"biraz kilo mu aldın sen?" Bana yöneltilen soruyla bakışlarım üzerimde dolandı. Elimde ki pizza dilimi öylece havada kalırken ağzımdakini çiğnemeden yutmak durumunda kaldım. "Ne?" Dedim. Elimde asılı kalan pizzayı ağzına alıp yediğinde yüzünde vatan gülüşü vardı. "Bebeğim, kilo almışsın. Ve çok tatlı olmuşsun."
"Tabii alırım!" Diyerek kaşlarımı çattım. "Haftalardır yaptığımız tek bir şey var! Yemek, içmek, sevişmek!" Dediğimde sahte bir sinir takınmıştım. "Senin yüzünden spor bile yapmıyorum. Kendine bak!" Elimle fit vücudunu gösterdim. "İkimizin de yediği içtiği ayrı gitmiyor ama sen gram kilo almamışsın!" Kendi karnıma baktım. Çıkan küçücük yumruk kadar göbeğimle bakışmayı beklemiyordum. Gür bir kahkaha attığında başımı çekip göğsüne yasladı. "Şikayetçi misin halinden? Ne güzel işte sakin sedasız bir hayat, ohh. Ne dert var, ne de dert veren." Saçlarıma kısa ama derin bir öpücük bıraktı. "kurban olduğum," göz göze gelmemizi sağladığında yanağımı da öptü. "Ben senin her haline razıyım," imayla kalkan kaşlarımı tutamadım. "Yüz kilo olsam da sever misin beni?"
"İstersen bin kilo ol(!)"
"E, tabii sende biliyorsun bin kilo olamayacağımı. Ondan dolayı bu kadar rahatsın." Kucağımda ki pizza kutusunu masaya bırakıp tekrar yerime yerleştim. "Doydun mu, yoksa kilo aldın dediğim için yemeyi mi bıraktın?"
"Hayır, doydum." Elimle diğer boş olan dört kutuyu gösterdim. "Baksana ne kadar yemişiz. Biraz durulsak iyidir."
"Eritelim mi, yediklerimizi?" Nasıl der gibi bakarken arsızca gülümsedi. "Miran!" Elime bir yastık alıp göğsüne vurdum. "Arsız herif." Yastığı elimden çekip dudaklarıma uzandığında karşı gelmeden tenlerimizi birbirine buluşturdum. Kısa ve etkileyici bir öpücükten sonra ayrıldığımızda başını koltuğa yasladı. "Ulan," dedi dudaklarında dilini gezdirirken. "Nasıl güzeller bir bilsen." Dediğinde bakışları dudaklarımdaydı. "Tadına doyum ol-" Mert boğazını temizleyerek salona girdiğinde susmak zorunda kalmıştı. Ama söylediği cümle kalbimde bir kelebeğin daha özgürlüğüne uçmasını sağladı. Elinde ki siyah zarfı Miran'ın önüne bırakırken kendini tekli koltuğa bırakarak derin bir nefes verdi. "Yoruldum lan!" Miran eline aldığı zarfı açtığında içinde bir davet kartı vardı. "Bu ne?" Dedi, Mert'e sorarak. "Şahinbey'lerin daveti var bu gece, hâliyle bizi de çağırıyorlar." Miran elinde ki zarfı masaya attığında sıkıntılı bir nefes verdi. "Gitmek zorunda mıyız?"
"Bilmem," dedi Mert ellerini açarak. "Adamlar bizim hisse ortağımız. Defalarca yemek davetlerinde beraberdik, diğer davetlerde beraberdik. sence gitmek zorunda mıyız?" Miran elimi tutarak nabzımı okşamaya başladığında aslında sakin olmak için yaptığını biliyordum. "Akşam saat sekizde. Karahanlı otelinde. Ayak üstü gider biraz görünür geri geliriz. Tabii sizin konforunuz bozulmayacaksa!" En sonunda bize lafını attığında Miran ve ben ona ters ters bakmaya başladık. "Bozulacak, bizim konforumuz bozulacak. Sana giren çıkan ne ben da onu anlamadım!" Miran sinirlenirken istemeden de olsa elimi sıkıyordu. "Kardeşim, küflendiniz evde, KÜF-LEN-Dİ-NİZ! bahçeye bile çıkmıyorsunuz. Çalışanları da kovmuşsunuz zaten onu söylemiyorum bile!" Ceketini indirip yanında ki koltuğa fırlattı. "Şirkete gelmiyorsun! Toplantılara gelmiyorsun! Bütün yükü omzuma yüklemişsin kendin de burada keyif çatıyorsun, ohh! Mert eşek zaten. Yapar o, ne olursa olsun yapar!" Masaya uzanıp pizza kutusunu alacakken Miran eline vurup onu durdurdu. "Bizim bu, git kendine al!" Mert'in söyledikleri hiçte umrunda değilmiş gibi pizza kutusunu kucağıma bıraktı.
