Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@ben1deniz

yıldıza basıp oy vermeyi, unutmayın dostlarım. Yorumlarınız bizim için çok önemli lütfen duygu ve düşüncelerinizi iletin.

 

Bir ışık yansın, aydınlansın karanlıklar. Bir güneş doğsun, çöksün geceler, esir olsun güneşe, Ömür boyu yüzler...🪔🫀

 

🦋

 

Bir hatıra can yakar mıydı? Evet yakardı. Kim bilir kaç hatıranın kırıklığı vardı üzerimde… kaç yaşanmışlığın, yaşatılmışlığın kırıklığı vardı… bir kadın vardı hayatımda, adı anneydi. Ama bana sorsanız o bir anne değildi, en azından benim için. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu, yanından kovuyordu beni, odama gitmemi söylüyordu, ama çocuğum ya hani ben, merak duygum boyumdan fazla ya yine de gittim işte yanına. “neden ağlıyorsun anne? Babam nerede?” sinirle ve hiddetle bana döndü. Zaten o an anlamıştım bu dönüşünün iyi bir şeye alamet etmediğini ama işte çocuktum, küçük bir çocuk.

 

Yanağımda derin bir acı ve tarif edilemez bir sıcaklık hissettim önce, ardından kulaklarımı dolduran şiddetli sesi.

 

“odana git dedim sana! Çıkma karşıma, yok baban falan git buradan!” bağırması bir şey değildi de, artık dayak yemek canımı çok acıtıyordu. Yanaklarımı ıslatan gözyaşlarım beni daha da savunmaz hale getirirken odam diye tabir ettiği iki koltuğun olduğu misafir odasına minik adımlarla yürüdüm. Saçlarım yüzüme dağılmış, taranmaması bir tarafa, doğru düzgün bağlanmamıştı bile. Geçip koltuğun ardında oturdum. Çünkü üstünde oturmak da yasaktı, annem kızardı, tekrar dayak yemekten korkardım. Soğuk betona oturup onun sakinleşmesini ve babamın bir an önce eve gelmesini beklemeye başladım, çünkü başka çarem yoktu.

 

Bir süre sonra soğuktan titremeye başlayan bedenimle hızla yağa kalktım, çünkü çok üşüyordum. Sobayı yakamazdım, ama belki annem yakardı. Odadan çıktım hâlâ eski yerinde oturuyor kendi kendine fısıldayarak konuşuyordu. “anne, çok soğuk, sobayı yak.” Kızarık gözleri gözlerime döndü. “babanın kömür fabrikası mı vardı da sana sobayı yakayım,ha!” bir iki adım arkama gittim. "ama soğuk." sesim kısık çıkarken birden yanağıma her zaman ki tokatlarından birini atmıştı. "odana dedim!" gözlerim dolarken küçücük elim yanağımın üzerine gitti. Hıçkırdığımda sinirli bakışları beni buldu.

 

"karşımda ağlama! Odana git!" elini tekrar kaldırdığında korkuyla tekrar koltuk odasına koştum. gidip oturduğumda hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Artık soğukluk değil açlıkta bu sessiz çığlığıma eşlik ediyordu. Tahta kapımızın tok sesi evi doldururken annemin hızlı adımlarını duyabiliyordum.

 

Kapı çaldığında salona koştum. Annem tahta kapıyı açtığında İlhan amca ve Gülsüm teyzeyi görmüştüm. Ama ben babamı bekliyordum. Üçü de salona geçip oturdular, ilhan amcanın üzerinde yine yeşil asker elbiseleri vardı. Onların bakışı zaten üzerimdeydi, gözlerimi kaldırdığımda onunla göz göze geldik. “neden yanımıza gelmiyorsun canım.” Söyleyişine omuz silktim, “ben babamı istiyorum.” Dediğimi duymamış gibi gülümsedi. “baban…” Gülsüm teyzenin sözünü annem kesti. “soğuktur burası, gir odaya.” İma ve tehdit barındıran sesi irkilmeme neden olurken sessizce onların gözlerinin önünden yok oldum. Kulağım onların üzerindeyken kucağımdaki bez bebeğimle duvarın dibinde oturdum. Annemin ağlama sesini duyabiliyordum, ama bu ağlama hiç samimi gelmiyordu bana, bundan emindim.

