ilk söyleyen Gökçen'in yanındaki Oğuz abi oldu.

" Gökçen 2.85 ile 10 dan vurdu Reis."

Rahman abi ifadesini bozmadan başını sallayıp Zümra'nın sonucunu öğrenmek için Koray abiye baktı.

Koray abi solundaki hedefe parmağını tıklayıp;

" 3.17 ile 12 den vurdu kardeş. "

Rahman abinin memnuniyeti gözlerinden okunuyordu.

" Tamam gelin buraya." dedikten sonra Gölge'ye baktı.

" Gölge koridora geç kardeş. "

Gölge koridora geçerken Rahman abi kızlara döndü.

Zümra ve Tuğçe'yi göstererek;

" Zümra doktor, Tuğçe mimar. Tuğçe'yi bizim komutanımız olan rahmetli babası çocukluğunda bizim eğitimlerimize getirirdi. Tabi ufak tefek onada birşeyler öğretirdi. Zümra ile yaklaşık 6 yıldır evliyiz. Bu zaman zarfında elimden geldiğince birşeyler öğretmeye çalıştım. " deyip koridordaki Gölge'ye baktı.

" Koray sekiz tane Muhafız'ın içinde en zayıf silah çeken ve ateş eden kişidir... "

Koray abi etrafını seyrederken aniden çatık kaşla Rahman abiye baktı.

" Oo hoooo... Bu kadar bayanın içinde söylenecek söz mü bu be kardeşim ? "

Gölge'nin bu isyanına o hariç herkes gülmüştü.

Rahman abim;

" Ama sızmada kimse onun eline su dökemez. " deyip Koray Abi'nin yüzündeki memnuniyeti gördükten sonra devam etti.

" Hadi bakalım Koray. Hazırsan atışını yap. Bakalım 25 metreye kaç saniyede ateş edip, kaçtan vuracaksın ? "

Koray abi yüzünü hedefe dönerken, Oğuz abi yanına geçti.

'Bu neydi şimdi Allah aşkına ? '

Oğuz Abi'nin komutu ile Koray abi silahı nasıl çekti, nasıl ateşledi anlamadık bile.

Koray abi silahını boşaltıp, sorgulayan gözlerle Oğuz abiye bakıp;

" Kaç lan Oğuz ? "

Oğuz abi dudağının tek kenarını kaldırarak alaycı bir gülümseme takındı.

" 0.82 kardeş. "

'Bunlar gerçekten insan değil.'

Afganistan ekibinin ağızları hâla açıktı.

İçlerinden Ülkü öne çıktı;

" Hedefi çağırmayacak mıyız ? "

Oğuz abi;

" Gerek yok ama çağıralım isterseniz." deyip düğmeye bastı.

Hedef gelirken Koray abi umursamayarak Şûra'nın yanına gelip alnından öptü.

Ülkü hedefe bakarken elini istemeden açık olan ağızına götürdü.

" Bu..... Nasıl....." deyip kızlara döndü.

" 0.82 saniyede 12 den vurdu. "

Kızlar hayretle kağıda bakarken Rahman abim söze girdi.

" Sizden bunu istiyorum bacılar. Tetiğin boşlunu silah kılıftan çıkıp hedefe gidene kadar almanız gerekiyor." diyen Alfa'ya gözlerini çevirdiler.

Gözlerindeki dikkat, Rahman Abim'in tecrübelerine ne kadar önem verdiklerini belli ediyordu.

Ben küçükken Rahmetli abim'in babama anlattıkları geldi aklıma.

" Baba bu devlet büyük ama sandığımız kadar büyük değil. Bu devlet'i kolu dünyanın güneyinden kuzeyine, batısından doğusuna kadar uzanıyor. Bu devlet'in derinlerinde infaz timleri var diye tahmin ediyorum. Biz bunlara 'Künyesizler' diyoruz. Derinlerde oldukları için onları görmemiz imkânsız. Bazı operasyonlarda arazide insan kemiklerine ve kokmuş cesetlere rastlıyoruz. Buna üstlerimiz. 'Örgütün kendi arasındaki hesaplaşması.' diyorlar ama hikaye tabi ki bunlar. Ben çatışma esnasında ölülerini kaçırdıklarını biliyorum sırf askerimize moral olmasın diye. Bunu yapan şerefsiz dağda leşini bırakır mı ? Bunu onlar yapıyor. Bana denk gelmedi ama kıdemli komutanlarımız anlatmıştı. Sıkıştıkları anda bazı kimseler yetişiyormuş yardımlarına. Silah sesleri ne bizdeki G3'lere benziyormuş, nede onların AK47'lerine. İş bitip ateşin geldiği yöne gittiklerinde ne bir adam görüyorlarmış nede boş bir kovan. Tabi ki biz dünyada bir numarayız ama o adamlar bu işin sanatçısı. "

Hepsini pürdikkat dinlemiş tek tek aklıma kazımıştım abimin anlattıklalarını.

Şuan o derin adamların yanında olduğuma inanamıyordum.

Birden Zümra'nın dürtmesiyle olduğum yerde sıçradım. Gökçenle birlikte ne zaman yanıma geldiklerini farketmemiştim bile.

" Ayy nolur kusura bakma dalgın olduğunu farketmedim."

" Yo yo estağfurullah. "

Rahman abim başını çevirmiş gülümseyen gözlerle bana bakarken, Zümra'da gülen yüzünü ondan çevirip ışıldayan gözleriyle konuşmaya başladı.

" Şey diyecektim ! Gökçen'e Rahman kıyamadı izin verdi. Alışveriş yapacağız. İstersen sende bize katıl. Ne dersin ? "

Gelen teklif karşısında patlayan mutluluğumu içerde sıkıştırmaya çalıştım.

" Ta..... Tabiki gelirim. Artık tek kolla idare edeceksiniz beni. "

Gökçen ileri atılıp boynuma sarıldı.

" Çok teşekkür ederim gerçekten çok sevindim. Koluna gelince; biz etrafımızda böyle insanların olmasına alıştık."

Zümra kollarını iki yana açıp;

" Kızlar oyalanmayın sessizce sıvışalım kocam kararını değiştirmeden. "

SON...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%