Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3.BÖLÜM İP

@batingam

KUTAY YÜZBAŞI'dan...

Güllüdere köyü;

Türkmen Dağı eteklerinde, buğday, arpa, nohut ve yer yer şeker pancarı ekerek geçimlerini sağlayan yaklaşık altmış hanelik şirin bir köydür burası.

İdris güneşin mayıştıran sıcaklığına daha fazla dayanamamış dudakları'nın arasına sıkıştırdığı ot çöpünü orada unutup, elleri ensesinde öylece uyuya kalmıştı.

'Aaahh İdris ! Vefakâr İdris, yiğit İdris. '

Yirmisekiz yaşındaki İdris; esasında Güllüdere köyünde doğmuş ama ömrünü Bayırbucak askerleriyle Türkmen Dağın'ı savunmaya adamış 180 boylarında kavruk yüzlü zayıf, genç bir çınardır. Bu yaşına kadar dağlarda yaşadığı için doğada tek başına kalma konusunda fazlasıyla uzmanlaşmış, leb demeden leblebiyi anlayan, kıvrak zekâsı ile her türlü olumsuzluğun altından kolaylıkla sıyrılan bir komutandır.

'Bordo Bereli'ler yardıma geldi !' dediklerinde yaralı bacağına aldırmadan beş kilometre yolu sevinçten ağlayarak aşıp yanımıza geldikten sonra omzumuzdaki albayraklı armayı gördüğünde ' Sırf bunu öpmek için geldim komutanım. ' deyip gözyaşları ile omzumuzu ıslatan koca yürekli İdris.

Buraya geleli bir yıl olmuş ikinci ilk baharımıza giriş yapıyorduk.

Köy; etrafındaki küçük dağlarla kendini kucaklatan küçük bir ovaya kurulmuştu.

Köyü her taraftan gören tepenin üzerine inşâ edilen, taş duvardan yapılmış, gece karargah gündüz çiftlik evi olarak kullandığımız sekiz odalı iki katlı bir binada yaşamımızı sürdürüyorduk.

Sağ tarafımızda ikibin tane büyükbaş ve bin tane küçükbaş beslediğimiz ahırımız, bize tahsis edilen ikiyüzelli dönüm arazimiz vardı. Bütün bu masraflar Devletimiz tarafından onaltı tane Subay ve Astsubay'ı kamufle etmek için Türkmen Dağına yapılmış devasa bir yatırımdı.

Anlayacağınız; gece Bordo Bereli, gündüz kendi halinde çiftçi ve çobandık.

Köye doğru bacaklarımı uzatıp tertemiz oksijen ile ciğerlerimi doldurduğumda canım birdenbire çay istedi.

Arkamı dönüp baktığımda Astsubay Üstçavuş; ismi gibi Yusuf Yüzlü Yusuf'u el arabası ile saman götürürken gördüm.

" Yusuuufff ! "

Yusuf el arabasını durdurduktan sonra elini alnına siper edip güneşi engelledi.

" Emredin komutanım ! "

Elim ile taşıdığı samanı gösterip;

" Oğlum onu bıraktıktan sonra bize iki çay getir be ! "

" Emredersiniz komutanım ! "

O kadar yüksek sesle konuşmama rağmen İdris'in gözünü açmaması dikkatimi çekmişti.

Parmağım ile kaburgalarına dürttüğümde olduğu yerde sıçraması toz kalkmasına sebep olmuştu. Boğazını tutarak boğulur gibi öksürdüğünde ağızındaki otun boğazına gittiğini anlamam geç olmadı.

" Hooyyyttt ! Ciğerimi söktün komutan. Böyle adam mı uyandırılır ? "

Dizüstü durmuş, mavi renkteki güneşten ağırmış şapkasını düzeltirken aldığı yüz hâli gülümsetmişti beni.

" Oğlum o kadar bağırdım uyanmadın. Sen nasıl askersin lan ? "

Şapkasını düzeltip tekrar yanımdaki yerini alarak;

"Yav Tibet babayla yine bi çatışmadaydık komutanım. "

Tibet komutan bizden yaklaşık iki yıl önce gelmiş; sadece Güllüdere'nin değil bütün Türkmenler'in sevgisini kazanmıştı.

Yeri geldiğinde güler yüzlü, yeri geldiğinde gaddar bir aile babasıydı onların gözünde. Yaşı henüz 32'ydi ama karakteri yaşla ölçülemeyecek kadar mükemmel bir insandı. Annesine, babasına saygısızlık yapanda, eşine ve çocuklarına karşı sorumsuz babalarda onu bulurlardı karşılarında.