"Lan daha ne yiyeceksiniz siz!" Hayretle bağırdığında eliyle boş kutuları gösteriyordu. "Doyumsuzlar! Bir beni yemediğiniz kalmış! Ver kız bunu bana." Elimden çekip aldığı kutuyla koltuğuna otururken Miran'ı kolundan tutup almaması için durdurdum. "Alsın Miran, doyduk hem biz." Sabır çekerek elimin üstüne öpücük bıraktığında Mert iştahlı bir şekilde pizzayı gömmeye başladı.
"Hazırlan istersen sen, geç olmadan çıkalım." Saatine baktıktan sonra bana döndüğünde ister istemez şaşırmıştım. "Ben de mi geleceğim?"
"Seni bir daha yalnız bırakabileceğimi düşünmüyorum bebeğim," son yaşadığımız havuz olayından sonra ciddi anlamda korkmuştu. Sırf bunun için havzu boşaltmış, bir daha doldurtmamıştı. "Hadi," dediğinde bu sefer başımı sallayıp ayağa kalktım. Üzerimde ki eşofman takımıyla aslında gayette rahattım. Bunun için gitmekte pek kararlı değildim. "Yengeciğim." Mert'in seslenmesiyle durdum. "Şu sevgilini de çağırır mısın, beni yalnız bıraksın." Yerime geçip kumandayı eline almıştı ve Miran adeta burnundan soluyordu. Ayaklarını sehpaya uzatarak üst üste attı ve kolasından büyük bir yudum aldı. "Ne bakıyorsun abiciğim? Siz keyif yaparken iyidi de ben yapınca mı kötü oluyor?"
"Sabır, ya sabır!" Diyerek ayağa kalktı ve yanıma ulaşır ulaşmaz beni patates çuvalı gibi omzuna aldı. Çığlık atmam saniyesini bulurken merdivenlere yönelmiş, odasının yolunu tutmuştu. "Miran!" Odasına girdiğinde kapıyı kapattı. "İki gram bir şey yedik, hepsini çıkaracağım şimdi! İndir beni!" Yatağın üzerine indirirken dengemi kaybedip düştüm ve yüzüm yastığa yapıştı. "hayvan herif, hayvan!" Saçımı yüzümden çekip doğrulurken kendisi ne ara aldığını bilmediğim telefonunu eline almış bir şeyler yazıyordu. "Ne yapıyorsun?" Diye sorduğumda omuz silkip telefonu kapattı ve onu da yatağa fırlattı. Galiba bu adamın fırlatmayla bir sorunu vardı. "Bebeğim." Yatağa geldi ve dudaklarıma yapıştı. Kendimi birden altında bulduğumda artık hızı baş döndürüyordu. "hiç gitmek istemiyorum, seninle şu yataktan hiç çıkmak istemiyorum." Burnunu burnuma sürttüğünde küçük bir öpücük bırakmıştı. "Ama gitmeniz lazımmış," dediğimde yanağımı dişlerinin arasına almıştı ama ısırmıyordu. "Gitmemiz lazımmış, evet." Dediğinde söylediğinin aksine aklı tamamen başka bir yerdeydi. Eşofman üstümün fermuarını açtıkta açığa çıkan tenime öpücükler bırakıyordu. "Miran, dur." Kısa kısa öpücüklerinin altında büyüyen şehvetin altında yatan duygu aşktı.
Gözlerime yalvarırcasına bakarken yutkunmadan edememişti. "Ulan," sinirle elini yatağa vurdu. "Davetini de yemeğini de.... Sırası mıydı şimdi." Altından kalkmaya çaltıştığımda kendini yana bıraktı. "Gitmen gerek ama,"
"Seninle de olmam gerek ama," alttan alttan bakarken çok tatlı gelmişti gözüme. "Hadi kalk da hazırlan hadi, nazın sırası değil."
