Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Kumpas

@ben1deniz

Üç yıl önce...

 

Kusursuz kusur...

 

Şehirde her yıl düzenlenen, dünyanın en prestijli müzayede gecesi için geri sayım başlamıştı. Bu yılki müzayede, sanat dünyasının en önemli eserlerinden biri olan "Aria'nın Son Çığlığı" adlı tabloyu satışa çıkarıyordu. Tablo, 19. yüzyılın kayıp eserlerinden biri olarak biliniyor ve ardında büyük bir trajedi barındırıyordu. Tabloyu elinde bulunduran kişi, ünlü iş insanı ve sanat koleksiyoncusu Leon Vargas, göz kamaştıran serveti ve karanlık geçmişiyle tanınıyordu. Herkes, o gecenin bir efsaneye dönüşeceğini biliyordu. Ancak kimse, müzayede salonunda o gece kan döküleceğini tahmin edemezdi.

 

Karakterler:

 

1. Leon Vargas:

 

Sanat dünyasında büyük saygı duyulan, varlıklı bir iş insanı. Dışarıdan bakıldığında başarılı ve zarif biri olarak görülse de, yeraltı dünyasında yasa dışı işlere bulaşmış, birçok kişiyi dolandırmış ve canını yakmış biri. Onun yaptıkları, altı farklı insanın hayatını mahvetmişti. Bu insanlar, intikam almak için bir araya gelir.

 

2. Bağlantıcı (Lider) - Elijah Quinn:

 

Gerçek kimliği bilinmeyen bir gizemli şahıs. Tüm çeteyi bir araya getiren, zeki ve manipülatif bir lider. Onun için bu iş, sadece bir soygun değil; Leon'a karşı büyük bir hesaplaşma. Ancak motivasyonu ve planları hakkında hiçbir şey belli değil. Gölge gibi hareket eder, ekipte kimse onu tanımaz.

 

3. Hacker - Zephyr Kane:

 

Genç yaşta kaybettiği kardeşinin intikamını almak isteyen bir teknoloji dahisi. Zephyr, kardeşi Jake'in intiharından Leon'u sorumlu tutuyor. Soygun gecesi tüm güvenlik sistemlerini alt üst etmek onun görevi.

 

4. Eski Asker - Marcus "Mace" Warren:

 

Savaşlarda uzmanlaşmış, fiziksel gücü ve taktiksel zekasıyla bilinen bir karakter. Marcus'un eski bir özel operasyon timi, Leon'un çıkarları için harcanmıştı. Şimdi, eski bir asker olarak sadece intikam arzusuyla yaşıyor.

 

5. Dolandırıcı - Evelyn "Eva" Hart:

 

Güzel ve karizmatik, insanların zayıf noktalarını bulmada ve manipüle etmede usta. Evelyn, Leon tarafından sahte bir yatırım dolandırıcılığına sürüklenmiş ve her şeyini kaybetmiş. Onun görevi, müzayedede Leon'un dikkatini dağıtmak.

 

6. Hırsız - Jasper "Jay" Black:

 

Küçük yaşlardan beri sokaklarda büyümüş bir yetenek. Jay'in ailesi, Leon'un yasa dışı işlerinden biri yüzünden evsiz kalmış. Hırsızlık konusunda ustalaşmış ve bu soygunda kasaya erişimden sorumlu.

 

7. Muhasebeci - Felicity "Liss" Graves:

 

Leon'un eski muhasebecisi. Yolsuzluk iddiaları yüzünden suçu üzerine almış ve hapse girmiş. Hapisten çıktığında her şeyini kaybetmiş. Felicity, içerden sağladığı bilgilerle ekibin en önemli oyuncusu.

 

🦋

 

Gece çökmüştü. Şehirde yalnızca cılız ışıklar yanıyordu ve yağmur, eski ve terkedilmiş bir fabrika binasının çatısına şiddetle vuruyordu. Burası, şehirden izole edilmiş, unutulmuş bir mekandı. Etrafında ne bir insan sesi ne de bir araba gürültüsü vardı. Bu fabrika, zamanında demir işçiliği yapılan bir yerdi, ancak şimdi sadece karanlığın ve sessizliğin hâkim olduğu bir yer haline gelmişti. Eski paslı kapılar, her rüzgar estiğinde inceden gıcırdıyor, sanki geçmişin hayaletlerini çağırıyordu.

 

Fabrikanın ortasında, kırık dökük bir masa ve etrafında altı sandalye yerleştirilmişti. O masada oturacak altı kişi, hiçbir şekilde birbirini tanımıyordu ama hepsinin bir sebebi vardı; intikam.

 

İlk gelen Zephyr Kane oldu. Genç ve asi bir hacker. Kafasında siyah bir kapüşon, elinde bilgisayar çantası vardı. Sıkıca kapattığı kapüşonun altından yağmurun yüzüne vurmasına aldırmadan içeri girdi. Etrafına göz gezdirdi, kimseyi göremedi ama terkedilmiş bu yerin güvenlik kameralarının olmadığından emin olmak için hemen telefonunu çıkardı ve bir uygulama açarak alanı taradı. Zephyr için bu toplantıya gelmek zor bir karardı. Yıllardır kimseyle iş birliği yapmamıştı. Güvenmek onun için bir zayıflıktı. Ama bu fırsatı değerlendirmezse kardeşinin intikamını hiçbir zaman alamayacağını biliyordu.

 

Zephyr tam olarak oturacağı sandalyeye karar verememişken, ağır adımlarla kapıdan Marcus "Mace" Warren girdi. İri yarı bir adam, savaşın izlerini üzerinde taşıyan eski bir asker. Kısa kesilmiş saçları ve yüzündeki yara izi, geçmişin acılarını bir harita gibi sergiliyordu. Zephyr ona baktı, Mace de karşılık olarak gözlerini dikti. Aralarında görünmeyen bir güç savaşı yaşandı. Mace, ağır bir nefes alarak sandalyelerden birine oturdu, bir şey söylemeden sadece Zephyr'e kısa bir bakış attı.

 

"Senin kim olduğunu bilmiyorum," dedi Zephyr, gözlerini kırpmadan.

 

"Ben de seni bilmiyorum," diye karşılık verdi Mace, sesi derindi, tıpkı karanlıkta yankılanan bir gök gürültüsü gibi. "Ama burada ne yapmamız gerektiğini biliyorum. Önemli olan da bu."

 

Kapı bir kez daha açıldı ve içeri zarif bir kadın girdi: Evelyn "Eva" Hart. Siyah bir elbise giymiş, kırmızı ruj sürmüş, tırnakları uzun ve bakımlıydı. Yüzünde kendine güvenen bir ifade vardı. Aslında Eva, bu işin sadece bir soygundan ibaret olmadığını biliyordu; bu onun için, her şeyini kaybettiren Leon Vargas'a karşı bir hesaplaşmaydı. İçeri girer girmez, gözleri diğer iki kişiyi taradı.

 

"Biraz sert bir grup toplamışsınız," dedi hafif bir alayla, ama gözlerinin arkasında gizlenen bir öfke vardı. Mace'in sert duruşu ve Zephyr'in soğuk bakışları onu yıldırmadı.

 

Ardından kapıdan, kapüşonunu sımsıkı çekmiş başka biri daha girdi. Jasper "Jay" Black. Eva'nın incelemesine göre bu çocuk, sokakların tozunu yutmuş biriydi. Yırtık kot pantolonu, kirli spor ayakkabıları ve çenesindeki taze yara izi dikkat çekiyordu. Jay'in yüzü kararlıydı, ama içinde bir yerlerde hala o küçük çocuğun korkusu gizliydi. Etrafa hızlıca baktı, sanki burada bir tuzak olup olmadığını kontrol ediyormuş gibi. Jay için bu iş, hayatta kalmanın bir yoluydu, ama aynı zamanda ailesinin intikamını almak için eline geçen tek fırsattı.

 

Felicity "Liss" Graves, grubun en son gelen üyesiydi. Elinde deri bir çanta taşıyor, gözlükleri burnunun ucuna düşmüş, yorgun ve solgun bir ifadeyle içeri girdi. Onun yaşadığı acılar, yüzünde ince çizgiler olarak iz bırakmıştı. İçeri girer girmez, eski çalışma alışkanlığıyla mekânı bir muhasebeci gibi taradı, her detayı hızlıca not etti. Jay, ona bakarken sessizce iç çekti; onun varlığı, içeriden bilgi sağlayan biri olarak güven veriyordu.

 

Herkes yerini almışken, odanın karanlık köşesinden bir ses yankılandı: "Hoş geldiniz."

 

Herkes şaşkınlıkla o tarafa döndü ve Elijah Quinn gölgelerden çıktı. Sade ama şık giyinmişti. Koyu renk bir takım elbise, ince bir kravat, parlak siyah ayakkabılar... Yüzünde hafif bir gülümseme vardı, sanki oyunu kazanacağını bilen bir satranç ustası gibiydi. Elleri cebinde, rahat bir şekilde ilerledi ve masanın başındaki sandalyeye oturdu.

 

"Kim olduğumu bilmiyorsunuz," dedi. "Ama benimle aynı duyguları taşıyorsunuz; nefret ve intikam." Bu sözleri duyduktan sonra, odadaki gerilim elle tutulur bir hal aldı.

 

Eva, gülümsemeye çalışarak sordu: "Peki neden buradayız? Bu bir tür gizli buluşma mı?"

 

Elijah, gözlerini Eva'ya dikti, yüzünde soğuk bir gülümseme belirdi. "Evet. Bu bir buluşma. Ama yalnızca bir kez, tek bir hedef için bir araya geldik. Leon Vargas."

