Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9.BÖLÜM ZÜMRA İLE RAHMAN

@batingam

Zümra'dan...

Davetliler gideli hayli zaman olmuştu. Gülsüm annemle ben salonda oturuyorken, Korhan babam ve Rahman ise salon camına bitişik olan sundurmanın altında hayli hararetli bir muhabbetin içerisindeydi. Rahman'ın arasıra kaçamak bakışları gözümden kaçmamış, her ne hikmetse sanki her bakışımda hissediyormuş gibi o da bana gözlerini çeviriyordu.

Onun bakışlarında hüzün, benim bakışlarımda ise ne konuşulduğuna dair eşsiz bir merak vardı.

Karşımda oturan Gülsüm anneme çaktırmamaya çalışsamda Rahman'a her bakışımda, her gözgöze gelişimizde boğazımdan aşağı ılık birşey iniyor, miğdemdeki kelebekler ardırdına taklalar açıyordu.

' Allahım ne oluyor bana ? '

Gülsüm annem yarım saat öncesinde "İçeri geçin ! " demesine rağmen hâla bir hareket yoktu.

Beş dakika daha bu böyle gidiyordu ki Korhan babam ellerini cebinden çıkartıp kapı koluna attı.

Üzerine oturduğum ayağımı aşağı indirip, şalıma çeki düzen verdikten sonra başlayacak olan sohbeti merakla beklemeye koyuldum.

" Gülsüm şu deli oğlanı sen ikna et. Az kaldı alacağım elime. "

Rahman babamın kolunu tutup kaşları ile beni gösterdi.

" Zümra biliyor herşeyi Rahman. Ondan saklımız gizlimiz yok."

Beni gösteren kara kaşlar bu kez şaşkınca havaya kalkmış, kömür gözler bütün güzelliği ile bana bakıyordu.

' Şöyle bakma be adam ! '

Rahman ve bütün tim dahil herbiri Gülsüm annemin evladı gibiydi. Gülsüm annem başını Rahman'a çevirip tıpkı Korhan babam gibi ters ters baktı.

" Rahman sen ne yapmaya çalışıyorsun evladım ? Bir annenin evladından uzak kalması ne büyük bir acı biliyor musun ? Allah vermesin ailene öldü haberin gitmedi. O kadın hâla bir umut seni bekliyor. " Rahman ' Yine başlıyoruz. ! ' dercesine karşımdaki kanepeye kendini bırakıp, dirseklerini dizlerine koyarak yavaş hareketkerle parmaklarını saçlarının arasına geçirdi. Çok üzüldüğü belli oluyordu.

"Yapamam yenge ! Ben bu saatten sonra annemin karşısına çıkıp ' Ben geldim ! ' diyemem. Ya ' Bu zamana kadar nerdeydin sen gibi evlat olmaz olsun. ' derse."

Gülsüm annem gerçekten kızmıştı. Elindeki kitabı havaya kaldırıp.

"Ama bak saçmalıyorsun haa... Kırarım kafanı senin. Anneyim ben anne; hiç evladımı reddeder miyim ? "

Rahman bir müddet annemin gözlerine baktıktan sonra başını iki yana sallayarak;

"Yok hayır yapamam."

Korhan babam bir umut tekrar üstelemeye başladı.

"Oğlum Koray gidecek. Annen onu gördüğünde ' Benim oğlum nerede ! ' demeyecek mi ? "

Rahman ayağa kalkıp bir süre babama baktı.

" Komutanım lütfen üstüme gelmeyin. İzninizle. " deyip tekrar bahçeye çıktı.

Bir insan neden annesi babası sağ olduğu halde onların yanında olmak, gözlerine bakmak, koklamak istemez ki ?

' Git Zümra, arkasından git ! '

' Gitsem mi gitmesem mi ? ' diye düşünürken gözümü karartıp gözlerimi Korhan babama çevirdim.

" Baba iznin olursa ben konuşabilir miyim ? "

Babam eli yüzünde halı desenini incelerken bir müddet gözlerime baktı.

" Olur; birde sen dene bakalım kızım ? "

Zaman kaybetmeden kalktım ve Rahman'ın çıktığı kapıdan çıktım.

