@batingam
|
Asel'den... Doğarsın, iyi veya kötü, öyle veya böyle yaşarsın, vaktin dolduğu zaman da bütün sahip olduklarını, bütün yakınlarını bırakıp gidersin. Geriye baktığında ilkokul öğretmenini, sıra arkadaşını, hatta ilk kaleminin hangi renk olduğunu dahi hatırlarsın. Bunun ne zaman olacağını şüphesiz Rabbim bilir ama kaç yaşında olursanız olun, ecel kapınıza geldiğinde ölüm döşeğinde bile bütün bunların ilk günki gibi aklınızda olacağını biliyorsunuz değil mi ? Görürsün veya görmezsin; Azrail kapıdan içeri girip parmak uçlarından ruhunu çekmeye başladığında herşeyin farkına varırsın. Kimisi kalbindeki aşkla Zülcelal'e kavuşmak için can atar, kimisi ayaklarını çekmeye çalışır ama nafiledir. Ne villa, ne köşk, ne de onca para. Bütün bunları geride bırakıp kefeninin arasına sıkıştırdığın sevapların ve günahlarınla Hak'ka yürürsün. Herşey için çok geçtir. Bütün geride bıraktıkların bir rüyaydı. Ebedi hayat şimdi başlıyordu. O gitmişti. Bütün sevenlerini, yarenini geride bırakıp alnının akı ile Hak'ka yürümüştü. Bugün Ozan komiser'in şehadetinin kırkıncı günüydü. Nişanlısı Nilgün evinde Yasin-i Şerif okutmuş, Mert ve Kürşad'da kurbanlar kesip son görevleri olarak Mevlid-i Şerifini okutmuştu. Mert ve Kürşad, Ozan'ın vefatından sonra eve girememişlerdi. Mert yirmi gün ağabeyinin yanında, ağabeyinin zorlaması ile kalmıştı. Kürşad'a ısrar etmelerine rağmen o polis evini tercih etmişti. Sonrasında iki kardeş daha fazla birbirinden ayrı kalamayarak, Reisle aynı mahallede yeni bir daireye yerleşmişlerdi. Rahman Abi ne kadar ' Mevlid benim evimde olacak. ' desede Korhan Baba buna müsade etmedi. Geniş bahçe olabildiğince polisle kaplanmış, beklenenden çok fazla insan gelmişti. Muhafızlar kiralanan masa ve sandalyeleri yüklemeye yardım ederken bayanlarda sona kalan işleri tamamlamış bahçedeki ahşap masaya kendilerini zor atmışlardı. Kürşad ! Eski esprili, doğal komik Kürşad'dan eser kalmamıştı. Onun bana olan o uyuşturucu bakışlarını ilk Cizre operasyonundan sonra Reis'in bana ceza niteliğindeki attığı o dayak esnasında yakalamıştım. Hiç bir zaman bu işlerle bir alakam olmadı ama Kürşad farklıydı, bir o kadarda uzak. Ne yapsın beni ? Bugün varım yarın yokum. Ne diyecek ailesine " Ben 26 yaşında, sayısını bilmediği kadar kelle almış bir kıza aşık oldum. " mu diyecek ? Bu çocuk bana aşık oldu. Sırf bu yüzden söyleyemiyor, ısrarla unutmaya çalışıyordu. Kendime yediremesemde apaçık ortadaydı. Ne yapsın ki beni ? Ben yerinde olsam akşam eve gittiğimde şarjörüne mermi dizen bir eş değil; 'Bugün canın ne istiyor, ne yapayım sana aşkım. ' diyen bir eş isterdim. Şu kırk gündür ne Mert'in, ne de Kürşad'ın hiç birşey gözünde yoktu. Kürşad'ın utangaç bakan gözleri artık umursamaz olmuştu. 'Olsun bana buda yeter. ' ' Ya ne diyosun sen salak ? Bırak çocuğun peşini. Seni ne yapsın o ? ' " Gençler ellerinize kollarınıza sağlık, hakkını helâl edin. Sizin içinize yakışmıyoruz. Biz içeri geçelim siz genç gence oturun. " Korhan Baba'nın bu çıkışı çam masanın üzerindeki budaktan gözümü çekmeme sebep oldu. Zümra; " Yok baba saat daha erken bizde bizim oraya geçeriz. Sende erkenden yat uyu çok yoruldunuz. " dedikten sonra masadakilere dönerek devam etti. " Hadi hanımlar ve beyler ! Kış olmasına rağmen havada bahar havası var. Üşüyenlerede şallarımız mevcut, bizim orada büyük semaverimizde var. Çay demler içeriz. " Nilgün; " Babamı aradım. Beni almaya gelecek." " Olmaz cicim ! Hemen ara geri dönsün, bugün benim misafirimsin." Nilgün tam itiraz edecekti ki, Zümra zaten iri olan yeşil gözlerini dahada irileştirerek Nilgün'ü susturdu. " Sandalye yetmez ama kalabalığız. Şuradan dört-beş tane kapıp gelin. " Afganistan ekibi bu geniş aileye bayağı alışmıştı. En önde elinde sandalye ile yürüyen Zümra'ya doğru hızlı iki adım atarak; " Zümra kalabalığız biz gidelim. " Zümra arkaya hiç bakmadan; " Eee onun için sandalye götürüyoruz. İtiraz istemiyorum. Karanlık olsada saat daha sekiz. Etrafımızda rahatsız olacak evde yok. Çayda içeriz, halayda çekeriz. " Kızların içinde en sesli gülen Gökçen'di. " Yerim gı ben seni. " dedikten sonra öne doğru koşup dişlerini sıkarak Zümra'nın al yanaklarına makaslarını geçirerek var gücü ile sıktı. " Dur kıııızzz çok acıdı !" Zümra bağırmasada, sesi azda olsa yüksek çıkmıştı. Bir bayanın sesinin yüksek çıkması Rahman Abi'nin sevmediği huylardan biriydi. Zümra dahil, onu tanıyanlar arkaya doğru baktığında bir çift çatık kaşla karşılaştık. Zümra Gökçen'e dirsek atıp; " Şebek senin yüzünden dayak yedim. " dedi. " Ne dayağı kızım ? Adam kaşlarını çattı sadece. " Zümra çimlerin üzerinde hem yürüyor hem Gökçen'e karşılık veriyordu. " O benim için dayaktan beter canım. Evlenince