@ben1deniz
|
Gecenin karanlığı ağır bir battaniye gibi üzerine çökmüştü. İçindeki boşluk, en ufak bir nefes alışında bile genişleyen bir uçurum gibiydi. Ne olduğunu tam olarak anlayamıyordu ama derinlerde bir yerlerde bir şey kırılmış, sessizce çöküyordu. Gözleri bir noktaya sabitlenmiş, dünya çevresinde dönüyordu ama o sanki yerinde kalıyordu; hayat akıyordu, ama o durmuştu.
Düşünceler beyninin içinde bir girdap gibi dönerken, hiçbirine tutunamıyordu. Duyguları öyle ağırlaşmıştı ki, kalbinde taşır gibi hissediyordu. Bir şeylerin yanlış olduğunu biliyordu, ama neyin yanlış olduğunu bile söyleyemiyordu. Kelimeler boğazına düğümleniyor, konuşmak istese bile sesi çıkmıyordu.
Sanki bir varoluş krizinin ortasındaydı; ne geçmişi tutabiliyor ne de geleceği görebiliyordu. Ve en kötüsü, tüm bu duygular arasında, yalnızca koca bir sessizlik yankılanıyordu.
Beyaz duvarlar ona nefes almakta zorlanıyormuş gibi geliyordu. Hera, odasının köşesine sinmiş, pencerenin kenarından süzülen ışığın titrek gölgesine bakıyordu. Gözleri boş, ama zihni kalabalıktı. Kafasında yankılanan sesler bir türlü susmak bilmiyordu. Bazen bir fısıltı, bazen bir çığlık… Her biri kendi dünyasında, kendi derdini anlatıyordu ona. Bir ses, "Yalnızsın," diye tekrar ederken, bir diğeri, "Kimseye güvenemezsin," diye alaycı bir gülüşle ekliyordu.
Hera'nın iç dünyası ikiye bölünmüştü sanki. Bir yanı hâlâ gerçeklikte kalmak için savaşırken, diğer yanı karanlığa çekiliyordu. Annesinin yüzü gözlerinin önüne geldiğinde, bir sıcaklık hissetti, ama hemen ardından zihnindeki seslerden biri, "O sana yardım edemez," dedi. Bu cümle bir hançer gibi kalbine saplandı.
Artık hangisi gerçek, hangisi hayal ayırt edemiyordu. Ares'in o gün ona söyledikleri kafasında yankılandı: “Sana yardım etmeme izin ver. Tek başına bu yükü taşıyamazsın.” Ama nasıl izin verecekti? Zihnindeki sesler, onun dostlarıydı. Onlarsız bu boşluğa nasıl dayanacaktı?
Bir anda odayı derin bir sessizlik kapladı. Hera, kollarını başının üzerine çekerek yere çömeldi. “Lütfen,” diye fısıldadı, “Lütfen susun artık…” Ama sesler susmuyordu. Kendi zihninden kaçmanın bir yolunu bulmalıydı, ama bu karanlık dünyadan çıkış yok gibiydi.
Hera, elleriyle kulaklarını sıkıca kapatsa da bir faydası yoktu. Sesler, kulaklarından değil, zihninin derinliklerinden yükseliyordu. Fısıltılar her zamankinden daha yoğun, daha kısık ve ürkütücüydü. Duyduğu her kelime, onun gerçeklik algısını daha da bulanıklaştırıyordu. Ayağa kalkıp odada hızlı adımlarla volta atmaya başladı, sanki bir yere yetişecekmiş gibi. Yüzünü avuçlarının arasına alıp düşünmeye çalıştı, ama kafasındaki kaos buna izin vermiyordu.
"Ares... Neredesin?" diye mırıldandı. Sanki onu çağırmasıyla her şey düzelecekmiş gibi bir umut belirdi. Ama hemen ardından bir ses, "Sana yardım etmek için burada değil," dedi. Gözleri genişledi, başını sağa sola salladı.
"Hayır, bu doğru değil. O bana yardım etmeye çalışıyor," diye karşılık verdi sessizce. Kendi kendine konuşmanın ne kadar anlamsız olduğunu biliyordu, ama bu seslere direnmek için başka çaresi yoktu.
Aniden bir gölge gördü, odanın köşesinde kıpırdanan bir karaltı. Kalbi hızla atmaya başladı. Bir adım geri çekildi. O karaltı büyüyor, ona doğru yaklaşıyor gibiydi. Bir figür... İnsan mıydı, yoksa sadece zihninin ona oynadığı bir oyun mu?
"Neler oluyor?!" diye haykırdı Hera, ama sesi boğuk ve titrek çıktı. Karaltı ona daha da yaklaştı, soğuk bir nefesin tenine değdiğini hissetti. Gözlerini sımsıkı kapattı, kalbi gürültülü bir davul gibi göğsünde çarpıyordu.
"Hera," dedi tanıdık bir ses. Gözlerini açtığında Ares’i gördü, odanın kapısında durmuş ona bakıyordu. Ama bu da bir yanılsama mıydı? Gerçekten burada mıydı, yoksa sadece bir hayal mi? Ares'in gözleri güven verici ve kararlıydı, ama Hera artık hiçbir şeye inanamayacak kadar kırılgandı.
Ares, ona doğru yavaşça yaklaştı. "Hera, buradayım. Seni bırakmayacağım," dedi. Ama Hera, zihninin içinde yankılanan o alaycı sesleri hâlâ duyuyordu. Bir kısmı Ares'in varlığına şüpheyle yaklaşıyordu, bir diğer kısmı ise ona teslim olmasını, güvenmesini söylüyordu. Kafasındaki çatışma hiç bitmeyecekmiş gibi hissediyordu.
Ares, ona daha da yaklaştı. "Biliyorum, zor. Ama seninle birlikte bu karanlıktan çıkacağız," dedi. Hera'nın gözleri doldu. O an tüm dünyası sessizleşmiş gibi oldu. Ne sesler kaldı, ne de karaltılar. Sadece Ares'in sözleri yankılandı zihninde.
Ama o sessizlik ne kadar sürecekti?
Ares, Hera'nın önünde diz çökerek gözlerinin içine baktı. Yüzünde endişe, ama aynı zamanda sabır dolu bir ifade vardı. "Hera, buradan gitmemiz gerekiyor. Seni yalnız bırakmak istemiyorum, ama bu ev... Bu ortam sana zarar veriyor. Sana yardım edebilmem için güvenli bir yere gitmemiz lazım."
Hera, Ares'in söylediklerini duysa da kafasında yankılanan o sesler gerçekliği gölgeliyordu. "Güvenli mi? Burası da güvenli değil," diye mırıldandı. "Hiçbir yer güvenli değil..."