 

Leon'un ismini duyunca herkes duraksadı. Jay ellerini yumruk yaptı, Zephyr dişlerini sıktı, Mace kaşlarını çattı. Herkes için bu isim derin bir yaraydı.

 

"Hepinizin geçmişinde Leon var," diye devam etti Elijah. "Hepiniz onun yüzünden bir şeyler kaybettiniz. Ve şimdi, hepsini geri almanın zamanı geldi."

 

Felicity yavaşça sordu, "Bu nasıl olacak? Biz, birbirimizi tanımayan altı kişiyiz. Güven yok, plan yok..."

 

Elijah, cebinden bir USB çıkarıp masaya koydu. "İşte plan burada. Güven konusunda endişelenmeyin. Bu işin sonunda herkes istediğini alacak. Tek şartım, herkesin bu planı harfiyen takip etmesi."

 

Marcus sesini yükseltti, "Ve işler ters giderse?"

 

Elijah'ın gülümsemesi genişledi. "Ters gitmeyecek," dedi sakin bir şekilde. "Ama giderse de, herkes kendi yoluna gider. Bu bir anlaşma, bir bağlılık değil. Herkes sadece bir kez bir araya geliyor. Sonrası size kalmış."

 

Masadaki herkes birbirine baktı. Gözlerde kararsızlık, öfke ve çaresizlik vardı. Ama Leon'un ismini duyduklarında, içlerindeki intikam ateşi hepsini bir noktada buluşturmuştu. Elijah, herkesin gözünün içine bakarak sözlerini bitirdi:

 

"Bu iş, sadece bir soygun değil. Bu, Leon'un dünyasına vurulacak son darbe. Onun her şeyini kaybetmesini istiyorsanız, bana katılın. Yoksa şimdi çıkın ve bir daha birbirimizi görmeyelim."

 

Bir sessizlik oldu. Kimse kalkmadı. Herkes sandalyesinde kaldı, bu kararın yükünü omuzlarında hissederek. Bu gece burada başlayan plan, herkesin hayatını değiştirecek bir kaos fırtınasının ilk adımıydı. Elijah ayağa kalktı ve ekibine son bir bakış attı:

 

"Harika," dedi sakin bir şekilde. "O zaman başlayalım."

 

Herkes Elijah'ın liderliğinde birleşmişti, ancak bu birlikteliğin temelleri sağlam değildi. İçlerinde bir öfke, bir intikam ateşi vardı. Ama hepsinden önemlisi, hiçbiri tam olarak diğerine güvenmiyordu. Şimdi iş, Elijah'ın onları bir takım haline getirebilme yeteneğine kalmıştı.

 

Fabrika binasından çıkarken herkes kendi yoluna dağılmıştı. O karanlık gecenin ardından, yeni bir sabah başlamıştı. Ancak bu sabah sıradan bir gün değildi. Her biri için bir dönüm noktasıydı. Gelecek haftalar boyunca, hayatta kalmak ve başarıya ulaşmak için sadece planlarına değil, birbirlerine de güvenmek zorundaydılar.

 

Jay ve Zephyr: Riskli İlk Adım

 

Jay, sokakların tozunu üzerinde taşıyan biri olarak en ufak bir detayda bile tetikteydi. Bu işin başarıya ulaşabilmesi için ilk hamle Zephyr'den gelecekti. Zephyr, Jay ile buluşmak üzere terkedilmiş bir otoparka gitmişti. Laptop çantasını sıkıca tutarak Jay'e doğru yaklaştı. Jay, duvara yaslanmış, etrafı kolaçan ediyordu. Yanına yaklaşan Zephyr'i görünce kaşlarını çattı.

 

"Bu işin ilk adımı, güvenlik sistemine sızmak," dedi Zephyr, Jay'e bakarak. "Vargas'ın sistemleri oldukça sıkı koruma altında. Biraz zaman alacak."

 

Jay, kaşlarını çatıp sordu: "Kaç gün?"

 

"İki hafta," diye yanıtladı Zephyr soğuk bir ifadeyle. "Ama bu süreçte senin de çalışman gerekiyor. Müzayede binasında gözcülük yapacaksın. Kim girip çıkıyor, hangi saatlerde yoğunluk var, hepsini bilmek zorundayız."

 

Jay, alaycı bir gülümsemeyle, "Yani ben senin sokak köpeğinim?" dedi.

 

Zephyr omuz silkerek, "Hepimiz birer aracız burada, dostum," diye karşılık verdi. "Sen de ben de. Bu oyunda herkesin bir rolü var. Senin işin gözlemlemek."

 

Jay, sessizce başını salladı. "Tamam," dedi, "Ama bana kazık atarsan, seni bulurum. Anlaştık mı?"

 

Zephyr, gözlerini kırpmadan, "Benim için endişelenme. Bizim ortak düşmanımız Leon, birbirimiz değil," dedi ve ardından hızlıca uzaklaştı.

 

---

 

Eva ve Mace: Eski Yaralar

 

Bu sırada, Marcus "Mace" Warren ve Evelyn "Eva" Hart, bir kafede buluşmuştu. İkisi de geçmişlerinde Leon tarafından büyük bir darbe almış, yaşamları altüst olmuştu. Mace, kahvesinden bir yudum alıp Eva'ya bakarak konuştu:

 

"Bu işin sonunda senin ne alacağını merak ediyorum," dedi, sesinde bir sorgulama vardı.

 

Eva, bakışlarını kahvesine indirdi. "O herif yüzünden kızımı kaybettim," dedi soğuk bir sesle. "Sen de oğlunu kaybetmişsin. O yüzden buradayız. Bu yüzden yanımda olduğuna inanıyorum."

 

Mace, derin bir nefes aldı. "Evet," dedi sessizce. "Ama sadece kızını geri almak istemiyorsun. Onu yok etmek istiyorsun."

 

Eva, başını kaldırarak Mace'e baktı. Gözleri öfke ve acıyla doluydu. "Evet," diye fısıldadı. "Onu her şeyini kaybedecek noktaya getirmek istiyorum. Tıpkı bana yaptığı gibi."

 

---

 

Elijah ve Felicity: Düşmanın Kalesine İnce Plan

 

Elijah ve Felicity, eski bir avukat ofisinin içinde buluştu. Elijah, masanın üzerinde yayılan planları ve belgeleri işaret ederek konuştu:

 

"Bu iş için kapsamlı bir plan hazırladım," dedi. "Ama senin sayılarla ilgili hassasiyetine ihtiyacım var. Finansal bağlantıları ve Vargas'ın mal varlığını çözmek senin işin."

 

Felicity, dosyaları incelemeye başladı. Sayfaları hızlıca çevirirken konuştu: "Leon Vargas, iş dünyasında dokunulmaz biri gibi hareket ediyor. Kendi şirketleri ve sahte iş ortaklıkları sayesinde kara para aklıyor. Ama bu paraların izi takip edilebilir."

 

Elijah, hafifçe gülümsedi. "O zaman bunu yapacağız," dedi. "Paranın kaynağını bulacağız ve onu boğacağız."

 

Felicity, başını sallayarak onayladı. "Ama daha fazla bilgiye ihtiyacım var. Güçlü bağlantıları var. Ve sadece bir hata yaparsak, hepimiz ölmüş sayılırız."

 

Elijah, gözlerini karanlığa çevirdi. "Bu yüzden dikkatli olacağız," dedi. "Bu yüzden herkes planı mükemmel bir şekilde takip edecek. Hiçbir sapma olmayacak."

 

---

 

Ekip İçi Çatışmalar ve Planlama

 

Toplantılar devam ederken, ekip bir araya gelip detaylı hazırlık yapmaya başladı. Jay ve Zephyr, müzayede binasının etrafındaki güvenlik kameralarını analiz ederken, Eva ve Mace de güvenlik protokollerini inceliyordu. Vargas'ın düzenleyeceği müzayede, değerli sanat eserlerinden oluşuyordu ve bunların arasında milyonlarca dolarlık koleksiyonlar yer alıyordu.

 

Bir akşam, ekip tekrar fabrikada buluştuğunda, Jay elindeki tabletle güvenlik kameralarını gösterdi. "Burası bizim gireceğimiz yer," dedi. "Arka kapıda üç güvenlik görevlisi var. Ama vardiya değişimi sırasında sadece iki kişi kalıyor."

 

Zephyr, bilgisayarının ekranına bakarak, "Tam 22:45'te vardiya değişiyor," dedi. "Bu süre zarfında en fazla on beş dakikamız olacak. Bu süreyi aşarsak, alarm sistemine yakalanırız."

 

Elijah, dikkatle dinliyordu. "On beş dakika," diye mırıldandı. "O zaman tam bu noktada, Eva ve Mace içeri girecek ve güvenlik odasını ele geçirecek."

 

Eva başını salladı. "Ben hallederim. Ama Mace, senin sırtımı kollaman lazım."

 

Mace, ona bakarak gülümsedi. "Sana güveniyorum, Eva."

 

Felicity, cebinden çıkardığı haritayı masaya serdi. "Bu haritada Leon'un tüm kaçış noktaları işaretli," dedi. "Amacımız onu köşeye sıkıştırmak ve en büyük darbemizi vurmak."

 

Elijah, gözlerini haritadan kaldırmadan ekibe son bir bakış attı. "Bu iş basit bir soygun değil. Bu bir savaş. Ve bu savaşta kazanmak için herkes birbirine güvenmek zorunda."