sende anlarsın. " Bir bahçeye göre uzun bir yürüyüşten sonra sonunda Zümra'lara açılan bahçe kapısından içeri girdik. Korhan baba ve Rahman Abi'nin evleri tek tip, çatı katı ile birlikte üç katlı, büyük, müstakil bir evdi. Her ikisininde çok ama çok geniş bir bahçesi vardı. Çok kalabalıktık. Sadece bizim kızlar, ben ve Muhafızlar onsekiz kişiydik. Kürşad, Mert, Gökçen, Nilgün, Koray abi ve eşi Kübra'da yanımızdaydı. Biz sandalyelere kurulurken Korhan Albay'ın bahçesine açılan kapıdan tekrar ses geldi. Arkamızı döndüğümüzde Muhafızlar, Mert ve Kürşad'la gözgöze geldik. Bizim onları gördüğümüzde aniden ayağa kalkmamız Nilgün'ün dikkatini çekmiş gibiydi. Rahman abi önce Nilgün'e sonrada bize bakarak; " Oturun kızlar rahat olun biz elimizi yıkayıp gelelim. " dediğinde tekrar yerleştik. Kübra etrafına bakınıp; " Koray nerede Rahman ? " dedi. Rahman Abi arkasındaki Muhafızlar'a bakıp tekrar Kübraya döndü. " Bilmiyorum ki; bende size yardım ediyor sanıyordum." Kübra; " Allah Allah nereye kayboldu ki bu şimdi ? Biraz önce sizinle kamyonete masa yüklüyordu. " Rahman abi umursamaz bir tavırla elini sallayarak. " Boşver yirmibeş senedir benim ömrüm onunla böyle geçti. Bakalım nereden çıkacak ? Sende alış. " Kübra gülerek başını sağa sola sallayıp bize döndü; " Dört yıldır evliyim, Rahman'la Koray'ın güzelce sohbet ettiğini görmedim. Durmadan tartışırlar. O onu kızdırır, o onu. " Ömer abi bahçedeki çeşme sırasını beklerken cevap verme gereği duydu. " Biz yirmi yıldır görmedik yenge. " Kızlar gülerek tekrar yerlerini alırken, erkeklere de karşımıza sandalyeleri dizip yer yapmayıda ihmal etmediler. Ellerini yıkayan baylar Gökçen'in tek tek koparıp dağıttığı kâğıt havlular ile kurulanıp onlar için hazırlanan sandalyelere geçiyordu. Zümra semaver dahil herşeyi hazır ettiğinde Rahman'a seslendi. " Rahman semaveri yakar mısın ? " Rahman Zümra'nın bu teklifine tebessüm edip semavere yaklaştı. Gökçen'den aldığı bir yaprak kâğıt havluyu ateşleyip oldukça büyük semavere atacaktı ki sokaktan büyük bir gürültü geldi. Herkes sıçrayıp o yöne baktığında bir ses duyuldu. " La hacılar korkmayın varil düştü. Sıkıntı yok kontrol bende. " Perde duvarın diğer tarafından gelen sesin sahibi Koray Abiydi. " Sağolasın dayı Allah razı olsun." dediğinde kamyonetin sesi uzaklaraşarak kayboldu. Sokak kapısını açıp omuzunda varil ile içeri girdiğinde Rahman abi Kübra'ya bakıp; " Al işte ben demedim mi ' Bakalım nereden çıkacak ? ' diye ? " dedikten sonra semaverin dumanından yanan gözlerini kaşıyıp Koray Abi'ye döndü. " Koray ne yapacaksın oğlum onları ? " Koray omzundaki varili aşağı indirip Kızlara döndü; " Ne bakıyonuz kız ? Dışarda bir tane daha var onuda siz omuzlayın. Hadi bakalım. " Afganistan gülleri bahçe kapısına doğru giderken arkalarından kendikendine konuşmaya başladı. " Tospalar öyle bakıyolar. Ben sizin bu saatten sonra komutanınızım. " Rahman Abi'nin öksürüp gözleri ile Nilgün'ü işaret etmesiyle Koray abi alt dudağını ısırıp kendini toparladı. " Yani şirkette, muhasebe şirketinde..." Nilgün'ün 'Yav He he !' der gibi alaycı gülümsemesi ile Koray abi mahcup bakışlarını Alfa'ya çevirdi. " Şey diyorum Kanka... Bunları bizim petroldeki pompacıya tembih etmiştim. Bir saat önce hazır diye beni aradı. Bende gittim orada yanlarına delik açtım. Ortaya atar içinde ateş yakarız. Birinide kendi evime götüreceğim. Hıı ? Ne diyon ? İyi düşünmüşüm değil mi ? " Herkes cevabını merak ettiği Rahman Abi'ye gözlerini çevirirken, o Koray Abi'ye gözlerini dikmiş öylece bakıyordu. Onun bu bakması bile gülüşmemize yetmişti. Koray abi gülenlere yan yan baktıktan sonra onlara birşey diyemeyerek dışardaki varilide diğerinin yanına getiren Afganistan Muhafızlarına elleri belinde bakıp; " Siz gülmeyin delerim beyninizi. " " Emredersiniz komutanım. " Kızların bu cevabı semavere üflemek için eğilen Rahman Abi'nin tekrar dikleşmesine neden oldu. Onun bu tepkisine kızlar boynunu büküp sandalyelerine otururken Koray abi de semaverin yanına yaklaşarak sorusunu yineledi. " Hemi bıro ? İyi ettim değil mi ? " Rahman abi en sonunda pes edip; " Tamam Koray iyi ettin kardeşim. Yeterki bana Kanka, Bıro falan deme Allah aşkına. " " İyi tamam hacı. " deyip Kübra'ya dönen Gölge; " Hatun çocukları ne yaptın ? " " İçerde Şûra'larla televizyona bakıyorlar. " " Tamam bende şu varili ateşleyim. " Rahman Abi yanından ayrılan Koray abiye arkasından seslendi. " Oğlum odunu nerede bulacaksın ? " Gölge yüzünü Rahman abiye dönme gereği duymadan cevap verdi. " Geçenlerde Korhan Baba'nın bana ceza niyetine kestirdiği odunlardan alacağım. " Lan o adam onları şömine için ayırdı. " Gitgide uzaklaşan Koray sesini yükseltip cevap verdi. " O adam şömineyi