 

Artık annemin titrek sesi geliyordu, ama artık ona dikkat etmiyordum. Bebeğimi kucağımda sallıyor, onu sakinleştirmeye çalışıyordum. Salonda konuşulanlar, bana uzak ama bir o kadar da yakın geliyordu. "Bakamıyorum ona... Tahammül edemiyorum. Ömer öldüğünden beri hiçbir şey yapamıyorum. Paramız yok, bu derme çatma evin de kirası geldi çattı. Ne yapacağımı bilemiyorum..." Annem hıçkırarak konuşuyor, sesi giderek yükseliyordu. "Yakında okulu da var, o zaman ne yapacağım hiç bilmiyorum."

 

Babam gerçekten öldü mü? Annem neden böyle şeyler söylüyordu? Babamın geleceğine o kadar inanıyordum ki, bu kelimeler kafamın içine sığmıyordu. Babam gelmeyecekse neden bu kadar bekletiyordu? Annemin neden bu kadar çaresiz olduğunu anlayamıyordum, çünkü bana hiçbir şey anlatmamışlardı.

 

Babam ve İlhan amca birbirlerinin çok yakın arkadaşlarıydı. Bende onları çok seviyordum. Bana her geldiğinde çikolata getirirdi. Sahi, bugün neden getirmedi?

 

"Merak etme, biz sana yardımcı olacağız Elvan." bu Gülsüm teyzenin sesiydi. "ne zamana kadar bana yardım edeceksiniz ki? Benim bir çare bulmam gerek." demişti annem. "ne yapacaksın?"

 

"yetimhaneye bırakacağım. Bu böyle gitmez." yetimhane neydi? Beni mi bırakacaktı? "saçmalama Elvan. O senin çocuğun, yüreğin nasıl kaldırır bu acıyı." kapının eşiğinden anneme baktım. "yapmadığım şey değil." son dediğini duyamamıştım, ama umarım iyi bir şeydi.

 

Oturdular, akşam geç saate kadar oturdular. Sonra da kalkıp gittiler. İlhan amca yanağımı öpüp, 'ne olursa olsun ayakta kal güzel kızım.' demişti.

 

Zaten ayaktaydım, Ben sakat değildim ki!

 

Acıkmıştım ama anneme söylemekten korkuyordum. Mutfağa geçip dolabı açtım. İçinde bulduğum domatesi alıp duvarın dibinde oturup yemeye başladım.

 

Midem az da olsa susarken salona çıktım. Annem üzerine elbiselerini giyerken yanına gittim. "Nereye gidiyorsun anne?"

 

"Sen evde kalacaksın. Ben gidip geliyorum. Sakın kimseye kapıyı açma tamam mı. Hemen geleceğim." kapıyı açıp çıktığında evde yalnız kalmıştım.

 

Koltukların yanına gidip oturdum.

 

Uyku, göz kapaklarımı yavaş yavaş ağırlaştırırken babamı düşündüm. Neden gelmiyordu? Annem neden gitmişti? Boş evin sessizliği, kalbime ağır bir yük gibi çökmüştü. Yalnızlık içimi kemirirken, babamın her an kapıdan gireceği umuduyla uyumaya direndim. Ama yorgunluk galip geldi ve sonunda gözlerimi kapattım.

 

Rüyamda babamı gördüm. Beyaz bir gömlek giymiş, elini bana doğru uzatıyordu. Yüzünde her zamanki gibi bir gülümseme vardı. "Hadi gel, prenses," dedi. Koşarak ona sarılmak istedim ama ayaklarım yerden kalkmıyordu. Babam bana bir adım daha yaklaştı, ama o an aramızdaki mesafe uzadı, sesini bir uğultu gibi duymaya başladım. "Geliyorum," demek istedim ama sesim çıkmadı. Birden etrafı bir sis kapladı, babam kaybolmaya başladı. Panikle ona ulaşmaya çalışırken bir şey beni tuttu, kıpırdayamıyordum.

 

Gözlerimi aniden açtım. Ev hala karanlıktı, her şey sessizdi. Babam rüyamda bile gelmemişti. Yattığım yerden doğruldum, kalbim hızla atıyordu. Annem hâlâ dönmemişti, ve ben ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum. Karnım tekrar guruldamaya başladı. Ayağa kalkıp pencereye doğru yürüdüm, dışarıya baktım. Sokak bomboştu, ne annem görünüyordu ne de başka biri.

 

Bir an için kapıya koşup dışarı çıkmak istedim. Annemi bulabilir miydim? Babamı? Ama sonra annemin sözleri aklıma geldi: "Kimseye kapıyı açma, tamam mı?" İçimdeki korku ve merak birbiriyle çarpıştı, ama kapıya gitmedim. Tekrar koltuğa oturdum, dizlerimi kendime çekip sessizce beklemeye başladım.

 

Neden böyle oluyordu?

