Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7.BÖLÜM GAZAP ATEŞİ

@batingam

Şûra'dan...

Yeni doğan güneşin ışıkları kütük evin mutfak penceresinden süzülüp eşi benzeri olmayan, giyindiği elbisenin rengine göre renk değiştiren yeşilin en güzel tonu gözlerine vuruyordu. Sanki kaşlarına bağlanmışcasına yukarıya kıvrılmış sık kirpiklerini her kırpmasında savurduğu ferahlıkla iç çekesi geliyordu insanın.

Peki Babam !

Babam gideli neredeyse dört yıl oldu. Nasıl dayanıyor, nasıl nefes alıyordu onun olan bu saf güzellikten uzakta ? Bu 'Dava' dedikleri şey bu kadar mı mühim ?

Mutfak tezgahına dayanmış kahvaltılık hazırlayan Zümra Annem'e dalıp gitmişken kapıdan giren Kübra Teyzem'in sesi ile sıçradım.

"Kız ne bakıyosun ? Nazar değdireceksin bacıma."

İncitmemeye özen göstererek annemin yanağına elimin tersini sürüp cevap verdim.

"Ama çok güzel değil mi Kübüş yaaa ?"

Annemin diğer yanağına öpücük konduran Kübra Teyzem hazırda bekleyen tabağı alıp bana uzattı.

" Melek melek o. Al sen bunu götür masaya."

Kübra Teyzem ne kadar mutlu olsada Annem'in yanında sevincini dışa vurmamaya dikkat ediyordu.

Bugün gelecek olan Koray ve Oğuz amcamla sekiz kişilik olan Kara Muhafızlar Timi'nin yedisi tamam oluyordu. Annem sekiz kardeşin sekizininde görevlerinden sağ salim gelmesine ne kadar sevinsede hüzünün büyük kısmını hapsettiği zindanın bir kopyası daha bulunmayan anahtarı babamdaydı.

Evet gülüyordu !

Gülüyordu ama Babam'ın yakınındayken güldüğü gibi gülmüyordu, o kadar sıcak bakmıyordu gözleri. Onun gözlerindeki eşsiz parıtının, yüzündeki benzersiz nur'un tek sebebi Babamdı.

Kahvaltı masasının başında durmuş annemin hazırladığı kahvaltı tabağının içinden aldığım salatalığı ağızıma atarken kafama gelen ıslak havlu ile beş dakika içinde ikinci sıçramamı yaşadım.

Dağılan saçımı geriye toplayıp başımı havlunun geldiği yöne, üst kattaki yatak odalarının balkonuna çevirdim.

"Amca ödüm koptu !"

Koşudan gelip duş aldığı anlaşılan Bora Amcam kaşlarını çattı.

"Elinle yeme. Çatal diye bişey var."

"Bunu dağda yılandan antrikot yapan adam mı söylüyor ?"

Gevşeyen çatık kaşlar gülmeye başlamıştı.

"Aman altta kalma. Yapıştır lafı."

Nemli saçlarını eli ile geriye tarayıp, aşağı inmek için merdivenlere yönelirken gözden kayboldu.

"Hem ben kurbağa'yı seviyorum. Yılan işinin üstadı Baban."

Her fırsatta, her muhabbetin içinde Babam'ın ismi geçmek zorunda mı ?

Keşke burada, masanın en başında oturuyor olsaydı. Keşke Koray Amcam geldiğinde tatlı tartışmalarını dinleyip doyasıya gülsek. Keşke gözlerime bakıp birkez daha GökGözlü Aybalam dese.

Kapının açılmasıyla gözümü masadan çekip gelene baktım. Elvin Abla altında çiçekli mavi şalvar, üzerine attığı, vücuduna fazlasıyla bol gelen örgü bordo yeleği ile heyecanla ayağından çıkmamak için inat eden naylon ayakkabılarını çıkarmaya çalışıyordu. Bandana tarzında başına bağladığı kırmızı yazması kabarık kıvırcık haldeki sarı saçlarını altında tutmaya yetmemişti.

Büyük bir çabayla kurtulduğu ayakkabısından başını kaldırıp elindeki mavi plastik kovayı uzattı.

"Şûra bak ! İlk defa inek sağdım."

Tam sözü bitmişti ki Annem ile Kübra Teyzem geldi.

Kübra Teyzem;

"Canım yaa ! Şunun gözlerindeki heyecana bak. Sen kaçta kalktın ?"

Gözünü süt kovasından ayırmayan Elvin Abla;

"Sabah 05:00'te Dudu Teyze ile kalktım." deyip mutfağın yolunu tuttu.

Heyecandan kapatmayı unuttuğu kapıyı kapatıyordum ki dışardan birinin itmesiyle tekrar açtım.

"Maviş kuzuumm ! İyi uyudun mu ?"

Dudu Teyze'nin pamuk elinden tutup;

"Nevresimler mis gibi kokuyordu. Birde buna Annem'in sıcaklığı eklenince mis gibi uyku çektim." dediğimde Dudu Teyze gözünü annemden ayırmadan şevkatle ona yaklaşmaya başladı. Annemi gördüğünde dudakları çizgi halini almış, duygusallaşmıştı.

Annemin elini tuttuğunda iki melek birbirine uzun uzun baktı.

Dudu Teyze;

"Zümra sen nasıl uyudun kızım ?"

"İyi uyudum. Hakkını helâl et Dudu Anne."

"Helâl olsun; helal olsunda kızım siz neden Şûra ile o yatakta yattınız Bora mı istedi ?"

Annem şaşkınlıkla kaşlarını kaldırıp;

Yoo ! Hayır ben istedim. Oda da iki yatak var zaten. Birine Kübra birine ben geçtim. Bu cimcimede benimle yatmak istedi." diyen Annem Dudu Teyze'nin koluna elini attı.

"Bir sakıncası mı var yoksa ? Bilmeden birinin yerinde mi uyuduk ?"

Başımı yatırıp Dudu Teyze'nin yüzüne baktığımda gözlerinin dolduğunu gördüm.

"Yok kızım orası çok değerli birinin yatağı."

Annem;

"De...Değerli derken ? Kim o yatağın sahibi ?"

Dudu Teyze Annem'in al al olmuş yanağından öpüp daha fazla bekletmeden cevap verdi.

"Rahmanım'ın döşeği orası."

Başını yana yatıran annemin dudakları titremişti.

"Gece 'Yerleştiniz mi ?' diye bakayım dedim. Seni o yatakta görünce Rahmanım'ın tek bacağını yorgandan dışarı salmış uyuduğu hali gözümün önüne geldi. Kim der 'Birgün hanımı gelip yatacak.' diye."