yakana kadar biz bir ceza daha yeriz kings......pardon kanka..." Koray Abi'nin bunu Karabasan'ı sinirlendirmek için yaptığını herkes bildiği için kaldıkları yerden gülmeye devam ettiler. Kübra Rahman Abi'ye bakıp; " İçinizde Korhan Baba dan en çok dayak yiyen kim Rahman ?" Rahman abi ve Muhafızlar timi hiç düşünmeden hep bir ağızdan cevap verdi. " Korayyy ! " Bu çıkışa herkesle beraber cevabı veren Muhafızlar'da sesli bir şekilde gülmüştü. Kübra yapmacık bir utançla elini alnına atıp başını ' Ahh ! ' edercesine salladı. " Çok ezmişsiniz kocamı çoookk ! " Ömer abi; " Senin kocan her defasında kendikendini ezdi kardeş." Kübra tam birşey söyleyecekti ki Koray Abi çıktığı bahçe kapısından kucağında odunlarla geri geri tekrar girdi. " Kızlar koşun kolum koptu. Kapının önündekileride siz alın. " Rahman abi semavere bir parça odun atıp; " Oğlum misafir onlar yeter daa..." Koray Abi kucağındaki odunları indirmeden kaşlarını çattı. " Bende misafirim noldu ki ? " Yine pes eden Rahman abi olmuştu. " Sana laf yetiştirmeye halim yok Koray. Ne yapıyorsan yap. " Ülkü; " Önemli değil abi biz taşırız. Elimize yapışmıyor ya." Rahman abi Ülkü'ye bakıp başını salladı. " Daha geride sizin bundan çekeceğiniz çile. " Koray abi varili ortaya çekip odunları doldurmaya başlarken, bizde Zümra'nın verdiği akıl ile sandalyeleri varilin etrafına çember şeklinde dizdik. Ne güzel bir ortam ! Ev sahibi çay demliyor, ev hanımı gülen gözleriyle malzemeler çıkarıyor, Kara Muhafızlar'ın doğal komik Gölgesi bir yandan ortamızda kocaman bir ateş yakmaya uğraşıyor, bir yandan da varil işini düşündüğü için yapılan övgülere omuzlarını kabartıyordu. ' Kürşad ! ' İlk defa şimdi samimi bir gülüşünü yakalamıştım. Mert'in Gökçen'i vardı ama Kürşad'ın elini tutup destek olacak kimsesi yoktu. Ona dalmış giderken, o da Koray abi'ye gülen gözlerini aniden bana çevirdi. Ne yapacağımı bilemeyip birileriyle konuşmak için sağıma soluma baksamda benimle konuşma niyetinde olan kimseyle karşılaşamadım. Kürşad'a yapmacık bir gülümseme attıktan sonra gözüm Rahman Abi'ye kaydı. Gözgöze geldiğimizde şüpheli bir şekilde kaşlarını çatan Reis, benden sonrada Kürşad'da göz gezdirdi. Kürşad herşeyden habersiz diğerleriyle birlikte, tüm dikkatiyle ortada birşeyler anlatan Koray Abi'yi dinliyordu. Başımı çekinerekte olsa Karabasan'a yeniden çevirdiğimde semaverin bacasından çıkan ateşin şelvesi yüzünü daha da bir ürkütücü yapmıştı. İşte korktuğum şey başıma gelmişti. Çağırmıştı, başı ile bana gel işareti yapmıştı. Ne yapacağımı bilemeyerek terleyen avcumu kot pantalonuma sildikten sonra yanına gittim. Hiç bir şey söylemeyip, sanki en derinlerde Kürşad'ı arıyormuşcasına gözlerime bakıyordu. " Normalde... " elini ısıtıyormuş gibi semaverin ateşine tutup, ortada büyük ateşi yakan Koray Abi'ye bakarak devam etti. " Normalde Koray ateşle oynuyor gibi görünüyor ama; ateşle oynayan sensin Kızılİnci. " Hiç birşey söylemeyip başımı yere eğdim. ' Hı benim kalbim taş değil mi ? Ben sevemem. ' " Ama gir o ateşe Asel hanım. Pişman olmayacaksın. " dediğinde ağızım açık şekilde başımı kaldırıp yüzüne baktım. O herzaman ki güven veren gülücüğü karşılamıştı bakışlarımı. " Ne...... Ne yani kızmadın mı Reis ? " " Yok kardeş neden kızayım ? Rabbim yazmış bu sevdayı alnına." Gözlerini hiçbirşeyden haberi olmayan Kürşad'a çevirdi. " Ee ne zamandır böylesiniz ? Neden açmadınız bize ? " " Yo....yok abi yalnış anladın. Biz çıkmıyoruz." " Ne çıkması kız ? Nereye çıkıyosunuz ? Sevda sevdadır çıkmak neymiş ? Heveslenmeyin şöyle şeylere. " " Özürdilerim Reis. Şey yani şüpheleniyorum ama ne benim ondan, ne de onun benden haberi var." Bunu söylerken Zümra'nın elinde büyük bardak tepsisi ile geldiğini gördüğümde cümlemin son kelimelerini kısık sesle söylemiştim. Bizim baktığımız yöne baktığında yüzünü gülücük kapladı. " Ne kaynatıyosunuz siz ? ". Rahman Abi; " Yok birşey Zümra. Abi kardeş dertleşiyoruz." Zümra gözlerini kısıp Rahman Abi'ye hınzırca baktı. " Kocam ben senden bunu nasıl olsa öğrenirim. Söyle hadi. " Karabasan yüzünü bana çevirdiğinde bakışlarındaki gurur gözümden kaçmamıştı. " Asel gönlünü kaptırmış." demesi ile Zümra'nın ve benim gözlerimiz aynı an da açıldı. " Ya Abi sırrımı açtın ama ! " " Bu sır değil ki ben yakaladım seni. Eğer sen bana gelip içini dökseydin o zaman sır olurdu. O yüzden sakınca yok." Zümra samimi bir şekilde koluma girdi. " Tebrik ederim bitanem." " Ya ortada daha birşey yok, sadece bakıştık." " Tamam işte olmuşsunuz siz. " Rahman Abi beni daha fazla utandırmamak için araya girdi. " Hadi Zümra, demini almıştır. Çayları doldur, gelin hanıma verde dağıtsın. " ' Gelin hanım ? ' Bunu söylediğinde heyecandan elim ayağım tutmaz