 

---

 

Leon Vargas: Düşmanın Gölgeleri

 

O sırada, Leon Vargas, kendi malikanesinde, bir şöminenin başında oturuyordu. Elleri arasında bir kadeh şarap vardı. İçinde huzursuz bir his, göğsünde bir sıkışma vardı. Kendini her zaman güvende hissetmiş, çevresine ördüğü güçlü duvarların arkasında saklanmıştı. Ancak bu gece, bir şeylerin ters gittiğini seziyordu.

 

Yanına gelen güvenlik şefi, "Bay Vargas," dedi. "Güvenlik protokollerini artırmamız gerekecek. Yakında müzayedemiz var ve..."

 

Leon, elini kaldırarak onu susturdu. "Biliyorum," dedi, sesi soğuk ve sertti. "Kimse bana dokunamaz. Hiç kimse..."

 

Güvenlik şefi başını sallayarak odadan çıktı. Leon, şömineye bakarak iç çekti. Bir şeylerin değiştiğini hissetti. Ama bu hissin kaynağını henüz bilmiyordu. Gölgelerde bir şeyler hareket ediyordu; bir tehlike, yaklaşmakta olan bir fırtına vardı.

 

**

 

Gökyüzünde parlayan güneş, sabahın ilk ışıklarıyla yavaş yavaş yükselirken, Elijah ve ekibi büyük planlarının ilk aşamalarına başlamak için harekete geçmişti. Elijah'ın zihni bir satranç tahtası gibiydi. Her bir hamleyi önceden hesaplıyor, potansiyel tuzakları ve beklenmedik olayları düşünerek en ince detayına kadar işliyordu.

 

Plan, karmaşık ve çok katmanlıydı. İlk bakışta bir müzayede soygunu gibi görünebilirdi, ama bu sadece yüzeydeydi. Altında bir intikam operasyonu yatıyordu. Leon Vargas'ın elindeki tüm kozları birer birer alacak, onu en zayıf noktasında yakalayacaklardı. Ancak her şey, mükemmel zamanlamaya ve milimetrik bir hassasiyete dayanıyordu. Bir hata, hepsini öldürebilirdi.

 

Ekip, planın ilk aşaması için farklı rollere ayrıldı. Jay ve Zephyr, müzayede binasının çevresinde keşif yapmakla görevlendirildi. İkili, kendilerini kılık değiştirerek kalabalığa karıştırdı. Jay bir temizlik işçisi rolünü üstlenmişti, paspal bir kıyafet ve eski bir şapka takarak dikkat çekmeden gözlemler yapıyordu. Zephyr ise otoparkta bir Uber şoförü kılığına girmişti, elinde bir telefonla sanki bir yolcu bekliyormuş gibi davranıyordu.

 

Jay, gözlerini binanın çevresindeki güvenlik kamerasına dikti. Kameraların dönüş açılarını, görüş alanlarını ve sabit oldukları noktaları dikkatle inceliyordu. Çöplerin toplandığı kapının yanında, bir sigara molası veren güvenlik görevlisini izlerken, elindeki temizlik fırçasını hafifçe yere vurdu. Bu, Zephyr'e verilen sinyaldı.

 

Zephyr, hızlıca telefona bir not düştü ve Elijah'a yolladı:

 

> 22:30 - Çöp kapısı, tek güvenlik. 10 dakikalık boşluk.

 

Bu sırada Felicity, ofisinde geniş ekranlı bir bilgisayarın başında oturmuştu. Finansal kayıtları ve vergi beyannamelerini inceliyordu. Leon Vargas'ın finansal ağlarını, sahte şirketlerini ve kara para aklama zincirlerini ortaya çıkarmak, en az müzayede soygunu kadar kritik bir parçaydı. Felicity'nin amacı, Vargas'ın ekonomik damarlarını kesmek ve onu savunmasız bırakmaktı.

 

Felicity, bilgisayar ekranında sayfa sayfa belgeler arasında gezindi. Vargas'ın hesaplarının karışıklığı, bir labirenti andırıyordu. Ancak Felicity, dikkatli ve sabırlıydı. Küçük bir detay, tüm planı açığa çıkarabilirdi.

 

Birden, ekranda bir transfer dikkatini çekti. Vargas'ın offshore hesaplarından biri, düzenli olarak bir sanat galerisine yüksek meblağlar gönderiyordu. Felicity, kaşlarını çatarak düşündü. Bu transferler, müzayede ile bağlantılı olabilirdi. Hemen Elijah'a bir mesaj gönderdi:

 

> Leon, Winterson Galerisi'ne para aktarıyor. Bu müzayedeye hazırlık. Kırılma noktası olabilir.

 

Elijah, mesajı okuduğunda bir planın parçası daha yerine oturmuş gibi hissetti. Bu müzayede, sadece değerli sanat eserlerinin toplandığı bir etkinlik değildi; Leon Vargas için bir para aklama operasyonunun örtüsüydü.

 

Eva ve Mace, terkedilmiş bir binada bir araya geldi. Mace elinde, müzayede binasının kat planlarının yer aldığı büyük bir dosya taşıyordu. Masaya serilen kat planlarının üstünde, güvenlik kameralarının yerleri kırmızı işaretlerle belirlenmişti. Eva, dikkatlice her bir noktayı incelemeye başladı.

 

"Leon'un güvenlik sistemi fazlasıyla karmaşık," dedi Mace, Eva'ya bakarak. "Ama gözden kaçan bir şey var. Tüm sistem, eski bir ana sunucuya bağlı."

 

Eva, başını kaldırıp Mace'e bakarak hafifçe gülümsedi. "Yani, o sunucuya sızabilirsek, tüm kameraları devre dışı bırakabiliriz."

 

"Hayır," dedi Mace ciddi bir ifadeyle. "Sadece kameraları değil. Kapı kilitlerini, alarm sistemlerini, hatta yangın söndürme sistemini bile kontrol edebiliriz. Bu, bize binada hareket özgürlüğü sağlar."

 

Eva, parmaklarını kat planının üstünde gezdirerek düşündü. "Bunun için doğru zamanlamayı bulmamız gerek. Kameraları bir anda kapatırsak, fark ederler. Sadece gerekli anlarda, küçük aralıklarla müdahale edeceğiz."

 

Mace, başını salladı. "Bunun için birine ihtiyacımız var. İçeride olan birine. O anda sinyali vermek için."

 

Eva, yüzünde kararlı bir ifade ile, "Bu işi ben hallederim," dedi. "Planın en tehlikeli kısmı bu olacak. Ama o sunucuyu ele geçirirsek, Leon'un savunma hattını çökertiriz."

 

Elijah, planın ilerleyişini değerlendirmek için ekibi tekrar fabrikada topladı. Herkesin yüzünde ciddi bir ifade vardı. Şimdiye kadar yapılan her hazırlık, küçük ama önemli adımlardan oluşuyordu. Ancak Elijah, hala bir eksiklik hissediyordu. Planın kilit noktası olan dikkat dağıtıcı hamleye ihtiyaç vardı.

 

"Sadece soygunu planlamak yeterli değil," dedi Elijah, masanın başında durarak. "Leon'un dikkatini başka bir yöne çekmemiz gerek. Ona, asıl tehdidin başka bir yerde olduğunu düşündüreceğiz."

 

Felicity hemen sordu, "Ne düşünüyorsun?"

 

Elijah, sakin ama kararlı bir sesle cevap verdi: "Bir sahte saldırı düzenleyeceğiz. Müzayede binasından birkaç blok ötede. Bu olay patladığında, güvenlik güçleri oraya yönlenecek ve biz harekete geçeceğiz."

 

Zephyr, başını sallayarak onayladı. "Küçük bir patlayıcı, büyük bir yangın... Medyanın ilgisini çekmek için yeterli olur."

 

Eva, bir an duraklayarak ekledi, "Bu riskli bir hamle. Polisler devreye girebilir. Eğer zamanlamayı tutturamazsak..."

 

Elijah, Eva'nın gözlerinin içine bakarak, "Tutmamız gerekecek," dedi. "Bu planın tek bir kusuru var, o da kusursuz olmak zorunda oluşu. Herkes kendi rolünü oynayacak ve bu zincirin tek bir halkası bile kopmayacak."

 

Leon Vargas, malikânesinde geç saatlerde bir kadeh şarap eşliğinde oturuyordu. İki koruma, kapıda tetikte bekliyordu. Vargas, son zamanlarda kendini huzursuz hissetmeye başlamıştı. İçgüdüleri, bir şeylerin ters gittiğini söylüyordu. Ancak elinde bir kanıt yoktu. Onun için tehlike her zaman vardı, ama şimdi gölgeler daha karanlık, sessizlik daha uğursuzdu.

 

Masasına koyduğu eski bir fotoğrafa baktı. Fotoğraf, gençliğinde büyük bir parti sırasında çekilmişti. Yanında eski bir dostu, bir zamanlar güvendiği biri vardı. Elijah. Kendisini birden geçmişe götüren bu fotoğraf, zihninde derin bir şüphe bıraktı.

 

Leon, korumasına seslendi: "Güvenlik protokollerini artırın. Yarınki müzayede için hiçbir risk istemiyorum. Herkes tetikte olacak."

 

Koruma, başını sallayarak odadan çıktı. Leon, eski dostunun izlerini düşünerek kaşlarını çattı. Elijah'ın varlığı, geçmişin hatırası gibi zihninde yankılanıyordu. Geçmişteki o büyük ihanetin yankıları hala tazeydi. Ancak bu yankıların nereden geldiğini henüz bilmiyordu.