Ares, ellerini omuzlarına koyarak dikkatini çekmeye çalıştı. "Hera, burası seni daha fazla yalnızlaştırıyor. Kendi düşüncelerinle boğuşmana sebep oluyor. Klinik sana yardımcı olacak. Orada, bu sesleri kontrol altına alabilmemiz için gereken her şey var. İlaçlar, terapi... Orası senin için bir başlangıç olabilir."
Hera'nın gözleri dolu dolu Ares'e bakıyordu. Onun kararlı, güven dolu duruşu bir an için ona ulaşmış gibi göründü. Ama aynı anda, zihnindeki sesler de boş durmuyordu. "Bizi yok etmek istiyorlar. Seni susturacaklar. Gitme!" diye yankılandı.
Hera titredi, gözlerini kaçırdı. "Ya beni tamamen kaybedersen? Ya bir daha geri dönemezsem?" diye sordu, sesi kırılgandı.
Ares, nazikçe Hera'nın ellerini tuttu. "Seni kaybetmeyeceğim. Bunun olmasına asla izin vermeyeceğim. Bu yüzden gitmemiz gerekiyor. Orada seninle birlikte olacağım, her an yanında olacağım. Ama buradan çıkmamız şart, Hera."
Bir anlık sessizlikte, Hera derin bir nefes aldı. Gözyaşları yanaklarından süzülmeye başlamıştı. Ares’in gözlerine bakarken içindeki korku ve karışıklıkla savaşıyordu. Sonunda, titrek bir baş hareketiyle onayladı. "Tamam... Gidelim."
Ares yavaşça ayağa kalktı, Hera'nın elini sımsıkı tutarak onu da kaldırdı. Hera'nın gözlerinde endişe ve çaresizlik vardı, ama Ares'in varlığı biraz da olsa güven veriyordu. "Her şey yoluna girecek," dedi Ares, nazik bir ses tonuyla. "Adım adım."
Evden çıkarken Hera’nın zihninde bir uğultu vardı, ama artık o uğultuya yenik düşmeyecekti. Ares yanında olduğu sürece, en azından bir ışık vardı. Kapıyı kapattıklarında, dışarının serin havası içeri doldu ve her ikisi de ağır bir nefes aldı. Ares arabaya doğru yönelirken, Hera başını çevirip evine son bir kez baktı. Ardında bırakacağı bu dünya, onun zihnindeki savaşların bir parçasıydı. Ama belki, sonunda bir çıkış yolu bulabilecekti.
Ares’in elini daha sıkı kavradı.
Arabaya binerken Hera’nın içindeki boşluk duygusu daha da büyüyordu. Sanki evinden ayrılmakla beraber, o evde bıraktığı tüm karmaşa bir anda daha da yoğunlaşmıştı. Gözlerini arabanın penceresinden dışarı dikip hızla akan manzaraya bakarken, içindeki sesler hâlâ yankılanıyordu, ama Ares’in yanında olması onları biraz bastırıyordu.
"Ne kadar kalacağım orada?" diye sordu Hera, sesi neredeyse fısıltı kadar zayıftı.
Ares, bir an göz ucuyla ona baktı. "Bunu şimdiden kestirmek zor," dedi dürüstçe. "Ama bu, kısa bir yolculuk olmayacak. Senin sağlığına kavuşman için ne kadar gerekirse o kadar kalacaksın. Önemli olan, her şeyin daha iyiye gitmesi."
Hera, sessizce başını salladı. Belirsizlik onu ürkütüyordu, ama bunun başka bir yolu olmadığını da hissediyordu. Gözlerini pencereden çekmeden, "Beni orada yalnız bırakmayacaksın, değil mi?" diye sordu.
Ares, direksiyonu sıkıca tutarken içtenlikle cevap verdi. "Hayır, seni asla yalnız bırakmayacağım. Ne olursa olsun, her aşamada yanında olacağım. Sadece senin için değil, aileni de bilgilendireceğim. Yasemen ve William senin iyileşmeni istiyor."
Hera, annesi ve babasının isimlerini duyunca gözlerini kırptı. Onları uzun zamandır böyle yakın hissetmemişti. Babasının uzakta olmasına alışkındı, ama annesi... Annesi son zamanlarda ona ulaşmakta zorlanıyordu. Gözleri doldu. "Onlara çok acı çektiriyorum," dedi sessizce.
Ares, ona bakıp başını iki yana salladı. "Onlar senin için endişeleniyor, çünkü seni seviyorlar. Bu durum seni değil, hastalığı kapsıyor. Onlar da seninle birlikte iyileşecekler."
Yolculuk boyunca Hera, zihnindeki düşüncelerle savaşmaya devam etti. İçindeki bir yanı, bu tedaviye gerçekten ihtiyaç duyduğunu kabul ederken, diğer yanı hâlâ direniyordu. Ama Ares’in yanında olması, ona güven veriyordu. O da Ares’in sözlerine inanmak istiyordu; en azından bir umut ışığı vardı. Zihninin bir köşesinde hâlâ yankılanan sesler, "Ona güvenebilirsin," diyordu bu sefer. İlk defa, bu fısıltı ona zarar vermiyor gibiydi.
Klinik binası göründüğünde, Hera’nın kalbi hızla atmaya başladı. Binanın beyaz duvarları ona biraz soğuk ve steril gelse de, içeride belki de yeniden kendini bulabileceği düşüncesi aklına takılı kaldı. Ares arabayı park ederken, Hera derin bir nefes aldı. "Burası..." dedi duraksayarak. "Burada her şey değişecek, değil mi?"
Ares, arabadan inip ona yardım etmek için kapısını açtı. "Evet, burası bir başlangıç. Değişim, zor olacak, ama senin için en iyisini yapacağız. İyileşeceksin, Hera."
Birlikte klinik kapısına doğru ilerlerken, Hera’nın içinde hafif bir umut yeşermeye başladı. Sesler hâlâ oradaydı, ama belki de onlarla baş etmeyi öğrenebilecekti. Ares’in yanında olması, bu bilinmezliğin içinde tek dayanağıydı.
Kapıdan içeri girdiklerinde, Hera, yeni bir başlangıcın eşiğinde olduğunu hissediyordu.
Üç ay geçmişti ve Hera, kliniğin soğuk, beyaz duvarlarının arasında, her gün yeni bir savaş veriyordu. Günler, birbirini takip eden, neredeyse aynı rutinde geçen monoton bir döngüye dönüşmüştü. İlk günlerdeki karamsarlık yerini hafif bir umuda bırakmıştı ama iyileşmek kolay değildi.
