Yeni Üyelik
4.
Bölüm

2.BÖLÜM ~Sesizliğe Ziyaret~

@betulpalabiyik

 

 

2.BÖLÜM -Sessizliğe Ziyaret-

 

BÖLÜM ŞARKISI Ruelle -Up In Flames-

Mezarlarlıkta sessizlik tüm sessizliklerden farklıydı. Susturulmuş ruhların konuşmak için canlı bedenlere sahip olmaları gerekirdi. Bu sessizlik istiyerek hakim değildi mezarlığa. Ölülerin anlatıcağı çok şey vardı ama ölüler konuşamazdı. Ablamdan dinlemek isteyeceğim ya da onun söyleyeceği şeyler vardı ama onu kabuslarımda can verirken görmek dışında ulaşamazdım.

 

Üzerimdeki gözlerini hissedebiliyordum hepsinin. Göremesemde ruhları beni izliyordu. Muhtamelen yaşayan bir insanın buraya neden geldiğini merak ediyorlardı. Baloya gitmeden önce ablama ziyarete gelmiştim ama daha çok sessizliğe ziyaret etmiş gibiydim. Toprak kokusu ve esen tatlı rüzgarda ilerliyordum ama nefes almak tüm bu güzellige rağmen zordu. Atım Sis ile rüzgarda süzülürek gelirkende öyleydi. Burası bilindik sonumun yeriydi ama bu kadar bilinmez hissettiğimin nedeni neydi?

 

Bir çok kraliyet mezarı... Hepsinin görkemli mermerlerin üzerine kazınmış adları vardı. Oldukça süslü mezarlar içinde kemikleri kalana kadar çürümüş bedenler olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

 

Burası kalbimi taşıyamıyacak kadar ağır hale getiriyordu ve ben gözyaşlarıyla anlatılamayacak bir korku ve hüzüne batıyordum.

 

Elna Raewyn. Yazan mezar taşını gördüm. Beyaz mermerin üzerine kazınmıştı ismi. Papatyalarla süslemiştim toprağını. Onun ismini bir mezar taşında görmekten nefret ediyordum. Elbisenin kirlenmesini umursamadan yanına kıvrıldım.

 

Tüm boyalarım akmıştı. Yanında güçlü davranması gereken o prenses değildim. İçime gömdüğüm hıçkırıklar birer birer mezarlarından çıkarken göz yaşlarım toprağını suluyordu. Toprak onun kokusuyla kutsanmamıştı. İçinde yavaşça çürüyordu muhtamelen. Sadece kemikleri kalana kadar... O ölüydü ve bir ölü hiç bir şey yapamazdı. Sevgisini, güvenini, şevkatini, mutluluğu veremezdi. Yüzünü yavaşça siliyordu zihnim. Unutuyordum...

 

Dün okuduğum kitapta şunlar yazıyordu: Ölümde adalet aramayın, yaşadıklarınızdada çünkü bizler gökyüzündeki yıldızlar kadar küçüğüz tüm karanlığa karşı.

 

Haklıydı. Adalet ölüme uğramazdı yaşadıklarımızada. Kızı vahşice öldürüldükten hemen sonra balo yapabilirdi bir baba ya da diğer kızını suçlayarak bir mahsene kapatabilirdi. Tüm bunlar adil değildi ama bu kararı ben veremeyecek kadar küçüktüm.

 

Kafamı kaldırdım ve gökyüzüne baktım. Güneş uzaklaşırken arkasında bıraktığı renkler bulutlara bulaşmıştı. Gün batıyordu balo birazdan başlardı. Ablamın toprağını okşadım ve suladım. Atım sisi bağladığım ağaçtan çözdüm.

 

Sis beyaz bir attı. Koştuğu zaman bir meleğin sisin içindeki sulieti gibi görünürdü. O benim ilk atım değildi. Sisten önceki atımı bir saray baskında öldürmüşlerdi. Yaklaşık 3 yıldır üzerinde süzüldüğüm dostumla beraber özgürlüğe koştuğum anlarla doluydum. İkimizde özgürlüğe düşkündük ama saraya dönünce o ahıra ben odama kilitli kalıyordum.

 

En güzel şekilde yaşıyorduk yani insanlar taç takılı başımın dertsiz olduğunu sanıyorlardı. O bir at olarak ben bir insan olarak ama istediğim zenginlikle dolu bir yaşam değildi...

 

Beni düşüncelerimden kurtaran Sis'in homurdanmasıydı. Huysuz ve sabırsız bir at olduğunu söylemeyi unuttum. Ellerimle başını tutum ve burnunun üstüne bir öpücük kondurdum.

 

"Hadi oğlum! Şu baloyu biraz karıştıralım."dedim enerji dolu sesimle.