 

Operasyon Başlıyor - Zephyr'in Bakış Açısıyla

 

Zihnimde her şey netleşiyor. Her bir adım, her bir hareket, her bir ses, hepsi belirli bir yere varmalı. Adımlarım, geceye karışmışken ben, dikkatle ilerliyorum. Sadece gece değil, zamanın kendisi de kararmış gibi hissediyorum. Gecenin bu saatlerinde, şehir sessizleşmişken, her şeyin bir anlamı vardır. Her şey bir amaca hizmet eder. Benim amacım bu geceyi mükemmel bir şekilde tamamlamaktır. Plan bir kez daha zihnimde işleniyor. Bir hata yapma lüksüm yok.

 

Müzayede binasına giden yolda, sokak lambalarının loş ışığında, soluk sarı ışıkların arasından geçiyorum. Soğuk hava burnumda keskin bir şekilde hissediliyor, ama hislerim donmuş gibi. Zihnimde başka hiçbir şey yok. Gözlerim odaklanmış, her şeyin tam planlandığı gibi gitmesini sağlamak için her saniyeyi hesaplıyorum.

 

İlk adımı atarken, vücudum bir makine gibi çalışıyor. Her şeyin yerli yerinde olduğunu biliyorum. Hızlıca cebimden telefonu çıkarıp ekranı inceliyorum. Felicity'den gelen mesaj: "Sinyaller devrede, başla." Gözlerimi kırpıyorum, bir an olsun tereddüt etmiyorum. Bu, bizim için start noktası demek. Diğerlerinin de pozisyonlarını aldığına eminim. Benim görevim, operasyonu en hassas noktadan başlatmak ve geri dönüşü olmayan bir şekilde yolun sonuna taşımak.

 

Birkaç adım daha atıyorum. Geceyi aydınlatan sokak lambalarının arasından geçerken, zihnimdeki her düşünce her an daha keskinleşiyor. Bu, sadece bir plan değil, aynı zamanda bir intikam gecesi olacak. Her hareketin, her saniyenin, her adımın önemi büyük. Yavaşça müzayede binasına birkaç blok mesafede duruyorum. Burası, karar anının yaklaşmakta olduğu yer. Sonunda içeri girmem gerekecek, ama her şeyin mükemmel bir şekilde ayarlanması gerekiyor.

 

---

 

Saat 22:30

 

Geriye sayım başlıyor. Felicity ve diğerleri, planın her adımını sabırla işliyorlar. Her adım hesaplı, her zamanlama kusursuz. Mace, güvenlik sistemini devre dışı bırakmakla görevli. Eva, içerideki alıcıları ve müzayedeye katılacak kişileri yönlendiriyor. Jay, içeri girmemi sağlayacak olan bağlantıyı kuruyor. Her şey, tam zamanında yerli yerine oturuyor. Ama bu gece, her şey benim elimde olacak.

 

Bir anlık duraklama, zihnimdeki düşünceleri daha da netleştiriyor. Benim rolüm, sadece içeri sızmak değil, müzayede salonunun tam ortasında devreye girmek olacak. Beni kimse fark etmeyecek. Kimse. Bu gece her şey ince ince işlenmiş bir plana göre ilerleyecek.

 

Telefonumda bir bildirim daha alıyorum. "Kapılar devre dışı bırakıldı, senin hamleni bekliyoruz." Bunu okurken, kalbim birkaç kez hızlıca çarpıyor. Bunu hissetmek zor olsa da, bir anlık heyecan. Ama hemen kontrol altına alıyorum. Her şeyin yavaş ama emin adımlarla ilerlemesi gerektiğini biliyorum.

 

Sokağa bakıyorum. Birkaç adım sonra müzayede binasına gireceğim. O esnada, her şey bir an için sanki duruyor gibi hissediyorum. İçeri girmem için sadece birkaç saniye kaldı. Derin bir nefes alıyorum. Beynimdeki tüm bilgiler, her bir planın, her bir hareketin sırasıyla işlediğinden eminim.

 

---

 

Saat 22:45

 

Yavaşça arka sokağa doğru yöneliyorum. Binaya yaklaşırken, gözlerim her adımda bir detay daha görüyor. Her bir pencere, her bir güvenlik kameraları, her bir güvenlik görevlisi... Her şey yavaşça silikleşiyor. İçeri girmem gerekecek ve sonra her şeyin doğru bir şekilde ilerlemesi için tek bir hamle yapmam gerekecek. Her şeyin yolunda gittiğine emin olmak için her hareketimi birkaç kez kontrol ediyorum.

 

Bir an için, güvenlik görevlilerinin dışarıda bir yerlere yönlendirildiğini fark ediyorum. Yavaşça içeri girmem gerektiğini biliyorum. Her şey, hem fiziksel hem psikolojik bir sınav. Burada en küçük bir hata bile her şeyin sonunu getirebilir.

 

Bina, dev bir mekanizmanın parçası gibi hissediliyor. Ama burada, her şeyin hükmü bende olacak. Zihnimde hızlıca pozisyon alırken, planın son aşamasına doğru ilerliyorum. Gözlerim, çevremdeki her hareketi takip ediyor. Bu an, ne bir anlık bir rahatlama, ne de bir hata yapma fırsatı. Gözlerim daha dikkatli. Ve nihayet, müzayede binasına adımımı atıyorum.

 

---

 

Saat 23:00

 

İçeri girdiğimde, ortamda bir sakinlik vardı. Her şeyin sessizce yerli yerine oturduğundan emin oluyorum. O an, güvenlik kameraları sisteminin kapalı olduğuna emin oluyorum. Mace'nin başarısını bir kez daha kontrol ediyorum. Evet, sistem devre dışı. Şimdi her şey doğru şekilde ilerleyecek. Ama bu gece, beni en çok zorlayacak şey... zaman.

 

Bina içinde ilerlerken, her şey bana bir film sahnesi gibi geliyor. Zihnimdeki plan, her an her detayla işliyor. Kapalı odada ilerlerken, güvenlik görevlileri gözümün önünde birer figür haline geliyor. Hızla yanlarından geçiyorum. Her adımımı dikkatlice atıyorum. Planın kusursuz işlediğinden emin olmam gerek. Yavaşça yönümü değiştirip, müzayede salonunun merkezine doğru ilerliyorum.

 

Son adım, tüm bu gecenin en kritik noktası olacak. Her şey, tek bir noktada birleşeceti....

 

*

 

Saat 23:30

 

Zephyr, müzayede salonunun tam ortasına vardığında, derin bir nefes aldı. Çevresindeki her şeyin, her küçük detayın farkındaydı. Duvarda, koltukların sıralandığı alanlarda ve masaların arkasında, hiçbir şey ona yabancı değildi. Adımlarını daha da yavaşlatarak, binanın derinliklerine doğru ilerledi. Müzayede salonunun zeminindeki halı, ayaklarının altında neredeyse hiç ses çıkarmıyordu. Her adımı, yavaşça ama kararlı bir şekilde içeriye doğru yönlendiriyordu. Gözleri, etrafındaki her hareketi takip ediyordu; her masadaki insanı, her küçük etkileşimi dikkatle izliyordu.

 

Her şeyin önceden hesaplandığı gibi olduğunu düşündü, ancak bir anlık tereddüt onu en karanlık köşeye doğru çekti. Her şeyin planlandığı gibi gitmesi, sadece onun elindeydi. Bir hata, en küçük bir hata, her şeyin çökmesine neden olabilirdi.

 

Telefonuna tekrar baktı. Felicity'nin mesajı vardı: "Kapanış için son dakikalar, herkes pozisyonunda." Bu, tamamlanmaya çok yakın bir planın son aşamasına yaklaşmaktı. Zephyr, birkaç saniyeliğine gözlerini kapatarak, diğerlerinin pozisyonlarına odaklandı. Mace ve Eva hala müzayede salonunun köşelerinde, dikkatleri başka yerlere çekmeye devam ediyordu. Jay, zemin katındaki bir odada, çıkış yollarını kontrol ediyordu. Felicity ise içerideki alıcılarla temas halindeydi. Her şeyin tamamlanması için gerekli olan tek şey, son hamleydi. O hamleyi yapması gerektiğini biliyordu.

 

---

 

Saat 23:45

 

Zephyr, müzayede salonunun tam ortasında durduğunda, içindeki gerilim arttı. Zihni hızla çalışmaya başladı. Bu gece, sadece müzayedeyi soymak değil, aynı zamanda başka bir şey de yapması gerekiyordu. İntikamını almayı, yıllardır beklediği o anı yaşamak zorundaydı. O yüzden bu gece, her şeyin ötesindeydi. Sadece altı kişilik bir çetenin gerçekleştireceği basit bir soygun değildi bu. Bu gece, geçmişin borçlarını ödeme zamanıydı.

 

Zihninde, yıllar önce yaşadığı bir olay canlandı. O zamanlar, ne kadar savunmasız olduğunu, ne kadar küçüldüğünü hatırladı. O geceyi hiçbir zaman unutamamıştı. İşte bu yüzden, bu gece, her şey onun kontrolündeydi. O an, müzayede salonunun ışıkları hafifçe titremeye başladı. İnsanlar bir anda durdu. O an, içindeki gerginliği daha çok hissediyordu.

 

Telefonu cebinden çıkarıp, parmakları ekranın soğuk yüzeyine dokundu. Felicity'nin mesajı yeniden geldi: "Eyleme geç." Bu bir emir değil, bir onaydı. Zephyr, derin bir nefes alarak, cebinden maske ve eldivenlerini çıkardı. Bu gece, kimse ona kim olduğunu sormayacaktı. Her şeyin yerli yerinde olmasını sağladıktan sonra, maskesini takarak, hafifçe gülümsedi. İçerideki insanlar, tıpkı her zamanki gibi işlerine devam ediyordu. Ama artık oyun başlamıştı.