Bu emri bana veren vicdanım mıydı, yoksa onu gördüğümde pırpır eden kalbim miydi emin değildim.

Ona doğru ilerlerken kendikendime itiraf ettim.

Ne şekilde olursa olsun söz geçiremiyorum. Kalbim ona yakın olmak, derdini paylaşmak istiyordu.

Çimenlere oturmuştu. Arkası bana dönük olsa da beni farkettiğinden adım kadar emindim.

'Ee hadi Zümra konuş artık'

"Konuşabilir miyiz ? " deyip yanına yaklaştım.

Ne diyeceğim, ne konuşacağım, sohbeti nasıl açacağım hakkımda hiç bir fikrim yoktu.

Beton bahçe duvarının arkasından bir zürafa gibi sanki bizi dinliyormuşcasına boynunu uzatan sokak lambasının Rahman'nın dolan gözlerini parlattığını gördüm.

' Yapma be ! Islanan kömür ne işe yarar ? Ne olur doldurma gözlerini. '

Babamın ve Korhan babamın çok yaralandığına, acı çektiğine şahit oldum ama onlar ağlamaz sadece kaşlarını çatar gözlerinden intikam süzülürdü.

Korhan babamın bir sözü çınlayı verdi kulaklarımda.

'Bizim delilerimizi ancak ve ancak ya ailesi yada aile gördükleri ağlatır. Başka hiç bir işkence, acı onların gözünden yaş dökemez.'

' Sen nasıl bir acı çekiyorsunda o karalar doldu adam ?'

Ayağa saygı ile kalkarak;

"Lütfen Zümra eğer sende..." diye devam ediyordu ki elimi kaldırıp sözünü kestim.

"Yok hayır. Benim amacım nasihat vermek değil dertleşmek. Tabi müsaden olursa."

Şaşırmıştı;

" Dertleşmek mi ? "

" Evet sadece sen mi annesiz babasız büyüdün ? Bana göre sen benden daha şanslısın."

Gözümü karşımdaki güllerden ayırmadan yere çöküp bağdaş kurdum. O da aynı şekilde çökmüştü. Bakmıyordum ama hâla yüzüme baktığını hissedebiliyordum.

Yüzüne bakmadan devam ettim.

" Benim için küçücük bir ihtimal dahi olsa. Ya düşünsene delinin biri çıkıp ' Annen veya baban şuan sokakta onlarla sarılıp bir saat vakit geçireceksin ama sonunda canını alacağım.' deseler." ağlayan gözlerimle gözlerine bakıp işaret parmağımı kaldırdım.

" Bir saniye bile düşünmem sokağa atarım kendimi."

Ağladığımı görünce hüzünle başını sol omzuna düşürdü.

" Yapma ne olur ağlama. "

Göz göze bakarken yüzümü tekrar güllere çevirdim.

" Sen elindeki nimetin kıymetini bilmiyorsun." dedikten sonra tepkisini ölçmek için karanlığa eşlik eden gözlerine baktım.

Yüzüme bakarak konuşmaya başladı.

" Hayır öyle değil. Ben umudumu kesmiştim. Ne bileyim hiç böyle birşeye kendimi hazırlamadım Zümra. "

' Allahım bana ismimi söyledi. İçimde cehennemi yaşıyorken birden güllük gülistanlık oldu heryer. Zümra ne oluyor sana ? Bu yaşına kadar elin kimsenin eline değmedi, hiçbir erkek bırak sana çıkma teklif etmeyi yanına bile yaklaşamadı. Şimdi ne değişti manyak ? '

Çok iyi hatırlıyorum babamın şehit olmadan önceki o öğütünü.

'Senin en iyi silahın gözlerin. Bir kişi söylediğini reddediyorsa ona gülerek söyle istediğini. '

Bu silahımı kullanmaya karar verdim. Ne kadarda haram olsa bir anne için bakacaktım ona gülen gözlerle. Bende heyecanlanmıştım.

Derin bir nefes aldıktan sonra, gözlerimi kısarak gülümseyip yüzüne baktım.

" Çıkıp annene ' Ben geldim, evladın geldi annem. ' diyeceksin. Onun kokusunu çekeceksin, onun yemeklerini yiyip demlediği çayı yudumlayacaksın."