"Peki, ama akşam bunun hıncını senden çıkaracağım Deniz hanım." Yanağıma sert bir öpücük bıraktığında ayağa kalktı ve giyinme odasına geçti. Arkasından bende geçtiğimde üzerinde ki tişörtü indirmiş eline aldığı takım gömleğini giyiniyordu. Bu sabah duş aldığımız için bir daha yapmaya gerek duymamıştı. (Opsiyonel)
"Siyah mı giyeceksin?" Elinde ki gömleği süzdü. "Evet, güzel olmaz mı."
"Hayır, olmaz." Dediğimde siyahın ona ne kadar çok yakıştığını bir tek ben bilmek istiyordum. "Nasıl yani? Hep giydiklerimden ama..."
"Evet, hep giydiklerinden, biliyorum ama siyah giyme. Başka bir renk giy," gözlerim dolabını bulduğunda sadece iki renkle karşılaştım. "Kocaman dolapta sadece siyah ve beyaz gömleğin mi var senin?" Hayretle kendisine döndüm. "Genellikle bunları tercih ettiğim için evet, bunlar tek var."
Hızla gömleklerin arasında başka bir renk ararken elime koyu petrol mavisi bir gömlek geçti. "Bak, bunu giy." Elimde tuttuğum gömleğe tereddütle bakarken, "Emin misin?" Diyerek soru sordu. "Başımı aşağı yukarı hızla salladım. "Evet, giy bunu." İnşallah siyahın yakıştığı kadar üstüne yakışmazdı. Yoksa fena çuvallardım.
"Peki," elimden aldığı gömleği üzerine geçirdiğinde paytak gözlerle onu izliyordum. "Bakıyorum da, gözlerini üzerimden hiç alamıyorsun." Gülümsemem duruldu. "ne alaka?" Dediğimde kendime gelme amacıyla boğazımı temizledim. "Ne münasebet," saçlarımı düzelttim. "Neyse, giyin sen. Ben odadayım." Gülmesini umursamadan yanından ayrıldığımda yanaklarıma bir ateş düşmüştü. Utanmış olabilirdim ama onun bunu bilmesine hiç gerek yoktu.
Ben ne giyeceğimi düşünürken yanımda hiçbir kıyafetimin olmadığını fark ettim. Üzerimde ki pijamalar bile Lal'e aitti. Lal'i çok nadir görüyordum. O günden sonra birbirimize pekte iyi yaklaşamadık. Sırf birbirimize görünmeyelim diye abisinin yerine şirkete gider olmuştu.
Acaba onun odasından bir elbise baksamıydım kendime? Miran giyinme odasından çıkarken elinde siyah bir gamboç vardı. Üzerine giydikleri gözlerimi alırken giydiği takım elbise onu bir hayli yakışıklı yapmıştı. "E, bu siyahtan daha çok yakıştı sana," dediğimde tamamen kıskançlık akıyordu sesimden.
Otuz iki diş sırıtırken gamboçu yatağa bıraktı ve elimi tuttu. "Kocan çok yakışıklı bebeğim, kumaşın ne suçu var bunda." Kendisini hep kocam gibi andırmasına alışmıştım artık. Gözlerimi ondan alamazken dumura uğramayı beklemiyordum.
"Cidden ama, şimdi tüm karıların gözü senin üzerinde olacak!"
"Onların gözü istediği kadar üzerimde olsun, benim gözlerim senden başkasına bakmadığı sürece hiç kimse bir şey yapamaz." Gamboçu işaret ettiğinde gözlerimi ona çevirdim. "Bunu giymeni istiyorum." Fermuarını açtığında içinden çıkardığı kan kırmızı elbiseyi eline aldı. Hayranlıkla baktığım elbiseyi ellerimin arasına bıraktı. "Annemden sonra kimsenin giymesine izin vermedim. Lal'e bile. Ama senin üstünde görmek istiyorum."
"Ama-"
"Bebeğim," dudaklarıma anlamlı bir öpücük bıraktı. "Lütfen, beni kırma. Giy bunu. Eminim ki senin üzerinde daha da anlam bulacak benim için." Gözlerimi kırpıştırdım. Sesim çıkmazken elimde ki elbisenin ağırlığını nasıl taşıyacağımın düşüncesi çoktan içimde yer bulmuştu. "Hadi," diyerek beni az önce çıktığı odaya yöneltti. Adımlarım gitmek istemezken Miran beni zorluyordu. Odanın kapısı yoktu ama kalın bir perdesi vardı. Beni odaya itip perdeyi çektiğinde öylece kalmıştım yerimde.