Gözü kara, eli sopalı yürüyen bir adalet timsali olarak görürlerdi onu.

İdris'de her asker'in muzdarip olduğu o rüyalardan birini görmüştü.

" İdriis ! "

" Buyrun komutanım. "

İdris biz Tibet Binbaşı'yı burada tanıdık. Nedir necidir komutanımız ? Sadece namını duyduk. Buraya geldiği yok hep görev hep görev. Tek başına ne yapar bu adam ? "

Beş gün önceki Savcı operasyonundaki kustuğu gazabı anlatmaya gerek duymadım.

Yav nasıl anlatam komutanım ? O adam çok farklı bir adam. Adam asker olsun deyin yaratılmış. Beraber mevziye yatıp üç kurşun atarsın ' Anaamm ! ' Tibet babaya bir bakarsın onbeş metre yukardaki mevzide yatıyo. O bizim tahmin edemeyeceğimiz derecede mükemmel bir asker. " deyip eli ile dizime dokunduktan sonra kaldığı yerden devam etti.

Sinir komutan ! O adam sinirlendiğinde hiç farketmezsin. Yakaladığımız p*çlere gülerek yaklaşır ' Ne yapıyor ?' diye dönüp bir bakmışsınki kanlı bıçağını toprakla temizliyo. Allah onu öyle bir zamanda gönderdi ki bize. Hızır derler ya ! Biz siz geldiğinizde onu asker bildik. Siz gelene kadar bizim gözümüzde Hızırdı o. "

Köye bakıp başımı sallayarak ben girdim söze;

Evet çok iyi bir adam. Sıtratejisi, taktikleri, herşeyi çok farklı."

" Komutanım çayınız. "

Başımı yukarı kaldırdığımda Yusuf ile gözgöze geldik.

" Sağolasın aslan. "

Yusuf gidip gitmemekte kararsız görünüyordu.

" Hayırdır Yusufum bi sıkıntın mı var ? Yine ne yaramazlık yaptın. "

Yok komutanım sağolun. " diyordu ama gözlerindeki korku aksini söylüyordu.

Gel gel otur şuraya. Sıkıntı ne söyle bakalım. "

Yusuf başının arkasını kaşıyıp ' Söylesem mi söylemesem mi ?' ikilemi'nin arasında gidip geldikten sonra kararını verdi.

" Nişanlım komutanım ! "

Hayırdır oğlum ne oldu ? Yine mi üzdün kızı ? Daha bir ay önce Tibet Binbaşı döndürmedi mi seni burada o kızı üzdün diye ? "

Tibet Binbaşı dediğimde gözünde bir ateş beliri vermişti.

Komutanım biz ayrıldık. Daha doğrusu ben ayrıldım o kabul etmedi. Yine Tibet Binbaşıyı arar mı sizce ? "

Bu durum benide sinirlendirmişti.

Sen gibi değmeyecek zibidilere mevlam melek gibi kız nasip ediyor sizinde g*tünüz başınız oynuyo. Yüzüğü parmağına taktığında sahibi olduğunuzu sanıyosunuz. Yüzük namustur oğlum. Yüzük o kızın kalbine koyduğun, ömür boyu silinmeyecek bir nişandır.Bu kadar basit mi lan ? "

Başını önüne eğip;

" Komutanım olmuyor. Ne bileyim. "

" ' Ne bileyim. ' ne demek lan soytarı ? Çocuk oyuncağı mı bu ? "

Başını sağ tarafına yıkıp üzgün, tertemiz yüzünü gösterdiğinde ona karşı olan öfkem acıma duygusuna dönüşmüştü.

" Komutanım Tibet Binbaşı sizi aradı mı hiç ? Beni sordu mu ? "

" Henüz aramadı ama bukez seni kesip bayrağa sarar heralde. "

Yerdeki başını aniden kaldırıp yüzüme baktı.

" Yapma yav ! "

Bu bilinçsizce sarfettiği söz sesimin biraz daha yükselmesine sebep olmuştu.

" ' Yapma yav ' ne lan zübbe. Karşında Yüzbaşı var. "

Yaptığı hatayı daha söz ağızından çıkmadan anlamıştı zaten.

Esas duruşa geçen Yusuf;

"Boş bulundum komutanım özürdilerim." dediğinde başımı sertçe savurdum.

" Kaybol lan gözümün önünden. "

" Komutanım Tibet Bin... "

" Lan giittt ! "

" Emredersiniz komutanım. "

Yusuf koşarak gözden kaybolduğunda ister istemez güldüm.

