@batingam
|
ELVİN'den... Verandaya çıkan güzellik kollarını Bora'dan çözdüğünde amcası ışığı yakmak için uzanırken kız ayağının altındaki vernik kaplı döşeme tahtasının gıcırtısı ile birlikte bana doğru iki adım yaklaştı. Tek kopçasını taktığı haki renkdeki spor çantasını düzeltip; " Siz ? " dedikten sonra Bora'ya baktı. Yanlış anlamasına fırsat vermeden araya girdim. " Yanlış anlama ben sevgilisi falan değilim. " Kız yaşına göre oldukça olgun bir tebessüm takınıp; Yok ! O aklımdan bile geçmedi. Onların sevgilisi olmaz. " dedi. Bu söylediği beni bayağı şaşırtmıştı.Peki neden öyle duruyorsunuz ? " Kız'ın arkasında duran, bırakın konuşmayı beş gündür yüzümü dâhi görmek istemeyen Bora'nın dudaklarının kıvrıldığını gördüğümde içimi ılık bir duygu kapladı. Bora'dan gözümü çekip cevap verdim. " Şey ! Parmağım; parmağım buradaki deliğe sıkıştı. " Bir müddet delikteki parmağıma baktıktan sonra çantasını ve çıkarttığı montunu kapı önüne bırakıp yanıma yaklaştı. Tam önümde dağınık saçlarını savurduğunda gelen müthiş koku parfümlerime ne kadar hasret kaldığımı hatırlatmıştı. " Bazen böyle delice şeyler yapabiliyorum. " Ben mahcup bir şekilde ne diyeceğini beklerken; cevap vermek için gözlerime baktığında sanki özenle çizilen bir tablodan fırlamış deniz ile karşı karşıya geldim. Yaşına göre uzun olan boyu benimle aynı olduğu için gözlerimiz birbirine çakışmıştı. Koyu mavi olan gözbebeklerinin etrafının doğal siyah bir çember çevrelemişti. Soğuktan al al olan yanakları beyaz tenine inanılmaz yakışmış, uzaktan rujlu sandığım kıpkırmızı dudaklarının yakından hiç bir müdahale yapılmadığını gördüğümde kıskanmıştım. Kız hiç düşünmeden kendinden emin bir şekilde cevap verdi. Benim çevremde hiç akıllı yok ki. " dedikten sonra muhteşem gülen mükemmel gözleri gözlerimin etrafındaki morluklara takıldığında solu verdi. Sen dur abla ! Ben bi bulaşık deterjanı getireyim. " Çantası ve montunu aldıktan sonra Bora'nın yüzüne bakıp " Güzel kızmış haa..." diyerek içeri girdi. Kız bunu söylediğinde Bora'nın mimiklerinde hiç bir değişiklik olmamıştı. O gelene kadar çıkartırım umudu ile ne kadar zorlasamda daha çok acımasından başka bir katkısı olmamıştı. Elinde bulaşık deterjanı ile kapıdan çıkan melek Bora'nın karnına şakadan bir yumruk atıp bana yöneldi. Detarjanı eli ile parmağıma bocaladıktan sonra elimi tutup çıkarmam için yardım etmeye başladı. " Ayyyy çıktı ! " İstemsizce verdiğim tepki karşısında kendimi tutamayıp güzelliğe sarıldım. Savaş kazanmış kızlar gibi birbirimize sarılıp verandadan çıkan sese aldırmadan zıplıyorduk. Durduktan sonra kurtarıcım olan melek bize dalga geçer gibi bakan Bora'ya döndü. " Tam bizim kafadan. Nereden buldun amca bu ablayı ? " Bora soruya cevap vermeden göğüsünde bağladığı kollarını çözüp evin giriş kapısını açtı. " Bırak şebekliğide girin içeri. Senin burada bu saatte ne işin var anlat bakalım. " Melek bozulmuş bir şekilde başını omuzlarına gömüp kapıdan girerken Bora gözlerime bakıp başı ile girmemi işaret etti. Kapıdan içeri girdiğimde Meleğin başını yere eğmiş, ellerini önünde bağlamış saygıyla ayakta beklediğini gördüm. Yüzünü kapatan bukleli saçlarını toplamaya dahi gerek duymamıştı. Kapıyı kapatan Bora şöminenin karşındaki koltuğu göstererek; " Otur bakalım şuraya. " Kız ikiletmeden bugüne kadar sadece Bora'nın oturduğunu gördüğüm koltuğa yerleşti. Bende biraz olsun Meleğe destek olurum düşüncesi ile ilk gün ki uyandığım iki kişilik koltuğa geçtim. Yüzüne vuran ateş mavinin en güzel tonu olan gözlerini kandil gibi aydınlatıyordu. Bora yarım dakika kadar ne konuşacağını tartıp söze girdi. Kızım senin daha yaşın onsekiz olmamış. Senin ne işin var o direksiyonun başında ? Hadi onuda geçtik; bu saatte kız başına bu yollarda ne işin var ? " Melek hiç cevap