 

🦋

 

Duyduğum tıkırtılarla gözlerimi açıp ayağa kalktım.

 

"ah, Şerif! Yavaş." annemin odasından sesler gelirken gidip gitmemek arasında kalmıştım.

 

"sikeyim! Çok iyi!" adam neden bağırıyordu? Annemin odasından gelen sesler kafamı karıştırıyordu. Şerif kimdi? Babamın adı o değildi ki. Sesler rahatsız edici, anlam veremediğim bir şekilde yükselip alçalıyordu. Annem neden bu şekilde bağırıyordu? Kalbim sıkışmıştı, içimde tuhaf bir huzursuzluk vardı. Gitmek, kapıyı çalmak ve annemi görmek istedim, ama bacaklarım sanki yere yapışmış gibiydi. Yerimden kalkamıyordum.

 

Pencerenin önünde oturmaya devam ettim. Gözlerim dışarıda, ama kulaklarım içerideki seslerdeydi. Zaman geçtikçe annemin ve adamın sesleri daha da yükseliyordu. Her bir bağırış, kafamın içinde yankılanıyordu. O kadar gergindim ki, sanki boğuluyordum. Hiçbir şey anlamıyordum. Babam neredeydi? Annem neden bu yabancı adamla odada böyle sesler çıkarıyordu?

 

Bir süre sonra her şey sessizleşti. Sanki ev aniden derin bir sessizliğe gömüldü. Bu sessizlik de en az önceki sesler kadar ürkütücüydü. O koltukta kaç saat öylece oturduğumu bilmiyordum. Zaman, sanki akmayı bırakmıştı. Karnım iyice kazınmaya başladı. Ama bu sefer acıkmak bile ikinci planda kalmıştı. Ne olup bittiğini anlamak istiyordum.

 

Saatlerce o koltukta annemin kapısının açılmasını bekledim. Her şey o kadar ağır ve zorlayıcıydı ki, içimdeki sıkıntı büyüdükçe büyüyordu. Bir türlü çözülemeyen bir düğüm gibiydi. Kafamda hep aynı sorular dönüyordu: Annem ne yapıyordu? Babam neden hâlâ yoktu?

 

Sonunda, sessizlik o kadar dayanılmaz oldu ki, bir şeyler yapmak zorunda hissettim. Karnım tekrar acıkmıştı, ama mutfağa gitmek bile istemiyordum. Keşke yemek diye bir şey olmasaydı, diye düşündüm. Açlık olmasa, bu kadar yalnız ve çaresiz hissetmezdim.

 

Annem odasından çıktığında hızla ayağa kalktım. "uyandın mı kız?"

 

"acıktım anne?" arkasından uzun boylu bir adam çıktığında kaşlarım çatıldı. "bu velet onun kızı mı?" annem başını salladı. Ne diyordu ki bu adam?

 

Elini bana doğru uzattığında gözlerine baktım. "öp kız babanın elini."

 

"sen benim babam değilsin ki?" benim babam Ömer'di.

 

Annem omzumdan tutup beni kendine çekti. "o nasıl söz, babanın elini öp çabuk." elini öpmedim. "ama benim babam değil ki?" Sözlerime sinirlendi ve tokadı yüzümde patladığında başım bir yana savruldu. Yanaklarım yanıyordu, ama içimdeki acı daha büyüktü. Gözlerimden yaşlar süzüldü, ama sesim çıkmadı. Babam değildi ki bu adam! Neden onu babam gibi kabul etmemi istiyorlardı? Ömer benim babamdı, sadece o.

 

Annemin sert bakışları beni daha da küçülttü. Sanki dünyanın en kötü şeyini yapmışım gibi hissediyordum, ama sadece doğruyu söylemiştim. Yine de sessizce geri çekildim, başımı eğip annemin söylediği gibi hareket ettim. Adam elini bana doğru uzatmaya devam etti, sanki benim boyun eğmemi bekliyormuş gibi. Elini öpmek istemiyordum, ama annemin bakışlarından korkuyordum. Yavaşça eline doğru eğildim, ama içimde büyüyen öfke ve çaresizlik her adımda beni daha da yıpratıyordu.

 

Adam, elini öptüğümde bir kahkaha attı, sanki büyük bir zafer kazanmış gibi. "Aferin, uslu kız," dedi. Annem rahatlamış gibi bir nefes aldı, ama yüzündeki gerginlik hâlâ geçmemişti.

 

Karnım hâlâ açtı, ama bu açlık artık sadece yemekle ilgili değildi. İçimde daha büyük bir boşluk vardı, ne olduğunu anlamadığım, ama beni içten içe kemiren bir boşluk. Annem hiçbir şey demeden mutfağa geçti, arkasından adam da onu takip etti. Ben ise sessizce olduğum yerde kaldım.