O da gözlerini kısmıştı, o da aynı tatlılıkla bana bakıyordu. Yok hayır olmuyordu. Ne yapsam ne etsem çekemiyorum gözlerimi. Ben ne bileyim bende ki silahın onda da olduğunu.

Zorda olsa kendimi toparlayıp;

" Ben yardım ederim sana beraber gidelim."

Kısık gözler birden irileşti.

" Nee ! "

"Evet ikimizin gitmesi uygun olmaz. Babamda gelir eğer razı olursa ki kesinlikle olur. O araçtan iner annenin yanına ikimiz gideriz. Nereye gidiyoruz nerede annen baban ? "

Boş boş gözlerle bakıp

" Şey Tokat'ta"

Bu kez gözleri irileşen bendim.

" Neee Tokat mı ? Biz toprak mıyız ? "

O da en az ben kadar şaşırmıştı.

" Sende mi Tokatlısın ? Şey yani biz komutanlarımızın nereli olduğuna dikkat etmeyiz. Yani çok da önemli değil."

" Ayy inanamıyorum ya. Tamamdır gidiyoruz. Hem bende senin bahanenle doğup büyüdüğüm yeri görmüş olurum."

" Zümra bana biraz izin versen . "

Benim tepkimden korkarak vermişti bu cevabı.

"Tamam ! Kaç gün ? "

Işıldayan gözlerimle gerçekten içten sevinerek sormuştum bu soruyu.

" Bilmiyorum biraz zaman işte. "

" Tamamdır Karabasan sözümü aldım."

'Ya ne dedim ben ona inanmıyorum. '

Şuan karşımda ağızı olabildiğince açık bir adam vardı. Ben kendimden emin dik duruşumu bozmazken karşımdaki adam zorla konuşmaya başladı.

" Nee ! Sen nereden biliyorsun Karabasan'ı ? "

Ayağa kalkıp, elimi şimarık kız çocuğu edası ile arkamda bağladıktan sonra sağa sola sallanmaya başladım.

" Evet sizin hakkınızda çok şey biliyorum."

Elimi sallayıp;

" Bırak şimdi bunu, konumuz bu değil. Gideceğiz değil mi ? Sözünü aldım bak. "

Tebessüm etmişti karşısındaki şebeğe.

" Tamam tamam; ama dediğim gibi biraz zaman."

İçimde sevinç fırtınaları kopuyordu.

" Tamam çok sevindim. Görüşürüz o zaman. " dediğimde ben gelecek olan cevabı beklerken o güllere doğru ilerlemeye başladı.

Tamda gözümün takıldığı gülü koparmıştı dalından.

'Ne yapıyorsun be adam ? Yapma uzatma onu bana. Bak ya hâla geliyor. '

Korktuğum başıma gelmişti. Uzatmıştı elindeki gülü.

" Gözün bunlarda kalmıştı. Bence elinde daha güzel durur. Ama dayı görmesin oyar beni."

Ağızım açık, şaşkın bir şekilde gözlerine bakıyordum.

' İşte bak yine kilitlendim ! ' dilimdeki bağ çözülmüyordu. Gülü alıp, hiç birşey diyemeden yönümü eve döndüm.

On adım gitmiştim ki geri döndüm.

' E be Zümra ! Adam sana gül verdi bir teşekkür dahi etmedin. Odun Zümra. '

Yaklaşmıştım. Sırtı bana dönük gökyüzüne bakıyor, kendince birşeyler mırıldanıyordu.

'Bir dakika dua mı ediyor o ? '

Yok hayır dua değildi bu.

"Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,

Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,

Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;

Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!"

"Nee ! "

Aniden verdiğim bu tepki sesli çıkmıştı ağızımdan.

Yüzünü aniden bana dönmüş, karşısında ki şokla bakan bakışları gördüğünde utancından geri adım atmıştı.

Mahcup bir şekilde ellerini havaya kaldırıp;

" Zümra şey.... Çok özürdilerim."

" Be... Ben gül için teşekkür etmeyi un.. unutmuştum."

Rahman'dan...