 

---

 

Saat 23:50

 

Adımlarını kararlı bir şekilde atarak, müzayede salonunun en yüksek noktalarına doğru ilerlemeye başladı. Zihninde, her hareketi tekrar kontrol ediyordu. Tam olarak nereye gideceğini ve kimlerle karşılaşacağını çok iyi biliyordu. Zihnindeki her bir olasılığı tek tek değerlendirerek, her hareketini hesaplıyordu. Hedefinin yaklaştığını hissettiğinde, bir an gözlerini kapattı. Her şeyin, her saniyenin ne kadar kritik olduğunu bildiği için, zamanın ilerlemesine izin vermiyordu.

 

Birden, salonun her köşesinden hafif bir gerginlik yayılmaya başladı. Zephyr, bir adım daha attı. İnsanların dikkatleri başka yöne kayarken, o an sadece tek bir şey vardı: müzayede salonunun ortasında bekleyen hedefi. Diğerlerinin dikkatini tamamen çekmişti. Şimdi, bu fırsatı değerlendirmeliydi.

 

---

 

Saat 23:55

 

Zephyr, hedefe doğru yaklaşırken, kalbi hızla çarpmaya başladı. Salonda, kimse fark etmeden hareket etmesi gerektiğini biliyordu. Her şey, o saniyelerde şekillenecekti. Gözleri, hedefi net bir şekilde görürken, bu anı nasıl geçireceğini çok iyi biliyordu. Salondaki alıcılar ve diğer kişiler, yalnızca olayın bir parçasıydı. Onlar, aslında sadece birer yansıma olacaktı.

 

Kollarını, dikkatlice ve hafifçe açarak, hareket etmeye devam etti. Bir anlık boşluk bulduğunda, doğru hamleyi yapacaktı. Bu gece, hiçbir şey rastlantısal değildi. Her şey, başlangıcından itibaren belirlenmişti. Adım adım ilerlediğinde, salonun karanlık köşelerindeki yansımalara dikkat etti. Kimse fark etmeden ilerlemesi gerektiği için, her hareketi dikkatle izledi. Kısa bir süre sonra, hedefinin tam karşısına geçti.

 

---

 

Saat 00:00

 

O an, hedefi fark etti. Hedefi, yıllarca beklediği intikamın simgesiydi. Ve şimdi, o kişi onun karşısında duruyordu. Gözlerinde bir anlık panik vardı. Ama Zephyr, buna odaklanmadı. Her şeyin artık sonlandırılma vakti gelmişti. Ellerini hafifçe hareket ettirerek, hedefe doğru adımını attı. Bu, sadece bir soygun değil, geçmişin yansımasıydı. Ve şimdi, intikamın zamanıydı.

 

Müzayede salonu, içeri giren tek bir ışık huzmesiyle parıldıyordu. Zephyr, hedefe yaklaşırken yavaşça derin bir nefes aldı. İçerideki herkesin dikkatini başka bir şeye çekmeye çalışıyordu. Yavaşça ilerledi, adımlarını dikkatlice atarak. Arka planda, Felicity'nin dışarıdaki alıcılarla etkileşime girdiği o anların yoğunluğu vardı. Ama salonun merkezine doğru yürürken, bu anın önemini hissetti.

 

Herkesin görmesi gereken başka bir dünya vardı; ama o dünya, sadece Zephyr için vardı. Başarıyla yapılacak her şey, intikamın bir parçasıydı. Gözleri, salonun dört bir köşesinde ne olacağını hissederek takip ediyordu. Aynı anda, diğerlerinin yerlerini kontrol etmek zorundaydı. Her şeyin belirli bir düzenle gitmesi gerekiyordu. Gerilim, herkesin içinde anbean büyüyordu.

 

---

 

Eva:

 

Eva, müzayede salonunun sağ köşesinde duruyordu. Zephyr ve diğerlerinin aksine, o her zaman planın bir parçası olmayı sevmişti. Dışarıdan bakıldığında, tamamen sakin bir insan gibi duruyordu. Ama içindeki kıpırdanmayı hissedebiliyordu. Hayatındaki her şey gibi, bu da bir sınavdı. Müzayede salonundaki kalabalığın arasında, gözlerini Zephyr'in hedefe yaklaştığı yöne çevirmişti. O an, gözlerinin arkasında derin bir düşünce vardı.

 

O, bu soygunun başka bir yüzünü görüyordu. Aslında, hiçbir zaman çeteye katılmaktan zevk almadı. Ama intikamın tadını almak, ona yeni bir kimlik kazandırmıştı. Zephyr'in her adımını, her göz kırpışını izlerken, içinde bir boşluk olduğunu fark etti. Zephyr'in planına derinden bağlıydı. Ama o an, sadece bir şey düşünüyordu: "Bunun sonunda neler olacak?"

 

Eva'nın kafasında, planın her parçasını bir araya getiren sorular dönerken, arka planda sesler, kalp atışları ve zihninde kurduğu planın karmaşıklığı birleşmeye başladı. "Sadece bekle," diyordu kendisine. "Sonra her şey bir araya gelecek."

 

---

 

Mace:

 

Mace, binanın zemin katında, güvenlik odasının yanında gizlenmişti. O an, dışarıdaki gerginliği hissettiği kadar, içindeki karanlık düşüncelerin de baskısı altındaydı. Müzayede salonunda gerçekleşecek olan olay, bir ölüm kalım meselesiydi. Ama Mace'in kafasında başka bir soru vardı: Bu gece herkesin intikamı alınacak mı?

 

Mace, her zaman kayıtsız bir ruh haliyle hareket etti. Ama bu gece, işlerin nasıl gideceğine dair herhangi bir şüpheye yer yoktu. "Her şey yolunda," diyordu kendisine. "Düşüncelerimin doğruluğu kanıtlanacak." İçerideki karmaşa arttıkça, ne kadar kararlı olduğunu hissediyordu. Birlikte çalıştığı çete üyeleri, birer birer planlarını hayata geçiriyorlardı.

 

Felicity'nin mesajı geldi: "Herkes yerinde. Devam et."

 

Mace, o an bir an durakladı. Gözleri, binanın uzak köşesinde, Zephyr'in ilerlediği yönü izlerken, gerginlik arttı. "Bu gece yalnızca soygun olmayacak. Herkesin kaderi şekillenecek. Her şey bir araya gelecek."

 

---

 

Jay:

 

Jay, müzayede binasının alt katında, çıkışları denetliyordu. Herkesin pozisyonu mükemmel bir şekilde yerleştirilmişti. Onun görevi, herkesin geri çekileceği anı görmekti. Gözleri, dışarıdaki karanlıkta, her hareketi dikkatle izleyerek, sadece bir şey düşündü: "Zamanı geldi."

 

Saatler geçtikçe, sabırsızlık daha da arttı. Ama Jay, soygunun tamamlanmasına dair çok fazla sorusu olan bir adam değildi. O sadece işini yapıyordu. Çetenin planının her detayını, her adımını doğru şekilde gerçekleştirmesi gerektiğini biliyordu. Ama zihninde tek bir şey vardı: Bir insanı öldürmenin, intikamın getirdiği ağır yükü kaldırmanın nasıl bir his olduğunu merak ediyordu. Ve o gece, bunu öğrenebilecekti.

 

---

 

Felicity:

 

Felicity, müzayede salonunun dışında bir arabanın içinde oturuyordu. İçerideki kalabalığı ve yavaşça yükselen gerilimi hissetti. Gözleri, salonun içindeki küçük detayları izlerken, bir anlık tereddüt duygusu kalbinde belirdi. Ama bu, ona yalnızca bir meydan okuma gibi geliyordu. Hedefleri her geçen dakika daha yakınlaşırken, içerideki herkesin birbiriyle olan bağları daha da güçlüleşiyordu.

 

O an, her şeyin sıradan bir çalıntıdan çok daha fazlası olduğunu fark etti. İçindeki intikam arzusu, zamanla birleşmişti. Çetenin diğer üyeleri, başka bir ruh halindeydi. Bu gece sadece Zephyr için değil, her biri için bir anlam taşıyordu. Hedef, her an içinde büyüyen bir tutku haline gelmişti. Felicity'nin hisleri, içindeki boşlukla birleştikçe, daha fazla derinleşiyordu.

 

Hedefin tam adı, Zephyr'in zihninde belirli bir şekilde kazınmıştı. Gözlerinde korku yoktu. O an, salonun tam ortasında durmuş olan Zephyr'i fark etti. Hedefin gözleri, tuhaf bir şekilde ona odaklanmıştı. Fakat Zephyr, sadece o anı görüyordu.

 

Yavaşça bir adım atarak, derin bir nefes aldı. Hedefin gücü, ona her şeyin artık sona erdiğini hissettiriyordu. Ama Zephyr, hala bir adım daha atmak zorundaydı. Bir adım daha...

 

Zihninde hissettiği şey, sadece intikamın verdiği o büyüleyici tat değildi. Aslında, bu gece baştan sona herkesin kaderi yazılacaktı. Ve yalnızca Zephyr değil, her bir kişi, bu geceye kendi parçalarını koymuştu. Birlikte, zamanla çok daha karmaşıklaşacak olan bir hikaye yazılıyordu.

 

Ama şimdi, her şey Zephyr'in ellerindeydi. Ve o, diğerlerinin güvenliğini ve intikamlarını alırken, geçmişin etkilerinden kurtulmaya başlamıştı. Savaş bitmedi, sadece yeni başlıyordu.