" Komutanım telefonun çalıyo. "

Sol tarafımdaki ot'un üzerine bıraktığım telefonun yanıp sönen ekranını görünce sesini açmayı unuttuğum için kendime kızarak elime aldım. Ekrana baktığımda güneşin etkisiyle kıstığım gözlerim açıla bildiği kadar açılmıştı.

Sanki yanımdaymış gibi uzattığım bacaklarımı toplayarak parmağımı sola doğru kaydırdım.

" Emredin komutanım !"

Binbaşı'nın sesinden önce gelen gürültüden aracın stabilize yolda hızla ilerlediği anlaşılıyordu.

" Ulan Yüzbaşı, Ulan Yüzbaşı ! Ne yapıyosun bu ikinci arayışım. "

Dudağımı ısırdığımda İdris'in gözleri şüpheyle kısıldı.

" Özürdilerim komutanım sessize almışım. "

Aracın gürültüsünün hafiflemesinin ardından gelen çoban sesi Tibet Binbaşı'nın sığırlara yol verdiğini gösteriyordu.

" Hooooğğğğğ... "

Çobana kısa bir selam verdikten sonra tekrar bana döndü.

" Boşver şimdi özürü falan. Ben 20 dakikaya oradayım var mı bi yaramazlık ? "

" Hayır yok komutanım. Herşey emrettiğiniz gibi ilerliyor. "

" Emin misin ?"

Gelen bu imâlı soru beni tekrar düşünmeye itmişti.

' Birşey yok Kutay; her iş tertemiz ilerliyor. '

" Eminim komutanım. Herhangi bir vukuat yok. "

" İyi hadi bakalım. Yusuf Astsubay orada mı ? "

' Allahım ! Ben salağım. '

Ahırdaki işleri görüyor komutanım."

Tamam ona söyle semaveri ateşlesin gelene kadar ancak demlenir çay. "

Emredersiniz komutanım ! "

Haydin Allaha emanet. " deyip kapattığında gözlerim İdris'in meraklı bekleyişi ile çakıştı.

Ne oldu komutanım ? "

İdris'in sorusunu cevaplamadan önce elli metre uzaktaki ahıra doğru bağırdım.

" Yusuuuuufff ! "

Bir kaç saniye bekledikten sonra Yusuf ahırın geniş kapısından kafasını çıkardı.

" Emredin komutanım... "

Elimle gel işaretini yaptıktan sonra İdris'e döndüm.

" Tibet Binbaşı Yusuf'dan semaver istedi."

İdris durumu anlayıp iki elini birbirine vurarak üzerindeki toza aldırmadan işaret parmağını ısırmaya başlarken Yusuf yanımda bitiverdi.

Emredin kom..." derken parmağını ısıran İdris'i görüp sözünü korkuyla yarıda bırakmak zorunda kaldı.

Vallah mı komutanım ? Tibet Binbaşı mı geliyor ? "

Hiç birşey söylemeyip başımı sallamakla yetindim.

Yusuf başını köye çevirip beyaz şapkasını çıkararak sıkıntılı bir şekilde uzun saçlarını karıştırmaya başladı.

Kom ..... Komutanım semaver ! Semaver istedi mi ?"

Valla istedi Yusuf. "

Anaam ! Ben napacam şimdi ?"

Yapacak bişey yok oğlum. Vereceksin ifadeni. Kimsenin kızı sahipsiz değil. " derken konuya yılların kurdu Erdinç Başçavuş müdahil oldu.

Yarla, bir olmayınca yerle bir olurmuş insan. " dedikten sonra yan tarafımı gösterdi.

Komutanım oturabilir miyim ? "

Yanımdaki toprağı tokatlayıp;

" Tabi Başçavuşum. " dedim.

Erdinç Başçavuş hem oturup hemde yüzünü dertli dertli düşünen Yusuf'a döndü.

" Eee Yusuf ! Tibet Binbaşı aradı semaver istedi değil mi ? "

" Evet komutanım. "

" Neydi nişanlının ismi ? "

" İrem komutanım. "

" Yetimdi değil mi o ? "

Yusuf bir süre Erdinç Başçavuş'un gözlerine bakıp başını salladı.

" Her sahipsiz kalanın bir sahibi vardır Yusuf. "

Yusuf'un üzerine biraz daha gidersek dolan gözlerinden ağlayacağı anlaşılıyordu.

Daha fazla uzatmayıp söze girdim.

" Tamam hadi oğlum ' Yirmi dakikaya oradayım.' dedi. On dakika geçti bile. "

Emredersiniz komutanım. " dedikten sonra arkamızdan geçip semaveri almaya giderken aklına yine birşey gelmiş olacak ki geri döndü.