 

Neden böyle oluyordu? Neden annem bu adama babam diyordu? Babam neredeydi? O kadar çok soru vardı ki kafamda, ama hiçbiri cevaplanmıyordu. Tek bildiğim, her şeyin değiştiği ve bir daha asla eskisi gibi olmayacağıydı.

 

*

 

Günlerdir ağlayıp uyumaktan başka bir şey yapmıyordum. Başka büyük bir eve taşınmıştık ve benim artık büyük bir odam vardı. Şerif abiye yavaş yavaş ısınıyordum ama gözlerini hiç sevmiyordum. Bana kötü kötü bakıyor gibiydi.

 

Annem giyinip Şerif abinin yanağından öptü. "ben gelirim iki saate aşkım, ev sana emanet." Şerif abi anneme başını salladığında evden ayrılmıştı. Koltukta köşede otururken bana bakmaya başladı.

 

Önünde duran bulanık sudan büyük bir yudum aldı. "yanıma gel küçük." koltuktan inerken çorabım kayıp düşmüştü. "gel babana, gel böyle." karşısında durduğumda kollarımdan tutup beni bacaklarının üzerine oturttu.

 

"ne güzelsin sen böyle." saçlarımı okşuyordu. Elindeki suyu bana uzattı. Merak ederek sudan bir yudum aldım. Boğazımı yakan suyla öksürdüğümde sırtıma vurmaya başladı. "helal yavrum. Helal." sırtımdaki eli yavaşladığında öksürüğüm durmuştu.

 

Elbisemin altından bacağıma dokunduğunda kendimi geri çektim. "dur kızım, dur babam."

 

Neden dokunuyordu bana? Babam hiç bana dokunmamıştı. Demek ki babalar kızlarına dokunurmuş. Sırtımdaki elleri, o an içinde bulunduğum durumu daha da rahatsız edici hale getiriyordu. Şerif abi, kollarında beni sıkıca tutarken, bakışları hala dikkatimi çekiyordu. O an içimde bir şeyler çatırdamaya başladı; beni nasıl hissettirdiğini bilemiyordum. Gözlerinin karanlık bir derinliği vardı ve ondan kaçmak istesem de yapamıyordum.

 

“Benimle biraz daha kal,” dedi. Bu sözler, içimdeki huzursuzluğu artırıyordu. “Seni seviyorum, prenses,” diye ekledi. Kalbim bir an hızla çarpmaya başladı, ama bu sevgi, bana tanıdık gelen bir sevgi değildi. Aniden, içimdeki kıpırtılar yerini bir korkuya bıraktı.

 

Kendimi çekmek istedim, ama onun kollarında nasıl olduğunu anlamıyordum. Annemin “gel, babana” dediği kişi gerçekten de benim babam değildi; içimde bu doğru değildi. Korkuyla gözlerimi kısıp, annemin evdeki sıcaklığını, babamın gülümsemesini ve o eski evi düşündüm. O an, bir yandan Şerif abinin kollarında kalırken, diğer yandan onun kim olduğunu sorguluyordum.

 

Yavaşça, “Beni bırak,” dedim, ama sesim kısık ve zayıf geldi. Şerif abi gülümsedi, ama bu gülümseme içime bir soğuk rüzgar gibi dokundu. “Korkma, ben sadece sana yardım ediyorum,” dedi. Ama o yardımı istemiyordum.

 

Kendimi ondan kurtarmak için mücadele ederken, aniden aklıma annemin söyledikleri geldi. “Evin sana emanet.” Evin neresinde olursam olayım, bunu yapabileceğimden emin olmalıydım. Hızla kollarından kurtulmaya çalıştım, ama o beni bırakmadı. Gözlerimdeki korkuyu gördüğünde, gülümsemesi biraz daha genişledi.

 

Kucağında olduğum için beni sıkıca tutup ayağa kaldırdı. "nereye gidiyoruz?" soruma güldü. "sana her babanın yaptığını yapacağım. Beni çok seveceksin." gözleri neden öyle bakıyordu? Babalar kızlarına ne yapıyordu?

 

Benim odama girdiğinde yatağa bırakmıştı. Işıkları kapattığında karanlığa gömülmüştük. Omzumdan ittirip yatağa uzandığımda ne yaptığını anlamamıştım.

 

Üzerime eğildiğinde büyük bedeni üzerime yığıldı. "yapma." dudakları boğazıma dayandı. Babalar böyle yapar mıydı?

