Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.BÖLÜM BOĞA

@batingam

ELVİN'den...

Gözlerimi aralamak istediğimde ilk gördüğün şey kirpiklerim'in bulanıklaştırdığı ipli avize olmuştu. Daha ötesine gidemiyor, bir türlü kaldıramıyordum göz

kapaklarımı. Elimde pamuk gibi bir el hissediyordum. Tepki vermek istiyordum ama kollarımda göz kapaklarım gibi beynimin verdiği komutu reddediyordu.

' N'oldu bana ? '

Gözlerimi ovuşturmak için elimi zor belâ kaldırmıştım ki yaşlı, iç rahatlatıcı yumuşak bir ses buna engel oldu.

" Kızım yapma. Ellerin ilaçlı gözlerine sürme ! "

" Babaanne ! "

O pamuk eller yanağımda gezinmeye başlamıştı.

" İsmim Dudu kızım. Sen istersen Babaanne diye bilirsin. "

Gözlerimi yavaş yavaş açmama vesile olan bu kadına karşı uyanan merakımdı.

İlk, başındaki renkli yemenisi dikkatimi çekmişti. Bembeyaz, tombul yüzüne oldukça yakışan pempe yanakları ' Gel beni ısır diye bağırıyordu sanki. Zaten çekik olan gözleri, gözlerimi açtığımı görünce çizgi halini almıştı.

" Maşallah kızımaaa ! Bitti yavrum. İstersen kalkabilirsin. "

" Ne oldu bana ? "

Pamuk soruma cevap vermeden elindeki demirden tasa pansuman malzemelerini toplayıp görüş alanımdan çıktı. Üzerindeki entari ve lacivert örgü yelek birkez daha babaannemi hatırlatmıştı.

Bakışlarımı tavana çevirdiğimde yüksek, özenle yapılmış ahşap çatı ve ağaçtan duvarlar burasının devasa genişlikte kütük ev olduğunu gösteriyordu.

Sağ tarafımdan gelen sıcaklık dikkatimi çekiyordu ama başımı oraya çevirecek takatim yoktu.

Uzaktan gelen kaşık sesi Pamuk teyze'nin tekrar geldiğini haber veriyordu.

Elindeki tepsiyi sehpa diye tahmin ettiğim şeyin üzerine bırakıp tavanda parlayan ipli avize ile arama girdi.

Sağ omzumun altında bir el hissettiğimde beni kaldırmak istediğini anlamıştım.

Otuz saniyelik uğraştan sonra nihayet oturabilmiştim.

Üzerimdeki kanlı elbiseler çıkartılmış yerine siyah, oldukça şık ve mağaza kokusu hâla üzerinde duran bir eşofman giydirilmişti.

Yüzüme vuran ışığın kaynağına doğru başımı kaldırdığımda olduğum yerde sıçradım.

Bütün odaya ışığını yayacak kadar büyük bir şömine, iki adım karşısına konulmuş tek kişilik bir koltuk, koltuğun üzerinde iri yapılı sportif bir vücuda sahip, 185 boylarında, yeşil kargo pantalonlu, siyah kapuşonlu 30-35 yaşlarda devasa bir adam oturuyordu.

Elindeki maşa ile ateşle uğraşırken boynuna doladığı puşi dikkatimi çekti.

' Allahım şimdi de PKK mı ? '

Yok hayır !

Bu adam bir teröriste göre yakışıklı ve temiz yüzlüydü. Ateş'in etkisiyle parlayan dalgalı saçları oldukça bakımlı ve sağlıklı görünüyordu.

Pamuk kaşığı çorba dolu kaseye daldırdığında aklıma gelen görüntü ile herşey bir bir aydınlanmıştı.

" Adi herif ! "

Pamuğun ağızıma uzattığı kaşık havada kalmış, dudağını ısırmış bir vaziyette oturan boğaya bakıyordu.

Adam hiç istifini bozmadan yan yan baktığında içimdeki zaten az olan enerjimide o çekmişti. Sık uzun kirpikleri ateşin yansıması ile sarıya bürünmüş, uzun sakallı keskin yüz hatları bu adamın bir çırpıda beni yiyebileceğini gösteriyordu.

Kendimi toparlayıp;

" Yo size demedim ben ! Kaya ..........Bana ilaçlı suyu içiren Kaya'ya söyledim. "

Adam hiç tepki vermeden gözlerini tekrar ateşe çevirdi.

Pamuğun dudağını ısırmasına bakılırsa karşımdaki adam korkulacak bir adamdı.

Bana verdiği suyu içtikten sonra ne demişti MİT'çi Kaya ?

'Bundan sonrasını görmemeniz sizin için daha hayırlı Savcı hanım ! '

Kadın tekrar kaşığı dudağıma yaklaştırdığında.

" Nerdeyim ben ? " diye sordum.

Kadın adama, adamsa bir türlü gözlerini çekemediği ateşe bakıyordu.

Bir öncekine göre sesimi biraz daha yükseltip;

" Söylesenize neredeyim ben ? "

Kadın çorbayı içirmekten artık vazgeçmiş ayağa kalkmıştı.

Adamın karşısında saygıyla durması ona karşı olan merakımı daha da artırıyordu.

