Yeni Üyelik
9.
Bölüm

8.Bölüm

@benorenda

"Bence bırakalım kendi kendine uyansın."

Bunu söyleyen Müren idi. Ona göre bedeni kendi hızına bırakmak en mantıklısıydı. İris ise ona karşı çıktı.

"Vaktimiz yok. Asena ve strateji ekibini duymadın mı? Vartaların bizi bulması an meselesi. Savaşa hazır olmalıyız ama Dena'nın temel bilgiden ötesi yok!"

Erendiz ise buna karşı hazırcevap bir şekilde konuştu.

"Vartalar her zaman ensemizdeydi. Mesel şu an da bu olmamalı!"

İris ise sağındaki Erendiz'e sinirle döndü, Samuel'i aşıp ona atılmak üzereydi.

"Senin bile beynin var Erendiz! Normal bir durum bilgisi alsam bunu söyler miydim?!"

Samuel ortamı sakinleştirmek için ellerini kaldırdı ama ikiliyi birbirinden uzaklaştırmakla kaldı.

"Hepiniz sakin olun. Eğitmeninin bu kararı vermesi gerek. Biz onun iyileşme hızını ve bilincinin şu an açılırsa alabileceği hasarı bilemeyiz. Adem ve Havva Orion'un bugün hazır olacağını düşünüyor."

Erendiz öfkeyle bağırdı.

"Saçmalama Samuel! İki moruğu nasıl referans alırsın!"

Pekin onun kafasına hafifçe vurdu. Erendiz böyle bir hareket beklemediği için tökezledi.

"Onlara saygı duymalısın. Kalenin en büyükleri onlar ve Avcı'yı bizden daha iyi tanıyorlar. Psikolojik olarak ikisinin de hazır olmasını beklemeliyiz. Neticede Dena uyanınca güçlerinin etkisiyle tekrar başka birine dönüşebilir ve Avcı buna nasıl tepki veriri bilemeyiz. Avcı'nın tekrar şoka girmesi bize sadece zaman kaybettirir. Hem İris'te haklı. Haberler oldukça kötü. Vartaların içi çok karışmış diye duydum ama sebebi bilinmiyor."

İris kollarını göğsünde kavuşturdu ve dalgınca Dena'nın solgun çehresine baktı.

"Bence meclise sormalıyız."

Pekin İris'e kızıl keskin gözleri, çatılmış kaşlar ve göğsünde topladığı kolları ile 'ciddi misin?' der gibiydi. Pekin yine de beden diliyle yetinmedi.

"Bu benim de aklıma geldi ama halk büyücüleri çoğunlukta. Adem ve Havva'nın onların üstündeki etkisi her ne kadar bariz olsa da hata payları çok yüksek. Dena'nın hemen uyandırılması için yanıp tutuşuyorlar, Adem ve Havva buna engel olmaya çalışsa da çoğu birçok şeyi gözden kaçırıyor. Bunun için bu bahsi açmak dahi saçma olur diye düşünüyorum."

Dena ise su altında duyuyormuş gibi zorla bir şeyler duyuyor ama anlam yükleyemiyordu. Müren Pekin'e cevaben konuştu.

"Hızlı karar verilmesi gereken bir durumda bu kadar hata payının olması çok can sıkıcı."

İris ise Dena'dan bakışlarını aldı ve Müren'e baktı.

"Hata payı her açıdan büyük olduğu için oylamayı mantıklı bulmuştum. Bu sayede olası kötü senaryoda birlik olabiliriz. Yine de planı en mantıklı açıdan kurmak en doğrusu. Parametreleri en iyi bilen kişi Avcı. Avcı'ya sorulmalı, meclis istese de istemese de bekleyecek. Biz de dahil."