oldu. ' Allahım bu neydi şimdi ? ' Derin bir nefes alıp Reisime karşı çıkmadan çay demlerini dolduran Zümra'ya yaklaştım. Biz çayları doldururken Kübra ile birlikte kızlarda çayları dağıtmak için semaverin başına geldi. Varilde kocaman bir ateş yakılmış, sandalyeler etrafına özenle dizilmiş, kardeşlerimiz yerine yerleşmiş sırada tatlı bir sohbet vardı. Bu sohbeti açan Nilgün'ün yanına oturan, ev sahibesi Zümra olmuştu. " Ee Nilgün iyisin değil mi ? " Nilgün çayından bir yudum alıp tebessümün oldukça yakıştığı gözleri ile Zümra'ya baktı. " İyim. Teşekkür ederim Zümra çok güzel geçti. Hepiniz hakkınızı helâl edin. " Söze giren Koray abi oldu. " Ne hakkı kardeşim ? Ozan hepimizin kardeşiydi bu ona karşı boyun borcumuzdur. " Nilgün şüpheli gözlerini Koray abiye çevirerek; " Siz ne kadar çok tanıyordunuz ki Ozan'ı ? " Koray abi lafı toparlamasına yardım etmeleri için Rahman Abi'ye baktı. Reis kaşlarını çatmış; 'Sen pisledin, sen temizle.' dercesine bakıyordu. " Mert'le sık sık gelirdi bizim büroya oradan tanıyoruz. " Nilgün hiç inanmışa benzemiyordu. ' E kız sonuçta öğretmen, cahil cuhela bir insan değil ki. Hep fit, uzun boylu, kaslı insanlar. Cenazede ve uzaktanda olsa mezarlıkta da görmüş. Birde burada kızların ' Emredersiniz. ' Koray abi'nin ise ' Ben sizin komutanınız sayılırım' demesi Nilgün'ün şüpheli bakışlarını haklı çıkartıyordu. " Bırak şimdi büroyu abi. Gölge hanginiz ? " Hiç kimseden ses çıkmayınca Nilgün sağına soluna bakıp Afgan Güllerini göstererek devam etti. " Bu kızlar yabancı değil bizzat sizin emrinizdeki askerler. Evet Gölge'yi soruyorum; çünkü o adamın, o'nun ellerinde beleren gözleri bir hafta rüyama girdi. Evet Gölge kim ? Madem Zümra beni almak için gelen babamı tekrar göndermemi istedi, hadi sizi tanıyayımda kardeşiniz olayım." Koray Abi Rahman abimin işaretinden sonra konuşma gereği duydu. " Nilgün bu şeyler ulu orta konuşulacak şeyler değil kardeşim...." diye devam ediyorken Nilgün sözünü kesti. " Gölge sen misin abi ? " Koray Abi Alfa'ya bakıp eli ile Nilgün'ü gösterdi. " Konuşturmuyo Reis." deyip başını hızlı bir şekilde Nilgün'e çevirip devam etti. " He benim, rüyalarına giren Gölge benim." Nilgün teşekkür babında iki gözünü kırpıp; " Peki Karabasan kim ? Onun telkinlerinin benim yatışmama çok faydası oldu." Gölge; " Tamam artık. Bunu başka zaman uygun bir yerde konuşuruz." Nilgün bu kadarının fazla olduğunu düşünüp; " Tamam abi teşekkür ederim. " " Ben teşekkür ederim kardeşim. Derdin derdimizdir. " Zümra Nilgün'ün dizindeki eline elini atarak yanyana oturan Mert ve Gökçen'e bakıp, konuyu değiştirme gayesi ile çıkış yaptı. " Eee ! Çifte kumrular sizin hayat nasıl gidiyor ?" Zümra'nın bu beklenmedik çıkışına Mert utanır gibi olurken Gökçen Mert'e sıcak bir bakış atıp Zümra'ya döndü. " Hiç olmadığımız kadar iyiz. " Zümra; " Seni iyi yapan Mert mi yoksa içindeki duygu mu ?" deyip cümlenin sonunda bir sıcak bakışta Zümra'dan Reis'e gitmişti. " Tabi ki içimdeki duygu. Mert'de o duygunun bitmez tükenmez kaynağı. " Koray Abi'nin söze girmeye hazırlanırken Rahman abiye bakışı soracağı sorunun hınzırca birşey olduğunu açığa vuruyordu. " Şimdi Gökçen seni Mert'e Rahman verdi ya." Gökçen; " Eeee abi ? " " Rahman hanginizin kayınçosu oluyor hacı ? " Gökçen elini ağızına götürüp kahkaha atarken, peşinden herkes onu takip etmişti. Kimi Koray abiye bakıp gülüyor, kimi Rahman Abi'nin ona ters ters bakışını seyrederek. Kimi gözünden gelen yaşı siliyor, kimi kasılan karnını tutup gelecek olan cevabı bekliyor. Mert; " Bana ne bakıyorsunuz ? O benim Abim." Zümra gayet ciddi bir şekilde; " E tabi ki Mert'in ağabeyi, Gökçe'nin kaynı oluyor." Gökçen boynunu büküp, içtenlikle Rahman abiye baktı. " O ve diğer abilerim, benim hem ağabeyim, hem babam olmuşlardır. Tıpkı ana-baba hakkı gibi onların hakkını ödeyemem. Ne kadarda Mert ile nikahlı olsamda Rahman Abim'e ' Kaynım' demem çok uzak kaçar. O benim canım, ağabeyim." Gökçe'nin bu konuşmasına sohbetin başından bu yana hiç konuşmayan Reis minnetini elini göğüsüne vurarak gösterdi. Gökçen Koray Abi'ye bakıp; " Şimdi sen bana söyle Koray abi; Benim Mert'e hissettiğim duygunun adı ne ? Sonuçta sende severek evlendin. Tanıyorsundur bu duyguyu. " Gölge iki elini dizine koyarak yaslandığı sandalyesinden öne doğru toparlandı. " Bunun adı aşk Gökçen. " Gökçen gelen cevap karşısında aniden alkış tutmaya başladı. Tabi diğerleri durur mu ? Koray Abi gülerken, alkışı başlatan Gökçen tekrar durdurdu. " Onu demiyorum abi. Aç bana, uzunca anlat. Bize aşkı anlat abi." Koray Abi derin bir nefes alıp Kübra'ya uzunca baktı. Kübra tek dirseğini sandalyenin arkasına atıp merakla Koray Abi'nin dilinden dökülecek sözcükleri beklemeye başlamıştı