 

"güzel kızım benim." güzel kızı mıydım?

 

Üzerimdeki elbiseyi yırtıp kenara ittiğinde çıplak kalan bedenimi ellerimle kapatmaya çalıştım. "babalar böyle yapmaz. Dokunma bana!" ağlamaya başladım.

 

"babalar bunu yapar, kes sesini!" yüzüme tokat attığında ağlamam daha da şiddetlendi.

 

Canımı acıtıyordu. Bağırmamam için ağzıma elbisemin köşesini soktu.

 

Nefesim kesiliyordu. Neden durmuyordu?

 

Külotumu indirdiğinde bacaklarımı ayırmıştı. Tekme atmaya çalışıyordum ama ayaklarımı yatağa bağladı. Kollarımı başımın üzerinde kilitlediğinde ağlamaktan başka bir şey yapamıyordum.

 

Pantolonunu indirip üzerime uzandığında bacaklarımın arasında nefesimi kesecek bir acı hissettim. Gözlerim korkuyla büyüdüğünde acıya dayanamıyordum.

 

Babalar böyle yapmazdı.

 

Babalar çocuklarına acı çektirmezdi.

 

*

 

Islak saçlarım önüme düşerken canımın acımasından hareket edemiyordum. Şerif abi beni banyo yapmış, kırmızıya boyanmış yatağı temizlemişti.

 

Tekrar yatağa uzandırmış, tekrar o sevmediğim bakışlarını fırlatmıştı.

 

Gözlerimi kapattığımda karanlıkta kaybolmuş gibi hissediyordum. Şerif abinin tehditleri kafamda yankılanıyordu; “Kimseye bir şey söylemeyeceksin.” Bu cümle, içimde bir korku sarmalı oluşturmuştu. Annemin yokluğunda, kendimi yalnız ve çaresiz hissetmekten başka çarem yoktu. Yatakta yatan bir prenses gibi değil, kapana kısılmış bir kurban gibi hissediyordum.

 

Vücudumdaki acılarla birlikte, zihnimdeki düşünceler de kabus gibi sarmalanıyordu. Şerif abinin bakışları, içimdeki umut ışığını söndürmüştü. Bir zamanlar neşeli bir çocukken, oyun oynarken hissettiğim mutluluğun yerinde şimdi karanlık bir boşluk vardı. Neden annem böyle bir adamla birlikteydi? Neden onun yanında kalıyordu?

 

Bir süre sonra derin bir nefes alarak yorganın altında kaybolmuş gözyaşlarımı silmeye çalıştım. Yalnız başıma kalan düşüncelerim, içimdeki acıyı daha da artırıyordu. Kendimi ne kadar sıkı kapatsam da, o acı hep vardı; sadece bedenimde değil, ruhumda da. Gözlerimden süzülen yaşlar, banyo yapmama ve temizlenmeme rağmen, içimdeki kirli hisleri temizleyemiyordu.

 

Kendimi toparlamaya çalışırken, içimdeki sese dikkat ettim. Bu ses bana “Susma” diyordu. Belki de anneme bir şeyler anlatmam gerekiyordu. Ama sonra aklıma Şerif abinin sözleri geldi. “Eğer annene tek bir sözden dahi bahsedersen seni gebertirim.” Korkudan titremeye başladım. Belki de onun dediği gibi olmalıydım. Ama bu durumda kimseyi kaybetmek istemiyordum; en azından annemi.

 

Bir süre daha yatağın içinde kıvrılarak, yalnızlığımı ve korkumu hissetmeye devam ettim. Şerif abinin gözleri beni takip ediyordu, içimdeki huzursuzluğu artırıyordu. Gözlerim yine sulandı, ama bu sefer sadece sessizce yastığa gömülmekle yetindim. Bir şeyler yapmalıydım, ama ne yapacağımı bilemiyordum.

 

🦋

 

Annem odaya girdiğinde Şerif abi benim hasta olduğumu söyleyip geri çıkarıyordu. Kendisi bana yemek ve ilaçlar yedirirken hep bir yerlerime dokunuyor, bağıracağım sırada da ağzımı kapatıp seni ve anneni öldürürüm diyordu.

 

Ölüm nedir diye sorduğumda bana 'çok uzak bir yer olduğunu ve gidenin bir daha dönemediği bir yer.' diye anlatmıştı.

 

Keşke ölseydim dediğimde ise gülüp 'hayat daha yeni başlıyor küçük.' deyip göz kırpıyordu.

 

Bir hafta önce yaşadığım acı, hâlâ aklıma geldiğinde ağlıyordum.