Dena ise güç bulabildiğinde elini alnına götürdü ve burnunu gıdıklayan saçlarını yüzünden çekti. Derin bir nefes aldığında sağ dirseğinin üzerine yüklendi. Yataktan sırtını ayırdığında terlediği için üşümüştü. Nefesleri uyanmasına rağmen halen yavaştı. Konuşmalar anlamsız uğultular olarak kendisine ulaştığı için tek olduğunu sandı. Kendi kendine konuşarak ağrıyan alnını ovdu.

"Saçlarım beni mahvetti. Ensemi daha da terletip beni sinir ediyorlar."

Kendi aralarında olasılıkları konuşmayı kestiler. Kısık ve çatlak olan bu yorgun ses hepsinin cevabını vermişti. Tuttukları nöbetler ve yaptıkları her türlü şifa büyüsü sonunda işe yaramış gibi duruyordu. Hepsi onun uyanışını yatağının yanında yakaladıkları için bir süre şaşkınca durdular. Erendiz ilk kendine gelen oldu, gülerek hepsine cevap niteliğinde konuştu.

"Pekâlâ! Cevabımızı aldık!"

Yine de diken üstündeydiler. Oldukça yorgun duruyordu, bir haftaya yakındır o yatakta göğsü bile zar zor kıpırdar uyuyordu. Kaldı ki şu anda da nefesleri çok yavaştı. Dena solunda yükselen sesle oraya döndü, herkesin başında durmuş kendisini izlediğini fark ettiğinde gerildi. Un ufak olmak isterken nefesi boğazına takıldı, kuru bir şekilde öksürdü.

"Ne cevabı?"

Müren Dena'ya sol çaprazdan bir bardak su uzattı. Ardından odada bulunan koltuklardan birine rahatlamış şekilde oturdu.

"Seni uyandırıp uyandırmama konusunda tartışıyorduk."

İris ise Müren'in olayı nasıl bu kadar yüzeysel anlatabildiğini dehşetle izledi. Ardından açıklama için hemen lafa girişti.

"Güçlerin uyandı ve bu süreçten sonra bir hafta uyuman normal ama şu an pek normal koşularda değiliz. Vartalarda oldukça büyük hareketlenmeler var ve durum her gün kötüye gidiyor. Acilen eğitimine devam etmemiz gerekiyor. Bunun için seni erken uyandırıp uyandırmama konusunda tartışıyorduk."

Dena suyunu içerken dikkatle İris'i dinelmişti.

"Öyleyse neden bir ay kütüphanede hiçbir şey yapmadan kalmama izin verdiler?"

Su bardağını yanına koydu. Başı zonklasa da olayları anlamıştı. Bir süre yatağa bakarken durdu, kötü hissediyordu. Araştırma yaptığı ve bu dünyaya adapte olamadığı için kendine sinirlendi. Ne vardı hemen alışabilen biri olsa? Güçlü olsa, kendini bilse ve insanlara köstek olmak yerine destek olsa... Titrek bir nefes aldı, boğazında duyguları koca bir yumru oldu sanki. Güçlükle de olsa konuşmayı başardı.

"Yine de sorununuzu bir nebzede olsa çözebildiğim için sevindim."

Dena yorgunca elleriyle yüzünü ovdu. Ağlamak ve çocuk gibi mızmızlanmak istedi. Sadece dünyaya küfretmek, zayıflığının suçunu kendisi hariç herkese yıkmak istedi ama dahaca o kadar aciz değildi. Yutkundu, insanlara yük olduğu için kendinden nefret ediyordu. Olduğu halde bir cenin olmak, annesine geri sığınmak istedi. O sıcak öpücükte erimek istedi.

Ne yazık.

Yatağının çevresinde halka olmuş dörtlü ise onu pür dikkat her hareketini izliyordu. Dena ise iç dünyasına odaklanmış ağlamamak için zor duruyordu. Müren oturduğu yerden dörtlüye seslendi. Dena'nın düzensizleşmeye başlayan nefeslerini ve hareketlerini görebiliyordu. Kendini kötü hissediyor olmalıydı.