"Eee ! Rahmanla Koray ayrılmayan ikili olduğuna göre; bende bilmeden Koray'ın yatağında mı yatmış oldum ?"

Kübra Teyzem'in bunu ortamda esen duygu fırtınasını dağıtmak için söylediğini biliyordum.

Dudu Teyze Kübra Teyzemin elini tutup kendine çekti.

"Maalesef kızım ! Rahmanla Koray durmadan tartıştıkları, hatta kavga ettikleri için Zümra'nın babası Orhan komutan onların aynı oda da yatmasını yasakladı."

Kübre Teyzem iki elini birbirine vurup;

"Tüüh ! Yine tutturamadık kız." dediğinde Annem yanağından sıkı bir makas aldı. Kübra Teyzem amacına ulaşmış, ağlamasına ramak kala Annemi güldürmeyi başarmıştı.

"Bir dakika !"

Sesin geldiği yöne hep birlikte dönerken Elvin Savcı şaşkın bakışlarıyla devam etti.

"Rahman Alfa değil miydi ? Koray Rahmanla nasıl kavga edebiliyor. Yani hiyerarşi var onlardada değil mi ?"

"O hiyerarşi sadece görev içerisinde olur."

Elvin Abla arkasındaki lavabo kapısını kapatan Bora Amcama bakarken aldığı cevaptan tatmin olmamışa benziyordu. Bora Amcamda bunu anlamış olacak ki devam etti.

"Bir görev içerisindeyken herkes ne yapacağını bildiği için hiyerarşiye gerek kalmaz. Sadece tıkandığımız yerler müstesna ! Burada beyin devreye girer; yani Rahman. Operasyonda Rahman Koray'a 'Kendi kafana sık !' veya 'Benim kafama sık !' dediğinde Koray ikinci emri beklemez sıkar. Tabi ki sivilde de böyle durumlar oluyor. Eğer birşey yapılması gerekiyorsa önce Rahman'a sorulur. Ama Koray hariç ! O bazen kendi kafasına göre davranabiliyor."

Elvin Abla;

"Nasıl yani onun sizden farkı ne ?"

Masanın başındaki sandalye'ye yerleşen Bora Amcam'ın aklına Koray Amcam gelmiş olmalı ki gülümsedi.

"E Delii ! Ve Rahman'ı kızdırmayı çok çok sever." deyip Kübra Teyzeme baktı.

"Kusura bakma Kübra !"

Kübra Teyzem şakacıktan başını omzuna yatırıp suratını ekşitti.

"Öyle demeyin benim kocama. O doğal komik." dediğinde hep birlikte gülümsemeye başladık.

Bora Amcam dirseklerini masaya koyup ellerini birleştirdikten sonra derin bir iç çekti.

"Birgün Koray'ı arabanın yanını nöbetçi dikmiştik. Geldiğimizde aracın kaputunu açık, Koray'ında eline yanık kremi sürerken gördüğümüzde neler olduğunu sorduk. 'Elektrik kontağından yangın çıktığını söyledi.'Bizde 'Eee senin eline ne oldu ?' dedik. Beyimiz bezi suya batırıp kablolardan çıkan ateşe basarken elini yakmış.

Kübra Teyzem;

"Eee normal değil mi ?"

Bora Amcam;

"Normal ............di ! Tabi Oğuz yangın söndürme cihazını getirene kadar."

Dudu Teyze bianda çıkıştı.

"Aboooovvv ! O dururken ıslak bezle mi söndürmüş ? Sonra ne oldu ?" dediğinde herkes gülüşürken Bora Amcam cevap verdi.

"Sonra Koray Oğuz'un elinden Yangın söndürme cihazını alıp on metre kadar önüne attıktan sonra üzerine bir şarjör boşalttı. Poffff ! Her yer toz duman." dediğinde masadakiler gülmekten kıpkırmızı olmuştu.

Bu masa bu kadarcık insanın bir araya gelmesiyle bu kadar şenleniyorsa, Afgan Gülleri, Mert Amcamlar, Kürşad amcamlar ve en önemlisi Kara Muhafızlar Timi'nin hep bir arada olduğunda nasıl bir şenliğe ortak olacağım aklıma geldiğinde ister istemez geçmiş günlerimizi anımsayıp boğazım düğümleniyordu.

'Çok şükür. Hâla canları sağ.'

Kahvaltılar bitmiş, sofra çay bardakları hariç herşeyden arındırılmıştı. Alışkanlıktan mıdır nedir Elvin Savcı'nın peşpeşe yönlendirdiği soruların ardı arkası kesilmiyordu.

"Peki Bora ! Rahman neden sizden üstün ? Sonuçta onun aldığı eğitimi sizde aldınız."

Bora amcam başını iki yalan sallayıp anlatmaya başladı.

"Rahman daha konuşmaya başladığında Kur'an eğitimine, yürümeye başladığında ŞahMelik tarafından diğer eğitimlere başlamış. Daha üç yaşında eğitime başlayan Rahman'ın bundan ne annesinin, ne de babasının haberi vardı."

Elvin Abla;

"ŞahMelik kim ?"

"ŞahMelik Deden AkçaKoca'nın sağ kolu, bizim en genç Dedemiz, Rahman'ın ise öz dayısı."

Elvin Abla'nın ağızı açık kalmıştı.

"Rahman'ın öz dayısı yeğeninin kaçırılmasına gözmü yummuş ?"

Bora Amcam başını sallayıp;

"Göz yummamış. Korhan ve Orhan Albay'a direkt emir vermiş 'Rahman kaçırılacak'. Ve daha dört yıl öncesine kadar Rahman'ın bundan haberi yoktu. Yani Kod adı Şahmelik olan Hüdayi dayısı'nın Aksakallılarda Dede olduğundan haberi yoktu." dedi.

Elvin Abla elini yanağına atmış gözünü kırpmadan Bora Amcamı dinliyordu.

"Vay be ! Şu bağlılığa, şu fedakârlığa bak. Çok sıkıntı çekmiş olmalısınız."

Gözleri masanın üzerinde eli ile çevirdiği çay bardağına dalmış olan Bora Amcam;

"O bizden daha çok sıkıntılara katlanmak zorunda kaldı. Rahman'a ilk geldiğinde Alfalık verildi. Alfalar bizim eğitim müfredatımızdan daha farklı, daha ağır eğitimlere katlanmak zorunda kalıyor. Ada'da sekiz Muhafız aynı koğuşta yatıyorduk. Akşam Rahmanla aynı anda uyuyorduk. Gece Rahman'ın çığlıklarıyla uyanıyorduk. Biz uyurken Rahman'ı koğuştan alır gece eğitiminden geçirirlerdi. Çoğu zaman işkence."