 

Şerif abi gitmişti. Bugün evde değildi. Annem mutfakta yemek yaparken küçük adımlarla arkasından yaklaştım. "uyandın mı?" bana ters bir bakış atıp tekrar önüne dönmüştü. "anne?"

 

'' ne?" yanına iyice yaklaştım. "babalar çocuklarına dokunur mu anne?" elindeki bıçağı bırakıp bana döndü. "o ne demek kız? Tabi dokunur. Saçlarını sever, yanağını öper. Bunların hepsi dokunmakla olur." bunlar normal babaların yaptıklarıydı.

 

"peki buralarına dokunur mu?" elimle bacak arama dokundum. Kaşları havalandı. "eli kaymamışsa dokunamaz, ne oldu kız? Kime verdin bu yaşta! Orospu mu olacaksın başıma!" söylediklerini anlamamıştım.

 

"Şerif abi canımı acıtıyor, bana dokunuyor." sinirle üzerime yürüdü. Yanağıma yediğim tokatla yere yığıldığımda ağlamaya başladım. "ne diyorsun sen be? O senin baban, tabii dokunacak. Her şeye de bir bok uydurma. Canını acıtmak istememiştir." hıçkırarak ayağa kalktım. "defol git odana! Çıkma dışarı." burnumu çekerek odama yürüdüm. Kapımı kapatarak ağlamaya devam ettim.

 

Canımı acıtıyordu. O adam Benim babam da değildi!

 

Yatağa girip uyumaya çalıştım. Ama uyuyamıyordum. Canım acıyordu işte! Annem neden bana inanmıyordu!?

 

🎶 =hani benim gençliğim anne?

 

Ben artık çocuk değildim. Diğer çocuklar parklarda oyun oynarken ben, Şerif abi bugün odama girecek mi girmeyecek mi diye düşünüyordum.

 

Anneme her anlatmaya çalıştığımda beni dövüyor, yanlış anlıyorsun diyordu.

 

Yanlış anlamıyordum, taciz ediliyordum. Tecavüze uğruyordum.

 

Okula gitmek istemediğim zaman beni tehdit ediyor, canımı tekrar acıtacağını söylüyordu. Ama benim canım zaten yanıyordu.

 

Okulda öğretmenimiz bize anlatıyordu. Size dokunduklarında annenize yada babanıza söyleyin diyordu. Ama benim annem inanmıyor du? Neden ki?

 

Keşke onu inandırmak için de bir şeyler söyleselerdi.

 

Ağlamayı artık bırakmıştım. Çünkü alışmıştım.

 

Acı her zaman acıydı. Ama bedenim her zamanki beden değildi. Kendimi yaşlı hissediyordum. Ama ben daha yedi yaşımdaydım. Neden böyle olmuştu?

 

Annem belki bana inansaydı bütün bunları yaşamayacaktım. Şerif abi ruhuma bıçak saplamıştı. Ama annem nefesimi kesmişti.

 

Oysa ki en masumu bendim bu kirliliğin içinde.

Hak etmemiştim. Oyuncak bebeğimi severken saçına zarar gelmesin diye onu uzaktan seviyordum. Keşke bazı insanlar da öyle olsaydı. Uzaktan sevseydi. Yada hiç sevmeseydi.

 

Keşke uzakta olsalardı.

 

Odamın kapısı açıldığında titremeye başlamıştım. "kalk kız, Gülsüm teyzenlere gidiyorsun." neden diye sormadım. Hemen ayağa kalktım. Salonun çıkışında beni bekleyen Gülsüm teyzeye koşarak sarıldım. "ah benim güzelim." beni kucağına çektiğinde saçlarımdan öpmüştü. "bugün seninle vakit geçirmek istedim. Benimle gelir misin?" izin verir mi diye anneme döndüm ama o çoktan hevesli gibi,"aman aman, gidin. Akşama biz almaya geliriz." dedi. gülerek Gülsüm teyzenin elini tuttum.

 

Beraber evden çıkıp arabaya ilerlerken kendimi ilk defa güvende hissediyordum. Kapıyı açıp binmeme yardımcı olduğunda kendisi de yanıma yerleşti. Arabayı tanımadığım bir abi sürerken Gülsüm teyze beni kendine çekti. "fıstığım. Nasılsın bakalım?"

 

Nasıl mıydım?