'Allah seni ıslah etsin Rahman, geri zekalı Rahman, ahmak Rahman. O senin komutanının kızı. Aha geliyor işte, valla Korhan reis geliyor. '

Kaşlar çatık, eller yumruk şeklini almış, bacaklarını açabildiği kadar geniş açıyordu.

" Rahman ! "

' Ses tonundan herhangi bir tehdit sezilmiyordu. '

" Emredin komutanım ! "

Normalde yapmam gereken birşey değil ama; korku ile ne yapacağımı şaşırıp esas duruşa geçtim.

"Oğlum ne bağırıyorsun ? Boz şu esas duruşunu."

Sakindi ama kaşlar hâla çatık.

" Eee Zümra'ya söz vermişsin, neden değişti kararın ? "

' Desene oğlum yiyorsa " En katı silahı ile vurdu komutanım. " diye söylesene.

Derin bir nefes alıp konuşmaya başladım.

" Komutanım elimdekilerin kıymetini gözlerimin önüne serdi. Babasından annesinden bahsetti. Biraz ağır geldi bana bende kabul ettim ama; hemen değil biraz zamana ihtiyacım var. "

Tek elini kaldırdığında korku ile kendimi sıkabildiğim kadar sıktım. Vurmak için kaldırdığını sandığım el şevkatle omzuma indiğinde içimden ' Ohh ' çekmeyi ihmal etmeden kasılan kaslarımı tekrar gevşettim.

" Tamam oğul bu kadar oldu ya. Hadi içeri geçelim. "

Başımı iki yana sallayıp;

" Yok komutanım ben eve geçeyim geç oldu."

Omzumdan tutup çocuk gibi önüne savurdu.

' Senin gözünde hiç büyümeyeceğiz değil mi ? '

" Len düş önüme kerata ! Bu saatten sonra eve mi gidilir ? Burada kalırsın sabah işte yok rahatça kahvaltımızı yaparız. Hem sen ne kadar yanında olursan Şura o kadar rahat oluyor."

Belimi kıran Şura'nın geçtiği son cümle olmuştu.

" Tamam komutanım teşekkür ederim."

İçeri geçtiğimizde çocuklar çoktan odalarına geçmiş, Gülsüm yengem yeni demlediği çayı servis yapıyordu. Gözlerim Zümra'yı ararken elinde kurabiye tepsisi ile salon kapısından içeri girdiğini gördüm.

Tam Rabbim den dilediğim bir eşti. Tesettürü, edebi, herşeyi ile mükemmel bir kişiliğe sahipti. Lakin ne kadar dilesemde benim evlenme gibi bir lüksüm olamazdı. Hem birgünde bu kız beni nasıl bağlamıştı kendine inanılır gibi değildi. Flört etmenin dinimizce sakıncaları olduğu için evlenmeyide düşünmediğimden hiç bir kıza o gözle bakmıyordum tâki Zümra çıkana kadar.

' Sen istemiyorsun ama; ya Yaradan yazmışsa ? '

Korhan Yarbay'ın sesi ile düşüncerimden sıyrıldım.

" Rahman gel biz yan odaya geçelim."

Salona göre küçük olan odaya geçtiğimizde oturmam için tekli koltuğu gösterdi.

" Rahman Şura'dan kodları aldık. İnana biliyor musun bir A4 kağıdını doldurdu. Bu kız süper zekâ. "

Söyledikleri karşısında kaşlarım istemsizce havaya kalkmıştı.

" Evet komutanım gerçekten öyle. Fakat ben bu kadarını tahmin etmiyordum."

Korhan Yarbay sanki birşey söyleyecekte açılamıyormuş gibiydi.

"Komutanım bilmem gereken bişey mi var ?"

Yüzüklü eli ile sakalsız çenesini ovarken konuşmaya başladı.

" Rahman Şura ile aranızdaki bağı biliyorum. Ben elimde büyüyen adamı tanırım, sen şimdi senle kalmasını isteyeceksin ama mümkün değil. Sevineceğimiz durum şu ki; Şura'yı Türkiye vatandaşı yaptık. Bugün evraklar gitti. Bir hafta içindede yetimhaneye yerleştirirler."

Bu konuşma karşısında bütün bedenimi ateş kaplamıştı.