" İsmim Ali ! "

Sesi kalındı. İsmini söylerken mimiklerindeki hareketlenmeyi yakalayamamıştım. Sanki o değilde başka biri konuşmuştu geniş salonun içinde.

Türküm; Elhamdulillah Müslümanım ve seni korumakla görevliyim. Sessiz olman ve emir gelene kadar beklemen hepimiz için daha hayırlı olur. "

Siz benim kim..." derken koltukdaki boğanın atik bir hareketle ayağa kalkıp bana doğru iki adım atması cümlemin yarıda kalmasına sebep olmuştu.

Bak Savcı; bana sözümü ikiletme ve sus ! "

Ondan korkmamam için savcı kimliğim bile yetmemişti.

Adam arkasını dönüp kapıdan çıkarken Pamuk teyze konuşmaya başladı.

Ali normalde çok iyi kalplidir. N'olur o'nun kusuruna bakma. O'nun siniri başka birşeye. Senin gibi güzel bir kıza kızılır mı hiç ? "

Peki ama ben sizin Türk olduğunuza ve beni koruduğunuza nasıl inanayım ? "

Kadın mahcup bir şekilde yere baktığında yeleğinin cebindeki telefon gözüme çarptı.

Peki teyze tamam. Sen iyi birine benziyorsun. Çorbayı içmem için yardım etmenize gerek yok. Ben yapabilirim." deyip sehpadaki çorba tepsisi için elimi uzattım.

Ye ki çabuk toparla güzel yavrum. " deyip dağınık saçımı kulağımın arkasına alırken devam etti.

Allah ıslah etsin onları. Şu boncuk gibi gözlere nasıl kıydılar.Parmakların acıyor mu yavrum ? "

" Yok teyzecim iyim. Biraz sızlıyor ama bu halime şükür. "

" Şükür kızım. Çok şükür. "

Elini dizine koyup ayağa kalkması 60 yaşına göre diri olduğunu gösteriyordu.

" Ben gideyim biraz işlerim var. "

Elimi telefon olan cebine atıp engelledim !

Dur teyze ! Ben demin ki adamdan korktum. Hiç değilse çorbayı içene kadar kalamaz mısın ? "

" Oy kuzuuuumm ! Ondan korkma melektir o. "

Şimdiye kadar yediğim en lezzetli ezogelin çorbasıydı bu;

" Hııııı ! Nasıl melekse el pençe divan duruyorsun karşısında. "

Onlar ateşli olduğu zaman fazla yaklaşmaya gelmez. Dediğim gibi; onun derin bir derdi var."

On ....... Onlar derken ? "

Ağızından kaçırdığı şeye daha ben sorumu sormadan pişman olmuştu ama iş işten geçmişti.

" Neyse çorban bitmiş kızım. Bi kase daha getireyim mi ? "

Neydi bu şimdi ?

Daha fazla uzatmadan telefonu almamın heyecanı ile gitmesine izin verdim.

" Yok teyze bayadır birşey yemiyorum. Birden yüklenmeyeyim mideme. Belki daha

sonra. Lavabo Lavabo nerede kullanabilir miyim ? "

Sol eli ile tepsiyi tutarken sağ eli ile yolu gösterdi.

" Şuradan sağa dön camsız kapı. "

Burası dağ evi değil, iki katlı küçük bir şatoyu andırıyordu. Salonun ortasına vardığımda yukarda da beş oda olduğunu gördüm. Banyosu bizim dairelerin banyosuna göre çok çok genişti.

Doğal taşdan lavabosu, yine ahşap doğramadan dolabı ve çekmeceleri vardı. Burası sıradan değil, işinde oldukça usta bir mimarın elinden çıkmış gibiydi.

Kapıya kulağımı dayayıp birinin olup olmadığından emin olduktan sonra telefonu çıkardım.

'156!'

" Alo ben Bodrum Cumhuriyet Savcısı Elvin Karacabey. "

Etrafından gelen kağıt ve kalem sesleri santral görevlisinin paniklediğini gösteriyordu.

" Buyrun sayın Savcım. Nerede ulaşıyorsunuz bize ? İyi misiniz ? "

Ben iyim. Şuan bir evde tutuluyorum. Buraya baygın geldim. Hangi ildeyim, neredeyim bilmiyorum. Sinyal tesbiti yapılmasını istiyorum. "

Telefon Gerede ilçe Jandarmaya düştüğüne göre yakınlardasınız. Arkadaşlar şuan nokta tesbiti yapmaya çalışıyor. Lütfen üç dakika boyunca kapatmayın. "

' Gerede mi ? ....... Bolu - Gerede mi ? '

" Ta ........Tamam tamam kapatmıyorum. Lütfen acele edin. "

Bu ev ayrı bir sıcak gelmişti bana. Boğa'nın o çıkışmasına rağmen kötü insan yaftası konduramıyordum. Lavabo'nun aynasına bakmayı yeni akıl etmiştim. Yüzümün halinin hayal ettiğime göre daha iyi olması sevindirmişti. Mavi gözlerim gitgide kendini gösteriyor, sağ göz çukurum simsiyahken, sol ondan biraz daha iyi görünüyordu.

' Çok mu acele ettim ? '

Dalıp giderken santraldeki jandarmanın sesi irkilmeme neden oldu.

