@ben1deniz
|
Öncelikle beni takip ederek destek verirseniz çok sevinirim sevgili okurlar.
Birde beğenip yorum yaparsanız çok mutlu olurumm
🌹🥰
Miran kotan
Tarih- yıllar öncesi...
"Çıkarın çocuğu buradan!" Babamın sesini duyuyordum. Yanına gitmek istedim ama bana engel olmuştu biri. Etrafta silah sesleri yankılanıyordu. Kız kardeşimin elini bırakmamak adına sıkıca tutuyordum. Hızlı adımlarla yanımıza ulaşan adamlardan biri kız kardeşim ve beni olduğumuz yerden uzaklaştırıyordu. bahçede bulunan arabalardan birine bindiğimizde bizi getiren adam hızla çalıştırıp bizi uzaklaştırmaya başladı. Kardeşimin küçük bedeni titrerken kendimi ona sıkıca sarılırken buldum.
"Ağlama lal, geçecek hepsi." Adı gibi lal olan kızın derin okyanus gözlerine baktım. "Korkuyorum." İşaret diliyle konuşurken elini tutup öptüm. "Korkma, abin yanında." Saçlarına da kısa bir öpücük bırakırken arabayı süren adama kaydı gözlerim.
Babamın adamlarından değildi, emindim. Kaçırıyordu bizi, ve ben kardeşim korkmasın diye susmak zorunda kalarak önüme döndüm.
Küçük kızın abisi yanındaydı, peki benim yanımda kim vardı?
Araba yarım saatin ardından büyük bir hangar da durdu. Lal bana daha sıkı sarılınca adamın açtığı kapıdan tekrar gözlerine baktım. "Sakin ol, babam bizi kurtaracak. Sakin ol." Islanmış yanaklarını sildim. "İnin!" Adamın emrine uyarak lal'in elini bırakmadan arabadan indim. Lal hemen peşi sıra arkamdan inerken ayakta durmada zorlandığını görüyordum. "Korkma kardeşim!" Lal çok korkuyordu ve ben bir gün herkesten bunun acısını çıkaracaktım!
Hangar dan içeriye girdiğimizde adam bizi hemen bir sandalyeye oturtup bağlamaya başladı. "Dokunma lan kardeşime!" Ne kadar çabalasam da lal'e dokunmasına engel olamadım. İçim gidiyordu, içim parçalanıyordu.
Annemden kalan emanete sahip çıkamamak beni paramparça ediyordu.
"Lal, korkma kardeşim. Babam bizi kurtaracak!" Durmadan ağlıyordu. Başını sallayarak beni onaylasada korktuğunu biliyordum.
"Bırak lan bizi! Babam bizim yokluğumuzu fark etmeyecek mi sanıyorsun! O zaman bizi bulduğunda seni hiç acımadan öldürecek biliyorsun değil mi!" Tam yanıma gelerek çenemi tuttu ve yüzünü yüzüme yakınlaştırdı. "Bana bak velet! Yaşına göre sesin fazla çıkıyor! Keserim o dilini!" Yüzümü geri itip çekildiğinde telefonu çalmıştı.
Ceketinin cebinden çıkardığı telefonu kulağına yasladı. Biraz dinledikten sonra gözleri lal'e kaydığında bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Telefonu kapatıp tekrar cebine attığında lal'e doğru adım attı. "Sakın! Kardeşime dokunma sakın!" Yerimde çabalamaya çalışıyordum ama beni o kadar sıkı bağlamıştı ki canım acıyordu. "Kardeşime dokun-" sözümü yüzüme indirdiği tokat kesmişti.
"Kes lan sesini!" Lal'in ipini çözdü. "Karşıma kardeşime beni al ne yapacaksan bana yap! Dokunma ona!" Lal elinden kurtulmaya çalışıyordu ama zayıf bedeni ona karşı gelemezdi. "Dur ulan, dur dedim sana!" Lal'e tokat attı. Bana bin defa vursaydı da lal'e dokunmasaydı.
"Karışma lan kardeşime! DOKUNMA ONA! LAL KORKMA LAL!" Saçından tutup hangarda bulunan başka bir odaya zorla götürdü.
"LAL! KARIŞMA LAN KARDEŞİME! LAL KORKMA!" Aklımda kötü seneryolar dolaşırken kardeşime dokunmamasını umdum. "LAL!" Tüm sesim boş hangarda yankılanırken hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. "KİMSE YOK MU LAN! KARDEŞİM! LAL!" Lal'im benim. Dilsiz kardeşim. Canı acıyordu belki de şuan. Sesi gelmiyordu. Nasıl dayanıyordu. "KARDEŞİMİ BIRAK LAN! BENİ AL! NE YAPACAKSAN BANA YAP!" hâlâ bir umut çırpınıyordum. Belki benim dokunmaya kıyamadığım kardeşimi bırakırdı. "BABA!" bağırışlarım yanıtsız kalıyordu ve ben gittikçe kahroluyordum.