"Peki neden hala kızın başında heykel gibi duruyorsunuz?"

Samuel yüz ifadesi Dena'nın uyanmasından beri gevşemişti. İris'e baktı, Dena'nın düzensizleşen derin soluklarının gerginliğini Müren sayesinde yeni anlayabilmişti.

"Bir sorun yok gibi duruyor."

Hepsi başıyla onu onayladığında yatağın çevresindeki halkayı bozdular. Dena'nın rahatlayabilmesi için odadan çıkmak için hareketlendiler. Hem, dinlenmeleri de gerekiyordu.

"Ben yemek yemeye gidiyorum."

Pekin bunu söyleyerek kapıdan çıktı. Samuel ise onu takiben kapıya yöneldi.

"Biraz dinleneceğim. Son günler oldukça yorucuydu."

Erendiz ve Müren de onu takip ederek odadan çıkarken Erendiz Samuel'e takılıyordu.

"Samuel bilirsin iyi masaj yaparım ama ücret karşılığı!"

Samuel homurdanırken Müren yatağın dibinde durup Dena'ya baktı.

"Bir şeye ihtiyacın olursa hepimiz aynı koridordayız zaten. Çığlık atman bize en hızlı ulaşma yolun."

Dena gülmek istese de onlara bakacak cesareti dahi kendinde bulamadı. İris en sona kaldığında bir süre sessizce durdular. Dena beyaz çarşaftan bakışlarını çekip kızın lacivert gözlerine baktı. Gözleri doluydu, kırpsa yaşlar hemen akacak kadar sabırsızdı.

"Bir kitaba ihtiyacın olursa nerede olacağımı zaten biliyorsun. Kendine çok yüklenmemeye çalış lütfen. Anıların eksikse bu normal, hepimiz bu tarz şeyler yaşadık telaşlanma: Zamanı gelince sana dönecekler. Biraz dinlen ve öğle yemeğinde bize katıl. Daha sonra neler yapacağımıza bakarız."

İris gülümseyerek odadan çıkarken Dena arkasından konuştu.

"Her şey için teşekkür ederim. Elimden geleni yapacağım İris."

İris kapıyı örttüğünde bilerek ona bakmadı. Göz yaşlarının aktığını, boğuk sesinden anlamıştı.

Dena ilk gün eşyalarını bırakması dışında hiç gelmediği odasına baktı. Oda tamamen beyazdı ve tavanı oldukça yüksekti. Sol tarafında oval olan duvar boydan boya cam olsa da dibinde gömülü koltuklar vardı. Camlar açık ve beyaz perdeler feril feril esiyordu. Dışarı baktı, anlayamadığı kadar uzun bir süre karlı dağların başındaki gri bulutları izledi. Çantası koltuğun üstünde aynen bir buçuk ay önceki gibi duruyordu. Tam karşısında bir kapı ve kapının yanında iki boş raf vardı. Sağ tarafında ise ayna ile kaplı bir duvar vardı. Aynanın bittiği yerde ışıklandırılmış boş bir oda vardı. Gidip bakmadı, umurunda değildi.

Kendi yansımasına gözleri takılmıştı, kilo vermişti. Yüzü daha da incelmiş, gözleri şişmiş beti benzi atmıştı. Saçları taranmış bir şekilde sırtında uzanıyordu. Üstünde siyah bir gecelik takımı vardı ve açık yakasından görünen gerdanında kemikleri belirgin, mor renkti. Bedenindeki morluk veya başındaki ağrıyı göz ardı ederek parlayan gözlerine baktı. Lacivertleri artık geri çekilmişti. Renkler göz bebeğinin gölgesi gibiydi, dikkatli bakan için oradaydı. Çatlamış dudaklarını araladı, garip ses kulağına ulaştı. Kendini oldukça yaşlı hissetti, sanki bastonu eksikti. Çekingence kendine aynadan bakmayı kesti, pijamanın gömleğinden içeri baktı. Ciğerlerinin çevresi görebildiği kadarıyla mordu. Acaba neden bu kadar hasar almıştı? Merak etse de gözlerini bedeninden çekti, yaşları elleriyle sildi. Kendini zorlamayacaktı, zamanı gelince İrisi'in dediği gibi zihnine dolacaklardır. Bakışlarını beyaz koltuğun üstündeki kırmızı sırt çantasına çevirdi.

