@bazimasallarkorkut
|
Vazgeçişler olurdu. Birinden, birşeyden. Kimse, hiçbir şey vazgeçilmez değildi. Bir anne bile vazgeçerdi bazen evladından. Bense bu vazgeçişler içinde hep vazgeçilmeyen olmayı amaçlamıştım. İlk başta gördüğüm tuhaf rüyam yine yerini her zaman ki kabusuma bırakmıştı. Kabusun etkisiyle terler içerisinde kalmış bir halde uyanmıştım. Her gece aynıydı, uzun bir zamandır. Yavaşça yatakta doğruldum ve dışarısını gizleyen koyu renkli perdeye baktım. Yavaşça ayağa kalktım, perdeyi çektim ve camı açtım. Dışarısı olabildiğine karanlıktı. Evlerin birinde bile ışık yoktu. Muhtemelen gecenin bir yarısı falandı. Kendimi tekrar yatağa attığımda elim telefonuma ilişti. İstemsizce kendimi Duygu'nun sosyal medya hesabını ararken buldum. Ancak başarılı olamamıştım. Hem sadece adını bilerek nasıl bulabilirdim ki? Saçma işler yapmaktan vazgeçerek telefonumu yastığın altına tıkıştırdım. Tekrar uyumak için gözlerimi kapattım. 🦖 Kapının tekmelendiğini duyunca yavaşça gözlerimi açtım. Gelenin kim olduğunu az çok tahmin ediliyor gibiydim. Yavaşça kalktım, cam açık kaldığı için her yerim tutulmuştu. Koşarak gitti ve kapıyı açtım. Gelen tamda tahmin ettiğim kişiydi. Tuğkan. "Abi valla kapıyı hiç açmıyacaksın sandım. Al şunları." diyerek elime bir poşet tutuşturdu. Eve girdi ardından kapıyı kapattı. "Hoş geldin Tuğkan." dedim. Tuğkan bir kahkaha attı. "Ulan sese bak, uyuyormuydun sen?" Elimdeki poşetleri alıp mutfağa gitti. "Bence hala uyuyorsun gerizekalı, gelsene yanıma." "Ya Tuğkan niye geldin sabah sabah? Siktir git." "Ayıp lan." dedi ve dudaklarını büzdü. "Açlıktan geberme diye sana poğaça aldım o kadar mağara adamı." "Mağaram ve ben gayet mutluyuz Tuğkan." Poşetleri kurcalamaya başladım. "Neli aldın?" "Şerefsiz yaa. İnsan teşekkür eder." "Ben mağara adamıyım, yani binevi hayvan sayılırım." Sessiz sessiz kahvaltı yaptıktan sonra minik salona geçip kendimizi koltuklara attık ve sessizce oturmaya başladık. "Mesai başlayacak oğlum, gitmiyor muyuz?" diye sordum sessizliği bozarak. Tam ayağa kalkıyordum ki Tuğkan beni koltuğa ittirdi. "Dur önce, hani sen bana dün akşam ne olduğunu sonra anlatacağım diyordun. Onu anlat gideriz sonra." "Tuğkan'ım geç kalacağız..." "Anlat dedim." Bu böyle olmayacaktı, Tuğkan'ın inadı inattı. Ellerimi teslim olur gibi havaya kaldırdım "Geç kalırsak sorumlusu ben değilim." 🎀 Tuğkan sorgusunu bitirdikten sonra olabildiğince hızlı bir şekilde çalışmaya gitmiştik. Genel olarak sabah saatlerinde bizlere çok iş kalmadığı için iki bina arasında kalan o serin boşlukta, motorlarımızla beraber oturuyorduk. "Abi kimdi akşam ki kız, anlatacak mi biriniz?" dedi Akay meraklı meraklı Tuğkan ve bana bakarken. Tuğkan, hemen Akay'ın ona bakmasını sağladı ve herşeyi -sanki destan anlatıyor- anlatmaya başladı. Bense onların o meraklı hallerinden sıkılmış, içerideki kalabalığı inceliyordum. Öyle boş beleş bakınırken bir elemanın "paket servis" bölümüne paket bıraktığını gördüm ve koşarak paketi almaya gittim. 🌝 🎀Duygu'dan; "Ya kızım alt tarafı bir yemek söyleyeceksin, hadi ya!" diye bağırarak telefonu elime tutuşturdu Selin. Defne'yse hiçbir şeyi umursamadan köşede çocuk gibi çilekli sütünü içiyordu. Selin sinirle solurken kısa bir süre göz göze geldik. Bana yine telefonu işaret etti. Belkide dünkü kurye çocuğun etkileyici olduğundan ona hiç söz etmemeliydim... Teslim olarak telefonu elime aldım. "Ya o gelmezse?" dedim vazgeçirmek için. "Başka bir gün tekrar deneriz o zaman kızım. Ara bakayım sen." Selin'i delirtiyordum ve bu aşırı zevkliydi. Yani bıçak koleksiyonu olan bir kızı delirtmek ne kadar eğlenceli olabilirse... "Tavuk burger söyleyeceğiz değil mi?" diye sordum. Evet, Can adındaki bu çocuk McDonald'sda kurye olarak çalışıyordu. "Evet." diye cevap verdi Defne ufak bir yaşam belirtisi