Komutanım; Gusul abdesti almam içinde mi vakit yok ? "

İdris ağızını sıkıca tutup için için gülerken; Erdinç Başçavuş'un kendini sıktığı kızarmış yüzünden anlaşılıyordu.

"Yok oğlum yok... Hadi koy şu çayı artık. "

Genç Astsubay uzaklaşırken başımı Erdinç Başçavuş'a dönderdim.

" Başçavuşum senin son sözünden sonra gözleri doldu dikkatini çekti mi ? "

Başçavuş başını sallayıp;

" Var komutanım. Bu çocukta bi korku var ama bilemedim. "

" Ne korkusu adam 27 yaşında Bordo Bereli olmuş. "

Başçavuş'un başını sağa sola sallamasından söylediğimi onaylamadığı belli oluyordu.

" Öyle değil komutanım bu çocuğun bir derdi var. "

Yüzümü köye çevirip.

" Neyse Gazap onun derdine derman olur. " deyip konuşmayı sonlandırdım.

Burada memleket, ümmet derdi çekmekten kendi derdimize vakit ayırmak ne haddimize. Bu uçsuz bucaksız yerde anamızda, babamızda, eşimizde, dert ortağımızda yanımızdaki kardeşlerimiz. Burada bize bizden başka derman yok. Başımızda, aynı yaşta olmamıza rağmen benim dahi baba olarak gördüğüm Tibet Binbaşı varken başka dert ortağına, başka dermana ne hacet. Kaşları çatıkta olsa gözündeki merhameti görebiliyor kalbinin temizliğini hissedeviliyorduk.

Solumuzda ki toprak yoldan süratle gelen siyah pikabı görüp, üçümüzde aynı anda ayaklandığımızda ilk konuşan Erdinç Başçavuş oldu.

Ok gibi geliyor. Gazamız mübarek olsun. İnşallah hayırlı haberlerle gelmiştir."

Cevap vermeden seri şekilde taş binanın giriş kapısına vardık.

Volkswagen Amarok'un lastiklerinden gelen çakıl sesi elli metre uzaklıktaki ceviz ağacının altında semavere üfleyen Yusuf'un korkuyla başını çevirmesine sebep olmuştu.

İdris Binbaşı'nın kapısı açtığında Yusuf elindeki işi bırakıp esas duruşa geçti.

İdris;

" Hoşgeldin komutanım. "

Binbaşı İdris'in ensesine elini atıp başını göğüsüne bastı.

" Allah razı olsun İdrisim. Nasılsın iyi misin ? "

Sağolun komutanım. Hele soluklanın anlatırım. Bazı havadisler var."

Binbaşı aracın kapısını kapatıp esas duruşta bekleyen Yusuf'a hareketsizce bakmaya başladı.

Hele senin havadis bi beklesin. Benim havadisim daha büyük. " dedikten sonra Erdinç Başçavuşla bana doğru iki adım attı.

Yüzbaşım Erdinç abi siz nasılsınız ? "

' Erdinç abi ! '

Bu adamın rütbesine aldırmadan büyüğüne olan saygısı takdire şayandı.

Erdinç Başçavuş " Sağolun komutanım " deyip sözü bana bıraktı.

Esas duruşa geçip baş selamı verdikten sonra;

" Sağolun komutanım herhangi bir vukuat yok. "

Binbaşı başını tekrar Yusuf'a çevirdi.

Var var vukuat var. " deyip iki elini çırptıktan sonra pikabın vagonuna yöneldi.

Neyse işimize bakalım." deyip pikaptan aldığı tırmanma halatını Erdinç Başçavuşa uzattı.

Şimdi Yüzbaşım beni iyi dinle. "

Emredin komutanım. "

Yorgun olduğu her halinden belli oluyordu. Başını göğe kaldırıp kendi etrafında dönderdikten sonra devam etti.

Yarın sabah erkende Erdinç abiyide alıp Musul'a gidiyorsunuz. Özel bir sebepten dolayı istifa edip orada yaşayan Türk Özel Kuvvetler personeli Piyade Üsteğmen Ahmet Burak KIRCALI'yı kabul etmesede bir şekilde alıp geleceksiniz. "

Emredersiniz komutanım. "

Ondan önce... " deyip başını Yusuf'a tekrar çevirdiğinde kaçamak bakışını yakalamıştı.