vermiyor, sadece çıtırdayan şömine ateşine bakıyordu. " Şûra annen meraktan ölmüştür bitanem; bir insan bu derece cezalandırılır mı ? " Yine cevap vermemişti. Tek fark burundan alınan nefesin hızlanmasıydı. Omuzlarının kalkıp inmeye başlaması arkasında cevap bekleyen Bora'nın dikkatini çekmişti. Gözgöze geldiğimizde sakin olması için işaret ettim. Melekten hiç cevap gelmiyordu. Asker otoritesi değilde, bir bayanın yumuşak sesi iki kelâm birşey alır umudu ile söze girmeye karar verdim. ' Bismillah ! ' " Şûra amcan haklı bu saa ....... " " Babaaammm !!! " Şûra'nın bu patlayışı benim sıçramama Bora'nın ise ellerini şok bir şekilde yüzüne kapayıp arkasını dönmesine neden olmuştu. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlayan Şûra göz yaşlarını silmeye gerek dahi duymuyordu. Amcaa babam yoookkk ! Hiç kimse bana birşey söylemiyor. Zümra annem gizli gizli ağlıyor. Başka anneler, başka ablalar yatakdaki çocuklara Pamuk Prenses'i okurken Murat ile Zehra babalarını anlatmamı istiyorlar. Özledim Bora amca. En son yedi ayönce görüntülü konuştuk. O gün bugündür sesini dâhi duymadık." Son kurduğu cümleyi telaffuz ederken deri koltuğun kollarına tokat atması arkası bize dönük olan Bora'nın başını yere eğmesine neden olmuştu. Orhan dedem bilmiyorum diyor, Korhan dedem bilmiyorum diyor. E Aksakallıları görme gibi bir lüksümüzde yok. " Şûra koltukdan kalkıp koşarak Bora'ya hiderek arkasından sarıldı. Perişan haldeyiz amca. İkiz sabiler Zümra annem, ben hepimiz perişanız. Babam yok, babam Şehit oldu ve onun naa .............. " Bora sert bir şekilde yüzünü Şûra'ya döndüğünde karşıdan vuran ateşinde etkisiyle yüzünü ıslatan gözyaşları kalbime bir tokat gibi indi. Suuusss ! N'olur sus kızım. Yok öyle birşey. Babana hiç bişey olmadı. İmkânı yoktur arayamaz. Bu sizin iyiliğiniz içindir. " Şurâ olumsuzca başını sallıyordu. " Olmaz ! O bizim sesimizi duymadan rahat edemez. " Bora Şûra'ya göstermeden kolu ile yüzündeki yaşı kurulayıp Şûra'nın iki omzunuda kavrayarak konuşmaya başladı. " Bazı görevler aileden daha önemlidir Şûra. Bunu bu zamana kadar öğrenmen lazım. " Şûra başını kaldırıp Bora'ya baktı. İçindeki kor az da olsa dinmişe benziyordu. İkili gözgöze bir müddet baka kaldıktan sonra Bora tekrar söze girdi. Rahman seni o cehennemden çıkarmak için onunla büyüyen kardeşlerini, ailesini arkasında bıraktı. Yine de seni söktü aldı. " Bora'nın her cümlesinde Şûra biraz daha rahatlıyordu. " Bana sadece şunu söyle amca. Babam yaşıyor mu ? Yani için rahat mı bu konuda ? " Bora Şûra'nın omuzlarını tekrar sıkıp kafasını Şûra'nın kafası ile peşpeşe tokuşturmaya başladı. O adamı biz kaç kere öldü sandıkta arka bahçeden tekrar geldi. " diyen Bora Şûra'nın yüzünde arta kalan gözyaşını başparmağı ile silip devam etti. Karabasan GökGözlü aybalasına gelecek. Söz veriyorum sana. " Karabasan dediğinde içim ürpermişti. Karabasan; Kara Muhafızlar'ın Alfası Aksakallılar'ın gözbebeğiydi. O kötü gecedeki o an gelmişti gözlerimin önüne. Bora'nın parmağını üzerine sürdüğü yüz Şûra'nın babası olan Karabasan'dı ! Hayır Bora döktüğün gözyaşı bu sebeptendi. Sen Karabasan'ın yaşadığından emin değilsin.' Düşüncelirimden sıyrılıp yüzümü ayaktaki ikiliye çevirdiğimde beni izlediklerini gördüm. İstemsizce kendimi toparlayıp geleceğinden emin olduğum sözlü tepkiyi bekledim. Şûra şüpheli bir şekilde kaşlarını çatarak konuşmaya başladı. " Amca bütün bunları bu ablanın yanında konuşmamız normal mi ? " Bora Şûra'nın omzuna elini atıp vucudunu dikleştirerek. O ablan çok meraklıdır ama laf çıkmaz emin ol. Bir saat sonra biri gelecek. Herşeyden emin olduktan sonrada merakını yeneceğiz inşallah. " deyip koltuğunun altına aldığı Şûra'yı silkeleyip devam etti. Sen onu bunu boşver de anneni ara çabuk. " Ben Bora'nın