@benorenda
|
Oldukça eski duran bir kalenin karşısındaydılar. Çevresi tamamen yeşil düz ovalardan oluşan bu yere varmaları kuş bakışı bir yolla yarım saatti almıştı. Ormanın oldukça derinliklerindeyiz demek. Ayağının altında bulunan şeffaf zemin başta garip ve güvensiz hissettirmiş olsa da diğerlerinin rahat bir şekilde hareket edişi sayesinde Dena'da çabucak alışmıştı. Sessizliğini korurken önünde uzanan yeşil ovalar yıllardır büyüdüğü yerleri anımsatmıştı. Güneş ovaların ardında son kızıllığını gösteririken yüzüne vuran soğuk rüzgar her şeyi daha da gerçekçi kılıyordu. İçinde bulunduğu nostaljik durumu yutkunarak bastırdı. Asena, Müren ve Orion kendi arasında muhabbet ederek giderken onları izledi. Onların dostluğunu sadece bir iki saattir gözlemlese de nedenini bilmediği hoş havayı tadıyordu adeta. Aralarındaki muhteşem arkadaşlık uyumunu kıskandı ama bu hasetlik değildi. Sadece onlar gibi dost olabileceği kişiler istiyordu. Ama bu isteğinin yanı sıra hayatına kimseyi almakta istemiyordu. Her insan bir dünya demekti ve çok riskli geliyordu. Ya da sadece insanları nasıl tanırdı bilemiyordu. Bilmediği şeyler de ürkütücü geliyordu. Birine güvenebilmek fikri korkunçtu. Sakince dudaklarını yaladı. Müren'in oluşturduğu merdivenleri indi ve kalenin taştan zeminine bastı. Taşların arasındaki yosunlar ayağının altında ezildi ama bunu görmedi bile. Demin koşmasında ötürü kızarmış beyaz teni ve savrulan dağınık saçları durmasıyla önüne serpildi, yanakları daha da kızardı. Hafif aralık dudaklarını tamamen kapatarak bunundan derin nefesler almaya devam etti. Karşılarındaki kulenin eski kapısı gıcırdayarak açıldı ve oldukça yaşlı bir çift kendini gösterdi. Erkek olan heyecanla üçlüye yaklaştı. Dena arkalarında durmuş, kaleyi inceliyordu. Dört yüksek kalenin ve surların çevrelediği eski binalar, verimsiz bir yılın kasvetli günlerini geçiriyor gibi duruyordu. "Orin! Haberlerin senden önce geldi evladım. Hoş geldiniz." Adam çocuksu bir mutlulukla Orion'un omuzuna dokundu ve Asena'ya ile Müren'e baktı. Hepsi saygıyla başlarını eğerken arkadan gelen kırmızı, turuncu şallara sarılmış olan kadın gülümsedi. Sesi kendisinin ufak tefekliğine karşın oldukça sağlamdı. "Revirde size bakmak için hazırda bekleyen doktor ve şifacılarımız var. Lütfen çok oyalanmadan oraya gidin." Kadın Orin'in alnına sadece işaret ve orta parmağıyla dokundu. Orin ise saygıyla gülümsedi ve kapıya bir kaç büyük adımla vardı, içeri girerek sağa döndü ve gözden kayboldu. Anlaşılan Dena'nın gerçekten yalnız kalacağı uzun saatler geliyordu. Yutkundu, yeni hayatın sevinci ve heyecanını içine attı. Gördüğü bu kasvet onu teleşlandırıyordu. Ayrıca bir kaç saat önce yaşanan saçma ve samimi bir vedanın duygusu halen kalbindeydi. "Asena ve Müren. Çok iyi işler başardınız. Tam vaktinde orada olup olaya müdahil olabilmenize gerçekten sevindim. Sizlerde hamama gidin ve duşlarınızı alıp rahat edin. Bir hafta eğitimden muaf olacaksınız." Onlarında alınlarına iki parmağıyla dokunduğunda Dena ifadesizce olanları izlemeye devam etti. Asena ve Müren sevinçle havada beşlik çaktılar, eğitimden muaf olacaklarını yeni öğrenmişlerdi. Yaşlı adam, Asena ve Müren'e eşlik ederken gözden kayboldu. Üçü keyifle muhabbet etmeye başlamışlardı bile. Yaşlı kadın onların gidişini izledikten sonra Dena'ya döndüğünde derin bir nefes aldı. Demin gözlerinin kaybolmasına sebep olan gülümseme soldu ve sessizce ortaya çıkan koyu renk gözleriyle Dena'ya baktı. Artık yaşlı kahverengi gözleri daha görülebilir, kırışıklıktan katmanlaşmış yaşlı yüzü daha da katmanlı duruyordu. Kurak toprak bir insan olsaydı yüzü böyle görünürdü. "Ah sevgili yavrum. Seninle karşılaşmayı o kadar uzun zamandır