Erdinç Başçavuşum elindeki halatla şu dönek herifi ceviz ağacının dalına başı aşağı gelecek şekilde bağla. Biz Ümmet gülsün diye, milletimiz gülsün diye çoluğumuzu çocuğumuzu bırakıp burada çürürken arkamızda gözü yaşlı yetim bırakmak haramdır. "

Yüzüne bakmasamda Erdinç Başçavuş'un yanyan bana baktığını görebiliyordum. Bir kaç saniye baktıktan Gazab'a dönüp;

"Emredersiniz komutanım ! " dedikten sonra çaresizce verilen emri yerine getirmek için Yusuf'a doğru yürümeye başladı.

Binbaşı o gittikten sonra kapının önündeki kendi ellerimizle yaptığımız tahtadan banka oturup sigara paketini çıkardı.

Gelin şimdi bırakın esas duruşu." deyip paketten yarıya kadar çıkardığı sigarayı İdris ile bana uzattı.

İdris sağına, ben soluna otururken uzatılan paketten birer tane çektik.

" Sizi nişanlısı mı aradı komutanım ? "

Erdinç Başçavuş'un karşısında saygıyla ayaklarına kendi ipini kendi bağlayan Yusuf'u seyrederken cevap verdi.

Geçen gün ki vukuatından sonra benim numaramı verdim nişanlısına. Gece beni aradı 'Benden ayrıldı abi telefonlarımı açmıyor' diye. "

Birşey soracaktım ama cesaret edemeyip sustum.

" ' Sen karışma ' diyeceksin ama olay farklı Yüzbaşım. "

' Bu adamın yetenekleri'nin üçte biri bende olsa sırtım yere gelmez. '

Aynen öyle düşünüyordum komutanım."

Dalgınca, sessiz bir şekilde Yusuf'u seyreden İdris'in omuzlarına kolunu atması sıska vücudunun sıçramasına sebep olmuştu. İdris'in zayıf bedeni'nin yanında oldukça iri cüssesini dikleştirip, gözleri Yusuf'ta konuşmaya başladı.

Başka birşey var Kutay ! Bu çocuğu o kızdan uzaklaştıran başka birşey var. İçindeki alevi kuvvetlendiren, kor gibi yakan birşey var. Kız bana ' O beni seviyor. On yıldır kalbimi kıracak en küçük birşey yapmadı. Biz birbirinizi seviyoruz. Benim gözlerime bakıp ayrılmak istiyorum diyemez. Korkar göz yaşı dökmemden ağlamamdan korkar. ' dedi. On yıldır seven bir çocuk, yareni'nin gözü ıslanacak diye canını koyan bir çocuk özlemin en ağır bastığı dağlarda bunu yapmaz, yapamaz Yüzbaşı. "

Binbaşı söylenecek hiç birşey bırakmamıştı. Yusuf ceviz ağacının en kalın dalından baş aşağı sallanmış, elleri arkasında bağlı Binbaşı'yı bekliyordu.

Tibet binbaşı İdris'in omzuna vurup ayağa sıçradı.

" Hadi bakalım İdris ! Sen şuradan büyük kovayla su getir de başlayalım eğitime. "

' Eğitime ? '

İdris su almaya giderken Binbaşı önden ben arkadan Yusuf'a doğru yürümeye başladık.

Esas duruştaki Erdinç Başçavuş'un gözleri Binbaşı'daydı.

Rahat Erdinç abi rahat. " deyip başını yana devirerek Yusuf'un Yusuf yüzüne baktı.

Selamun aleyküm arsız yarasa. "

Yusuf korku dolu gözlerle alttan yukarı bakıp selamı aldı.

Aleyküm Selam komutanım. Astsubay Üstçavuş Canik ! Emir ve görüşlerinize hazırım komutanım. "

Tibet Binbaşı semaver yakarken kullandığımız ahşap tabure'ye oturarak Yusuf ile aynı seviyeye geldi.

"O halde yetime haksızlık yapma ve yüzünü ekşitme, yardım isteyeni de hangi çeşit olursa olsun boş çevirme..." Allah'ın emirlerinden beni ilgilendiren Ayet bu Yusuf. Yetim ' Ahhh ' dedi ben geldim Yusuf. "

Binbaşı hem konuşuyor hem Yusuf'un yüzünü okşuyordu.

Tane tane, yavaş yavaş konuşan Tibet Binbaşı derin bir iç çekip devam etti.

Ben uzun bir süre yetimlikte yaşadım Astsubayım. Hem öksüz hem yetimdim. Yetim olmak ne biliyor musun ? Yetim olmak; sebepsiz yere gözünün uzaklara dalmasıdır. " derken hâla kedi sever gibi Yusuf'un yanaklarını okşuyordu.