 

Saat 00:10

 

Zephyr'in gözleri, hedefin etrafında dönmeye başlayan güvenlik görevlilerini dikkatle izledi. Her şey, bir önceki anın bilehanelerinden tam olarak planlandığı gibi ilerliyordu. Şimdi sırada, sadece bir adım daha vardı. O adım, operasyonun geri kalanını şekillendirecekti. Derin bir nefes aldı, parmakları hafifçe gergin, ama tam anlamıyla sakin. Her şeyin mükemmel gitmesi için, ilk ve en önemli adımın atılması gerekiyordu. Zephyr içinden saydı: "Bir... iki... üç..." O anda hareket başladı.

 

Mace, kulaklığındaki hafif tıkırtıyı duydu. Planın ilk adımı için harekete geçtiği sinyali almıştı. Anahtar, güvenlik sistemlerini devre dışı bırakmanın son aşamasına gelmekti. Birkaç hızlı tuşla, geceyi güvenli hale getirecek her kodu girdi. Sistemlerin tıkır tıkır devre dışı kaldığını duyduğunda, başını hafifçe salladı. "Şimdi işler tam yolunda," diye mırıldandı. Ama endişesi, her zaman olduğu gibi, ona yine o soğuk düşüncelerini hatırlattı: "Her şey bittiğinde, kazanan kim olacak?"

 

Sadece bu geceyi değil, yıllardır içinden büyüyen öfkeyi de unutmamalıydı. Her şeyin yerli yerine oturduğu, her saniyenin hesaplandığı bu soygunda, duygusal kalmak bir lüks değil, bir ölümcül hata olurdu. Ve o gece, hatalar affedilmeyecekti.

 

---

 

Eva, müzayede salonunun arka odasında bir yansıma gibi duruyordu. Duvardaki halının soluk renginden, salonun soğuk havasına kadar her şeyi tam anlamıyla gözlemliyor, her şeyi zihninde canlandırıyordu. "Bir şeyin ters gitmesi gerek." diye düşündü. Çünkü hiçbir şey mükemmel olmazdı, ama her şeyin ne kadar yakın olduğunun farkındaydı. Zephyr'in verdiği sinyali aldığında, biraz daha yaklaşmayı kararlaştırdı.

 

Gizli kamera ve izleme sisteminin yanıtını gözlemlerken, güvenlik görevlilerinin kontrolsüz hareketlerini izledi. İhtiyaç duyduğu anda, her şeyi harekete geçirecek olan temel unsur olan Felicity, dışarıdaki arabasında gözlerini bir an bile salmadan her şeyin keskinliğini takip ediyordu. Eva, yalnızca zamanın ne kadar hızla geçtiğini fark etti. O sırada salonun içinde, akış değişiyordu.

 

---

 

Jay, güvenlik odasında beklerken, dışarıdan gelen garip gürültülerden hislerini açtı. İçeriye girmeden önce gözlerini salona çevirdi. Birkaç güvenlik görevlisinin hızla hareket ettiğini fark etti. Ama beklemesi gereken şey, tam olarak bu an değildi. Şu anda işler kontrollü görünüyordu, ama sabırlı olmalıydı. "Şimdi, şimdi tam zamanı."

 

Sonunda, salona doğru bir adım atma kararı verdi. Adımını hızlandırarak, herkesin planın en önemli anına doğru ilerlediğini, sistemin çalıştığını ve her şeyin yerli yerine oturduğunu fark etti. Yavaşça, ama dikkatli bir şekilde pozisyonunu aldı. "Felicity, hazır mısın?" diye düşündü.

 

Felicity, kulaklığında gelen sinyali almıştı. Her şey neredeyse hazırdı. Ancak asıl şansı, son bir fırsattı. Üzerindeki giysinin altına gizlediği cihazları gözden geçirdi. Her şeyin planlandığı gibi gitmesi için, birkaç saniyelik farklılık bile felakete yol açabilirdi. Arabasında otururken, salonun içinde kendini görmektense, sadece hedefi izlemeyi tercih etti. Çünkü o gece için en büyük risk, en büyük kazanç olacaktı.

 

Saat 00:30

Soygun başladı. Güvenlik görevlilerinin dikkatinin dağılması, Zephyr için çok iyi bir fırsattı. Her şey hızla kontrolden çıkmadan önce yapması gereken bir şey vardı. Birkaç tane dikkatlice yerleştirilmiş patlayıcıyı harekete geçirecekti. O anın gelişini hissettiği anda, harekete geçti. Parlak ışıklar yanıp sönmeye başladı, alarm sistemleri devre dışı kalmaya yüz tuttu ve salonun içindeki herkes bir anda paniğe kapıldı.

 

Jay, bu paniğin tam ortasında yerini aldı. Kalabalığın içine karıştı, hedefin etrafındaki alana yavaşça ilerledi. Bir an için kaybolmuş gibi hissetse de, tam olarak planladığı noktada durdu. Bir ses duyuldu: "Herkes yere!" diye bağırdı. Bu, Jay'in sinyaliydi. Artık herkesin dikkatinin dağıldığı, kaosun hüküm sürdüğü andı.

 

Zephyr, işlerin karmaşıklaştığını fark etti. Kalabalığın hızla dağılmaya başlaması, salonda bir kaç güvenlik görevlisinin panik içinde hareket etmesine yol açtı. Ama Zephyr, sakin kaldı. Her şeyin, her ayrıntının doğru planlandığını bildiği için güvenliydi. O anda birkaç saniyelik bir mesafe vardı. "Geriye sadece son hamle kaldı," diye düşündü.

 

Ama geriye kalan tek şey, hedefin o an ne yapacağıydı. Soygun başarıya ulaşacak mıydı? Yoksa her şey, birkaç saniye içinde alt üst olabilecek miydi? Her şey, Zephyr'in kararına bağlıydı.

 

Kaosun İçinde

 

Saat 00:35

Soygun tam anlamıyla başlıyor ve işler hızla kontrolden çıkıyordu. Zephyr, gözlerini salondaki kaosa sabitlemişti. Her şey, birkaç saniye içinde bambaşka bir hale gelmişti. Güvenlik görevlilerinin paniği, salonu sarhoş edici bir kaosa sürüklüyordu. İnsanlar panik içinde bağırıyor, kaçmaya çalışıyorlardı. Ama Zephyr, her şeyin yolunda gittiğini bilerek, hiçbir şekilde paniğe kapılmadı. Adımlarını sabırla attı.

 

Hedefi tam önünde duruyordu. Salondaki ışıklar titrek bir şekilde yanıp sönüyor, kameralar devre dışı kalıyor, ve hiç kimse ne olduğunu tam olarak anlayamıyordu. Zephyr, hedefin gözlerindeki korkuyu gördü. Bu, planın tam zamanıydı. Birkaç adım daha attı, sadece birkaç saniye kaldı. Her şeyin son hamlesi için hazırdı. İçinde hiçbir tereddüt yoktu. Her şey hesaplanmıştı.

 

Jay, kalabalığın arasında kaybolmuştu, ama asıl iş şimdi başlıyordu. Zephyr'in hareketlerini izleyerek, hedefin sağından soluna doğru ilerledi. Sonra, hedefin tam karşısındaki güvenlik görevlisinin bir anlık dikkatsizliğinden faydalandı. Hızla yanına sokuldu ve hiçbir ses çıkaramadan, gizlice pozisyonunu değiştirdi. Ama yine de, kalbinin atışları hızlanıyordu. Her şeyin mükemmel gitmesi gerekiyordu, ve şu an, her şey çok kritik bir noktadaydı. "Bunu başarmalıyız," diye düşündü. "Hiçbir hata yapmamalıyız."

 

---

 

Eva, salonun arka kısmında, beklemek zorunda olduğu her saniye ruhunda bir gerginlik oluşturuyordu. İçindeki gerilim her geçen dakika artıyordu. Zephyr ve Jay'in hareketlerine odaklandı. Bir yanda hedefin kaygılı, başka bir yanda da kalabalığın daha da dağılması vardı. Duyduğu her şey, her ses, her çığlık, her adım, ona bir adım daha yaklaşıyordu. Zihninde her şeyin nasıl tamamlanacağına dair bir hesaplama vardı. Planın bir parçası olmak, onun için sadece bir görev değil, bir yaşam biçimiydi.

 

Felicity'nin dışarıdaki arabasında duruyor oluşu, ona güç veriyordu. Felicity, güvenlik sisteminin tamamen devre dışı kalmasından sonra, her şeyin kusursuz gitmesini sağlamak için tek başına kalmıştı. Zihninde yalnızca bir düşünce vardı: "Şimdi başlasın." O anda, dışarıdaki sakinlik, içindeki fırtınayı daha da şiddetlendirdi. Herkesin planı yerine getireceği, hedefin o kadar yakına geleceği an, en kritik andı.

 

---

 

Felicity, arabasında ellerini kavrayarak bekliyordu. Aracın camından dışarıya bakarken, salonun içindeki panik ve kargaşayı gördü. Birçok kişi her şeyin sıradan bir soygun olduğunu sanıyordu, ama o gece tam olarak öyle değildi. Gerçek, çok daha derindi. Her şeyin sadece bir oyundan ibaret olmadığı gerçeği, Felicity'yi başka bir boyuta taşıyordu. Ama bu gece her şeyin doğruluğu ve tamlığı gerekiyordu. O, dışarıdaki sakinliğe odaklanarak, salondaki tüm gerilimi hissetti.

 

Her şey birbirine bağlıydı, her hareket bir domino taşıydı. Her adım, her saniye, hedefin tam ortasında olacak ve geceyi bir şekilde sonlandıracaktı.