"Anne...anne koruyamadım anne kardeşimi!" Adamın pis sesini duyabiliyordum. Keşke duymasaydım. Keşke ben lal olsaydım. Keşke sağır olsaydım. Keşke hiç olmasaydım da bunları hiç yaşamasaydık.
"LAL!" bağırmalarım çaresizdi. "LAL AFFET BENİ NE OLURSUN LAL! KİMSE YOK MU LAN KİMSE YOK MU! YARDIM EDİN!" kimse yoktu. Bugün bu hangar bana mezar olsun istedim. "KİMSE YOK MU! YARDIM EDİN LAN YARDIM EDİN!" hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.
"LAN ŞEREFSİZ ADİ! NE YAPTIN LAN KARDEŞİME! SENİ KENDİ ELLERİMLE ÖLDÜRECEĞİM LAN!" Odadan çıkıp yanıma kadar sakin bir şekilde geldi. "Kardeşinin tadına baktım velet! Ne yapacaksın?" Kanım dondu. Aklım durdu.
"Nasıl kıydın lan ona! Daha küçük bir çocuk lan o! Daha küçük lan! Nasıl kıydın adi şerefsiz!" Yüzüne tükürdüğümde anında yüzüme tokatı indirmişti. "Sana sesin çok çıkıyor dedim değil mi!" Bir tokat daha attı. Lal'in canı daha çok yanmıştır şimdi. Keşke beni sabaha kadar dövselerdi de lal'e,lal'ime dokunmasalardı. "Kardeşime yaptığını yanına bırakmayacağım! Umarım seninde bir kızın olurda aynısını yaşar!"
"Kes lan sesini!" Yüzüme bir tokat daha attı. Polisin siren sesleri duyulunca panik yaptı. "Hassiktir!" Diyerek hemen hangardan çıkıp kaçmaya başladı. Bunu onun yanına bırakmayacaktım.
Ağlamam bir an olsun durmuyordu. Lal'in ağlamasını duyabiliyordum. "Lal..." Dedim sesim titreye titreye, içim titreye titreye. "Özür dilerim kardeşim. Seni koruyamadığım için özür dilerim..." Babam ve polisler hangara girdiklerinde babam koşar adımlarla yanıma geldi. "Babam..." Dediğinde ellerimde ki ipleri çözüyordu. "Geldim babacım..."
"Baba... Lal..." Dediğimde önüme gelerek diz çöktü. "Nerde kardeşin... Söyle bana oğlum." Odaya doğru bakıp tekrar ağlamaya başladım. "Baba Lal...baba." yutkundu. Kaskatı kesildi.
Anladı.
Öpmeye, sarılmaya kıyamadığı kızının başına geleni acı bir şekilde anladı...
İplerden kurtulup ayağa kalktım. Babam donmuş vaziyette kalırken ben onu öyle bırakıp odaya doğru adımladım.
Yerde iki büklüm olmuş kıza baktım. Elbiseleriyle üstünü örtmeye çalışıyor, sessizce adına yakışır şekilde ağlıyordu. "Lal'im" dediğimde yanına çökmüş, göz hizasına gelmiştim. Donuk, hissiz ve bir o kadar acıyla bakan gözleri beni buldu.
Gülümsedi. Ölmek istedim. O acıyla gülümserken ben ölmek istedim.
"Eve gittiğimizde oyuncaklarımı bahçeye çıkarıp oynamak istiyorum. Benimle oynarsın değil mi?" Titreyen elini izledim. Başımı sallayarak elini tuttum. "Oynarız tabii, ama önce eve gidelim olur mu?" Polislerden biri battaniye getirip üzerini örttüğünde onun dokunmasına izin vermeyerek kardeşime ayağa kalkması için yardım ettim.
"Haklısın, çok kirlendim. Önce temizlenmem gerek. Umarım annem kızmaz." İşaret diliyle dediğini anlamaya çalıştım. Bizim annemiz ölmüştü ve Lal bunu biliyordu. O an anladım ki Lal iyi değildi. Hem de hiç iyi değildi. Ayaklarından süzülen kanı görmemeye çalıştım. İçim gidiyordu. Elimden bir şey gelmemesi canımı yakıyordu.