Bulduk Savcı hanım ! Gerede Aladağ yaylalarındasınız. Yanınızdakiler silahlı mı ? Kaç kişiler ? "

Bil ..... bilmiyorum. Yaşlı bir kadının telefonunu çaldım. Ondan hariç sadece birkişiyi gördüm. "

' Savcı yaşlı bir kadın'ın telefonunu çalıyor. Ne hallere düştüm ben ? '

Adam konuşmasına tane tane devam etti.

Peki hemen JÖH arkadaşlardan iki tim yola çıkıyor. Siz oradakilere farkettirmeden gelecek olan arkadaşları bekleyin. Son arananlardan numarayı silin. Biz bu numarayı tekrar aramayacağız. Olağan dışı bir durumda imkânınız olursa bize ulaşın. "

' İki Tim mi ? '

" Peki tamam. Lütfen acele edin. "

" Hiç meraklanmayın ! Elimizden gelenin fazlasını yapacağız. "

Telefonu kapatıp eşofman bel lastiğinin arasına sıkıştırdıktan sonra elimi yüzümü yıkayıp dışarı çıktım.

Karşımda ki camlı ahşap kapı dikkatimi çekmişti. Yavaşça açıp ışığı yakmadan içeri baktığımda herhangi bir okulda kütüphane olarak kullanıcak kadar kitap vardı. Yaklaşık onbeş metrekarelik odanın sağlı sollu iki duvarı kitap rafları ile kaplı, tam karşımda yine ağaçtan bir masa ve üzerinde kapalı olan bir leptop göze çarpıyordu.

Zorda olsa ışığı yakmadan raftaki kitapların isimlerine tek tek bakmaya başladım. İlk baktığım onbeş kitap İslam Tarihi ve Peygamberler Tarihi ile alakalıydı.

İçimde zaten Jandarma'yı aramanın pişmanlığı vardı; bu kitapları ve isimlerini gördüğümde o pişmanlık beni altında ezer hâle gelmişti.

Fazla uzatmadan dışarı çıktım. Kapıdan çıkıp sol tarafıma göz atarken sekiz adım ilerdeki yukarı kata çıkan dönemeçli ahşap merdiven gel diye bağırıyordu.

Salonu kontrol edip kimsenin olmadığına kanaat getirerek beni çağıran yere doğru adımlamaya başladım. Merdivenin hemen başalgıcındaki kapı geniş ve oldukça şık dizayn edilmiş mutfağa açılıyordu.

Merdivenin son basamağından çıktığımda solumda iki sağımda üç olmak suretiyle beş tane oda vardı. Bulunduğum hol'ün sonundaki korkuluktan baktığımda şömineye ve benim uyandığım iki kişilik koltuğa kadar salondaki her nokta görülüyordu. Kütük evdeki muhteşem ustalık görmemezlikten gelinecek kadar basit değildi.

Burası dağ evi değil resmen kütükten bir villa.'

İlk önce sağımdaki odanın koluna elimi atıp içeriye göz gezdirdiğimde geniş oda da tek kişilik üç yatak ve iki kapaklı üç adet dolap haricinde boş alanlara hiç birşey konulmamıştı.

Sol taraftaki diğer kapının camsız ve diğerlerine göre daha sağlam kapıya sahip olması heyecanımı iki kata çıkardı. Elimi koluna attığımda diğerlerinden bir farkının daha olduğunu anladım.

Bu kapı kilitliydi !

Diğer üç kapıya hızlı bir şekilde baktığımda bu odaların birinci baktığım oda ile aynı olduğunu gördüm.

' Üç, Altı, Dokuz yataklı oda. Kimin odası ki bunlar ? '

Camsız odanın kapısını nasıl açsam ? ' diye düşünürken alt kat salonun kapısı açıldı.

Gizlice korkuluktan aşağı bakmamla Pamuğun;

Kızııımm ! " diyerek beni aradığını gördüm.

Merdivenlerden hızlı bir şekilde aşağı hole inip salona doğru baktığımda lavaboyu tıklayan Pamuğun şüpheli bakışları ile karşılaştım.

O iç rahatlatan bakışlardan eser yoktu.

Her evin bir mabedi vardır. Buranın mabedi de o odalar. Edep olarakta, burasının kanunu olarakta o odaların kapısına dokunmana senin Savcılığın yetmez. Şimdi düş önüme otur oturduğun yerde. "

'Uufffff ! Pamuğun içinden canavar çıktı.'

Gülerken içinde kaybolan şirin gözler kırk yıllık katilin baktığı gibi bakıyordu.

Elimi önümde bağlayıp salona doğru yola çıktığımda giriş kapısının üzerindeki turuncu lamba yanıp sönmeye başladı.

" Kim ola ki bu ? "

Arkamdan beni takip eden Pamuğun düşünürken kendikendine sorduğu soruya kendimce soru ile karşılık verdim.

Biri geldiğinde mi yanıyor o ? Neden zil kullanmıyors .... " derken kapı aniden açıldığında çığlık atıp Pamuğa sarıldım.

" İkinizde hemen oturun şuraya ! "

Bu sakin çıkan ses tanıdık gelmişti. Başımı çevirdiğimde Ali ile gözgöze geldik. Sinirlendiğine dair hiç bir ifade yoktu ama masum bakan gözleri beni ezmeye yetiyordu.