 

---

 

Saat 00:40

Birdenbire salonun kapıları patladı. Zephyr, bir elini havaya kaldırarak, güvenliği etkileyecek son komutu verdi. Herkesin dikkatini, hedefin tam ortasına çekmeye başlamıştı. Zephyr'in gözleri, hedefin üzerinde odaklanmıştı. Birkaç güvenlik görevlisi hala salonun içinde olduğu için, bazıları kaçmaya çalışırken, diğerleri soygunculara direnmeye başladılar.

 

Ama Zephyr, yine de soğukkanlıydı. İntikamın en büyük anıydı. Bu kadar uzun süredir beklediği an, çok yakındı. Bir elini yavaşça cebine doğru götürdü. Sadece birkaç saniye kaldı.

 

O anda, hedefin gözlerindeki korku ve şaşkınlık, tüm gerilimi bir kez daha yükseltti. "Şimdi!" diye fısıldadı içinden. Sonra hızla hamlesini yaptı.

 

---

 

Mace, arka odada hala her hareketi izliyordu. Kamera ekranlarında, hedefin salondaki hareketlerinin detayları, her saniye daha netleşiyordu. Anlık bir karar ile, sistemin son koruma hatlarını da devre dışı bıraktı. "Her şeyin sonu geldi," diye düşündü. Artık yapılacak bir şey yoktu. Sonuç, alınmıştı. Mace, dikkatlice yere indirdiği telefonu tekrar gözden geçirerek bir mesaj gönderdi: "Sonsuza kadar kaybolacaklar. Her şeyin sonu bu gece."

 

Felicity, arabasında hızla motoru çalıştırdı. Zephyr ve diğerlerinin işini bitireceğinden hiç şüphe duymuyordu. Bu gece bir sona doğru ilerliyordu.

 

Her şeyin başı ve sonu, yalnızca birkaç dakika içindeydi. Her şeyin doğru yapıldığı, her şeyin her parçasının birleştiği an, tam şu an.

 

Saat 00:45

 

Soygun tamamlandı. Ama bu, sadece başlangıçtı. Zephyr, gözlerinde bir öfke ve acı barındırarak, hedefin son bakışlarını izledi. O anda, yalnızca bir soru kaldı: "Gerçekten kazandık mı?"

 

Soygun, sadece bu gece için değil, tüm geçmişi şekillendiren bir anıydı. Her şeyin sona erdiği an, aslında hiçbir şeyin bitmediği andı. Bu gece, yalnızca intikamın soğuk şehriydi.

 

Saat 00:50

Zephyr, hedefin son nefesini aldığını gördü. O an, her şeyin sonunda olduğu gibi, tuhaf bir sessizlik hüküm sürdü. Geriye sadece, müzayede salonunun lüks duvarlarına yansıyan titrek ışıklar kaldı. Görev tamamlanmıştı. Fakat Zephyr, bir tür boşluk içinde, uzun bir anı sarmalına sıkışmış gibi hissetti. Gözleri hedefin cansız bedeninde kaldı. Bu, bir zafer anı mıydı, yoksa bir başlangıç mı? Ne zaman kendini, ne zaman adaletini bulmuş olacağını anlayacaktı?

 

Bir adım atarken, içindeki kaygıyı bastırmaya çalıştı. "Sonunda," diye düşündü, ama zihnindeki hislerin ne olduğu hakkında kararsızdı. Adım adım ilerlerken, gözleri salonun her köşesini taradı. Kaosun içinde kaybolan kalabalık, daha çok güvenlik görevlisiyle ve bazı kaçan kişilerle doluyordu. Ama her şey hâlâ kontrol altındaydı.

 

Jay, geri çekilmeden önce bir kez daha hedefi kontrol etti. Her şey tam planladıkları gibi olmuştu. Şimdi, hedefin odak noktasındaki soğuk bakışlar kaybolmuştu ve kayıplar başlamak üzereydi. Jay'in içindeki heyecan bir kez daha su yüzüne çıkarken, gözlerini salonun geri kalanına çevirdi. Her şeyin kusursuz olduğuna dair bir inanç, içinde artık daha fazla kalmadı. Derin bir nefes aldı. "Şimdi nasıl çıkacağız?" diye düşündü, ama bunu her zaman kendine sormuştu. Çıkış, her şeyin tamamlanmış olmasıydı. İş, burada bitti.

 

Ancak, Jay'in hissettiği rahatsızlık, bir şeylerin henüz tamamlanmadığının farkındalığıydı. Yavaşça gözlerini çevirdi. Bu, hiç de alışık olmadığı bir şeydi. Planın tüm kusurları, başından beri vardı, ama şu an, her şeyin düzeltilmiş gibi göründüğü anın gölgesinde bir şeyler eksikti. Jay, içindeki belirsizliğe dayanamayıp bir an durakladı. "Bir şey daha var," diye düşündü.

 

---

 

Eva, planın tam olarak işlediğini, başından beri hissetmişti. Ancak şu anda da düşündüğü tek şey, hedefin düşüşünü izlerken hissettiği garip duyguydu. Bir yanda soğuk bir zafer duygusu, diğer yanda kaybolan zamanın hüzünlü yankısı vardı. Zephyr'in yaptığı hareketlere odaklanarak, bu anı bir şekilde anlamaya çalıştı. Her şeyin, bu kadar derin olmasına ne kadar daha dayanabilecekti?

 

"İntikam mı?" diye düşündü, "Hayır, aslında hiç de basit değildi. Yaşadıklarımdan, geçmişten gelen tüm hesaplaşmaların sonucu, bu anı getirdi." Ama yine de, her şeyin zamanla ve detaylarla şekillendiğini anladı. Bu soygun, sadece bir adım daha atılmadan önceydi. Hayatında ilk kez, her şeyin geçici olduğunu, ama herkesin içinde hep bir eksiklik olduğunu hissetmişti. Belki de bu gece, sadece süregeldiği bir sürecin başladığı noktadır.

 

---

 

Felicity, arabasında hızla ilerlerken, her an bir şeyin ters gitmesini bekliyordu. Onca hazırlık, onca plan, bir araya gelip bu anı yaratmıştı. Hedefin öldürülmesi, belki de soygunun en az beklenen anıydı. Ama yine de, her şeyin ne kadar kolay olduğunu düşündü. Bu kadar hızlı bir şekilde her şeyin kusursuzlaşması, garipti. İnsan zihninde her şeyin kontrol altında olması gerektiğini düşündü, ama her hareket, her dakika bir kararsızlık yaratıyordu.

 

"Bu gece daha yeni başladı," diye mırıldandı. Ve bir an, tam o sırada, içindeki hisler giderek yoğunlaştı. Beklediği anın çok daha derin olduğunu hissetti. Soygun tamamlanmıştı, fakat içindeki huzursuzluk, Felicity'nin her anında daha da ağırlaşıyordu.

 

---

 

Saat 01:00

Soygun tamamlanmıştı, ama henüz asıl görev bitmemişti. Zephyr, hedefin son adımını atarken, kalan tek şey çıkıştı. Salonun duvarlarından ve lambalarından yansıyan ışıkların içinde, güvenlik görevlilerinin biraz daha hızla dağıldığını fark etti. Birden, içindeki ses daha da sertleşti. "Burada bir şeyler eksik. Çıkmak için her şey yolunda değil."

 

Zephyr adım adım ilerlerken, Mace'in kendisine doğru yöneldiğini gördü. Yavaşça yaklaşan Mace'in gözlerinde aynı kararsızlık vardı. Zephyr'in gözleri, Mace'in attığı her adımdan bir ipucu almaya çalıştı. "Bir şeyler yolunda gitmiyor," diye düşündü. Mace'in, bu kadar kısa bir süre içinde bile, planın en hassas noktasında neler olabileceğini bildiği kesindi.

 

Ve işte, Zephyr, Mace'in biraz önce söylediği kelimeleri duydu.

 

"Başarıya ulaşmadık," dedi Mace. "Bir şeyler değişti. Bir şey fark ettik, ama bu gece bitmedi."

 

Saat 01:30

Mace'in sözleri, Zephyr'in tüm vücudunda bir soğukluk yarattı. "Başarıya ulaşmadık" diyen o söz, her şeyin altüst olduğunu hissetmesine neden oldu. Bir an için her şeyin kusursuz gittiğini düşünmüştü. Ama Mace'in gözlerindeki karanlık, her şeyin ne kadar incelikle işlenmiş olsa da hala tam olarak güvenceye alınmadığını gösteriyordu.

 

"Nasıl yani?" diye fısıldadı Zephyr, gözlerini ondan ayıramayarak. Mace, sakin bir şekilde başını salladı ve baş parmağını dudaklarına götürerek sessizliğe büründü. Bu, Zephyr'in içindeki tüm huzuru bozan bir işaretti. Ne olduğunu bilmemek, en büyük korkusuydu.

 

Felicity, arabasında, zehirli bir huzursuzluk içinde tüm durumu izliyordu. Her şey planlandığı gibi gitmişti, hedefin öldürülmesinden sonra salonun boşalması ve güvenlik görevlilerinin çıkartılması mükemmel bir şekilde ilerliyordu. Ama bir şey eksikti, bir şey fazlaydı-ne olduğu konusunda kesin bir fikri yoktu. Yine de, kalbinde bir şeylerin eksik olduğunu hissediyordu.

 

Bir an için derin bir nefes aldı, tam o sırada Mace'in sesini duydu. Onun ne dediğini duymuştu, ama ne olursa olsun planı sonlandırma zamanı gelmişti.

 

---

 

Saat 01:45

Zephyr ve Mace, salonun arkasına doğru ilerlerken, küçük bir anlık gerilim gerginliği daha da artırıyordu. Mace, kafasını eğerek bir kaç kez etrafına baktı ve sonra Zephyr'e döndü. "Geriye sadece tek bir şey kaldı," dedi.