Kendimi hâlâ kaybolmuş gibi hissediyordum. Ares, klinikte geçirdiğim süre boyunca yanımda kalmıştı; sabahları yanımda oturup benimle konuşuyor, bazen sessizce elimdeki kitabı okuyor, bazen de benden bir şeyler paylaşmamı bekliyordu. Beni dinliyor, düşüncelerimi anlıyor gibi görünüyordu. Ama onun varlığı bile bazen içimdeki karanlığın ağırlığını hafifletmeye yetmiyordu.
Klinik, insanları iyileştirmek için tasarlanmış bir yerdi ama çoğu zaman kendimi burada daha da kötü hissediyordum. Akşamları yastığımın üzerine kafamı koyduğumda, o karanlık günlerimi hatırlıyordum. Halüsinasyonlarım ve içsel çatışmalarım hâlâ peşimi bırakmamıştı. Ailemi ve Alex'i kaybetmiş olduğuma inanmamak için savaşıyordum. Düşüncelerim bazen beni yanılgılara sürüklüyor, sanki onlarla birlikteymişim gibi hissettiriyordu. Ama gerçeklik, her seferinde acı bir tokat gibi geri dönüyordu.
Bir sabah, tedavi seansım sonrası Ares beni ziyaret etti. Gözlerinde kararlılık vardı; bu, hâlâ beni kaybetmek istemediğinin bir işaretiydi. "Hera, bugün dışarı çıkacağız," dedi, hafif bir gülümsemeyle. "Hava çok güzel. Dışarıda yürüyüş yapalım."
Bir an tereddüt ettim. Dışarıda ne olacağını bilemiyordum. Ama onun sıcak sesi içimdeki korkulara karşı bir cesaret kıvılcımı yaktı. “Tamam,” dedim, gülümsemeye çalışarak. O an kendimi biraz daha özgür hissettim.
Klinikten çıkarken, güneş ışığının yüzüme vurmasıyla gözlerim kamaştı. Temiz havayı derin derin soludum. Ares, yanımda yürürken yanımda hissettiğim o sıcaklık, içimde bir yerleri ısıtmaya başladı. Dışarıda hayat devam ediyordu, ama ben hâlâ geçmişimdeki karanlıkla yüzleşmek zorundaydım.
Göl kenarında oturduğumuzda, suların sakin yüzeyine bakarken, kendi yansımağımda kaybolmuş hissettim. "Beni bırakmayacaksın, değil mi?" dedim, bir an aklımdan geçen düşüncelere karşı koyarak.
"Hayır, asla. İhtiyacın olduğu her an yanındayım," diye yanıtladı. Gözlerinde gördüğüm o derinlik, bana bir güven verdi. İçimden bir şeyler hâlâ iyileşmek istiyordu, ama bunun için önce kendime inanmalıyım.
Ares’in sesi, rüzgarla birlikte kaybolan bir melodi gibiydi. “Unutma, senin hikâyen daha bitmedi. Her yeni gün, yeniden başlamak için bir fırsat.”
Bir an derin bir nefes aldım. İyileşmek, zor bir yolculuk olacaktı, ama Ares yanımdayken bu yolda yalnız hissetmeyecektim. Karanlık günlerin gölgesinde, yeni bir ışık doğmaya başlamıştı.
Göl kenarındaki huzurlu sessizlikte, içimde bir şeylerin değiştiğini hissettim. Ares, yanımda otururken, gözleriyle beni dikkatle inceliyordu. O an, tüm karanlık düşüncelerimin arasından sıyrılıp, sadece onunla olan anı yaşamak istedim. Hayatımda bir kez daha sevgi ve bağlılık hissetmek, bana kaybolduğum her şeyin değerini anımsatıyordu.
Ares’in yüzündeki o sıcak gülümseme, bana güven veriyordu. “Hera,” dedi, sesi hafif titreyerek. “Seninle burada olmak, en değerli anım.” Gözlerinin derinliklerinde kaybolmak, içimde bir huzur bulmama neden oldu.
O an, aramızdaki mesafenin ne kadar da anlamsız olduğunu fark ettim. Kendimi ona daha da yaklaştırdım, nefesimi tutarak. İkimizin arasındaki havanın yoğunluğu, kalbimin hızla atmasına neden oluyordu. Bir an için sadece birbirimize odaklandık. Gözlerimiz, ruhlarımızın derinliklerine inerek birbirimizi daha iyi anlama çabasındaydı.
Yavaşça, ona doğru eğildim. Gözlerimdeki kararsızlığı gördü ve aynı anda o da yaklaştı. İkimiz de zamanın durduğunu hissettik. Kafamın içindeki sesler sustu ve yalnızca onun kalp atışlarını duydum. Ares’in elleri, yüzümde dolaşırken sıcaklığı içimi kapladı. O an, tüm korkularım ve kaygılarım bir anda kayboldu.
Dudaklarımız, nazik ve yavaş bir şekilde buluştu. O an, sanki dünya üzerindeki her şey silinip gitmişti. Onunla paylaştığım bu an, hayatımda hissettiğim en yoğun duygulardan biriydi. Ares’in dudaklarındaki hafif sıcaklık, beni içten içe sarhoş etmişti. Duygularım, yıllardır hasretini çektiğim bir sevgiyle dolup taştı.
Bir an duraksadık, gözlerimiz birbirine kenetlendi. Kalbimin derinliklerinde, Ares’e karşı duyduğum sevgi daha da güçlenmişti. "Seninle birlikteyken kendimi yeniden buluyorum," dedim, sesi titreyerek. O da bana olan hislerini gözleriyle ifade ediyordu.
“Senin için buradayım, her zaman,” diye yanıtladı. Bu sözler, içimdeki karanlığın üstesinden gelmeme yardımcı oluyordu. Belki de tüm zorluklara rağmen, hayatımda bir yerlerde umut vardı. O an, Ares’in kollarında, yalnız olmadığımı hissettim. Duygularımızın birleşimi, yeniden başlamak için bir güç kaynağı olmuştu.
Kendimi onun yanında daha güçlü, daha canlı hissediyordum. O an, hayatımın en anlamlı anlarından biriydi; geçmişin acılarına rağmen geleceğe umutla bakmaya karar vermiştim. Ares’in sıcaklığı, karanlık günlerimi aydınlatan bir ışık olmuştu.
Öpüşmemiz sona erdiğinde, Ares’in gözleri hâlâ benim gözlerimdeydi. İçimdeki karmaşa yerini bir tür huzura bırakmıştı. Ancak, bu duygunun geçici olabileceği düşüncesi kafamda dolaşıyordu.