" Nereyi aradın sen ? "

Gözlerine dalıp gitmişken bir de bu ses; seste hiç bir öfke belirtisi yoktu.

Acımak !

Evet Ali bana sadece acıyordu.

Ben .......... Ben hiç bir yeri aramadım."

İlk kalktığında konuşmalarına vücut dilini katmıyordun; yani vücut dilini fazla kullanan bir insan değilsin. Şimdi el kol hareketleri ile konuşuyorsun. Mesleğin gereği karşındaki insanın gözlerinin içine bakarak konuşan bir insansın. Neden şimdi benden gözünü kaçırıyorsun ? Suçluluğunu sergileyen daha bir sürü hareketin var ama bunları söylemeye vaktim yok. Hemen cevap ver bana. "

'Bu adam bütün bunları nereden biliyor ?'

" Ben ..... Ben hiç bir yeri aramadım. "

Cevap vermiştim ama adamın bakışlarına bakılırsa bana günlerdir işkence edip konuşturamayan yahudilerin yapamadığı şeyi dakikalar içinde yapabileceği çok belli oluyordu.

'Gerçekte kimsin sen Ali ? '

Çözeceğim sonucu ne olursa olsun çözeceğim.

" Dudu ana telefonun üzerinde mi ? "

Kadın elini cebine atıp telefonu hissedemediğinde Boğaya attığı bakış beni bile korkutmuştu.

"Yo ...... Yok oğlum deyip başını yere eğdi."

Başımı ne cevap verecek diye Ali'ye çevirdiğimde elini uzatmış öylece beni bekliyordu.

" Ne ! Ne istiyorsun ? "

" Savcı hanım uzatmayın ve verin şu telefonu. "

Tıpkı Pamuk gibi başımı yere eğip bel lastiğime sıkıştırdığım telefonu çıkarıp uzattım.

" Jandarmayı mı aradın ? "

Başımı kaldırmadan cevap verdim.

" Ev ..... Evet "

Hiç bir şey söylemeden yanımdan geçtiğinde yukarı kata gittiğini anlamıştım. Sakin olan adımları merdiveni çıkarken hızlanmıştı.

Pamuk teyzeye yakınlaşıp;

Kusura bakma n'olur. On gündür işkence çekiyorum, psikolojim allak bullak. Beni kaçıranlar ana dili gibi türkçe konuşuyordu. N'olur küsme bana. Sen mükemmel bir insansın. Korktum çok korktum. "

Pamuk yavaşça başını kaldırdığında öfkeden eser yoktu.

" O istemediği sürece değil Jandarma, Paşa bile alamaz seni onun elinden. "

Pamuk konuşurken Ali yukarı kattaki camsız odanın kapısına anahtarı soktu. Kapı açıldığı an da ' Birşey göre bilirim ' umudu ile baktım ama nafile; karanlıktan hiç birşey görememiştim.

Şöminenin yanına gidecekken daha on saniye sürmemişti ki Ali hızlı bir şekilde kapıdan çıkıp kilitlemeden merdivenlere doğru hem yürüyor hem konuşuyordu.

" Dudu ana Derviş babayı çağır. "

Pamuk acele ile koşuşturup heryerinin sallandığını gördüğümde bu kadına canımın iki kat daha kaynaması dişlerimi sıkmama sebep olmuştu.

' Oyy yerim seni kııızzz ! '

" İnsanları boşuboşuna meşkul ediyorsun. "

Pamuğu seyrederken arkamdan gel ses ile yine irkildim.

Daha 48 saat önce vicdansız köpeklerin elinden kurtulmuşum, ilaçlı su verilip uyutulmuşum ve tanımadığım bir adamın devasa kütük evinde uyanmışım. Ne yapma mı bekliyordun ? Kim olduğunu, neden burada olduğumu söylemeye bile tenezzül etmediniz. "

Kapı tekrar açıldığında;

" Benim oradaki ışıkta yandı. Ne oldu oğul, kim o gelenler ? "

İçeri yetmiş yaşlarda, göbekli ama 175 boylarında oldukça kalıplı bir adam girdi. Doğal kırmızı olan yüzünü ak sakalları daha bir kırmızı gösteriyordu.

Kameradan baktım Derviş baba. İki tane zırhlı araba geliyor. Büyük ihtimal iki JÖH timi. " dedikten sonra hüzünlü gözlerini yüzüme çevirip kaldığı yerden devam etti.

" Savcı hanım Dudu ananın telefonunu aşırmış. "

Adam yeşil gözlerini gözlerime odakladığında bakışlarımı tekrar yerdeki halıya çevirdim.

" Bizim hatunun herşeyi iyi ama şu gözünü bi açamadım. Kusura bakma oğul. "

Yok baba önemli değil. Şimdi ahırları, samanlıkları kontrol ettikten sonra en son buraya ani giriş yapacaklardır. Perdeleri kapatıp kapıyıda kilitten kurtaralımki kilidi kırmasınlar. Salih'i ara zorluk çıkarmadan teslim olsun. Bizde burada gelmelerini bekleyeceğiz. "

Tamam oğul. "

Adam telefonunu cebinden çıkartırken Ali de perdeleri tek tek kapatmaya başladı.