Babam hâlâ yerinde öyle dururken başını kaldırıp kızına baktı. Ağlaması şiddetlendi. En son annem öldüğünde ağladığını görmüştüm, şimdi de burada. Birden ne olduğunu anlayamamıştım. Silahını çıkarıp şakağına yasladığında korkuyla yerimizde durduk. "Lal'im..." Sesi titriyordu. "Baba yapma! Hadi evimize gidelim." Beni duymamış gibi Lal'e bakıyordu. "Affet beni kızım..." Polisler silahını indirmesi için bağırırken birden kulaklarımızı silahın tiz sesi doldurdu. Bakmaması için lal'in başını göğsüme bastırdığımda olayın şokuyla dona kalmıştım.
"Baba..." Polisler hızlı bir şekilde bizi hangardan çıkarmaya çalışırken kulaklarımda ince bir ses kendini göstermişti. Lal kucağımda bayılınca kadın polislerden biri onu kucaklayıp arabaya aldı.
Beni başka bir arabaya aldıklarında şoka girmiş gibi yerimde kaskatı kesilmiştim.
Önce annem bizi terk etmişti. Şimdi de babam. Kimsesiz kalmıştık. Hem yetim hem öksüz.
Çocuktuk biz, bahçede top peşinde koşturmamız gerekmez miydi?
Çocuktuk biz, elimizde pamuk şekerler, lunaparkta eğlenmemiz gerekmez miydi?
Çocuktuk biz, anne ve babamızın koynunda uyuya kalmamız gerekmez miydi?
Tek başıma kalmıştım şu acımasız hayatta. Babam beni yalnız bırakırken ne düşünüyordu? Tek başına ne yaparlar dememiş miydi hiç? Hiç mi düşünmedi çocuk başına nasıl sırtlar bu kendinden büyük derdi diye? Nasıl unutur yaşananları? Nasıl kardeşine sahip çıkar, nasıl ağabeylik yapardı kardeşine? Büyükler neden hep küçük düşünürdü? Yoksa küçükler mi çok büyük düşünüyordu?
O an anladım ki ben artık 10 yaşında ki çocuk değildim, 30 yaşında ki adamın arkasından bıraktığı sorumlulukları sırtlamak zorunda kalan 10 yaşında bir adamdım.
🦋
Günümüz ...
"Abi!" Dedi Mert. Gözlerim gözlerini buldu. "Ne oldu? Nerden geliyorsun gece gece?" Karşıma,çimlere oturduğunda merakla gözlerime bakıyordu. "Abi? Çocukların gelmesini de istememişsin! Ya o gün ki gibi bir şey olsaydı! Seni takip edip öldürselerdi!"
Pozisyonumu bozup uzandığımda karanlıkta parlayan yıldızları görmüştüm. "Miran iyi misin lan?"
"İyiyim Mert. Deniz'i eve bırakıp geldim. Bir şey de olmadı telaş etme artık."
"Deniz kim?" Gözlerine bir an baktım. Sanki kaç tane Deniz tanıyorduk. "Seni getiren kız mı? Onun ne işi vardı ki burada."
"Anlattırma be oğlum, Zaten yorgunum." Başını uzanarak göz hizama getirdi. "O kızın ne işi vardı burada Miran? Tanımıyoruz, kim olduğunu bilmiyoruz! Ya içimize sızmaya çalışan bir ajansa? Nerden biliyorsun da getirdin onu eve?"
Yüzünü ittiğimde geri çekilmişti. "Saçmalama." Dediğimde yerimde doğrulup ayağa kalktım. "Saçmalama mı? Her gün içimize sızmaya çalışan onlarca insan yokmuş gibi bana saçmalama mı diyorsun?" Benimle ayağa kalktı. "Tamam, o gün bir tesadüfle karşına çıkmış seni kurtarmış olabilir ama o kadar. Fazlası olmasın Miran! Zaten teşkilat ensemizde vallahi bu sefer hiçbir şekilde kurtaramayız götümüzü!"
Sıkıntılı bir nefes verdim. "Her neyse! Zaten bir daha nerde karşıma çıkacak sanki? O yoluna ben yoluma! Evlendik sanki, gelmiş bana ne diyor!" Gözlerini devirip elini saçlarının arasına daldırdı. "Birde evlenin bıra! Şöyle ortalığa küçük insancıklar da salın, koştursunlar bahçede! Sende sabah işe akşam eve karının koynuna...ohh, Mert de sizi korur artık."
"Boş boş konuşma Mert!" Eve doğru yürümeye başladığımda arkamdan geldiğini fark ediyordum. Eve girip kapıyı yüzüne kapattım. "Yuh! Vallahi de billahi de yuh!" Kapının ardından sesi geliyordu ama ou takmadan kız kardeşimin odasına çıktım.
Kapıya iki defa tıklattım. "Lal, gelebilir miyim abiciğim?" Kapıyı açıp başımı hafif içeri geçirdim. Yatağında uzanmış olduğunu gördüğümde odaya tam anlamıyla girip kapıyı kapattım.