vererek. Selin kıkırdadığı "Kurye ve prensesin aşkı." Defne hala çilekli kutu sütünün pipetini kemiriyordu. Saçlarında kurdele ve bebeksi yüzüyle küçük çocuğu andırıyordu. "Neyse," dedim. "Arıyorum ben." Telefonumda uygulamaya girdim ve siparişi verdim. Selin "Hadi bakalım şansına," dedi. Durdu ve düşündü. "Neydi bu çocuğun adı?" "Can'mış, Can Ezel." "Ezel falan, değişik. Nereli ki acaba?" "Ne bileyim ben, onu mu sordum?" "Instagram'dan bulsak ya biz bu çocuğu" "Of Selin, işsiz misin?" "Evet." dedi gülümseyerek. "Sende Defne'yle çilekli süt iç." Defne'ye baktım, baya dalmıştı. "Defne?" dedim elimi Defne'ye doğru sallayarak. "Bitti kızım, süt falan kalmadı. Kutuyu yiyemezsin." Can'dan🎀; Yolllarda yavaş yavaş ilerliyordum. Aynı zamanda sipariş bilgilerine bakmaya çalışıyordum. Sipariş veren kişinin adı Duygu Yenerli'ydi. Dün çarpıştığımız bakır saçlı kızı bıraktığım sitenin önünde durdum, siparişi buradaki biri vermişti. Bir dakika, bu Duygu o Duygu olabilir miydi? Sitenin güvenliğinden kapıyı açmasını rica ettim ve yavaş yavaş sitenin bahçesinde ilerledim. "B blok diyosunda b blok neresi?" diye kendi kendime soylendim. A bloğun yanında b yerine neden c olduğunu sorgulamadan diğer taraftaki b bloğa girdim. "Üçüncü kat." Asansöre bindim ve üçe bastım. Asansörün aynasından kendime bakayım derken kapı açıldı. "Daire on bir" diyerek kapılara baktım. On birinci dairenin ziline bastım ve beklemeye başladım. İçerde büyük bi gürültü koptuktan sonra kapı açıldı. Karşıma çıkan kişiyi görünce kaşlarımı kaldırdım. Dün akşam ki Duygu karşımdaydı. Kaskın vizörünü açtım ve "Duygu Yenerli?" dedim. "Evet benim." diye mırıldandı Duygu. "Kart mı nakit mi?" diye sordum her kapida ödeme seçene sorduğum gibi. "Kart olucak." dedi. Pos cihazını ona doğru uzattım. "Okutabilirsiniz." Kartı okuttu ve ona uzattığım poşeti aldı ardından bana baktı. "Güzel tesadüf." "Hm aynen, tesadüflere inanmadığımı söylesem fazla mı klişe olur." diye mırıldandım. "Yani gibi... Her neyse görüşürüz." Dedi ve tam kapıyı kapatacakken arkadan gelen platin saçlı bir kız bana doğru bir kağıt fırlattı. "Kusura bakma kurye çocuk, bunu ben yapmazsam kimse yapmayacaktı. Görüşürüz!" Ve bam! Kapı suratıma kapanmıştı. İçeriden Duygu "Selin ne yapıyorsun sen?!" diye bağırışını çok net duyabiliyordum. Umursamadan kafama atılan kağıdı aldım ve asansöre bindim. Kağıdı açtığımda içerisinde tam da tahmin ettiğim gibi Duygu'nun numarası yazılıydı. Yazmalı mıydım? 😈 "Lütfen yaz, lütfen." diye yalvarmaya devam etti Tuğkan. Neredeyse bir saattir aynen bu şekildeydik. "Tuğkan sen neden bu kadar isteklisin ya, hayır yani sana ne oluyor?" dedim sinirle. "Abi yeter ben senin evlendiğini görmeden mi öleceğim?" diyerek kendini acındırdı Tuğkan. "Sen niye ölesin, ayrıca yazsam hemen evlenecek miyiz?" diye saçmaladım. Aslında yazmayı istiyordum. Yani ne bileyim kız dışarıdan bakıldığında taş gibiydi... "Olsun yaz." "Şişt! Süs köpeği, bak bakayım buraya!" Akay'ın karşıdan bağırarak Tuğkan'ı çağırmasıyla bu bir saatlik işkenceden kurtulmuş oldum. Tuğkan yavaş yavaş yanımdan ayrılırken telefonumdan mesajuygulamasını açtım. Bu numarayı arkadaşı bana verdiyse aralarında bir konuşma geçmişti ve bunu muhtemelen Duygu istemişti. Hoş, arkadaşlarının müneccim olmasıda biraz tuhaf olurdu. Numarayı kaydettim de, ne yazacaktım? "Merhaba" gibi sıradan bişey yazamazdım değil mi? Can: Aslında seni ve arkadaşını "kuryeyi taciz"den dolayı şikayet edebilirim ama buna değmez... Finitooo Uzun bir aradan sonra yaşam belirtisi gösterme sebebim bu hikeyinin devamında aşırı bomba olaylar olması. Aynen okuyucum yok, aynen herkes dc sunucusunu yada kendi hikayesini tanıtmak için yorum yazıyor. Ancak umrum dışı, ne olursa olsun vazgeçmeyeceğim. Kimse okumasa bile... Ve unutmayın, ağlamak güçsüzlüktür... |
0% |