" Komutanım olmaz öyle şey ! O çocuk bana ' Baba ' dedi. ' Babam hayatımı kurtaramadı, onun yarım bıraktığı işi sen yaptın kurtardın beni. Sen benim rüyalarıma giren ikinci babamsın.' dedi. Lütfen bu cezayı vermeyin ona da bana da komutanım. Yalvarırım ! "

Umutsuz bir şekilde, yavaşça ayağa kalktı.

" Oğlum ben senin için Türkiye'de kalmasını istedim. Azerbaycan'a gidecekti engel oldum."

" Olmaz komutanım o çocuk yapamaz bu kadar işkenceden sonra. Ne yapacak Allah aşkına yetimhanede ? Ben göreve gidiyorum bir ay gelmiyorum. "

Ses tonu biraz daha artmış, dişlerini yavaş yavaş sıkmaya başlamıştı.

" Rahman yetimhanede psikolojik destekte veriyorlar. "

Gözlerinde hâla kabul edeceğime dair bir umut vardı.

" Komutanım Aksakallılara söylesek. Benim himayeme versinler. Sen Zümra'yı büyüttüğün gibi bende onu büyütürüm. Hesabımda dağdan inipte harcayamadığım bir yığın para var. En iyi doktorlara götürür, en güzel okullarda okuturum. Onu benden almayın komutanım. Ailemi vermenizin bedelini Şura ile ödetmeyin. "

Arkadaş, kardeş sevgisinden başka benzerini tatmadığım bir sevgi vermişti Şura bana.

" Oğlum herşey değişti, eskisi gibi değil. Evli olsan belki bir umut evlatlık alırsın; ama burdan da bir çıkar yolumuz yok. Lütfen üzme benide kendinide. "

İçimde kapkaranlık fırtınalar kopuyor, hangi dala el atsam elimde kalıyordu.

" Rahman bu onun için en hayırlısı evlat."

Dişlerini sıkma sırası bendeydi.

" Hayır onu orada bırakmayacağım. Andım olsun bu böyle olmayacak dayı kusura bakma. Bir çaresini bulacağım. Ne kadar zamanım var ? "

Gözlerime uzunca bakıp, ne derece kararlı olduğumu ölçmeye çalışıyordu.

" Bir, en fazla iki hafta. Tabi buda benim tahminim daha erken de olabilir. "

" Tamam komutanım elimden ne geliyorsa yapacağım."

Umutsuzca başını sallayarak eli ile kapıyı gösterdi.

" Hadi yengenlerin yanına geçelim. "

Sabah namazını cami cemaati ile kıldıktan sonra Korhan Yarbay'ın geniş bahçesinde, peşpeşe sigara yakmayı ihmal etmeden yürüyordum. Ne düşündüğümü, bu yolun nereye çıkacağını sabaha kadar bulamamış, hâla da bulamıyordum.

Zümra gece boyu bir türlü aklımdan çıkmamıştı. Koyu yeşil, iri çekik gözleri, beyaz teni, geriye çekik kaşları, mükemmel ötesi gülümsemesi su serpiyordu insanın içerisindeki yangına. Evet gözleri onun en katı silahıydı. Sonra ailemizi görmemiz için izin çıkması, sonrada yetimhane meselesi. Oğuz demişti ' Alırlar kardeş bırakmazlar ! ' demişti.

' Eğer ben Rahmansam GökGözlümü yetimhane koridorlarına bırakmayacağım. '

Korhan Yarbay'ın arkamdan seslenmesiyle sigarayı avucumun içinde sakladım.

"Hadi Rahman kahvaltı hazır."

Bahçe kapısına doğru dönüp giderken yine Zümra geldi aklıma. Koşarak gitmek, ona yakın olduğum saniyelerimin birini bile ziyan etmek istemiyordum.

İçeri girdiğim anda yengem ve Zümra kendilerine çeki düzen verdiler. Ne kadar saklamaya çalışsalarda Gülsüm yengemin Zümra'ya imalı imalı bakıp güldüğünü yakalamıştım.

Komutanın çocuklara gittiğini düşünüp,

hallerini farketmemiş gibi yaparak lavaboya doğru yürüdüm.

Kapıyı açıp adımımı dışarı attığım anda Şura'nın koşarak bana geldiğini gördüm.