" Yetişemedik Salih'i almışlar oğlum telefonu açmıyor. "

" Tamam baba sıkıntı değil. Buraya da gelmeleri yakındır. "

Evine iki tane Özel Harekat timi geliyor ve bu kadar sakinsin. Bu adam tahmin ettiğimden daha derin bir adam. '

Bir yanım burada kalmamı istiyordu ama resmi bir kuruluş olan Jandarma'nın yanında kalmam şüphesiz kendimi güvende hissetmeme daha çok yardımcı olacaktı.

Elveda Boğa, Pamuk teyze ve yeni tanıdığım Derviş baba. Ziyaretim kısa sürdü ama iyi birisi olduğunuzu çözdüğüm anda tekrar geleceğim.'

Ben bunları düşünürken Ali'nin ellerini ensesine koyup öylece beklemesi dikkatimi çekti.

Şöminenin yanındaki uyandığım koltuğa oturduğum anda kapı şiddetli bir sesle açıldı.

" Yat yat yaaaattt ! "

İçeri yüzleri kar maskesi ile kapatılmış dört tane Jandarma Özel Harekat askeri ani bir dalış yaptı.

Derviş baba yüzüstü yere yatarken Ali hiç birşey olmamış gibi elleri ensesinde bekliyordu.

" Lan yatsanaaaa ! "

Önden giren asker Ali'nin ensesindeki kolundan tutup dizindeki eklem yerine vurdu ama nafile. Ali de en ufak bir esneme bile olmamıştım.

O şiddetli sesle birlikte tek yapabildiğim sargılı işaret parmaklarımı kulaklarıma götürüp dizlerimi karnıma doğru çekmek olmuştu.

" Yapma diz çöktürme bana. "

Jandarma silahını doğrultup;

" Lan yat adi herif ! "

Ali hâla denileni yapmıyordu.

Kapıdan beşinci asker girip bana doğru gelirken Ali ensesindeki elinde tuttuğu küçük bir kağıdı yatmasına ısrar eden askere uzattı.

"Bölge komutanını arayıp bu kodu ona oku."

Asker temkinli bir şekilde Ali'nin elindeki kağıdı alıp.

" Ne bu ? "

Ali yatmamıştı ama altı tane silah namlusu yüzüne bakıyordu.

" Komutana oku Üsteğmenim ! "

Üsteğmen cebindeki telefonu çıkartıp parmağını ekranda kaydırdıktan sonra kulağına götürdü.

" Komutanım kusura bakmayın bu saatte rahatsız ediyorum ..............Komutanımyayla evindeki şahıs bi kağıt verip üzerindeki kodu size okumamı istedi..........

Emredersiniz komutanım. "

Üsteğmen askerlere dikkatli olmaları için işaret ettikten sonra elindeki küçük kağıdı düzeltip üzerindeki kodu okumaya başladı.

Okuyorum komutanım; İstanbul'un İ'si, 1-4-5-7-1-2-4 ve Tunceli'nin T'si komutanım; yani İ-1-4-5-7-1-2-4-T komutanım ................................. anlaşıldı komutanım;emrinizi bekliyorum. " deyip bir süre karşısındaki rütbelinin telefonu kapatmasını bekledikten sonra o da kapattı.

Üsteğmen gözlerini Ali'den ayırmadan;

" Silahlarınızın emniyetini açın ve sakın indirmeyin. "

Ali'nin tavrı ve hareketleri en başta nasılsa aynı şekilde bütün asilliği ile devam ediyordu.

Sen kimsin, necisin ? Nasıl yaptın bu kadar variyeti ? Günlerdir aranan savcı neden senin evinde bulunuyor ? Ulan bu bir bayan. Bu hali ne? Nasıl kıyabildin ? "

Ardı ardına gelen soruların son ikisini duyduğumda araya girdim.

" Hayır ! Bunları bana o yapmadı. Bütün bu adiliği acımasızlığı ... "

Savcı tamam yeter bu kadar. Üsteğmenim şimdilik sus ve gelecek olan telefonu bekle.

Ali'nin burada araya girmesine bir anlam verememiştim.

" Bekleyelim bakalım. "

Sargılı parmaklarımın şişliğini kontrol ederken Üsteğmenin ekranı yanıp sönen telefonunu cebinden çıkardığını gördüm.

" Emredin komutanım ! "

Telefonu açıp, karşıdan duyduğu ilk kelimeden sonra Ali'nin yüzüne aniden bakışı, ben dahil geniş salondaki bütün askerlerin irkilmesine sebep olmuştu.

An .... anlaşıldı komutanım hemen veriyorum. " deyip askerlerine hitaben;

Emniyet kapat, Esas duruş ! " dedi.

Askerler şaşkınlıkla birbirlerine bakarak, silahlarını indirip, zaman kaybetmeden hazırol'a geçerken Üsteğmen elindeki telefonu hâla elleri ensesinde olan Ali'ye uzattı.