"Uyumadığını biliyorum güzelim." Yatağın kenarına oturup gözlerini açmasını bekledim. "Güzelim." Sapsarı saçlarına parmaklarımı daldırıp okşamaya başladım. Sonunda okyanus gözleri açıldığında ağlamaktan kızarmış olduğunu fark ettim. "Ağladın mı sen?" Burnunu çekti. Gözleri tekrar yaşla dolmuştu."Çok yorgunum abi... Ne kadar dinlensem de geçmiyor. Dayanamıyorum, gün geçtikçe yok oluyor gibiyim."
Gözlerim acıyla kapandı. Elini tutup tersine bir öpücük bıraktım. Yanına uzanıp sarı saçlarına yüzümü gömdüm. "Geçecek abim... Geçer. Neler geçmedi ki?"
"Hiçbir şey geçmedi abi, ne geçti ki?" Boğazıma bir yumru oturdu,yutkunamadım.
Lal'di o. anne ve babasının dilsiz kızıydı. mavi gözleri,sarı saçlarıyla bilinirdi. çok canı yanmıştı. ne ilaç geçirebildi acısını, ne de zaman... gülümsedi. tüm acılarına inat gülümsedi ama bilirdim ki o gülüşün altında ne acılar, ne hüzünler yatardı...
"Ama iyi ki sen varsın abi." Hafif doğrulup yanağımı öptüğünde içim titremişti. "Bir şeyler yapmak ister misin?" Diye sordum. Başını iki yana sallayarak gözlerini kapattı. "Sadece uyumak istiyorum."
"Peki." Tekrar saçlarını öpüp onu yanlız bırakmak adına odasından çıktım. kendi odamın terasına geçip bir içki şişesi açtım. Oturduğum koltukta yarı oturur pozisyona geldiğimde şişeyi kafama diktim. Babam geldi gözümün önüne. Sonra annem..sonra Lal.
Öylesine geçiyordu ömür... Merhaba demediği gibi, güle güle de demeden, geçiyordu...
Ey insan oğlu. Kaç defa mutlu oldun ömründe? Kaç defa kahkaha atarak içten güldün? Kaç kere aşık oldun... Kaç kere sevdin?
Kaç kere gerçek anlamda sevildiğini hissettin?
Ne oldu? Yaşamaya değdi mi bari? Bir gün ansızın gelecek olan ölüme hazır mısın bari?
Sormazlar mı insana, ne yaptın bunca zaman diye? Günahını,sevabını sormazlar mı? Niye yaşadın, onca zamanını nasıl çarçur ettin diye, sormazlar mı insana?
Anlamadığım şekilde aklıma kahve gözlerin sahibi kadın geldi. Spor odasında elimi tutuşu aklıma geldi.
Boğazımı temizleyerek gözlerimi kapattım, belki uyurum diye.
"Miran?"
"Hassiktir!" Birden doğrulup sağıma soluma hızla baktım. "Korkma oğlum, benim, annen." Tam karşımda durmuş olan kadına baktım. "Anne..." Sesimin titremesi korktuğumdan değildi. "Oğlum... Özlemedin mi anneni?" Yanıma doğru adımladı. "Sen gerçek değilsin!" Parmakları saçlarıma ulaştı. "Sakin ol oğlum." Boğazımda ki yumruyu gidermek adına yutkundum. "Anne..." Saçlarımın arasına tüy kadar hafif bir öpücük bıraktı. "Anne, çok özledim seni." Sarıldığım bedeni o kadar narindi ki, hemen kırılacak gibiydi.
"Ben de sizi çok özledim oğlum..." Gözlerimden bu anı bekliyormuşcasına yaşlar dökülüyordu. "Niye bıraktın bizi anne... Nasıl bırakırsın! Nasıl gidersiniz!"
"Böyle olması gerekiyordu oğlum."
"Hayır anne hayır! Böyle olması gerekmiyordu! Dayanamıyorum anne... Yapamıyorum... Lal, ben duygularımı bastıra biliyorum ama Lal yapamıyor anne... Nasıl dayanacak onca acıya?" Yanağımda dudaklarını hissettim. "Sen onun yanındasın ya, ben sana emanet ettim onu oğlum." Uzun saçlarını öpüp kokladım. İçime sokmak ister gibi sıkıca sarılıyordum ama yine gidecekti biliyordum.
"Anne gitme anne!" Yok oldu. Kollarımın arasında yok olup gitmişti. "Anne!" Terasın her bir karışına baktım. Yoktu, gitmişti. "Anne ne olur geri gel anne!"
Gelmedi. Sonsuza... Yıldızlara karıştı. Nefes almakta zorlanıyordum. Yüzümdeki ıslaklığı silerek ayağa kalktım.