Elvin Abla;

"Bu çok acımasızca birşey." deyip anlattıklarından dolayı Bora Amcam'ın surat astığını görünce konuyu değiştirmek için devam etti.

"Kübra ben anlatmalarınıza göre eşin Koray'ı çok sevdim." dediğinde masadaki herkese dikkatini ona çevirdi.

Bora Amcam kurnazca bir gülümseme takınıp;

"Bence seveceğinden bu kadar emin olma !" dediğinde Kübra Teyzem Bora Amcama yanyan bakıp, uzanarak karşısında oturan Elvin Savcı'nın elini tuttu.

"Sen bakma onlara canım. Benim kocam melektir melek." dediğinde Bora Amcam'ın telefonu çalmaya başladı.

İlk önce kaşlarını çatarken ekrana bakıp kimin aradığını gördüğünde yüzünde çok nadir rastladığım içten bir gülümseme peydah oldu.

Yaklaştılar galiba Oğuz arıyor !"

Kübra Teyzem'in yüzü gerilmiş, bir elini Annem'in eline koyarken bir eli kalbinin üzerinde yalvarmaya başladı.

"Hoparlörü aç n'olur."

Bora Amcam derin bir nefes alıp ekranda elini kaydırdıktan sonra telefonu masaya bıraktı.

"Kardeşiimm ! 'Geldik' de bana."

Bora Amcam'ın 'Kardeşim' derken ki titrek ses tonu kalbimi sızlatmıştı. Karşı taraftan köpek havlamalarına ve koyun melemelerine, oldukça içten atılan bir kahkaha karışıyordu.

Karşıdan gelen cevapla gerginliğimiz bir kat daha arttı.

"Yav Bora Abi Allah Kitap aşkına yetiş ! Koray abi kö...köpek. Oooşşşttt !"

Derviş Dede ayağa kalkarken, Bora Amcam masadaki telefonu eline alıp kaşlarını çattı.

"Salih n'oldu ? Köpekler Koray'a birşey mi yaptı ?"

Salih hâla köpekleri kovma derdindeydi.

"Abi yok abiii ! Biraz daha gecikirsen Koray Abi köpekleri boğacak."

Arka planda nefes almadan oldukça iştahlı atılan kahkahayı duydukça ister istemez gülesim geliyordu ama ortamdaki gerginlik buna müsade etmiyordu.

Bora Amcam ayağa kalkıp askılıktan yeleğini alırken devam etti.

"Lan kardeşim Oğuz orada değil mi ? Nereye götürmüştün sürüyü ?"

"Yav Abi Oğuz Abi burada da; gülmekten nefes alamıyor ki yardım etsin. Güvercinlikteyiz biz."

"Tamam kapat kapat çıktım ben." diyen Bora Amcam yüzünü bize döndü.

"Küçük bir sorun var galiba. Siz bekleyin ben bir bakayım."

Kübra Teyzem;

"Yok ben burada duramam. Köpekler Koray'a birşey yaptı kesin. Hadi Zümra bizde gidelim."

Bora Amcam;

"Salih Koray'ın köpekleri boğduğunu söyledi. İçiniz rahat etmeyecekse gelin sizde."

Veranda dan aşağı inerken yaşanan olay gözümde canlandı.

'Durduk yere Koray Amcam neden köpekleri boğsun ? O hayvanları çok sever.'

Derviş Dede Bora Amcamla Pikap'a geçerken Kübra Teyzem, Elvin Ablam ve ben annem'in direksiyonuna geçtiği Wolsvagen Golf'e bindik.

Bora Amcam'ın Toyotası hızla yolu yarıp giderken arkasından savurduğu toz bulutu Annem'in görüş alanını oldukça kısıtlıyordu. Bundan daha çok dikkatimi çeken Annem'in kendisine hayran bırakan şoförlüğüydü. Takip mesafesini önemsemeden toz bulutunun içinde fazlasıyla hızlı seyir etmesi, tek ihtimal getiriyordu aklıma. Ne kadar da Psikiyatrist dalında Doçentliğe çıksada bazen kocası Karabasan gibi psikopatlığı tutmuyor değildi.

'Körle yatan şaşı kalkar.'

Bora Amcam'ın ağaçlara gizlice yerleştirdiği sensörlerin kapsama alanını geçtikten sonra devasa küçükbaş sürüsü yolun sol tarafında görünmeye başladı.

Annem görüntüyü kapatan toz yavaş yavaş seyreldiğinde Bora Amcam'ın frene dokunduğunu anlamıştı. Sol tarafa doğru yaklaşan pikap siyah BMW X6'nın arkasına park ederken, Annem zaman kaybetmeden önüne durdu.

Kapıları açtığımız anda karşılaştığımız sesin telefonda duyduğumuz sesten hiç bir farkı yoktu.

Oğuz Amcam'a beklemeden sıkısıkıya sarılan Bora Amcam;

"Lan Oğuz napıyonuz oğlum ?"

Oğuz Amcam bana göz kırpıp gözlerindeki yaşı silerek cevap verdi.

"Bora şu deliyi getir buraya ben yine krize girdim."

"Bora Abiii !!! Buradayız buradayızzz !"

Hep birlikte sesin geldiği yöne baktığımızda elli metre ilerdeki Salih Abi'nin koyunların arasında farketmemiz için değneğini salladığını gördük.

Koşarak yaklaşırken gelen kalabalığı gören koyunlar biraz daha açıldığında esas manzara ile karşılaşmamız Oğuz Abi'ye hak vermemize neden olmuştu.

Devasa çoban köpeğinin iki kulağından tutan Koray Amcam, vucut ağırlığını köpeğe vererek başını toprağa gömmüş, nefes almasına dahi izin vermiyordu.

"Koray bırak oğlum köpeği napıyorsun ?"

Arkası bize dönük olan Koray Amcam;

"Oğlum nasıl bırakayım lan? Isırıyo it."

Bora Amcam at misali köpeğin üzerine binip göğüsünden tuttu.

Tamam. Bırak şimdi hayvanın kulaklarını."

Koray Amcam yavaş yavaş bırakıp ayağa kalktığında köpek parçalayacakmış gibi diş gösterip havlamaya devam ediyordu.

"Bora sakın bırakma bak bu kez boğarım onu."