“Biliyor musun, her şeyin daha iyi olacağını düşünüyorum,” dedi Ares, gülümseyerek. “Seninle birlikteyken, geçmişin yüklerinden kurtulabileceğimi hissediyorum.”
“Geçmiş...,” diye mırıldandım, düşüncelerim arasında kaybolmuş gibi. “Bazen kaçmak istiyorum ama ona nasıl veda edeceğimi bilmiyorum.”
Ares, başını eğip gözlerime daha derinlemesine bakarken, “Geçmişi geride bırakmak kolay değil, ama bunu senin için yapmak istiyorum. Beni bırakmazsan, bu yolculuğu birlikte geçebiliriz,” dedi. Sesindeki ciddiyet, içimdeki kaygıları hafifletiyordu.
“Seninle birlikte olmak, beni biraz daha umutlandırıyor,” dedim, içimden geçen hisleri dile getirerek. “Ama hâlâ kaybolmuş hissediyorum. Bazen bu ruh halimle baş edemiyorum.”
“Bu çok normal,” diye yanıtladı Ares, ellerini sıkıca tutarak. “Kendini kaybettiğin zaman, bu duygular seni boğabilir. Ama unutma, ben buradayım. Her zaman senin yanındayım. Yavaş yavaş adım adım ilerleyeceğiz.”
Gözlerim doldu. “Beni bu kadar kabullendiğin için teşekkür ederim. Geçmişimle yüzleşmek zor olsa da, senin desteğinle bunu başarabileceğimi hissediyorum.”
Ares, gülümseyerek başını salladı. “Unutma, seni seviyorum, Hera. Birlikte her zorluğun üstesinden gelebiliriz. Ama öncelikle, kendine inanmalısın.”
Kendime inanmak... Bu düşünce benim için yeni bir başlangıcın kapısını aralıyordu. “Seninle bu yolculuğa çıkmak istiyorum,” dedim, sesimdeki kararlılığı hissederek. “Ama sadece kendim için değil, senin için de.”
“Bunu duymak harika,” dedi Ares, sevgi dolu bir gülümsemeyle. “Şimdi, bu anın tadını çıkaralım. Geçmişi bir kenara bırak ve hayatın tadını al. Dışarıda muhteşem bir bahar günü var. Hadi, biraz yürüyelim.”
Evet, belki de gerçekten de yeni bir başlangıca ihtiyacım vardı. Onun yanında, belki de hayatımda her şeyin mümkün olduğunu hissediyordum. Ares’in elini tuttuğumda, içimde bir güç doğmuştu. Yavaş yavaş adım attık, doğanın taze kokusu etrafımızı sarmıştı. Her şey, yeni bir umutla tazelenmiş gibi görünüyordu.
Ares ile birlikte geçirdiğim bu güzel an, içimdeki karanlık düşüncelerin biraz olsun dağılmasına neden olmuştu. Ama günün ilerleyen saatlerinde, klinikteki tedavi sürecimle yüzleşmem gerektiğini biliyordum. İkimizin de seans için kliniğe dönmemiz gerekiyordu.
Klinik, içindeki havayı sıkılaştıran bir alan gibiydi, ama Ares yanımdayken o sıkıcılığın içinde bile kendimi biraz daha güçlü hissediyordum. “Seansın nasıl geçecek?” diye sordum, onun yanındaki güveni hissetmeye çalışarak.
“Bugün, hem ilaçlarını alacaksın hem de terapist ile bir görüşmen olacak. Ama birlikte olacağım,” dedi Ares, beni cesaretlendirerek. Onun varlığı, korkularımla yüzleşmem için bir destek kaynağıydı.
Klinikteki odama girdiğimizde, içimde hafif bir kaygı hissettim. Hem ruhsal durumum hem de alacağım ilaçlar konusunda hala belirsizliklerim vardı. Ama Ares, elini omzuma koyarak, “Unutma, buradayım. Her şey yolunda gidecek,” diyerek bana güven verdi.
İlaçlarımı almadan önce, doktorumla kısa bir görüşme yaptım. Bana tedavi sürecimi anlattı ve ilaçların yan etkileri hakkında bilgi verdi. Her ne kadar zihinimde birçok soru olsa da, Ares’in yanı başımda olması beni biraz rahatlattı.
“Bunlar seni daha iyi hale getirmek için. Süreç zorlayıcı olabilir, ama unutma ki bu yolculukta yalnız değilsin,” dedi doktorum. İlaçları almaya karar verdim ve elimdeki kutuya bakarken, içimde bir umutsuzluk duygusu belirdi. Ama bu kez Ares’in gülümsemesi, o umutsuzluğu aşmamda yardımcı oluyordu.
İlaçlarımı aldıktan sonra odama geri döndüm ve yavaşça yatağımın üzerine oturdum. “Biraz uyumak istiyorum,” dedim. Ares, yanımda oturarak, “İhtiyacın var. Güzel bir uyku, zihnini dinlendirir,” dedi. Gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladı.
Ares, yanımda oturmaya devam etti. Uyumadan önce onun sesini duymak, bana huzur veriyordu. “Her şeyin yoluna gireceğini biliyorum,” diyerek hafifçe gülümsedi. O an, kendimi daha güvende hissettim.
Gözlerimi kapatırken, bir yudum huzur buldum. Uykunun derinliklerine daldım, zihnimdeki düşünceler yavaşça kaybolmaya başladı. Her şeyin karmaşası, yerini sessiz bir dinginliğe bıraktı. Ares’in varlığı, bu belirsizliğin ortasında benim için bir ışık kaynağı olmuştu.
Uykum derinleşirken, rüyalarımın içinde kayboluyordum; ama bu kez korkulu değil, Ares ile geçirdiğim o güzel anların sıcaklığında bir uykuya dalmıştım.
Uykum derinleştikçe, içimdeki huzur da artıyordu. Ancak, rüyalarımda geçmişin gölgeleri hala peşimi bırakmıyordu. Gözlerim kapalıyken, kimi zaman Alex’in yüzünü, kimi zaman da ailemin kaybolmuş görüntülerini görüyordum. Her seferinde derin bir nefes alarak o anları geride bırakmaya çalıştım. Ama Ares’in varlığı, bu anların yoğunluğunu hafifletmeye yetiyordu.
Bir süre sonra, uyku sersemliği içinde Ares’in sesiyle irkildim. “Hera, uyandın mı?” dedi, sesi hafifçe yankılanıyordu. Gözlerimi açtığımda, odanın loş ışığı altında Ares’i gördüm. Yüzündeki endişe ifadesi hemen dikkatimi çekti.