İçim yanıyordu. Hiçbir suyun söndüremeyeceği bir yangındı bu...
Kendimi zar zor dışarı attım. Korumalar bir an yanıma gelmeye kalkıştı ama onları elimle durdurdum. Arabama binip gaza basmaya başladım. Hız yaptıkça kafamın dağılmasını istedim ama hiçbir şey kafamı dağıtamazdı şuan. Ani bir frenle durup arabadan indim. "Of!" Bağırmak istiyordum. Sesimi tüm sağırlara duyurmak istiyordum ama yapamadım. Bir sigara yakıp içmeye başladım. Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışıyordum. Sigaram bitti. İzmaritini yere atıp üstüne bastım. Sanki bana bunları yaşatan yerdeki izmaritmiş gibi sertçe bastım. Tüm hıncımı ondan almak ister gibi daha da ezdim.
Tekrar arabama binip nereye gittiğimi bilmeden sürmeye başladım.
Gece epey bir geç olmuştu. Her yer zifiri karanlık iken kendimi uçurumun kenarında buldum.
Evet uçurum...
Deniz'i aşağı attığım, sonrada kurtarıp eve götürdüğüm yerdeydim. Neden buraya geldiğimi bende bilmiyordum.
Arabamdan indiğimde ilerde ki karartıyı fark ettim. Dikkatlice baktığımda Deniz'in arabası olduğunu fark etmiştim. Daha saatler önce onu eve bıraktığıma emindim.
Yürüyerek arabanın yakınına geldim. Kapıyı açıp bindiğimde aynı anda alnımda bir soğukluk hissettim. Kıpırdamayı kestiğimde Işığı açtı ve soğukluğun silah olduğunu fark ettim. "Deniz...benim, Miran." Ağlamaktan kızarmış olan gözlerini kırpıştırdı. Arabanın içi ağır içki kokarken sarhoş olduğunu da fark etmiştim. "Miran..." Dediğinde sesi duyulmayacak kadar az çıkmıştı. "Ne işin var burada senin?" Silahını indirip önüne koydu. Asker kadındı o yüzden silaha şaşırmamıştım. "Asıl senin ne işin var burada?" Başını direksiyona yasladığında omuzlarını kaldırıp indirdi. "Sana ne?" Dediğinde kaşlarım havalandı. Camları açıp içerdeki kokunun gitmesini bekledim. "Sarhoş musun sen?" Başını kaldırıp geriye yasladığı koltuğuna uzandı. "Artık emin oldum, sen beni takip ediyorsun!" Parmağını sallıyordu ama gözleri bile kapalıydı. "Ne işin var burada Deniz? Saatler önce evine götürmedim mi seni?"
"Orası benim evim değil!" Bağırışıyla durakladım. Ağlamaya başlamıştı. "Benim evim yokmuş Miran." Doğrulup gözlerini sildi. "Benim hiçbir zaman evim olmamış orası!" Sarılmak istedim. Tüm acısını almak, göz yaşlarının hesabını sormak istedim. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu ve benim elimden hiçbir şey gelmiyordu. "Bıktım ya! Bıktım her şeyden, herkesten bıktım! Kocaman dünya bana dar geliyor ya!" Saçlarını arkasına atıp tekrar ıslanan yanaklarını sildi. Sadece izledim onu. Anlatsın istedim tüm derdini. İçi ferahlasın, iyi olsun istedim.
"Baba dediğim adam beni kullanmış hep bugüne kadar!" Kaşlarım havalandı. Nasıl?
"Of anne of! Hep o kadın yüzünden bu haldeyim ben!" Bir anne evladına nasıl bir kötülük yapmış olabilirdi ki?
"Deniz..."
"Sus Miran! Konuşma... Konuşma ki sende bir yara açma bana!" Yutkundum. Ben yara açmak için açmamıştım ki ağzımı?
Tekrar ağlaması şiddetlendiğinde tereddütle ensesinden tutup kendime çektim. Sanki bunu bekliyormuş gibi iyice sarıldığında istemeden de olsa saçlarını okşamaya başladım. "Dök içini, ağla..." Zaten hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Saçlarından gelen koku bana o kadar tanıdık gelmişti ki bir an anneme sarılır gibi hissettim.
Annemin kokusuydu bu. Uzun zaman sonra bu kokuyu solumak burnumun direğini sızlatmıştı. İstemsizce derin derin nefes alıp verirken kendime hakim olmaya çalışıyordum.