 

"iyi." dedim sadece. Annemin hiç öpmediği, Şerif abinin iğrenç bir şekilde okşadığı saçlarımın üzerine ilk defa merhamet duygusu besleyen dudaklar bastırıldı. Beni kucağına çekti. Yanağımı omzuna yasladığımda gülümsemişti. Çok sürmeden araba büyük bir evde durduğunda ikimiz de inmiştik. Eve girip mutfağa geçene kadar sessizdik. "seninle kurabiye yapalım mı?" hevesle başımı salladığımda beni ortada duran sandalyelerin üzerine bıraktı. Bazı eşyaları çıkarırken gülümseyip bana bakıyordu.

 

Bu kadar zor muydu birine şefkatle gülümsemek. Çok mu şeydi sadece gülümseyip şefkat beslemek.

 

"senin neden çocuğun yok?" sorduğum soruyla üzgün gözleri beni buldu. keşke üzülmeseydi.

 

"kısmet olmadı tatlım. Allah böyle olmasını istedi."

 

"senin çocuğun olsaydı onu döver miydin?" kaşları havalandı. "asla. Ona sesimi bile yükseltmezdim çünkü o benim bu dünyadaki tek varlığım olurdu." o zaman neden annem bana bağırıyordu? O bu dünyayı benden daha çok mu seviyordu?

 

Beraber kurabiyeleri yaparken yanaklarımdan öpüyor saçlarımı okşuyordu. Ve ben bir tek onun yanında kendimi güvende hissediyordum.

 

Akşam olmuş beraber kurabiyelerimizden sonra makarna yemiştik.

 

Kapı çaldığında elindeki suyu masaya bıraktı. "hah, ilhan amcan da geldi." kapıyı açmaya gittiğinde arkasından bakıyordum. Büyük kapıyı heyecanla açarken ilk defa heyecanla kapıya koşan birini görüyordum. "hoş geldin canım."

 

"hoş bulduk bebeğim." ilhan amca, Gülsüm teyzeyi saçından öptü. Üzerinde yeşil elbiseler vardı. "anaa, burada bir prenses varmış." yanıma geldiğinde istemsizce arkaya adımlamıştım. "ne oldu, neden geri çekildin? Özlemedin mi beni?" parmaklarımla oynamaya başladım. "anladım, sen beni özlemedin." gözlerine bakmadım.

 

"özledi amcası özledi, sadece çekiniyor biraz. Hadi sen otur da biz sana bugün yaptığımız kurabiyelerden getirelim." Gülsüm teyze beni mutfağa götürdüğünde kurabiyelerden tabaklara koymaya başladı. "gülsüm teyze?"

 

Gözlerime baktı. "efendim, meleğim."

 

"babalar kızlarının buralarına dokunur mu?" gözleri gösterdiğim yere indiğinde şaşkınlıkla tekrar gözlerime baktı. Hemen elindeki işi bırakıp önmde durdu. "hayır bebeğim, kimse sana dokunuyor mu?"

 

"evet, Şerif abi benim buralarıma dokunuyor, canımı acıtıyor." dedim tek nefeste.

 

"hiii." eli ağzına gitti. "nasıl yani, sen yanlış anlamıyorsun değil mi?" sesinde endişe vardı. "hayır, annem bana inanmıyor. Sen de mi bana inanmıyorsun? O adam bana tecavüz ediyor, her gece odama geliyor. Canımı acıtıyor."

 

"Allah kahretsin." kapının çalmasıyla ayağa kalktı. "Dur bebeğim. Biz seninle konuşacağız daha." onunla beraber salona geçtiğimizde annem ve Şerif abiyi gördüm. "hadi, gidiyoruz." annem kolumdan tuttu. "bu gece burada kalsaydı, yarın gelip alırdınız." Gülsüm teyze, bana bakmıyordu. İnanmıyor muydu bana?

 

"sağol Gülsüm abla. Hadi size iyi geceler." son kez İlhan amcayla göz göze geldiğimizde elimi dört gibi yapıp ona gösterdim. Okulda öğrenmiştik bunu.

 

Kaşları çatıldığında daha fazla bakmadan önüme döndüm. Annem beni arabanın arka koltuğuna resmen fırlatırken kendisi öne binmişti.

 

Şerif abi arabayı eve sürerken camdan Gülsüm teyzeye baktım. Umarım bana inanırdı.

 

Allah'ım, lütfen Gülsüm teyze bana inansın.

 

*

 

Eve gelmiş odama geçmiştim. Annemler uyurken bende artık uyumak istiyordum, ama karanlık beni korkutuyordu. Yanımdaki ışığı açtığımda kapım da açılmıştı. Şerif abi odaya girdiğinde korkuyla yutkundum.

 

"uyudun mu?" üzerimdeki yorganı kaldırdığında sevmediğim gözlerine korkuyla baktım.