 

Üzerine bindim ve ben onu ilerletmeden o koşmaya başladı. İşte benim oğlum! Gün batımında rüzgar saçlarımı okşarken mutluluk kısa süreliğine beni buldu. Saraya geldiğimde ciddiyet tekrar beni ele geçirmişti ve böylece sessizliğe olan ziyaretim sona ermişti.

 

Balo alanına geldim ve ailemle birlikte konukları karşılamak ve sohbet etmek için sesizce yanlarına gittim. Üvey annemin bana tiksinç bakışlarına dik dik bakarak yanına geçtim. 40 yaşlarında beyaz saçlı, zehir yeşili gözlü genç görünümlü güzel bir kadındı. Cora Raewyn beni baştan aşağı süzdü. O her ne kadar bir kraliçede olsa da benim için iblisin tekiydi. Annem öldüğü gün babamı baştan çıkarıp bir çocuk peydahlamıştı. Üstelik annemin arkadaşıydı. Ablam için şüpheli listesindeydi. Kendi öldürmesede ölüm emrini vermiş olabilirdi.

 

‘’Prenses Alesea! Lütfen ailemizi aşağlıyan kıyafetinizi değiştirin! Taç bile takmamışsın annenin seni nezaket sahibi yetiştirmesi gerekirdi."dediğinde kan beynime sıçramıştı. Kimse annemi aşağlayamazdı.Buna kraliçede dahildi. İnsanların bize bakıp bakmadığını kontrol ettim ve her ne kadar sinirlensemde bunu ona göstermeyi reddettim. Yanına biraz daha yaklaştım kıyafetlerini baştan aşağa süzdüm. Kafasında büyük mücevherlerden yapılmış bir taç, abartılı takıları,nefes alamıyacağı kadar sıkı tuvalet ve yanında durmamı engelleyecek şekilde kabarık eteği.

 

''Taç ve kıyafet neyin temsilidir kraliçem?'' diye sordum gözlerimi ondan ayırdım ve etrafta dolaştırdım. O zehirli gözler bakmama bile deymezdi.

 

''Gücün, asaletin, onurun, galibiyetin, zaferin, zenginliğin meşruiyetin göstergesidir ve sen bunları giymiyerek kendini küçük gösteriyorsun!'' dedi alçak bir tonda sinirle. Ona döndüğümde karşımda sinirden köpüren ve telaşlı bir kadın vardı.

 

"Peki benim gücümü göstermek için senin gibi giyinip taç takmama ihtiyacım var mı kraliçem? Benim güçlü görünmek için taca ihtiyacım yok."diye konuştum onu avladığımı belli eden bir gülümsemeyle.

 

''Hemen git ve kıyafetini değiştir bu bir emirdir!"diye kükredi. Babam bana yargılayıcı şekilde bakıyordu. Mavi gözleri ablamla aynı olsada hissettirdikleri çok soğuktu. Kırklarındaki bu adamın koyu kahverengi dalgalı saçları beyaz teni ve büyük bir cüssesi vardı Darian Raewyn'nın. Ama beni korkutan bedeni değil gözleriydi. Bana ablamın sahip olduğu mavilikte gözleriyle nasıl bu kadar soğuk bakabilirdi?

 

"Emredersiniz."dedim ve bana yargılayıcı bir şekilde bakan soyluların arasından geçerken sırıtarak bahçeye çıktım. Beni göndermesi işime yarıycaktı kaos yaratmak için.

 

Plan basitti. Biraz ortalığı karıştırıcaktım ama benim yaptığımı kimse anlamamalıydı. Yoksa baya azar işitirdim ve o kadının sesini dinlemeye katlanamıyordum. Ne yapabileceğimi yıldızların altındaki bahçede düşünmeye başladım.

 

"Merhaba müstakbel karım!"diye neşeyle bağıran bir ses duyduğumda korkudan sıçradım ve arkama bir hışımla döndüm. Bana karım deme cesaretini gösteren hangi akılsızdı?!

 

 

 

-Bölüm nasıldı? Normalde bölüm daha uzun yapıcaktım ama burda kesip sizi meraklandırmak istedim.

 

-Yeni bölüm bu gün içinde atmaya çalışacağım.

 

-Bu ses kimin?

 

-Bu hafta çok yoğundum. Göz randevusu, kan aldırma, okul öncesi ev temizlik, forma alışverişi, menemen felan filan o yüzden bölüm geç geldi. Özür dilerim ve beni sabırla beklediğiniz için teşekkür ederim.

 

Sabrınızı ve sizi seviyorum ama yorum yapanları daha çok.♡

 

 

-Birde bölümün başında koyduğum kapak fotoğrafıyla şimdikini değiştirmeleli miyim?

Loading...
0%