Ağlaması iç çekişlerine dönene kadar bırakmadım. Belimde ki eli ağır düşünce uyuduğunu fark etmiştim. Bırakmak istemedim. Öylece kalıp uyumasını izledim. Uzun koyu kahve saçları parmaklarımın arasında tel tel oluyordu. Daha rahat bir pozisyon aldığında istemsizce gülümsedim. Göğsümde ki başını dizlerime yasladı. "Saçlarımı okşar mısın?" Dediğini yaptım. Derin uykuya geçene kadar saçlarını okşayıp durdum.
Tüm derdini ben almak istedim... Ağlamasın istiyordum. Hiçbir kadın ağlamasın, hele de benim tanıdığım kadınlar hiç ağlamasın istiyordum. Deniz'in telefonu çaldığında irkilerek uyandı. Cebinden çıkardığı telefonu kulağına yasladığında yutkundu ve o yutkunuş sesini duyabilmiştim. "Eğil!" Dediğinde başta ne dediğini anlamamıştım. Arabadan inmesiyle patlayan silah sesini duymam bir olmuştu. Az önce indirdiği silahı elime alarak arabadan indiğimde hızlıca Deniz'e ulaştım ama yerde yatıyordu. "Deniz!" Hemen arabanın farlarını açıp nerden vurulduğuna baktım. Kolundan akan kanı eliyle tampon yapmaya çalışıyordu. "Deniz! İyi misin!" Başını salladı. "İyim Miran. Sıyırdı sadece."
"Kimdi o ateş eden! Önce seni aradı! Tanıyorsun değil mi!" Ayağa kaldırıp arabanın koltuğuna oturtum. Sağlam kolundan destek alarak badisini indirdiğinde koluna bastırdı. Sadece sütyeni ile kalırken bir an durakladım. "Bakma öyle Miran! Bir şey yok! Sıyırdı kurşun!"
"T-tamam, tamam. Ne yapalım? hastaneye götüreyim mi seni? Çok kanıyor, sıyırdığına emin misin? Ya kurşun içindeyse?"
"Önce sakin ol Miran!" Ben zaten sakindim. Asıl soru kendisi neden bu kadar sakindi! "Deniz sen vuruldun farkında mısın! Ayrıca kim seni niye vurdu!" Yüzünü yarasına çevirdiğinde tabii ki de cevap vermeyeceğini biliyordum. "Kan kaybediyorsun hastaneye gidelim bari!" Oflayarak arabadan indi ve diğer koltuğa geçti. "Sür o zaman hastaneye!" Sanki kendisini vuran benmişim gibi trip atarken bir şey söylememek için kendimi zor tutum. "Hey Allah'ım!" Yerine binip arabayı çalıştırdığımda tekrar yarasına baktım. "İyice bastır! Kan fışkırıyor her yerden!"
"Kes sesini Miran! Sür şu arabayı hadi!" Önüme dönerek arabayı sürmeye başladım. "Kimdi seni arayan? Ne diye vurdular seni? Anlat bana!"
"Ne anlatacağım sana be! Keyfinden vurdular tamam mı! Hızlı sür şu arabayı canım çok yanıyor!" İki büklüm olmuş kolunu tutarken dişlerini alt dudağına geçirmişti. "Orospu çocukları!" Ağzından çıkan küfürleri duymamaya çalışıyordum ama daha manidar küfürler söylerken şokla yüzüne baktım. "Küfür etme Deniz! Az kaldı hastaneye!"
"Sana mı söylüyorum lan! Canım yanıyor! Küfür de ederim...ah!" Vücudu kan içinde kalırken halsiz bir şekilde arkasına yaslandı. Kan kaybından bayılacaktı. "Bana bak! Benimle kal! Deniz bayılma!"
Acıyla inliyordu ve gözleri artık bayık bakıyordu. Hastanenin girişine geldiğim gibi arabayı durdurup indim. "Sedye getirin çabuk!" Deniz'in olduğu tarafa geçip kapıyı açtım. Yarı baygın bedenini kucağıma aldığım gibi hastaneye koşturdum. "Sedye getirin sedye!" Hemşirelerin getirdiği sedyenin üstüne uzandırdım. "Kolundan yaralandı!" Hemen onu acilin arka kısmına götürürlerken arkasından öylece baka kaldım.
Kim ne diye onu vurmuştu bilmiyordum ama öldürmek istemedikleri kesindi. Belki de korkutmak amacıyla vurmuşlardı? Hiçbir fikrim yoktu ve benim bu bilinmezliğe hiç tahammülüm yoktu.
Boş koltuklardan birine oturduğumda başımı ellerimin arasına aldım. Hastanelerden nefret ediyordum.
Annemi almıştı benden... Anılar zihnimde canlanıyordu. Nefret ediyorum işte!
Kemik kanseri son evresindeydi annem... Artık hiçbir tedaviyi kabul edemeyecek kadar zayıf düşmüştü bedeni. Bir gece ansızın gözlerini yumdu. İçime ateş düşürmüştü o gece, evime, barkıma, ruhuma ateş düşürmüştü.