“Ne oldu?” diye sordum, uyku mahmurluğuyla.
“Her şey yolunda,” dedi Ares, ama sesindeki tedirginlik beni rahatsız etti. “Ama birazcık konuşmamız gerekiyor. Bugün bazı test sonuçlarını alacağız. Senin için önemli olabilir.”
Hafif bir ürperti hissettim. “Test sonuçları mı?” diye tekrarladım, korkuyla. “Ne tür sonuçlar?”
“Zihinsel durumunu daha iyi anlamak için bazı analizler yapıldı. İstersen yanında ben de olabilirim,” dedi Ares, elimi nazikçe tutarak.
Bir an için onun yanında olmanın verdiği güveni hissetsem de, içimde bir korku belirdi. “Beni bırakmayacağını biliyorum,” dedim, kendime güven vermeye çalışarak. “Ama yine de...”
“Yine de korkuyorsan, bu çok normal,” dedi. “Hadi, test sonuçları hakkında bilgi alalım. Sonuçlar, sana nasıl bir yol çizeceğimizi belirleyecek.”
Kendimi toparladım ve Ares’in elini sıkarak yanına kalktım. Odayı terk ederken, içimde bir kararsızlık vardı. Geçmişin izleri hâlâ üzerimdeydi, ama Ares’in desteğiyle geleceğe daha umutla bakmak istiyordum.
Koridorda yürürken, Ares ile aramızdaki sessiz iletişim bana cesaret veriyordu. Sonunda, doktorun odasına vardığımızda, kalbim hızla çarpmaya başladı. “Burada olduğun için teşekkür ederim,” dedim, içten bir gülümseme ile.
Doktor, odanın ortasında oturmuş, dosyaları karıştırıyordu. “Hoş geldiniz,” dedi, başını kaldırarak. “Hera, son testlerin sonuçlarını inceledim. Zihinsel durumun üzerine bazı noktalar var.”
“Olumlu mu?” diye sordum, Ares’in elini sıkıca tutarak.
“Sonuçlar, tedavi sürecinin işe yaradığını gösteriyor,” dedi doktor, gülümseyerek. “Ancak hâlâ dikkat etmeniz gereken bazı hususlar var. İlaç tedavisine devam etmelisin ve düzenli seanslar almak önemli.”
Ares, yanımda durarak, “Bunu duymak iyi,” dedi. “Ama Hera’nın desteklenmesi gereken bazı noktalar var. Birlikte bu süreci atlatmalıyız.”
Doktor başını sallayarak onayladı. “Evet, destek çok önemli. Birbirinize olan bağlılığınız, iyileşme sürecinde büyük bir rol oynayacaktır.”
Bu sözler içimde bir umut ışığı oluşturdu. Belki de Ares ile birlikte bu zorlu süreci aşabilirdim. “Bunu başarabilirim,” dedim, kararlılıkla. “Ares’in desteğiyle, daha iyi bir ben olabilirim.”
Bunu söylerken içimdeki korkular biraz olsun dağılmıştı. Ares’in yanında olmak, kendimi yeniden bulma yolculuğumda bana güç veriyordu. Doktorun odasından çıkarken, birlikte atacağımız adımları düşünüyor ve umut dolu bir geleceğe adım atmak için hazır hissediyordum.
Doktorun odasından çıkarken, Ares’in yanımda olduğunu bilmek beni daha da rahatlatıyordu. Koridor boyunca yürürken, içimde beliren umut, kaybettiğim gücümü tekrar kazanmama yardımcı oluyordu. “Biliyor musun,” dedim, Ares’in elini sıkı sıkı tutarak, “bugün kendimi biraz daha iyi hissediyorum.”
Ares, gülümseyerek yanıtladı. “Bu harika bir haber. İyileşme sürecinde her küçük adım önemlidir. Birlikte ilerlediğimiz sürece, her şey daha kolay olacak.”
Yürümeye devam ederken, zihnimdeki düşünceler birbirine karıştı. Ailesiyle olan bağlantım, geçmişte yaşadıklarım ve Alex ile olan ilişkim hala aklımda dolanıyordu. “Ares, bu süreçte ben ne kadar güçlü kalabilirim?” diye sordum, endişeli bir sesle.
“Senin gücün, içindeki azimle ölçülür,” dedi Ares. “Kendine karşı nazik olmalısın. Bazen zayıf hissetmek de bir güçtür. Önemli olan düşmek değil, yeniden kalkabilmektir.”
Ares’in sözleri, içimdeki karamsarlığın biraz olsun dağılmasına yardımcı oldu. Koridordan geçerken, birçok hasta ve klinik çalışanıyla karşılaştık. Ares’in yanında olmak, bu kalabalık içinde kendimi daha güvende hissettiriyordu.
Gün boyunca seanslarım devam etti. Her biri beni içsel dünyamda daha derinlere götürüyordu. Ares, her seferinde yanımda durarak, beni cesaretlendirdi. Seansların sonunda, kendimi daha huzurlu hissetmeye başladım.
Gün sona ererken, Ares’le birlikte dışarı çıkmak için kliniğin kapısına yöneldik. Hava, ferah ve hafif serindi. “Biraz yürüyüş yapalım mı?” diye önerdim. Ares başını salladı ve birlikte yürümeye başladık.
Yürüyüş yaparken, yavaş yavaş akşam güneşinin batışını izliyorduk. “Görüyor musun? Güneş batarken gökyüzü nasıl da güzelleşiyor,” dedim, derin bir nefes alarak.
“Evet, her şeyin bir dönüşümü vardır. Zaman geçtikçe, karanlıklar bile yerini aydınlığa bırakır,” dedi Ares, yanımda durarak. O an, Ares’in sözlerinde bir anlam buldum; belki de içimdeki karanlık düşünceler zamanla yok olacaktı.
Yürüyüşümüz devam ederken, Ares’in bana olan desteği ve inancı, hayatımda daha fazla şeyin mümkün olduğunu düşündürüyordu. “Seninle olmak, her şeyin daha güzel olmasını sağlıyor,” dedim içten bir şekilde.
“Bu senin gücün, Hera. Ben sadece yanında olduğum için mutluyum,” dedi Ares, gözlerimdeki kararlılığı görerek.
Akşamın ilerleyen saatlerinde, yürüyüşümüz sona erdi. Kliniğe dönerken, içimde daha önce hissetmediğim bir huzur vardı. Duygularım karmaşık, ama aynı zamanda da umut doluydu. Belki de, Ares ile birlikte bu zorlu süreci atlatabilecektim. Gözlerimi gökyüzüne çevirirken, yıldızların parladığını görmek, hayatımın yeni bir başlangıcı olabileceği hissini güçlendirdi.