 

Anlamadığım hızda üzerime yığıldığında ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.

 

Elim yastığımın altına gittiğinde artık yolun sonundaydım. Soğuk metali elimin arasına aldığımda sertçe yutkundum. "annenin veremediği zevki sen veriyorsun küçük." üzerimde doğruluğunda sonradan pişman olacağımı bilsem de kendim için, geleceğim için elimin arasındaki bıçağı Şerif abinin kalbine sapladım.

 

Boğazından garip bir ses firar ederken bıçağı çıkarıp tekrar sapladım. Altından kalkıp odanın diğer kenarına geçtiğimde korkuyla titriyordum.

 

Yatağın üzerine yığılan adama bakamıyordum. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Odanın kapısı sertçe açılırken ışıklar aynı anda açılmıştı.

 

"hiii!" annem bir bana birde yatağa bakıyordu. "ne yaptın sen!?" kocasının yanına koştu. İlk benim yanıma gelmesi gerekmez miydi?

 

Ağlamam daha da şiddetlenirken kalbim ağrıyordu. Evin kapısı kırılırcasına çalınırken yerimde titriyordum.

 

Yere oturup elimdeki bıçağı daha çok sıktım. Annem ağlamaya başladı. Ben ağladığımda sağır olan kadına nefretle bakıyordum.

 

Kapı tekrar çaldı. Ama açan olmadı. Tekrar çaldı. Çok geçmeden kırılma sesi duyulduğunda ağlamam daha da fazla oldu. İlhan amca kapıda bir bana birde yatağa şaşkınlıkla bakıyordu.

 

Kendimi hissetmiyordum. Kalbim ağrıyordu. Gülsüm teyze endişeyle yanıma koşarken gözlerim kapanıyordu.

 

Sesleri duymuyordum. Sevmediğim karanlık beni içine çekerken kendimden bile nefret ediyordum.

 

Bütün oyuncakları kırık. Ya da öyle hissettiriyor. Ellerinde bir bez bebeği var, kolları sarkmış, saçları taranmaktan yıpranmış. Her gece onu yanına alıyor, sımsıkı sarılıyor. Sanki bebeği tutarsa, dünya biraz daha güvenli bir yer olacakmış gibi. Ama olmuyor.

 

Küçük odasının duvarlarına bakıyor. O duvarlarda bir sır var. Anlatmaya cesaret edemediği, hatta anlamlandıramadığı kadar büyük bir sır. Kalbinde kocaman bir taş gibi duruyor. Dört yaşındaki bir çocuk, kelimelere nasıl döker ki bunu? "Kötü bir şey oldu" demek yetmiyor. Kelimeler, yaşadığı korkunun yanında çok küçük, çok güçsüz kalıyor.

 

Uyumak istemiyor. Gözlerini kapattığında, karanlığın içinden bir gölge geliyor. O gölge, bütün masalları çalıyor, oyuncak bebeklerini bile ürkütüyor. Onu koruması gereken insanlar neredeydi? Koruyan birini bulamadığı için mi her şey daha çok acıtıyor?

 

Küçücük elleriyle duygularını sıkıca yumruk yapıp saklıyor. Ama bazen saklayamıyor. "Neden ağlıyorsun?" diyorlar. "Neden böyle sessizsin?" O, sadece omuz silkiyor. Kendi bile bilmiyor nasıl cevap vereceğini.

 

Günler geçiyor. Kırık bir cam gibi, parçalanmış bir kalp gibi büyüyor içinde o his. Herkes fark etmeden yanından geçip gidiyor. Ama onun içindeki kırık parçalar hep orada.

 

Bir gün, birine anlatabilecek mi? Anlatsa, bu yük hafifler mi? O zaman belki, oyuncak bebekleri de yeniden sağlam olur. Belki, masallar tekrar güzel olur. Ama şimdi, sadece dört yaşında bir çocuk ve dünyası çok karanlık.

 

 

 

Yorumlarınız benim için çok önemli, motive oluyorum ve mutlu oluyorum. Lütfen onları benden esirgemeyin.

 

Beğenileriniz arttıkça bölüm atacağım, sil baştan başlıyoruz, çok hata vardı ondan dolayı düzeltme ihtiyacı duydum. Saygı duyarsanız sevinirim.

 

Lütfen okuyucumun artması için hikayeyi paylaşıp, önerin. Bu benim için çok büyük bir mutluluk olur, yaparsanız şimdiden çok teşekkür ederim 🌹

 

Kendinize iyi bakın Deniz'in kelebekleri🦋

 

 

Loading...
0%