bekledik ki... Hoş geldin yuvana. Bugün doğum yılındaki yapılan kutlamalardan yapacağız. İkinci kez doğmanın şerefine." Kadının alnına dokunan parmaklarını hissedince Dena içindeki huzursuzluğun dağıldığını hissetti. Evet. İkinci kez doğuyorum. Bu bir yeniden başlangıç. Yine de doğum gününü kutlamalarını garipseyerek kaşlarını çattı. Neden kendisini tanımayan bu insanlar doğum gününü kutluyordu? Kadın bir süre daha Dena'ya baktı. Dena'da bakışlarını esirgemeden ona baktı. Kadının gözlerinden yansıyan kızıllıklar yüzüne gölge düşmesine engel oluyor, kırışıkları dahi güneşin son renkleriyle aydınlanıyordu. Yüzündeki çiller, sağ gözünün altındaki küçük et beni ve beyaz noktalar kadını daha da karakterize ediyordu. Kemerli burnu ve altında sanki yüzü kesilmişte öyle oluşmuş gibi duran dudaklarıyla kendisine bakıyordu. Simsiyah saçları upuzundu ve şallarının altında birkaç örük tutamı barınıyordu. Küpeleri kulaklarında ve sağ kaşındaydı, elleri önünde birleşmişti. Bir rüzgâr kadının yüzünü yalarken kadın derin bir nefes aldı, Dena ise ifadesiz kahverengi gözlerin sahibini öylece izledi. Kadın sanki söyleyecek birçok şeyi olsa da susmayı tercih ediyor gibiydi. Bundan dolayı Dena'nın kirlenmiş sargılarına bakarak bu uzun sessizliği bozan kişi oldu. "Sende Orion gibi revire git evladım. Yaraların sadece ilk müdahale görmüş." Dena iyileşen yaralarının bandını çıkarmayı unuttuğunu o an fark etti. Kadının yüzünden bakışlarını çekti, sanki yarım saattir orada onu izliyor gibiydi. Daha çok baksa yeni şeyler keşfedeceğine emindi. Kahverengi-kızıl gözlerden bakışlarını çekti, yara sargılarını yavaşça açtı ve sargıları ona uzattı. "Müdahaleye gerek yok. Sanırım hamama gideceğim." Kadın, yaralarında ışıldıysan tatlı suyun kokusunu hemen almış ve anlamıştı. Kızıllıkla parlayan o nemli sargı bezleri parmaklarına dokunduğu an ona her şeyi anlatmıştı. İyeler, uzun zamandır görülmeyen varlıklardı. Yine de Dena gibi ölümsüz kanı taşıyanlar için bu sıradan bir durumdu. Ona durumu belli etmeden gülümsedi, kan lekeli sargıları aldı ve Dena'nın sırtını anaç bir edayla sıvazladı. "O halde yolu göstermeme izin ver." Dena gülümsedi ve tahta kapıyı onun için açtı. Kadını tanımasa da onu sevmişti, yine de tehlikeli biri olabileceği için tetikteydi. Bu bilinmeyen yer sıcak bir yuva gibi dursa da Dena tetikte olmaktan kendini alamıyordu. Bu kadar çok insanın yaşadığı bir yerin güvenli olabilmesi fikri ona garip geliyordu. Kalenin soğuk ve yosunlu duvarları, meşalelerin alevi yüzünden hafif nemlenmişti. Sessizlik içinde yürüdüler. Birkaç deri kıyafet giymiş ve ellerinde ok, kılıç gibi aletler bulunduran kişilerle rastlaştılar. Duruşlarını bozmadan nöbetlerine devam ettiler, bir tanesi ise elindeki kitabı okumakla meşguldü. Oldukça yıpranmış sayfaların birkaçı yanmıştı. Kasabanın taş kaplı zeminine bastıklarında çok gitmelerine gerek kalmadan kasaba halkının arasına karıştılar. Dena akşam vakti arılar gibi çalışan insanlara baktı. Evlerin ortasında, kaleden gözükmeyen bir meydan vardı ve tam ortasında büyük bir odun yığını vardı. Yağlı ve baharatlı güzel kokular sıcak havayla beraber meydanı kaplamıştı. Sandalyeleri taşıyan küçük çocukların saçı başı birbirindeydi. Bazıları yaptıkları işi bırakıp birbirine girmiş yerde yuvarlanıyordu. Havada hoş bir uğultu hakimdi. Kadınlar ellerindeki tabakları büyük masalara dizerken hepsi bambaşka renklerde giyinmişti. Kiminin saçı kızıl, kimininki kumral ve göz renkleri de öylesine farklıydı ki... Bir kadın elinde oluşturduğu aleve dudak hareketleriyle emir verircesine üfledi ve meydan ateşi can buldu. Alevler kadının elinden koptu ve emir almış askerler gibi doğrudan meydana renk katan