Kliniğe dönerken, içimdeki karamsar düşüncelerin azalması ve Ares’in desteğiyle yeniden hayata tutunma arzusunun canlanması, benim için büyük bir adımdı. Artık, kendi içimdeki karanlığa karşı savaşmaya hazırdım.
Kliniğe dönerken, Ares’in yanımda olmasının verdiği güvenle, günün tüm zorluklarına rağmen içimde bir şeyler değişiyordu. Akşam yemeği saati gelmişti, bu nedenle yemekhaneye yöneldik. İçeride, hasta ve personel bir araya gelmişti. Ares, bana bir tabak yemek alırken, içimi huzur kapladı.
“Ne yemek var?” diye sordum, gözlerim tabaktaki çeşitliliğe odaklanarak.
“Bugün sebze çorbası ve ızgara tavuk var,” dedi Ares, gülümseyerek. “Açık havada yürüyüş yapmanın ardından, sağlıklı bir şeyler yemelisin.”
Yemek masasına oturduğumuzda, Ares’le sohbet etmeye başladık. “Seninle geçirdiğim zaman, gerçekten çok değerli,” dedim. “Hayatımda bir şeyler değişiyor gibi hissediyorum. Belki de yeniden başlayabilirim.”
Ares, beni dinleyerek başını salladı. “İyi bir başlangıç yapıyorsun, Hera. Kendine inandıkça, her şey daha kolay olacak. Zamanla, karamsar düşüncelerin yerini umut alacak.”
Yemek sırasında, yavaş yavaş içimdeki korkuların azaldığını hissettim. Ares’in yanımda olması, sadece fiziksel bir destek değil; duygusal olarak da beni güçlendiriyordu. “Seninle konuşmak, gerçekten çok iyi geliyor,” dedim. “Sanki bana yeniden hayat veriyorsun.”
Yemek bittikten sonra, Ares beni bahçeye çıkarmak için ısrar etti. “Hava güzel, dışarıda biraz zaman geçirelim. Doğanın tadını çıkarmak önemli,” dedi.
Bahçeye çıktığımızda, hafif bir rüzgar esti. Ağaçların yaprakları arasında dans eden güneş ışıkları, içimi aydınlatıyordu. Ares, yanımda yürürken, bir süre sessiz kaldık. Sadece doğanın sesleri ve hafif rüzgar duyuluyordu.
“Biliyor musun,” dedim, derin bir nefes alarak, “bazen sadece sessizlik, ne kadar çok şey söyleyebiliyor.”
Ares, yüzünde bir gülümsemeyle başını salladı. “Evet, bazen sessizlik içinde en derin hislerimizi bulabiliriz. Geçmişi geride bırakmak ve geleceğe umutla bakmak için bu anların kıymetini bilmeliyiz.”
Bir süre yürüdükten sonra, bahçedeki bir bankta oturduk. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. “Burada olmak, kendimi yeniden bulmak gibi,” dedim. “Belki de yeniden doğuşun bir parçası bu.”
Ares, yanımda oturarak gözlerimi takip etti. “Her şey zaman alır, ama sen bu yolda ilerliyorsun. Kendini tanıdıkça, içinde sakladığın gücü keşfedeceksin.”
O an, Ares’in gözlerindeki kararlılığı gördüm. “Senin desteğin, bu yolculukta benim için çok değerli,” dedim. “İleriye adım atmak için ihtiyacım olan cesareti bana veriyorsun.”
Ares, hafif bir gülümsemeyle yanıma yaklaştı. “İkimiz de bu yolda yürüyeceğiz, Hera. Senin yanındayım ve bu yolculuğu birlikte atlatacağız.”
Baktığımda, gözlerinde gördüğüm derinlik, bana güven veriyordu. Ares’in yanında olmanın verdiği his, belki de yeniden başlayabilmek için gereken gücü bulmama yardımcı oluyordu. Bahçede geçen bu anlar, içimde yeni umutlar yeşertiyordu.
Bir süre sonra, kliniğe dönme vakti geldi. Yavaşça kalktık ve yan yana yürümeye başladık. İçimde bir huzur, yavaş yavaş yeniden doğuyormuşum gibi hissediyordum. Ares’in yanındaki bu güven, hayatımda yeni bir dönemin başlangıcını simgeliyordu. Geçmişte kaybettiğim tüm şeylere rağmen, Ares ile birlikte yeniden başlayabileceğimi düşünmek bile içimi aydınlatıyordu.
Kliniğe dönerken, akşam karanlığına karşı umut dolu bir gülümseme ile bakmayı başardım.
Kliniğe döndüğümüzde, akşam ışıkları içeride yavaşça yanmaya başlamıştı. Koridorda yürürken, içimde bir rahatlama hissettim. Ares’in yanımda olması, kendimi daha güçlü hissettiriyordu. Yavaş adımlarla odamıza yöneldik ve içeri girdiğimizde, Ares beni nazikçe yatağımın yanına yönlendirdi.
“Bugün çok şey başardın, Hera,” dedi. “Günün sonunda biraz dinlenmek iyi gelecektir.”
Başımı sallayarak, Ares’in söylediği her kelimenin gerçekliğini kabul ettim. Odanın havası sakin ve huzur vericiydi. “Gerçekten de bugün kendimi farklı hissediyorum,” dedim, yatağa oturarak. “Artık bazı şeyleri kabullenmeye başlıyorum.”
Ares, karşımdaki sandalyeye oturdu. “Bu, önemli bir adımdır. İyileşme sürecinde hissettiklerini kabul etmek, değişimin başlangıcıdır. Geçmişte yaşadıkların seni güçlü kıldı.”
İçimde bir sıcaklık hissettim. Ares’in desteği, tüm karamsarlıkların üstesinden gelmeme yardımcı oluyordu. “Zaman zaman geçmişimle yüzleşmek zor olsa da, geleceği düşünmek beni daha da motive ediyor,” dedim.
Ares, gülümseyerek yanıtladı. “Bu harika, Hera. Gelecek hakkında umut beslemek, en karanlık anlarda bile ışığını bulmana yardımcı olur.”
Bir an sessiz kaldık, sadece birbirimizin gözlerine baktık. O anın derinliği, aramızda hissettiğimiz bağlılığı daha da güçlendirdi. “Bazen, bu yolculuğun ne kadar zorlayıcı olduğunu hissediyorum. Ama senin yanımda olduğunda, daha az yalnız hissediyorum,” dedim.