" Rahat olabilirsiniz. Komutanım telefonda sizi istiyor. "

' Sizi mi ? Bu neydi şimdi ? '

Ali bir süre karşısındakini dinledikten sonra;

" Önemli değil........... Onlar'ın bir suçu yok ............ Teşekkür ederim iyi geceler. "

Üsteğmeninde askerleri gibi esas duruşa geçtiğini Ali ona telefonunu uzatırken farketmiştim.

Telefonunu alan Üsteğmen yerde yatan Derviş amcayı koltuğunun altından tutup ayağa kaldırdı.

" Kusura bakma Hacı amca özürdileriz. " deyip Ali'ye döndü.

Kom ..... Komutanım inanın ne diyeceğimi bilmiyorum. Kusura bakmayın özürdilerim. "

Yok kardeşim önemli değil. Sen görevin neyi gerektiriyorsa o'nu yaptım. "

Parmaklarımın acısına aldırmadan olduğum yerden sıçrayıp yanlarına gittim.

"Ne yapıyorsunuz siz ? Ne komutanımı ?"

Üsteğmen Ali'nin cevap vermediğini görünce mecburen söze girdi.

Savcı hanım bu tamamen gizli bilgi. Benim bilgim zaten kısıtlı. Sizinle paylaşmamın imkânı yok. Siz de memursunuz anlayışla karşılamanızı rica ediyorum. "

Üsteğmen bunu söyleyerek bana söyleyebileceğim hiç birşey bırakmamıştı.

" Bir emriniz yoksa biz gidelim komutanım. "

" Yok kardeşim teşekkür ederim. İyi görevler. "

" Sağolun komutanım. "

Kollarımı göğüsümde bağlayacakken parmaklarımın buna izin vermeyeceğini koluma değdiğinde aniden giren sancı ile anlamıştım.

" Hiihhh üfffff ... "

Komutan kapıyı kapattığında parmağıma üflediğimi gören Ali bana doğru iki adım atıp;

" Sargıların ıslanmış. Dudu anaya diyelimde değiştirsin. "

Yüzümü yıkamıştım. " dediğimde arkasını dönüp şömine önündeki koltuğuna yöneldi;

Anlaşılan sadece yüzünü yıkamamışsın."

' Uyuuzz ! '

Pamuk yarım saat içinde yirmi parmağımında pansumanı'nı yapıp tek tek sardı. Tek farkı ilk yaptığındaki gibi gözlerinin sıcacık bakmayışıydı.

" Teşekkür ederim. Sizede zahmet verdim. "

Önemli değil. " deyip pansuman kabını topladıktan sonra lavavoya gitmek için ayağa kalkmıştı ki ona konuştuğumu anlayıp durdu.

Kızım ! Kızım'a ne oldu ? Çok mu kızdınız bana ? "

Yüzündeki sahte gülücükle olduğu yerde dönüp gözlerime bakarak konuşmaya başladı.

Yok kızım biraz kırıldım ama sen bunu düşünme iyileşmene bak. " deyip başka birşey söylememe izin vermeden lavabonun yolunu tuttu.

Bütün pansuman boyunca gözlerini çekmeden ateşi seyreden Boğa'ya bakıp;

"Hâla birşey söylemeyecek misin bana ?"

Beni duymamazlıktan gelip, soruma cevap vermeden lavaboda işini bitirip dışarı çıkan Pamuğa baktı.

" Dudu ana Savcı hanımı yukardaki yataklardan birine yerleştirir misin ? "

İşte bu sinirlendirmişti beni.

Ya sen ne umursamaz bir adamsın be. Bu ne ukalalıktır ? Sadece ne için burada olduğumu söyle. Neden aileme teslim edilmedim ben ? Günlerdir işkence gördüm. Darbe yemediğim uzvum kalmadı. Şuna bak kötürüm gibiyim. " deyip daha fazla uzatmadan ayağa kalkıp Pamuğa doğru yürümeye başladım.

Nerede yatabilirim, hangi oda ? "

Sen beş dakika otur ben nevresimleri sereyim. "

Hayır bende yardım edeyim sana. "

Pamuk Ali'nin onayını almak için yüzüne bakmıştı.

" Peki kızım gel hadi."

Bu adamın bana karşı bu kadar umursamaz olması beni deli etmişti artık.

Boğa ! " dediğimde daha fazla kayıtsız kalamamış yüzüme bakmıştı.

Evet sana dedim. Boğaaa ! " deyip hole doğru yürüyüp görüş alanından kayboldum ama hâla sinirliydim.

Arkamı dönüp lavabo duvarının köşesinden tekrar Ali'ye baktım.

Başımı çıkardığım anda göz göze gelmiştik.

" Oturan Boğa ! " deyip bir daha dönmemek üzere merdivenlere doğru yürüdüm.

Arkamdan gelen Pamuğun gizlice gülmesi dikkatimden kaçmamıştı.

" İyi söyledim ama değil mi ? "

Dolaptan nevresimleri çıkaran Pamuk elinden geldiğince ciddileşerek cevap verdi.

" Kızım o çok iyi birisi. Ne emir aldıysa onu yapıyor. "

" Hııı öyledir ! "

Ali hakkında on dakika boyunca soru sorsamda hiç bir cevap alamamıştım.

Nevresimi seren Pamuk kapıya yönelip;

" Hadi kızım Allah rahatlık versin. "

" Teşekkür ederim. "

Pamuk kapıdan çıktığında korkuluğa elimi atıp şöminenin başındaki Ali'yi seyretmeye başladım.