Biz sadece asker değil babayız Yusuf. Öksüz'ün, Yetim'in sahipsizlerin savunucusuyuz, babasıyız Yusuf. "

Yanak okşamayı bırakan Binbaşı Yusuf'un gözlerine odaklandı.

Dişlerini sıkıp, karşısındakini titreten kısık sesi ile devam etti.

" Neden ağlattın o yetimi Yusuuuuff ? "

Enterasandır ki Yusuf'un korku dolu gözleri yerini üzüntüye bırakmıştı.

" Soğudum komutanım. Bir ömür onunla geçmez. "

Binbaşı'nın aniden ayağa kalkması tabureyi geriye doğru fırlatırken, hepimiz'in sıçramasına sebep olmuştu.

Binbaşı ateş fışkıran gözlerini İdris'e çevirdi.

" Dök lan suyu."

İdris gelen emri başı ile onaylayıp büyük kovadaki suyu Yusuf'un üzerine boca ettiğinde üzerindeki tişört aşağı sıyrılıp karnının açılmasına neden olmuştu.

Yusuf nefesini toparlanmaya kalmadan çıplak karnının üzerinden midesine yediği kuvvetli yumruk ardıardına öksürmesine sebep olmuştu.

Soğudum hııııı ? " diyen Binbaşı aşağı eğilip kuvvetli bir tokat attı.

' Yapma bu fazla yapmaa ! '

Ben Binbaşı'nın arkasında bunları düşünürken yüzüme bakmasıyla olduğum yerde vücudumu dikleştirdim.

Şuna bak ! Soğumuş beyefendi. Sizde bunu arkanıza alın mermiye kafa tutun. Soğumuş adi döneğe bak sen. "

Tabureyi düzelten Binbaşı tekrar oturduğunda Yusuf hâla öksürüyordu. Tekrar tokat atan Binbaşı;

" Sana güvenipte arkama alıp cepheye gitmem için bana tek şey söyle. "

" Kom ..... Komutanım yapmak zorundayım. "

Binbaşı tek eli ile Yusuf'un boğazına sarıldığında içimden bir parça kopmuş gibi olmuştu.

Zorundaymış ! Sevgiliyi, yaren'i, Rabbimizin bize emanet ettiği yetimi ağlatmak zorundaymış. "

Baş aşağı olan Yusuf'un beyaz teni zaten kıpkırmızıyken, boğazı sıkılmaya başladığında morarmaya başlamıştı.

Binbaşı'yı engellemek için ileri doğru bir adım atmıştım ki; Erdinç Başçavuş kolumdan tutup engel oldu.

Kulağıma yaklaşıp;

Bu senin benim gördüğümüz ihtisas kursu'nun bir üst versiyonu komutanım. Karışıp nasibinizi almayın. Hiç zannediyor musunuz o'nun elinden avını alacağınızı? "

Binbaşıya bakıp tekrar kulağıma yaklaştı.

" Binbaşı sinirli değil. Yusuf'a kızmış olsa, güvenmiyor olsa birşey demez kovar geçer. "

Erdinç Başçavuş bunları söyledikten sonra Binbaşı'nın banktan kalkarken söylediği söz kulağımda yankılandı.

' Başlayalım eğitime. '

Binbaşı Yusuf'un boğazını bıraktığında Yusuf var gücü ile öksürmeye başladı.

' Bu adam askerinin, kardeşinin bu acıyı çekmesine nasıl dayanabiliyor ? '

Yusuf nefesini az da olsa toparladığında ağladığını gördüm.

Ne lan ağlıyor musun ? Bedenindeki acıdan mı, yoksa yüreğindekinden mi ağlıyorsun ? Birazda sen ağla adi herif. O kız akşamdan bu yana ağlıyor. Ne kadar ağlasa da yüreği ferahlamıyor. O sen gibi dönmedi sözünden. "

Yusuf'un aniden sesini yükseltmesi kaşlarımı çatmamı sağlamıştı.

" Bir daha yetim kalmasın komutanıımmm ! "

Bu cümle soğuk bir rüzgar estirmişti. Hiç kimse konuşmuyor, öylece Yusuf'un devam etmesini bekliyordu.

Bir ........ Bir ay önce siz olmasanız, beni o çıkmazdan kurtarmasaydınız, kendinizibana siper etmeseydiniz İrem yine yetim kalacaktı komutanım. O benimle olmasın huzurlu bir yuvası olsun, her akşam saatinde kocası kapısını itsin. Ben onu uzaktanda korurum komutanım. "

İşte şimdi Yusuf nişanlısının kalbinde alevlenen acı'nın aynısına ağlıyordu.