"Geç kalmayalım güzelim. Hadi hızlı ol." Yutkunarak elbiseyi incitmeden giyinmeye başladım. Üzerimde ki pijamaları indirip onu giymeye başladığımda eteğinde ki derin ve uzun yırtmacı yeni fark etmiştim. Aynadan kendime bakarken adeta üzerime dikilmiş gibi olan elbise nefesimi kesmişti.
"Çok güzel..." Diyerek etrafımda turladım.

Üzerime giydiğim kırmızı saten elbisenin askısında gül detayı vardı. Perdenin arkasından yanaklarım al al çıkarken, gözlerimin buluştuğu gözlerde ki hayranlığı görebiliyordum. Uzun yırtmacından açığa çıkan bacağımı biraz fazla incelemiş olacak ki boğazını temizleyerek kendine geldi. "Nasılım?" Diye sorduğumda soruya "fevkaladesin yavrum." Diyerek yanıma geldi ve elimden tuttu. beni kendi etrafımda döndürürken tekrar yüz yüze geldik. sıcacık eli belimde yerini bulmuştu. Başını eğerek yüzünü boynuma yakın tuttu. "Güllü dibâ giydin amma," bıraktığı öpücüğün ardından başını kaldırdığında göz göze geldik.
"Korkarım âzâr eder; Nazeninim sâye-i hâr-ı gûl-u diba seni."
Anlamasam da onun dudaklarından çıkan her bir söze içim gidiyordu. Ne dediğini merak eder gibi bakmıştım.
"ipek kumaşından, gül desenli bir elbise
giymişsin de güzelim; korkuyorum o
kumaşın üstündeki gülün dikeninin
gölgesi seni incitecek."
İçimin eriyip eriyip gittiği bu adam ayaklarımı yerden kesiyordu. Dudaklarıma narin bir öpücük bırakırken gözlerimi kapatmadan edememiştim. "Şu davet olmasaydı," dediğinde nefesini boynuma üfledi. "Ben sana ne yapacağımı bilirdim de." Nefesini verdiği yerden öptü. "Gitmemiz gerek." Usulca gülümsediğimde yatağın üzerinde olan makyaj eşyalarını işaret etti. "Lal'in onlar. Kullanabilirsin. Geç oldu, çıkalım hemen." Başımı salladığımda yanağıma bıraktığı öpücüğün ardından odadan ayrıldı. Alık bşr ifadeyle kalırken şakşın ördek gibi hissediyordum kendimi. Yatağın hemen kenarında gördüğüm topukluları elime aldığımda ayak numaramla aynısı olduğunu fark etmiştim. Siyah parlak bir stiletto, altı ise elbisemin renginde kırmızıydı. Ayağıma giydiğimde hiçte sıkmamış, rahat bir şeydi.
Hızlıca makyaj eşyalarını alıp aynanın karşısında durduğumda ilk önce gözlerimden başlayarak yüzüme kremleri sürmeye başladım. Saçlarımı tarayarak kabarttım ve bir tarafı fazla alarak diğer tarafıma atmıştım. Bağlanmayacak kadar kısa değildi ama açık bırakmak istiyordum.
Kendimi hazır hissettiğimde odadan çıkmak için kapıya yöneldim. Son anda unuttuğum şeyle geri dönerken aynanın önünden aldığım parfümü üzerime boca ettim. Tekrardan hızlıca odadan ayrılırken merdivenlerin başında duran Miran'ı fark ettim.
Yanına ulaşır ulaşmaz dudaklarıma yapıştığında olan sürdüğüm kırmızı ruja olmuştu. Ayrılırken dudaklarına inen bakışlarımla gülmemi tutamamıştım. "Çok güzel olmuşsun." Parlayan gözlerle bakarken, "sende çok güzel olmuşsun." Dedim. "Rujun özellikle takımına uyum sağlamış."