Hemşirenin seslenmesiyle başımı kaldırdım. "Hasta çok kan kaybetmiş, isterseniz yakınlarını arayıp kan vermesi için çağırın. Kan gurubu nadir bulunan bir guruptan." Başımı sağa sola salladım. "Nedir kan gurubu? Bana söyleyin?"
"0 Rh pozitif." Utanmasam çocuk gibi sevinecektim. "Benim kan gurubum aynı. Ben vereyim kanı, olmaz mı?" Başını salladı. "Tabii, çok şanslıyız o zaman. Buyrun sizi odaya alalım." Gösterdiği odaya girdiğimde Deniz'i gördüm.
Kolu sargılanmış vücudundaki kan temizlenmişti. Üstü çıplaktı ve ben hemen hemşireye döndüm. "Üstünü örtecek bir şey yok mu? Üşür böyle." Başını sallayıp hasta bakıcısına seslendi. Tekrar Deniz'e döndüm. Saçları yatağın üstünde dağılmış, dudakları kurumuş ve teni solmuştu.
Hemşire kan için gerekli işlemleri yaptıktan sonra yanımızdan ayrıldı. "Kan gurubumuz aynıymış. Vallahi ben olmasam ne yapacaktın acaba Deniz hanım?" Tabii ki de cevap vermedi.
Hasta bakıcısı gelip üzerini örttüğünde teşekkür etmiştim. Bu gece uyumak bir yana dursun gözümü kırpmamıştım ve artık uyku ağır basıyordu. Uzandığım yerde gözlerimi kapattığımda uykuya daldığımı hissedebiliyordum.
* Olduğum yerden rahatsız olup gözlerimi açtığımda yerimden doğruldum. Kolumdaki iğnenin olmadığını görünce ayağa kalktım. Ama bir sıkıntı vardı ki sadece iğne değil Deniz de yoktu.
"Deniz?" Dediğimde odadan çıkmıştım. Sağıma soluma baksam da görememiştim. Gördüğüm bir hemşireyi durdurdum. "Şurada yatan bir hasta vardı. Kan verdim kendisine, nereye gitti gördünüz mü?"
"Bilmiyorum." Deyip yanımdan geçip gitti. "Nereye gitti bu kadın?"
"Bir yere gitmedim be, buradayım." Arkamdan geldiğinde gözlerime ne var der gibi baktı. "Çok güzel uyuyordun, ben de kıyamadım uyandırmaya."
"Neden ayaktasın Deniz? Dinlenmen gerekiyor." Gözlerini devirdi. "Saat kaç beyefendi haberin var mı? Saat 10!" Kaşlarım havalandı. O kadar uyumuş muydum. "Hem, teşekkür ederim. Kan vermişsin bana. Sen de hayatımı kurtardığına göre artık ödeşmiş olduk." Üzerinde ki pembe tişörtü yeni fark etmiştim. "Nerden buldun bunu?"
"Bir hemşireden rica ettim." Arkasını dönüp hastanenin çıkışına yürüyünce kendisini takip ettim. "Çıkış işlemlerini falan hallettim, polise de haber vermişler onu da hallettim." Arabasına bindiğinde ben de bindim. "Teşekkür ederim tekrar yanımda olduğun için."
"Önemli değil ama seni kimin vurduğunu söylemedin."
"Bırak o da bana kalsın."
"Deniz. Bak başın dertteyse yardım edebilirim, gerçekten." Arabayı çalıştırdığında kolunu zorlamıştı ve bu yüzünün acıyla kasılmasına neden olmuştu. "Yardıma ihtiyacım yok Miran, teşekkür ederim. Seni evine bırakayım mı?" Dediğine istemsizce sinirlenmiştim.
"Hey Allah'ım ya, ben sana ne diyorum sen bana ne diyorsun Deniz! Ölebilirdin farkında mısın!"
"Miran!" O da bana bağırdığında kaşlarım havalandı. "Kendimi koruyabilirim sağol, ama bu kadar,fazlasını istemiyorum!"
"Ne diye korumadın o zaman kendini! Neden bile bile vurulmana müsade ettin!"
"Bana bağırma!"
"Sana bağırmıyorum!"
"Bağırıyorsun manyak!" İkimizde bağırıyorduk ve hep bir döngünün içindeydik. Arabayı bir otelin önünde durdurduğunda hızlıca indi. "Taksiye bin git evine! Uğraşamam seninle!" Arkasından inip otele girdiğinde direkt olarak asansöre ilerledi. Hemen ardından bende bindim ve kapı kapandı. "Ne diye geliyorsun peşimden! Defolup evine gitsene!"