İçindeki eşyalar ne durumdaydı pek bilmiyordu.

Evinden geriye kalanlar oldukça yaralanmış olsa gerek. Alt dudağını korkuyla ısırdı. Yataktan kalktı ve titrek adımlarla oraya ilerledi. Birkaç basamak indiğinde dengesini sağlayamadan gömülü koltuğa düştü. Yırtıklar, çamur ve kan izi olan çantasının çıt çıtını açtı. İçindeki tavşanının kırmızı lekelerine bakarken göz yaşları istemsiz aktı. Kırılmış su şişesi defterini ve en sevdiği kitabını ıslatmıştı. Büklüm büklüm olmuş kağıtları araladı, oradaki dağılmış mürekkep lekelerine eliyle dokundu. Bu bulanıklaşmış yazılar artık bir anlam ifade etmiyordu. Dena çenesi titrerken o sayfaları yazdığı saniyeleri hatırlamaya çalıştı, bir tarih aradı. Renkli, eski bir resim kucağına düşerken hıçkırdı. Dayısı evlerinin önünde kendisini kucağına almıştı, ikisi de gülüyordu. Dena küçük elleriyle onun kıvırcık turuncu saçlarını çekiyor, bir yandan da kafasını ısırmaya çalışıyordu.

O güzelim evinin verdiği tüm o sahiplenmeyi şimdi daha iyi anlıyordu.

İnsan bu, içinde bulunduğu güzel anları anlayamıyor.

Doyasıya ağlamak için kendini serbest bıraktı. İçinde kopan bunca fırtına kendisini sanki parçalayacak ve bu kuleyi yıkacaktı. Dena, uzun bir süre sakinleşemedi ama uyuya da kalmadı. Acısının hepsi içinden aktı, hepsini kucaklamaya çalıştı. Artık akacak göz yaşı kalmadığında bir süre daha sırtına vuran rüzgarla orada oturdu. Sanki soğuk hava onu avutuyordu. Geçecek, yavrum...

Oturduğu yerden yavaşça kalktı. Camları kapattı, ama dağlara bakmadı. Orada tanıdık şeyler görmekten korktu ve korktuğu için kendinden utandı ama yine de bakmadı. Çantasını ve içindekileri eline aldı, artık burası onun için bir süreliğine ev olacak yerdi. Belki dağlardaki evi olmayacaktı ama mekanlara bu kadar önem yüklememeliydi. Anlamlı kılan içindeki insanlardı. Evet, hepsine alışabilirim. Elimden geleni yapacağım.

Yine de gitmesi gereken zaman geldiğinde kaçmayacaktı. Yüzleşecek kadar güçlü ve bilgili olacaktı.

Elindekileri kapının iki yanındaki raflardan birinin içine özenle yerleştirdi. Sonra solunda bulunan kapıya yürüdü, içeri girdi ama kapıyı kapatmadı. Beklemediği şekilde içeriyi sıcak buhara boğan bir küvetle karşılaştı. Üzerindeki pijamaları çıkardı ve sıcak suyun içine girdi. Kendine bakmadı, bedeni neden bu kadar yorgundu ve neden bu haldeydi bilmiyordu. Camlardaki buğu ve sıcak su tanıdık geldi, bu tanıdıklığa sıkı sıkıya sarıldı. Birçok şey değişmişti, kendisi bile. Tavana baktı, kafasını küvetin kenarına yasladı.

Ay dede. İyi bir başlama noktası.

 

Loading...
0%