"Ne ruju?" Dediğinde dudaklarını işaret ettim. "Dudaklarına sürdüğün ruj." Parmağını dudağına sürdüğünde bulaşan boyaya, ardından da benim dudaklarıma baktı. "Hmmm." Dediğinde dilini dudaklarında gezdirdi. "Ben tam emin olamadım şuan bu renkten, bir daha mı baksam?" Tam eğilip öpeceği sıra başımı geri çektim. "Makyajımı bozacaksın Miran, dur lütfen." Yutkunarak yerinde kalırken başını salladı. "Tamam," dedi çatallaşmış sesiyle. Koluna girmem için uzattığında onunda saçlarını taradığını fark etmiştim. Girdiğim koluyla merdivenlerden inerken topuklulardan düşmem an meselesiydi. Hem heyecanlı hemde çok stresliydim. Salona indiğimizde Mert'i gördük. Üzerinde jilet gibi duran siyah bir takım varken o da bizi süzüp ıslık çalmıştı. "Yılın çifti, ortalığı ateşe vere vere yürüyorlar. Hey maşallah be, ben de bir gün böyle takar mıyım koluma hatunumu acaba?"
Yanıma gelerek elimi tuttu ve beni etrafımda döndürdü. Miran onun tuttuğu eline vurduğunda boşta kalan elimi kendisi tuttu. "İnşallah kardeşim, inşallah sende bulursun hatununu."
"Amin, aamiinnn." Dediğinde sesindeki sitem değil, alaydı. "Kimbilir şimdi kimlerin gönlünü gül bahçesine çeviriyordur." Kendi dediğine sinirlenmiş olacak ki, "gönlünü siktiğimin pezevenkleri." Diyerek devam etti.
Miran elimi sıkıca tutarken evden ayrıldık ve onun arabasına bindik. Korumanın biri arabayı sürmeye başladığında yırmacımdan açığa çıkan tenime elini yasladı. "Sen bana kızıyorsun yakışıklı olduğum için ama kendinden haberin yok herhalde," tenimi sıkıp sıkıp bırakırken ardı ardına yutkunuyordu. "Yapmasana Miran." Diğimde önde ki korumaya kaydı bakışlarım. Hiçbir şekilde önüne bakmaktan taviz vermeyen koruma burada yok gibiydi. "Onlar benim adamlarım, eğer sana yanlışlıkla dahi bakar olurlarsa başlarına gelecekleri biliyorlar. Ondan dolayı telaş etme sevgili sevgilim. Seni benden başka kimse rahatsız edemez." Gülümseyerek çenesine küçük bir öpücük bıraktım. "Keşke beni hep sen rahatsız etsen." Sakallı yüzünde parmaklarımı gezdirirken parmaklarımı tuttu. "Tehlikeli dokunuşlar yapıyorsun bebeğim, istersen yapma." Dediğinde gülmemek için dudaklarımı ısırdım.
Arkama yaslandığımda sıkı bir nefes verdiğini işittim. Yarım saatlik yolculuğun ardından büyük bir otelin önünde durduğumuzda Miran benden önce inerek arabanın arkasından dolaştı. Kapımı açıp inmemi beklerken indim ve koluna girdim. Önünü kapatırken Mert de yanımıza ulaşmıştı.
Ağır adımlarla otele giriş yaparken asansöre binmiştik. Aşağı katta durdurğumuzda büyük kalabalık salona girdik. Anında bütün gözler üstümüze tırmanırken, kısa bir an tereddüte kapıldım. "Sakin ol bebeğim, kendini bana bırak." İster istemez gerilirken Miran orta yaşlı bir adamın yanına doğru adımlarımızı çevirdi.
"Ooo, işte Harun oğlu Miran da buradaymış." Adam kollarını açarak Miran'ı kendine çekerken sıkıca sarıldılar. Bi'adım geriye giderken Mert'de yanımıza gelmişti. "Nasılsın Karahanlı." Dediğinde otelin isminden de anlamak zor olmayacağı gibi adam buranın sahibiydi. "iyiyim oğul, seni görünce daha bir iyi olduk." Aralarında ki sohbet ilerlerken yaşlı adamın gözleri beni buldu. "Hanım kızımız da kim?" Hanım da pek bir hanım dı zaten.
"Karım." Diyerek beni tanıtan Miran ile şokla yerimde kaldım. Mert içtiği alkolü püskürtürken şiddetle öksürmeye başladı. Eli sırtıma yerleştiğinde beni kendine çeken adama ikimiz de şokla bakıyorduk.