"Gitmiyorum hiçbir yere! Anlatacaksın bana tüm bu olanları!" Asansör bi katta durunca ikimizde indik. Kartını çıkarıp numarasını bile göremediğim bir kapıya okuttuğunda kapıyı açtı. "Evine git dedim sana Miran! Gelme peşimden!" Odaya girip kapıyı kapattığımda salona ilerledi.
"Kim senden ne istiyor Deniz! Anlat bana, yardımcı olayım, koruyayım seni!"
"Sen git önce kendini koru be! İstanbul'un göbeğinde bıçaklanan benmişim gibi!" Artık sinirlerim iyice bozulmuştu. "Gece gece kurşun yiyen de ben değilim herhalde!"
"Sinirimi bozuyorsun Miran! Defol git dedim sana!" Kaşlarım öylemi dercesine kaldırdım. "Sinirlenirsen ne olur küçük hanım! Beni mi döversin yoksa!"
"Bana küçük deme dedim sana!"sağlam koluyla Yüzüme yumruk atacaktı ki geri çekilip kurtuldum. "Küçüklük yapma o zaman sende!" Karnıma attığı tekmeden kurtulamayınca duvara poslamıştım. "Ne yapıyorsun sen manyak karı!" Yakalarıma yapışınca gözlerinde ki öfkeyi görebiliyordum. "bir daha o kelimeyi kullanırsan senin o dilini keserim! Duydun mu beni!"
Ne derdi vardı bu kelimeyle bilmiyordum ama onun sinirli halleri bana artık çekici gelmeye başlamıştı.
"Duyamadım küçük hanım! Bir daha söylesene!" Göğsünden ittirmeye başladığımda ayağım halıya takılmıştı ve birden ikimiz de yeri boylamıştık. Altımda deli gibi nefes alan kadın varlığına baktım. Çok yakındık ve ben bu yakınlıktan asla şikayetçi değildim.
Kuruyan dudaklarını diliyle ıslattığında bakışlarım istemsizce aşağı kaydı. "Yapma böyle!" Dediğimde kaşları havalandı. "Yaparsam ne olur?" Benim de kaşlarım onun gibi havalandığında çapkınca gülümsedim. "Görmek ister misin?"
"Kalk üstümden Miran!" Kulağımın dibinde bağırması hiç hoş değildi. "Bağırma sağır değilim duyuyorum seni." Ona rağmen benim sesim daha alçaktı.
"Kalk üstüm-" kendime hakim olamayarak dudaklarına abandım. Elleri göğsümü ittiriyordu ama ben ayrılmaya niyetli değildim.
Alt dudağını dişlerimin arasına aldığımda inledi ve bu beni inanılmaz derecede etkilemişti. Sanki daha önce hiç öpüşmemişim gibi bir his vardı içimde.
Ilık ılık bir histi bu. Sonuna ayrıldığımda bedeninin zangır zangır titrediğini fark ettim.
"Deniz!" Dedim telaşla. Ne olduğunu bilmiyordum. İstemeden de olsa ona sormadan yaptığım şeyden dolayı verdiği tepki normal miydi. "İlaçlarım..." Dediğinde şokla üstünden kalktım. "Ne! Nerede ilaçların hani!" Yatağın üstündeki bavulu gösterdi. Hemen kalkıp bavulu açtığımda içindeki elbiseleri gelişi güzel dağıtıyordum. Sonunda bulduğum ilaç kutusunu kendisine yetiştirdim.
Ağzına verdiğim ilacı yutkunduğunda hemen ardından su getirmek için yerimden kalktım. Mutfaktan bulduğum şişeyi hemen açıp Deniz'e içirdim. "Özür dilerim! Böyle olacağını bilmiyordum gerçekten özür dilerim!" Benim yüzümden ona bir şey olsaydı kendimi hiç affetmezdim.
Biraz daha iyi olurken yerinden doğruldu. "Gerizekalı herif!" Evet gerizekalıydım. Ne dese haklıydı. "Haklısın çok özür dilerim gerçekten, iyi misin? Hastaneye gidelim mi?" Başını sağa sola salladı. Ayağa kalktığında yardım etmek istemiştim ama beni eliyle durdurdu. Yatağının üstüne kendini bırakıp uzandığında hemen yanına oturdum.
"İyiyim merak etme. Biraz dinlensem geçer." Söyledikleri içimi biraz olsun rahatlatırken yaptığım şeyden ötürü çok pişman olmuştum.
Ah salak kafam ne diye öpüyordum ki kadını!?
Bu bölümde bu kadar.
Görüşleriniz benim için çok önemli. Lütfen yorumlarda buluşalım 🥰 🌹
d.n_zii Instagram hesabından beni takip edebilirsiniz...
|
0% |