mumları aydınlattılar. Akşamın son ışıklarının karanlık gölgeleri yok oldu ve her yer binalardan da yükselen tatlı ışıklarla aydınlandı. Dena omuzuna dokunan ağır elle sağına döndü. "Kule bu tarafta." Dena, kadının kendisine tatlı selamlarla el sallayan insanlara kafa eğişini başka bir boyuttan izler gibiydi. Erkekler ellerindeki ekmek sepetleri kadınlara uzatıyor kimi ise kepçelerle yemekleri servisi rahat olsun diye bölüyordu. Bunların hepsi benim gelişimi kutlamak için mi yani? Dena hayretle onları izlerken sırtındaki elin adımlarına yön vermesine izin verdi. İki üç katlı, beyaza boyanmış ve çatıları kalınca balyalardan yapılmış evlerin arasından geçtiler. Kasaba öylesine düzenliydi ki her sokak meydana çıkıyordu. Dena açık dükkanların sahiplerinin mallarını içeri alıp kapatmalarını izlerken sonunda surların yanına tekrardan vardılar. Ama bu seferki daha farklı gibiydi, sanki karşılarında büyük bir şey gizli gibiydi. "Seni uzun yoldan getirdim ki öğrenesin." Kadın sadece bunları söyledi. İleri bir adım attı, yuvarlak yuvarlak kümelendirilmiş taşların ortasında durdu ve karşısına baktı. "Yanıma gel ki giriş sözcüklerini duyasın." Dena dediğini yaptı. Taşların yuvarlak kümeleri üstünde adımladı ve ortadaki beyaz taşın üstünde kadına yaklaştı. Kadın karşısındaki oldukça uzak boş duvara baktı ve mırıldandı. "Görmek istedi tüm o güzellikleri, Yazmak istedi her şeyiyle. Ama neye yarar? Kendini bilmedikten sonra." Sanki bir sis dağılmış, bir perde kalmışta her şey açığa kavuşmuş gibi, önlerinde gökleri delerek uzanan bir kule vardı. Beyaz kesme taşlardan ve camlarının her biri kendisini üçe beşe katlayabilecek büyüklükteydi. Dena şaşkınlıkla tepesinden yansıyan güneşin son ışıklarının siyah göğü delişine baktı. "Bunu nasıl birkaç basit sözle gizlemeyi başardınız?" Dena hayretle içinden çıkan birkaç kişiye baktı. Kendisine yakın veya daha genç yaştalardı. Bellerindeki kılıçlar botlarına çarparak sesler çıkarıyordu. Koyu bir muhabbet içinde gülüşüyorlardı. Üzerlerinde kirli kıyafetler vardı. Dikkatini iki kızdan ayıran ise önlerinde oluşan yuvarlak portaldı. Dayısının gökten yağan okları gibi, o portalda önlerinde öylece oluşmuştu. Portal sudan yansımalar izlermişcesine dalgalı bir görüntü sunuyordu. Gidecekleri yeri pek anlayamadı, oradaki bir sandalye miydi? Kadın önden gitmeden önce kızlar yanlarından geçerken kadını selamladı. "Merhaba Havva anne. Nasılsın?" Onun adına ilk kez dikkat etmişti. Kadın ise gözlerini yok edecek kadar gülümsedi, içten ve güzel bir yaz akşamı kadar ılıktı. "İyiym. Hadi koşup kutlamalara hazırlanın." Kızlar gülerek kafa salladılar ve kasabaya doğru hızlı adımlarla yürüdüler. Havva ise doğrudan Dena'ya baktı. "Kule'ye direkt girişide kullanabilirsin ama yakında gerekli büyü eğitimine başlayacaksın. Bundan dolayı bu portala hayretle bakma. Hadi gel de akşamki kutlamalara hazırlanmadan dinlenme şansın olsun." Dena onun peşinden portaldan içeri girdi. Portal arkalarından ses çıkarmadan kapanırken kulenin kaçıncı katında olduklarını anlayamamıştı. İçeriden gelen sıcak hava doğrudan yüzüne vururken mest oldu. "İçeride senin için hazırlanan bir banyo var. Kıyafetlerini orada bulacaksın zaten. Git ve güzelce rahatla. Hazır olduğunda rica ettiğin herhangi bir kişi bize ulaşmanı sağlar. Benim adımı da söyleyebilirsin, Avcı'nında. Şimdi, ben gidiyorum." Kadın arkasını döndüğünde Dena'nın soru sormasına müsaade etmedi. Bir portalı eliyle havada yuvarlak çizerek oluşturdu, nereye açıldığını ise kaygan görüntüden anlayamadı. Havva portaldan girdi ve arkasında iz bırakmadan gitti. Girişte duran anaç bir kadın sıcaktan kızarmış yanaklarıyla kendisine yaklaştı. "Size yolu göstereyim."
|
0% |