"Evlendin mi oğlum, ne ara?" Adam da şaşırmış olcak ki Miran mütevazı bir gülümseme bahşetti. "Müstakbel karım." Dedi, düzeltir gibi. "Evlenmedim ama çok yakında inşallah," şaşkınlığıma şaşkınlık eklenirken adama merhaba demeyi bile unutmuştum.
"Memnun oldum, ben İsmet karahanlı." Uzattığı elini sadece parmaklarımla tutarken zoraki bir gülümseme yüzümde kendini belli etti. "Memnun oldum, Deniz bende." başını salladığında tokalaşmamızı sonlandırdık. Başka adamların çağırmasıyla yanımızdan ayrılırken hayretle Miran'a döndüm. "Karım mı?" Rahat bir tavırla önünde ki bardaktan bir yudum alkol aldı. "evet, karım." Sert bir mizaç takınırken Mert başını sağa sola sallamaya başladı. "Yuh!" Dediğinde ağzında ki kurabiye parçaları fırlamıştı. "Sana diyecek bir şey bulamıyorum. Vallahi billahi sana diyecek bir şey bulamıyorum."
Miran'ın da sanki çok umrundaymış gibi omuz silkti. "ulan adam şok oldu lan, evlendin sandı. Sevgilim desen olmaz mı yani? Ne diye karım diyerek altını çiziyorsun illa?"
"Karım çünkü." Dediğinde tekrar umursamaz tavrını takınmıştı. Yanağıma sert bir öpücük bırakırken göz kırpması da peşinden gelmişti. "Milletin içinde." Gözlerini pörtleterek hayretle çıkıştı. "Ben sizden değilim. Sizi tanımıyorum." Diyerek yanımızdan ayrılırken iki eline de iki bardak viski almıştı. "Gidin ne haliniz varsa görün, yürüyen libidolar!" Son dediğine kendimi tutamayıp güldüğümde Miran öylece gülmemi seyretti.
"Bunca milletin içinde böyle güzel gülersen, eve katil olmadan gitmem imkansız." Yüzümde ki gülüş soğuduğunda anında ifadesi değişti. "Bu bir şaka değil bebeğim."
"Miran!" Kolunu çimcirdiğimde sahte bir acıyla yüzünü buruşturdu.
Davetlilerle tanışıp merhabalaşırken aşırı sıkıcı bu ortamdan artık gitmek istiyordum. Miran her gelenin eline gidip selam verirken beni karısı olarak tanıtmaktan vazgeçmiyordu.
Bazıları alkol içip bahçeye çıkıyordu, bazıları dans ediyordu, bazıları ise sohbet ediyordu. Miran en sonunda elimi tutup bizi boş bir masaya getirirken sandalyeyi otumam için çekti. Nezaket dolu davranışından sonra kendisi de oturduğunda ayakta durmaktan yorulduğumu fark etmiştim. "Sıkıldın mı?"
"Biraz." Dediğimde kendisi de sıkıldığını belli ederek başını sallamıştı. "Gideriz birazdan." Sözünü bitirdiğinde yanına başka bir adam geldiğinde başkasıyla tanıştıracağını söyleyerek ayağa kalktı. Gelmeyeceğim için yerimde kalırken onu arkasından izlemek durumunda kalmıştım.
Yanımda ki sandalye çekilirken başka bir adamın oturmasını beklemiyordum. "Merhaba." Dediğinde muhatabı bendim. "Merhaba." Yanıma gelmesinden kesinlikle hoşnut değildim. "Nasılsınız Deniz hanım?" İsmimle hitap etmesi kaşlarımı havalandırırken kendisi gülümsemişti. Ensesinde ki saçlarını tıraş etmiş,sakalsız bir yüzü vardı. Ensesinden boynuna doğru inen dövmeleri daha da uzanıyordu ama gömleğinin izin verdiği kadarıyla görebiliyordum. Hafif kaslı diyebileceğim fit bir vücudu vardı.
"Adımı nereden biliyorsunuz?" Dediğimde bizden bir hayli uzak olan Miran'ı işaret etti. "Karım, karım diyerek ortalarda geziyor. Öğrenmemiz pekte olağan dışı bir şey değil." Bakışlarım hiçte yumuşak değildi ve o bunun farkındaydı. "Ben Alaz, Alaz kurt." Dediğinde onu tanımam saniyelerimi almıştı. "Kocanız çocukluk arkadaşımdır." Kocam değildi sevgilimdi, ama şuan bunu dile getirmem yersizdi. "Çocukluk arkadaşınızı kurşunlatıyor musunuz siz."