beklediği birinin kim olduğunu düşünürken Şûra'nın dudağının tek tarafını ısırması tekrar merak uyandırmıştı bende. Birde o eşsiz mavileri ile aşağıdan yukardaki amcası Bora'ya yan yan bakması benzersiz bir şirinlik katmıştı güzel yüzüne. Zümra annemle yirmi dakika önce konuştum amca. Annem, Kübra teyzem ve Asel halam yolda geliyorlar. Anlayacağın yarım saat sonra burası kadınlar matinesine dönecek. " dediğinde Bora şaşkınca ağızı açık bir şeklide şöminenin karşısındaki koltuğa kendini bırakıp; " Eh be kızım ! Bugünü mü buldun gelecek ? " Şûra eli ile kapıyı gösterip; " E ben gideyim amca o zaman. " Bora Şûra'nın yüzüne bile bakmadan benim oturduğum koltuğu gösterdi. " Otur şuraya şimdi kırmayayım bacaklarını. " Şûra'nın bana bakıp zafer kazanmış edasıyla hınzırca göz kırpması ister istemez gülmeye itmişti beni. Tabi Bora kaşlarını çatıp yüzüme bakasıya kadar. Bu kızın yanıma oturup gözlerimin içine bakması, tanımadığı halde yıllardır tanıyormuş gibi davranması ona karşı sebepsiz bir sempati duymama neden olmuştu. Ellerini dizlerinin arası alıp, hanımefendi uslubu ile Bora'nın gözlerine bakması ona olan saygısının ne denli büyük olduğunu gösteriyordu. Şömine ateşinin rengini açıp yansımasıyla mükemmelleşen gözlerine tekrar baktığımda daha fazla dayanamadım. Biraz olsun gerginliğini almak umudu ile dizlerinin arasındaki ellerine elimi koyup konuştum. " Gözlerin çok güzel Allah nazarlardan saklasın. " Gözlerime bakıp zoraki takındığı tebessümü ile cevap verdi. " Teşekkür ederim Allah vergisi. " Avcumun içindeki elini sıkıp; Bu kadar gerilme. Sonuçta sen destek için gelmişsin buraya. " dediğimde cevap Bora'dan geldi. " Bence gerilsin ! " " Bora yapma lütfen zaten gergin. Haline baksana. " Şûra'ya baktıktan sonra yüzünün tek tarafı ile gülüp, Şûra'nın zaten karışık olan saçlarını uzun kolunu uzatıp daha çok karıştırdı. " Gelen Karabasan'ın eşi. Sağı solu, ne yapacağı belli olmaz. " " Kaç yaşında ? " Bu kez cevap veren Şûra oldu. Yirmisekiz ! " dediğinde herşey karman çorman olmuştu. Ne diyosun sen Şûra, ne yirmisekizi ? " Şûra gözlerini ateşe çevirip; " Ben onlar'ın öz evladı değilim. Beni babam aldı. " Nereden aldı ? " dediğimde Şûra'nın ateşe, Bora'nın ise aniden yüzüme bakışı içimi titretmişti. Yine haddini aşıyorsun Elvin. " ' Elvin ! Bana ilk defa ismimle hitab etti.' Yatsı namazını kıldın mı sen ? " dediğinde melek kalın kahverengi kaşlarını kaldırıp tekrar alt dudağını ısırdı. Yok amca hemen kılıyorum. " dedikten sonra zaman kaybetmeden ayağa kalkıp çantasını alarak üst kata çıktı. Onyedi yaşındaki bir kızın kılmadığı namazı hatırladığındaki o tepkisi ve Bora'nın bunca şeyin içinde Şûra'ya namazı hatırlatması yaşadığım bu boş hayatı kuvvetlice yüzüme çarpmasına sebep olmuştu. Sen bu dünya'ya neden geldin, ne için yaşıyorsun ? ' diye sormadan edemedim kendime. " Şûra ! "Bora'dan çıkan sesle kendimi toparlayıp yüzüne odaklandım. " Efendim ! Ne oldu Şûra'ya ? " Şöminenin yanına özenle dizilmiş odunlardan iki tanesini ateşe attığında çıkan kıvılcımları seyredip devam etti. Şûra Azerbaycanlı bir Profesör'ün kızı. Onunla tanıştığımız gün hayatımızın en acılı günüydü. Dağ başında bir kampta Annesini ve babasını gözlerinin önünde öldürüp Şûra'ya tam üç ay işkence ettiler." İstemedende olsa elimi ağızıma kapamıştım. Farkında olmadan kaçırdığım iniltinin bu anlatımı bozacağından korkuyordum. Tim'in manyağı Gölge; yani Koray ile Karabasan; onu biliyorsun zaten gerçek ismi Rahman aynı bekar evinde kalırlarken; Koray Rahman'ın kabuslar gördüğünü bir kaç defa anlatmıştı ama 'Allah hayra yorsun.' deyip geçiştirmiştik. Hemen hemen üç gün sonra Azerbaycan'a görev çıktı. Profesör ve eşinin naaşlarını birde sekiz yaşındaki kızları Şûra'yı sağlıklı bir şekilde oradan alacaktık. Görev'in