bile. " Aşk aldığın değersiz nefesin çok değerli olduğunu bilmek, aşk sebepsiz yere titremektir, sana varolduğunu ve değerli bir insan olduğunu gösterir." dedikten sonra hâla birşeyler bekleyenlere döndü. " Yeter daha ne bekliyorsunuz ki ? " Gökçen dudağını büzüp; " Vay be abi güzeldi ama daha uzun olsa daha iyi olurdu." Geçen süre zarfında herkes kısada olsa aşk hakkında birşey söylerken sıra Reis'e gelmişti. Gökçen; " Rahman abi sende söylesene birşeyler." Kollarını göğüsünde bağlayan Rahman Abi başını bıkkınca sağa sola büküp cevap verdi. " Yapma Gökçen ne aşkı ? Evlenip çoluğa çocuğa karışmışız. Aşk konuşacak zamanı geçtik." Zümra Rahman Abi'ye bakıp, yapmacık bir o kadarda şirin bir şekilde dudaklarını büzdü. Gökçen; " Hahh ! Allah aşkına Abi sanki yaşlanıp bastona düştün. Aşkı gözlerinde gördüğüm ilk kişi sensin. Lütfen anlat hadi." Çaylar tazelenip, kurabiyeler gelirken, Reis çay bardağını eline alıp olduğu yerde dikleşti ve her sözü gibi eşsiz olan o sözcükler dudaklarından dökülmeye başladı. " Bakın, çıkıp aşığın biri ne demiş ? ' Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban...' bu söz ilk duyduğumdan bu yana hep aklımdadır. Düşünsenize o basit gördüğünüz kalem bir yahudi başkanın eline geçiyor, bir imzasıyla binlerce müslüman katlediliyor, o kalem nice yiğitleri idam sehbasına götürüyor, haksız yere kaç tane aslan parçasının canını alıyor. Kullanmasını bilen zengini dahada zengin yapıyor, cahili yanlış bir imzası ile borca boğup intihara kadar vardıra biliyor." dedikten sonra derin bir nefes alıp Zümra'nın eşsiz güzellikteki gözlerine bakarak, tılsımı altına alan sesi ve sözcükleri ile devam etti. " Ama o herşeyi yapan illet aşkı kâğıda dökmeye geldimi çatlayı veriyor. Gündüzü geceyi bile aşkının yüzünde görüyorsun, arkasını döndüğünde gece, yüzünü döndüğünde günlük güneşlik. Başkasının gülmesini onun bağırıp çağırmasına değişmezsin. Zümra Korhan baba'nın elinde büyüyen, gözünden sakındığı bir emanet, bir güldü. 'Yapma Rahman, Korhan Albay parçalar, en önemlisi sana kızar, küser, kaşını indirir Rahman yapma.' dedim ama bu illet bırakmadı yakamı. Gözümü yumsam Zümra, güneşe baksam Zümra, yemek yesem Zümra. Rabbim o ateşi kalbine koyduğunda geçmiş olsun, yapacak hiç birşeyin yok. Zümra benim için bir yoldu, yalnış olduğunu bile bile yürüdüğüm bir yoldu. Ama bazen yalnış yol, sizin gideceğiniz yerdende daha güzel bir yere çıkarabiliyor..." Rahman abi devam ediyordu ki nasıl olduğunu göremediğimiz bir sebeple çay dolu bardak kucağına döküldü. Ufak bir zıplayıp elini pantalonuna atsada ilk baktığı kişi çoktan yanına gelen Zümra olmuştu. " Bişey yok Zümra iyiyim. Gerçekten iyim ." Zümra kocasının elini bırakıp tekrar Nilgün'ün yanına geçerken, Rahman Abi'de sözünü yarıda bırakmamak için ıslak pantalonla, kalan konuşmasına devam etti. " İşte bazen elin ayağın dolaşabiliyor. Ama ilk baktığın kişi aşkın oluyor. Çünkü seni acı çekerken gördüğünde o beş kat daha acı çekiyor. Sen ise kucağına dökülen çayın acısını bırakıp onun gözlerine bakarsın ' Korktu, canı yandı, senin için çok üzüldü.' diye. O gözlerdeki acı daha bir yakar seni. Askersindir ! Eğer yarenin esmerse kara taşlarda onun yansımasını görürsün, kumralsa bastığın toprakta, sarı ise güneşin o benzersiz nurunda, kızılsa ateşin sıcaklığında onu görürsün..." dedikten sonra Sol tarafında kalan Kürşad'a bir kaç saniye bakıp; " Kürşad ! " Aşk sözcüklerinin arasında Kürşad'ın ismini duyduğumda kalbim hızlanmaya başladı. Kürşad gözleri yerde, yüzünde saf bir tebessüm, soğuyan çayına aldırmadan Reis'in söylediklerini pür dikkat dinliyordu. İsmini duyduğunda aniden başını kaldırıp yüzüne bakarken Rahman abi devam etti. " Kürşad geç kalırsan eğer içindeki o kızıl ateş seni öyle bir yakar ki hayata küsersin, ömrün keşkelerle geçer kardeş. Dediğim gibi bazen yalnış bildiğin yollar seni çok daha güzel yerlere götürebilir. " dedikten sonra Kürşad'ın şaşkın bakışlarından gözlerini Gökçen'e çevirip göz kırptı. " Nasıl Zeytin, oldu mu ?" Gökçen hayranlıkla Rahman Abi'yi seyrediyordu. " A.....abim çok iyidi yaaaa. Gerçekten çok güzeldi." Kübra; " Gerçekten mükemmeldi." Zümra tutulmuş dil, dolmuş bir çift muhteşem ötesi göz ile Rahman Abi'ye bakıyordu. Onun gözlerindeki hayranlığı gördüğümde aklımdan tek geçen dua; 'Allahım, Rabbim nasip et. Banada nasip et bu bakışı.' olmuştu. Koray Abi; " Rahman ! " Reis sağındaki Koray Abi'nin gözlerine baktığında devam etti. " Oğlum benim gibi sende kısa geçemedin mi ? " " O ne demek lan ?" " Ne ya kardeşim ? Dili dönen var dönmeyen var. Kübra şimdi eve gittiğimizde başımın etini yiyecek. Ben gibi kısa geç gitsin." Koray Abi'nin bu çıkışına o hariç herkes gülmüştü. Çareyi erkekler tarafına bakıp sitem etmekte buldu. " Gülün bakalım gülün. Evlenince görecem ben sizi zübbeler." deyip Kürşad'a baktı. " Hadi bunlar gülüyorda sana ne demeli ? " Kürşad ciddileşip; " Ne oldu ki abi ? " Koray Abi Kübra'ya bakıp; " Kübra bu böyle olmayacak, siz Zümra ile bunun işe bi el atın." 