"Aaa," dedi şaşkın bir ifadeyle. "küçük bir yanlış anlaşılma olmuş. O suikasti ben yapmadım. Her ne kadar babamı öldürmüş de olsa ben onun kılına zarar vermem." Kaşlarım imayla havalandığında kendisine inanmadığımı görmeliydi. "Ama sizin de hakkınızı yememek gerek. O silahı ustalıkla kullanmanıza hayran kaldım doğrusu." Gözlerimi devirdim. Bu sohbetin bir an önce bitmesini istiyordum. "Miran sizinle konuşmamı pek tasvip etmez. Lütfen gider misiniz?" Gülümemesi genişlerken komik bir şey demediğimi düşünüyordum. "Tekrar görüşeceğiz Deniz hanım." Baş selamı verip yanımdan ayrıldı. Ardından başka biri gelirken artık gerçekten bıkkınlıkla nefesimi vermiştim. "Hanımefendi," dediğinde oturmadan elini uzattı. "Bu dansı bana lütfeder misiniz acaba?" Kısa ama gıcık bir gülümseme takındım. "Hayır, eşimi bekliyorum."
"Lütfen," dediğinde ısrarla elini uzatmaya devam ediyordu. "Lütfen beni kırmayın."
"Eşimi bekliyorum, lütfen ısrar etmeyin!" Dediğimde Miran'ın neden gelmediğine bir küfür savurdum içimden. "Eğer benimle dans etmezsenin bunca insanın içerisinde son ses bağırırım." Sinirle baktığım adamı bağırmasza ben döverdim. "Eşim-"
"Lütfen benimle dans-"
"Sus, sus." Sesini yükselterek bağırdığında çoktan çoğu kişinin bakışlar bize dönmüştü. Bütün kararsızlığımla kalkarken elimi tuttu ve dans için salonun ortasına kadar geldik. "Bu yaptığınız hiç hoş değil, resmen sizinle dans etmem için zor durumda bırakıyorsunuz beni."
Miran her neredeyse orda kalsın istiyordum çünkü bu görüntüyü hiçbir şekilde açıklayamazdım ona. Korktuğum başıma geliyordu. Miran olduğumuz yere kırmızı görmüş boğa gibi gözlerinden ateş çıkara çıkara gelirken korkuyla elimi adamın elinden çekmek istedim ama bırakmadı. "Tamam yeter be adam, bırak elimi." Sertçe elimi elinden çekip aramıza mesafe koydum. "Ne yani bu kadar kısa mı-" Miran adamı omzundan tutup kendine çevirirken yüzüne yumruğu indirmesi pekte geç sürmemişti. "Lan sen benim karımla ne hakla dans edersin lan!" Çığlık çığlığa kaçışan insanların aksine aşırı sakin bir tavırla onları izliyordum, çünkü bu kısa sürede miranı tanımıştım. Hatta bir gün kahvaltı için dışarı çıktığımızda yine karakolluk olmuş, zor bela evimize gelmiştik. Yani ben bu hikayenin yabancısı değildim. Mert bir yerden çıkıp koşa koşa gelirken bir kaç kişi de onları ayırmaya çalışıyordu ama Miranın sinirini şuan hiç bir şey ne dindirebilir, ne de durdurabilirdi.
Adamın yüzüne ardı ardına yumruk atarken eli kanlar içinde kalmıştı. E, hâliyle adamın bebek gibi olan yüzüde epey bir dağılmıştı.
Boş bir masaya geçip oturdum ve bulduğum bardaktaki viskiyi yudumlamaya başladım.
Mert ve üç heybetli kişi yine de Miran'ın elinden adamı alamamışlardı. Güvenlik görevlileri de gelirken artık ayırması gereken kişi benmişim gibi hissettim. Viskiyi bitirip ayağa kalktım ve Miran'ı ayırmaya çalışan adamların içinden geçip Miran'ın kolunu tuttum. "Miran! Dur artık adam öldü. Miran!" Gözü dönmüşten de beterdi şuan.