Ares, hafifçe gülümsedi. “Bunu duyduğuma sevindim. Hiçbir şey yolunda gitmediğinde bile yalnız olmadığını bilmek önemlidir.”
Yavaşça yanına yaklaştım ve ona sarıldım. Sarılmamızın verdiği güven ve sıcaklık, kalbimdeki karanlık bulutları dağıtıyordu. “Sana gerçekten çok teşekkür ederim, Ares. Yanımda olduğun için.”
“Bunun için buradayım, Hera. Seninle bu yolculuğu paylaşmak, benim için büyük bir onur,” dedi. Sarılışımızın ardından, yavaşça geri çekildim ve gözlerinin içine baktım.
Ares, odanın karanlığında parlayan bir ışık gibiydi. “Umarım bu gece, güzel bir uyku çekebilirsin. Geçen günlerin yorgunluğunu atmak için bu çok önemli,” dedi, elimi nazikçe tutarak.
“Seninle böyle konuşmak, uykuya daha kolay dalmamı sağlıyor,” dedim. Gözlerimi kapatmadan önce, Ares’in yanımda durduğunu bilmek içimi rahatlatıyordu. “Seninle birlikteyken, kaybettiğim umutlarımı yeniden buluyorum.”
“Bu çok güzel bir his, değil mi?” diye sordu. “Umarım her geçen gün daha fazla şey bulabilirsin. İyi geceler, Hera. Rüyalarında güzel şeyler olsun.”
“İyi geceler, Ares,” dedim ve yavaşça gözlerimi kapattım. Ares’in yanımda olmasının verdiği güvenle, uykuya dalmadan önce içimde bir huzur hissettim. Gece karanlığında derin bir nefes alarak, huzurlu bir uykuya daldım.
Gözlerimi açtığımda sabah güneşinin odanın içine süzüldüğünü gördüm. Gözlerimi ovuşturarak uyandım ve yavaşça yatağımdan kalktım. Günün yeni başlangıcında kendimi daha taze ve zinde hissediyordum. Ares’in odada olup olmadığını kontrol ettim, ama o an orada değildi.
Kendime bir bardak su alıp pencereden dışarı baktım. Güneşin sıcak ışıkları, içimdeki karamsarlığın yerini yavaşça umut ve sevgiye bırakıyordu. “Belki de bu yeni güne başlamak için doğru zamandır,” diye düşündüm.
Kendimi daha iyi hissettiğim için, kahvaltı salonuna yöneldim. Ares’in orada olacağını umarak içeri girdim. Masada birkaç hasta ve hemşire vardı, ama Ares’i göremedim. Kahvaltımı alıp oturdum, aklımda onunla geçirdiğim güzel anlar vardı.
Bir süre sonra, Ares içeri girdi. Gözlerimiz buluştuğunda, içimde bir sevinç hissettim. “Günaydın!” dedi, gülümseyerek. “Umarım güzel bir uyku çekmişsindir.”
“Günaydın, Ares. Evet, harika bir uyku çektim. Seninle geçirdiğim zamanın etkisi sanırım,” dedim, içimden geçen sıcaklığı ona hissettirerek.
Ares, yanımda oturdu ve birlikte kahvaltı yapmaya başladık. Gözleri içimi aydınlatıyordu. “Bugün ne yapmak istersin?” diye sordu.
“Biraz yürüyüş yapmayı, belki de bahçede zaman geçirmeyi isterim,” dedim. “Dışarıda olmak, kendimi daha iyi hissettiriyor.”
Ares, gülümseyerek başını salladı. “Harika bir fikir. Yürüyüşten sonra, istersen biraz daha sohbet edebiliriz.”
Kahvaltıdan sonra, bahçeye doğru yürüdük. Hava ferah ve güzeldi. Ağaçların arasında yürürken, içimde büyüyen umut ve mutluluk duygusunu hissettim. Ares’in yanımda olması, bu anların daha da değerli olmasını sağlıyordu.
“Biliyor musun, dışarıda olmak beni gerçekten iyileştiriyor,” dedim, rüzgarın hafifçe yüzüme çarpmasıyla. “Hayatın ne kadar güzel olduğunu unutmuşum.”
“Güzel şeyleri görmek ve hissetmek, iyileşmenin önemli bir parçasıdır,” dedi Ares. “Doğanın içinde olmak, insanın ruhunu besler.”
Yürüyüşümüz boyunca, birçok şey hakkında konuştuk. Ares, geçmişimle ilgili düşüncelerimi paylaşmama yardımcı oluyor, her seferinde yeni bir şeyler keşfetmemi sağlıyordu. İçimdeki karamsar düşünceler yavaş yavaş silinirken, Ares’in yanında olmak beni daha güçlü hissettiriyordu.
Bahçede geçirdiğimiz bu süre, belki de en güzel anlarımdan biriydi. Ares’in gülümsemesi ve sıcaklığı, içimdeki karanlığı dağıtıyor, beni yeni bir başlangıca hazırlıyordu. Birlikte geçirdiğimiz zaman, kendimi yeniden bulmama yardımcı oluyordu.
İki yıl geçmişti ve Hera, hayatında büyük bir değişim yaşadığını hissediyordu. Kliniğin beyaz duvarları artık ona korkutucu gelmiyor, aksine güvenli bir liman gibi hissettiriyordu. İyileşme süreci boyunca, Ares’in desteği sayesinde içindeki karanlığı yavaş yavaş aydınlığa çevirmeyi başarmıştı. Şimdi, kendisini daha güçlü ve bağımsız hissediyordu.
Bir sabah, kahvaltıda Ares ile birlikte otururken, içimdeki heyecanı ona açma zamanının geldiğini düşündüm. “Ares,” dedim, yavaşça kahvemi yudumlayarak. “Artık klinikte geçirdiğim zamanın sona erdiğini hissediyorum.”
Ares, gözlerini üzerime çevirerek dikkatle dinlemeye başladı. “Ne demek istiyorsun?” diye sordu, sesindeki sıcaklık bana cesaret veriyordu.
“İki yıl boyunca burada kendimi yeniden buldum, ama artık dışarıda hayatı yaşamak istiyorum,” dedim. “Klinikten ayrılma kararı aldım.”
Ares’in yüzünde bir karışıklık belirdi. “Bu önemli bir karar, Hera. Emin misin? Belki de birkaç hafta daha burada kalmalısın,” dedi, endişeli bir tonla.
“Evet, eminim,” dedim kararlı bir şekilde. “Artık yeterince güçlüyüm. Dışarıda kendi hayatımı yaşamak istiyorum. Kendime güvenim geri geldi.”