'Allahım yaaa... Ne diyo bu adam ? ' Kübra bana bakıp kurnazca gülerken, içine girmek için yerin yarılmasını bekler olmuştum. Belki iki yıldır bakışıyor ama bir türlü açılamıyorduk birbirimize. ' Ama ilkönce onun açılması gerekiyor değil mi ? Kız oturaklı olur, nazlı olur, ağırbaşlı olur, sevdiğinin gelmesini bekler.' Kürşad ile yine gözgöze gelmiştik. Bu kez bir farklılık vardı. Herzaman gözgöze geldiğimizde kaçamak bakışlarını kaçıran Kürşad bukez büyük bir hayranlıkla sürdürüyordu. Ayaklarımdaki damarın dahi attığını hissedebiliyordum. Rahman Abi ayağa kalkarak; " İzninizle ben bi üzerimi değiştireyim." deyip yanımdan geçerken yüzüme bakmadan konuştu. " Gözünaydın artık seninde bir esmerin var. İnşallah güneydoğuya görev çıkmaz." " Neden Abi memleketin heryeri bizim." Rahman Abi alaycı bir şekilde tıslayarak güldü. " Onu demiyorum bacım. Güneydoğuda kara taş çok." deyip eve doğru ilerlemeye başladı. 'Gerçekten öylemi olacaktı. Artık kara taşlarda Kürşad'ı mı görecektim ? ' Oğuz'dan... " Hayırdır Koray Rahman gelmedi mi ? " Koray televizyonun karşısına tam oturacakken yarıda durup ters ters yüzüme baktı. " Ne oğlum bu hal ? Ters tarafından mı kalktın ? Küfür etmedik ya Rahman'ı sorduk. " " Sorma onu bana ! Cinler tepeme çıkıyo." Deri koltuğun gıcırtısıyla öne doğru çıkıp şaşkınca yüzüne baktım. " Lan oğlum ne oldu söylesene ? Yine kavga mı ettiniz ? " " Gece üçe kadar Kübra başımın etini yedi. Yok efendim Ben Kübray'ı, Rahman'ın Zümray'ı sevdiği kadar seviyormuymuşum, yok efendim aşkı ne güzel tarif etmişmiş. Ben biliyordum ama; başıma bunun geleceğini vallahi biliyordum." Sabah mahmurluğumuzu üzerimizden atmak için biraz daha kızdırmak gayesi ile hamle yaptım. " Ama harbi güzel konuştu adam haa ? " Koray başını çevirip yüzüme baktığında gözlerindeki ateşi görebiliyordum. " Oğuz ağızına sı**rım beni zıvanadan çıkartma. " Kendimi sıkıp gülmemeye çalışarak, tüm ciddiyetimle konuyu yine Rahman'a getirdim. " Tamam oğlum nerede Rahman ?" " Biraz geç gelecek Şûra'nın okuluna uğrayacakmış. " Koray kumandayı eline alıp televizyonu açtıktan sonra kızdığında daldığı o muhteşem şivesi ile kendi kendine mırıldandı. " Galem aşgı yazmaya gelince çatlıyomuş. Ben sana ne deyim Rahman ? Garıyla düşman etti beni gece vahdı ya la." " Hayırdır Koray kavga mı ettiniz Rahman'la ?" Sesin geldiği yöne baktığında Koray ile birlikte bizde ayağa fırladık. Koray hiç beklemeden cevap verdi. " Yok komutanım ne kavgası ? Herkes bir yana Rahman bir yana. " Soluk soluğa kalan Orhan Albay; " Ha tamam o zaman geçin masaya. Acil görev çıktı. " 'Bismillahirrahmanirrahim' Koray'ın yanına yaklaşıp fısıldadım. " Rahman'ın dediği kadar varsın yemin ederim. İnsan ancak bu kadar hızlı geri vites yapar." " Komutan içeri geçsin ben sana gösterecem geri vitesi." " Ne gösterecen lan ? Geldiğinden bu yana Rahman'ı kötülemiyor musun ? " Oval masayı çevreleyen sandalyelere oturduğumuzda laptop'u masaya koyan Orhan Albay projeksiyonun kumandasına basıp, tehtid fışkırtan bakışları ikimize çevirdi. " Çıkın dışarda kavga edin. Hâla büyüyemediniz." Özrümüzü dileyip yerimize otururken projeksiyon perdesine 20'li yaşlarda tesettürlü, çatık kaşlı, oldukça güzel bir kızın habersiz çekilen belüstü fotoğrafı yansıdı. " Gençler bu Katar emirinin yeğeni ! Birbuçuk saat önce Kızılay'daki otelden kaçırıldı. İstihbarat yerini bulmaya çalışıyor. Katar bizim Osmanlı'dan bu yana Ümmet kardeşimiz ve Arap ülkelerinde en samimileri onlar. Hazırlanıp çıkmak için emir bekleyin." Koray; " Komutanım kocaman Emir'in yeğeni korumasız mı geziyormuş ? " " Kız aksi birisiymiş çocuklar.' Beni burada kim tanır ? ' bahanesi ile koruma istemiyormuş. Babasıda korumalara 'Uzaktan takip edin.' talimatını vermiş. Uzaktan takip edilen bir kızda ancak bu kadar korunur. " Ne kadar'da güzel olsa, çatık kaşlarından aksi bir kız olduğu belli oluyordu. " Hadi bakalım kurtlar ! Bilgi gelir gelmez size aktaracağım hazırlıklı olun." Hepbir ağızdan; " Emredersiniz komutanım. " dedikten sonra Orhan baba ile beraber ayaklanıp, o sensörlü kapıdan içeri girerken bizde koğuşların yolunu tutuyorduk ki Koray aniden enseme tokat attı. Ben elimi enseme götürürken Orhan Albay'da birşey unutmuş gibi geri döndü. Tabi oda'da yankılanan sesin ardından Koray'ın elini ensemde, benim yüzümüde ekşi görünce Koray'a bakıp kaşlarını çattı. Bunu farkeden Koray omzumdaki tozu alıyormuş