Dalgalı saçlarını parmaklarının arasına almış, yere bakıp sıkıntılı bir şekilde düşünüyordu.

' Derdi ne acaba ? '

Dudu ana ! " dediğinde alt tarafımdan çıkıp Ali'ye doğru yürüyen pamuk cevap verdi.

Buyur oğlum. "

Dudu ana Savcı bana Boğa dedi ya hani. Bu öküz demenin başka bir versiyonu mu ? "

' Bak bu komikti işte. Aferin sanaaaa ! ' deyip sessizce gülümsedim.

" Yok oğlum. Koca Savcı öyle konuşur mu ? "

Ali'nin tebessüm ettiğini ilk defa görüyordum.

Ali sevgi dolu gözlerle Pamuğa bakıp;

Ben senin çocukluğumdan bu yana hiç kötü yönlü düşündüğünü görmedim ki. Bana su getire bilir misin sana zahmet ? "

Pamuk arkasını dönüp mutfağa yönelmişti ki Ali ayağa kalkıp engelledi.

Ya da ben suyumu alırım. Sen Derviş babayı gönderirsin. Geç oldu ama benim biriyle konuşmam lazım. Yoksa patlayacağım. "

Ali ayağa kalktığında odam'ın kütük duvarına sırtımı dayayıp saklandım. Alt tarafımdaki tünel misali yapılmış hole girip gözden kaybolduğunda bana ayrılan odadan içeri girecektim ki attığım adım havada asılı kaldı.

' Camsız kapı ! '

Ali camsız kapılı odadaki monitörlerden benim için gelen JÖH timlerini görmüş, alelacele çıkıp kapıyı kilitlemeyi unutmuştu.

' Sakın Elvin sakın ! '

Beynim gitmemem için ne kadar önüme duvar çeksede, bacaklarım bir o kadar ileri taşıyordu bedenimi.

' Görür unuturum ne olacak ki ? '

Kapı koluna elimi atıp gıcırdamayan menteşenin desteği ile karanlık odaya süzüldüm.

Kapı camsız olduğu için ışığı yakmamda bir sakınca yoktu.

Zifiri karanlığın içinde elim ile kapı kenarindaki düğmeyi ararken ne ile karşılaşacağımdan deli gibi korkuyordum.

Elimi ahşap duvarda gezdirirken plastiğin kaygan yüzeyine dokunduğumda kalp atışlarımı boğazımda hissetmeye başladım.

' Bismillahirrahmanirrahim ! '

Düğmeye bastığımda tavandaki bütün spot ışıklar görevlerini yapmaya başlamıştı.

' Dön arkanı Elvin dön arkanı ! Yedin bir b*k artık dönüş yok. '

Korkuyordum ne ile karşılaşacağımdan; bu güne kadar hiç korkmadığım kadar korkuyordum.

Arkamı yavaşça döndüğümde beni ilk karşılayan karşı cephemi komple kaplayan masa olmuştu.

Sol tarafımdaki sıra sıra dizilmiş raflarda rulo halindeki büyük kağıtlar buranın bir mimarın odası olduğunu gösteriyordu ama sağ tarafımdaki duvarda asılı olan devasa LED tv ve masadaki üç tane monitör bu tezimi çürütüyordu.

Masanın arkasındaki duvarda ahşap oyma tekniği ile özenle işlenmiş birbirine kenetli üç tane hilâl göze çarpıyordu.

Duvarda gördüğüm Teşkilât-ı Mahsûsa simgesi biraz olsun korkumu dindirmeye yetmişti.

Masaya yaklaşıp alt tarafındaki bilgiyar kasasının açık olduğu üzerinde yanan mavi ışıktan anlamıştım. Titreyen elimi monitörün açma tuşuna uzatıp bastım.

Karşıma 28 adet kamera ile, çoğu ağaçlık alandan görüntü aktaran, webcam bölmeleri çıktı. Mause'ye elimi atacaktım ki masanın sağ tarafındaki siyah çerçeveli olan büyük resim dikkatimi çekti.

Resimi elime almadan yaklaştığımda 10-12 yaşlarda sekiz tane çocuğun ellerindeki uzun namlulu silahlarla poz verdiğini gördüm.

Allahım; bu yaştaki çocuklara hangi psikopat ellerine uzun namlulu silah veripte karşılarına geçip fotoğraflarını çeker ? '

Yaklaştığımda resimin en üstünde dikkatli bakılmadığı sürece okunamayacak kadar küçük bir yazı dikkatimi çekti.

Gözlerimi kısıp yazıya daha da yaklaştığımda o yazının çocukların isimleri olduğunu anladım.

" Soldan sağa ....................... "

' İyi ama bu resmin Ali'de ne işi var ? '

Daha fazla uzatmayıp monitörü kapattıktan sonra odamın yolunu tuttum.

Sağ tarafımda ki raflara bakarak giderken dört tane üstüste dizilmiş rulonun arkasında parlayan birşey dikkatimi çekti.

Ruloları yavaş yavaş alıp yere koyarken parlayan şeyin bir başka çerçeveye ait olan cam olduğunu anladım. Bu kez daha net görebilmek için çerçeveyi incitmeden elime alıp dışarı çıkarmıştım.