Ares, bir an düşüncelere daldı. Sonra, nazikçe gülümsedi. “Eğer böyle hissediyorsan, bu harika. Ama lütfen, dikkatli ol. İhtiyacın olduğunda yine buradayım.”
“Biliyorum, Ares,” dedim, içimdeki minnettarlık hissiyle. “Senin desteğin sayesinde buraya geldim. Beni asla bırakmayacağını biliyorum.”
Kahvaltıdan sonra, klinikteki müdürle konuşmak için odama yöneldim. İçimdeki kararlılık, adımlarımı daha da sağlamlaştırıyordu. Kliniğin kapılarından çıkmak, bana yeni bir başlangıç sunacaktı.
Müdür, odasına girdiğimde bana gülümsedi. “Hera, seni görmek güzel. Nasıl hissediyorsun?” diye sordu.
“Artık klinikten ayrılmak istiyorum,” dedim. “Kendimi hazır hissediyorum.”
Müdür, bu kararım karşısında dikkatle dinledi. “Bu, senin için önemli bir adım. Ama unutma, dışarıda da zorluklarla karşılaşabilirsin. Destek almayı ihmal etme,” dedi.
“Biliyorum, ama dışarıda yaşamayı öğrenmek istiyorum. İyileşme sürecim burada başladı, şimdi hayatımı yaşamak için dışarı çıkmam gerekiyor,” dedim.
Müdür, başını sallayarak onayladı. “Kararın çok değerli. Bu süreçte kendini iyi tanıdığını biliyorum. Ancak, gerektiğinde destek almak için her zaman buraya dönebilirsin.”
Kendimi daha güçlü hissederek, müdirele vedalaştım. Artık yeni bir hayata adım atmaya hazıydım. Kliniğin kapısından çıkarken, güneşin sıcak ışıkları üzerimde dans ediyordu.
Dışarıdaki dünya, bana yaşamın güzelliklerini sunuyordu. Artık geçmişin yüklerinden kurtulmuş, yeni bir sayfa açmaya hazırdım. Ares’in yanında olması, bu yolculuğun daha da anlamlı olmasını sağlıyordu.
Dışarıda, Ares beni bekliyordu. “Hazır mısın?” diye sordu, gözlerinde kararlılık vardı.
“Evet,” dedim, içimdeki heyecanla. “Artık yeni bir hayata başlıyorum.”
Birlikte yürüyerek, kliniğin kapılarını ardımızda bırakırken, hayatın bana sunduğu yeni başlangıçları kucaklamaya hazırdım. Her şey artık farklı olacaktı ve bu sefer yalnız değildim. Ares yanımdaydı ve birlikte yeni bir yolculuğa çıkıyorduk.
Hera, dışarıda güneşin sıcak ışıkları altında yürürken, Ares’in yanındaki varlığı ona güven veriyordu. Biraz yürüdükten sonra, Ares bir an durdu, derin bir nefes aldı ve ona döndü.
“Hera,” dedi, sesi yumuşak ama kararlıydı. “Evinin sana iyi geleceğini düşünmüyorum. Geçmişin orada seni bekliyor ve bu senin iyileşmeni zorlaştırabilir.”
Bir an, bu düşüncenin doğruluğunu kabullenmekte tereddüt etti. “Ama burası benim evim, Ares. Burada anılarım var,” diye yanıtladı, içindeki kararsızlıkla.
“Evet, ama bazen anılarımızın üzerine gitmek yerine, onları geride bırakmamız gerekiyor. Senin için en iyisi bu. Benimle kalmanı istiyorum. Yanıma taşınmalısın,” dedi Ares, gözleriyle onu derin bir şekilde inceliyordu. “Bu senin için bir fırsat. Kendini yenilemen ve hayata daha sağlam adımlarla yeniden başlaman için.”
Hera, içindeki duyguların çalkalandığını hissetti. “Ama... bunu nasıl yapabilirim?” diye sordu, sesi titrek bir şekilde. “Kendime güvenim hâlâ tam değil.”
Ares, bir adım daha atarak ona yaklaşırken, elini hafifçe Hera’nın omzuna koydu. “Kendine güvenmen için yanında olacağım. Sadece sana destek vermekle kalmayacağım, sana hayatı yeniden keşfetmen için ilham vereceğim. Daha güçlü olmanı sağlayacağım.”
Hera’nın kalbi hızlı atmaya başladı. “Ama bu çok büyük bir adım, Ares. Seninle birlikte yaşamak... bu düşündüğümden daha fazla sorumluluk demek.”
Ares, yüzünde bir gülümseme ile onu cesaretlendirdi. “Hayat sorumluluklarla doludur, ama bunu seninle paylaşmak istiyorum. Hera, seninle geçirdiğim her an benim için çok değerli. Bu yüzden sana evlenme teklif etmek istiyorum. Birlikte bir hayat kuralım.”
Hera, bu cümlelerin ağırlığı altında kalakaldı. “Evlenmek mi? Ares, bu... bu çok ani,” dedi, sesi titreyerek.
“Biliyorum,” dedi Ares, gözleri parlayarak. “Ama ben bunu uzun zamandır düşünüyorum. Her anında senin yanında olmak istiyorum. Hayatını paylaştığım, zorlukları birlikte aştığım bir partner istiyorum. Seninle bir geleceğim olsun istiyorum.”
Hera, bu sözlerin içindeki derin anlamı hissetti. İçinde bir sıcaklık belirdi. “Ben... ben bunu düşünmem gerek,” dedi, kalbi çarpan bir heyecanla.
“Düşün,” dedi Ares, sevgi dolu bir bakışla. “Ama ne olursa olsun, bu yolculukta birlikte olalım. Senin iyiliğin her şeyden önemli. Geçmişini geride bırak ve benimle yeni bir hayat kur.”
Hera, Ares’in gözlerinde içtenliği gördü. Bu, ona güven veriyordu. Belki de kendisine bir şans tanımanın zamanı gelmişti. “Tamam,” dedi, sesi daha kararlı bir şekilde. “Yanında olmak için evime dönmek istemiyorum. Seninle kalmayı gerçekten istiyorum.”
Ares, sevgi dolu bir gülümseme ile ona sarıldı. “O zaman, hayatımızın yeni bölümüne birlikte adım atalım. Her şey daha güzel olacak, birlikte başaracağız.”
Bu sözler, Hera’nın içindeki korkuları geride bırakmasına yardımcı oldu. Artık birlikte daha aydınlık bir yola çıkmaya hazırdılar. Ares ile birlikte, hayatın sunduğu yeni fırsatları keşfetmek için yola çıkacaklardı.
|
0% |