gibi iki defa daha omzuma vurdu. " Şey komutanım... Kardeşim'in omzu toz olmuşta onu çırptım." ' Çırptım ne lan ? ' Orhan Albay dişlerini sıkıp; " Koray ben senin tozunu bir çırparım bir ay su yüzü göremezsin. Tozunu çırpmış, velet kandırıyorsun sanki. Otuz yaşınıza geldiniz, çocuk gibi azarlatmayın kendinizi artık. " Orhan Albay arkasını döndüğünde kapı tıslayarak tekrar kapandı. Koray; " Ulan Oğuz senin..." Kapının tekrar tıslamasıyla Koray sözünü yarıda kesip, olduğu yerde sıçrayarak kapıya döndü. Orhan Baba'nın hâla çatık olan kaşlarını gören Koray iki elinide havaya kaldırdı. " Valla bukez bişey bişey yapmadım komutanım." Orhan Albay; " Sus lan zibidi ! Ne diyeceğimi de unutturdun. Rahman'ı arayın yola çıkmasın trafiğe falan takılır. Haber beklesin. Onunda üniformasını yanınıza alıp, çantasını hazır bulundurun. Oradan daha hızlı intikal eder." Koray; " Emredersiniz komutanım." Orhan Baba bukez kesinlikle gitmişti. Koğuşlara giderken en arkadan gelen Koray'ın mırıltısı tekrar duyuldu. " Aşkmış." Bukez karşı çıkan, gülerek Koray'ın omzuna elini atan Bora olmuştu. " Koray yeter be kardeşim, için içini yedi. Rahman'a anlat dediler, muhabbeti bozmamak için içindeki aşkı anlattı. Adam'ın bir suçu yok ki. Hem ne güzel bak kardeşin dünyalık aşkını bulmuş. Buna bizim mutlu olmamız lazım değil mi ? Azmı senin, benim, diğer kardeşlerimiz için fedakârlık yaptı. Bırak mutlu olsun artık adam. Allah bizede nasip eder inşallah." Koray biraz düşünüp soyunma odasının kapısını kapattıktan sonra; " Amin kardeşim amin. Ya bakma işte kadın milleti. Ufak tefek şeylere takıyorlar. " Gömleğimin düğmelerini çözerken Koray'a göz attım; " Hıhh şöyle be kardeşim." Bana bakıp kaşlarını çatan Koray; " Sen sus lan zırto. Senin yüzünden sabah sabah parpuyu yedik." 1 saat sonra... E Türküz sonuçta değil mi ? Ömürleri at sırtında cenkle geçen şanlı bir ecdad'ın torunlarıyız. Bin yıl önce at sırtındaki ataların, bin yıl sonra Kawasaki Z1000' in üzerindeki torunları. Yaklaşık yüzaltmış kilometre hızla giderken kaskımı yalayan rüzgarla birlikte kulağımdaki telsize seslendim. " Gölge Karabasan aradı mı ? " Bir kaç metre önümde seyireden Gölge'nin sağ kulağımdaki kulaklıktan sesi duyuldu; " O bizden de, adamlardan da önde. Herhangi bir çatışma ihtimaline karşın şehir dışında müdahale edeceğiz. Rahman adamları karşılayacak." " Tamam kardeşim." Biz çocukluğumuzdan bu yana ne kadarda birbirimize dalaşsak görev anında bambaşka bir ciddiyete bürünüyorduk. Dört şerit yolda, ip gibi peşpeşe giden simsiyah motorları gören araçların bazısı irkip şerit değiştirirken, bazısı meraklarına yenilerek bize yetişip fotoğraf çekebilmek için gazlarını köklüyordu. 'Kaç tane motorcunun sırtında uzun namlulu, bacak kılıfında dokuz milimlik silah olur ki ? ' Yanımıza yetişen son model siyah bir aracın camını açan biz yaşlarda bir adamın azda olsa sesini duymuştum. " Size can kurban be ! Sizi Yaradan Rabbime kurban ! " Sol elimi göğüsüme vurup minnetimi bildirdikten sonra, bukez gazı kökleyen ben oldum. " Beyler telefonları açın Rahman hatta." Biraz hızımızı kesip kaskın camını kaldırdıktan sonra sol kulağımdaki bluetooth kulaklığımdan telefonu açarak dinlemeye koyuldum. " Herkes hatta mı kurtlar ?" Hepimizin onayını alan Rahman konuşmaya başladı. " Beyler üç tane araba var. Rengini, plakasını biliyorsunuz. Ben D100 üzeri, Ortaköy mevkiinde sizi karşılayacağım. Adamları uzaktan takip edin. Kız Siyah jip'te. Dikkat edin iki teker üzerinde gidiyorsunuz." Bir bir anlaşıldı derken bayağı yol katetmiştik. MİT elemanlarının başarısını taktir etmemek nankörlük olurdu. Üç arabanın içinde kızın olduğu arabayı bize bildirmeleri büyük bir başarıydı. ' Helal olsun... ' Onbeş dakika sonra araçları görmüştük ki telefon tekrar çaldı. Bukez hatta ilk giren Ömer oldu. " Reis biz adamları gördük. Mesafemiz yaklaşık yetmişbeş-yüz metre. " Rahman; " Tamam en sağ şeritte gidiyorum kardeş. Benide göreceksiniz biraz sonra. Siyah jip hariç diğer iki aracı saf dışı bırakın. Onlar kaza yaptığında trafik akışı duracaktır. Siyah jip bende. " En önde giden Ömer hızlandığında hepimiz aynı anda gaza yüklendik. Ömer; " Gölge en arkamıza geç. Ben adamları en önden indirirsem sizin kaza yapmanıza sebep olurum." Koray; " Tamamdır kardeş arkamızdaki araçlarla aramızı açalım gelip bunlara vurmasınlar. " Ömer; " Karabasan göründü beyler başlıyoruz. " Seyir halinde olan Rahman aynadan bizi gördüğünde siyah jip'in sol tarafına girdi. Koray; " Tamam C4 bas ! Arkadaki araçlar seyreldi." Ömer'in kaza yüklendiğinde egzoz'un arkaya bıraktığı ses dördüncü sırada olmama rağmen benim bile kulağımı tırmalamıştı. ' Hadi Koray ıska yok ıska yok. Herşey sana bağlı koçum.' Biz siyah jip'i takip eden iki aracı hızla geçerken gözlerimiz aynadaki Koray'ı seyre başladı. Koray gayet sakin bir şekilde bacak kılıfından silahını çıkardı. Aracın koyu filmli camlarının sıfır noktasına başını yaklaştırıp bir iki saniye baktıktan sonra ilk önce arka cama iki el ateş edip, sonra namluyu ön tarafa doğrultarak bir el'de şoföre sıktı. Arkadaki araç görüş alanımızdan çıkmıştı ama lastik seslerinden büyük bir kaza yaptığı anlaşılıyordu. Koray saniye dahi kaybetmeden olayın şokundaki diğer araçtakilere sıkmaya başladığında ,aracın savrularak taklaya geçtiğini net bir şekilde görmüştük. 