Bu durumdan sen değil Yusuf; senin yüreğindeki gizli gizli körüklenen ateşi görmeyen komutanların utansın. Ben utanayım Yusuf yüzlü Yusuf .................... '

Binbaşı beline sıkıştırdığı bıçağı çıkartıp ayağa kalktı.

Sen bizi abi yerine koyup, aile yerine koyup dertleşmezsen. Biz seni kurbanlık koyun yerine koyar öttürmesini biliriz Yusuf Astsubay. " deyip tek hamlede ipi kestiğinde Yusuf sert bir şekilde ensesinin üzerine yere düştü.

Erdinç Başçavuş Yusuf'un ellerini çözerken Binbaşı yanımızdaki piknik masasına oturup Yusuf'a bakmaya devam etti.

" Şimdi doldur şu çaylarıda. Askerken sevmenin güzelliğini anlatayım sana. "

Yusuf ayağa kalkıp masada oturan Binbaşıya sarıldı. Yusuf'un omzundan bize bakanBinbaşı' nın dudakları çizgi halini almış, elleri şevkatle kendini sıkarak ağlayan

Yusuf'un ensesini okşuyordu.

Aile dağdaki askerin şehirdeki ipidir Yusuf. Bir yaşına basmış oğlu'nun ilk attığı adımları, kızının telefonda bitmeyen soruları, eşinin seni yolcederken dolmayan gözleri olmazsa sen dağda tutunamazsın Yusuf. Senin kaderinde şerefli Hak yolun da savaşmak, İrem'in kaderinde senin yolunu gözlemek var. O yolu gözleyen göz olmazsa göremezsin Yusuf. Savaşın ortasında kalmışsan üzerindeki çelik yelekle değil, eşinin dualarıyla etrafına gerilen manevi zırhla hayatta kalırsın. Göz göre göre o ipi kesme Yusuf.Üzersen kahrolursun, kesersen kaybolursun. İpsiz asker olmaz Yusuf." deyip Yusuf'la arayı açıp bir tokatta ensesine yerleştirdi.

Haydi doldur şu çayları. " dedikten sonra İdris'e döndü.

Senin sıkıntın ne İdris ? "

İdris Binbaşı'nın karşısına geçip konuşmaya başladı.

Komutanım İsrail'den gelen üç kişilik heyet Bayat, Göcenoluk, Sandıközü köylerinde bazı sorular sormuş köylülere. Sıra sıra bütün köylere uğrayacaklarmış."

İdris daha söze başlarken Binbaşı'nın kaşları çatılmıştı.

Bir daha İsrail'i devlet yerine koyup konuşursan g*tünü keserim İdris. İsrail değil Filistin içerisindeki yahudi köpekler diyeceksin. Ne sormuşlar, ne işleri varmış burada ?

İdris yaptığı hatanın pişmanlığı ile kendini biraz daha toparlayıp devam etti.

Buraya bir maden açacaklarını, orada çalışmaları için çevre köylerin gençleri ile anlaşacaklarını söylemişler. Köydeki genç nüfusu sormuşlar komutanım. "

Binbaşı Yusuf'un verdiği çay bardağını alıp masanın üzerinde döndermeye başladı.

Hiç bir siyonist'in bir Müslüman'a faydası olma gibi bir ihtimali yok İdris. Bunların amacı belli kardeş. " deyip Erdinç Başçavuşa dönerek devam etti.

Erdinç abi ! " dedikten sonra Başçavuş hazırola geçerken Binbaşı üstü başı ıslak, beyaz teninde hâla kızarıklık olan Yusuf'u gösterip devam etti.

Bu zibidi ilk önce İrem'i arayacak özürdileyecek onu deli gibi sevdiğini söyleyecek ve sende yanında olup bu konuşmaya şahit olacaksın; bu bir... Daha sonra eline balyoz verip büyük ahırın betonunu kırdıktan sonra beş metrelik bir çukur açacak; bu iki. Hayvanları ayrı bir bölmeye alın ki çukura falan düşmesinler. " dedikten sonra önünden boş bardağını tazelemek için alan Yusuf'a okkalı bir tokat daha attı. Tokatı'ın ardından Yusuf masum bir ifadeyle baş selamı verirken Binbaşı kaldığı yerden devam etti.

Bu zibidiyi boş bıraktıkça saçma sapan şeyler düşünüyo. "

Erdinç başçavuş;

" Nasıl emredersiniz komutanım daa ! O çukuru ne için açıyoruz komutanım ? "ELVİN'den...

Anneciğim, kuzum, bitanem; inan en kısa zamanda görüşeceğiz ağlama artık çok az kaldı."