detayları anlatıldığında tam çıkacaktık ki projeksiyon cihazından duvara bir kız çocuğunun resmi yansıdı. " deyip elindeki maşa ile ateşi göstererek devam etti. Bize bu gayet normaldi. Ama Rahman ! Dokuz- on yaşından bu yana beraber yetiştik, insanoğlunun dayanamayacağı eğitimlere işkencelere maruz kaldık. Ben ilk o zaman Karabasan'ın gözlerinde korku ve endişeye rastlamıştım. Rüyasında gördüğü kız Şûra'ydı ve kurtarması için ona kollarını açıyordu. " Dudaklarım'ın üzerindeki elimi biraz gevşetip konuşma gereği duydum. " Bu inanılmaz ! " Asıl inanamayacağın şey ilerde. " deyip yukardaki odalara bakıp devam etti. Oraya gittiğimizde hedefler paylaşıldı. Şûra nasıl bulundu, nasıl kurtarıldı Rahman hiç birşey anlatmamıştı. Bize bunları anlatan Rahman'ın o görevdeki badisi olan kardeşimiz Alıcı kod adlı Oğuz'du. Rahman çadıra girdiğinde Şûra sanki yıllardır tanıyormuş gibi 'Rahman'ın boynuna atılıp ' Söz verdin geldin Mübariz ' demiş. " deyip tepkimiölçercesine yüzüme baktı. Donup kalmış gerçekle rüya arasında gidip geliyordum. Elindeki maşa ile beni gösterip; "Al sana bir şok daha ! Koray günler önce Rahman'ın rüyasındaki kızın kollarını açıp ' Beni kurtar Mübariz ! ' dediğini söylemişti. " ' Allahım sen aklıma mukayyet ol ! ' Bu nedir ? Dünya üzerinde bizim bilmediğimiz, duymadığımız, görmediğimiz neler dönüyor. Yanağımdan kucağımdaki elime göz yaşım damlayana kadar ağladığımın farkında bile değildim. Peki sonra ne oldu, kurtarmışsınız kızıHayatımızdaki en acı gündü. ' demenin sebebi ne ? " Derin bir iç çekip devam etti. O gün; o büyük kampta kod adı C4 olan kardeşim Ömer'in tuzakladığı devasa etki yaratan bombalar onların attığı el bombası ile infilak edip Rahman, Oğuz ve Şûra ile aramıza aşılması imkânsız alevden bir set çekmişti. Kardeşlerimizi göz göre göre alevlere yutturuyorduk. Birde yetmezmiş gibi patlayan yakıt tankeri bütün kampı alevleriyle yutmuştu. İkiyüzün üzerinde ermeni askeri yanarak bir yerelere kaçışıyor, çok fazla dayanamayıp düşüp çırpına çırpına can veriyorlardı. Kampın üzerinde ateşin değmediği tek bir nokta dâhi yoktu. " Peki nasıl kurtuldular buradalar ve yaşıyorlar. Yani Şûra ! O yaşıyor. " Evet Rahman'da, Oğuz'da, Şura'da çok sürmeden çıkageldiler. Şura'nın halini görseydin kendi haline binlerce kez şükrederdin. İki gözüde kapanmış simsiyahtı. Ayakları soğuktan çatlamış, bünyesi açlıktan bitik düşmüştü. O günden sonraRahman'la beraber yaşamaya başladılar. Eşi Zümra ve Rahman onu evlat edindi. O halde bile gülüyordu ve hâla gülüyor eşek sıpası. " Son sözü beni de güldürmüştü. " Evet çok yakışıyor gülmek. " Bora'yla muhabbeti bu derece ilerletmemiz dikkatimi çekmişti. " Peki Bora yanlış anlamazsan birşey sorabilir miyim ? " " Tabi sor. " Ben bir yabancıyım. Aksakallılar teşkilatı yani TEŞKİLAT-I MAHSUSA gizliliğe önem veren bir kuruluş. Varlığınız biliniyor ama en büyük özelliğiniz kuruluşunuzdan bu yana gizlilikten ödün vermemeniz. Ben savcı değil ne olursam olayım. Beni neden Şûra ile tanıştırdın. Neredeyse bütün Tim'in ismini verdin.Yoksa bu bir oyun mu ? " Bora bir odun daha atıp cevap verdi. Normalde bütün Tim ve ailemiz benim sessiz olmamdan ve konuşmamamdan şikayetçilerdir. Bana konuşma görevi verildi. Yani anlatmamı istediler. " " Kim neden istedi ? " Bora ateşten başımı kaldırıp yüzüme baktığında ilk defa gözlerime bakıp güldüğüne şahit olmuştum. " Bizi Şûra'yı kurtarmakla görevlendiren deden; yani dedemiz yani AKÇAKOCA ! " Dedem kim Akçakoca ki... " derken gelen lastik sesi ile oturduğu koltuktan ayağa fırladı. Bora kapıya giderken veranda dan gelen seslere kulak kabarttım. Pamuğun sesiydi bu ! " Kızım yavrum nerelerdesiniz siz ? " Bora kapıyı açtığında sesler daha da netleşmişti. " Geldik işte Dudu anne. " Misafirlerimiz içeri geçtiğinde ayağa kalkıp yeni insanlarla tanışacağımın heyecanı ile parmağımdaki yara bantları ile oynamaya başladım. En önden gelen kızıl saçlı, beyaz tenli olanı gözleri ile beni süzdükten sonra elini uzattı. " Selamun Aleyküm ben Asel. " Elimi uzatıp karşılık verdiğimde gayet sıkı kavraması dikkatimi çekti. " Aleyküm Selam bende Elvin. Hoşgeldiniz. " Parmaklarıma sarılı olan bantlar dikkatini çekmiş olacak ki avucunun içindeki elimi üste çevirip inceledi. " Geçmiş olsun. " Asel elimi bıraktığında Bora ile kısa muhabbet eden yirmibeş-otuz yaşlarındaki esmer güzeli bayan beni farkedip yaklaşacaktı ki; ondan önce ben davranıp elimi uzattım. ' Saygısız Elvin; misafir olan onlar. ' " İyi akşamlar hoşgeldiniz. " Gülüşü o kadar sıcak ve içtendi ki; " Hoşbuldum; sizde hoşgeldiniz geçmiş olsun. İsmim Kübra. " "Teşekkür ederim bende Elvin."dedikten sonra dışarda olan ve hâla Dudu teyze ile kapıda muhabbet eden bayanı beklemeye başladık. " Asel'in, Kübran'ın ve Bora'nın gözleri kapıda onu beklemesi saygı duyulan biri olduğunu alenen ortaya koyuyordu. Ve sonunda ! Kapıdan içeri girip yüzünü ortamdakilere çevirdiğinde ilk gözüne batan normal olarak ben olmuştum. İlk gördüğümde onun hakkında tek göze batan şey; ne lisede, ne üniversitede, ne de televizyonda bu kadar güzel bir bayana rastlamadığımdı. Krem renginde, dizlerine kadar uzun şişme montunun altındaki fıstık yeşili pantalonuna aynı renkteki başörtüsü eşlik ediyordu. Yeşil kombini'ni en güzel şekilde tamamlayan tarifi olmayan güzellikteki yine yeşil olan gözlerinin rengiydi. Bana doğru yaklaştığında kalın olan kaşlarının ince bir tarakla taranmış gibi düzenli olması yaradılış harikası olduğunu gösteriyordu. Bu kadın gerçekten çok çok güzel bir kadındı. " İyi akşamlar. Kusura bakmayın rahatsız ettik bu saatte. " Şömineden yüzüne çarpan ateş tebessüm ederken çıkan gamzesini daha da derin göstermişti. " Yo yo ne kusuru. Ben Elvin buyrun lütfen. " " Teşekkür ederim. İsmim Zümra. " Evet biliyorum ! " dediğimde yüzünü Bora'ya çevirdi. Şûra söyledi ! " dediğimde bırakın almayı, el dâhi sürülmeyen kaşlarını havaya kaldırdı. Ha tamam. Nerede o ? " Şûra'nın ismini duyduğunda yüzünün ciddileşmesi biraz sonra kopacak olan cengin habercisiydi. Bora' oda'nın diğer ucundan tek başına kucakladığı çift kişilik koltuğu yaklaştırırken cevap verdi. " Namazı'nı kılmamış. Birazdan iner kardeş. " Cevabını alan Zümra yüzünü tekrar bana döndü. " Siz kaçırılan savcı olmalısınız. Resminizi televizyonda görmüştüm. " Evet ! Çok şükür şimdi emin ellerdeyim." Allah bir daha yaşatmasın. Çok zor bir durum. " dediğinde şaşırmıştım. " Sizin başınızada mi geldi yoksa ? " Bembeyaz düzenli dişlerini gösterip; Evet kayınvalidem, ben ve Şûra aynı anda kaçırılmıştık. " dediğinde gözü hâla üst kata bakıyordu ve beklediğide olmuştu. Şûra'nın salona bakan üst kat korkuluklardan attığı kaçamak bakış Zümra'nın gözünden kaçmamıştı. " Gel bakalım Aybalam gel. Şimdi nereye kaçacaksın ? " Merdivendeki adım seslerini duyduğumda aşağı indiğini anlamıştım. Görüntüsünden önce sesi duyulmuştu. " Aşk olsun anne ya ! Ne kaçması ? " Ayağa kalkan Zümra kaşlarını çattığında Şûra olduğu yerde kaldı. İstersen kaç; kondisyonum senden iyi ve spor ayakkabılarım var. " dediğinde Şûra'nın kollarını açıp ağlamaklı bir şekilde Zümra'ya gelmesi salonu hüzünlendirmişti. O'nun üzerine en çok duygulandıran manzara Şûra'nın başını göğüsüne bastıran annesi'nin saçlarını koklayarak öpmesiydi. Kızım ya sana birşey olsaydı ? Sen bana en değerlim'in emanetisin. Hadi kendini düşünmüyorsun yoldaki masum insanlarıda mı umursamıyorsun ? " Şûra başını kaldırıp annesinin pembeleşen yanağından öptü. Hiç birşeyi gözüm görmedi anne. Beni babama yakınlaştıran ve tek yerini bildiğim kişi Bora amcamdı. En kuvvetli