 

"O da ne?" diye sordu Zephyr, kafasında çeşitli senaryolar geçerken.

 

"Kimse bizi beklemiyor, ama her şeyin tamamlandığı an, burada değiliz. Burası..." Mace'in sesi kesildi, bir süre sonra tekrar devam etti. "... Burası, hiç kimsenin beklemediği son."

 

Zephyr'in içindeki korku, derinleşti. "Bunu hissetmiştim," diye düşündü. Her şeyin tam da bir şekilde kusursuz ilerlediğini düşündüğü anda bir şeyin eksik olduğuna dair tüm duyguları, sonunda gerçeği açıklamıştı. "Bunun anlamı ne?" dedi sertçe, artık sabrının sonuna gelerek.

 

Mace, gözlerini bir süre sabitleyerek, derin bir nefes aldı. "Yalnızca bir şey var," dedi. "Bizi terk ettiler."

 

---

 

Saat 02:00

Soygun, beklenmedik bir şekilde başka bir boyuta kaymıştı. Zephyr ve Mace, salonun en kuytu köşesine çekilirken, Felicity'nin arabasında sessiz bir uğultu yankılandı. Her şeyin tamamlanmış olması gerekiyordu, ama şimdi çıkış yolu görünmüyordu.

 

Kalabalık dağılmıştı, güvenlik sistemleri tamamen devre dışı bırakılmıştı ama bir şeyler eksikti. "Kimse dışarıda değildi," diye düşündü Zephyr, sonunda en kötü ihtimale karşı hazırlıklı olduğunu fark etti. "Bizi kimse beklemiyordu, çünkü kimse burada kalmamızı beklemezdi."

 

Birdenbire tüm salonun elektrikleri patladı. Zephyr, gözlerini kırpıştırarak etrafını taradı. Beklenmedik bir hareketle bir güvenlik görevlisinin, görünmeyen bir noktadan hızla ilerlediğini gördü. O anda, Mace'in hayal ettiğinden çok farklı bir şey yaşanıyordu.

 

Saat 02:15

Çılgınca bir koşuşturma başladı. Zephyr ve Mace birbirine yakın bir mesafeye yaklaşarak kaçmaya başladılar. Ama bu kaçış, bekledikleri gibi değildi. Kaçmaya devam ederken, Mace'in ayağındaki bir kayanın yere düşmesiyle ikisi de yere kapaklandılar. Zephyr hızla kalktı ve Mace'in peşinden koşarak ilerledi. İçindeki son umut, bir yansıma gibi geride kalıyordu. Kaçarken bir yandan da, Felicity'nin durumu aklında yankılanıyordu.

 

---

 

Saat 02:30

Felicity, arabasında direksiyonuna ne zaman döneceğini bekliyordu. Bu gecenin sonu ne olacaktı? Soygun tamamlandı, hedef yoktu, ama tek bir şey kaldı: geriye, kimsenin beklemediği bir son.

 

Tam o sırada, arabasının arkasında, hızla yaklaşan bir ses duymaya başladı. Bir şeylerin ters gitmesi, her zaman bir adım gerisinde olduğunu hissettiriyordu. Zephyr ve Mace, yerden kalkıp arabaya doğru koşarken, Felicity içindeki gerilimi arttırarak motoru çalıştırdı. Ama bir şey vardı, bir korku; hiç beklemediği bir şey.

 

Saat 02:45

Ve işte, sonunda o an geldi: Zephyr ve Mace arabaya atladılar, Felicity'nin hızlı bir şekilde direksiyonu çevirmesiyle araba hızla yola çıktı. Salondan uzaklaşıp geceye karışırken, arka planda planın son parçası çözüme ulaşmıştı. Ancak, her şey tam tamamlanmış olmasa da, bir son var gibiydi.

 

Soygun başarıyla tamamlanmıştı, ama gerçek sona ne zaman ulaşılacaktı? O an hiç kimse kesin olarak bilemezdi.

 

Saat 03:00

Felicity'nin araba içindeki yoğun sessizlik, gerilimin en yüksek olduğu andı. Motorun uğultusu ve lastiklerin asfaltı hırpalayan sesi dışında, hiçbir şey duyulmuyordu. Gözlerini yola sabitlemişti, ama aklında sadece bir şey vardı: diğerleri.

 

Planın kusursuz işlediğini, hedefin öldürülmesinin ve müzayede salonundaki tüm işlemlerin mükemmel bir şekilde yapılmasının ardından, geriye sadece bir şey kalmıştı. Felicity, gözlerinde belirgin bir huzursuzlukla yavaşça freni çekti.

 

"Diğerleri neden gelmedi?" diye düşündü. İçinde bir korku vardı, ama bunu dışarıya yansıtmak istemedi. Zephyr ve Mace, arabada yanındaydılar. Ama diğerlerini almak için her şeyin planlandığı gibi gitmiş olması gerekiyordu. Ama bir şeyler eksikti, bir şey ters gitmişti. Onları almadılar, ve Felicity, hep aynı soruyu soruyordu: Neden?

 

---

 

Saat 03:10

Arka koltuktaki Zephyr, Felicity'nin gerilimini fark etmişti. Her ne kadar arabanın içinde sakin ve soğukkanlı bir görünüm sergilese de, gözlerindeki sertlik, içindeki huzursuzluğun bir yansımasıydı. Bir an, Felicity'nin hızla arkasını döndüğünü ve Mace'le göz teması kurduğunu gördü.

 

Mace, hafifçe başını sallayarak "Onlar gitmeli," dedi.

 

"Ne demek istiyorsun?" diye sordu Zephyr, ama tam o anda Mace'in durumu sakinleştirici cevabı, gerilimin artmasına sebep oldu.

 

"Başka bir plan vardı," dedi Mace, sesindeki derinlik, Zephyr'i bir an için dondurdu. "Onları almayacaklar. Her şey tamamen başka şekilde ilerleyecek."

 

---

 

Saat 03:15

Felicity'nin arabanın direksiyonunda dönen elleri, giderek artan bir gerginlikle kavradı. İçindeki rahatsızlık, adeta vücudunu ele geçiriyordu. "Onları almadılar, neden?" diye tekrar düşündü. Planın en önemli kısmı buydu. Zephyr ve Mace'in sessizliğinde bir şeyler olup bittiğini anlamıştı, ama anlam veremedi. Arabanın hızını biraz daha artırarak, kaldırım taşlarının üzerinden geçerken, gözlerini yoldan bir an için ayırmadı.

 

Ve sonra, sonunda itiraf geldi. Mace'in sesi, sonunda her şeyi açıklayacak gibiydi. "Onlar ölecek."

 

Felicity'nin kalbi bir an için durdu. "Ne?"

 

Mace, başını döndürüyor, gözlerini bir an için Felicity'nin gözlerine dikiyordu. "Evet. Plan böyleydi. Ama hala ne olduğunu anlamıyorsun, değil mi?"

 

---

 

Saat 03:20

Zephyr, Mace'in söylediklerini tam olarak özümseyememişti. Başta basit bir soygun gibi başlayan bu olay, tüm güvenli sınırları aşarak çok daha büyük bir oyuna dönüşmüştü. Şimdi, geriye yalnızca tek bir şey kalmıştı: diğerleri.

 

Mace'in söyledikleri, Zephyr'in her şeyden şüphe etmesine neden olmuştu. "Başka bir plan vardı" demişti, ama gerçekte, her şey bir tuzaktı. Farkına vardığı andan itibaren bir şeyler de değişmişti.

 

Felicity, arabayı hızla bir sağa çekerek, derin bir nefes aldı. "Her şeyin bir tuzak olduğunu bilmiyorlar," dedi. "Ama biz planı en başından beri kusursuz şekilde işlettik. O zaman, şimdi geriye sadece iki seçenek var. Onları bulmak ve durdurmak..."

 

---

 

Saat 03:30

Felicity, Mace'in doğru söylediğini fark etti. Diğerleri, kaçtı. Planın geriye kalan kısmı, onları alacak değildi. Onlar, görevleri tamamlandığında hayatta kalamayacaklardı. Her şey, başından beri bir planın parçasıydı.

 

Zephyr, son bir umutla başını çevirip "Bunu nasıl fark edemedik?" diye düşündü. Planın her adımında bir eksiklik vardı ve sonunda, bu eksiklik korkunç bir gerçeğe dönüştü. Onlar, öleceklerdi.

 

Soygunun tam ortasında, her şeyin ne kadar kirli olduğunu, başından itibaren anlamışlardı. Terk edilen, kaybolan, yolda bırakılanlar vardı ve geriye yalnızca ölüm kalmıştı.

 

Saat 04:00

Ve şimdi, Zephyr ve Mace'in her şeyin sonuna yaklaşmaları gerektiği zaman gelmişti. Araba, hızla geceyi geride bırakırken, sabahın ilk ışıkları yavaşça doğmaya başlamıştı. Plan tamamlanmıştı, ama aslında sonu yeni başlıyordu.

 

Soygun ve intikam, başlangıçtaki kadar büyük bir başarıya dönüşmemişti. Gerçek hesaplaşma, son bir adımda gizli kalmıştı. Onlar, bir zamanlar birlikte olanlar, şimdi birbirlerini terk etmiş, farklı y

ollara sapmışlardı. Sonunda, ne kadar başarılı olursa olsun, içlerindeki gerçek düşman her birini kendi yalnızlığına çekiyordu.

 

Ve geriye, tek bir şey kalmıştı: Zaman.

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%