Eğer elimde kalem varsa telefonda konuşurken bulduğum kağıda, peçeteye hatta masaya bile saçma sapan çizimler yapma huyumdan vazgeçememiştim. Tabi bunun için kendimi kınamıyorum çünkü toplumum yüzde sekseninde bilimin çare

bulamadığı bu davranış var değil mi ? Eğer kalem yoksa eşyalarla uğraşmak, her gördüğün deliğe parmağını sokmak.

Tıpkı benim yaptığım bu saçma sapan eylem gibi !

İçi gibi dışınında güzelliğine kelimelerin yetmeyeceği kütük evin verandasındaydım. Genişliği altı, uzunluğu yaklaşık onbeş adım olan üzeri kapalı dev veranda. Bora'nın boş zamanlarında genellikle kitap okumak için kullandığı ahşap koltukta oturmuş annem ile konuşurken koltuğun kolluğundaki minik ağaç budağının düşmesi sonucu açılan deliğe tamamen bilinçsiz soktuğum parmağımı çıkaramıyordum.

Beş gündür buradaydım ve bugün telefonla konuşmam için nihayet Bora'dan izin çıkmıştı. Askerler ve Polis Özel Harekat tarafından defalarca arandığım uydu telefonu ile aramak bugüne kısmet olmuştu. İki buçuk saattir konuştuğum annemin konuşma esnasında aklına gelmeyen sorular kapatmaya niyetlenince gelivermişti.

Annem ne kadar sorsada benim aklım delikten çıkaramadığım parmağımdaydı.

Anne kapatmam lazım tamam mı ? Hergün arayacağım söz veriyorum........ Tamam

....... Tamaaaammmm ............................ hoşçakal babama selamlar. "

Diğer elimle tutup çekiyordum ama aksine parmağım değil tek kişilik bank diyebileceğim ahşap koltuk geliyordu.

Neden başbarmak değil, işaret parmağı değil, yüzük parmağını sokarsın anlamadım ki !

Yardım istemek için bir umut arkama bakmıştım ama nafile. Karanlıkta yardım isteyecek kimseyi göremiyordum.

Tükürüğüm ile ıslatıyorum ama yok; Olmuyor.

Karşımdaki ahşap duvara vuran far ile sevinçten zıplamamak için kendimi zor tuttum.

Arkamı döndüğümde Bora'nın turuncu renkteki Toyota Hilux'unun durduğunu gördüm.

Ne diyeceğim şimdi ben bu adama ? Zaten beş gündür konuşmuyor, Yüzüme dahi bakmıyor. Görmemezlikten gelir; geçer gider belki. '

Bora araçtan aşağı iner inmez gözünü kırpmadan beni seyretmeye başlamıştı. Aracın içindeki poşetleri alırken bile gözünü benden ayırmayışı birşeyler sezdiğinin habercisiydi.

Araç kapısını ayağı ile kapattıktan sonra eve çıkan, yine ev gibi kütük merdivenleri adımlamaya başladı.

Son merdivenide atlayıp verandaya çıktığında poşetleri giriş kapısının önüne bırakıp bana doğru yaklaştı.

Bir şey çaktırmamaya çalışıyordum ama bu imkânsızdan da öte birşeydi.

Başıma dikilip çaresiz halimi seyrederken gözleri parmağımda takılı kaldı.

Günlerdir benimle aynı sofraya oturmayan, aynı odayı paylaşmayan adam şuan bir karış ötemdeydi.

İki elinide cebine atıp gözlerime baktı;

" Helâl olsun savcı. Yıllardır kimsenin başaramadığı şeyi başarmışsın. "

' Ağlamak istiyorum yaaaaa... '

Yardım etmek için montunu çıkarmıştı ki aynı yoldan araç farı'nın geldiğini görünce vazgeçip gelene odaklandı.

" Yine bir yeri mi aradın sen ? "

" Yok ! Vallahi aramadım. "

Turuncu dev'in arkasına park eden araç kırmızı hatchback'ti ama markasını tam olarak kestirememiştim.

Bora ağızı açık, şaşkınlıkla inen genç kıza bakarken bende parmağım delikte başımı biraz daha yatırdım. Yüzünü göremiyordum ama yaşının 18 olmadığına adım gibi emindim.

Kız oldukça enerjik yapısı ile araçtan inip verandaya baktı.

" Ne oldu ceylan gözlü Kartal amca şok mu oldun ? "

Kızın kim olduğunu bilmiyordum ama söylediğinde kesinlikle haklıydı.

Bora şok bir şekilde kekelemeye başladı.

Şu ...... ŞÛRAA!!!”

SON...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%