Simsiyah giyinmiş adamların asker olduğunu anlamak zor olmamıştı. Tek tek bakarken içlerinden bir kişiye daha da odaklandım.

Aliiii ... !!! " sesli düşündüğümde istemeden kapıya bakıp ağızıma sağlam bir tokat attım.

' Bu Aliii ... '

Ali'yi bu resimde sakalsız olduğu için tanımam zaman almıştı. Çerçevenin arkasını çevirdiğimde esas dehşet'in beni orada beklediğini anlamıştım.

KARA MUHAFIZLAR 2013

Soldan sağa.......................

Bu askeri Tim 3-4 yıl önce kaybolan Kara Muhafızlar Timiydi.

Şehadet haberlerini ve bombalanan binayı canlı yayında verdikleri o günü hatırladığımda hıçkırıklarımı tutmaya gerek kalmadan ağlamaya başladım.

O kadar sıradanlaşmış ki verilen şehit haberleri; ağlamayı, fatiha okumayı geçin haberi değiştirmek için kumandayı arar olmuşuz.

Ama bu !

Bu çok farklıydı. 7 tane şehit'in yanyana olduğu bu fotoğrafı hissederek bizzat elinde tutmak çok ağır gelmişti. Onlar kaybolana kadar yüzlerini maskelerle gizlemişlerdi. Burada o en çok merak edilen gizemli tim'in hepsi maskesiz karşımda duruyordu.

Bütün şehitler gibi bunlarda yakışıklı, bunlarda nur yüzlüydü.

Bu oda'da benim için herşey bitmişti. Onlar'ın mabedine girdiğim için kendimden o kadar tiskinmiş, o kadar utanmıştım ki... Beni bir Kara Muhafız koruyordu. Hiç bir yerde güvende hissetmeyeciğim kadar güvende olduğum bir adamın yanındaydım ve yaptığım şu nankörlüğe bak.

Yavaş yavaş çerçeveyi yerine koyacakken kapı büyük bir gürültü ile açıldı.

" Ayyyyyyhhhhh !!! "

Avazım çıktı kadar bağırırken çerçeve elimden kayıverdi.

Tam yere düşeceği anda altından bir elin onu tuttuğunu gördüm.

" Ş ....... Şey ben ? "

Karşımdaki heybet hiç bir tepki vermiyor özlem dolu gözleri ile resime bakıp tebessüm ediyordu.

Ortadaki adamın yüzünde parmağını gezdirirken gözünden çerçeve damlayan gözyaşı kalbime saplanan hançer kadar ağır gelmişti bana. O göz yaşı göz pınarlarımı açan anahtar olmuştu.

Yap ..... yapma nolur ! " elim ile engellemeye çalışsamda beni yok sayıp masanın önündeki ziyaretçi koltuklarından birine oturdu.

Suçlular karşıma ifade için geldiğindeki hallerini şimdi daha iyi anlıyordum. Şuan savcı olan o, suçlu olan bendim.

' Neden ortadaki adam ? Neden sadece onun üzerinde parmağını gezdirip ağlıyor ? '

Resmi ters çevirip önündeki sehpaya koydu. Bir süre öylece resmin arka yüzündeki yazıya bakıp kanlanmış gözlerini bana çevirdiğinde göz yaşları ile verilecek olan cezayı beklemeye koyuldum.

Ne ......... Ne hakla savcı ? " sesi o kadar masum o kadar kısık çıkıyordu ki; karşısında ezilmemek elde değildi.

Ağlamaktan gerilen boğazımı gevşetmeye çalışıp;

" Ben .......Ben çok korktum. "

Bakışlarını yere odaklayıp başını iki yana salladı.

" Bu korku değil ! Bu mesleğinin sana verdiği merak ve o lanet olası egon. "

Haklıydı !

Teşkilat-ı Mahsûsa simgesini gördüğümde ' Tamam güvendeyim ' deyip çıkabilir, rahat bir uyku çekebilirdim.

Ne dese, ne yapsa haklıydı. Pamuk'tan o uyarıyı aldığım halde yılmayıp merakıma yenik düşmüştüm.

" Affet n'olur ! "

İki elini birleştirip baş parmağı dudaklarında pürdikkat çerçevenin arka yüzüne bakmaya devam ediyordu.

" Bana birşey söyle küfür et döv ama susma n'olur. "

Hâla birşey söylemiyordu.

Aklıma gelen şeyi ' Yok olmaz ! ' deyip geri itiyordum.

Neredeyse beş dakika olmuş hâla birşey söylememişti.

Kendikendime; ' Artık ne oluyorsa olsun Elvin ! ' dedikten sonra burnumu çekip gözümde kalan yaşları elimin tersi ile sildim.

Sizin; sizden başka birinin mabedinize girmesinin kesin cezasını biliyorum. Ama şunu bilki ben böyle birşeyi tahmin etmemiştim, aklıma bile gelmezdi. "

Bu son söyleyeceğim şeyi düşünürken ister istemez boğazım gerildi.

Kendimi ağlamamak için dizginleyip tekrar söze girdim.

" Öldür beni BORA ! "

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%