Bora Amcam hem köpeğini sevip sakinleştirmeye, hem Koray Amcamla konuşmaya çalışıyordu.

" Oğlum ne yaptında kızdırdın bu hayvanı bu kadar ?"

Koray Amcam henüz arkasını dönüp bizi görmüş değildi. Bütün siniri ile karşısındaki Salih Abi'ye bakıyordu.

"Bunun bir suçu yok. O çelimsiz alaca it nerede lan ? O mu ısırdı benim g*tümü ?"

Bora Amcam zorda olsa köpeği sakinleştirip gönderdikten sonra Koray Amcama kollarını açtı.

"Nasıl da belli oluyor senin geldiğin. Gel buraya deli aslan !"

Koray Amcam'ın yüzünü görmüyordum ama Bora Amcam'ın gözlerindeki mutluluk kelimelerle anlatılamazdı.

İki izbandut gibi adamın birbirlerine aniden sarılmaları içimin titremesine sebep olmuştu.

"Dur oğlum ağlatma beni." diyen Koray Amcam başını kaldırıp sürünün içinde göz gezdirdi.

"Nerede o g*tümü ısıran ?"

Bora Amcam omzundan tutup aniden bize çevirdi.

"Lan yeter bayanlar var."

Bizi gördüğünde utançtan kıpkırmızı olan Koray Amcam'ın saçları uzamış kilo almıştı. Beyaz teninde bıraktığı sakalları yüzünü daha bir dolgun gösterirken, güneş yüzüne yansıdığında üçgen şeklini alan kalın kaşları bu güzel huyundan hiç birşey kaybetmemişti.

Kübra Teyzem'in heyecandan toprağa çakılan bacakları adım atmasına izin vermezken gözleri yıllardır çektiği özlemi dışarı kusarcasına yaş döküyordu. İnanmıyordu sanki. Karşısındakinin Koray Amcam olduğuna, onun gelebileceğine inanamıyordu.

Sonunda göz yaşlarının ıslattığı dudakları oynayıverdi.

"Ko...Koray !"

Kara Muhafızlar'ın Gölgesi'nin Teyzeme gelirken attığı her adım'ı yeri titretiyordu sanki.

Hissetmiştim !

Asıl nefesin Teyzeme sarılıp, yüzünü gömdüğünde aldığını ben bile hissetmiştim. Saçımı savuran rüzgarın yüzümde bıraktığı serinlikle gözümden akan yaşın farkına varmıştım. Zümra Annem zaten duramamış ağlarken, Elvin Savcı'nın da gözlerinin dolduğunu farkettim.

Koray Amcam Teyzem'in yüzünü iki elinin arasına alıp sessizce seyrederken elli metre arkamızda bağdaş kurmuş yere oturan Oğuz Amcamdan ses geldi.

"Oğlum ağlıcam lan."

Gelen sesi umursamayan Koray Amcam yüzünü bana dönüp kollarını açtı.

"Boncuk gözlüm ! Of of off ! Sen ne kadar uzamışsın böyle."

Sarılıyordum ! Sıkı sıkıya babamın can yoldaşına sarılıyordum ama Koray Amcam dahil Muhafızlar'ın hiç biri babam kadar güzel kokmuyordu.

Koray Amcam kollarını gevşedip Zümra anneme döndü.

"Kardeşim !"

Annem;

"A...Abim !"

O da biliyordu! Koray Amcamda biliyordu. Tek bir kelimesi ile Annem'in ağlayacağını ama birşey diyemeden de geçemiyordu. Annem elini ağızına atıp hüngür hüngür ağlarken;

"N. ...... N'olur kusura bakmayın. Bende istemiyorum bunu yapmayı amaKoray hiç Rahmansız gelmezdi. Onlar ayrılmazlardı ki hiç. Hak verin bana n'olur." derken Kübra Teyzem elinden tutup başını omzuna yasladı.

Koray Amcam;

"Bak Zümra ! O da gelecek. Gelecek ve eskisi gibi hep beraber olacağız. Yok sen böyle ağlamaya devam edersen emirleri yakıp gidip alacağım kocanı."

Bora Amcam;

"Emin misin ?"

"Neyden eminmiyim ?"

Bora Amcam;

"Emir yakmada üzerine yok. Sırf bu yüzden aldığın cezanın yediğin dayağında haddi hesabı yok onu biliyorum da. Rahman'ı getirebileceğinden emin misin ?"

Koray Amcam Annem'in yüzüne bakıp tekrar Bora Amcam'a döndü.

"Ondan emin değilimde; Yosun Gözlüsünün böyle ağladığını bilse ortadoğuyu duman edip geleceğinden adım kadar eminim. Biz onunla aynı kundakla sarıldık. Tanırım ben o manyağı."

Bora Amcam;

"Bak bunda haklısın."

Bir süre sessizce arabalara doğru yürürken Koray Amcam aniden durdu.

"Oğlum kuzuyu unuttuk lan."

Oğuz Amcam'ın biraz önceki boğuşma gözünde canlanmış olmalı ki bizimle birlikte o da gülmeye başladı.

Bora Amcam kolundan tutup çekiştirirken cevap verdi.

"Boşver şimdi kuzuyu. Akşam ağıla çekilince istediğini seçersin."

"Söz mü ?" diye sorduğunda Bora Amcam pikabın kapısını çoktan açmıştı.

"Oğlum söz bee ! Ne zaman malımı sakındım senden. Bin şu arabana da hadi."

Kübra Teyzem Annem'in ısrarına rağmen eşinin yanına binmeyi reddedip arkadaşını bırakmamıştı.

Annem mutlu olmadan Teyzem'in kendi mutluluğunu doyasıya yaşamayışı Yaradan tarafında lutfedilen yüce gönlünden geliyordu.

"Kübra ! Kusura bakma ama eşin gerçekten deli değil zırdeli."

Teyzem Koray Amcama karşı sarfedilen bu sözlere alışkın olduğundan hakaret değil övgü olarak algıladığı için Elvin Teyzem'in tepkisine gülerek cevap verdi.

"Sen daha hiç birşey görmedin."

"Ya nasıl görmedim ? Ben bugün bir insanoğlunu Kangal Köpeği ile boğuşurken gördüm."

Bu muhabbetten çok Zümra Annem'in gülmekten yaşaran gözlerini silmesi mutlu etmişti beni.

Kübra Teyzem;

"Sadece o değil. Sekiz Muhafız'ın sekizide normal askerler gibi yetiştirilmedi Elvin." diyen Kübra Teyzem'in son cümlesini kurarken yutkunması gözümden kaçmamıştı.