Bacaklarıma sarılarak, gün geçtikçe iyileşen, uykudan şişmiş masmavi gözlerini gözlerime çevirdi.

"Günaydıııınn ! "

Yüzündeki çürükler iyileştikçe dahada güzelleşiyor, birlikteliğimizde ki zaman arttıkça dahada benimsiyordu beni.

'Allahım ben bu çocuktan nasıl ayrılacağım ? '

Şura kucağımda kahvaltı masasına geçtiğimizde Zümra ile bir anlığına gözgöze geldik. Dün akşam olduğu gibi sabah kahvaltısında da bir kaç defa bakışlarımız çakışmıştı.

' Acaba oda benden..... Lan oğlum saçmalama herkes sen gibi şıpsevdi mi ? İyide ben hiç bir kıza böyle olmamıştım ki. Ya haklıysam, ya o da benim hissettiklerimi hissediyorsa ? İyi de ben evlenememki. Bir de umut uzatır gibi gül uzattım kıza iyi mi ? '

Bir hafta Sonra...

Koray'dan...

Korhan Yarbay müjdeyi verdiği akşam bir ay izin vermişti gidip ailelerimizle vakit geçirmemiz için.

Sonraki gün ilk uçakla Tokat'a gittim. Ne kadar ısrar etsekte Rahman kabul etmedi. "Cesaretim yok" demişti.

'Cesaretsizlik ve Rahman'

Yan yana telaffuz etmem bile yakışmıyordu dilime. O Kamptan altmış metre aşağı ölüme atlamışlardı. Oğuz anlatırken bile gözlerinde hâla o an ki korkuyu görmüştüm.

Bir ay iznimiz vardı ama Rahmansız Fatıma annemin gözlerine bakmak ızdıraptan farksızdı benim için. Rahmanınkilere benzeyen o gözlere en fazla bir hafta dayanabilmiştim. Söyleyemedim ' Oğlun yaşıyor ! ' diyemedim.

Sabah erkenden inmiş, havaalanından eve geldiğimde uyuyamamıştım.

Çayı ve haşlanması için yumurtaları ocağa koyduktan sonra hâla uyuyan Rahman'ın odasına yöneldim.

"Rahman hadi kardeşim kalk bak kahvaltı hazır."

Aniden iki gözünü açtı, bir saniye içinde bilincini topladı, sanki hiç uyumuyormuş gibi yatağa oturup gözüme baktı. Bu bizim eğitimimizin bir parçası idi. Uykuda gelen herhangi bir tehtide karşı uyandıktan sonra bilinçli hareketlerle profesyonel bir şekilde gelen tehlikeye engel olmak. Bizde uyku mahmurluğu veya uykusuzluktan kaynaklanan saflık hali yoktur. Muhafız'ın gözleri uyur ama beyni asla.

Beni karşısında gördüğüne bayağı şaşırmıştı.

" Hayırdır kardeşim neden erken geldin ?"

" Duramadım oğlum sen burada ben orada. Bir de Fatıma anne." dediğimde aniden sıçrayıp gözlerime baktı.

" Ne olmuş anneme ? "

Ellerimi ' Sakin ol ' der gibi kaldırıp;

" Yok birşeyi merak etme. Çok iyi ama gözü bende, sokağa çıkıyorum gözü bende, yanına gidiyorum gözü bende, hep benden bir müjde bekliyormuş gibi bakıyor gözlerime. Lan neden inat ediyorsun çok mükemmel bir duygu, hem senin için hem Fatıma anne için. Bana bile ne kadar içten sarıldı biliyo musun ? Cezası bitsin oğlum kadının artık inat etme. "

Uykudan şişmiş gözlerini gözlerime dikip gülümsesi.

' Ne ! Yoksa gidecek mi ? ' diye düşünürken hızla yataktan kalktı.

Lavabodan çıkmış yüzünü kurularken sordum.

" Ne gülüyorsun lan yoksa değişti mi kararın ? "

Gözlerime bakın hınzırca gülümsedi.

" Değişti kardeşim değişti. "

Sevinçten ağızım açılabildiği kadar açılmış, ne diyeceğimi şaşırmıştım.