ihtimal o'ydu. " Zümra benim olduğum koltuğa oturduktan sonra yanınada Şûra'yı çekerek bana döndü; " Kusura bakma Elvin sıkıştık. " " Olur mu öyle şey ? Rahatım ben keyfine bak. " Zümra iki parmağı ile şakacıktan Şûra'nın saçını çekti. " Peki yakınlaştırdı mı Bora amcan seni babana ? " Yok ! Yokta; Namaz sonunda AMENERRASULÜ'yü okurken aklıma ne geldi biliyo musun anne ? " Herkes başını aynı anda Şûra'ya çevirdi. Zümra; " Namaz kılarken geldiyse şeytan işidir o. Neymiş söyle bakalım. " Şimdi biz Muhafızlar içerisinde Şûra evlenmek istiyormuş ve damat adayıda hazırmış diye dedikodu çıkarsak babamın kulağına gitse gelmez mi ? " dediğinde Bora hariç herkes kahkaha atmaya başladı. Zümra kollarının arasındaki Şûra'nın gözlerine bakıp; Ben demiştim şeytan işi olduğunu. N'olur biliyor musun ? Baban Asel ablana ve Afgan meleklerine bir emir gönderir Allah vermesin etrafındaki erkek sinekler dahil hepsi tahtalı köyü boylar. " deyip Asel'e döndü. Değil mi Asel ? " Muhafızlar dan olduğunu anladığım yüzü gülen Asel aniden ciddileşip Şûra'nın gözlerine baktı. Ben komutanım Karabasan'ın Cizre'de bir kere verdiği emri ikilettim. Sonuç ne oldu biliyor musun ? On dakika boyunca kesintisiz dayak ve altmış gün boyunca mesai sonuna kadar A4 kağıdına yumruk atmak. Ha şunu belirteyim ki dayağı bizzatKarabasan attı. Ne denli şiddetli olduğunu sen tahmin edersin. Patlayan bir kaş simsiyah olan bir göz. " dedikten sonra bana bakıp tamda aklımdan geçen sorunun cevabını verdi. Sakın ' Kadına el kalkar mı ? ' demeyin savcı hanım. Komutanımı yanlış tanımanıza vesile olmayayım. O dünyanın en mükemmel insanıdır. O dayağı bana öfke kontrolüm için atmıştı." derken Bora sözünü kesti. Ve işe yaradı... " dediğin de tekrar gülmüştük. Zümra Şûra'ya bakıp; Yani o düşünceyi sen kov aklından kızım. " dedi. Zümra'nın ne kadar gülümsese de dokunsan ağlayacak gibi bir hâli vardı. Kapının üzerindeki turuncu ışık yanmaya başladığında JÖH timleri'nin geldiği o gece gözümde canlanmıştı. Bora hızlı bir şekilde ayağa kalkıp ellerini sakin olun anlamında kaldırdı; Akçakoca geliyor bayanlar. Ben onu karşılayayım. " diyerek kapıya doğru yürüdü. Bayanların hep birlikte aynı anda ayaklanmaları ve asker olduğunu anladığım Asel'in kapının iç tarafında dimdik beklemesi Akçakoca denen adama merakımı bayağı kabartmıştı. Cama peşpeşe yansıyan farlardan üç araç geldiğini anlamıştım. Hızlı bir şekilde peş peşe kapanan kapılar gelen kafilenin kalabalık olduğunu gösteriyordu. Açık kapının önündeki Asel'in dimdik bir şekilde hazırol'a geçmesi Akçakoca'nın veranda merdivenlerine ulaştığını haber veriyordu. Beresi, paltosu dahil komple siyaha bürünmüş adam içeri geçtiğinde uzun boyundan, dik duruşunda genç olduğunu anlasamda elindeki baston ve dışarı taşmış beyaz sakalları bunun tam aksini söylüyordu. Hiç birşey konuşmadan Asel'in omzuna vuran adam yüzünü bize döndüğünde nefesim kesilmiş, bacaklarım vücudumu taşıyamaz olmuştu. Ben koltuğa yığılıp kalırken karşımdaki adam konuşmaya başladı. "Bir insan anasına bu kadar mı benzer ?" Bu soruyu karşısında saygıyla duran Bora'ya sormuştu. 'Bütün bunlar ne anlama geliyor ? ' Bora yanıma yaklaşıp; " Elvin ayağa kalkar mısın ? " " Neler dönüyor burada ? " Bacaklarıma meydan okuyup yavaş yavaş ayağa kalktım. Bu durumda atılıp boynuna sarılmam gereken adama yaklaşamıyordum. " Hani anlattım ya Akçakoca dedemizi. " ' Allahım çıldırıcam. ' Ya benim dedemin Muhafızlar'la ne işi olur Allah aşkına. Bu adam kendi halinde yaşlı bir manav. " Bora kendinden emin bir şekilde başını sallayıp gülümsedi. " Evet; bende kendi halinde basit bir besiciyim. " Herşey anlaşılmıştı. Her ne kadar biz manavcılık yaptığını sansak da; Dedem Aksakallılar Heyeti'nde sözü geçen bir komutandı. Günlerce acıyla akan gözyaşım