"Onlar'ın öyküleri tahmin ettiğinden daha trajik."

Zümra annem yoldan gözünü çekip Teyzeme bakarak, şevkatle kolunu sıktı.

"Ama Koray her türlü pozitif bir insan."

Teyzem Annem'in elinin üzerine elini atıp, arka koltukta yanımda oturan Elvin Abla'ya baktı.

"Sen birde Rahmanla yanyana gelince gör."

Yolumuz bitmiş, Bora Amcam'ın pikabı ve Koray Amcamlar'ın jip'i kütük ev'in önünde durmuştu.

Erkekler inip önden bayanların geçmesini beklerken Koray Amcam'ın kalçasına eli ile bastırdığını gördüm.

"Bora kuduz aşın var mı ?"

"Var var ! Kuduz aşısınıda, tetanoz aşısınıda hazırda bulundururuz hep. Ciddi mi ısırık ? İçeri geçince bi bakalım."

Koray Amcam şaşkınca bakıp;

"Bırak şimdi karıştırma oraları." dedikten sonra Bora Amcamı kolundan tutup eve itti.

"Sırasıyla içeri geçerken Dudu Teyze tek tek yüzümüze bakıp, elinde büyüyen evlatlarının içinde Oğuz ve Koray Amcam'ı arıyordu."

"Koray !"

Koray Amcam çıkardığı ayakkabılardan başını kaldırıp Dudu Teyze'ye baktı.

"Anom anom anom !" deyip kollarını açan Koray Amcam bir süre sarıldıktan sonra eğilip elini öptü.

Dudu Teyzem'in yüzüne baktığımda tek bir soru geldi aklıma.

'Bu adamlar herkesi ağlatacak kadar nasıl seviliyor ?'

Karşısında ki pamuğun göz yaşını silen Koray amcam;

"Yeter daa ! Ağlamayın benim yanımda. Ben duygusal adamım."

Bora Amcam montunu çıkartıp Koray Amcam'a yukarı katı gösterdi.

"Çık yukarı yarana bakalım."

Koray Amcam ağızını açmadan Dudu Teyze araya girsi.

"Vışş ! Oğlum ne yarası ?"

Koray Amcam;

"Senin yüzünden hep. Senin büyüttüğün o itlerden biri g..." derken herkesin onu seyrettiğini gördüğünde cümlenin gidişatını değiştirdi.

"Beni ısırdı."

Dudu Teyze boydan süzüp ön tarafta birşey göremeyince arkasına bakmak için kolundan tutup çevirdi.

"Nereni ısırdı köpoğlu bi bakem."

Koray Amcam kolunu çekip Dudu Teyzeden kurtularak yüzünü Bora Amcama döndü.

"Kapak olmadan kurtulalım şu işten bıro." deyip yukarı kata yönelirken, Bora Amcam arkasından hem takip edip hem konuşuyordu.

"Sen hâla Bıro, Kanka, Kings laflarını bırakmadın mı ?" dediğini duymuştum ama Koray Amcam dan gelen cevabı anlamadan havada kayboldu.

Onlardan gözümü çekerken şöminenin yanında ikili koltukdaki Oğuz Amcam'ın duygu yüklü bakışları ile karşılaştım.

"Şûra ! Bu gerçekten sen misin ?" dediğinde saf saf bakan gözlerim gülmeye başladı.

"Benim Amcam benim."

Yan tarafın da yer açıp eli ile koltuğa vurdu.

"Gel bakalım sen şöyle. Hiç sormuyorsun 'Oğuz Amcam kaç yıldır neler yaşadı, ne yaptı.'diye."

Yanında yerimi alırken;

"Sorsam da söylemezsinizki." dedim.

"Peki siz Oğuzla nasıl denk geldiniz ?"

Bu soru işlerini bitiren, üst odaların balkonunda ki Bora Amcamdan gelmişti.

Koray Amcam elini korkuluğa atıp aşağı atladığında masayı yeniden hazırlayan bayanlar olduğu yerde sıçrarken henüz Koray Amcam'a alışkın olmayan Elvin Abla kuvvetli bir çığlık attı.

Elini kalbine atan Kübra Teyzem;

"Koray napıyosun merdiven var ya."

"Kim dolaşacak merdiveni gülüm."

Bora Amcam umursamaz bir şekilde elini sallayıp merdivenlere giderken Koray Amcam bir süre ayakta Elvin Savcı'yı inceledi.

"Kıvırcık bacı ile tanıştırmayacak mısınız ?"

Elvin Abla 'Yaklaşsam mı yaklaşmasam mı?' diye düşünürken Bora Amcam yetişti.

"Elvin Karacabey ! Bodrum Cumhuriyet Savcısı."

Koray Amcam dalga geçip geçmediğini anlamak için bir süre Bora Amcama baktı.

"Sarışından savcı mı olur oğlum ? Hemde kıvırcık, hemde mavi gözlü."

Elvin Abla elini gönülsüzce uzatıp;

"Bende memnum oldum Koray bey. Saç rengi, göz rengi ile bu mesleğin nesini bağdaştıramadınız anlamadım."

Elvin Abla'nın elini kavrayan Koray Amcam, pençelerinin içinde kaybolan o minik eli gerektiğinden fazla sıktığına yemin edebilirdim.

"Koyu renk otoritenin simgesidir bana göre."

"Bende siz gibi komik birisinin Kara Muhafızlar'ın Gölgesi olduğuna inanamıyorum."

Koray Amcam sakin görünüyordu ama içindeki Gölge'nin dışarı çıkması an meselesiydi.

"Son iki yılımızı sivilde kamufle olmak için eğitimler alarak geçirdik. Siz beğenmesenizde Koray'la devam edin. Gölgeyle karşılaşacağınız günü Allah nasip etmesin." deyip güler yüzle elini bıraktı.

"Onunla karşılaştım !"

Masaya oturmak için arkasını Elvin Ablaya dönen Koray Amcam yüzünü tekrar ona dönmüştü.

"'O' dediğin kim ?"

Elvin Abla iki elininde beş parpağını germiş birbirine dokundururken Koray Amcam'ın komikliğinden eser bırakmayan çatık kaşlarına bakıyordu.

"Karabasan ! Be ..... Beni o kurtardı."

Bunu duyan Oğuz Amcam ayağa kalkarken, Koray Amcam Elvin Ablaya doğru aniden bir adım atarak omuzlarını sıkıp silkelediğinde masadaki herkes ayağa kalkmış, eşi Kübra Teyzem dahil herkes neler olacağını kestirmeye çalışıyordu.

"Nerede o ???"

Koray Amcam bir anlık öfkeli heyecanıyla tuttuğu omuzları bırakıp derin bir nefes alarak kendine gelmeye çalışıyordu.

Elvin Abla'nın arkasındaki Bora Amcamı tam konuşacakken durdurup devam etti.

"Rahman nerede ? Seni kurtaran kişinin Rahman olduğunu nereden biliyosun ? Savcı değil ne olursan ol. Sen bu sırrı, Karabasan'ı nereden biliyosun ?"

Elvin Ablam karşısındaki Deli'nin gözlerindeki Gölge'yi görmüştü. Titrek haline bakılırsa o Gölge'nin dışarı çıkmamasını dileyip, için için yalvarıyordu.

"Ba .... Bana burada Dedem söyledi."

"Deden kim kızım senin ? Tek tek anlatmasana."

Arkasındaki Kübra Teyzem;

"Koray oturupta konu..." diyecekken Koray Amcam'ın eşinin yüzüne bakmadan eli ile durdurması cümlesini yarıda bırakmasına sebep olmuştu.

"Senin Deden kim ? Be..."

Yutkunuyordu ! Aynı beşikte büyüdüğü, binbir cefaya beraber katlandığı arkadaşını, kardeşini merak ediyordu.

"Benim kardeşim nerede kadın ?"

Elvin Ablam başını dikleştirip soğukkanlı görünmeye çalışıyordu ama karşısındaki Deli'nin gözlerine baktığında kabuğunda kalmanın daha mantıklı olduğuna inanıyordu.

"Bilmiyorum ! Beni Filistinde kurtardı. MİT Ajanı aracılığı ile Bora'ya emanet etti. O'nun Karabasan olduğunu burada tesadüfen öğrendim."

Bora Amcam Koray Amcam'ın yanağını iki elinin arasına alıp gözlerine baktı.

"Elvin Akçakoca'nın öz torunu Koray. Küçücük bilgileri vermemek için günlerce işkence çekti, tek tek tırnakları çekildi. Bizi bilmesinde bir sakınca yok."

Koray Amcam'ın Elvin Ablaya dikilen bakışlarında hiç bir yumuşama görünmezken gözlerini yanı başındaki yol arkadaşına çevirdi.

"Çay var mı la ?"

Bu sorudan sonra Elvin Abla içinde birikmiş olan korkuyu verdiği nefesle dışarı bırakıp ne yapacağını şaşırmıştı.

Bora Amcam;

"Var lan var Allah'ın Delisi. Geç şuraya."

Koray Amcam masanın başına geçerken, bu zamana kadar evin kızı gibi davranıp, Koray Amcamla küçük çatısmasının ardından el gibi ayakta kalan Elvin Ablaya hiç birşey olmamış gibi masayı gösterdi.

"Sende otursana kardeşim. Anlat bakalım Rahman efendi neler yapıyor."

Elvin Ablam'ın yaşadığı korkunun etkisiyle kızaran göz çevrelerini yana dökülen kıvırcık sarı saçları gizlemeye yetmiyordu. Birbirine kenetlediği ellerini açıp, sahte bir tebessüm takınarak masaya geçti.

Elvin Abla bütün yaşananları anlatırken Koray Amcam gözlerini çekmeden onu dinliyor, önüne gelen çaya dikkatini dağıtmamak için dokunmuyordu bile. Onlar çok farklıydı. ŞahMelik Dede'nin 'Gölgesiz Karabasan, Karabasansız Gölge olmaz.' demesini Koray Amcam'ın anlatılanları dinlerken buğulanan gözlerini gördüğümde daha iyi anlıyordum.

'Gölge Karabasan'a aç kalmıştı.'

Zümra Annem çalan telefonunu açmak için masadan ayrılırken, Koray Amcam geçmişi hatırlamış olmalı ki; derin bir nefes aldı.

"Yedi aydır sesini dahi duymadım." deyip sağındaki Oğuz Amcam ve solundaki Bora Amcam'ın omzuna elini atıp;

"Ama yavaş yavaş bir araya geliyoruz çok şükür." deyip çayından bir yudum aldığında yüzünü ekşitti.

"Oğlum soğuk çay getirmişsin lan."

Bora Amcam bardağa elini atıp;

"Yarım saattir çene çalıyosun sıcak kalır mı o çay ?" deyip mutfağın yolunu tutarken durup tekrar Koray Amcam'a baktı.

"Sâhi Oğuz Doğuda sen batıdaydın. Siz nasıl biraraya geldiniz ?"

Oğuz Amcam;

"Görev çıktı. Nahcivandan İstanbul'a geçtim. Korayla birlikte hallettik geldik kardeş."

Koray Amcam;

"Asel de burada demiştin. O nerede ?"

Bora Amcam;

"Yuva'yı bırakmak istemedi. Hormonları emir komutayı almış durduramadık.

Koray Amcam;

"Hormon derken kings ?" diye sorduğunda Bora Amcam'ın yüzüne nadir gördüğümüz tebessümü yayılıvermişti.

"Kübra söylesin bana düşmez." deyip mutfağa geçti.

Kübra Teyzem Koray amcamın meraklı gözlerini heyecanla süzüp;

"Asel hamile. Yavru Kızılİnci yolda." dediğinde Oğuz Amcam'ın boğazına fıstık kaçmış can havliyle peşpeşe öksürürken, buna aldırmayan Koray Amcam canı ile cebelleşen Oğuz Amcam'ın alnına kocaman bir öpücük kondurdu.

"Lan sırtıma vur geberiyom." dediğinde bütün gözler elinde kapattığı telefonla dona kalan Anneme döndü.

Kübra Teyzem;

"Zümra n'oldu kuzum. Rengin atmış."

Annem masaya doğru yürürken cevap verdi.

"Gökçen aradı. Topal Hoca gelmiş. Onlardaymış şimdi."

Burak Üsteğmen'den...

Gözümü açtığımda uyanıp saatime bakmama sebep olan metalik gıcırtının ne olduğunu anlamam için gömüldüğüm yün yataktan kalkıp pencereye yaklaştım.

Aşağıda, el arabasına üzerinde arapça 'YEM' yazan çuvalı yükleyen, yirmibeş yaşlardaki temiz yüzlü iki çobanı gördüğümde daha güneş doğmadan kalkmalarına şaşırmıştım.

İçgüdüsel bir hareketmedir bilmem; el arabasını sürmek için kaldıran genç başını çevirip pencereme bakmıştı. Çekik gözlerini kısıp baş selamı verdiği anda odam'ın kapısı çaldı.

"Buyrun !"

Ahşap camsız kapıyı açan Erdinç Başçavuş içeri girip baş selamı verdiğinde elimi kaldırıp engel olmakta geç kalmıştım.

"Yapma Erdinç Abi ! Ben artık asker değilim."

"Ona siz değil Tibet Binbaşım karar verir komutanım." deyip başı ile aşağıyı işaret etti.

"Binbaşı telefon etti. Önemli misafirleri gelecekmiş. Sizde olmak istersiniz diye düşündüm."

Oda dan dışarı çıkarken burnuma gelen keskin koku kapının yeni verniklendiğini gösteriyordu.

"Peki Komutanımız nerede o gelmeyecek mi ?"

"Biz ona 'Neredesiniz, Gelecek misiniz ?' diye soramayız komutanım. Ama bir saate geleceğini söyledi."

Sormakta kararsız kaldığım soruyu düşünüp taşınıp sormaya karar verdim.

"Gazap Binbaşı hakkında çok az şey biliyorum Abi. Malum gece geldiğimizde sizi tutmak istemedim. Bana biraz anlatır mısın ? Yani karşısında halime hareketlerime dikkat edeyim."

"Gazap Binbaşı otuziki yaşında..."

"Neee ?"

Bu çıkışım Erdinç Başçavuş'un merdivenlerde durup yüzüme bakmasına sebep olmuştu.

"Bakma abi öyle. Ortadoğuyu titreten Binbaşı 'Otuziki yaşında' diyorsun."

Erdinç Başçavuş merdivenleri inmeye kaldığı yerden devam edip cevap verdi.

"Evet ! Normalde Yüzbaşı olması gerekirken üstüste aldığı terfiler Binbaşı rütbesine yükseltmiş. Halim hareketim derken komutanım. Merak etmeyin o öyle şeylere pek takılmaz."

Bahçeye çıktığımda el arabasını ait olduğu yere bırakıp gelen gençlere bakakalmıştım.

"Özel biri olduğunu biliyorum ama bu yaşta ismini bu kadar duyurmuşsa..."

Erdinç Başçavuş konuşmamı yüzüme bakmasıyla yarıda kesti.

"Ne kadar özel olduğunu tahmin bile edemezsiniz komutanım."

Güneş yavaş yavaş gökyüzünü maviye boyarken gençler yirmi metre yakınımıza kadar yaklaşmıştı.

"Çobanlar asker olduğunuzu biliyor olmalı."

Gençlere yüzünü çeviren Erdinç Başçavuş cevap vermeden tebessüm ederken iki yiğit üç metre önümde esas duruşa geçti.

"Astsubay Üstçavuş Yusuf Canik !" dediğinde ağızım açık kalırken, diğer yiğit tekmile girdi.

"Astsubay Üstçavuş Kayhan Dağ !"

Hayretimi ne kadar gizlemeye çalışsamda başaramadığımı anlayıp kendimi serbest bıraktım.

"Ab...Abi ne diyosunuz siz ? Burada herkes asker mi ?"

Erdinç Başçavuş yüzüme bakıp gülümsedi.

"Öyle komutanım. Hepsi bizzat Tibet Binbaşının eli ile seçtiği seçkin askerler."

Neredeyse beşbin hayvan beslenecek ahırlar, taş duvarlardan yapılmış, neredeyse elli kişinin yaşayabileceği ev, son model iki tane traktör, yine son model Toyota pikap. Otuziki yaşındaki bir Binbaşıya güvenerek, sırf beş tane askeri kamufle etmek için bunca sermayeyi döken bir Devlet.

Bu gerçekten olağanüstü birşey !

"Peki Kutay Yüzbaşı nerede ?"

Buna cevap veren Yusuftu.

"Komutanımız aradı komutanım. Karargah kısmında onunla konuşuyor."

Yusuf'u elimle durdurup bu kez kararlı bir şekilde ikâz ettim.

"Bakın arkadaşlar ! Üstçavuş olduğunuza göre benim yaşıma yakınsınız. Ben artık subay değilim. O iş dört sene önce bitti. İsmim Burak ve Tibet Binbaşı'nın emri ile buradayım."

Kayhan;

"Emir ile geldiyseniz hâla komutansınız komutanım."

Bu zibidiye verecek cevap bulamayıp, bıkkınca baş sallamakla yetindim.

Kutay Yüzbaşı evin yirmibeş metre ilerisindeki diğer kapısından çıkıp hızlı adımlarla gelmeye başladı.

"Kayhan çantanı getir ! Yusuf koş yola çık gelen arabaya burayı göster."

İki Astsubay aynı anda;

"Emredersiniz komutanım !" deyip görevlerine koşturmaya başladılar.

Kutay Yüzbaşı yanımıza kadar geldiğinde moralinin düşük olduğu dikkatimden kaçmamıştı.

Erdinç Başçavuş;

"Hayırdır inşAllah komutanım."

Kutay Yüzbaşı koşarak giden Yusuf'un arkasından bakıp;

"Hayır Erdinç Başçavuşum. Gazap yine ortalığı karıştırmış gibi. Gelen araçta hafif yaralı bir çocuk varmış. Onu Kayhan halleder önemli birşeyi yokmuş. Ama Binbaşının sesi hiç iyi gelmiyordu."

Erdinç Başçavuş;

"Sinirli miydi ?"

Yüzbaşı yüzünü Başçavuş'a dönüp bir süre ifadesizce baktı.

"Aksine çok sakindi."

Yusuf'un, yüzüne yansıyan farlara sol tarafını işaret etmesiyle yönümüzü ona çevirdik.

Çok zaman geçmeden altındaki mıcırı ezen Subaru Forester çiftliğin köşesini acele ile dönüp yanımıza yaklaştıktan sonra ani bir frenle kızakladı.

Kapıyı otuz yaşlarda, 170 boylarında, beyaz tenli, kızıla çalan kahverengi küt saçları olan oldukça güzel bir bayan panikle açıp düzgün ingilizcesi ile yan koltuğunu gösterdi.

"Yardım edin lütfen. Kızım çok kan kaybetti."

'Kızım !!!'

Bu hitap başımı sağa sola sallayıp, geri geri iki adım atmama sebep olmuştu.

"5 yaşlarındaki minik kızı kucağına alan Erdinç Başçavuş benim bu tavrımı görünce biranlığına gözü gözlerime takıldı.

"Kayhan revire çabuk."

Elinde deri çanta kapıdan geçen Kayhan kaybolduğunda gözüm arka koltukta başka bir çocukla ilgilenen anneye takıldı.

"Ağlama lütfen tatlım. İyileşecek çok önemli bir şeyi yok. Hadi inelim bak burada inekler var."

Olduğum yere çakılmış ne düşüneceğimi şaşırmıştım.

'Zelişşş ! O kan değil kızım pekmez.'

Annesinin Zelişime haykırışları beynimi tırmalıyor, ellerimi kulağıma ne kadar bastırsamda bir faydasını göremiyordum.

"Komutanım iyi misiniz ?"

Erdinç Başçavuş omuzlarıma dokunana kadar gözlerimi kapadığımı dahi farketmemiştim.

"İy ...... İyim. Çocuk iyi mi? Küçük kız iyi mi?"

"İyi komutanım. Kurşun omzundan kemiğe dokunmadan sıyrılıp gitmiş. Kayhan dikiyor."

"Di...Diğer çocuk o ....... O iyi mi?"

İkinci çocuğu duyduğunda şaşıran Başçavuş çocuğu ile ilgilenen kadına bakıp koşuşturarak yanına gitti.

Kadın yarıya kadar içeri soktuğu gövdesini dışarı çıkarıp Başçavuş'a baktı.

"Onda sorun yok. Korktu sadece."

Erdinç Başçavuş;

"İzin verir misiniz ?"

Kadın kapıdan çekildiğinde Erdinç Başçavuş yerini aldı. Yanlarına yaklaşamıyordum ama konuşmalar net bir şekilde anlaşılıyordu.

"Pişştt !"

"Rahat bırakın beni lütfen."

Erdinç Başçavuş minik kız ürkmesin diye aracın içine girmeden konuşuyordu.

"Sana; yani size birşey olmasın diye canımı vermem için, sizi canım pahasına korumam için Üstad'dan emir aldım. Şimdi iner misin?"

Kız görünmüyordu ama inmemekte kararlıydı.

"Üstad da kim ?"

Küçük kızın sorusunun ardından tebessüm eden Erdinç Başçavuş kendinden oldukça emin şekilde derin bir nefes alıp cevap verdi.

"Dost ! Ben Dost'dan emir aldım."

Küçük kız alelacele araçtan indiğinde sevinçle gülerken ağlamasından arda kalan gözyaşları hâla yanağındaydı.

"Aferin sanaaa ! Hadi şimdi içeri geçelim."

Kollarını açan küçük kız önünde çömelen Başçavuş'un boynuna atılıp, soğuk havayı bahara döndüren içten bir öpücük kondurdu. Bu samimiyetine, beraber eve geçtikleri anneleri ve benim kadar en az Erdinç Başçavuşda şaşırmış görünüyordu.

Yanıma kadar gelen Yusuf, benimde aklımdan geçen soruyu sesli bir şekilde düşünmüştü.

"Kim bu Dost ki; annesinin indiremediği çocuğu onun isminin verdiği güven indiriyor ? Tibet Binbaşı mı ?"

Stabilize yolda gürleyerek gelen aracın sesi Yusuf'un o yöne bakıp esas duruşa geçmesine sebep olmuştu.

Çiftlik köşesini siyah, üzeri kurumuş çamur kaplı Volkswagen Amarok süratle döndüğünde Yusuf'un dahada dikleşmesi gelen kişinin tahmin ettiğim kişi olduğunu bağırıyordu.

Yusuf yüzüme bakıp;

"Komutanımız geldi Komutanım." dediğinde ne kadar asker olduğumu inkâr etsemde karşımda henüz yüzünü görmediğim efsanenin getirdiği rüzgar esas duruşa geçmeme sebep oldu.

Amarok Subaru'nun yanına park ettiğinde Yusuf elini şoför kapısına attı. Araçtan inen heybet ne kadar ben boylarda olsada hakiki efsanelere yakışan bir endamı vardı. 185 boy, olabildiğince geniş olan omuzlarının üzerine geçirilmiş kırmızı-siyah karışımı oduncu gömleği, siyah tişört ve gri outdoor pantolonu ile heran çarpışmaya hazır Gazap, baş selamı veren Yusuf Astsubay'ın başını geniş göğüsüne basıp bana doğru ilerledi.

Daldığım aslandan sıçrayıp bende ona doğru koşar adım gittiğimde sakin ama otoriter sesini duydum.

"Selamun Aleyküm !"

"Al...Aleyküm Selam komutanım. Hoşgeldiniz."

Elimi sıkıca kavrayan elin ve gözlerime sessizce bakan zifiri karanlık gözlerin beni tarttığından oldukça emindim. Ne kadar kendimden emin, keskin baksamda, siyahı oldukça iri, beyazı süt kadar ak olan gözler beni ezmeye yetiyordu.

Elimi hafifçe sallayıp kulağa ok gibi gelen sesi ile;

"Benimle yaşamak, cehennemi yaşatmak, burada şimdi duyacakların için hazır mısın ? " dediğinde hiç beklemeden cevap verdim.

"Daima hazırım komutanım."

Binbaşı gözlerini gözlerimden çekmeden Yusuf'a seslendin.

"Yusuf !"

Arkasındaki Yusuf karşımıza geçmişti.

"Emredin komutanım !"

"Aden iyi mi ?"

"Kayhan dikiş attı komutanım. Serum takacak. 'Kısa sürede toparlar.' dedi.

"Amelya'yı; kardeşinide aynı oda'ya alın. Annesi dahil kimse kalmasın oda'da."

"Emredersiniz komutanım !" deyip eve koşan Yusuf Binbaşı'nın bağırmasıyla aniden durup arkasına baktı.

"Yusuf !"

"Emredin komutanım !"

Binbaşı gözlerime bakıp;

"Hazırlanın." dediğinde Yusuf bu tek kelimenin içinde anlatılan onlarca şeyi anlamış mutluluktan gülümsemişti.

"Emredersiniz komutanım !" dedikten sonra tekrar koşmaya başladı. Binbaşı sırtıma vurup benide yanına alarak Yusuf'un peşinden takip etti.

Dört yıllık hayalim'in gerçek olacağını o kapkaranlık gözlerde görmüştüm.

'Olacak Zelişim ! Baban o intikamın kıvılcımı olup Gazabın ateşini alevleyecek. Kanın yerde kalmayacak.'

Binbaşı ile yanyana yürürken başımı yeni aydınlanan göğe kaldırıp sebepsizce güldüm.

'Bir kulunun derdine başka bir kulunu derman yapan Rabbime sonsuz şükürler olsun.”

SON...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%