" Eee kim razı etti seni Korhan baba mı ?"

Çaydanlık elimde mutfaktan kahvaltı masasına gelirken sormuştum bu soruyu.

" Zümra.... Zümra razı etti. "

Verdiği cevapla, tam sandalyeye otururken havada kaldım.

" Ne alaka lan kaç yıllık kardeşlerin, komutanın razı edemedi daha iki günlük....." diyorken beynimde yanan ampulle havaya sıçradım. Rahmansa hiç istifini bozmuyor, yumurtaların kabuğunu soymaya devam ediyordum.

" Hadi lan, dalga geçme....lan bırak... Sen yapamazsın.... Sen olamazsın vallaha olamazsın. "

Kaşlarını çatıp yüzüme baktı.

" Koray yine saçmalıyosun ne diyosun oğlum sen ? "

Elindeki tuzluğu atacağını hesap edip, yan dönerek hedef küçülttüm.

" Lan oğlum sen yoksa Zümra ya aşık..."

Evet korktuğum başıma gelmiş, attığı tuzluk tam kulağımın altında patlamıştı.

"Koray saçmalama kahvaltını yap kırarım kafanı. O Korhan babanın kızı"

" Ne olmuş lan onun kızı olması ile. Sen gibi bir adam gönlünü veriyor oğlum birine. "

Bana ciddiliğimden şüphe ederek bakıyordu.

" Ciddi misin lan ? "

Çay bardağını çenesine dayamış gözlerime dikkat kesilmişti.

" Gerçekten öyle lan. Sen olsan senin kızını sen gibi seven birine vermez misin oğlum ? Başka kime emanet edecekler Zümra'yı ? "

Masanın ortasına gözlerini sabitlemiş, suratının tek tarafı ile deli gibi tebessüm ediyordu.

" Rahman ! "

" Efendim kardeşim ! "

Bakışında ki saflığı gördüğümde gülmemek için kendimi tuttum.

" Sen ayvayı yemişsin oğlum. " dediğimde kaşlar yine çatıldı.

İşte kahkahamın dışarı taşmasına bu hali sebep olmuştu.

Karşımdaki saf aşığı elim ile göstererek;

" Lan ne bu halin ? "

Rahman hiddetle ve oldukça seri bir şekilde ayağa fırladığında şimşek patlamasının geldiğini gözlerindeki ışıktan anlamıştım ki; bacaklarıma takılan çift burgu ile kendimi şiddetle çarptığım duvarın dibinde buldum. Yaşadığım şok ile duvara baktığımda resmimin çıkmamasına şaşırmıştım.

Tabi gülmeme yaşadığım bu şok bile engel olamamıştı. Biraz nefesimi topladıktan sonra kahkahalarıma kaldığım yerden devam ettim. Rahman kahkahamı duyduğunda duvara çarpmaklada yetinmemiş, bileğimi kavrayıp tekrar atmaya yeltenmişti.

Buna Rahman'ın inatla çalan telefonu engel oldu.

Onunla beraber telefona giderken kendikendime söylenmeye başladım.

" O hoooo ben daha yeni ısındım ama ! "

Parmağını dudaklarına götürüp ters ters bakarak ekranı gösterdi.

Arayan Zümra'ydı !

İmalı imalı gülmeyi ihmâl etmeden

" Açsana lan ne bekliyorsun ? " dedim.

" Efendim Zümra."

Zümra birşeyler söyledikten sonra Rahman'ın gözleri kanlanmış, ateş püskürmesine ramak kalmıştı.

" Hemen geliyorum, Zümra be.... beş dakikaya oradayım." Korhan babanın evi yürüyerek on dakika mesafedeydi.

Birşey sormama fırsat kalmadan üzerimize birşeyler alıp hızla çıktık.

Neler olduğunu arabaya bindikten sonra sorabilmiştim.

" Ne oldu kardeşim ne bu öfke ? "

Rahman'ın söylemeye dili varmıyordu ama canını yakan o kelimeler tek tek dökülmeye başladı dilinden.

" Bakanlıktan Şura'yı almaya gelmişler. Zorla yetimhaneye götürüyorlar oğlum çocuğu laann. "

Zorla !

SON...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%