'Aslansın lan sen !' Koray; " Karabasan burası tamam ! Sendeyiz kardeş." " Tamamdır Gölge ! Dikkat edin arayı açık tutun. Ben veya diğer araç kaza yapabiliriz. " " Kardeş sen bak işine bırak şimdi bizi düşünmeyi." Rahman yavaş yavaş siyah jipi bariyere doğru sıkıştırmaya başladı, jip ani bir manevra ile Rahman'ın BMW'sine darbe yaptığında araç sol şeride savrulup, Rahman'ın ustalığı ile kendini tekrar toparladı. Ömer; " Karabasan iyi misin ? " " Lan arka koltukta bir tane adam var. Kız başını eğse onu alacağım ama akıl etmiyo..." Biz merakla hâla Rahman'ı seyrederken kulaklıktan Koray'ın sesi geldi. " O iş bende kardeş ! Sen mesafeni koru. Alıcı yanımda kal." En arkadaki Koray büyük bir motor gürültüsü ile sağ tarafımızdan bizi geçerken peşine takıldım. " Sen yandan alamıyorsan biz arkadan alırız." Rahman; " Tamam Koray gözünüzü seveyim dikkat edin Ozanımız'ın toprağı kurumadı daha." " Dedim ya o iş bizde ! " Koray araca doğru dalışa geçip, yaklaşık on metre kala araçla hızını sabitledi. Tek elini sırtına atıp uzun namlulu Tavor'unu çıkardı. Direksiyondaki diğer elinide bırakıp silahın kundağına atarak hedefe sabitlendiğinde, silahın rüzgarında etkisiyle çıkmayan tiz sesi duyuldu. 'Ha... Hayır hayır hayır Rahmaaann !!! ' Silah'ın sesi ile birlikte panikleyen şoför Rahman'ın aracına arkadan dokunduğunda yüz kilometre hızla giden araç taklalar açmaya başladı. Koray; " Rahmaaaaannnnnn !!! " Koray ne kadar bağırsada araç ona inat taklalarını sürdürüyordu. Jip otoban'ın ortasında durduğunda biz Koray'la birlikte Rahman'a doğru devam ederken telsizi mandalladım. " C4 jip sizde..." " La tamam ! Kurban olayım Rahman'a bakın." Rahman'ın aracı tavanının üzerine dururken, motorlara ayakçak üzerine alacak kadar dahi zaman tanımayıp yan yatırarak pert olmuş araca koştuk. Koray; " Rahmaaannn iyi misin Rahman ? " " Lan bağırma kapı sıkıştı açın şunu." Koray; " Sana o sesi veren Allah'a kurban olurum ben. Tamam bekle. " Koray belinin sağ yanındaki bıçağını kılıfından sıyırıp kapı arasına sıkıştırdığında telsizden ses geldi. " Lan oğlum söylesenize nasıl Rahman ?" " İyi Kartal çok şükür, sesi geliyor daha çıkaramadık. " Koray hem kapıyı açmaya çalışıyor, hemde tepe taklak onun kapıyı açmasını bekleyen Rahman'ın yanağına elini atarak makas alıyordu. " Az kaldı aşk çocuğu bekle. " Rahman kaşlarını çatıp patlayan camdan bana baktı. " Ne diyo la bu ?" " Sen takma Reis ! " derken başının sağ tarafındaki kan gözüme çarptı. " Rahman başın kanamış dostum. " Bu sözümden sonra Koray dahada bir hızlandı. " İyi misin la bıro ? Oğuz senin bıçağıda ver. " " İyim iyim cama vurdum bişeyim yok. " Koray benim bıçağı taktığı anda kapı açıldı. Tek dizini yere koyarak emniyet kemerini kesip Rahman'ı koltuğunun altından kavradı. Çıkar çıkmaz Koray'ın omzuna yumruk atan Rahman; " Senin elinin ayarına sı**yım Koray. Ne zaman senin aklına gitsem başıma bir iş geliyo. " Koray; " Haydaaa ! Ben suçlu oldum gördün mü ? " Rahman arkasına dönüp ters ters baktığında Koray devam etti. " Ne ya oğlum ? Bana takdir yazdırman lazım senin. " Rahman çıkmıştı ve başındaki ufak sıyrık hariç hiç birşeyi yoktu. Her hafta özenle temizliğini yaptığı, hatta çocuk gibi konuştuğu, parçalanmış arabasına üzgünce bakan Rahman'ın yanına yaklaşıp omzuna dokundum. " Rahman üzülme be kardeşim kasko öder. Çok şükür sağ salim çıktın. " Koray'ın uzattığı bezi başına bastırıp, gözünü araçtan ayırmadan cevap verdi. " Bunun gibi temizini bulamam Oğuz. Çok seviyordum lan. " dedikten sonra yüzündeki tebessümle sırtıma vurup şahadet parmağını kaldırdı. " Verende Rabbim, alanda Rabbim kardeş." Koray; " Çok şükür kardeş ! ödümüzü kopardın. Çok şükür iyisin. " Rahman sonkez arabasına dokunmak için tekrar yanına yaklaştı. " Kızım seni böyle görmekte mi vardı ? Bende hakkın çok ne diyeyim. " Koray koluma dürtüp Rahman'ı gösterdi. " 'Bu aşk buraya kadar bebişim' de Kardo ! " Rahman dişini sıkıp başını Koray'a çevirdi; "Koray kapa çeneni canımı sıkma benim." Koray telefonda konuşan aşıklar misali omzunu silkerek; " Iııı ııııhhh önce sen kapat ! " SON...
|
0% |