bu kez özlemin verdiği etki ile, sevinç ile akıyordu. Kollarımı açıp dedeme doğru iki adım attıktan sonra doyasıya sarıldım. "Dur dur serseri seni... Başına ne geldiyse bu merakından, inadından geldi. " Dedemin kollarından ayrılıp Bora'ya baktım. Şimdi anlaşılıyor bana bütün bunları neden anlattığın. Bir nevi bu durumun altyapısını hazırlıyordun. " Dedem beni bırakıp Bora'nın alnını öptü. " Çok üzdü mü seni ? " Dedem'in omzundan tutup kendime çevirdim. " Ya bir dakika ! Torunun olan benim. Bu soruyu bana sorman gerekmiyor mu dede ? " Yüzündeki siyah kalan kalın kaşlarıyla oda'dakileri gösterdi. Burada gördüklerinin senden kıl kadar farkı yok. Onları iyi tanı ve benimse. Şimdi otur şuraya. " deyip yanında sıra bekleyen Şûra'nın yanaklarını ellerinin arasına aldı. Emanet ! Dünyalar güzeli yavrum. Sen nasılsın ? " İyim dede. Teşekkür ederim. " Herkes elini öptükten sonra sıra Zümra'ya gelmişti. Elini öpen Zümra'nın gözlerine bakan dedem; " Seni bu ihtiyar çok üzüyor değil mi ? " Zümra gözlerini dedemden çekip ağlamaya başladı. " Kaldıramıyorum artık hiçbir haber yok. Kimse bana birşey söylemiyor. " Dedem Zümra'nın kolundan tutup bastonu ile koltuğu gösterdi. Otur bakalım şöyle. " dedikten sonra arkasındakilere dönüp; Herkes bir yer bulup otursun. " Bora koltuğunu dedeme verip kendi ayakta durmayı tercih etmişti. "Dede Rahman yaşıyor mu ? N'olur söyle. Sana hiç bir şekilde ulaşamadım." Dedemin gözleri Zümra'nın titreyen ellerine takılmıştı ama Zümra'nın sorusuna cevap vermeyip yanındaki Şûra'ya baktı. " Elindeki kınayı nerede yaktın sen. " Dedemin cevapsız bıraktığı soruya Zümra bozulmuştu. Annem'in bi arkadaşının kına gecesinde." Dedem Zümra'nın yaşlı gözlerine bakıp;Rahmanım gelince kızar ama. Sana yaklaşmaz bile. " Şûra annesine şaşkınlıkla bakarken Zümra ağlamayla karışık gülmeye başladı. " Yaşıyor değil mi ? Rahmanım yaşıyor değil mi dede ? " Dedem gülen gözleriyle başını olumlu anlamda salladı. Allahım sana şükürler olsun. Ama Rahman kınayı çok sever. Ben yaktığımda çok beğenirdi. " " Olmaz öyle şey ! Rahman kınalı insana beş metreden fazla yaklaşmaz. " Belki sonradan sevmiştir bilmiyorum ama bana hiç birşey söylemedi. " deyip kendi kendine mırıldandı. O yaşıyor. Allahım Rahman yaşıyor. " Bora dahil oda'daki herkes dedem olmasa sevinçten çığlık atacaklardı. Karabasan yaşıyor ! " Şu Kenan'ın nişanlısı deli kız Gülçin. Ona anlattınız mı Kenan'ın ne iş yaptığını ? " Zümra elindeki selpak ile gözlerindeki yaşı silip; Evet dede. Korhan babam en ince ayrıntısına kadar anlattı. O da kabul etti." Dedem; Güzel olmuş. Onunda gönlündeki ateşi söndürmüş olduk. " deyip Bora'ya döndü. E hani oğlum sen kuş başı ayarlayacaktın ? Getir bak şöminede ateş düşmüş. Boşa geçmesin. " Bora; Hazır dede hemen getiriyorum. " deyip hızlı adımlarla kapıdan çıktı. Eee torun ! Benim Kurtlarla anlaşabildin mi ? " Hepsi birbirinden mükemmel dede ama ; sen beni çok üzdün. Nasıl bu zamana kadar haberimiz olmadı. Ben seni hep şirin bir manavcı biliyordum. " Bu sırrı her yürek kaldıramaz. Sen bunu bana ıspatladın yavrum. Onları uzun uzun konuşuruz. Ben seni almaya gelmedim. Bir süre daha buradasın. " Dedemin bu sözüne delirmem gerekirken anlamadığım bir güç buna engel oluyordu. " Peki annem babam ? " " Annen baban ben uygun gördüğüm zaman gelip burada görecekler seni. " " Peki onlar biliyor mu seni ? " " Annen de babanda biliyor. " Artık herşey anlaşılıyordu. Sokakta simit satan bir insanın bile gerçekte ne olduğu anlaşılmayan bir ülkeydi Türkiye. Bora tepsi içerisinde şişlere özenle dizilmiş etleri getirdiğinde Komutan'ın yedirdiği yılan gözlerimin önüne gelmiş midem kalkmıştı. Aniden ayağa kalkıp, arkamdan bana bakan gözlere aldırmadan lavaboya koştum. Ne kadar zorlasamda hiç bir şey çıkmamıştı. Elimi yüzümü yıkayıp başımı aynaya kaldırdığımda gözümdeki morlukların hemen hemen geçtiğini görmek moralimi az da olsa yükseltmeye yetmişti. ' Allah'ın psikopatı beni en sevdiğim şeyden mahrum etti. ' Lavabodan çıktığımda beni Zümra ve Kübra karşılamıştı. Kübra; " İyi misin ? Aniden ne oldu ki ? " Yok iyim teşekkür ederim. Birden bire hatırlamamam gereken şeyi hatırladım. O güzel koku çoktan salona yayılmıştı. Dedem; " Kızım ne oldu sana neden etkilendin ? " " Hiç söylemeyeyim dede. Yemek yiyeceksiniz, sizde aynı duruma düşmeyin. " Şûra; " Ya söyle merak ettik. " Beni seyreden herkesin gözlerinde Şûra'yı destekleyen bir hâl vardı. Önemli birşey değil. Beni kurtaran Komutan şişte yılan eti yedirmişti." Şûra minik burnunu tiskinti ile kırıştırırken diğerleri için için gülmeye başladı. Bora; Özel eğitimli askerler mühimmatın zamanında ulaştırılamayacağı yerlere göreve gittiklerinde çantalarını boş şeylerle doldurmazlar; su, konserve, ekmek gibi.Onlar alabileceği kadar muhimmat alırlar yanlarına. Hayatta kalmak içinde doğadan faydalanırlar. Kış zamanı büyük ihtimal dağın güney yamacında bir in'de bulmuşlardır o yılanı. Ama yağlı, güzel bir eti vardır. Neden beğenmedin ki ? " Bora'nın ciddi ciddi sorduğu bu soruya yan yan bakarak yerime geçtim. Yanıma yerleşen Zümra; İnsan esirken kurtarılınca sağlıklı bir şekilde sevdikleriyle yaşamanın daha çok kıymetini biliyor." deyip devam etti. Sen nasıl kurtarıldın Elvin ? " dediğinde bütün olay gözümde canlandı. Herşey birden bire oldu. Tam öleceğim diye beklerken silah sesi ve ardından Türkçe konuşmalar geldi. Beni en çokta etkileyen ve ağlamama sebep olan iki kelimeydi. ' Burada komutanım ! ' Sanki beni kurtardıkları için değilde ölmeden bir kez daha Türkçe konuşan bir insanı gördüğüm için ağlıyordum. Sonra yüzleri görünmeyen iki tane asker geldi. Benim ellerimi çözen askerde kar maskesi, ' Komutanım 'dediği asker ise sık dokunmuş bir file kapatmıştı yüzüne. Öyle kurtarıldım. Allah razı olsun onlardan. " Kübra; " Peki buraya nasıl getirildin ? " Beni kurtaran komutan yanındaki askeri gönderdi. Ben tırnaklarım çekildiği için yürüyemedim. Metrelerce omzunda taşırken günlerdir çektiğim uykusuzluğa daha fazla dayanamayıp uyumuşum. Sonra bi barakada uyandım. İşte o zaman ömrümde hiç utanmadığım kadar utanmıştım. O barakayı unutamam. Sonra günün ilk ışığıyla birlikte beni MİT'e teslim etti. Gece boyu tek kelime etmeyen adam tam giderken yediğim şeyin yılan olduğunu söyledi. " Hep birlikte gülüşürken bu seferki soru Asel'den gelmişti. " Peki neden utandın sen ? Belliki bayağı etkilemiş seni. " Komutan ayağa kalkmamı işaret ettiğinde ' Kalkamam ' dedim. Sonra bıkkın bir şekilde beni omzuna aldı. Bende ' Bana bak ! Şuan tattığım acıyı yaşamadığın için bilemezsin ne çektiğimi.' dedim. Taki o barakada gördüklerime kadar. Benim uyumamdan faydalanan Komutan üzerindekileri ateşte kurutmak için çıkarmıştı. İlk gözümü açtığımda kimseyi görmesemde iki dakika sonra kapı açıldı. Yattığım yerin açısından dolayı yüzünü göremesemde vücudunun ön kısmındaki kurşun yaralarını ve ne sebeple olduğunu bilmediğim oldukça derin çizikleri gördüm. En çok dikkatimi çeken sırtındakiydi. " dedikten sonra derin bir nefes alıp devam ettim. Onun sırtında... Yani iki kürek kemiğinin arasında, bir karış çapında..." diye devam ederken Zümra'nın yüzünü aniden dönüp omuzlarımdan tutması sohbetinde etkisiyle sıçratmıştı beni. " Damga ! Sırtına derin bir Kurt damgası dağlamışlardı. " Eşsiz güzellikteki gözlerinden akan yaş içimi parçalamıştı. " Zümra sen nereden biliyorsun bunu ? " Dediğimde Bora zafer kazanmış bir edayla duvara küçük bir yumruk attı. Zümra Kübra ile sarılması birttikten sonra bana döndü; O benim kocam !!! Evet Kömür Gözlü Karabasan o..." SON...
|
0% |