Durmadı. Baygın argın yatan adamın yüzüne indirdiği yumrukların hatti hesabı yoktu. "Kocam! Kocacığım dur artık, dur." Nefes nefese dururken Mert onu adamın üstünden çekti. Gözleri gözlerime değdiğinde yeni fark ediyormuş gibi gülümsedi. "Karım, karıcığım." Sanki az önce sinirden gözü dönen o değilmiş gibi sakinleşirken kolunu Mert'in elinden çekti ve beni göğsüne çekti. "Kocacığım mı dedin sen?"
"Senin ben amına koyayım Miro!" Mert hakırırcasına bağırırken polisin siren sesleri çok geçmeden kulaklarımıza ilişmişti. Ambulans çoktan gelmiş adamı hastaneye kaldırmışlardı. "Kocan seni yer," saçlarımı derince koklayıp öperken nefes nefeseydi. "Ne yaptığının farkında mısın?"
"O, orospu çocuğu sana dokunmadan önce düşünecekti bunu!" Bir viski bardağı tek yudumda bitirirken ceketini indirdi ve gömleğinin ilk üç düğmesini açarak nefesini verdi. Gözüme aşırı çekici gelirken onu yatağa atmak istiyordum. Ve bu ahlaksız teklifi ona sunmaktan hiç utanmıyordum. "Çok seksi görünüyorsun şuan," dediğimde dudaklarını ısırıp oturduğu yere beni de çekti. Kucağına oturdum sırada Uzun yırtmacımdan ortaya çıkan bacağımı baş parmağıyla okşamaya
başladığında içimin titrediğini hissediyordum.
Tüylerim diken diken olurken bir an yutkunamadım."Kıpırdama." Değdiğinde sesi o kadar çatallaşmış çıkmıştı ki, ne yapacağımı
bilemeyerek yerimde sabit kalmaya çalıştım. Başını gerdanıma yaslayıp soluk soluğa gözlerini kapattı. "Kıpırdama Deniz, canının iyiliği için kıpırdama, yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim." Eli bacağımı sıkmaya Başladığında, karnımda tatlı bir his belirmişti. "Daha ne yapacaksın Miran, adam ölmediyse bile yaşayacak hali kalmadı artık." Polisler silahlarını bize doğrultup salona girerken ikimiz de hiçbir şey yokmuş gibi oturduğumuz yerde bir birimizi süzüyorduk. "Bu gömlek seni ne kadar çekici gösteriyor bilemezsin." Arsızca gülümserken bir sigara yaktı ve zaten dağılmış olan saçlarını bir daha dağıttı. "eve geçtiğimizde hatırlat, bu elbiseyi üzerinde yırtmak istiyorum." Bu sefer arsızca gülümseyen bendim. "Unutacağını düşünmüyorum." İçine derin bir nefes çekerken kısılan gözleriyle başını sallamaktan geri kaçınmadı.
Ve sonumuz nezarethane....
"Allah belamı versin!" Mert deli danalar gibi bir oraya bir buraya dönerken kendine beddua okumaktan zevk alıyor gibiydi. "Size o mektubu getiren elimi sikeyim!"
Miran ve Mert karşımda ki parmaklıkların arkasındayken bende onların karşısında tutuluyordum. Üzerimde Miran'a ait ceket varken kendimi onun kokusunda huzurlu buluyordum. "Size gelin diyen dilimi sikeyim!" Parmaklıklara tekme atacağı sırada tutturamadı ve ayağı boşluğa girdiğinde acıyla haykırdı. "Allah'ım al canımı ne olur al! Şuan tam sırası, al artık!"
Miran durmadan gözlerime bakarak sigarasını dumanlıyordu. Sigaraya izin yoktu ama adam mafyaydı ve kimseyi umursamıyordu.
"Öleyim Yarabbi! Öleyim ben! Ne diye yaşıyorum ben bu delilerin içinde!"
Bugün zaten bırakmazlardı bizi ondan dolayı Miran ve benim üstümde ki rahatlık ne kadar fazlaysa Mert'te tam tersiydi. "Oooğğğffff!" Demire başını vururken en son Miran'ın elinde kalacaktı ama neyse.
Neyseeeee bebikolarım. Hadi yıldıza basın ve yorum yapın gardaşlarımmmmmm🌹🌹🌹❣️
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
2.72k Okunma |
144 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |