@bazimasallarkorkut
|
Hayat bizi bazen bazı şeylere zorlardı. Bazen ağlamaya bazen gülmeye, sevmeye, sevilmeye... Bazense zorda olsa yaşamaya. Bense hangisine zorlandığımı bilmiyordum. Ama bir gün öğrenecektim. Gece saat on-on bir arası bir şeydi. Son siparişi almak için motoru mekanın yakınına park etmiş başımda kaskımla yürüyordum. Elimdeki telefona bakarak yüzümü ekşittim. Müşterilerin sipariş notları bazen -her zaman- sinir bozucu olabiliyordu. "Çabuk getirin!" Notu sesli bir şekilde okuduktan sonra sinirle soludum. Boş boş ekrana bakarak yürümeye devam ettim. Ardından ufak bir darbe aldığımı fark ettim. Birine çarpmıştım, ve kulağıma dolan tiz iniltiye bakılırsa bu bir kızdı. Hafif aşağı baktığımda yerdeki kıza baktım. Yavaşça yanına eğildim. "Özür dilerim, iyi misiniz?" dedim. Bakır rengi saçlarını yüzünden çekti ve alnını ovuşturdu. Onu kısa bir süzdükten sonra dizinin kanadığını gördüm, ona söylemeli miydim? "İyiyim sanırım." diye mırıldandı ve yerden kalkmaya çalıştı. Kalkması için elimi uzattım. Yerden kalktı ancak dizi acıdığı için inleyerek kolumu tuttu. "Yardımcı olmamı ister misiniz?" "Hayır, buna gerek yok kurye." "Dizin... diziniz kanıyor." Dizine baktı. "Evet dizim kanıyor." kısa bir süre öylece durdu. Sonra "Teklifin hala geçerli mi?" diye sordu. "Ne teklifi?" "Yardım?" Gülümsedim, tabi o bunu göremedi. "Gel." Verdiğim komut üzerine yavaşça arkamdan geldi. Normalde bu tarz birşeyle asla uğraşmayacak olsamda, sipariş notuna "çabuk getirin!" yazan müşteri sinirlerimi bozmuştu. Mekanın kapısını yavaşça açtığımda köşedeki masada oturan "kurye topluluğu" kısa süreli bana bakıp kendi aralarında takılmaya devam etmişlerdi. Kıza baktığımda dizindeki kanın yavaşça bacağından aktığını gördüm. Kapının hemen yanındaki masayı işaret ettim "Orda oturabilirsin, geliyorum hemen." Hala teslim edilmeyi bekleyen bir paket vardı. Hızlıca "kurye topluluğu"nun yanına gittim. Masanın kenarında durduğumda tüm gözler bana döndü. Masada kasklar, sigara paketleri ve bir iki küllük duruyordu. Gözüm cam kenarında duran Tuğkan ve Akay'a ilişti. Tuğkan'a benimle gelmesi için bir işaret yaptım. Kaskımı masaya bırakıp arkamı dönüp yavaşça ilerledim. Tuğkan'sa arkamdan geliyordu. "Efendim Can'ım?" "Tuğkan şimdi hiç sorgu sual istemiyorum. Bir paket var, benim için bırakır mısın?" "Sonra sorguya çekmeme izin vericek misin?" "Bakarız orasına, hadi lütfen." "İyi." Paketi Tuğkan'a kitledikten sonra mutfağa girdim, ilk yardım çantasını arıyordum. Ancak bu kısımlara birazcık yabancıyım. Etrafıma bakınırken tezgâhın başındaki Ayça'yı gördüm. "Ayça." Kısa boylu sarışın bir kızdı. Sesimi duyunca irkildi. "Korkuttum galiba." diyerek gülümsedim. Tezgaha yaslanırken etrafıma baktım. "Biraz..." "Senden birşey isteyeceğim ben ya. Şu ilk yardım çantası nerede?" "Arka kapının oralarda olmalı. Birine birşey mi oldu?" "Sayılır, eyvallah." Cevap vermesine bile vakit bırakmadan arka kapıya yöneldim. Bu küçük sarı bana eriyordu. Adını söylediğim an kıpkırmızı oluyordu. Ama benim sarışınlarla işim olmazdı. Bu ırkçılığa girer miydi? İlk yardım çantası arka kapının yanında asılı duruyordu. Onu aldım ve tekrardan mutfaktan geçerek bakır saçlı kızın yanına ulaştım. "İyi misin?" diye sordum. Yarasını temizlemek için eğildim. "Evet, iyiyim. Ama şu masadakinler beni yiyecekmiş gibi bakıyorlar. İlk defa mı kız görüyorlar?" "Yani," dedim. İlk yardım çantasının içindeki küçük su şişesinden suyu bir parça pamuğun üzerine yavaşça döktüm. "Bu birazcık acıtabilir." Yarayı temizlerken "Bu arada, tuhaf bir tanışma oldu soramadım. Adın ne?" "Duygu." dedi ardından batikonu sürünce yüzünü ekşitti. Bir parça gazlı bez aldım ve dizinin yavaşça sardım. "Sen?" "Can," dedim ardından duraksadım. "Can Ezel." "Hangisini kullanıyorsun?" "Sana kalmış, ben Can'ı tercih ediyorum." Ayağa kalktım, ilk yardım çantasını topladım ancak yerine götürme zahmetinde bulunmadım. Duygu, masadan destek alarak ayağa kalktı. Yavaşça çıkış kapısına yürüdü. Bende arkasında ilerledim. Birlikte dışarı çıktık. Kendi motorumun olduğu yere doğru giderken birkaç saniyelik arkamı döndüm ve Duygu'nun bana baktığını fark ettim. Hızlıca motoruma atladım ve olabildiğince yavaş bir şekilde Duygu'nun yanına sürdüm. "Tam eklem bölgesinin üzerinde bir sargı var ve eminim yürürken çok rahatsız edecek, bırakmamı ister misin?" Sanki bu anı bekliyormuş gibiydi, ağzında birkaç sey geveledi ancak sonra her ne söyleyecekse vazgeçti. Hemen yanımda durduğunda sanki daha önce motora binmemiş gibiydi. "Daha önce motora bindin mi?" diye sordum. "Daha önceden scooter'a bindim, ama bu biraz farklı..." "Biraz değil baya farklı." dedikten sonra binmesine yardımcı oldum. "Bana tutulabilirsin." dediğimi yaptı. Nerede yaşadığını söyledikten sonra yola çıktık. Kaskımı unuttuğumu sonradan farkettimiştim. Normalde sürdüğümden daha yavaş sürüyordum çünkü ilk defa artçı olan birini motordan soğutmak istemezdim. "Normalde kuryelerin motorları daha şey olmaz mı, yani ne bileyim şey..." "Ney?" "Yani daha basit, yada ne nileyim scooter tarzı." "Öylesi de var. Ama bu bana ait." "Anladım." 😽 Kısa bir süre sonra büyük sitenin önünde durduk. Ne tuhaftı ki teyzemle aynı sitede oturuyordu. Tamam, burda sadece müthiş zenginler ve para aşıkları oturdu. Ama bu kız pek öyle değildi. Belki de ailesiyle falan oturuyordu. Parmakları yavaşça belimden ayrıldı ve motordan indi, gülümsedi. Sanki birşey demek istedi ama diyemedi. Birkaç saniye sonra "Teşekkür ederim, yani herşey için." "Rica ederim." Arkasını dönmeden önce "Görüşürüz," dedi "Yani umarım..." 😻 Duygu'nun yanından ayrıldıktan sonra kaskımı unuttuğumu için bizim mekana geri dönmek zorunda kalmıştım. Kapatmalarına az kalmıştı ancak hala içeride birkaç kişi vardı. Kaskım hala aynı yerde duruyordu, onu aldım. Tam çıkacaktım ki bir el omzuma dokundu. "Hani sorgu Can'ım?" Arkamı döndüm. "Tuğkan uykum var be oğlum, yarın yapl sorgunu." "Ab,i kimdi o kız?" "Sanane ya, Allah Allah." Kapıdan dışarıya çıkarken hala arkamdan geliyordu. Biraz uzaktan Akay'ın sesi geldi. "Neye heyecanlandı bu süs köpeği bu kadar?" Süs köpeği diyerek kast ettiği kişi anlayacağınız üzere Tuğkan'dı. Tuğkan 1.80 boylarından zayıf bi çocuktu. Saçlarında ki bukleler tutam tutam yüzüne dökülüyordu, bu onu herkesten farklı ve özgür kılıyordu. Tabi Akay onun kıvırcık saçlarınla süs köpeğine benzetiyordu. "Sanane, küsüm ben sana." diyerek trip attı Tuğkan Akay'a. "Ya Tuğkan yeter, gözünü seveyim. Abartma." "Tuğkan'ın yine gay damarı mı tuttu?" diye sordum gülerek. "Gibi..." dedi Akay bıkkın bir sesle. Tekrar Tuğkan'la atışmaya başladıklarında çaktırmadan yanlarından uzaklaştım ve motoruma atladım. 🙀 Küçük krallığımdan içeri girdiğimde rahatladığımı açıkça belli eden bir nefes verdim. Eşyalarımı bir köşeye fırlattım ve hızlıca odama ilerledim. Kendimi yatağıma bıraktım. Uyku yavaş yavaş beni esir alırken içimde tuhaf bir his vardı. Uyku beni tamamen esir aldığında o karanlığın içinde bakır saçlı bir kız gördüm. Ama o kız sonrasında yine her zamanki kabuklarıma dönüştü... Kuş Bakışı Geçmiş geçişi 09.12.2009 Can'ın doğum günüydü. Ailesiyle İstanbul'daki gezisini bitirmiş Bursa'daki evine dönüyordu. Can Ezel bu gün 11. yaşına girmişti. Koca bir adam olduğunu düşünüyordu. Belki bedeni küçüktü ama bu günden sonra ruhen büyüyecek, olgunlaşacaktı... Can kısa uykusunda uyandı ve gözlerini ovuşturarak etrafını izlemeye başladı. Otobandalardı, Bursa'ya az kalmıştı. "Anne ne kadar kaldı?" diye sordu uykulu sesiyle ön koltuğa başını uzatarak. Babası arabayı kullanıyor, babasının hemen yanında ise de annesi oturuyordu. Annesi Sevcan sevecen bir ifadeyle oğluna döndü. "Bir, bir buçuk saat kaldı oğlum. Eve gitmeden önce sana pasta da alalım mı?" Can'ın mutluluğu yüzüne vurdu. Gülümseyerek "Olur, ama çikolatalı olsun!" dedi. "Çikolatalı olsun, aslan oğlum." dedi ardından Sercan. Gülümsemeye çalışıyordu ancak huzursuz gibiydi. Herşey bu kadar güzelken neden huzursuzdu? Kısa bir süre sonra, trafik artmaya başladığında Sevcan tedirgin olmuştu. "Aşkım, biraz daha yavaş gider misin?" dedi. Sercan'ın yüz ifadesi Sevcan'ı daha çok tedirgin etmişti, birşeyler ters gidiyordu. Can mutlu mutlu dışarıyı seyrederken sanki arabanın içerine dolup taşan sıkıntıyı ve korkuyu hissetmiş gibi anne ve babasına baktı. "Bir sorun mu var anne?" diye sordu. "Birşey yok oğlum, birşey yok. Senin kemerin bağlı mı bakayım?" Can bu yersiz soruya sorgusuz cevap verdi "Evet." Sevcan Efken'de frenlerin tutmadığını farkındaydı. Epey hızlı gidiyorlardı ve yavaşlama imkanları neredeyse yoktu. Sevcan, çarpmak üzere oldukları tıra bakarak korku dolu bir çığlık attı. Tek düşündüğü belki de oğluydu. "Can çabuk koltuğun altına saklan!" Ardından Sercan bağırdı. "Can başını koru!" Can ne olduğunu dâhi çözemezken anne ve babasının dediklerini yaptı. Başını kollarıyla sararken titriyordu. Birkaç salise sonra o büyük çarpışma gerçekleşti. Bir araç daha bir araç daha derken zincirleme bir kaza meydana gelmişti. Binlerce ses küçük Can'ın kulağında çınlıyordu. Etrafa saçılan cam parçaları kollarını çiziyor, bacağına batan cam canını yakıyordu. Ama en çok canını yakan şey belkide babasının çarptığı anda öldüğünü anlamasıydı. Evet, Sercan Efken o çarpışma anında bir kalp krizi ve aldığı hasarlarla beraber hayata gözlerini yummuştu... Saniyeler geçti saniyeler dakikalara dönüştü, belki de saatler geçti, kim bilir? Hava hafiften kararıyor, etrafı siren sesleri ve kırmızı mavi ışıklar kaplıyordu. Can'ın bilinci yarı açık yarı kapalıydı tek hatırladığı birinin onu o hurdaya dönüşen arabanın içerisinden çıkarttığı ve "Bir ölü iki yaralı." dediğiydi... Sonrasıysa onun en büyük kabusuydu. Gözlerini zar zor açtı ve karşısında babasını gördü. Kanlar içinde. Yıllar geçse bile unutamayacağı o görüntü orada zihnine kazındı. Ve bir çocuk 11 yaşında olgunlaştı. Ve bir çocuk 11 yaşında büyüdü. "FİNİTOO" Yıllardır sürekli kafamın bi köşesinde yaşamaya devam eden ve bir türlü susmayan hikayelerden sadece biriydi Can'ın hikayesi. Yani küçüklüğümden beri aşırı hayalperestim ama hayalleri kendim üzerine değil, var olmayan kişiler üzerine kuruyorum. Kafamda yazıp oynuyorum. Bunları yazarakta sadece kendimi rahatlatıyorum, mükemmel olma gibi bi hedefim yok, beni bir sürü kişi okusun diye bir hırsımda. Sadece kendi zihnimin dışına çıkmam gerekiyor çünkü zihnimde kaldıkları zaman kafam sadece ama sadece onlara çalışıyor ve bu deliler rüyalarıma dahi giriyorlar. Neyse fazla uzatmanın bi manası yok. 😽😽😽 (Wattpad açılırsa diye söylüyorum hesap adı ve kitap adı aynı bi şans verirsiniz cokkk sevinirimmm😽) |
0% |